— 29 October 2011
Arapça’da “nesh” kelimesi; “silme, ortadan kaldırma” anlamları taşımaktadır. “Mensuh” ise “silineni, ortadan kalkanı” ifade eder. Mezhepçi din anlayışını benimseyenler, Kuran’ın içinde nasih ve mensuh olduğunu, bir kısım Kuran ayetlerinin, diğer bazı Kuran ayetlerini iptal ettiklerini iddia etmişlerdir. Hatta hadislerin bile Kuran’ın ayetlerini iptal edebileceğini söylemişlerdir. Sonuç olarak
Kuran ayetlerinin bir kısmı hadisler aracılığı ile iptale kalkışılmıştır. Dine birçok ilave yapmakta kullanılan hadisleri “Kuran’a eş koşulmuştur” diye eleştirirken, nasih yaklaşımıyla, hadislerin Kuran’ın üstüne çıkartıldığına da şahit olmaktayız. Mezhep kitapları nasih-mensuh için dört şart ileri sürmüşlerdir:
1- Hükmü kaldıran nasih olmalı
2- Hükmü kaldırılan mensuh bulunmalı
3- Nasih mensuhtan sonra gelmeli
4- Her ikisi arasında açık çelişki olmalı
Eldeki kaynakları incelersek; Kuran ayetlerinin hangi tarihte, hangi sırayla indiğine dair herkesin ittifak ettiği bir sıra olmadığını görürüz. Hadis rivayetinde ise; hangi hadisin, hangi ayetten önce veya sonra söylendiğini belirten bilgiler daha çok belirsizdir. Nasih-mensuh iddialarını incelediğimizde; asıl yapılanın, dinin, mezhep imamlarının insaflarına ve görüşlerine bırakılması olduğunu görüyoruz. Mezhep imamı neyin nasih, neyin mensuh olduğunu belirler. Böylece nasih-mensuh sihirli değneğini eline alan mezhep imamı, Kuran’ın hükmünü iptal edebilecek güce de kavuşur. Yani nasih-mensuh ile dini oyuncağa çevirmenin sonucu; mezhep imamlarının dindeki otoritesini sağlamlaştırmak ve mezhep imamlarını adeta “din kurucusu” konumuna yaklaştırmak olmuştur. Daha önce gördüğümüz gibi, mezhep imamları on binlerce çelişkili uydurma hadisin içinden istediğini seçerek zaten dinde istedikleri tasarrufta bulunmuşlardır. Nasih-mensuh ise mezhep imamlarının gerektiğinde Kuran’ın hükmünü de aşabilmelerini sağlamaktadır. Böylece mezhep imamı, Kuran ve hadisin üstünde bir yerde duran ve dilediği kaynaktan dilediğini seçme veya iptal ettirme yetkisini taşıyan kişi olmaktadır. Sırf Allah’ın tekelinde olan dine, uydurma hadislerle, sanki Peygamber de dine ilaveler ve eksiltmeler yapmış gibi bir hava verilmiştir. Fakat sonuçta on binlerce hadisten dilediğini seçme ve nasih-mensuh sihirli değneğini istediği gibi kullanma yetkisine sahip olan mezhep imamları; Peygamber’in, hatta Allah’ın üstünde bir konumla dinde hüküm oluşturma yetkisini ellerine almışlardır. Bu tahrifatı yapanlar, Kuran’ın şu ayetinin manasını kaydırarak, bu zihniyetlerini temize çıkarmaya kalkışmışlardır. Önce ayeti görelim, sonra inceleyelim:
Biz daha hayırlısını, ya da bir benzerini getirmedikçe bir ayeti (delili, belgeyi, işareti) neshetmeyiz (silmeyiz, yürürlükten kaldırmayız) veya unutturmayız.
2- Bakara Suresi 106
“AYET” KELİMESİNİN KURAN’DAKİ MANASI
Kuran’da kullanılan “ayet” kelimesi, Allah’ın varlığının ve söylediklerinin ispatı olan, bunları destekleyen her şey için kullanılır. Türkçe çevirilerdeki “belge, mucize, delil, işaret” kelimelerinin çoğunun Arapça’daki karşılığı “ayet” kelimesidir. Kuran’a göre Allah’ın yarattığı her şeyde, bitkilerde, insanda, eski kavimlerin başlarına gelenlerde, gece ile gündüzde “ayetler” vardır. (Türkçe’de “ayet” kelimesinin birçok kişi tarafından sadece “Kuran ayetleri” manasında kullanılması yanlış anlamaya zemin hazırlayan nedenlerden biridir.)
Bazı çevirilerde, Arapça’sında hiç geçmemesine rağmen “hüküm” kelimesi de yukarıdaki ayetin çevirisine ilave edilip “ayetin hükmü” şeklinde çeviri yapılıp, sanki ayetlerin hükmü neshedilebiliyormuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır. Oysa Kuran’da geçen “ayet” kelimesine baktığımız vakit çok ilginç bir kullanım şekli olduğunu görüyoruz: “Ayet” kelimesinin çoğul şekli olan “ayat” kelimesi, tüm Kuran’da “mucize, belge, delil, işaret, Kuran ayetleri” manasında kullanılır. Fakat “ayat”ın tekili olan “ayet” kelimesi, Kuran’ın hiçbir yerinde “Kuran’ın bölümleri olan ayet” manasında kullanılmamıştır. Tekil olan “ayet” kelimesinin geçtiği şu ayetleri inceleyip söylediğimizi gözlemleyebilirsiniz: [2-Bakara Suresi 106, 118, 145, 211, 248, 259; 3-Ali İmran Suresi 13, 41, 49, 50; 5-Maide Suresi 114; 6-En’am Suresi 4, 25, 35, 37, 109; 7-Araf Suresi 73, 106, 132, 146, 203; 10-Yunus Suresi 20, 92, 97; 11-Hud Suresi 64, 103; 12-Yusuf Suresi 105; 13-Ra’d Suresi 7, 27, 38; 15-Hicr Suresi 77; 16-Nahl Su- resi 11, 13, 65, 67, 69, 101; 17-İsra Suresi 12; 19-Meryem Suresi 21; 20- Taha Suresi 22, 47, 133; 21-Enbiya Suresi 5, 91; 23-Müminun Suresi 50; 25-Furkan Suresi 37; 26-Şuara Suresi 4, 8, 67, 103, 121, 128, 139, 154, 158, 174, 190, 197; 27-Neml Suresi 52; 29-Ankebut Suresi 15, 35, 44; 30-Rum Suresi 58; 34-Sebe Suresi 9, 15; 36-Yasin Suresi 33, 37, 41, 46; 37-Saffat Suresi 14; 40-Mümin Suresi 78; 43-Zuhruf Suresi 48; 51-Zariyat Suresi 37; 54-Kamer Suresi 2, 15; 79- Naziat Suresi 20]. Listeden de gördüğümüz gibi, söz konusu ifade Bakara Suresi 106. ayette “ayet” olarak tekil şekilde geçtiği için, bu ifadeden Kuran’ın ayetlerini değil Allah’ın kainattaki delilleri, belgeleri, mucizeleri, işaretleri manasındaki “ayet”i anlamak doğru olur. Bu anlaşıldığında, Kuran’ın ayetleriyle nasih-mensuh oyuncağıyla oynama çabası suya düşer. Zaten Kuran, kendisinde hiçbir çelişki olmadığını ifade ederek bu tarzda uydurmalara geçit vermemiştir. Bunu önümüzdeki satırlarda işleyeceğiz
Arapça’da “nesh” kelimesi; “silme, ortadan kaldırma” anlamları taşımaktadır. “Mensuh” ise “silineni, ortadan kalkanı” ifade eder. Mezhepçi din anlayışını benimseyenler, Kuran’ın içinde nasih ve mensuh olduğunu, bir kısım Kuran ayetlerinin, diğer bazı Kuran ayetlerini iptal ettiklerini iddia etmişlerdir. Hatta hadislerin bile Kuran’ın ayetlerini iptal edebileceğini söylemişlerdir. Sonuç olarak
Kuran ayetlerinin bir kısmı hadisler aracılığı ile iptale kalkışılmıştır. Dine birçok ilave yapmakta kullanılan hadisleri “Kuran’a eş koşulmuştur” diye eleştirirken, nasih yaklaşımıyla, hadislerin Kuran’ın üstüne çıkartıldığına da şahit olmaktayız. Mezhep kitapları nasih-mensuh için dört şart ileri sürmüşlerdir:
1- Hükmü kaldıran nasih olmalı
2- Hükmü kaldırılan mensuh bulunmalı
3- Nasih mensuhtan sonra gelmeli
4- Her ikisi arasında açık çelişki olmalı
Eldeki kaynakları incelersek; Kuran ayetlerinin hangi tarihte, hangi sırayla indiğine dair herkesin ittifak ettiği bir sıra olmadığını görürüz. Hadis rivayetinde ise; hangi hadisin, hangi ayetten önce veya sonra söylendiğini belirten bilgiler daha çok belirsizdir. Nasih-mensuh iddialarını incelediğimizde; asıl yapılanın, dinin, mezhep imamlarının insaflarına ve görüşlerine bırakılması olduğunu görüyoruz. Mezhep imamı neyin nasih, neyin mensuh olduğunu belirler. Böylece nasih-mensuh sihirli değneğini eline alan mezhep imamı, Kuran’ın hükmünü iptal edebilecek güce de kavuşur. Yani nasih-mensuh ile dini oyuncağa çevirmenin sonucu; mezhep imamlarının dindeki otoritesini sağlamlaştırmak ve mezhep imamlarını adeta “din kurucusu” konumuna yaklaştırmak olmuştur. Daha önce gördüğümüz gibi, mezhep imamları on binlerce çelişkili uydurma hadisin içinden istediğini seçerek zaten dinde istedikleri tasarrufta bulunmuşlardır. Nasih-mensuh ise mezhep imamlarının gerektiğinde Kuran’ın hükmünü de aşabilmelerini sağlamaktadır. Böylece mezhep imamı, Kuran ve hadisin üstünde bir yerde duran ve dilediği kaynaktan dilediğini seçme veya iptal ettirme yetkisini taşıyan kişi olmaktadır. Sırf Allah’ın tekelinde olan dine, uydurma hadislerle, sanki Peygamber de dine ilaveler ve eksiltmeler yapmış gibi bir hava verilmiştir. Fakat sonuçta on binlerce hadisten dilediğini seçme ve nasih-mensuh sihirli değneğini istediği gibi kullanma yetkisine sahip olan mezhep imamları; Peygamber’in, hatta Allah’ın üstünde bir konumla dinde hüküm oluşturma yetkisini ellerine almışlardır. Bu tahrifatı yapanlar, Kuran’ın şu ayetinin manasını kaydırarak, bu zihniyetlerini temize çıkarmaya kalkışmışlardır. Önce ayeti görelim, sonra inceleyelim:
Biz daha hayırlısını, ya da bir benzerini getirmedikçe bir ayeti (delili, belgeyi, işareti) neshetmeyiz (silmeyiz, yürürlükten kaldırmayız) veya unutturmayız.
2- Bakara Suresi 106
“AYET” KELİMESİNİN KURAN’DAKİ MANASI
Kuran’da kullanılan “ayet” kelimesi, Allah’ın varlığının ve söylediklerinin ispatı olan, bunları destekleyen her şey için kullanılır. Türkçe çevirilerdeki “belge, mucize, delil, işaret” kelimelerinin çoğunun Arapça’daki karşılığı “ayet” kelimesidir. Kuran’a göre Allah’ın yarattığı her şeyde, bitkilerde, insanda, eski kavimlerin başlarına gelenlerde, gece ile gündüzde “ayetler” vardır. (Türkçe’de “ayet” kelimesinin birçok kişi tarafından sadece “Kuran ayetleri” manasında kullanılması yanlış anlamaya zemin hazırlayan nedenlerden biridir.)
Bazı çevirilerde, Arapça’sında hiç geçmemesine rağmen “hüküm” kelimesi de yukarıdaki ayetin çevirisine ilave edilip “ayetin hükmü” şeklinde çeviri yapılıp, sanki ayetlerin hükmü neshedilebiliyormuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır. Oysa Kuran’da geçen “ayet” kelimesine baktığımız vakit çok ilginç bir kullanım şekli olduğunu görüyoruz: “Ayet” kelimesinin çoğul şekli olan “ayat” kelimesi, tüm Kuran’da “mucize, belge, delil, işaret, Kuran ayetleri” manasında kullanılır. Fakat “ayat”ın tekili olan “ayet” kelimesi, Kuran’ın hiçbir yerinde “Kuran’ın bölümleri olan ayet” manasında kullanılmamıştır. Tekil olan “ayet” kelimesinin geçtiği şu ayetleri inceleyip söylediğimizi gözlemleyebilirsiniz: [2-Bakara Suresi 106, 118, 145, 211, 248, 259; 3-Ali İmran Suresi 13, 41, 49, 50; 5-Maide Suresi 114; 6-En’am Suresi 4, 25, 35, 37, 109; 7-Araf Suresi 73, 106, 132, 146, 203; 10-Yunus Suresi 20, 92, 97; 11-Hud Suresi 64, 103; 12-Yusuf Suresi 105; 13-Ra’d Suresi 7, 27, 38; 15-Hicr Suresi 77; 16-Nahl Su- resi 11, 13, 65, 67, 69, 101; 17-İsra Suresi 12; 19-Meryem Suresi 21; 20- Taha Suresi 22, 47, 133; 21-Enbiya Suresi 5, 91; 23-Müminun Suresi 50; 25-Furkan Suresi 37; 26-Şuara Suresi 4, 8, 67, 103, 121, 128, 139, 154, 158, 174, 190, 197; 27-Neml Suresi 52; 29-Ankebut Suresi 15, 35, 44; 30-Rum Suresi 58; 34-Sebe Suresi 9, 15; 36-Yasin Suresi 33, 37, 41, 46; 37-Saffat Suresi 14; 40-Mümin Suresi 78; 43-Zuhruf Suresi 48; 51-Zariyat Suresi 37; 54-Kamer Suresi 2, 15; 79- Naziat Suresi 20]. Listeden de gördüğümüz gibi, söz konusu ifade Bakara Suresi 106. ayette “ayet” olarak tekil şekilde geçtiği için, bu ifadeden Kuran’ın ayetlerini değil Allah’ın kainattaki delilleri, belgeleri, mucizeleri, işaretleri manasındaki “ayet”i anlamak doğru olur. Bu anlaşıldığında, Kuran’ın ayetleriyle nasih-mensuh oyuncağıyla oynama çabası suya düşer. Zaten Kuran, kendisinde hiçbir çelişki olmadığını ifade ederek bu tarzda uydurmalara geçit vermemiştir. Bunu önümüzdeki satırlarda işleyeceğiz