Gusul Abdestsiz (Hayız - Cunub) Kur'an-ı Kerim Okumak
Bu konuda ehl-i sunnet alimleri arasında farklı anlayışlı görüşler bulunmaktadır.
1. Görüş :
Kur'an-ı Kerim'e El Sürmek
"O, elbette şerefli bir Kur'ân'dır."
"Korunmuş bir kitabdadır."
"Ona temizlenenlerden başkası el süremez."
"(O), âlemlerin Rabb'inden indirilmiştir." (Vakıa Surasi 77 - 80)
O, alemlerin Rabbi olan Allah tarafından indirilmiştir.
Yıldızların mevkilerine yemin olsun ki bu indirdiğimiz, yüce Kur'an'dır. O, Allanın katında bulunan ve hiçbir şeyin dokunmadığı bir kitapta korunmuştur. Ona ancak, Allah'ın, maddi ve manevi murdarlıklardan alındırdığı kimseler dokunabilir. Bu Kur'an, âlemlerin Rabb'i tarafından korunmuş olan kitabdan alınarak yeryüzüne indirilmiştir.
Âyet-i kerimede "Ona, tertemiz olanlardan başkası el süremez" buyurulmaktadır.
Abdullah b. Abbas, Mucahid, Dehhak ve Cabir b. Zeyd'e göre âyette zikredilen "O" zamirinden maksat, Allah katında korunmuş olan kitabdır. Yani Levh-i Mahvuz'dur.
Bu izaha göre âyetin manası şöyledir: "Levh-i Mahfuza, tertemiz olan yaratıklar dışında hiçbir şey dokunamaz. Öyle ki ona toz dahi konamaz.
Bu hususta Dehhak diyor ki: "Kâfirler, Kur'anı Muhammed (s.a.v.)'e şeytanın indirdiğini zannetmişlerdir. Bunun üzerine Allah teala, Kur'anı Muhammed (s.a.v.)'e şeytanların indiremeyeceklerini, onların buna layık olmadıklarını ve onların, Kur'anın indiği Levh-i Mahfuzdan uzak olduklarını bildirmiştir."
Dehhak daha sonra şu âyetleri okumuştur:
"Kur'anı şeytanlar indirmedi." "Bu onlara yakışmaz, zaten güç de yetiremezler." "Hem de onlar, vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır" (Şû'ra Suresi, 210-212)
Bu izaha göre "Tertemiz varlıklardan kimlerin kastedildiği hakkında çeşitli görüşler zikredilmiştir.
Abdullah b. Abbas, Saki b. Cubeyr, Cabir b. Zeyd, İkrime, Mucahid ve Ebu'l Âliye'ye göre burada ifade edilen "Tertemiz olanlar"dan maksat meleklerdir.
Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Allah teala kitab indirmeyi dilediğinde onu, elçileri olan melekler kopya ederler. Onun indireceği kitaba, tertemiz olanlardan yani meleklerden başkası dokunamaz."
İkrime'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Tertemiz olanlar" ifadesinden maksat, Tevrat'ı ve İncil'i taşıyanlardır."
Ebul Âliye ve İbn-i Zeyd'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise bunlar, peygamberler ve melekler gibi günahlardan arınmış kimselerdir.
Bu âyetin tefsirinde İbn-i Zeyd diyor ki: "Tertemiz olanlar, melekler ve peygamberlerdir. Zira Kur'ani Allah katından indiren melekler tertemiz ve kendilerine kitap indirilen peygamberler de tertemizdir. Mesela Kur'anı indiren Cebrail de tertemizdir. Kur'an kendisine gelen . Muhammed (a.s.) ve diğer peygamberler de tertemizdir.
İbn-i Zeyd bu izahtan sonra şu âyetleri okumuştur. "Kur'an çok şerefli, yüceltilmiş, tertemiz sahifelerdedir." "Şerefli, itaatkâr elçi meleklerin elleriyle yazılmıştır." (Abese 13 - 16)
Katade'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise âyetin manası şöyledir:
"Kur'ana, O, Allah katındayken ancak tertemiz olanlar dokunur. Yani yeryüzüne indikten sonra, necis olan muşrikler, mecusiler ve munafıklar da dokunur."
Taberi âyet-i kerimenin, korunan kitaba, tertemiz olanların dışında hiçbir kimsenin dokunamayacağını bildirdiğini söylemiş ve bu tertemiz olanların genel bir ifade ile bildirilmeleri sebebiyle, melekler, peygamberler ve günahlardan arınmış olan herkesi kapsayacağını söylemiştir.
Fena, bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Kur'anın tadını ve zevkini ancak ona iman edenler alır ve ondan ancak bunlar faydalanabilir
Diğer bir kısım âlimler: "Ona tertemiz olanlardan başka el süremez." âyetinde zikredilen, "O" zamirinden maksadın, Leyh-i Mahfuz olmayıb Kur'an-ı Kerim olduğunu, buna göre de âyetin manasının şöyle olduğunu söylemişlerdir. "Kur'ana ancak cunublukden, abdestsizlik gibi manevi pisliklerden temizlenmiş olanlar el sürebilir."
Bu hususta Abdullah b. Ömer (r.anhuma) diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.) düşmanın, Kur'ana bir kötülük yapacağından korkulduğu içn onunla düşman memleketlerine gitmeyi yasaklamıştır. (Muslim, K. ul-îmara, hub: 92-93, Hadis no: 1S69)
Rasulullah, Amr b. Hazme yazdığı bir mektubda şöyle buyurmuştur: "Kur'ana, temiz olanlardan başkası dokunmasın." (Muavvatta, K. el-Kur’an bab: 1
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/153-155)
Abdestsiz Kur’an-ı Kerim'e El Sürmenin Hükmü:
İlim adamları abdestsiz olarak mushafa dokunmanın hükmü hakkında farklı görüşlere sahibdir.
Cumhur, Amr b. Hazm yoluyla gelen hadis dolayısıyla ona dokunulmayacağı kanaatindedir.
Ali, İbn Mesud, Sa'd b. Ebi Vakkas, Sa-id b. Zeyd, Ata, ez-Zuhri, en-Nehâi, el-Hakem, Hammad, Malik ve Şafii'nin de aralarında bulunduğu bir grup fukaha hep bu kanaattedirler.
Ebu Hanife'den farklı rivayet gelmiştir. Abdestsiz olanın ona elini sürebileceği rivayeti geldiği gibi, -ki bu İbn Abbas, eş-Şa'bî ve başkalarının da aralarında bulunduğu bir grup seleften de rivayet edilmiştir- Kur'ân'ın dışına, kenarlarına ve Kur'ân yazısı bulunmayan yerlere elini değdirebileceği, fakat yazılı bölümüne ancak abdestli bir kimsenin el sürebileceği görüşü de rivayet edilmiştir.
İbnu'l-Arabî (Fıkıh alimi) dedi ki: Eğer o bu hususu kabul ediyorsa bu onun aleyhine getirilen delili pekiştirmektedir. Çünkü yasak bölgenin yakın çevresi de aynı şekilde yasaktır. Diğer taraftan Peygamber (s.a.v.)'ın Amr b. Hazm'a yazdığı mektupta bu hususta oldukça güçlü bir delil vardır.
Malik dedi ki: Abdestsiz olan bir kimse Kur'ân-ı Kerim'i kesesinin askısı ile veya yastık üzerinde taşıyamaz. Ebu Hanife bunda sakınca yoktur, demiştir. Askı ile onu taşıyana yahut arada bir engel ile ona dokunana engel olunmaz.
el-Hakem, Hammad ve Davud b. Ali'den rivayete göre; müslümanın ve kâfirin abdestli ya da abdestsiz Kur'ân'ı taşımasının ya da ona el sürmesinin bir sakıncası yoktur.
Ancak Davud; Muşrik bir kimsenin Kur'ân'ı taşıması caiz değildir, demiştir. Onlar buna mubah derken Peygamber (s.a.v.)'ın Kayser'e mektub göndermesini delil göstermişlerdir. Ancak bu bir zaruret konusudur, bunda delil olacak bir taraf yoktur.
Küçük çocukların mushafa el sürmelerine gelince, bunda da iki görüş vardır. Bir görüşe göre ergenlik yaşına gelmiş bir kimseye kıyasen yasak olduğudur, diğeri ise caiz olduğudur.
Çünkü abdestsiz olarak el değdirmesinin yasaklanması halinde Kur'ân'ı ezberleyemez. Zira Kur'ân'ın öğrenilmesi küçük yaşta mümkündür.
Diğer taraftan küçük çocuğun abdest alması her ne kadar muteber ise de onun tahareti kâmil değildir. Zira onun niyette bulunması sahih olamaz. Eksik bir taharet hali üzere taşıması caiz olduğuna göre, tamamıyla abdestsiz olarak onu taşıması da caiz olur.
(İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 17/56-57)
İbnu'l Kayyım'ın, 'Kur'an Abdestsiz Ellenmez' Meselesi Hakkındaki Görüşü
İmam İbn Kayyım (691-751 H.), «Onu ancak mutahhar olanlar meshederler» ayeti hakkında şunu söyler:
«Bu ayette sıhhatli olan şudur: Bu kitab, meleklerin elindeki kitabdır. Bunun birçok delili vardır:
1 — Bu kitab meknun olarak sıfatlandırıldı. Meknun da gözlerden uzak bulunan nesne demektir. Bu ancak meleklerin elindeki sahifeler hakkında bahis konusudur.
2 — Cenab-ı Hak «Onu ancak mutahhar olanlar eller» dedi. Yani melekler. Eğer burada abdestli müslümanlar kastedilseydi ayet şöyle gelirdi: «La Yemessuhuilla'l-Mutetahharun».
Nitekim Bakara Suresi'nde de «Allah tevbe edenleri ve mutetahhirunu sever» buyurulmuştur. Binaenaleyh melekler mutahharun, mu'minler ise abdestli oldukları zaman mutatahhirun olurlar.
3 — Bu bir haber cümlesidir. Eğer nehy olsaydı «La yemseshu» şeklinde cezm olarak gelirdi. Haberde asi hem sureten hem de manen haber olmaktır.
4 — Bu «şeytanlar bu Kur'an'ı getirdi» diyen kimselerin aleyhindeki bir reddiyedir.
Cenab-ı Hak onun mestur bir kitabda olduğunu, şeytanların oraya varamadığını belirtti. Nitekim Şuara Suresi'nde (210-212. ayetleri) :
«Şeytanlar bunu indirmedi. Onların bunu indirmesi onlara uygun da değildir. Onların gücü buna yetmez. Kesinlikle onlar dinlemekten azledilmiş, kovulmuşlardır. Buna ancak mutahhar ruhlar olan melekler varabilirler» denilmiştir.
5 — Bu ayet Abese Suresi'nin 13, 14, 15, 16 ve 21. ayetlerinin nazaridir.
6 —Malik, Muvatta'da bu ayetlerin tefsirinde «işittiklerimin en güzeli budur» diyor.
7 — Bu ayet Mekki'dir ve Mekki olan bir surede zikredilmektedir. O sure tevhidin takririni, peygamberlik, haşr, yaratıcının isbat ve kâfirlerin reddiyesini kapsamaktadır. Mutahhar olanlardan melekler kastedilirse bu hedefe daha uygun olur.
8 — Eğer insanların elindeki kitap (Kur'an) burada kastedilseydi bu husustaki kasemin fazla faydası olmazdı. Malumdur ki bir kitabda, ister hak isterse bâtıl olsun her kelâm bulunabilir.
Fakat gözlerden kapalı ve Allah katında korunmuş bir kitapta olursa, onunla yemin getirilirse o kitaba şeytan el dokunamaz, onu meleklerden başkası meshetmez. O zaman daha azametli olur. Bu mânâ ayete şeksiz ve şüphesiz daha uygun ve daha layıktır.
Şeyhu'l İslâm İbn Teymiyye'den (rahimehullah) dinledim, Şöyle diyordu: «Lâkin ayet ve ayetin işareti mushafı ancak abdestli olan bîr insanın me-hetmesine de delâlet eder. Zira o sahifeleri mutahhar olanlardan, meleklerden başkası meshetmediğine göre, onlar Allah katında şereflidir demek oluyor. Bu sahifeleri de ancak tahir bir insanın meshetmesinin uygun olması daha elverişlidir»
(Et-Tefsir'ul-Kayyim, cilt: I, sh: 482)
İbn Kesir de İbn Kayyım'ın sözlerini desteklemektedir. Yani onun kanaatine göre de «Onu ancak mutahhar olanlar eller» cümlesi kitabın ismidir, mutahhar olanlardan maksat da meleklerdir. Bu da Allah katında meleklerden başkası meshetmez demektir. Ama dünyadaki mushafa gelince, onu necis olan mecusi de, necis olan munafık da eller. Ayrıca İbn Kesir cümlenin haber cümlesi olduğunu da tevcih etmektedir.
Hulasa temiz olmayan kimse, Kur'an'a el süremez. Zira ayetteki nefy nehy mânasını ifade eder. Yani taharatsiz bulunan kirli eller ona dokunmasın. Ancak maddî ve manevi pisliklerden tertemiz, imanlı ve abdestli kimseler ona el sürebilir. İşte fıkıhda genel olarak fakihlerin görüşü budur. İşte bu ayetten dolayı «Cunub iken Kur'an okunmaz, abdestsiz iken mushafa el sürülmez» denilmiştir.
(İbn Kesir, cilt: 6, sh: 536)
2. Görüş :
Boy abdesti bulunmayan kişilerin, yani hayızlı, loğusa ve cunubun Kur'an okumasının haram olduğuna dair de Kur'ani bir yasak görülmemektedir.
Rivayet edilen hadislerin sahihlik ve zayıflık yönünden hadis alimleri tarafından net bir tesbiti de yapılamadığı için konunun bu ciheti ihtilâf makamında olmaktan kurtulamamıştır.
Her iki görüşün savunucuları, haramlık ya da helâllik yönündeki iddialarını isbat sadedinde bazı deliller ortaya koymuşlardır. Bu delilleri metin ve senedindeki farklılıklarıyla ve muhaddislerin değerlendirmeleri ile birlikte zikrediyoruz:
Abdullah b. Seleme'den rivayet edilmiştir: "Biri, (bizden biri de) zannediyorum Beni Esed'dendi. İki kişi ile birlikte Ali (r.anh)'ın yanına girdim. Onları bir göreve gönderdi ve "Siz kuvvetli kimselersiniz, dininiz uğrunda mucadele edin." dedi. Sonra helâya girdi. Çıktığı vakit su istedi. (Getirdiler). Bir avuç su alıp onunla (elini) temizledi. Sonra Kur'an okumaya başladı. Ali''nin (r.anh) abdestsiz Kur'an okumasını uygun görmediler.
Bunun üzerine Ali: "Rasulullah (s.a.v.) helâdan çıkar, bize Kur'an okutur, bizimle et yerdi. O'nu cunublukten başka hiçbir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." (Ebu Davud, Kitabu’t-Tahâra, 229) dedi.
Ali’den (r.anh) rivayet edilmiştir. "Rasulullah (s.a.v.) cunubluk dışında her durumda bize Kur'an okuturdu." (Tirmizi, K. Tahâra, 146)
Abdullah b. Seleme'den rivayet edilmiştir: "Ben iki kişiyle birlikte Ali’nin (r.anh) yanına girdim. Bize şöyle dedi: “Rasulullah (s.a.v.) helâdan çıkar, Kur'an okur, bizimle et yerdi. O'nu cunublukten başka bir şey Kur'an'dan alıkoymazdı." (Sunen-i Nesei, K. Tahâra,171)
Ali'den (r.anh) rivayet edilmiştir. "Rasulullah (s.a.v.) cunubluk dışında her durumda bize Kur'an okurdu." (Sunen-i Nesei, K. Tahâra,171)
Abdullah b. Seleme'den (r.anh) rivayet edilmiştir. "Ben Ali b. Ebî Talib'in yanına girdim.
Buyurdu ki: "Rasulullah (s.a.v.) helâya uğrayıp, ihtiyacını giderdikten sonra çıkar, bizimle beraber ekmek ve et yer, Kur'an okurdu. Cunublukten başka hiçbir şey, O'nu Kur'an okumaktan alıkoymazdı." (İbn. Mace, K. Tahâra, Bab 105, Hadis no: 594; Nesaî, Tahâra 170; Ebu Davud, Tahâra, Bab 90, Hadis no: 229 ; Ahmed b. Hanbel, I, 84, 107, 124)
Bu hadisi ayrıca Ahmed, İbn Hibban, el-Hakim, el-Bezzar, Dârakutni, el-Beyhaki tahriç etmişler (Bir hadisi kaynak eserlerden bulmak, çeşitli yönlerden değerlendirmesini yapıp ilk eserlere nisbet ederek kendisinin veya başkasının senediyle rivayet etmek., Sahih-i Buhari Tercemesi İndeksi, çev. Hikmet Tekin, İstanbul 1990, s. 41) , İbnu's Seken, Abdu'l -Hakk ve Begavi sahih, Tirmizi ise hasen-sahih (Hasen-sahih:
a) Senetleri çoğalarak sahih derecesine ulaşan hadis.
b) Birden fazla senedi olup bunlardan bazısı hasen bazısı da sahih olan hadis.
c) Bazı alimlerce hasen, bazılarınca da sahih kabul edilen hadis. Sahih-i Buhari ve Tercemesi İndeksi, çev. Hikmet Tekin, İst.1990, sf: 20) olduğunu söylemişlerdir.
Hadîs-i şerif cunub iken Kur'ân okumanın caiz olmadığına delâlet ediyor. Cumhurun görüşü de budur. Bunlar, üzerinde durduğumuz hadîs ile Tirmizî ve İbn Mâce'in Ibn Ömer'den rivayet ettikleri, "Cunub ve hayızlı olan Kur'ân'dan bir şey okumasın” mealindeki hadîse dayanmışlardır.
Cumhur her ne kadar cünubun Kur'ân okuyamayacağında hem fikir ise de, bazı istisnalarda aralarında görüş ayrılıkları vardır.
Şöyle ki;
Şâfiîlere göre, zikir maksadıyla okunabilir.
İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel, "Cunubun bir âyet kadarını okumasına ruhsat verilir" demiştir,
Hanefilere göre: Duâ ve senâya dâir olan âyetleri, duâ ve sena maksadıyla okumak caizdir.
İbn Munzir, Taberî, İbn Abbas ve Dâvûd ez-Zâhirî'ye göre, cunub iken Kur'ân okumak câizdir. Bunlar Âişe'den rivayet edilen, "Rasûlullah (s.a.v.) her halinde Allah'ı zikrederdi" hadîsine dayanmışlardır.
Cunubken Kur'ân okumanın haram olduğunu söyleyen Cumhura göre, bu zikirden maksat, Kur'ân-ı Kerîm'in dışında olanıdır.
Cunub iken, bir örtü veya çubuk ile de olsa Kur'ân'a dokunmak, imamların ekserisine göre haramdır.
Hanefilere göre; Kur'ân'a bitişik olmayan bir kılıf, bir mahfaza, bir torba veya sandık içinde bulunan bir Mushaf-ı Şerifi tutmak caizdir. Bunların haricinde haramdır. Kur'ân-ı Kerîme cunub iken el sürmenin haram olduğu görüşünde olan ulemâ "Ona (Kurân'a) tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez, (O) âlemlerin Rabbi'nden indirilmedir" (Vakıa 79 - 80) âyeti kerimesine dayanmışlardır.
Dâvud ez-Zâhirî, cunub kimsenin Kur'an-ı Kerîme dokunmasını caiz görür. Delîli, Rasûlullah (s.a.v.), Herakliyus'a yazdığı mektubda Kur'ân-ı Kerîm'den âyet bulunuşudur. Gerek Herakliyus gerekse adamları pis (cunub) oldukları ve Efendimizin onların dokunacağını bildiği halde mektubuna âyet yazdığını söyleyerek görüşünü takviye cihetine gider.
Cumhur bu iddiaya, "Rasûlullah’in mektubundaki bir âyettir, buna da mushaf denmez" diyerek cevab vermiştir.
Hanefî, Şafiî ve Hanbelîlere göre, abdestsiz olan kişinin de Kur'ân-ı Kerîme dokunması haramdır. Kur'ân'a bitişik olan cildi, kenarındaki beyaz kısım ve satırlarının arası için de hüküm aynıdır. Yalnız, Hanefî ve Hanbelîİere göre, abdestsizin, Kur'ân-ı Kerîm ona bitişik olmayan kılıfı ile veya elbisesinin yeni ile dokunması caizdir.
Cunub veya abdestsiz olan kimse, yanması, suya batması, kâfirin eline geçmesi veya necasete düşmesinden korktuğu takdirde, Mushafı eline alabilir. Eğer eline almaz ve kurtarma imkânı varken yanmasına, suya batmasına veya kâfirin eline geçmesine göz yumarsa günahkâr olur. Necasette bırakırsa kâfir olur.
Netice olarak: Abdestsiz olan kişinin Kur'ân-ı Kerîm'e dokunması ona bitişik olan kapta olsa dahi câiz değildir. Abdestsiz iken ezberden Kur'ân okumak ve dinlemek câizdir.
Cunub iken Kur'ân'a dokunmak ve okumak caiz değildir. Ancak duâ âyetlerinin, duâ maksadıyla ezbere okunması caizdir.
Cunub, hayızlı ve nifaslı kadınların Kur'ân'ı dinlemelerinde bir beis yoktur.
İmam Şafii, hadis ehlinin bu hadisi (İbn Mace, K. Tahâra, Bab 105, Hadis no: 594; Nesaî, Tahâra 170; Ebu Davud, Tahâra, Bab 90, Hadis no: 229 ; Ahmed b. Hanbel, I, 84, 107, 124) sahih görmediğini söyler. Beyhâki bunun sebebini şöyle açıklar:
“Hadis Abdullah b. Seleme kanalı ile gelmektedir. O da yaşlılığından dolayı zihni bulanmış, bir manâda bunamıştı. Bu sebeble naklettiği hadisler kabul edilmiyordu. Bu hadisi de yaşlandıktan sonra rivayet etmiştir.”
Şube der ki: Tirmizi bu hadisin hasen-sahih olduğunu söylüyor, İbn Hibban ve Hakim de bunu sahih görmüştür. Halbuki ne Hakim ne de İbn Hibban Abdullah b. Seleme'yi güvenilir kabul etmezler. Ravisine güvenmedikleri bir hadise "sahih" demeleri çelişkili bir durumdur. (Hattabî, el-Menhelu’l-Azbu’l-Mevrud, y.s 1351, c.2, sf: 305 ; İbn. Humam, Kemâluddîn, Fethu’l-Kadir, Bulak 1315, K. Tahâre, c.1, sf: 116)
Konuya delil olarak zikredilen ikinci hadis:
İbn Ömer'den (r.anhuma) rivayet edilmiştir. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Hayızlı ve cunub, Kur'an'dan bir şey okumasın.” (Tirmizi, K. Tahâra, Bab 98, Hadis no: 131; Ebû Dâvûd, Tahara: 90; Muvatta, Kur’ân: 15)
İbn Ömer’den (r.anhuma) rivayet edilmiştir. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Cunub ve hayızlı Kur'an okumaz.” (Tirmizi, K. Tahâra, Bab 98, Hadis no: 131)
İbn Ömer (r.anhuma), Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Cunub ve hayızlı Kur'an'dan bir şey okumaz." (İbn Mace, K. Tahâra, Bab 105, Hadis no: 596)
Tirmizî de İbn-i Ömer (Radıyallâhu anhuma)'nın hadîsini 596 nolu metinle rivayet ederek; Bunu ismail bin Ayyaş'in şu senediyle tanırız, demiş ve buradaki senedi zikretmiştir.
Tirmizi bu arada şöyle der:
Cunub ve hayız hâlindeki kadının Kur'an-ı okuyamıyacağı hükmü, Sahâbiler, tabiiler ve onlardan sonra gelen âlimlerin çoğunun kavlidir.
Sufyân-ı Sevri, İbnu'l-Mubârak, Şafii, Ahmed ve İshak'ın dâhil oldukları bu âlimlere göre cunub ve hayz hâlindeki kadın Kur'ân'deın bir âyet dahi okuyamaz. Ancak bir harf ve âyetin bir kısmını okuyabilir diyenler vardır. Âlimler cunub ve hayz hâlindeki kadının teşbih ve tevhid kelimesini çekmelerine ruhsat vermişlerdir. Ben, Muhammed bin İsmail' den şunu işittim :
İsmail bin Ayyaş Hicaz ve Irak ehlinden bir takım munker hadisler rivayet eder.'İsmail bin Ayyâş'ın yalnız olarak bu iki bölge sakinlerinden yaptığı rivayetin zayıflığını belirtmek için Muhammed bin İsmail'in böyle söylediğini sanırım. Bu zat şunu da söyledi: 'İsmail bin Ayyaş'ın, Şam halkından rivayet ettiği hadis, sahihtir.'Ahmed bin Hanbel: İsmail bin Ayyaş, Bakiyye' den iyidir, demiştir.
Tirmizi' nin şerhi Tuhfe yazarı şöyle der:
İbn-i Mâceh de, ibn-i Ömer (Radıyallâhu anh)'in hadisini bu yoldan rivayet etmiştir. Hadîs zayıftır. Çünkü hadîs imamları, İsmail bin Ayyâş'ı Şam halkından yaptığı rivayetlerde sıka saymışlar. Fakat Hicâz'lılardan yaptığı rivayetleri zayıf görmüşlerdir. Kendisi bu hadisi Hicaz halkından olan Mûsâ bin Ukbe' den rivayet etmiştir.»
Hulâsa, bu hadîsin senedi zayıf da sayılsa metni sahihtir. Çünkü bu hususta muteaddit hadîsler bulunur. Bunlar birbirini takviye ettiği için Cumhur, cunub ve hayz hâlindekilerin Kur'an okumalarını haram saymıştır.
Bu hadisi Tirmizi, İbn Mace, Dârakutni ve Beyhaki rivayet etmiştir. Zehebi "Mizan", İbn Hacer de "Tezhib" adlı eserlerinde hadisin "bâtıl" olduğunu zikretmişlerdir. (Tirmizi, K. Tahâre, Bab 98, Hadis no: 131)
Tirmizi'nin açıklaması ise şöyledir:
İbn Ömer (r.anhuma)'in hadisini yalnız İsmail b. Ayyaş'ın, Mus'ab b. Ukbe'den, Nafi'den, İbn Ömer'den, Rasulullah’dan (s.a.v.) olan rivayeti ile bilmekteyiz.
Muhammed b. İsmail el-Buharî'nin, İsmail b. Ayyaş hakkında şöyle dediğini işittim:
İsmail b. Ayyaş Hicaz ve Irak ehlinden munker (Sadece zayıf bir ravi tarafından rivayet edilen hadise “munker hadis” denir. Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-i İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985, c.1, s.29) hadisler rivayet ediyor. İsmail b. Ayyaş'ın ancak Şam'lılardan yapacağı rivayetler kabul edilebilir." (Sunen-i Tirmizi Tercemesi, çev. Mollamehmetoğlu, Osman Zeki, İstanbul 1981, K. Tahâre, 596)
Tirmizi şerhi "Tuhfe" yazarı der ki: Rivayet edilen bu hadis zayıftır. Çünkü hadis imamları İsmail b. Ayyaş'ı Şam halkından yaptığı rivayetlerde güvenilir saymışlar, fakat Hicaz'lılardan yaptığı rivayetlerde zayıf görmüşlerdir. Kendisi bu hadisi Hicaz halkından olan Musa b. Ukbe'den rivayet etmiştir. (İbn. Mace, Sunen-i İbn. Mace Tercemesi ve Şerhi, Hatiboğlu, Haydar, İstanbul 1983, K. Tahâre, 131)
Bu hadisle amel eden Hanefi alimleri de hadisin zayıf olduğunu eserlerinde beyan etmişlerdir. (Hattâbi, el-Menhelu’l-Azbu’l-Mevrud, y.s 1351, c.2, sf: 302)
Ne var ki sahih kabul etsin etmesin muctehidlerden bir bölümü bu hadislerle amel etmişlerdir.
Ali b. Ebî Tâlib (r.anh)'den rivâyet ettiğine göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- def-i hâcet giderdiği yerden çıktı ve Kur'an'dan bir şeyler okuyarak şöyle buyurdu:
هَذَا لِمَنْ لَيْسَ بِجُنُبٍ، فَأَمَّا الْجُنُبُ فَلاَ، وَلاَ آيَةَ
رواه أحمد
"Bu, cunub olmayan içindir. Cunub olan kimseye gelince, O okuyamaz, hatta bir âyet bile okuyamaz "
(Ahmed bin Hanbel, Musned, Hadis no: 872. Sahih hadis)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, Yemen halkına gönderdiği mektubda şöyle buyurmuştur:
أَنْ لاَ يَمَسَّ الْقُرْآنَ إِلاَّ طَاهِرٌ
رواه مالك والدارمي
"Kur'an'a ancak temiz olan dokunur."
(Mâlik, Muvatta, Kur'an, 1, Hadis no: 680; Dârimî. Sahih hadis)
HANEFÎ MEZHEBİNE GÖRE
Hanefi mezhebinde cunub, hayızlı ve loğusanın Kur'an'dan tam bir ayet okuması haramdır.
Hanefi alimlerinden Tahâvî (Ebu Cafer Abdulmelîk el- Ezdî et-Tahavi. Mısır’ın yetiştirdiği en büyük Hanefi fıkıh alimidir. Hicri 239 tarihinde Mısır’da doğmuş 321 tarihinde yine Mısır’da vefat etmiştir. Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Özel, Ahmed, Hanefi Fıkıh Alimleri, Ankara 1990, sf: 30) okunan yerin bir ayetten kısa olduğu taktirde caiz görülebileceğini söylemiştir.
Zâhîdi (Ebu’r-Reca Mahmud b. Muhammed ez-Zahidî el-Gazmınî. Tanınmış Hanefi fıkıh alimlerinden olup hicri 658 tarihlerinde yaşamıştır. Özel, Ahmed, a.g.e. ,sf: 66) bu görüşün İbn Semâa (Muhammed b. Semaa b. Ubeydullah b. Hilâl et-Temîmi el- Kûfi. Hicri 130-233 tarihleri arasında yaşamıştır. Ebu Yusuf Şeybâni, Hasan b. Ziyad ve Leys b. Sa’d’ın talebesidir. Güvenilir alimlerden olup halife el-Me’mun zamanında Bağdat’ta kadılık yapmıştır. Özel, Ahmet, a.g.e., sf: 27) tarafından Ebu Hanife'den rivayet edildiğini ve alimlerin çoğu tarafından kabul edildiğini belirtmiştir.
Kerhi (Ebu’l –Hasen Ubeydullah b. Huseyn b. Dellâl el-Kerhi Büyük Hanefi muctehidlerindendir. Hicri 260 tarihinde Kerh’de doğmuş, 340 tarihinde Bağdat’da vefat etmiştir. Özel, Ahmet, a.g.e., sf: 32) bu görüşe katılmamış, bir ayetten az bile olsa cunub, hayızlı ve loğusanın Kur'an okumasının caiz olamayacağını savunmuştur. Hidaye yazarı Merginâni (Ebu’l Hasen Burhanuddin Ali b. Ebû Bekr b. Abdulcelîl el-Fergani el- Merginani er- Riştanî. Hicri 593 tarihlerinde yaşamış büyük Hanefi alimi ve muctehid. Metinde geçen el-Hidaye adlı fıkıh kitabını 13 senede te’lif etmiştir. Özel, Ahmet, a.g.e., sf: 57) Kâfî yazarı (Hakimu’ş-Şehid Ebu’l-Fadl Muhammed b. Muhammed el-Mervezî el-Belhi, Büyük Hanefi alimlerinden olub hicri 241-334 tarihleri arasında yaşamıştır.”el-Kâfi” adlı eseri , İmam-ı Muhammed’in “Zahiru’r-Rivaye” diye anılan altı eserinden derlenerek te’lif edilmiştir. Daha sonra bu kitab Serahsi tarafından otuz cilt halinde şerh edilmiştir. Özel, Ahmed, a.g.e., sf: 32) ve Hanefilerden bir grup da bu görüşü tercih etmişlerdir.
İbrahim el-Halebi, Tahâvî'nin "cunub, hayızlı ve loğusa olanlar bir ayetten azını okuyabilir." sözünü şöyle yorumlar:
"Kişi uzun bir ayeti bölümlere ayırarak okumak isterse, okuyacağı her bir bölümün toplam üç kısa ayetten az olması gerekir. Meselâ bir ayetin Kevser Suresi uzunluğunda bir bölümünü okursa Kur'an okumuş sayılır. Ama okuyacağı bölüm bundan, yani Kevser sûresinin tamamından daha kısa olursa Kur'an okumuş sayılmaz."
Hulâsâ (Hanefi fıkıh alimlerinden Hüuseyin b. Muhammed es- Semenkani ( hicri 8. Asır.) tarafından yazılmış fıkıh kitabıdır. Özel, Ahmed, a.g.e., sf: 76) adlı kitapta Arabların konuşurken kullandıkları (............) summe nazar-(.....) lem yelid-(.........) ve lem yuled gibi kısa ayetleri de okumalarının caiz olduğu zikredilir.
Sevinçli bir haber duyulduğunda (..........) elhamdulillâh, üzüntülü bir haber duyulduğunda (..............) inna lillâhi ve inna ileyhi râciun denmesinde, ya da Kur'an niyetiyle olmaksızın besmele çekilmesinde bir mahzur yoktur.
Dua maksadıyla Fatiha Sûresi, ya da (.............................) Rabbena âtina fi’d -dunya haseneten ve fi’l -âhireti haseneten ve kına azabe’n -nâr. âyeti kerimesi gibi, dua ayetleri ya da Cenab-ı Hakkı övgü mahiyetinde onun yüce sıfatlarını belirten (........) innallahe alîmun hakîm, (................) ve huve’l ganiyyu’l hamîd gibi âyetler de okunabilir.
Ayrıca Ebu Hanife'den, cunubun ağzını yıkadığı taktirde Kur'an-ı Kerim'i okumasının caiz olduğu görüşü de nakledilmiştir. (Halebî, İbrahim, Halebî Kebir, İstanbul 1925, sf: 56 vd)
Kur’an’ı abdestsiz okumanın caiz olduğu fakat bu amel için abdestli bulunmanın daha faziletli olduğu da belirtilmiştir. (Hattabi, el-Menhelu’l-Azbu’l-Mevrud, y.s 1351, c.2, sf: 305)
Hanefi Mezhebinin Delilleri:
Hanefi alimlerinin, hayızlı ve cunubun Kur'an-ı Kerim okumasının yasaklığına dair getirdikleri deliller, iki hadisten ibarettir.
Bu hadisler Ali’nin “Rasulullah’ı (s.a.v.) cunublukten başka hiçbir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." hadisiyle, İbn Ömer’in "Cunub ve hayızlı Kur'an okumaz." hadisleridir.
Söz konusu rivayetler hakkındaki değerlendirme yukarıda geçmişti.
Ancak hemen akla takılıveren bir soruyu burada dile getirmekte fayda var. Delil aldığı hadislerden birinde hayızlı ve cunubun; Kur'an'a ait hiçbir şeyi okumayacağı ifade edilmesine rağmen, Hanefi alimleri gusul abdesti olmayan bu kişilere "bir ayetten daha azını okuyabilir" şeklinde bir fetvayı nasıl vermişlerdir?
Bu sorunun cevabını Hanefi alimlerinden Kemâluddîn b. Humam şöyle veriyor:
"Bir âyetten daha az bir bölümün Allah (c.c) kelâmı mı, yoksa insan sözü mü olduğu pek anlaşılmaz. Bunun için namazda bir ayetten daha az okumak kıraat sayılmaz ve bununla namaz caiz olmaz. Namazda bir ayetten daha azı kıraat sayılmadığına göre namaz dışında da sayılmaz. Bu sebeble bir âyetten daha azını okumak caizdir."
Alimlerden Kerhî, hadisi yorumsuz ele aldığı için bir âyetten az bile olsa Kur’an’a ait bir şeyin okunmasına cevaz vermemiştir. (Halebi İbrahim, Halebî Kebir, İstanbul 1925, sf: 57)
Abdestsiz Kur'an-ı Kerim okumanın caiz olmasına da bu konudaki icmâ ve Ali'nin "Rasulullah’ı (s.a.v.) cunublukten başka bir hiçbir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." hadisi delil getirilir.
Akli yaklaşım ise: “Kişinin abdesti bozulduğunda abdestsizliği ağzına ulaşmaz, bunun için abdest alırken ağzın içini yıkamak farz değildir ve bu halde Kur'an okunabilir. Fakat cunubluk ağıza ulaşır. Cunubun Kur'an okuyamaması ve gusul abdesti alırken ağzını yıkamasının farz olması da bu sebebledir”şeklindedir. (Hattabi, el-Menhelu’l-Azbu’l-Mevrud, c.2., sf: 305 ; Burhanuddîn el-Merginanî, el- Hidâye, K.Tahâre, Kahire, 1938, c.1, sf: 18)
ŞAFİÎ MEZHEBİNE GÖRE
Şafii mezhebinde cunub ve hayızlının Kur'an'dan bir harf dahi okuması haram kabul edilmiştir.
Okumaktan maksad, söylediğini kulağının işiteceği bir sesle okumaktır. Tabi burada kastedilen işitmeyle ilgili problemi bulunmayan bir kulaktır. İçinden okumaya bir mani yoktur. Kur'an okuma kasdı olmaksızın Kur'an'daki zikirleri de okuyabilir.
Kur'an'ı abdestsiz okumak ise caizdir.
Şafiî Mezhebinin Delilleri:
Bu konuya ait iki hadis bulunduğunu ve bu hadislerden birisinin Abdullah b. Seleme kanalıyla geldiği için İmam Şafii tarafından kabul edilmediğini söylemiştik.
İmam Şafii de geriye kalan İbn Ömer'in (r.anhuma) rivayet ettiği "Hayızlı ve cunub Kur'an'dan bir şey okumasın." hadisiyle amel etmiştir. Şafiiler bu hadisi hasen kabul ettiklerini de beyan ederler. (Ahmed b. Hacer el- Heytemi, Tuhfetu’l-Muhtâc, y.t. yok, c.1, sf: 271)
MÂLİKİ MEZHEBİNE GÖRE
Maliki mezhebinde cunubun Kur’an okuması haramdır. Hayızlının ise unutma korkusu olsun olmasın kıraatte bulunması caizdir. Mushafa dokunmadıktan sonra ezber ya da bakarak okumak arasında fark yoktur. Malikî alimlerinden bu genel hükme iki ayrı istisnai durum ekleyenler olmuştur. Bunlar:
1- Hayızlı hayız hali bittikten sonra gusul abdesti alıncaya kadar kıraatten men edilir.
2- Hayızlıda hayzına ilâveten cunubluk de varsa, Kur'an okumaktan men edilir. Bunun dışında hayzın bitmesiyle gusul arasındaki zaman dahil her zaman Kur'an okuyabilir, ifadeleriyle Maliki kitablarında yer almıştır.
Kur'an'ın abdestsiz okunması caizdir. (Muhammed el- Huraşî, (el-Huraşî veya Haraşî) alâ Muhtasarı Seydi Halîl, Dâr-ı Sâdır, Beyrut, c.1, s.209, Haşiyetu’ş-Şeyh Ali el- Adevi)
Mâliki Mezhebinin Delilleri:
Mâliki Mezhebi , Ali’nin (r.anh) "Rasulullah (s.a.v.)'ı cunublukten başka bir şey Kur'an okumaktan men etmezdi." hadisini delil alarak cunubun kıraatinin haram olduğunu söylemiştir.
Hayızlının kıraati konusunda diğer mezheblerden farklı bir görüş ortaya koyan Maliki Mezhebi, bu hususta hayızlıyı cunube kıyas etmemiştir. Bunun sebebini büyük Maliki alimlerinden İbn Ruşd "İmam Malik bu fetvayı istihsan yoluyla vermiştir", sözüyle açıklar. (İbn Ruşd, Bidâyetu’l-Muctehid ve Nihayetu’l Muktesid, K. Tahâre, Kahire 1333, c.1,s.38)
İstihsan nedir?
Zahiren kıyası bırakıb insanların ihtiyacına uygun olanı almaktır. Diğer bir ifade ile: Kolaylık için güç olanı terk etmek ve herkesin alışık olduğu işlerde, dini yönden bir musaadeye bağlı kolaylık tarafını arayıb benimsemek demektir. (Ömer Nasûhi, Büyük İslâm İlmihali, K. Kerâhe ve’l İstihsan, İstanbul 1990, s.435)
Bu tanım doğrultusunda Maliki mezhebinin izlediği yol daha net anlaşılabilir. Şöyle ki: Kur'an okumak isteyen bir cunub gusleder ve okur. Fakat hayızlı için uzun süre temizlenme imkânı yoktur ve onun da Kur'an okumaya ihtiyacı vardır. Burada bir güçlük ortaya çıkar ki, bu güçlüğü kaldırmak için kıyas terk edilerek hayızlı cunube benzetilmemiş ve onun Kur'an okumasına izin verilmiştir. Hayız hali sona erdikten sonra cunuble aynı hükümde olması ve yıkanıncaya kadar kıraatten men edilmesi bu halde cunub gibi istediği zaman temizlenme imkânına sahib olması sebebiyledir.
HANBELİ MEZHEBİNE GÖRE
Hanbeli mezhebi de Hanefiler gibi hayızlı ve cunubun Kur'an'dan tam bir ayet okumasını haram kabul eder.
Hanbeli alimlerinden bir grup: "Elhamduillah", "Bismillâh" gibi Kur'an'dan olduğu anlaşılmayan zikirlerin Kur'an kastıyla olmadığı taktirde okunmasının caiz olduğunu. söylemiştir.
Çünkü bunların Allah’ı (c.c) zikretmelerinin caiz olduğu ittifakla kabul edilmektedir. Zaten guslederken de Allah'ı zikretmeye ihtiyaç duyarlar, bunları söylemekten kaçınamazlar.
Diğer bir grup da : Kur’an okumak kastedilsin edilmesin, bir ayetten az olan zikirler ile icaz hasıl olmayacağından bu gibi şeyleri okumanın caiz olacağı görüşünü savunurlar
İcaz: İnsanları benzerlerini yapmaktan aciz bırakan şey anlamındadır. Kur'an bir mucizedir. Ayetlerin her biri de bir mucizedir. Fakat bir ayetten daha azı mucize olmaktan çıkar. Çünkü buna benzer sözleri insanlar da söyleyebilir.
Kur’an-ı abdestsiz okumak caizdir.
Hanbeli Mezhebinin Delilleri
Hanbeli mezhebi bu konuda daha önce açıklanan Ali'nin (r.anh), "Rasulullah cunubluk dışında her durumda Kur'an okurdu" ve İbn Ömer’in (r.anhuma) "Cunub ve hayızlı Kur'an okumaz" hadislerini delil almış ve hadisler hakkındaki yorumlarını şu şekilde dile getirmiştir:
"İbn Ömer'in (r.anhuma) rivayet ettiği hadisin ravileri içinde İsmail b. Ayyaş bulunmaktadır.
Buhari: "Onun rivayeti ancak Şam ehlindendir" diyerek İsmail b. Ayyaş'ın Hicaz ehlinden yaptığı bu rivayeti zayıf bulmaktadır.
Bu hadis zayıf kabul edildiği taktirde elimizde sadece Ali’nin (r.anh) "Rasulullah’ı (s.a.v.) cunublukten başka bir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı” hadisi kalır.
Bu hadiste hayızlıya bir yasaklama getirilmemiştir. Fakat biz hayızlıyı cunube kıyas ederek onun da Kur'an okumasının haram olduğunu söyleriz. Çünkü ondaki hades, yani manevi kirlilik, cunubunkinden daha çoktur. Bu sebeple ona cinsel ilişki ve oruç haram kılınmış ve üzerinden namaz mesuliyeti düşürülmüştür. (İbn Kudame, Muğnî, Mısır t.y.,c.1, s.144)
ZAHİRİ MEZHEBİNE GÖRE
Zahiri mezhebinde cunub, hayızlı ve abdestsizin Kur'an'ı Kerim okuması caizdir. (İbn Hazm, el- Muhallâ, Beyrut 1984, K. Tahâre)
Zahiri Mezhebinin Delilleri:
Zahirilere göre, Kur'an okumak, mushafa dokunmak ve Allah’ı (c.c) zikretmek mendub ve ecri olan hayırlı işlerdendir. Bu hayırlı işlerin yapılmasına engel getiren varsa delil getirmek de ona düşer.
Cunubun kıraatini haram görenler, "Rasulullah’ı (s.a.v.) cunublukten başka hiç bir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." hadisiyle amel etmişlerdir.
Zahirîler bu hadisin söz konusu görüş sahiblerinin lehine bir delil olamayacağını belirtirler. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Kur'an okumaktan cunubluk nedeniyle kaçındığını ifade etmemiştir. Dolayısıyla başka bir sebeple kıraati terk etmiş olması da ihtimal dahilindedir. Ayrıca onlara göre hadiste bir nehiy, yasaklama da görülmemektedir.
Rasulullah, şahsı adına cunubluk sebebiyle kıraatten kaçınmış olsa bile kimseyi böyle davranması konusunda uyarmamıştır. Allah
Rasulunun (s.a.v.), hiçbir zaman Ramadan'ın dışında tam bir ay oruç tutmadığını, on üç rekatten fazla gece namazı kılmadığını hiçbir zaman masada yemek yemediğini, dayanarak da yemediğini bilmekteyiz.
Ramadan'ın dışında bir ay oruç tutmak, on üç rekâtten fazla teheccud namazı kılmak, masada yemek yemek ya da dayanarak yemek bu mantığa göre haram mı kabul edilecektir?
Böyle bir şey söylenemeyeceğine göre aynı manâyı ifade eden benzeri bir hadisten haram hükmünün çıkarılmasının sebebi sorgulanmalıdır. Zahirilere göre bu sadece Rasulullah’ın (s.a.v.) bağlayıcı olmayan bir davranışıdır.
Zahirîler hayızlı ve cunubun Kur’an okumasının haramlığını yansıtan eserlerin tamamının senedinin zayıf, sahih kabul edilebilecek özellikte olmadığını belirtirler. Ayrıca onlara göre sahih bile olsalar, bir ayeti ya da bir ayetten az bir bölüm okumayı caiz görenlere karşı delil olur. Çünkü yasaklama kabul ediliyorsa bu Kur'an'ın tamamı için olmalıdır.
Kur’an’dan, sunnetten, icmadan, sahabe kavlinden, kıyastan ne de doğru olan görüşten hiçbirisinin desteklemediği cunub, bir ayet veya bir ayetten azını okuyabilir ya da hayızlı okuyabilir, cunub okuyamaz gibi sözler boş sözlerdir. Bir âyet şubhe yok ki Kur’an’dır. Ayetin bir bölümü de Kur’an’ın bir bölümü olur. Ayrıca bir ayeti okumayı mubah görmekle diğer ayeti okumayı mubah görmek arasında bir fark yoktur. Biri mubahsa diğeri de mubahtır. Bunu söyleyenler sahabe arasında ihtilâfın mevcut olduğu bilinmeyen bir konuda muhalif hareket ederek yanlış bir davranış içerisine girerler Bir de ayetlerin içinde (....) ve’l xxxxfecr (Fecr 1) (.. ) mudhâmmetan (Rahman 64) gibi bir kelimelik olanları da vardır, borç ayeti (Bakara 282) gibi bir sayfalık olanları da. Borç ayetinin, ayete'l kursinin tamamını veya bir kısmını okumaya izin vererek (...) “mudhammetan” gibi tek kelimelik "bir âyeti tam okumayacaksın demek" gerçekten tuhaftır denilmektedir.
Cunuble, hayızlıyı ayırarak, hayzın muddeti uzun olduğu için hayızlıya kıraat izni vermek de bunun gibidir. Şayet onun Kur'an okuması haramsa muddetin uzaması ile helâl olmaz. Yok eğer helâlse, o zaman da süresinin uzun olmasını gerekçe göstermenin bir anlamı yoktur."
Zahiri uleması, muhaliflerinin görüşlerine bu akli delillerle karşı çıkmıştır. Nakli deliller ise şöyle sıralanır:
Yunus b. Zeyd, Rebia'nın: "Cunubun Kur'an okumasında bir mahzur yoktur." dediğini nakletmiştir.
Hammâd'dan nakledilmiştir:
Said b. Museyyeb'e (Tabiinin büyüklerinden bir zattır. Medine-i Munevvere’deki “Fukaha-i Seb’a “ dandır. Kendisine “Fakîhu’l- Fukaha” yani “fakihlerin fakihi” denilirdi. Hicrî 91 tarihinde vefat etmiştir):
"Cunub Kur'an okur mu?" diye sordum.
"Nasıl okumaz. Kur'an onun içindedir" diye cevab verdi.
Nasru'l Bahilî'den nakledilmiştir:
“İbn Abbas (Rasulullah efendimizin amcası Abbas’ın oğludur. Kendisine ilminin çokluğundan dolayı bahr: deniz ve tefsire pek ziyade vukufundan dolayı “Tercümetu’l-Kur’an” ünvanı verilmiştir. Hicrî 68 tarihinde Taif’de vefat etmiştir) cunubken Bakara suresini okurdu."
Hammad b. Ebi Suleyman'dan nakledilmiştir:
"Said b. Cubeyr'e (Tabiinin büyüklerindendir. Tefsir, hadis, fıkıh ilimlerinde mutehassıs olmuştur. Hicrî 95 tarihinde vefat etmiştir)
Kur'an okuyan cunubun durumunu sordum.
Bunda bir mahzur görmedi ve dedi ki: 'Kur'an onun içinde değil midir?"
(İbn Hazm, el- Muhallâ, Beyrut 1984, K. Tahâre, c.1, s.96)
DİĞER GÖRÜŞLER
Ele aldığımız konu muvacehesinde farklı bir yaklaşım ortaya koyan Zâhiri uleması bu görüşlerinde İbn Munzir, İbn Abbas ve Taberi gibi alimler tarafından da destek görmüştür.
En muteber hadis kitabımız olan Sahih-i Buhari'nin konuyla alâkalı bölümünde zikredilen hadis ve eserler de bu muctehidlerimizi destekler mahiyettedir.
Bu hadis ve eserleri zihnî mesaimizle birlikte aktarıyoruz:
1- İbrahim en-Nehaî (Kadîm ulema ve fukahadandır. Hz. Aişe validemize mulâkî olmuştur. Hicri 96 tarihinde vefat etmiştir) "Hayızlı kadının âyet (Kur'an) okumasında beis yoktur." demiştir.
2- İbn Abbas, Cunubun kıraatte bulunmasında (Kur’an okumasında) bir mahzur görmemiştir.
3- "Peygamber (s.a.v.) zamanlarının tamamında (yani her halinde) Allah'ı zikrederdi." (Sahih-i Buhari, K. Hayz, 8)
Açıklama:
Zikredilen hadis, cunub ve hayızlının Kur'an okumalarının caiz olduğuna delildir. Zira Peygamberimiz’in (s.a.v.) istisnasız her durumda Allah'ı zikrettiğini haber vermektedir. “Zikr” ile Kur'an İslâm literatüründe aynı anlamı taşırlar. Bu ikisinin ifade ettiği manâyı farklı değerlendirenler sadece insanlardır. Cenab-ı Hak (.................... )"Zikri biz indirdik ve onu biz muhafaza edeceğiz." (Hicr 9) ayetinde olduğu gibi bir çok ayeti kerimede Kur'an'ı "zikir" olarak nitelendirmiştir.
Buhari'nin rivayet ettiği bu hadisi Muslim ve Ebu Davud da Aişe'den rivayet etmiştir. (Muslim, Musafirin, 139, Ebu Davud, Menasik, 45)
Rasulullâh'ın (s.a.v.) eşlerinin O'nun her halinde Allah'ı zikrettiğini haber vermesi Ali'nin hadisinin hükmünü ortadan kaldıracaktır. Çünkü Ali'nin Aişe gibi Rasulullah'ın bütün cunubluk hallerini tespit etmesi mümkün değildir. Belki onun tesâduf ettiği zamanlarda Peygamber (s.a.v.) cunublukten bir an önce temizlenmek amacıyla Kur'an okumaktan veya onlara okutmaktan kaçınmış olabilir.
4- Ummu Atiyye'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz hayızlı kadınlara (namazgâha) çıkmamız, mu'minlerle birlikte tekbir almamız ve dua etmemiz emrolundu. (Sahih-i Buhari, K. Hayz, 8)
Açıklama: Cenab-ı Hakk A’raf Sûresi 180. âyette şöyle buyuruyor: "Allah'ın güzelisimleri vardır. O'na bu isimlerle dua edin."
Esma binti Zeyd’den (r. anha) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın ismi Azam'ı şu iki ayettedir: (......) (Tirmizi, B. Dua , 3705) "Sizin ilahınız tek İlahdır; Rahman ve Rahim olup O'ndan başka Allah yoktur."
Bir de Âl-i İmran Sûresinin başlangıcı: (....................) "Elif, lâm, mîm. Allah, kendisinden başka tanrı bulunmayan Hayyve Kayyum'dur." (Al-i İmran 64)
Bu hadis hasen-sahih olup bir hanım tarafından rivayet edilmiştir. Rasulullah (s.a.v.) efendimizin "Allah'ın güzel isimleri vardır. O'na bu isimlerle dua edin" ayetini bildiği halde kadınlara, Cenab-ı Hakkın isimlerinin hangi ayetlerde bulunduğunu açıklamaktan çekinmemesi ve hiçbir sınırlama getirmeden dua etmelerini emretmesi kadınların bu hallerde Kur'an okumasının helâl olduğu sonucunu doğurmaktadır.
5- İbn Abbas'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Bana Ebu Sufyan haber verdi ki; Herakliyus, Peygamberin mektubunu istemiş ve okumuştur.
Bu mektubda: "Bismillahirrahmanirrahim. Ey kitab ehli: Hepiniz bizimle sizin aranızda musavi bir kelimeye gelin: Allah'dan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi ortak tutmayalım. Allah'ı bırakıb da kimimiz kimimizi Rabb'ler edinmeyelim." (Âl-i İmran 64) sözleri vardır”. (Sahih-i Buhari, K. Hayz, 8)
Açıklama:
Yüce kitabımız Kur'an'ı Kerim'in muhtelif birçok ayetinde mu'minlere Allah yolunda cihad emredilmiş, Rasulullah (s.a.v.) efendimiz her fırsatta ummetini cihada teşvik ederek, Allah yolunda cihad etmenin önemini beyan buyurmuşlardır.
Hatta bir hadis-i şerifte:"Cihâda iştirak etmeden ve cihad niyeti taşımadanölen, bir çeşit nifak üzere ölmüştür." (Muslim, İmare,158, Ebu Davud, Cihad, 2502) buyurulmaktadır.
Dinimizin ısrarla emrettiği ve bu emri yerine getirmekten geri kalanların ağır bir şekilde tehdit edildiği bu "cihad" nedir?
Savaş meydanlarında mucadele vermek, ölmek, öldürmek, ya da gazi olmakla sınırlı bir fiil midir?
Cihad:
İnsanların davranışlarını öncelikle İslâm'a göre tanzim etmesini sağlamak amacıyla verilen kutsi bir mucadeledir. Bu mucadele yerine göre bazen canla, bazen malla ve bazen de dille yapılır.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.): "Mallarınız, canlarınız ve dillerinizle muşriklere karşı cihad ediniz" (Ebu Davud, Cihad, 2504) buyurmaktadır. Kendisi dille yapılan cihad konusunda da ummetine örnek olmuş, İslâm'a daveti Kur'an okuyarak, Kur'an'dan ayetleri insanlara duyurarak yapmıştır. Çünkü Kur'an okunup anlaşılmadan sağlıklı bir müslümanlık söz olamaz. Ayrıca insanları İslâm'a çağırırken yapılacak en önemli iş onlara Kur'an okuyup anlamalarını sağlamaktır.
Durum böyle iken, tebliğ için şart olan ilmi, yani Kur'an'ı öğrenmeye belki daha da güzeli ezberlemeye ya da öğretmeye çalışan ve bu şekilde cihada iştirak etmek isteyen müslümanların karşısına çıkan ve onları, tek dayanakları Kur'an'dan uzaklaştıran bu büyük engel nedir?
Bir insan cunub iken canıyla cihadda bulunabildiği ve bu durumda öldüğü taktirde Rasulullah (s.a.v.) tarafından müjdelendiği halde diliyle cihad yapamayacak mıdır?
Hayızlı kadın her ayın bir haftası, belki daha da uzun bir vakit İslâm'ı tebliğ görevinden geri mi kalacaktır?
Denilir ki Kur'an okuması şart değil, tebliğ yapmak istiyorsa İslâm'ı kendi cümleleriyle de anlatabilir.
Şubhesiz ki İslâm dinini en iyi bilen ve uygulayan tek kişi Allah'ın Rasuludur ve bu yüce insan, müşriklere İslâm'ı tebliğ amacıyla yazdığı mektubda muhatablarının hem kâfir, hem de cunub olduğunu ve bu mektubu da okuyacaklarını bildiği halde onlara İslâm'ı kendi sözleriyle değil Cenab-ı Hakkın kelâmıyla anlatmıştır. Dolayısıyla kendisine peygamberi “usve” (örnek) edinmiş bir müslümanın peygamberine muhalif hareketi tasavvur edilemez.
Bu konuda ortaya atılmış başka itirazlar da olmuştur.
Meselâ: “Herakliyus kâfirdir. Kur'an'ın hürmetine inanmaz ve gusulle de mes'ul değildir. Bunun için Kur'an'ı okumasında bir sakınca yoktur.” denilmektedir.
Kur'an'ı hayızlı ve cunubun okumasının yasaklanmasının sebebi, Kur'an'ın pis bir ağız tarafından okunmasının engellenmesi ve bundan dolayı Kur'an'a karşı oluşacak bir saygısızlığın ortadan kaldırılması ise, kâfirin ağzı bu kişilere karşı kıyas kabul edilmeyecek derecede pistir. Zira pisliği Kur’ani nass ile tescil edilmiştir.
Kâfir Kur'an'ı kirli olarak okumaktan sorumlu olmasa bile kâfire onu okutan, yani ayetleri ona gönderen Kur’an’a yönelik bir saygısızlığa sebeb olduğu için sorumlu olacaktır. Rasulullah (s.a.v.) bu ayetleri ona göndermişse, bu durum kâfirin ve dolayısıyla gusulsuz kimselerin de Kur'an okumasının caiz olduğunu gösterir.
Allah Rasulunun, Herakliyus’a gönderdiği mektup doğruluğunda şüphe olmayan ve aslı halen Topkapı Sarayı'nda bulunan bir mektubdur. Buhari şerhi Fethu'l -Bâri kitabının yazarı olan Kastalani'nin de dediği gibi, söz konusu mektup, cunub ve hayızlının Kur'an okumasının caiz olduğuna dair açık bir delildir.
6- Ata b. Ebi Rebah Cabir (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ayşe hayız olduğunda Kâbe'yi tavaf hariç bütün hac fiillerini yapmıştı. Bir de namaz kılmıyordu."
Açıklama:
Hac fiilleri tavaf, namaz gibi dua ve zikri de içine almaktadır. Ravî "Allah'ı zikretmedi" şeklinde bir tabir kullanmadığına göre , Aişe (r. anha) hayızlıyken Kur'an da okumuş olabilir. Çünkü daha önce açıklandığı gibi şeriatte Kur'an ve zikir aynı anlamı taşımaktadır. Nitekim Kur'an okuyan birisine, hiç kimse sen Kur'an okuyorsun, Allah'ı zikretmiyorsun diyemez.
7- Hakem b. Uteybe: Ben cunub iken hayvan keserim. Allah da “Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin; çünkü bu muhakkak bir fısktır." buyuruyor.
Açıklama: Cenab-ı Hak: "Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin" buyurmaktadır.
Bir kimse Kur'an'dan bir ayet okuyarak da Allah'ın ismini anabilir. Buna da herhangi bir yasak getirilmemiştir.
Buharî'nin şerhi Fethu'l- Bâri sahibi şöyle der:
"Hayızlı ve cunubun Kur'an okumasının yasaklığına dair rivayet edilen hadisler her ne kadar başkaları tarafından delil kabul edilse de, Buhari tarafından sahih görülmemiştir. Zaten söz konusu hadisler te’vil edilir durumdadır"
Bu hadisler başka nasıl yorumlanabilir?
İlk önce Ali'nin (r.anh) "Rasulullah’ı (s.a.v.) cunublukten başka hiçbir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." hadisini ele alalım.
Bu hadis sahih olsa bile, sadece Peygamberin bir fiilini anlatmaktan ibarettir. İçinde bir emir ya da yasaklama bulunmamaktadır. Zaten Ali'nin (r.anh), Rasulullah’ın (s.a.v.) bütün cunubluk hallerini tesbit etmesi mümkün de değildir.
Kitablarımızda sarımsak, soğan yiyenlerin mescide gelmelerinin adaba uygun olmadığı zikredilir. Oysa ki Peygamber (s.a.v.), müslümanları kokulu yiyecek yedikten sonra mescide gelmemeleri hakkında defalarca uyarmış, hatta bu gibi şeyleri yiyenleri mescidden çıkarıp Baki mezarlığına göndermiştir.
Peygamber’in (s.a.v.) bu derece sert bir şekilde yasakladığı bir şeyi yapmak âdaba aykırı kabul edilirken, hiç emretmediği, ya da yasaklamadığı bir fiili işlemeyi haram saymak ne derece doğru olur?
Üstelik bu hadiste hayızlıdan hiç bahsedilmemektedir. Hayızlıyı cunube kıyas etmek ve sen de ömrünün büyük bir bölümünde Kur'an-ı Kerim'den uzak kalacaksın demek için elimizde ciddi deliller bulunması gerekir. Zira bu sözümüzle bir çok hafızın yavaş yavaş Kur'an'dan uzaklaşarak hıfzını unutmasına veya kadınların Kur'an-ı Kerimi öğrenmeye olan heveslerinin kırılmasına sebep oluruz. Bu da az bir sorumluluk değildir.
Gelelim "Hayızlı ve cunub Kur'an okumaz" hadisine...
Dikkatle incelenirse cunub ve hayızlıya kesin olarak yasaklanan ibadetler namaz, tavaf ve hayızlıya mahsus olmak üzere oruçtur. Bunlar farz olan ibadetlerdir. Yani haram sözü farzın karşıtıdır.
Kur'an okumak ise sünnettir. Sünnet bir ibadette yapılan yasaklama ya mekruhluk ya da efdaliyet ifade etmekten öteye gitmeyecektir.
Ayrıca hayızlıya getirilen bir yasağı Peygamber (s.a.v.) efendimizin kendi eşlerine veya mu'min hanımlara değil de, sadece bir erkeğe söylemesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Hafızlık Yapan Hanımların, Hayızlı Günlerinde Kur'an'a Teaması ve Okuması?
Mâliki mezhebi haricinde Cumhur mezhebe göre (Şafi, Hanefi, Hanbeli mezhebinde) cunubun veya hayızlının Kur'an-ı Kerime el sürmesi, teması câiz değildir. Delil olarak da;
"O'na (Kur'an'a) tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez." (Vâkıa 79) ve
Kur’an’a temiz olanlardan başkasının dokunamayacağını belirten hadisi (Muvatta, Kur'an, bab 1, Hadis no: 1; Nesâî, Ķasâme, 46)
(Abdullah) ibn-i Ömer (Radıyallâhu anhumâ)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Cunub ve aybaşı hâlindeki kadın Kur'an okuyamaz.»"
(İbn Mâce, Taharat, Bab 105, Hadis no: 595; Tirmizi, Tahara, Bab 98, Hadis no: 131; Ebû Dâvûd, Tahara: 90; Muvatta, Kur’ân: 15)
(Abdullah) ibn-i Ömer (Radıyallâhu anhumâ )şöyle demiştir: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Cunub ve hayz halindeki kadın Kur'an'dan hiç bir şey okuyamazlar buyurmuştur."
(İbn Mâce, Taharat, Bab 105, Hadis no: 596; Tirmizi, Tahara, Bab 98, Hadis no: 131; Ebû Dâvûd, Tahara: 90; Muvatta, Kur’ân: 15)
Tirmizi bu hadis hakkında şöyle der: Cunub ve hayız hâlindeki kadının Kur'an-ı okuyamayacağı hükmü, Sahâbiler, tabiiler ve onlardan sonra gelen âlimlerin çoğunun kavlidir. Sufyân-ı Sevri. İbnu'l-Mubârak, Şafii, Ahmed ve İshak'ın dâhil oldukları bu âlimlere göre cunub ve hayz hâlindeki kadın Kur-ân'dan bir âyet dahi okuyamaz. Ancak bir harf ve âyetin bir kısmını okuyabilir diyenler vardır. Âlimler cunub ve hayz hâlindeki kadının teşbih ve tevhid kelimesini çekmelerine ruhsat vermişlerdir.
(Maverdi, el-Havi’l-Kebir, I, 384; Rafii, el-Aziz Şerhu’l-Veciz, I, 293; Aliyyu’l-Kâri, Fethu Babi’l-İnaye, I, 125; İbn Kudame, el-Muğni (eş-Şerhu’l-Kebir ile birlikte) I, 418; İbn Kudame el-Makdisi, el-Kafi, I, 72)
Hanefî mezhebinde, Kuran okumak niyetiyle bir ayetten daha az cümleciklerin bile telaffuz edilmesi câiz görülmemiş, ancak öğretmenlik yapan hanımların Kuran dersi verirken kelimeleri tek tek söylemek suretiyle görevlerini yerine getirmelerinde bir sakınca görülmemiştir. Aynı şekilde dua ve zikir niyetiyle Kur'an okunması da caiz görülmüştür.
Şâfiî mezhebi, hayızlı kadının Kur'an’ın bir harfini bile telaffuzunu câiz görmemiş, ancak mushafa bakarak kendisinin de işitemeyeceği şekilde içinden okumasının caiz olduğunu söylemişlerdir.
Hanbelî mezhebi’de tam bir ayetin ve daha fazlasının okunması câiz olmadığı halde ayetin bir kısmının okunması, bir ayetten az cümleciklerde Kur'an’a has icazın bulunmadığı, dolayısıyla onun ulviyetine saygısızlık sayılmayacağı gerekçesiyle câiz görülmüştür.
**
Mâliki mezhebine göre ise, adetli kadın gerek muallimelik gerek talebelik esnasında Kur'an-ı Kerim'e dokunabilir ve okuyabilir. (Ezheri, Cevahiru’l-İklil Şerhu Muhtasarı Halil, I, sf: 32; Muhammed Uleyş, Şerhu Minahi’l-Celil, I, sf: 104)
Yine İbn Hazm ile birlikte bazı fakihler, söz konusu ayette (Vâkıa 79) geçen kitabla Kuran’ın değil levh-i mahfûzun kastedildiğini, hadisin de sahih sayılamayacağını ve her iki nasta işaret edilen “Kur’an” ve “mutahharun” (tertemiz olanlar) ifadesinin melekler veya mu'minler şeklinde yorumlanması gerektiğini belirterek hayızlının ve cunubun Kur'an’a dokunmasında sakınca bulunmadığını söylemişlerdir. (İbn Hazm, Muhallâ, I, 81-84; Şevkânî, I, 243-245; Cassas, Ahkamu’l-Kur’an, V, 300; Kurtubi, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an, XVII, 193)
Bu sebeble Maliki mezhebine göre, adetli kadın eğitim öğretim amacıyla mushafa dokunabilir, Kur’an-ı Kerim’i okuyabilir. (Ezheri, Cevahiru’l-İklil Şerhu Muhtasarı Halil, I, 32; Muhammed Uleyş, Şerhu Minahi’l-Celil, I, 104)
Yine İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye gibi âlimler hafızlık yapan hayızlı kadının unutma tehlikesi halinde Kuran okuyabileceği görüşündedir.
https://www.islam-tr.org/konu/abdestsiz-kur’an-i-kerim-okumak.13856/