Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hadis-i Şerif'lerde Ramazan Konuları Mutlaka Okuyun..!

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Dindeki yeri:

Ramazan orucu dinin şartlarından müslüman olmanın gereklerindendir. Çünkü Kur'an, sünnet ve alimlerin icması gerekliliğini açık seçik ortaya koymaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey İman edenler! Size sizden öncekilere farz kılındığı, üzerlerine yazıldığı gibi sizler üzerinede oruç farz kılınmıştır. Umulurki Allahın azabından (Onun bu emrine uyarak) korunursunuz, sakınırsınız” (Bakara suresi 183.ayyet). Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İslam beş büyük temel üzerine bina edilmiştir –bu temeller arasında oruç tutmayı da zikretmiştir-“ (Hadis muttefekun aleyhtir). İslam alimleri orucun farz olduğunu tutulması gerektiğini söylemişlerdir.
Fazileti:
Orucun islam dininde büyük bir fazileti vardır. Yüce Allah kudsi bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Adem oğlunun yapmış olduğu her amele on katından yedi yüz kata kadar ecir yazılır. Yalnızca oruç bundan müstesnadır. Çünkü orucun karşılığını Ben veririm” diye söylemiştir (Muslim rivayet etmiştir). Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette Reyyan adında bir kapı vardır. Kıyamet günü oruç tutanlar bu kapıdan cennete girerler. Onlardan başka hiç kimse de o kapıdan giremez. Denilirki: Oruç tutanlar neredeler? Bunun üzerine oruç tutanlart ayağa kalkarlar ve onlardan başka hiç kimse girmemek sureti ile cennete girerler. Onlar girdikten sonra da cennetin kapısı üzerlerine kapanır” (Hadis muttefekun aleyhtir).
İşte bu hiç kimsenin kaçırmaması gereken bir fırsat, cennete giriş için bir imkândır. İstifade ve kazançla dolu olan bu ramazan günleri iyi değerlendirenler içinde cenneti kazanmada bir yoldur.
Ramazan orucunu tutmanın meşru kılınmasının hikmet:
Oruç içerisinde insanın nefsini günahlarından arındırması, toplum ve insanlığı günahların pisliğinden uzaklaştırmasından, Dünya hayatının insanın gözü önünde küçülmesinden, fakirin halinin durumunun anlaşılıp Ona merhamet edilmesinden, şeytanın insan bedeni içerisinde, insanın damarları içerisinde serbestçe gezintisinin engellenmesinden ötürü oruç farz kılınmıştır.
Orucun terim ve kelime manası:
Kelime manası: kelime olarak tutmak manasına gelir.
Terim olarak ise: sabahın çıkışından güneşin batışına kadar kişinin her türlü orucu bozan şeyden uzaklaşmasına oruç denir.
Ramazn orucunun farzlığı:
Ramazan orucu her hicri senenin dokuzuncu ayında tutulması farzdır.
Vacib olabilmesi için gerekli olan beş şart:
1. Müslüman olmak
2. Buluğa ermek
3. Aklı yerinde olmak
4. Oruç tutmaya güç yetirebilmek
5. Yolculuk halinde olmamak

Mesele:
1-Ramazanın gündüzünde her kes oruçlu iken eğer kâfir müslüman olursa, yada çocuk buluğa ererse, yada delinin aklı başına gelirse ne yapmak gerekir?
Böyle bir durumda oruç üzerlerine vacib olduğu andan itibaren oruçlarını tutarlar ve bozmazlar.
2-Yolculuğa çıkan kişi yolculuktan dönerse, yada kadın adet kanından temizlenirse yada oruç tutmaya gücü yetmeyen kişinin oruç tutmaya gücü yeterse yada hasta iyileşirse ne yapmak gerekir?
Böyle bir durumda o günün orucu tutulmaz, daha sonra kaza edilir. Çünkü bu konuda İbnu Mesud şöyle demiştir: “ Kim ramazan gününe oruç tutmadan başladı ise bu şekilde o günü tamamlasın” diye buyurmuştur (Hadisi İbnu Şeybe rivayet etmiştir).
3-Eğer ramazanın girişi öbür günün ortasında belli olursa ne yapmak gerekir?
Bu ramazanın girişinin tam kesin belli olmadığı zamanlarda vuku bulan bir şeydir. Böyle bir durumda günün geri kalanı oruç tutularak geçirilir ve daha sonra o günün kazası tutulur. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İçinizden kim güne oruçlu başladı ise gününü oruçlu olarak tamamlasın ve kimde güne oruçlu başlamadı ise gününü oruçlu olarak tamamlasın” (Bu hadis Aşure orucu ile alakalıdır. Buhari ve Muslim rivayet etmiştir).
Oruçta niyet:
Farz oruçların tutuluşunda geceden oruca niyet edilmesi gerekmektedir. Çünkü Aişe validemizin rivayet etiği bir hadiste Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim orucu geceden toplamazsa Onun için bir oruç yoktur (kim farz oruç için geceden niyet etmezse o oruç tutamaz demektir)” (Ahmed ve İbnu Hibban ve İbnu Huzeyme rivayet etmişlerdir). Niyetin edileceği vaktin gecenin başı yada ortası yada sonu olması şart değildir, gecenin her hangi bir vaktin de niyet edilebilir. Eğer kişi gece kalkıp oruç için niyet getirmeyi düşünmüş bu şekildede uykuya dalmış ta sabah ezanı okunduktan sonra uyanmış ise o kişi o şekilde orucunu tamamlar.
Nafile oruç için geceden oruca niyet etmek şart değildir.gündüz öğleye kadar yememiş içmemiş bir kişi gündüz vakti oruç tutmaya niyet edebilir. Aişe validemiz şöyle buyurmuştur: "Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün yanıma gelip yiyecek her hangi bir şey varmı diye sordu? Bende yoktur dedim. Oda: o zaman oruç tutayım diye buyurdu” (Muslim rivayet etmiştir)
Ramazan ayınıun girdiğinin belli olması:
Ramazan ayının girdiği iki şekilde belli olur:
1. Ramazan hilalinin görülmesi ile ramazan ayının girdiği belli olur. Kim hilali görürse Onun üzerine oruç tutmak vacib olur. Hilalin görüldüğünde oruç tutulması için bir kişinin şehadet etmesi yeterlidir.
2. Ramazan orucuna başlanılabilmesi için eğer ramazan hilali şaban ayının otuzuncu gecesi görülmeyecek olursa şaban ayı otuz güne tamamlanır otuz birinci gün bu şekilde ramazanın birinci günü olarak kabul edilir. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Ramazanı hilali gördüğünüz zaman tutun ve ayın bitiş hilalini gördüğünüz zamanda orucu bırakın. Eğer hilali göremyecek olursanız şabanı otuza tamamlayın” demiştir (Hadis muttefekun aleyhtir)



SORULAR
1. Orucun faziletini zikret?
2. Oruç ne zaman farz kılınmıştır?
3. Orucun kelime ve terim manasını zikret ve meşru kılınmasındaki hikmeti açıklavacib olması için neler gerköektedir?
4. ramazan ayının girdiği nasıl belli olur?

ORUCUN KAZASI KONUSU
Kazaya düşen oruçların bir an önce tutulması gerekmektedir. Çünkü insan bu şekilde borçlanmıştır ve borçlu bir şekilde ölme ihtimalinden ötürü bir an önce ödemesi Onun için faydalıdır. Buna rağmen kazası öbür ramazanın gelişinden öncesine kadar ertelenebilir. Çünkü Aişe validemiz şöyle buyurmuştur: "Ben ramazandan üzerime kazaya kalan oruçları şaban ayı gelinceye kadar Peygamberin bulunmuş olduğu konumdan ötürü kaza edemezdim” (Hadis muttefekun aleyhtir). Kaza orucunun hepsinin bir anda tuutulması şart değildir. Kaza orucu aralıklarla da tutulabilir.
Ramazanın kazasını diğer ramazan gelinceye kadar tamamlamayan kişinin üzerine ne düşer?
Eğer orucu her hangi bir sebebten dolayı kaza edemeyecek olursa üzerine o tutamadığı günleri kaza etmekten başka bir şey yoktur. Ve eğer her hangi bir sebeb olmaksızın kazasını yerine getirmezse kazasını tuttuğu gibi birde kazaya kalan her gün için bir fakirin karnını doyurur. Bunu yaptıktan sonrada yapmış olduğu hatadan dolayı Yüce Allaha tevbe etmesi gerekir.
Kim ramazanın kazasını tutamadan ölürse ne yapılması gerekir?
Her hangi bir sebebten ötürü eğer tutamamış ise artık bu kaza o vefat eden kişiden düşer her hangi bir şey gerekmez. Ve eğer sebebsiz yere orucu terk ederse işte o zaman mirasçılar ölen kişinin malından her gün için bir müslümanı doyurmak suretiyle cezasını öderler.
Üzerinde keffaret orucu ve adak orucu olup bu şekilde vefat etmiş kimse için ne yapılması gerekir?
Keffaret orucu: Kişinin ramazan gününde ailesi ile cinsel ilişkiye giren kişiye verilen atmış bir gün oruç tutma cezası keffaret orucuna bir örnektir. Adak oruç ise: Bir işinin olabilmesi için Yüce Allaha oruç adamak sureti ile olur. Böyle bir durumda eğer ölen kişinin üzerinde keffaret orucu var ise o zaman Onun malından her gün için bir fakirin karnını doyurmak sureti ile cezası ödenir. Ve eğer adak orucu var ise o zamanda mirasçılarının bu adak orucunu o öldükten sonra tutmaları gerekir. Çünkü bir kadın Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına gelmiş ve: Benim annem vefat etti Onun üzerinde tutması gereken bir adak orucu vardı Onun yerine oruç tutabilirmiyim? diye Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)e sordu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Ona: “Eğer Senin annenin bir borcu olmuş olsa idi ve sende bu borcunu ödemiş olsa idin. Bu borç ödenmiş sayılırmıydı? diye sordu. Kadın: Evet diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “O zaman annenin yerine oruç tut” diye buyurdu. (Buhari rivayet etmiştir)
İbnu Kayyım rahimehullah bu konuda ramazan orucu kulun dini vecibelerinden biri olduğunu ölümü ile bu vecibenin ondan kalktığını, adak orucun ise kulun kendi kendini borçlandırdığını bu sebebten kulun kula olan borcuna benzerlik gösterdiğinden ötürü nasıl kullar arasındaki anlaşmalar alacak ve verecekler ölümle noktalanmayıp mirascıları üzerine bu borçları ödemeleri gerekiyorsa öylede adak orucun borcunuda borc sahibi ödeyemediği zaman mirascıları öder.demiştir.

SORULAR
1. Ramazan orucunun kazasını diğer ramazanın gelişinden öncesine kadar geciktirmenin hükmü nedir?
2. Ramazan orucunun kazasını diğer ramazanın gelişine kadar geciktirmenin hükmü nedir?
3. Ramazan orucunun kazasını diğer ramazanın gelişine kadar geciktirip bu halde ölen kişinin hükmü nedir?
4. Ölünün adak orucu ve keffaret orucunun hükmü nedir?



ORUÇLUNUN YAPMASI VE YAPMAMASI GEREKEN ŞEYLER KONUSU

Yapılması müstehab olan şeyler:
1. Oruçlunun çokca Kur'an okuması, zikir çekmesi, sadaka vermesi kötü söz ve hareketlerden uzak durması gerekmektedir. İbnu Abbastan gelen bir rivayet şöyledir: “Resulullah insanların en cömerti (cömertlik elinin açık olması yanında çokca ibadet etmesi, sadaka ve yardım dağıtması da bu cömertliğine dahil idi) idi. Ve ençok da ramazan ayında Cebrail ile karşılaştığı zaman cömertliği artar idi. Cebrail Ona her gece gelir ve beraber Kur'an okurlardı. Bu zamanda Resulullah rüzgârdan daha cömert olurdu” (Buhari rivayet etmiştir)
2. Kendisi ile tartışmak isteyen birine “Ben oruçluyum” demesi uygun olur (bu konuda Buhari bir hadis rivayet etmiştir).
3. Oruç tutmak için geceleyin sahura kalkmak yapılması gereken güzel işlerdendir. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sahura kalkınız. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır” (Hadis muttefekun aleyhtir)
4. Sahurun vaktinin geciktirilmesi iftar içinde acele edilmesi sünnettendir. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Benim ümmetim sahuru geciktirib iftarı acele ettirdikleri sürece iyilik üzere kalacaklerdır” (Ahmed rivayet etmiştir).
5. İftarı rutab denilen bir hurma ile açmak, bulunmaz ise normal hurma ile açmak, bulunmaz ise su ile açmak, bulunmaz ise kolaya gelen her hangi bir şey ile açmak sünnettir (Bu konuda Ebu Davud ,Tirmizi ve Hakim hadis rivayet etmişlerdir).
6. İftar esnasında dua etmek sünnettir. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Oruçlunun iftar edeceği esnada edeceği dua reddedilmez” (İbnu Mace ve Hakim rivayet etmişlerdir). Ve şöyle: “Susuzluk gitti, damarlar sulandı ve Allahın izni ile ecir sabit oldu “ demek iyidir.
7. Oruçlunun misvak kullanması sünnettendir. Çünkü Amir ibnu Rebiyadan gelen bir hadiste Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) için şöyle buyurmuştur: "Ben Resulullahı sayısız defalar oruçlu iken misvak kullanırken gördüm” (Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir)
8. Gücü yeten için oruç tutan birinin orucunu açması için yemeğe davet etmek sünnettir. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim bir kişinin orucunu açtırırsa oruç tutan kimsenin oruç tutma ecri kadar Onun içinde yazılır” (Tirmizi ve İbnu Mace rivayet etmişlerdir)
9. Ramazanın son on gününde itikafa girmek sünnettir.
10. Ramazanın son on gününde diğer günlere nazaran daha fazla ibadetlerde bulunmak gerekir. Çünkü Aişe validemizden gelen bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Peygamber ramazanın son on günü geldiği zaman geceleri ibadetle geçirir, ailesini uyandırır ve yoğun bir şekilde ibadetle meşğul olurdu” (Hadis muttefekun aleyhtir)

Oruçlunun yapması mekruh olan şeyler:
1. Abdest esnasında ağza ve burna aşırı bir şekilde su vermek caiz değildir.
2. Zorunda kalmadıkca yemeğin tadına bakmak mekruhtur.
3. Oruçlunun birni öpmesi üç kısımda incelenir:
• Şehvetsiz bir şekilde öpmek babanın çocuğunu öpmesi gibi bu caizdir.
• Şehvetin uyanacağı bir şekilde öpmek mekruhtur.
• Meni gelebilecek bir şekilde öpmek bu haramdır.

Oruçlunun yapmaması gerekenler:
Oruçlunun yalandan, kötü sözden, gıybetten, dedikodudan, sövmekten, her zaman olduğu gibi oruç anında da yapmaması gerekir. Çünkü bu Onun orucuna zarar verir. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim kötü söz ve onunla uğraşmayı bırakmazsa Allahın Onun yemeğini ve içeceğini bırakmasına ihtiyacı yoktur” (Buhari rivayet etmiştir)
Balğam gırtlaktan çıkıp ağza gelecek olursa yutmak mekruhtur. Eğer ağza ulaşmadan direkt olarak mideye gidecek olursa her hangi bir şey yoktur. Dil ve diş etlerinden gelecek kanın yutulmasında da bir şey yoktur.

SORULAR
1. Oruçlunun neleri yapması uygun olur? Nelerden kaçınması gerekir?
2. Oruçlunun neleri yapması mekruhtur?
3. Oruçlunun öpmesi ile alakalı hükümler nelerdir?



RAMAZANDA ORUÇ TUTMATI ENGELLEYECEK ÖZÜRLER KONUSU

Orucu şu kimselerin tutmamalarında bir beis yoktur:
1. Hasta olanlar: Hastalık anında oruç tutmanın eğer vucuda zarar verecekse yada gündüz vakti ilaç kullanmak zorunda kaldığından oruç tutamayacaksa bu şartlar altında oruç tutulamaya bilir.
2. Sefere ve yolculuğa çıkanlar: Bu durumda oruç tutmaması caiz olanlar namazların kısaltılabileceğı bir mesafeye yolculuğa çıkanlar içindir.
Bu iki durumda kişinin oruç tutmaması daha evladır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "İçinizden hasta olanlar yada yolculuk üzere olanlar tutmadıkları günlerin sayısında başka günlerde oruç tutsunlar” (Bakara suresi 184.ayet). Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yolculukta oruç tutmak iyi bir iş değildir (iyilikten değildir)” (Hadis muttefekun aleyhtir). Eğer buna rağmen oruç tutmak isterlerse tuttukları oruç geçerli sayılır.
3. Adet halinde olan ve doğum sonrası nifas kanı gelen kadınlar: Bu durumda oruç tutmayıp daha sonra kazasını tutarlar. Eğer oruç tutacak olurlarsa günaha girmiş olurlar. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Aişe validemizden gelen bir rivayette kadınlara oruçlarını kaza etmelerini emretmiştiir (Bu rivayet Buhari ve Muslimde geçmektedir).
4. Hamile ve çocuk emziren kadınlar: Eğer oruç tuttukları zaman kendilerine bir zarar göreceklerini düşünürlerse bu oruçlarını daha sonra kaza ederler. Yok eğer kendilerine değilde çocuklarına bir zarar geleceğini düşünürlerse orucu daha sonra kaza ederler ve oruç tutmadıkları her gün içinde bir miskinin karnını doyururlar. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Oruç tutmaya güç yatirebilenler ise (her gün için) bir miskinin karnını doyururlar” (Bakara suresi 184. ayet).
5. İhtiyarlıktan ve ağır hastalıktan ötürü oruç tutamayanlar: Ağır hastalıktan kasıt iyileşme ihtimali olmayan hastalık demektir. Bu durumda olanlar oruç tutmazlar her gün için bir miskinin karnını doyururlar.
6. Bir hayat kurtarmak yada Allah yolunda cihata katılmak için gerekirse oruç tutulmaya bilir.


Ramazanda sebebsiz yere oruç tutmamanın hükmü:
Ramazan ayında her hangi bir sebeb olmaksızın oruç tutmayan kişi büyük bir günah işlemiştir. Bu yapmış olduğunda Yüce Allaha tevbe etmesi gerekmektedir. Tutmamış oldukları günlerin kazasını tutmaları gerekmektedir. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben uyuyor iken iki kişi geldi ve kolumdan tutup götürdüler sarp bir dağın yanına getirdiler ve bana: Tırman dediler. Bende: Tırmanamam dedim. Onlarda: Biz tırmanmanı kolaylaştıracağız dediler. Ve böylece tırmandım. Dağın tepesine ulaştığım esnada kuvvetli sesler işittim. Bu seslerin neyin nesi olduğunu sordum. Onlarda: Bunlar cehennem ehlinin çığlıkları dediler.. Sonra yolculuğa devam ettik. Daha sonra ayaklarından yukarıya asılmış bir toplulukla karşılaştık yanakları parça parça olmuş, kanlar akıyor bir vaziyette idiler. Kim bunlar diye sordum. Onlarda: Bunlar oruçlarını erken açanlar (vaktinden önce açanlar) diye cevap verdiler” burdan kasdedilenler ramazan ayında oruç tutmaları gerekdiği halde oruç tutmayanlardır. (Nesai rivayet etmiştir)

SORULAR
1. Hangi özürler oruç tutulmamasına neden olabilir?
2. Yolcu ve hasta için oruç tutmakmı yoksa iftar etmekmi daha evladır?
3. Hamile ve çocuk emziren kadın nezaman oruç tutarlar ne zaman kaza ederler?
4. İhtiyarlıktan ötürü oruç tutamayan bir kimse ne yapar?



ORUCU BOZAN ŞEYLER KONUSU

Bir müslümanın nelerin orucunu bozacağını bilmesi gerekir. Orucu bozan şeyler şunlardır:
1. Bilerek yemek yiyip içmek, buna vucuda zindelik veren iğneler kullanmak, kan almakda girer, bu gibi şeyler orucu bozar. Vucuda zindelik vermeyen iğneleri kullanmakta her hangi bir beis yoktur. Fakat bu tip ilaçların iftardan sonra kullanılması daha evladır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sonra orucu geceye kadar tamamlayın” (Bakara suresi 187.ayet). eğer bir kişi oruçlu olduğu bir sırada unutarak yer ve içerse her hangi bir şey gerekmez aklına geldiği anda orucuna devam eder. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim oruçlu iken unutarak yer ve içerse orucunu tamamlasın çünkü Onu Allah karnını doyurmuş ve su içirmiştir” (Buhari ve Muslim rivayet etmiştir)
2. Mideye ağız yada burun yolu ile bir şeyin gitmesi orucu bozar. Eğer istek dışı bir şekilde gidecek olursa mesala ağza sinek, toz kaçması gibi her hangi bir şey gerekmez.
3. İsteyerek kusmak orucu bozar. Fakat kusmuk kendiliğişnden gelecek olursa her hangi birşey gerekmez. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim istemeden kusarsa her hangi bir şey gerekmez ve kimde isteyerek kusarsa orucunu kaza etsin” (Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmişlerdir)
4. Eğer meni istek üzere çıkarsa orucu bozar.
5. Vucuddan isteyerek kan çıkartılacak olursa orucu bozar. Ama kan tahlili için kan verilmesi yada kendiliğinden vucuddan kan çıkması ile oruç bozulmaz.
6. Adet ve nifas kanı orucu bozar.
7. Cinsel ilişki orucu bozar.

Bir şeyin orucu bozabilmesi için gerekli olan şeyler:
1. Oruc tutan kişinin bilerek o işi yapmış olması gerekir.
2. Unutma yada hatırlamama yüzünden yapılmış olması gerekir.
3. Kendi isteği ile kimsenin zorlaması olmaksızın yapılmış olması gerekir.
Her kim istemeden, unutarak, bilmeden orucu bozan şeylerden birini yapacak olursa her hangi bir şey gerekmez. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey Rabbimiz! Bizi hata yada unutkanlıkla yaptıklarımızdan mesul tutma” (Bakara suresi 286.ayet). Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah benim ümmetimin unutarak yada hata ile yada mecbur bırakarak yaptıkları şeylerden mesul tutmaz” (İbnu Mace ve Tabarani rivayet etmişlerdir).
Her kim bilerek, farkında olarak orucu bozan şeylerden birini yapacak olursa Allaha tevbe edip hanefi ve maliki mezhebine göre atmış bir gün oruç tutarak orucunu kaza etmesi gerekir. Hanbeli ve şafii mezhebine göre ise orucunu bozduğu her gün için bir gün kaza tutar. Yalnızca bu ramazanın gündüz vaktinde hanımı ile cinsel ilşkiye giren kişi için gecerli değildir. Böyle bir iş yapan kişinin atmış bir gün oruç tutması gerekmektedir.



Akşam vakti girdiğinden yada sahur vaktinin bittiğinden şübheye düşülürse ne yapmak gerekir?
Oruçlu akşamın vaktinin girdiğinden şübheye düşerse orucunu bozması caiz değildir. Çünkü asıl olan akşam vaktinin girmemiş olmasıdır. Eğer bu vaziyette iken orucunu açarsa daha sonrada vaktin girmediğinin farkına varırsa o günü kaza eder.
Oruçlu sahur vaktinin çıktığında şübheye düşecek olursa bu vaziyette yemek yeyip su içebilir. Çünkü asıl olan sabah vaktinin girmemiş olmasıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sizin için sabahleyin beyaz ip siyah ipten ayrıldığı belli oluncaya kadar yeyip içebilirsiniz” (Bakara suresi 187.ayet).. Sabah vaktinin girdiğini bilmeden yiyilip içilecek olursa da her hangi bir beis yoktur orucuna devam eder. Çünkü asıl olan sabah vaktinin girmemiş olmasıdır.
SORULAR
1. Ramazan gündüüzünde bilerek yada unutarak yeyip içmenin hükmü nedir?
2. Sahurun çıktığından şübhe duyarak yada akşamın girdiğinden şübhe duyarak yeyip, içmenin hükmü nedir?
3. Neler orucu bozar?



NAFİLE ORUÇLAR KONUSU

Tutulması uygun olan oruçlar şunlardır:
1. En faziletli olanı Davud aleyhisselamın orucudur. Oda bir gün oruç tutup bir gün tutmamaktır.
2. Ramazandan sonra tutulan altı günlük şevval orucu çok faziletli bir oruçtur.
3. Aşure günü ve bir gün öncesi yada sonrası tutulan oruç da çok faziletli bir oruçtur.
4. Hac ayı olan zulkıdenin ilk dokuz günü tutulan oruç da çok faziletli bir oruçtur.
5. Muharrem ayında da oruç tutmak çok faziletlidir.
6. Her hicri ayın 13-14-15 oruç tutmakta çok faziletlidir.
7. Pazartesi ve Perşembe günleride oruç tutmak çok faziletlidir

Tulması mekruh olan oruçlar
1. Tek başına Cumartesi oruç tutmak mekruhtur.
2. Tek başına Pazar günü oruç tutmak mekruhtur.
3. Şaban ayının on beşinci gününü tek başına tutmak mekruhtur.
Bu günlerin oruçlu geçirilmesinin mekruh sayılmasının nedeni bu konuda her hangi bir delilin varid olmamasından ileri gelir.
4. Tek başına receb ayının oruçlu geçirilmeside mekruhtur.
5. Ramazanın girişi belli olmadığı zaman oruç tutmak mekruhtur.




Tutulması haram olan oruçlar:
1. Bayram günleri oruç tutmak haramdır. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)den şöyle rivayet edilmiştir: "İki bayram oruç tutmayı nehyetmiştir: Ramazan ve Kurban bayramı” (Hadis muttefekun aleyhtir).
2. Hacda olmayan bir kişinin bayramın ikinci ve üçüncü ve dördüncü günü oruç tutması caiz değildir.

Oruçla alakalı çeşitli hükümler:
• Kişi sabah ezanından önce uyandığında cenabet olarak uyanacak olursa yada kadın adetten kesilecek olursa ilk önce sahurunu yapar daha sonra yıkanır.
• Kim nafile bir oruca niyet ederse bu orucu tamamlaması şart değildir. Velakin farz orucun tamamlanması gerekmektedir.

SORULAR
1. Tutulması müstehab olan oruçlardan üç çeşidi nedir?
2. Orucu yarıda kesmenin hükmü nedir?
3. Kişi ramazan gecesi cenabet üzere uyanırsa ne yapması gerekir?



KADİR GECESİ VE FAZİLETİ KONUSU

Bu gecenin fazileti:
Bu gecede edilen dualar Yüce Allahın katında kabul edilir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sen Kadir gecesinin ne olduğunu biliyormusun? O gece bin aydan daha hayırlıdır” (Kadr suresi 2-3. ayetler). Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim Kadr gecesini imanla ve karşılığını Allahtan bekleyerk ibadetle geçirirse Onun geçmiş günahları affedilir” (Hadis muttefekun aleyhtir)
Gecenin vakti:
Bu geceyi Yüce Allah ramazanın son on günü içine tek sayılı olan gecelerin içine saklamıştır.
Gecenin gizlenmesinin sebebi:
Bu gecenin müslümanlar tarafından aranması ramazanın son on gününün ibadetlerle geçirilmesi içindir. Bu gece şu duanın sıkca yapılması müstehabtır: “ALLAHUMME İNNEKE AFUVVUN TUHİBBUL AFVE FA’FU ANNİ” (Ey Allahım! Sen affetmeyi seversin beni affet).

SORULAR
1. Kadr gecesinin faziletini zikret
2. Bu gecenin gizlenmesinin sebebi nedir?
3. Bu gecede hangi duayı etmek mütehabtır?





İTİKAF KONUSU

Kelime ve terim manası:
Kelime manası: Bir şeye bağlı kalmak demektir.
Terim manası: Mescitte ibadet maksadı ile Allah rızası için belli bazı şartları yerine getirerek kalmaktır.
Meşru kılınmasının hikmeti:
Kulun ibadet maksadı ile mescidden dışarıya çıkmaması Onun Yüce Allaha karşı olan sevgisini gösterir. Bu Allah rızası için yapılacak en büyük ibadetlerden biridir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Biz İbrahime ve İsmaile tavaf edenler, itikafa girenler, ruku ve secde edenler için evimi temiz tutun diye emretmiştik” (Bakara suresi 125. ayet)
Yapılmasının hükmü:
İtikaf sünnet olan amellerdendir. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zaman ramazanın son on günlerini itikaf ile geçirirdi. Onun hanımlarıda aynı şekilde itikafa girerlerdi.
Doğru bir şekilde yapılabilmesi için altı şartı vardır:
Niyet, müslüman olmak, akıl sahibi olmak, buluğa ermiş olmak, cenabet üzere olmamak gerekli olan şartlarıdır.
İtikafa girenler için yapılması uygun olacak şeyler:
Vaktini ibadetle geçirmek, boş söz ve konuşmalardan kaçınmak gereklidir.
İtikafa girenin yapabileceği şeyler:
Zorunlu ihtiyaçları için camiden çok uzaklaşmamak şartı ile dışarıya çıkabilir. Çok uzun sürmemek şartı ile misafir kabul edebilir. Cuma namezına gidebilir.
İtikafı bozan şeyler:
Cinsel ilişki, isteyerek meni çıkartmak, camiden zorunluluk olmaksızın dışarı çıkmak.

SORULAR
1. İtikaf terim ve kelime manası ile ne demektir?
2. İtikaf neden meşru kılınmıştır?
3. İtikafın dindeki yeri nedir?

Ramazanın son on günü dışında itikafa girmenin hükmü
İtikaf Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yapmış olduğu bir ibadettir. İbadetler Peygamberden bir delil olmaksızın yapılamaz. Bu şekilde davranmak dinen caiz değildir. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve sahabeleri ramazanın dışında başka bir zamanda itikafa girmiş değillerdir.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Ramazan orucu kime farzdır? Ramazan orucu ile nafile orucun fazileti nedir?
Cevap: Ramazan orucu erkek, kadın bütün mükellef Müslümanlara farzdır. Yedi ve daha büyük yaştaki güç yetirebilen erkek ve kızlarada müstehabtır. Babaları, onlara aynı namaz kılmaları için emrettikleri gibi, oruç tutmaya güç yetirenlere de orucu emretmelidirler. Bunun aslı Allahû Teâla'nın şu âye­ti ile:

"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmet­ lere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder." (Bakara: 183-184)

Yine şu ayetidir:

"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğ­ruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indi­rildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler on­da oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutama­dığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin."

(Bakara: 185)

Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:

"İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan baş­ka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan oru­cunu tutmak, hacca gitmek."

Bu hadisi Buhari ve Müslim İbn Ömer (r.a.)'dan rivayet etmiştir. Yine Cebrail (a.s.) İslâm'dan sorduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir:

"İslâm: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, ze­kâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, eğer gitmeye güç ye-tirebiliyorsan Kabe'yi haccetmendir."

Bu hadisi Müslim sahihinde Ömer b. Hattab (r.a.)'dan ri­vayet etmiştir. Aynı manadaki bir başka hadisi Buhâri ve Müslim Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet etmiştir.

Yine Buhari ve Müslim sahihlerinde Ebu Hureyre (r.a.)'dan Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

"Her kim inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."

Yine şöyle buyurmuştur:

"Allahû Teâla buyuruyor: Ademoğlunun bütün amelleri kendinedir. İyilikler on katından yediyüz katına kadar karşı­lık görür. Sadece oruç müstesna, şüphesiz o benim içindir. Onun mükafatını da ancak ben veririm. Oruçlu yemesini, iç­mesini ve şehvetini benim için terk etmiştir. Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi iftar ettiği zaman iftarıyla sevinir. İkincisi: Rabbine kavuştuğu zaman orucuyla sevinir. Oruçlu­nun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzel­dir."

Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir. Bilindiği gi­bi oruç ve Ramazan orucunun fazileti hakkında birçok hadis vardır. Başarı Allah'tandır.

2- Yetişkin bir çocuğa oruç tutması emredilir mi? Oruç ânında buluğa erse bu orucun sevabını alır mı?
Cevap: Birinci sorunun cevabında da geçtiği üzere erkek ve kız çocuklar eğer yedi ve daha büyük yaşta iseler alıştır­mak için oruç tutmaları emredilir. Velileri onlara namaz kıl­malarını emrettikleri gibi oruç tutmalarını da emrederler. Bu­luğ çağına erdiklerinde ise oruç tutmaları farz olur. Eğer oruç tutarken gündüz vakti buluğa ererlerse o günkü orucun farz olan sevabını alırlar. Eğer daha önce üreme organı etrafında­ki sert kılların görülmesiyle veya şehvet sonucu meninin gel­mesiyle buluğa ermemişse, oruçluyken güneşin tam tepede olduğu zeval (öğle) vakti onbeş yaşını doldurmuşsa da bu orucun sevabını alır. Genç kızlar içinde aynı hüküm geçerli­dir. Ancak onlar erkeklerden farklı olarak hayz (âdet kanı) görmekle buluğa ererler.

3- Uçakla veya modern seyahat araçlarıyla yapılan ve meşakkatli olmayan yolculuklarda yolcunun oruç tutma­sı mı yoksa iftar etmesi mi daha iyidir?
Cevap: En iyisi genel olarak yolculukta oruçlunun iftar etmesidir. Kimde tutarsa hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü Ra­sûlullah (s.a.v.)'in ikisini de yaptığı sabittir. Sahabe de bunu yapmıştır. Eğer sıcak artar, zorluklar çoğalır dayanılmaz olur­sa, yolcunun oruç tutması hoş olmaz. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), yolculukta şiddetli sıcağın üzerine çöktüğü oruçlu bir adamı gördüğünde ona şöyle demiştir:

"Allah ruhsatlarını kullananları sever, kötülükleri işleyen­leri sevmediği gibi."

Bu konuda arabalarla, develerle veya gemi ve vapurlarla yolculuk yapanlarla, uçaklarla yolculuk yapanlar arasında fark yoktur. Çünkü hepsi "yolculuk" adı altında toplanır. Bu yüzden yolculuğun ruhsatlarını (kolaylıklarını) kullanırlar. Allahû Teâla yolculuk ve ikamet halindeki şeriat hükümleri­ni Rasûlullah (s.a.v.)'in zamanında ve ondan sonrada kıyame­te kadar gelecek olan kulları için açıklamıştır. Ve Allahû Te­âla bütün değişen halleri ve seyahat araçlarını da bilir. Eğer hükümler farklılaşsaydı Allah bunu açıklardı. Tıpkı şu âyette buyurduğu gibi:

"Ayrıca bu Kitabı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidâyet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik:' (Nahi: 89)

Yine Nahl sûresinin bir başka âyetinde de şöyle buyurmaktadır:

"Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve (gözlere) ziynet olsun diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (seyahat vasıtaları) yaratır." (Nahi:

4- Ramazan ayının başlaması ve bitmesi ne ile sabit olur? Ramazanın başlamasında veya bitimindeki hilali bir kişi görürse bunun hükmü nedir?
Cevap: Ramazan ayının başlaması ve bitmesi adaletli iki kişinin veya daha fazlasının hilâli görmesiyle sabit olur. Baş­laması bir kişiyle sabit olur, çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Eğer iki kişi görürse oruç tutun ve bayram edin."

Yine Rasûlullah (s.a.v.) İbn Ömer (r.a.)'ın ve bedevi biri­nin hilâli görmesiyle, başka bir şahidi istemeden insanlara oruç tutmalarını emretmiştir. Allah bilir bundaki hikmet alim­lerinde belirttiği gibi, Ramazan'ın başlamasında ve bitmesin­de ihtiyatlı olmaktan dolayıdır. Kim tek başına hilâli Rama­zan başlarken ve biterken görürse bu görmesiyle amel etmez. Diğer insanlarla birlikte tutar ve onlarla birlikte bayrama baş­lar. Alimlerin en doğru olan görüşüne göre bu konuda kendi görmesiyle amel etmez. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmaktadır:

"Oruç, hep birlikte oruç tuttuğunuz günde, bayram hep birlikte bayram yaptığınız günde, kurban da hep birlikte kur­ban kestiğiniz gündedir."

Başarı Allah'tandır.

5- İnsanlar ayın farklı yerlerde değişik görülmesinde oruca nasıl başlarlar? Amerika ve Avustralya gibi uzak ülkelerde bulunanlar, Arabistan'da görülen aya göre oru­ca başlayabilirler mi? Çünkü o ülkelerde ayı görememek­tedirler.
Cevap: Bu konuda doğru olan, ayın farklı yerlerde deği­şik görülmesini dikkate almadan sadece ayın görülmesine itibar edilmelidir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) orucu ayın görül­mesine göre emretmiş, bu konuda fazla açıklama yapmamış ve şöyle buyurmuştur:

"Ayı görünce oruç tutun, yine ayı görünce bayram edin. Eğer hava kapalı olursa otuz güne tamamlayın."

Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir. Yine şöyle buyurmuştur:

"Ayı görünceye veya otuza tamamlayıncaya kadar oruca başlamayın, ayı görünceye veya otuza tamamlayıncaya kadar da bayrama başlamayın."

Bu konuda daha başka birçok hadis vardır.

Rasûlullah (s.a.v.) ayın farklı yerlerde değişik görülmesi­ni bildiği halde hiç bahsetmemektedir. Alimlerden bir grup, eğer ay farklı yerlerde değişik görülüyorsa her beldenin hal­kının kendi ayını gördüğünde orucuna başlayacağını söyle­mişlerdir. Bu konuda İbn Abbas (r.a.)'m delilini ileri sürmekedirler. Çünkü o Medine'de olduğu halde Şam halkının ayı görmesiyle oruca başlamamıştır. Şam halkı Muaviye (r.a.) za­manında Cuma gecesi ayı görmüş ve oruca başlamışlardı. Medine halkı ise Cumartesi gecesi ayı gördüler. Kureyb ken­disine Şam halkının ayı gördüğünü ve oruca başladıklarını haber verince İbn Abbas:

"Ama biz onu Cumartesi akşamı gördük, onun içinde ya ayı görünceye yada otuza tamamlayıncaya kadar oruca de­vam ediyoruz." demiş ve Rasûlullah (s.a.v.)'in şu hadisini de­lil almıştı:

"Ayı görünce oruç tutun, yine ayı görünce bayram edin."

Bu söz onun kuvvetli delilidir. Suudi Arabistan'daki Bü­yük Alimler Kurulu'nun üyeleri de bu görüştedirler. Başarı Allah'tandır.

6- Gündüz vakitleri 21 saate kadar uzayan yerlerde bulunanlar oruçlarını kendi kararlaştırdıkları zamana göre mi tutarlar? Aynı şekilde gündüzleri çok kısa olan veya 6 ay gündüz, 6 ay gece olan yerlerde bulunanlar oruçlarını nasıl tutarlar?
Cevap: Kimin bulunduğu yerde toplam gece ve gündüz süresi 24 saat süre zarfında değişiyor ise gündüzleri kısa da olsa uzun da olsa oruçlarını tutarlar. Gündüz süresi kısa olsa bile bu onların oruç tutmaları için yeterlidir. Ama gece ve gündüz süreleri 6 ay gibi 24 saatten fazla oluyorsa, oruç ve namaz vakitlerini kendileri kararlaştırırlar. Aynı Rasûlullah (s.a.v.)'in bir günü bir sene veya bir ay veya bir hafta olan Deccal hadisinde emrettiği gibi. Bu günlerde namazların va­kitlerini de kendileri kararlaştırırlar.

Bu konuda Suudi Arabistan'da bulunan Büyük Alimler Kurulu hicri 12/4/1398 tarihinde 61 nolu kararında şöyle de­mektedir:

"Allah'a hamd, onun Rasûlü'ne aline ve ashabına da salat ve selam olsun. Riyad'da bulunan Büyük Alimler Kurulu'na, Mekke'deki Dünya İslâm Birliği tarafından hicri 16/1/1398 tarihli 555 nolu bir yazı sunulmuştur. Bu yazıda İsveç'in Malu kentinde bulunan İslâm cemiyetlerinin müdürü, İskandinav ülkelerinde coğrafi konumdan dolayı yazın gündüzün uzun kışın kısa, kuzey kısımlarda ise güneşin yazın hiç batmadığı ve kışında bunun tam tersi olduğu, buralarda yaşayan Müslümanların Ramazan ayında nasıl oruç tutacaklarına ve vakit namazlarımda nasıl kılacaklarına dair Dünya İslâm Birliğin­den fetva istemektedir.

Ayrıca yine kurulumuza, bu konuda İlmi Araştırmalar ve Fetva Dairesi'nin hazırladıkları ile fakihlerden gelen diğer nakiller sunulmuş ve bunlar görüşülüp incelendikten sonra şu karara varılmıştır:

Öncelikle: Gecenin, güneşin doğması veya batmasıyla ayırt edilen, ancak yazın gündüz süresinin çok uzun, kışında çok kısa olduğu ülkelerde oturanların namazlarını şer'i bili­nen vakitlerinde kılmaları gerekir. Çünkü Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir" (İsra: 78)

Yine şöyle buyurmaktadır:

"Namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır" (Nisa: 103)

Yine Bureyde (r.a.)'dan sabit olduğuna göre, adamın biri­si Rasûlullah (s.a.v.)'e namazların vaktinden sordu ona:

"İki gün bizimle beraber kıl" dedi.

Öğle olduğunda Bilâl'e ezan okuması için emretti ve öğ­leyi kıldı. Güneşin ışıkları parlarken ikindiyi kıldı. Güneş ba­tarken de akşamı kıldı. Yatsıyı da ufuktaki kızıllık kaybolduk­tan sonra kıldı. Fecir doğarken de sabahı kıldı. İkinci gün ol­duğunda öğleyi sıcaklığı azalınca kıldı, sıcaklığı azalınca kıl­mak hoşuna giderdi. İkindiyi en son vaktinde kıldı. Akşamı güneş battıktan sonra ufuktaki kızıllık kaybolmadan önce kıl­dı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabahı da güneş doğmadan önceki sarılıkta kıldı. Sonra,

"Namazın vaktini soran kişi nerede?" dedi. Adam:

"Benim ya Rasûlullah" dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

"Namazlarınızın vakti bu gördüklerinizin arasındadır" de­di. Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.

Yine Abdullah b. Amr b. As (r.a.)'dan Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle dediği sabit olmuştur:

"Öğlenin vakti, zevalden (güneş tam tepeden döndükten) sonra gölgenin boyu kendi boyuna eşit olan ikindi vaktine ka­dardır. İkindinin vakti güneş sararmaya başlayıncadır. Akşam namazının vakti ufuktaki kızıllık kaybolana kadardır. Yatsı namazının vakti gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti fecrin doğuşundan güneş doğuncaya kadardır. Eğer gü­neş doğarsa namaz kılma. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar."

Bu hadisi Müslim sahihinde rivayet etmiştir.

Bu hadislerden başka beş vakit namazların sınırım sözlü ve fiili olarak tayin eden hadisler vardır. Bu hadisler, Rasûlullah (s.a.v.)'in beyan ettiği ve namaz vakitlerini bildiren özel­likler olduğu sürece, 24 saatlik zaman içinde gündüzün ve ge­cenin uzun veya kısa olması önemli değildir fark etmez.

Buraya kadar yukarıda geçenler namazlarının vakitleri içindir. Ama Ramazan ayında tutacakları oruçları için ise, oruç tutmaları kendilerine farz olanların bulundukları yerde gece ve gündüz süresinin toplamı 24 saat ise ve gündüz ile gece ayırt ediliyorsa, güneşin doğuşundan batışına kadar ge­çen süre içinde her gün yeme ve içmeyi bırakarak oruç tutar­lar. Geceleri kısa olsa bile yemek, içmek ve hanımlarıyla cin­si münasebette bulunmak kendilerine helâldir. Çünkü İslâm şeriati bütün ülkelerdeki insanlar için eşit uygulanır. Allahû Teâla şöyle buyuruyor:

"Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karan­lığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için sonra akşama ka­dar orucu tamamlayın." (Bakara: 187)

Her kim, günün uzunluğundan dolayı veya tecrübe ve be­lirtilerle veya usta bir doktorun kendisine bildirmesiyle veya zannına göre, tuttuğu bir günlük orucun kendisini şiddetli bir hastalığa veya hastalığının artmasına ve iyileşmesinin gecik­mesine veya ölüme götüreceğine kanaat getirirde aciz kalırsa, orucunu bozarak iftar eder. Tutamadığı bu günlerin orucunu Ramazan ayının dışındaki herhangi bir günde kaza eder. Çün­kü Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Sizden kim Ramazan ayını idrak ederse oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin." (Bakara: 185)

Yine şöyle buyurmaktadır:

"Allah kişiye gücünün üstünde, yük yüklemez." (Bakara: 286)

Yine şöyle buyurmaktadır:

"Allah din hususunda sizin üzerinize hiçbir zorluk yükle­medi.” (Hac: 78)

İkinci olarak: Kim, güneşin yazın hiç batmadığı veya kı­şın hiç doğmadığı veya gündüzün 6 ay geçeninde 6 ay devam ettiği bir ülkede yaşıyorsa beş vakit namazlarını, farz namaz­ların vakitlerinin belli olduğu güvenilir en yakın ülkenin va­kitlerine göre kararlaştırarak 24 saatlik süre içerisinde kılar. İsra ve Miraç hadisinde sabit olduğuna göre Allahû Teâla bu ümmete bir günde 50 vakit namazı farz kıldığında Rasûlullah (s.a.v.) bunun azaltılmasını istemiş Allahû Teâla da:

"Ya Muhammed ben onları herbiri 10 sevap değerinde olan 5 vakit kıldım. Dolayısıyla 50 vakit eder" demiştir.

Yine Talha b. Ubeydulah (r.a.)'dan sabit olduğuna göre şöyle demiştir:

"Başı tozlu Necidli bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'e geldi. Sesinin uğultusunu duyuyor fakat ve dediğini anlayamıyorduk. Ta ki Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına yaklaştı ve İslâm'dan sordu. Rasûlullah (s.a.v.) o adama:

"Beş vakit namazı kılınandır" dedi. Adam:

"Bundan başka birşey yapmam gerekir mi?" deyince, Ra­sûlullah (s.a.v.):

"Hayır. Sadece nafile namaz kılarsın" dedi.

Yine Enes b. Malik (r.a.)'dan sabit olduğuna göre o şöyle demiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.)'e soru sormaktan men edildik. Akıllı bir bedevinin Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip soru sorması ve bi­zimde bunu dinlememiz hoşumuza giderdi. Bedevi birisi gel­di:

"Ya Muhammed bize gönderdiğin adamın geldi ve seni Allah'ın gönderdiğini söyledi" dedi. Rasûlullah (s.a.v.): "Doğru demiş." dedi. Bedevi: "Adamın beş vakit namaz kılmamız gerektiğini söyledi" dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

"Doğru" dedi.

Bedevi: "Allah aşkına bunu sana Allah mı emretti!?" de­di. Rasûlullah (s.a.v.):

"Evet" dedi.

Yine Rasûlullah (s.a.v.)'in ashabına Mesih Deccal'den bahsettiği sabit olmuştur. Sahabeler:

"Yeryüzünde ne kadar süre kalır" deyince Rasûlullah (s.a.v.):

"Bir günü bir sene gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü de Cuma günü gibi olan toplam 40 gün kalır." demiştir. Sahabe­ler: "Ya Rasûlullah bir günü bir sene gibi olan o gün, namaz­larımızı kılmak için yeter mi?" diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.):

"Hayır. Vakitlerini siz kararlaştırın." demiştir. Süresi bir sene gibi olan o gün içinde beş vakit namazı kılmak için ge­rekli olan bir günlük süre gibi düşünülemez. Bilakis her 24 saatlik süre içinde beş vakit namaz kılınacak demektir. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.v.) onlara, o gün vakitlerin arası çok uzun olacağından, şu an normal olarak kıldıkları namazları o günün süresine taksim ederek dağıtmalarını emretmiştir.

Bundan dolayı yukarıdaki soruda sorulan ülkelerde yaşa­yan Müslümanlar namazlarını gece ve gündüz sûreleri 24 sa­atlik süre içinde yer değiştiren ve namaz vakitleri belli olan kendilerine en yakın bulunan ülkelerin namaz vakitlerine göre ayarlarlar. Biraz önce yukarıda geçen Mesih Deccal hadi­sinde Rasûlullah (s.a.v.)'in sahabeye o günde namaz vakitlerini nasıl ayarlayacakların öğrettiği gibi, bu ülkelerde yaşayanlar Ramazan ayında oruçlarını da aynı o şekilde vakitlerini kendileri kararlaştırarak tutarlar. Yani gece ve gündüz sü­resi 24 saatlik zaman içinde değişen kendilerine en yakın ülkenin Ramazan ayı başlangıcına ve bitişine, imsak ve iftar vakitlerine göre karar kılarlar. Başarı Allah'tandır. Nebimiz Muhammed'e, aline ve ashabına salat ve selam olsun.

Büyük Alimler Kurulu

7- Sahurda ezan okunmaya başlayınca yemeyi ve iç­meyi hemen bırakmamız mı gerekir? Yoksa müezzin eza­nı bitirinceye kadar yiyebilir miyiz?
Cevap: Eğer müezzin sadece sabah ezanını okuyorsa, ezan okuduğunda yemeyi ve içmeyi bırakmak gerekir. Ama eğer ezan takvim hesabına göre yaklaşık veya tahmini olarak okunuyorsa, ezan okunurken yemenin ve içmenin bir sakın­cası yoktur. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.)'den şöyle dediği sabit olmuştur:

"Bilâl gece ezanını okur. Siz İbn Ümmü Mektum ezan okuyuncaya kadar yiyin ve için."

Hadisi rivayet eden ravi sonunda şöyle dedi:

"İbn Ümmü Mektum ama birisiydi. Kendisine sabah vak­tinin girdiği haber verilince ezanı okurdu." Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir.

Her müslüman erkek ve kadının yapması gereken en gü­zel şey ezandan önce sahurunu bitirmeye gayret etmesidir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Seni şüphelendiren şeyleri bırak, şüphelendirmeyen şey­leri yap."

Yine şöyle buyurmuştur:

"Kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini ve ırzını (haysi­yet ve şerefini) korumuş olur."

Eğer müezzinin okuduğu ezan Bilal'in okuduğu gibi saba­hın yaklaştığım bildirmek içinse, yukarıdaki hadiste de geçti­ği gibi sabah ezanına kadar yeme ve içmede hiçbir sakınca yoktur.

8- Hamile veya emzikli kadın orucunu bozabilir mi? O orucu kaza mı eder yoksa keffaret mi verir?
Cevap: Hamile ve emzikli kadının hükmü aynı hasta olan gibidir. Eğer oruç tutmak kendilerine zor gelirse bozarlar.Hasta olanın yaptığı gibi başka bir zamanda kaza ederler. Ba­zı ilim adamları tutamadıkları her gün için bir fakiri doyura­cak kadar keffaret vermeleri gerektiğini söylemişlerdir. Fakat bu zayıf ve terk edilen bir görüştür. Doğru olanı hasta veya yolcu gibi kaza etmeleridir. Allahû Teâla şöyle buyurmakta­dır:

"Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder." (Bakara: 184)

Aynı zamanda Enes b. Malik el-Ka'bi'nin hadisi de buna delildir. Bu hadiste Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Allah yolcudan orucu ve namazın yarısını, hamile ve em­zikli kadından da orucu kaldırmıştır."

Bu hadisi İmam Ahmed ve dört sünen sahibi rivayet et­miştir.

9- İyileşme ümidi olmayan hasta ve yaşlı kişilerin oru­cunu tutmamalarına ruhsat verilmesi hakkındaki görüşü­nüz nedir? Orucu tutmamalarından dolayı fidye vermele­ri gerekir mi?
Cevap: İyileşme ümidi olmayan hasta veya yaşlı kişilerin oruç tutmaya güçleri yetmezse imkanları ölçüsünde her gün için bir fakir doyurmaları gerekir. İçlerinde İbn Abbas (r.a.)'ında bulunduğu bir grup sahabe bu şekilde fetva vermiş­tir.

10- Hayızlı ve nifaslı olan kadın için oruç tutmanın hükmü nedir? Tutamadıkları orucun kazasını gelecek se­nenin Ramazan ayına kadar ertelemişlerse ne yapmaları gerekir?
Cevap: Hayızlı ve nifaslı olan kadınlar, hayız ve nifas za­manı oruç tutmazlar. Bu durumda oruç tutmaları caiz değil­dir. Tutsalar bile kabul olmaz. Namaz hariç bu oruçlarını ka­za ederler. Çünkü Aişe (r.a.) kendisine:

"Hayızlı kadın orucunu ve namazını kaza eder mi?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

"Biz orucu kaza etmekle emrolunurduk namazı kaza etmekle emrolunmazdık."

Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir. Alimler Aişe (r.a.)'nin bu sözünden dolayı, hayızlı ve nifaslı kadınların sadece orucu kaza etmeleri, namazı kaza etmemelerin vacib olduğunda icma etmişlerdir. Bu onlara Allah tarafından bir rahmet ve kolaylıktır. Çünkü namaz günde beş kere olduğundan kaza ederken ağır gelebilir. Ama oruç senede bir keredir, kaza ederken bir zorluk olmaz.

Kim bu oruçların kazasını gelecek senenin Ramazan ayına kadar kabul edilir bir özürü olmadan tutmamışsa, bundan dolayı Allah'a tevbe etmelidir. O günlerin kaza orucunu tutmalı ve aynı zamanda da her gün için bir fakiri doyurmalıdır. Aynı şekilde hasta ve yolcu olanlarda tutmadıkları oruçların kazasını, kabul edilir bir özür olmadan gelecek Ramazan ayına kadar tutmamışlarsa, o günlerin kaza orucunu tutmalı ve aynı zamanda her gün içinde bir fakiri doyurmalıdırlar. Ama eğer hastalıkları ve yolculukları gelecek senenin Ramazan ayına kadar devam etmişse, hastalıktan iyileştikten veya yolculuktan kendi evine dönünce, sadece tutamadığı günleri kaza eder, fakir doyurmaz.

11- Ramazan orucundan kazası bulunan birisinin, Şevval ayından altı gün, Zilhicce ayından on gün veya aşure günü orucu gibi nafile oruçları tutmasının hükmü nedir?
Cevap: Ramazan orucundan kazası bulunan birinin nafile oruçlardan önce kaza orucunu tutması gerekir. Çünkü alimlerin en doğru olan görüşüne göre farz olan oruç nafileden daha önemlidir.

12- Ramazan ayı başladığında hastalığından dolayı oruç tutamayan ve Ramazandan sonra da ölen birisinin hükmü nedir? Onun yerine başkası kaza edebilir veya fakir doyurabilir mi?


Cevap: Müslüman birisi Ramazan'dan sonra içinde bu­lunduğu hastalığından dolayı ölürse orucu kaza edilmez veya fakir doyurulmaz. Çünkü o dinen özürlü sayılır. Aynı şekilde yolculuk yapan birisi eğer yoldayken veya yolculuktan evine döndükten hemen sonra ölürse orucu kaza edilmez veya fakir doyurulmaz. Çünkü o da dinen özürlü sayılır. Ama kim has­talıktan iyileşirde kaza etmesi mümkün olduğu halde ölmüş­se veya yolculuktan evine döndükten sonra kaza etmesi mümkün olduğu halde ölmüşse akrabaları onların yerine ka­za ederler. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

"Her kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse velisi onun için oruç tutar."

Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir.

Ölenin yerine kaza edecek olana oruç tutmak ağır gelirse o zaman, 9. sorunun cevabında da geçtiği gibi oruç tutmaktan aciz olan ihtiyar veya iyileşme ümidi olmayan hastaların hergün için fakirlere yedirdiği yarım sa'ı yani yaklaşık olarak l ,5 kiloluk fidyeyi ölenin mirasından verir. Aynı şekilde hayızlı ve nifaslı kadınlar oruçlarını kaza etme imkanları oldu­ğu halde kaza edemeden ölürlerse ve yerine kaza edecek ola­na ağır gelirse, hergün için bir fakiri doyurur. Eğer ölenin mi­rasında fakiri doyuracak kadar para yoksa hiçbir şey yapmaz. Çünkü Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Allah kişiye gücünün üstünde yük yüklemez." (Bakara: 286)

Yine şöyle buyurmaktadır:

"Allah'tan gücünüz yettiği kadar korkun." (Teğabün: 16)

Başarı Allah'tandır.

13- Damardan veya kastan iğne olmanın hükmü ne­dir? Oruçlu için bu ikisi arasındaki fark nedir?
Cevap: Doğru olanı ikiside orucu bozmaz. Orucu bozan ise kasten gıdalanmak için olan serumdur. Aynı şekilde tahlil için kan aldırmakta orucu bozmaz. Çünkü hacamat gibi değildir. Hacamat, alimlerin en doğru olan görüşüne göre hem yaptıranın hem de hacamat yapanın orucunu bozar. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir:

"Hacamat yaptıranın da, yapanında orucu bozulur."[1]

14- Oruçlunun diş macunu veya kulak, burun ve göz damlası kullanmasının hükmü nedir? Oruçlu bunların tadını boğazına varmış bulursa ne yapar?
Cevap: Dişleri diş macunu ile temizlemek aynı misvak gi­bi orucu bozmaz. Macundan bir şeyin midesine gitmemesi için dikkatli olmalıdır. Eğer istemeden kasıtsız olarak giderse orucu bozulmaz. Aynı şekilde göz ve kulak damlaları da alim­lerin iki görüşünden en doğru olanına göre orucu bozmaz. Eğer damlaların tadını boğazında hissederse kaza etmesi ge­rekmez. Ancak ederse daha iyi olur. Çünkü göz ve kulak, yi­yecek ve içeceğin geçiş yolu değildir. Ama buruna damla damlatmak caiz değildir, çünkü burun geçirir. Bu yüzden Ra­sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Abdest alırken suyu burnuna iyice çek, ancak oruçlu isen yapma."

Bu hadisten de anlaşılacağı gibi, kim böyle yaparda tadını boğazında hissederse orucunu kaza eder. Başarı Allah'tandır.

15- Eğer bir insanın dişinde ağrı olsa, gittiği doktor di­şini temizlese, doldursa veya çekse bunun oruca bir etkisi var mıdır? Eğer doktor dişini iğneyle uyuştursa bu oruca etki eder mi?
Cevap: Bu soruda anlatılanların orucun sağlamlığına etki­si yoktur. Bilakis böyle yapması serbestin Yalnız ilaç veya kan gibi şeylerin midesine kaçmasından kendini koruması gerekir. Yine soruda bahsedilen vurulan iğneninde, yeme ya da içme gibi birşey olmadığından dolayı orucun sağlamlığına bir etkisi yoktur. Doğru olanı orucu sağlam ve tamdır, bozulma­mıştır.

16- Oruçlu iken unutarak yiyen veya içenin hükmü ne­dir?
Cevap: Hiçbir şey gerekmez, orucu kabul olur. Allahû Te-âla Bakara sûresinin sonunda şöyle buyurmaktadır:

"Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma." (Bakara: 286)

Buna karşılık Allahû Teâla'mn:

"Bağışladım" dediği Rasûlullah (s.a.v.)'den gelen bir ha­diste sahih olarak rivayet edilmiştir. Yine Ebu Hureyre (r.a.)'dan Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet ol­muştur:

"Kim oruçlu olduğu halde unutarak yerse veya içerse oru­cunu bırakmadan tamamlasın. Şüphesiz Allah onu doyurmuş ve içirmiştir."

Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir.

Aynı şekilde eğer unutarak hanımıyla cinsi münasebette bulunursa yukarıda geçen âyet ve hadisten dolayı alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre orucu kabul olur. Yine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kim Ramazanda unutarak orucunu bozarsa ona kaza ve keffaret gerekmez."

Bu hadisi Hakim rivayet etmiş ve "sahihtir" demiştir. Bu hadis oruçlunun unutarak hanımıyla cinsi münasebetini veya diğer oruç bozduran durumların tümünüde içine alır. Bu ko­laylık Allah'ın kullarına olan rahmetinden ve ihsanındandır. Bu yüzden Allah'a binlerce hamd ve şükür olsun.

17- Özürsüz olarak Ramazan orucunun kazasını, diğer Ramazan gelene kadar tutmayan birisinin hükmü nedir? Tevbe ederek kaza etmesi yeterli midir, yoksa keffaret mi verir?


Cevap: Allah'a tevbe eder ve her günün kazasını tutarak, kendi ülkesinde günlük gıdaya yetecek kadar, hurma, arpa veya pirinç gibi ürünlerden Rasûlullah (s.a.v.)'in sa'ının yarı­sıyla, yani yaklaşık olarak l, 5 kilogramla bir fakiri doyurur. Vermesi gereken keffaret budur. Sahabeden içlerinde İbn Ab-bas (r.a.)'ında bulunduğu bir grup bu şekilde fetva vermiştir.

Ama eğer hasta ve yolculuk gibi, veya eğer kadın ise ha­milelik ve çocuk emzirme gibi bir özürü varda bu yüzden do­layı oruç tutmak ağır geliyorsa,, bunlar sadece o oruçların ka­zasını tutarlar, keffaret ödemezler.

18- Namazı terk eden birisinin oruç tutmasının hükmü nedir? Böyle birisinin orucu kabul olur mu?
Cevap: Namazı kasten terk eden kafir olup dinden çıkaca­ğından dolayı ne orucu ne de diğer amelleri Allah'a tevbe edene kadar kabul olmaz. Çünkü Allahû Teâla şöyle buyur­maktadır:

"Eğer onlarda Allah'a ortak konsalardı yapmakta olduk­ları amelleri elbette boşa giderdi." (Enam: 88)

Bu âyete benzer diğer âyet ve hadislerde de aynı hüküm vardır. İlim adamlarından bir grup ise namazın farz olduğunu kabul etmekle birlikte tembellikten dolayı terk edenin kafir olmayacağı ve diğer amellerinin de boşa gitmeyeceği görü­şündedirler. Doğru olan görüş birinci görüştür. Çünkü farz olduğunu kabul etmekle birlikte terkedenin kafir olduğuna dair birçok delil vardır. Bunlardan bir tanesi Rasûlullah (s.a.v.)'in şu hadisidir:

"Kişinin, şirk ile küfür arasında namazı terk etmesi var­dır."

Bu hadisi Müslim sahihinde Cabir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.

Yine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

"Bizimle kafirler arasındaki fark namazdır. Kim onu terk ederse kafir olur."

Bu hadisi İmam Ahmed ve dört sünen sahibi sahih bir senetle Bureyde b. Husayn el-Eslemi (r.a.)'dan rivayet etmiş­lerdir. Bu konuda büyük alim İbnul Kayyim "Namazı terk et­menin hükmü" adlı kitabında çok geniş açıklama yapmıştır. Bu faydalı kitap okunursa güzel olur.

19- Farz olduğunu inkar etmeden Ramazanda oruç tutmayanın hükmü nedir? Gevşeklik göstererek bir kere­den fazla tutmamak insanı İslâm'dan çıkarır mı?
Cevap: Kim kasten özürsüz olarak Ramazan orucunu tut­mazsa, alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre kafir olmaz fakat büyük günah işlemiş olur. Allah'a tevbe ederek kaza etmesi gerekir. Çünkü bu konuda gelen delillere göre, kim farz olduğunu inkar etmeden tembellikten dolayı orucu terk ederse kafir olmaz. 17. sorunun cevabında da geçtiği gi­bi böyle biri, eğer özürsüz olarak gelecek Ramazan'a kadar kaza etmemişse, kaza ile birlikte her gün için bir fakiri doyur­ması gerekir. Aynı şekilde farz olduğunu inkar etmeden, gücü yettiği halde zekât vermeyen ve hac yapmayan da kafir ol­maz. Geçmişte vermediği senelerin zekâtını verir. Yine Al­lah'a tevbe ederek yapmadığı haccını yapar. Böyle birinin, farz olduğunu inkar etmediğinden dolayı kafir olmayacağına dair şer'i deliller vardır. Bir hadiste geçtiği üzere, zekâtı ka­bul ettiği halde malının zekâtım vermeyenin, kıyamet günü o mal ile azap edileceği daha sonra da (Allah'ın dilemesine gö­re) ya cennete yada ateşe gideceği vardır.

20- Hayızlı olan bir kadın Ramazan'da gündüz vakti temizlenirse ne yapar?
Cevap: Alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre, şer'i özürü ortadan kalktığı için hemen oruca başlar, hem de o günü daha sonra kaza eder. Bunun bir örneği aynı Ramazan'ın başlangıcı olan ayın gündüz vakti görülmesi gibidir. Alimlerin çoğunluğuna göre, Müslümanlar hemen o günün orucunu tutarlar hem de daha sonra o günü kaza ederler. Aynı şekilde yolculukta olan birisi eğer evine gündüz vakti dö­nerse, alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre, yolcu­luk özürü ortadan kalktığı için günün kalan kısmını oruçlu ta­mamlar, hem de daha sonra o günü kaza eder. Başarı Al­lah'tandır.

21- Oruçlu birisinden burun kanaması gibi kan çıkar­sa bunun hükmü nedir? Oruçlu birinin kan vermesi veya tahlil için kan aldırması caiz midir?
Cevap: Oruçlu birisinden burun kanaması veya istihaze kanı gibi kan çıkarsa oruç bozulmaz. Orucu sadece hayız (âdet kanı), nifas (doğumda gelen kan) ve hacamat[2] (kafadan alınan kan) bozar. "

Oruçlu ihtiyaçtan dolayı kan tahlili yaptırırsa birşey ol­maz, oruç bozulmaz. Ama kan bağışı yapacaksa bunu iftar vaktinden sonraya ertelemesi daha uygundur. Çünkü kan miktarı aynı hacamatta olduğu gibi çoktur. Başarı Allah'tan­dır.

22- Oruçlu birisinin, güneşin battığını veya sahur vak­tinin bitmediğini zannederek yemesinin ve içmesinin veya hanımıyla cinsi münasebette bulunmasının hükmü nedir?
Cevap: Alimlerin çoğunlunun görüşüne göre doğru olanı, eğer yemiş ve içmişse o günü kaza eder, eğer hanımıyla cin­si münasbette bulunmuşsa zihar keffaretini verir. Yani bir kö­le azad eder, buna imkan bulamayan ardarda iki ay oruç tutar, bunada gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu insanların kolaya kaçmasını önlemek ve orucu korumak içindir.

23- Ramazan'da oruçlu olarak hanımıyla cinsi müna­sebette bulunanın hükmü nedir? Yolcu olan birisi eğer oruç tutmamışsa, hanımıyla cinsi münasebette bulunması caiz midir?
Cevap: Ramazan'da oruçlu olarak hanımıyla cinsi müna­sebette bulunan birisi zihar keffaretini verir ve o günün orucunuda kaza eder. Yani bir köle azad eder, buna imkan bulamazsa ardarda iki ay oruç tutar, buna da gücü yetmezse alt­mış fakiri doyurur. Yaptığı bu işten dolayı da Allah'a tevbe eder. Ama eğer yolculuktan veya hastalıktan dolayı oruç tut­mamış da hanımıyla cinsi münasebette bulunmuşsa keffaret gerekmez. Çünkü yolcu ve hasta olan oruç tutmayabilir, do­layısıyla da hanımıyla cinsi münasebette bulunabilir. Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder." (Bakara: 184)

Bu konuda kadının hükmüde aynı erkeğin hükmü gibidir. Eğer bir kadın Ramazan'da oruçlu iken kocasıyla cinsi müna­sebette bulunmuşsa keffaret verir ve o günün orucunu kaza eder. Eğer kadın yolcu veya hasta ise keffaret gerekmez.

24- Astım ve nefes darlığı gibi hastalığı olan oruçlu bi­rinin ağzına sprey gibi ilaçları sıkmasının hükmü nedir?
Cevap: Eğer mecbur kalırsa kullanabilir. Allahû Teâla şöyle buyumaktadır:

"Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır." (Enam: 119)

Çünkü bu durum yemeye ve içmeye benzememektedir. Tahlil için kan aldırmaya ve gıdalanmak için (serum gibi) ol­mayan iğne vurulmaya benzemektedir.

25- Oruçlu birinin muhtaç kaldığında hukne'yi (kabız olduğunda dübürden alman şırınga veya fitili) kullanma­sının hükmü nedir?
Cevap: Alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre eğer muhtaç kalırsa kullanmasında hiçbir sakınca yoktur. Şeyhül İslâm İbn Teymiyye hukne'yi kullanmayı uygun gör­müştür.

26- Oruçlu biri elinde olmadan istemeyerek kusarsa hükmü nedir? O günü kaza eder mi?
Cevap: Kaza etmez. Ama kasten kusarsa kaza eder. Çün­kü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

"Kim kusarsa kaza etmez. Fakat kasten kusarsa kaza eder."

Bu hadisi İmam Ahmed ve dört sünen sahibi sahih bir senedle Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet etmiştir.

27- Oruçlu birinin diyaliz makinesinde böbrek kanını değiştirmesinin hükmü nedir? Kaza etmesi gerekir mi?
Cevap: Temiz kan aldığı için kaza etmesi gerekir. Eğer bununla birlikte başka bir madde de almışsa orucu bozulur.

28- Erkek veya kadının i'tikafa girmesinin hükmü ne­dir? İ'tikaf için oruçlu olmak şart mıdır? İtikafa giren ne ile meşgul olur? İ'tikafa ne zaman girer ve ne zaman çı­kar?
Cevap: İ'tikafa girmek erkek ve kadın için sünnettir. Ra­sûlullah (s.a.v.)'in Ramazan'da i'tikafa girdiği sabittir. Son olarak Ramazan'ın son on günü i'tikaf yapmıştır. Kendisi ile birlikte bazı hanımları da i'tikafa girerdi. Hanımları Rasûlul­lah (s.a.v.) vefat ettikten sonra da i'tikafa girmişlerdir. İ'tika­fa cemaat namazı kılınan camilerde girilir. İ'tikafa cuma na­mazı kılınmayan camide girmek i'tikafı bozacağından, cuma kılınan camide i'tikafa girmek daha uygundur. Alimlerin en doğru görüşüne göre i'tikafa girmenin belli bir vakti yoktur. (Eğer i'tikafa Ramazan ayının dışında girilirse) oruçlu ol­makta şart değildir, ancak oruçlu olmak daha güzeldir. İ'tika­fa niyetlenildiği zaman girilmesi ve kalmaya niyet edildiği süre sonunda da i'tikaftan çıkılması sünnettir. Bu süre içinde eğer kendi üzerine i'tikafa girmeyi adak adamamışsa, herhan­gi bir ihtiyaçtan dolayı i'tikafı bozabilir. Çünkü i'tikaf sün­nettir. İ'tikafa, Rasûlullah (s.a.v.)'in yaptığı gibi Ramazan'ın son on günü girmek güzeldir. Yine bu i'tikafa Rasûlullah (s.a.v.) gibi Ramazan'ın 21. günü sabah namazından sonra girmek ve sonuna kadar kalmak güzeldir. Eğer i'tikafı adak i'tikafı değilse, bu süre içinde i'tikafını bozarsa hiçbir zararı Yoktur. Eğer mümkünse camide kendine rahat edebileceğibelli bir yeri tutması güzeldir. İ'tikafa giren Allah'ı zikreder ve Kur'an okur, tevbe ve istiğfar eder. Namaz kılar, dua eder.

Bazı hanımlarının Rasûlullah (s.a.v.)'i i'tikafta ziyaret et­tiğinde onlarla konuştuğu gibi, İ'tikafa gireni de arkadaşları ziyaret ettiğinde onlarla konuşabilir. Bir keresinde Rasûlullah (s.a.v.) i'tikaftayken hanımı Safiyye (r.a.) ziyaret ettiğinde, onu caminin kapısına kadar geçirmişti. Böyle yapmakta hiç­bir sakınca yoktur. Bu hareketi Rasûlullah (s.a.v.)'in ne kadar çok tevazulu olduğuna ve hanımlarıyla çok hoş geçindiğine delildir. Rabbinden en güzel salat ve selam O'nun üzerine ol­sun.

Allahım, nebimiz Mühammed'e, âline ve ashabına ve on­lara en güzel şekilde uyanlara salat ve selam eyle.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Doğru olan görüşe göre hacamat orucu bozmaz Çünkü, Bahari'nin rivayet ettiği: "Rasûlullah (sav) oruçlu iken hacamat yaptırmıştır" hadisi, yukarıdaki hadisin hükmünü kaldırır, (mütercim)

[2] 13. sorunun da dip notunda belirtildiği gibi doğru olan görüşe göre hacamat orucu bozmaz Çünkü, Bahari'nin rivayet ettiği: "Rasûlullah (sav) oruçlu iken hacamat yaptırmıştır" hadisi, yukarıdaki hadisin hükmünü kaldırır.


--------------------------------------------------------------------------------

* Bu fetvalar, Abdulaziz b. Abdullah b. Baz (Allâhu Teâlâ’nın rahmeti üzerine olsun)’ın İslam’ın Beş Şartı İle İlgili Önemli Fetvaları (Tuhfet’ul-İhvan bi ecvibetin muhimmetin teteallaku bi erkani’l-İslam) Adlı Eseri’nin tercümesinden alınmıştır
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Oruç Faziletleri:

Allâh’ın kitabında, O’na yakınlaşmak için oruç tutmaya teşvik eden ve faziletlerini beyan eden, muhkem ve açıklayıcı ayetler gelmiştir. Örneğin bir ayette: (Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar varya; işte Allâh, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır) [Ahzâb: 35]

Yine Allâh şöyle buyurur: (Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır ) [Bakara: 184]

Allâh Resûlü (s.a.s.) bir hadisinde, orucun şehvetlere karşı bir kalkan olduğunu açıklamıştır: (Ey gençler ! kimin evlenmeye gücü[6] yeterse evlensin; çünkü evlilik gözü sakındırır ve ferci korur. Kimin de gücü yetmez ise, oruç tutması gerekir, çünkü onun için bir kalkandır. )[7]

Müslüman kardeşim, bu hadisten orucun şehvetlere engel olduğu ve hiddetini kestiği anlaşılmaktadır. Şehvetler ise, ateşe götürür; oruçta, ateşle oruç tutanın arasına girmekle engel olur.

Dolayısıyla oruçun ateşe karşı bir kalkan olduğu, kulun onun ile ateşten korunduğunu açıklayan hadisler gelmiştir. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Hangi kul Allâh yolunda bir gün oruç tutarsa; Allâh bu oruçla onun yüzünü ateşten yetmiş sene uzaklaştırır. )[8]

Başka bir hadiste: (Oruç kalkandır, kul onunla ateşten korunur)[9]

(Ebu Umâme (r.a)’dan, « Ey Allâh’ın Resûlü! Cennete gireceğim bir ameli bana göster » der. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: «Oruç tutman gerekir, onun gibisi yoktur »)[10]

RAMAZAN AYININ ÜSTÜNLÜĞÜ

Ramazan, hayır ve bereket ayıdır. Allâh bu ayı bir çok faziletlerle donatmıştır. Bunlardan birisi; Allâh (Azze ve Celle) bu ayda Kur’ân’ı, insanlar için hidâyet ve müminler için şifâ maksadıyla indirmesidir.

Bu konuda Allâh şöyle buyurur: (Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun) [Bakara: 185]

Ramazan ayında öyle bir gece vardır ki, bu gece, Allâh (Azze ve Celle)’nin katında bin aydan daha hayırlıdır. Bu, kadir gecesidir. Allâh Teâla bu meyanda şöyle buyurur (Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.) [Kadir suresi: 1-5]

Bu ayda şeytanlar zincirlenir, cehennem kapıları kapanır ve cennetin kapıları açılır. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Ramazan geldiğinde; Cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlenir.)[11]

Ramazan Ayının Tesbiti

Ramazan ayı adil bir kimse tarafından hilalin görülmesi veya şaban ayının günlerinin otuzu tamamlaması ile tesbit edilir.

İbni Ömer r.a.’dan; “İnsanlar hilali gözetliyordu. Hilali gördüğümü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdim ve insanlara oruç tutmalarını emretti.”[12]

Ebu Hureyre r.a.’den; “(Ramazan Hilalinin) görülmesiyle[13] orucu tutun ve (Şevval hilalinin) görülmesiyle[14] bayram edin. Eğer hava kapalı olup (hilali göremezseniz) Şaban ayını otuza tamamlayın.”

Hüseyin İbnu'l-Haris el-Cedeli, Haris İbnu Hatib (radıyallahu anh)'den anlatıyor: "Haris dedi ki: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiIali görünce oruç tutmamızı emretti, eğer biz göremez de iki âdil şâhid gördükleri hususunda şehâdet ederlerse, onların şehâdetlerine uyarak tutacaktık.''[15]

Müslim ve Nesai'de gelen bir rivayette: "Biz ümmi bir milletiz, ne yazı ne de hesap biliriz. Ay, şöyle şöyledir" dedi. Yani bir defasında yirmidokuz, bir defasında otuz gösterdi" denmiştir."[16]

Ebu Umayr İbnu Enes, Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından olan amcalarından naklettiğine göre, bir grup kimse Rasulullah (aleyhissalâtu vesselam)'a binekleriyle gelip: "Dün hilâli gördük'' diye şehâdette bulundular. Bunun üzerine, Efendimiz onlara oruçlarını açmalarını, sabah olunca da musallaya (bayram namazına) gelmelerini emretti."[17]

Kişi tek başına hilali görürse yalnız hareket etmez: Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.''[18]

Bir beldede hilalin görülmesi diğer beldeler için de geçerlidir.

NİYET

Niyetin yeri kalbtir, dil ile bunun söylenmesi bid’attır, velevki insanlar bunu güzel görseler dahi bu böyledir.

Ramazanın girişi, gözle görüldüğü veya şehâdet ile yâhut iddetin[19] tamamlanmasıyla sâbit olmuş ise, mükellef olan her müslümanın orucuna geceden niyet etmesi farzdır. Hadiste: ( Kim geceden oruca niyet etmezse, onun oruçu yoktur )[20]

Ramazan ayına idrak ettiğini bilmeden yer ve içerse sonra da bunu bilirse, kendini yemek ve içmekten tutarak orucunu tamamlar, bu onun için yeterlidir.

Niyetin geceden yapılması farz olan oruca hastır. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.), Aişe (r.a)’ya, ramazan olmaksızın gelir ve şöyle derdi: “Yanınızda kahvaltı var mı? Yoksa ben oruçluyum”.[21]

ORUCUN VAKTİ

Sehl b. Saad (r.a.) şöyle der: (Beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için )[22], âyeti indiğinde, kişi oruç tutmak isterse ,bacağına beyaz ve siyah iplik bağlardı her ikisinin görülmesi açığa çıkıncaya kadar, yeme içmeye devam ederdi. Bunun üzerine Allâh, daha sonra (من الفجر) (fecre kadar) ayetini indirir. Böylece bunun, gece ve gündüz manasına geldiğini bildiler.)[23]

Fecr iki tanedir:

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Fecr iki tanedir: İlki; yemeği yasaklamaz, namazı helâl kılmaz.[24] İkincisi; yemeği yasaklar, namazı helâl kılar.[25])[26]

Başka bir hadiste: (Yiyin, için, yüksek ışık uzun fecr sizi huzursuz etmesin, (sahûrdan geri durmayın), kızıllık size gözükünceye kadar yiyin ve için.)[27]

Diğer bir hadiste: (Peygamber (s.a.s.) parmaklarını topladıktan sonra onları yere doğru dikerek) «fecr, şöyle zâhir olan aydınlık değildir. (Şahâdet parmağını orta parmağı üzerine koyup iki elini uzatarak ) lâkin şöyle görünen aydınlık fecirdir» buyurmuştur.) [28]

Sonra da orucu geceye tamamlar:

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gece bu taraftan gelir, gündüz de bu taraftan gelip güneş batarsa; oruçlu iftar etmiş olur )[29]

Bu durum güneş dairesinin hemen batması akabinde gerçekleşir. Velevki ışığı belirgin olsa bile. Allâh Resûlü (s.a.s.)’in durumu oruçlu olduğunda böyleydi; Bir kişiye emreder, o da yüksek bir yere çıkar, güneş battı dediğinde; İftar ederdi.[30]

SAHÛR

Allâh Teâla şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz ) [Bakara, 183]

Oruç, vakit ve hüküm olarak Ehli Kitâb’a farz olunduğu şekildeydi. Yemezler ve içmezler, uykudan sonra ilişkide bulunmazlardı ( Yâni birisi uyuduğunda bir sonraki geceye kadar yemek yemezdi ). Bu, müslümanlara da aynı şekilde farz kılındı. Bunun hükmü kalkınca, Allâh Resûlü (s.a.s.) Ehli Kitâb’ın orucu ile bizim orucumuzun arasını sahûr ile ayırdetmeyi emretti.

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kitab Ehli’nin orucu ile bizim orucumuzun arasındaki fark, sahûr yemeğidir.)[31]

Sahûr berekettir, çünkü sahûr sünnete uymadır, oruç tutana güç verir ve sahûrda Kitab Ehli’ne muhâlefet söz konusudur.

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Sahûr yemeği yiyin; çünkü gerçekten sahûrda bereket vardır.)[32]

Sahûrun en büyük bereketlerinden birisi de, Allâh Teâla ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salât getirmeleridir.

Hadiste:(Sahûr yemeği berekettir, velev ki biriniz, sudan içeceği bir yudum olsa bile sahûru sakın terketmeyin.[33] Gerçekten Allâh ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salat getirirler.)[34]

İFTÂR

Allâh Resûlü(s.a.s.) şöyle buyurur: (İnsanlar iftâr etmekte acele ettikleri müddetçe, din üstün olmakta devam eder. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar geciktirirler.)[35]

Diğer bir hadiste: (İnsanlar iftârı acele yaptıkları müddetçe hayırdadırlar)[36]

el-Hâfız İbn Hacer, Feth’ul-Bâri (4/199) adlı kitabında şöyle der: « Bu zamanda ihdas olunan kötü bid’atlardan bir tanesi de; fecirden yirmi dakika önce ikinci ezanın okunmasıdır. Bunu ihdâs eden ibâdette ihtiyat inancıyla yapmaktadır. Bu durum onları güneşin batımından bir müddet sonra ezan okumaya başlamalarına götürmüş. Zanlarına göre vaktin girdiğinden emin olmaktı. Böylece iftârı geciktirip, sahûru da erkene aldılar. Sünnete muhalefet ettiler, dolayısıyla onlardan hayır azaldı ve aralarında kötülük çoğaldı, Allâh yardım edendir.»

İnsanların hayırda olması, Peygamberlerinin menhecini takib edip, onun sünnetini korumalarındandır. Çünkü İslâm üstün ve gâlib gelici olarak kalacaktır. Dolayısıyla muhâlefet edenin İslâma bir zararı olamaz. Böylelikle İslâm ümmeti örnek alınacak iyi bir model olacaktır. Artık İslâm ümmeti hiç bir zaman doğu ve batının kuyruğu olup, her ötenin gölgesi olmayacak ve rüzgarla birlikte aynı yöne meyletmeyecektir.

İftâr akşam namazından öncedir, ama kişi ne ile iftar edecektir?

Enes (r.a) dan şöyle der: (Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz kılmadan önce rutab hurmalarıyla iftar ederdi. Rutab olmadığında hurma ile, hurma da olmadığında yudumlayarak su içerdi.)[37]

Kişi iftâr esnasında ne der:

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Gerçekten oruç tutanın iftarı esnasındaki duası reddedilmez.)[38]

Allâh Resûlü (s.a.s.)den naklolunan dua da: (Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, Allah’ın izniyle de ecir sabit oldu (kazanıldı)[39]

Oruç tutmanın yasaklandığı günler;

1- Bayram günleri

Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İki günde oruç câiz olmaz: Fıtır günü (Ramazan bayramının birinci günü) ve Nahr günü."[40]

2- Teşrik günleri

Nübeyşe el-Hüzeli (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Teşrik günleri, yeme-içme ve Allah'ı zikretme günleridir."[41]

3- Tek Cuma günü

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden hiç kimse, cum'agünü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan oruç tutuyorsa bu takdirde cum'a günü de oruç tutabilir." Müslim'in bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına denk gelirse o hariç."[42]

4- Farz olan hariç cumartesi günleri

Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kızkardeşi es-Sammâ (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cumartesi günü oruç tutmayın, ancak Allah'ın size farzettiği şeyde o gün oruç tutarsınız. Biriniz yiyecek nev'inden bir şey bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü oruçlu olmasın).''[43]

5- Şekk gününde:

Sıla İbnu Züfer anlatıyor: "Biz, Şabandan mı, Ramazandan mı olduğu şüphe edilen günde Ammâr (radıyallahu anh)'ın yanında idik. Bize kızartılmış bir koyun getirildi. Cemaatten biri: "Ben oruçluyum'' diyerek geri çekildi. Ammâr: "Kim bugün oruç tutarsa, muhakkak olarak Ebu'I Kâsım aleyhissalâtu vesselâm'a isyan etmiştir" dedi"[44]

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kimse, ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse, önceden oruç tutmakta idiyse, orucunu tutsun.''[45]

6- Dehr orucu

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim ebed orucu tutarsa, ne oruç tutmuş, ne iftar etmiştir.''[46]

7- Kadın kocasından izinsiz nafile oruç tutamaz;

Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; Kadın kocasının yanında ancak onun izniyle (nafile) oruç tutabilir.”[47]

8- Şaban ayının ikinci yarısı:

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şaban ayı yarılandı mı artık oruç tutmayın."[48]

Nafile Oruçlar:
1- Pazartesi ve Perşembe günleri:

Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ameller Allah Teala hazretlerine pazartesi ve perşembe günleri arzedilir. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde arzedilmesini severim."[49]

2- Gün aşrırı oruç;[50]

3- Her aydan üç gün;

Muâzetu'l Adeviyye anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den sorduın: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) her ay üç gün oruç tutar mıydı?''

"Evet!'' diye cevap verdi. Ben tekrar:

"Ayın hangi günlerinde tutardı?'' dedim.

"Hangi günde oruç tuttuğuna ehemmiyet vermezdi'' diye cevap verdi.''[51]

4- Şaban ayının çoğunu oruçlu geçirmek:

Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm (bazan) oruca öyle devam ederdi ki, "(Bu ay) hiç yemiyecek'' derdik. Bazan da öyle devamlı yerdi ki, "(Bu ay) hiç tutmayacak'' derdik. Ben, onun ramazan dışında bir ayı tam olarak tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda, şâban ayında tuttuğundan daha fazla tuttuğunu da görmedim."[52]

Üsâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)'' diye sordum. Şu cevabı verdi:

"Bu, Receb'le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki O, amellerin Rabbülâlemin'e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum."[53]

5- Şevval’den altı gün oruç:

Eyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur."[54]

6- Zilhicce’de dokuz gün:

Hüneyde İbnu Hâlid hanımından, o da Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevcelerinden birinden anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselâm) Zilhicce'den dokuz günle Aşura günü oruç tututardı. Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç tutardı."[55]

7- Hac dışında Arefe günü

Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulüllah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Arafat günü tutulan orucun, geçen yılın ve gelecek yılın günahlarına kefaret olacağına Allah'ın rahmetinden ümidim var."[56]

8- Muharrem ayının çoğunda ve aşure günü oruç;

Ebu Hureyre r.a.’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç Alah’ın Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra namazların en faziletlisi gece namazıdır.”[57]

Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ramazan (farz olmazdan) önce Aşura orucu tutuluyordu. Ramazanın farziyeti indikten sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı."[58]

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince, yahudileri Aşüra günü oruç tutar gördü. Onlara:

"Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu.

"Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Beni İsrâil'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu '' dediler. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlara da tutmalarını emretti.[59]

Diğer bir hadiste; “Aşure gününde oruç tutunuz, bir gün öncesinde veya bir gün sonrasında da oruç tutarak yahudilere muhalefet ediniz.”[60] Buyrulmuştur.

Aşure gününde yapılan bidatler; sürme çekmek, musafaha yapmak, aşure yemeği pişirmek, sevinç gösterisi, gusül, kına yakmak, hüzün günü olarak değerlendirmek, o günü açlık ve susuzluk günü yapmak, ağıt yakmak, zincirlerle dövünmek bütün bunlar aşure günü yapılan çirkin fiillerdir. Ne peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den, ne sahabeden, ne de tabiinden bu konuda gelen bir şey yoktur. “Kim aşure gününde ev halkına bolluk gösterirse Allah bütün sene ona bolluk verir” sözü ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına uydurulmuş bir yalandır.[61]

Ankara’da sapık bir takım Rıfai tarikatı mensupları aşure gününe kadar on gün boyunca akşamları toplanır, Kerbelayı yad ederler, siyah elbiseler giyerler, su içmezler, matem ilan ederler. Bu sapıklıkları çıkaranlar, şeytanın adımlarını takip ederken, iyi bir iş yaptıklarını zannederler. Sapmaktan ve saptırılmaktan Allah’a sığınırız.

“Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık. De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.”(Kehf 102-104)

Üç aylarda oruç: Bu konuda sahih bir şey yoktur. Özellikle Recep ayına has bir fazilete delil yoktur.

Haraşe Bin Hurr’den; Ömer r.a. Recep ayında oruç tutanları dövüyor ve diyordu ki; “Yeyiniz! Bu aya ancak cahiliyedekiler tazim ederdi.”[62]

İbni Ömer r.a. Recep ayına tazim edenlerden hoşlanmazdı.[63]

ORUÇLUNUN TERK ETMESİ GEREKLİ OLAN ŞEYLER

Allâh Resûlü (s.a.s.) oruç tutanın iyi ve güzel ahlâk ile donanmasını, ayrıca ahlâksızlık, müstehcenlik, sövüp saymak ve kırıcılıktan uzak durmasını teşvik etmiştir. Aslında müslümanın her zaman bu tür şeylerden uzak durması ve kaçınması gerekli olmakla birlikte, ancak oruç farizâsını edâ ettiği esnadaki yasaklık daha da şiddetli olmaktadır.

Bunun için bu kötülükleri yapan hakkında Nebî (s.a.s.) den şiddetli tehdit gelmiştir. Şöyle buyurur: (Nice oruçlu vardır ki ona tuttuğu oruçtan sadece açlık ve susuzluk kalacaktır.)[64]

Dolayısıyla oruçlunun orucunu yaralayan işlerden kaçınması gerekmektedir.

ORUÇLUNUN YAPMASI MUBAH OLAN İŞLER

1- Oruç tutan cünub olarak sabahlayabilir : Aişe ve Ummu Seleme (r.anhma) şöyle derler: (Peygamber (s.a.s.) ramazanda ihtilamsız olarak cünub olduğu halde fecir girerdi, böyle iken gusül abdesti alarak oruç tutardı.)[65]

2- Oruç tutan misvak kullanabilir, koku sürünebilir : Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Eğer ümmetime zorluk vermeyeceğimi bilseydim, her namaz ile birlikte misvağı onlara emrederdim)[66]

Allâh Resûlü (s.a.s.) hadiste oruçlu ile oruçsuz olanın arasını ayırmamıştır. Bu da her abdest ve namaz esnasında oruçlu ve oruç tutmayanın misvak kullanabileceğine delildir.

İbni Mesud r.a.’den; “Biriniz oruçluyken taransın ve güzel koku sürünsün.”[67]

3- Mazmaza ve İstinşâk : Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde mazmaza ve istinşâk yapardı. Ancak oruç tutanın bunu şiddetlice yapmasını yasaklamıştır. Hadiste: (...İstinşağı şiddetlice yap, ancak oruçlu olursan başkadır. )[68]

4- Oruçlunun hanımıyla oynaşıp öpebileceği : Aişe (r.anha)’nın şöyle dediği sabit olmuştur: (Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde öperdi, oruçlu olduğu halde oynaşırdı, ancak o içinizden nefsine en fazla sahib olanıydı. )[69]

Bu durum genç için mekruh olup, ihtiyar için serbest görülmüştür.

Abdullâh b. Amr b. el-Âs şöyle rivâyet etmiştir Nebî (s.a.s.) yanında iken bir genç gelir ve şöyle der: «Ey Allâh’ın Resûlü ! Oruçlu olduğum halde öpebilir miyim?» O da « hayır » der. İhtiyar bir adam gelir, ve şöyle der: «Oruçlu olduğum halde öpebilir miyim? » O da «evet» deyince, birbirimize bakmaya başladık. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurdu: «Gerçekten ihtiyar nefsine sahiptir».[70]

5- Kan tahlili ve gıdalanma kasdı (serum gibi) olmaksızın iğne vurulabileceği.[71]

6- Hacamat: Hacamat önceden orucu bozanlar cümlesindendi, sonra hükmü kaldırıldı. Nebî (s.a.s.) den oruçlu olduğu halde hacamat yaptırdığı sabit olmuştur. İbn Abbâs (r.a) şöyle der: (Nebî (s.a.s.) oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır )[72]

7- Yemeğin tadına bakmak: İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: (Oruçlu olduğu halde sirkenin, veya boğazına girmemesi şartıyla başka bir şeyin tadına bakılmasında bir beis yoktur )[73]

8- Göze giren sürme ve damla gibi benzeri şeyler: Aişe r.a.’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem oruçlu iken sürme kullanırdı.”[74] Enes r.a. oruçlu iken sürme çekerdi.”[75]

9- Soğuk suyun başa dökülmesi ve yıkanmak: Peygamber (s.a.s.) oruçlu olduğu halde sıcaktan ve susuzluktan dolayı başına su serperdi.[76]

10- Bir şey koklamak: Ata r.a.’den; “Bir şey koklamak orucu bozmaz.”[77]

ORUCU BOZAN ŞEYLER

1- Kasden (bilerek) yeme ve içme.

Unutana, hata ile veya zorla orucunu açana bir şey gerekmez, hadiste:( Allâh, ümmetimi hata, unutma ve zorlandıkları şeyde sorumlu kılmayacaktır )[78]

Hata ile yemek yiyen oruçlunun, Allâh’ın onu doyurduğunu bilmesi gerekir. Hadiste: (Unutarak yer ve içerse, orucunu tamamlasın, gerçekten onu Allâh yedirip içirmiştir.)[79]

2- Cima yapma.

3- Kasden (bilerek) kusma :

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kime kusma galebe çalarsa, üzerine kazâ gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa, kazâ etsin.)[80]

4- Aybaşı ve nifas (lohusalık) kanı :

Kadın, gündüzün herhangi bir vaktinde ister evvelinde isterse sonunda olsun, aybaşı veya nifas kanını gördüğünde orucu bozulmuştur. Kazâ eder (kan gördüğü günler kadar ramazan sonrası tutar) eğer kanı görmesine rağmen oruç tutarsa bu farz olan orucun yerini doldurmaz.

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (« Kadın, aybaşı kanı gördüğünde namaz kılmaz oruç tutmaz değil mi?» dediğinde, kadınlar da: « Evet » dediler. Allâh Resûlü (s.a.s.): «İşte bu da kadının dininin eksikliğindendir » buyurur.)[81]

5- Besleyici iğne (serum)[82]:

Beslenme kasdıyla besleyici bazı maddelerin hastaların midelerine ulaştırılmasıdır. Bu ise, oruçlunun orucunu bozar. Çünkü mideye ulaştırmadır. Mideye değil de, kana ulaşan iğne ise, yine de orucu bozar. Çünkü bu yeme ve içmenin yerine geçer. Aynı şekilde böbrek hastalığına yakalanan hastaların (tedavi esnasındaki) aldıkları ilâç orucu bozar.

6- Meninin inzâli:

Bu öperek, oynaşarak veya istimnâ (masturbasyon) yoluyla olsun fark etmez. Çünkü bu tür şeyler kudsi hadiste de geldiği gibi oruç tutanın kaçınması ile emrolunduğu şehevî arzulardır: (Benim için yiyeceğini içeceğini ve şehvetini bırakır) [Buhârî ve Müslim]

Şeyhu’l-İslâm Hakikat’us-Siyâm(s.23) adlı kitabında şöyle der: «Her kim istimnâ yapar ve inzâl olursa orucu bozulmuştur.»

ALLÂH SİZİN İÇİN KOLAYLIK İSTER ZORLUK İSTEMEZ

Yolculukta olan:

Yolculukta olanın oruç tutması konusunda serbest olduğuna dâir hadisler gelmiştir. Sakın unutma ki bu rahmet, Allâh’ın Kitâbında zikredilmiştir.

Allâh Teâla şöyle buyurur: (Kim hasta veya yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin. Allâh sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.) Bakara : [185]

Hamza b. Amr el-Eslemî Allâh Resûlü (s.a.s)’e sorar: (« Yolculuk esnasında tutacak mıyım?» – Kendisi çok oruç tutardı – Bunun üzerine (s.a.s.) şöyle der: « İster oruç tut, ister orucunu boz. »)[83]

Bazı insanlar bu asırda yoculuk esnasında oruç bozmanın câiz olmadığını zannına kapılıp Allâh’ın bu ruhsatını alanları ayıplamakta, veya ulaşım araçlarındaki kolaylık sebebiyle oruç tutmanın daha evlâ olduğu yanılgısına kapılmaktadırlar. Böylelerinin dikkatlerini Allâh’ın şu âyetlerine çevirelim: (Rabbin unutkan değildir) [Meryem : 64) (Allâh bilir siz bilmezsiniz) [Bakara : 232]

2- Çok yaşlı erkek ve kadın:

İbn Abbâs (r.a) şu âyeti okur: (Oruç tutmaya güç yetiremeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir )[84] ve şöyle der: ( Bu oruca güç yetiremeyen ihtiyar adamdır. Her gün için yarım sâğ (yaklaşık bir buçuk kilo gram) buğday ile bir fakiri doyurur )[85]

Buna iyileşme ümidi olmayan hasta da dâhildir, meselâ kanser gibi. Böyle bir kişinin oruç tutması farz değildir. Her gün için bir fakiri doyurması gerekir.

Hâmile ve emziren kadın:

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Allâh -Tebâreke ve Teâla- yolcudan namazın yarısını, hâmile ve emziren kadından da orucu kaldırmıştır )[86]

Hâmile ve emziren kadın oruç tuttuğunda kendi veya çocuğu hakkında endişe ederse orucunu bozar ve bozduğu her güne karşılık bir fakiri doyurur.

İbn Umer (r.a.) bebeği hakkında korkan kadından sorulur. O da; «Orucunu bozar ve her gün için bir fakir doyurur... » der..

(Sizden ramazan ayını idrâk edenler onda oruç tutsun.) âyetinin tefsiri hakkında İbn Abbâs şöyle der: «Hâmile ve emziren kadın korkar ise, oruçlarını bozar ve her gün için bir fakir doyururlar.»[87]

Başka bir rivâyette İbn Umer şöyle der: (Hâmile ve emziren kadın iftar eder, kazâ etmez.)[88]

KAZÂ

İbn Abbâs (r.a) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s)’e bir adam gelerek: «Ey Allâh’ın Resûlü! annem, üzerinde bir ayın orucu varken öldü, dolayısıyla onun yerine kazâ edebilir miyim?» diye sorar. Allâh Resûlü de (s.a.s.) cevâben: «Evet, çünkü Allâh’ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır » der.)[89]

Hayırlı amellerde acele etmeye delâlet eden delillerin geneline dâhil olduğundan, kazâ etmede acele etmek, geciktirmekten daha evlâdır. Allâh Teâla şöyle buyurur (Rabbinizin bağışına koşun ) [Âl-i İmrân : 133].

(İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar ) [Mu’minûn :61].

Nafile oruç bozulursa kaza gerekmez. Ebu Said r.a. hadisinde; “Dilersen onun yerine bir gün oruç tut, dilersen tutma” buyurulmuştur.[90]

Tenbîh : Kazâ orucunu ardı ardına tutmak gerekli değildir. [Kişi ölür de kılmadığı namazları varsa, ne velisi ne de başkasının bunu kazâ edemeyeceğine dâir ilim ehlinin icmâ-ı vardır. Aynı şekilde her kim oruç tutamaz ise, hiç kimse yaşadığı esnada onun yerine oruç tutmaz. Bilâkis her gün için bir fakir doyurur.

Ama kim de üzerinde adak orucu olduğu halde ölür ise, yukarıdaki hadise göre velisi yerine tutar. Çünkü sahâbe bunu böyle anlamıştır: (Bir kadının annesi üzerinde ramazan orucu olduğu halde ölmüştür. Aişe (r.anha)’ya gelip «onun yerine kazâ edebilir miyim der?» O da: «Hayır kazâ etme bilâkis onun yerine her gün için bir fakire yarım sa’ sadaka ver», der.)[91]

Başka bir eserde İbn Abbâs (r.a.) şöyle der: (Kişi ramazanda hasta olur da oruç tutmadan ölürse, onun yerine (fakir) doyurulur, üzerine kazâ gerekmez. Eğer üzerinde adak orucu varsa, velisi onun yerine kazâ eder.)[92]

Ramazanda bilerek (özürsüz) orucunu bozan kimse hakkında, Peygamber(s.a.s.) den kazâ edeceğine veya keffâret ödeyeceğine dâir hiç bir delil sabit değildir. Çünkü bunun günâhı çok büyük olduğundan kazâ veya keffâret ile telâfi edilecek gibi değildir. Bilâkis Allâh’a tevbe etmesi ve tevbesinde sadık olması, sâlih amelleri ve taatleri çoğaltması gerekir. Umulur ki Allâh, orucunu kasden bozarak işlediği bu günahını siler.[93]

Oruç, amelî olduğu kadar vakti olan bir ibâdettir. Malûmdur ki, kişi ramazan orucunu bir başka ayda tutsa bu ondan kabul edilmediği gibi, kazâ da aynı şekilde kabul edilmez. Eğer bu kapı açılır da insanlara ramazanda bilerek oruç bozana bir gün kaza gerekir denilirse, nasıl olsa kazâ edeceğiz diye farz olan ramazan orucunda tembellik ederek bunun günahını önemsemezler.

Peki Ramazanda özürsüz olarak orucunu bozanın cezası nedir ?:

Ebû Umâme el-Bâhilî(r.a.) Resûlüllâh(s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim der: «Ben uyuyorken, iki adam gelip iki koltuğumdan tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler» ve : «Buraya çık» dediler. Bunun üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına gelince şiddetli sesler duyuldu. Ben : «Bu sesler nedir ?» deyince :

«Cehennem halkının feryadı dediler. Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki, avurtları yarılmış, bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk var !» Ben:

«Bunlar kim?» dedim. «Oruçlarını vaktinden önce yiyenler» dediler.)[94]

İbn Abbâs (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre; Bir adam gelerek:(«Ben ramazandan bir gün oruç yedim, bunun için bana bir çare bulur musun?» diye sorar, İbn Abbâs: «Ramazandan boş bir gün bulmaya güç yetirirsen onun yerine tut der.» Adam da: «Ramazandan boş bir gün bulabilecek miyim?» Deyince, İbn Abbâs ta: «Ben de bundan başka sana hangi fetvâyı bulayım der.»)[95]

CİMÂ’NIN KEFFARETİ

Ebu Hureyre (r.a.)’dan şöyle der: (Bir adam Allâh Resûlü (s.a.s.)’e gelerek, «Helâk oldum ya Rasulallâh !» dedi. Resulallâh (s.a.s.) «Seni helak eden nedir?» Diye sorunca, adam; «Ramazan da aileme yanaştım», diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) «Azad edilecek kölen var mı ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Aralıksız iki ay oruç tutabilir misin?” diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Altmış tane fakiri doyurabilir misin ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. Bunun üzerine adama «otur» dedi. O da oturdu. Bu arada Nebî (s.a.s.)’e bir kök hurma getirirler. Adama, «şunları sadaka ver» buyurur. Adam, «şu iki siyah taşlık arasında bizden daha fazla fakir olan kimse yoktur», deyince, Nebî (s.a.s.) ön dişleri görünecek derecede güldü. Sonra «şunu alıp, çoluk çocuğunu doyur», buyurdular.)[96]

Diğer bir rivayetin sonunda şu fazlalık vardır: (Sen ve çoluk çocuğun ye, bir gün tut ve Allah’tan af dile.)[97]

Bu hüküm kadını da içine alır. Çünkü kadının da cimâ ile bozduğu bir günün yerine kazâ edip Allâh’a tevbe etmesi gerekir.

Tenbih: Kadına keffâret gerekmez. Çünkü Nebî (s.a.s.) ancak bir keffâreti gerekli kılmıştır. Allâh en doğrusunu bilir.

TERÂVİH NAMAZI[98]

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Her kim ramazanı, iman ederek ve sevâbını Allâh’tan bekleyerek ibâdetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.)[99]

Terâvih namazını cemaatle kılmak meşrûdur. On bir rek’âttır. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.) ne ramazanda ve ne de ramazan dışında on bir rek’âtı aşmazdı.)[100]

KADİR GECESİ

Allâh Teâla şöyle buyurur: (Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar. ) [el- Kadr Sûresi]

Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: (Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın)[101]

Diğer bir hadiste: (Kadir gecesini ramazanın tekli olan son on gününde arayın.)[102]

Müslüman kişi Kadir gecesini nasıl arar:

Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: (Nebî (s.a.s.) (ramazan’ın son) on gününe girdiğinde izârını salamca bağlar (kendini ibâdete vermek için hanımlarından uzaklaşır), geceyi ibâdetle geçirir ve âilesini kaldırırdı. )[103]

Yine şöyle buyurur: (Allâh Resûlü (s.a.s.) (ramazan’ın) son on gününde gayret ettiği kadar diğerlerinde bu kadar gayretli olmazdı.)[104]

Bu gecenin alâmetleri:

Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Kadir gecesi, bağışlama ve azad gecesidir. Ne soğuk ne de sıcaktır. Güneş o gecenin sabahında kırmızılığı zayıf olarak doğar.)[105]

[Ayrıca bu gece, deniz sularının tatlı olacağı, köpeklerin havlamayacağı, meleklerin inip insanlara selâm vereceği gibi bazı alâmetler zikredilmiştir, ancak bunların hiç birinin sağlam bir dayanağı yoktur.]

İTİKÂF

İtikâf, ramazan ve ramazan dışındaki senenin diğer günlerinde müstehabtır. Peygamber (s.a.s.)’in şevvâl ayının son on gününde itikâfa girdiği sabittir. Umer (r.a.) Nebî (s.a.s.)’e şöyle demiştir: (Yâ Resulallâh ! Ben cahiliyye’de Mescid’ul-Harem’de bir gece itikâfa girmeyi adadım deyince, Nebî (s.a.s.) « adağını yerine getir » der. O da bir gece itikâfa girer.)[106]

İtikâfın en faziletlisi ramazanda olanıdır. Çünkü Nebî (s.a.s.) Allâh Azze ve Celle tarafından vefât ettirilene kadar ramazanın son on günü itikâfa girerdi.[107]

İtikâfın şartları:

Allâh Teâla şöyle buyurur: (Mescidlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin.) [Bakara: 187]

Ancak mescidlerden murâd olunan bütün mescidler değildir. Çünkü bunun tayini sünnette gelmiştir. Resûl (s.a.s.) şöyle buyurur: (İtikâfa ancak üç mescitte girilir )[108]

Â’işe (r.a.) şöyle der: (Sünnet olan, itikâfa girenin oruç tutmasıdır.)[109]

İtikâfa girenin yapması câiz olan şeyler:

İtikâfa girenin ihtiyaca binâen çıkması câizdir.[110]

Başını mescidden çıkarabilir. Â’işe (r.a.) şöyle der: ( Rasûlullâh (s.a.s.) mescidde itikâfa girdiği halde ben odamda iken başını sokar ben de (saçlarını) tarardım. Ben hayızlı olurum, benimle onun arasında kapının eşiği olurdu. İtikâfta olduğunda ancak insâni ihtiyaçtan dolayı eve girerdi.)[111]

Kadının kocasıyla veya tek başına itikâfa girmesi câizdir. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur: ( Nebî (s.a.s.) Allâh onu vefât ettirene kadar ramazanın son ongünü itikâfa girerdi. Sonra da ardından hanımları itikâfa girdiler.)[112]

Şeyh el-Albânî şöyle der: « Bu hadiste kadınların itikâfa girmelerinin cevâzı vardır. Hiç şüphesiz ki, konuyla ilgili bir çok delilden dolayı bu (hüküm), kadınların velilerinin iznine, fitneden ve erkeklerle karışmalarından emin olmaya bağlıdır. Fıkhî kâide şöyle der: “Kötülüğün def edilmesi maslahatın celb edilmesinden önce gelir”.»

FITIR ZEKÂTI

Fıtır zekâtının hükmü, cinsi ve kimin üzerine farz olduğu:

Abdullâh b. Umer (r.a.) şöyle der: (Allâh Resûlü (s.a.s.) fıtır zekâtını bir sağ[113] hurma veya bir sağ arpa olmak üzere müslümanlardan köle ve hür kişiye, erkeğe ve kadına, küçüğe ve büyüğe farz kılmıştır.)[114]

Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.) şöyle der: ( Bizler Allâh Resûlü zamanında bayram günü bir sağ yiyecek verirdik. Bizlerin yiyeceği : arpa, üzüm, süzme peynir ve hurma idi.)[115]

Bu hadis onların, depolandırılması elverişli olan yiyeceklerden fıtır zekâtını verdiklerini beyan etmektedir. Hal böyle ise, insanlar arasında yaygın olan yiyecekte iddihâr (depolandırma) için uygun olacaktır. Böylesi azık olduğundan fıtır zekâtı için yeterlidir.[116]

Tenbîh : Fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılması meşrû değildir. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.) yiyecek olarak verilmesini emretmiştir. Sahâbe de (r.anhum.) Allâh’ın ve O’nun Resûlü’nun (s.a.s.) emirlerine ittibâ gereğince ancak yiyecek olarak vermişlerdir. Dolayısıyla bu büyük hükme muhâlif davranmamamız gerekmektedir. Sevgili kardeşim, Allâh’ın emrine uy ve O’nun şiarlarını işlenmez hâle getirme.

Muhammed İbrâhim Şakra şöyle der: «Çok tuhaf karşıladığım bir şey de; fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılmasına cevâz verenlerdir. Derler ki : “Para fakire fâide getirir, belki kendi ve çocukları için giyeceğe veya belki de istediği başka bir yiyeceği satın alma ihtiyacında olabilir...” Ancak bu bahâne geçerli değildir, çünkü bügün de olduğu gibi geçmişte de insanların paraya ihtiyaçları vardı. Sahâbe arasında birçok altın ve gümüşe sahib olan zenginler vardı. Sana göre Allâh Resûlü (s.a.s.) acaba neden altın ve gümüşten söz etmedi. Fıtır zekâtına yetecek kadarını niçin belirtmedi dersin?! Müslümanlar arasında fakir olanları vardı, belki de paraya olan ihtiyaçları buğday, hurma, veya arpadan daha fazlaydı?! Eğer Allâh Resûlü (s.a.s.) bunu unuttu ise Allah unutmaz. (Rabbin unutkan değildir) [Meryem: 64].

Nebî (s.a.s.)’e fıtır zekâtının cinsinin yiyecek olarak tayini konusunda inen, Allâh’ın ona vahyettiğinden farklı mıdır?! İnsan, onun vahiy olduğundan şüpheye düşmez. Dolayısıyla aklın rey’i ile, şeriatın vahyi reddedilmez.»[117]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhâri, Zekât 70, 71, 73, 74, 76, 78; Müslim(984) Muvatta(1/283) Tirmizi(676) Ebu Dâvud(1611,1612,1613,1614,1615) Nesâi(5/47) İbnu Mâce(1926)

[2] Buhâri, Zekât 77

[3] Buhâri, Zekât 72, 73, 75, 76; Müslim(985) Muvatta(1/284) Tirmizi(673) Ebu Dâvud(1616,1617,1618) Nesai(5/51) İbnu Mâce(1829)

[4] Buhari(1059) Müslim(986)

[5] Sahihu Ebu Davud(1420) Sahihu İbni Mace(1480) el İrva(843)

[6] Bütün türleriyle evliliğe gücü yetmektir. (Cinsel yeterlilik ve maddî imkân gibi).

[7] el-Buhârî, 5065; Müslim, 1400.

[8] el-Buhârî, 2840 ; Müslim, 1153.

[9] Sahîh et-Tergîb, 970.

[10] Sahîh Sünen en-Nesâî, 2097.

[11] el-Buhârî, 3277; Müslim, 1079.

[12] Buhari(1909) Müslim(1081)

[13] birkişi tarafından da olsa görülmesiyle

[14] en az iki kişi tarafından görülmesiyle

[15] Ebu Dâvud(2338) Sahihu Ebu Davud(2050)

[16] Buhari(Savm 13,5,11,Talak 29) Müslim(1080) Ebu Davud(2319,2320,2321) Nesai(4/139, 140)

[17] Ebu Davud(1157) Nesâi (3/180) Sahihu İbni Mace(1340) el İrva(634)

[18] Tirmizi(697) Ebu Dâvud(2324) Sahiha(224)

[19] [Bundan kasıt; Şaban ayının sonunda hilâl görülmedi ise ayın otuz’a tamamlanmasıdır.]

[20] İrva’ul-Galîl, 914.

[21] Müslim(1154)

[22] Bakara, 187.

[23] el-Buhârî, 1917; Müslim,1091.

[24] Yalancı fecr olarak isimlendirilir: beyaz uzun parlak ve yüksek bir ışıktır. Tilkinin kuyruğu gibidir.

[25] Bu da sadık (doğru) fecr olarak isimlendirilir. Kırmızılığı yaygındır (yâni: ufuğun beyazlığı genişlemesine yayılır). İşte oruç ve namazın hükümleri buna bağlıdır.

[26] Silsiletu’l-Ehâdîs es-Sahîha, 693.

[27] Silsiletu’l-Ehâdîs es-Sahiha, 2031.

[28] el-Buhârî, 621; Müslim, 1093.

[29] el-Buhârî, 1954 ; Müslim, 1100.

[30] Sahîh İbn Huzeyme, 2061.

[31] Sahîh el-Câmi, 4208.

[32] el-Buhârî, 1923 ; Müslim, 1095.

[33] Müezzin ezanı okuduğunda, elinde bir bardak su olsa veya yemek yer olsan bile, rahat bir şekilde ye ve iç. Çünkü bu rahmet edenler içinde en rahmetli olanın (Allah’ın) oruçlu kullarına ruhsatırdır. Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur: (Biriniz ezanı duyduğunda, su kabı elinde ise, ondan olan ihtiyacını gidermeden bırakmasın.) [Sahîh Sünen Ebî Dâvud, 2060].

[34] Sahîh et-Tergîb, 1062.

[35] Sahîh et-Tergîb, 1067.

[36] el-Buhârî, 4/173 ; Müslim,1093.

[37] İrvâ’ul-Galîl, 922.

[38] İrvâ’ul-Galîl, 903.

[39] Sahihu Ebu Davud(2066) İrvâ’ul-Galîl(920).

[40] Buhari, Savm 67, Fadlu's-Salât 6, Cezâu's-Sayd 26 Müslim(827) Ebu Dâvud(2417) Tirmizi(772).

[41] Müslim(1141)

[42] Buhari, Savm 63; Müslim, Sıyâm 147, 148; Ebu Dâvud(2420) Tirmizi(743).

[43] Ebu Dâvud(2421) Tirmizi(744); İbnu Mâce(1726); Sahihu İbni Mace(1403) İrva(960)

[44] Ebu Dâvud(2334); Tirmizi(686); Nesâi(4, 153); İbnu Mâce(1645) el İrva(961)

[45] Buhari, Savm 14; Müslim(1082); Ebu Dâvud(2335); Tirmizi(684); Nesâi(4, 149).

[46] Nesâi(4, 205, 206) bkz: Müslim(1161)

[47] Buhari(5192) Müslim(1026)

[48] Ebu Dâvud(2337); Tirmizi(738) Sahihu Ebu Davud(2049)

[49] Tirmizi, Savm 44, (747) Sahihut Tergib(1027)

[50] bkz.: Buhari(1131) Müslim(1159)

[51] Müslim(1160); Ebu Dâvud(2453); Tirmizi(763) İbniHuzeyme(2130)

[52] Buhari(1969) Müslim(1156) Muvatta(1/309) Ebu Dâvud(2431,2434) Tirmizi(736) Nesâi(4/199)

[53] Nesâi(4/201) Sahihut Tergib(1008)

[54] Müslim(1164) Tirmizi(759) Ebu Dâvud(2432)

[55] Ebu Dâvud(2437) Nesâi(4/220) Sahihu Ebu Davud(2129)

[56] Tirmizi(749) İbnu Mâce(1730) Müslim(1162)

[57] Müslim(1162)

[58] Buhari(2002) Müslim(1152) Muvatta, 33, Ebu Dâvud(2442, 2443) Tirmizi(753)

[59] Buhari(2004) Müslim(1130) Ebu Dâvud(2444)

[60] Tahavi ve Beyhaki Sahih senetle; İbni Huzeyme(2095)

[61] bkz. Mecmuul Fetava(25/299)

[62] İbni Ebi Şeybe sahih isnad ile; el İrva(957)

[63] İbni Ebi Şeybe sahih isnad ile; el İrva(958)

[64] Sahîh et-Tergîb, 1076-1077.

[65] Buhârî,1930 ; Müslim, 1109.

[66] Buhârî, 887; Müslim, 252.

[67] Muhtasarul Buhari(1/451)

[68] İrvâ’ul- Galîl, 90.

[69] Buhârî, 1927 ; Müslim, 1106.

[70] Silsilet’ul-Ehâdîs es-Sahîha, 1606.

[71] Bkz.: Mecmuul Fetava(25/233)

[72] Buhârî, 1939.

[73] Buhârî, 3/154 (Fethul Bari)

[74] Sahihu İbni Mace(1360)

[75] Buhari; Fethul Bari(4/153) Sahihu Ebu Davud(2082) mevkuf olarak sahih.

[76] Sahîh Sünen Ebî Dâvûd, 2072.

[77] Elbani Muhtasarul Buhari(1/451)

[78] İrvâ’ul-Galîl,82.

[79] Buhârî, 1933 ; Müslim, 1155

[80] Sahihu Tirmizi(577) Sahihu Ebu Davud(2084) İrvâ’ul-Galîl, 923.

[81] Müslim, 79.

[82] Bu gerçek olarak yeme ve içme olmasa bile, o manayı taşır. Yeme ve içme hükmü verilir. Çünkü hasta bununla yemek yemeğe ihtiyaç duymaz ve bu hastaya kuvvet verir.

[83] Buhârî, 1943 ; Müslim, 1121.

[84] Bakara, 184.

[85] Buhârî, 4505.

[86] Sahîhu Sünenut Tirmizî(718) İbn Cârud(s.381) Beyhakî(4/230) Ebû Davûd(2318) sahihtir.

[87] Bu eseri Beyhakî(4/230)’de İmâm eş-Şafii yoluyla rivâyet eder. Senedi sahihtir

[88] Dârekutnî(1/207) rivâyet edip sahih olduğunu söylemiştir. Sıfatu Savmun Nebiyy(s.80-85)

[89] Buhârî, 1953; Müslim, 1148.

[90] Beyhaki hasen isnad ile; el İrva(7/12 no:1952)

[91] Tahâvî Müşkil el-Âsâr (3/142) İbn Hazm el-Muhallâ (7/4) Senedi sahihtir.

[92] Ebû Dâvûd sahîh bir senetle rivâyet etmiştir, İbn Hazm el-Muhallâ (7/7)’da senedinin sahîh olduğunu belirtmiştir.] Bkz, Sıfatu Savm en-Nebî, Selîm el-Hilâlî- Alî el-Halebî (s.76,77,78)

[93] Mustafa İyd es-Sayâsine, Keffarât es-Savm.

[94] İbn Hibbân, 1800, Nesâî(Tuhfet’ul-Eşraf 4/166, Hakim, 1/430 Hâkim şöyle demiştir: “Bu hadis Müslimin şartına göre sahihtir.

[95] Bkz. İbni Hazm Muhalla(6/181-198)

[96] Buhârî, 1936; Müslim, 1111.

[97] Sahîh Sünen Ebî Dâvûd, 2096.

[98] Kıraatın uzunluğundan dolayı her dört rekatın akabinde istirâhat ettikleri için terâvih olarak isimlendirilmiştir. Ancak (daha sonraki dönemlerde) kıraatın kısa olmasına rağmen yine de bu istirâhat devam eder. Ramazan geceleri kılınan bu namazın terâvih olarak isimlendirilmesinin bir aslı yoktur. Ne Peygamber (s.a.s.) ne de Sahâbe’nin birisinden bu sabit değildir. Yine Nebî (s.a.s.)’in her dört rek’at akabinde istirâhat için oturduğuda sabit olmamıştır. [İrşâd es-Sâri İla İbadeti’l-Bâri, Üçüncü kısım, s.75, Muhammed İbrahim Şakra.] Bekr Ebu Zeyd Mu’cem el-Menâhi el-Lafziyye adlı fâideli kitabında şöyle der. Sünnette «Kıyâmu’l-Leyl» vardır. Ancak bu lafız (terâvih) Sahih el-Buhârî ve diğerlerinde de geldiği gibi, Selefin dilinde yaygındır. Allâh en doğrusunu bilir.

[99] Buhârî, 37 ; Müslim; 759.

[100] Buhârî(2013) Müslim(736) Konuyla ilgili olarak Muhammed Nasıruddîn el-Albâni’nin Kıyâmû Ramazan adlı kitabına bakılabilir.

[101] Buhârî, 2020; Müslim, 1165.

[102] Buhârî, 2017 ; Müslim, 1169.

[103] Buhârî, 2024 ; Müslim, 1174.

[104] Müslim, 1174.

[105] Sahîh el-Câmi’, 5475.

[106] Buhârî, 2042 ; Müslim, 1656.

[107] Buhârî, 2026 ; Müslim, 1173.

[108] Beyhakî, es-Sunen, 4/316, Zehebî, Siyer, 15/81 ; Tahâvi, Müşkil el-Âsâr, 4/20. el-Albâni es-Silsile de(2786) sahih olduğunu söylemiştir. Bu mescidler; Mescid’ul- Harem, Mescid en- Nebevi ve Mescid el-Aksâdır. Konuyla ilgili Ali el-Halebi’nin el-İnsâf Fi Ahkâm el-İtikâf adlı risalesine bakılabilir.

[109] Sahîh Sünen Ebî Dâvûd, 2473.

[110] Hâcetini gidermesi abdest alması, yemek yemesi gibi. Eğer bunların mescidde giderilme imkânı yoksa tabi. Alış veriş için veya ehliyle temas için çıkması ise katiyyen caiz değildir.

[111] Buhârî, 2029 ; Müslim, 297.

[112] Buhârî, 2026 ; Müslim, 1173.

[113] Sa’: Günümüz alimlerince 2750 gram olarak takdir edilmiştir.

[114] Buhârî, 1503 ; Müslim, 984.

[115] Buhârî, 1510 ; Müslim, 985.

[116] İrşâd es-Sârî, İbrâhim Şakra; 3/90.

[117] İrşâd es-Sârî, s.92
 
M Çevrimdışı

mucahit571

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razi olsun kardeş anlamlı zamanlarda anlamlı msj lar yazdığın için
 
Birtat Çevrimdışı

Birtat

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
sayın adminim, müsadenizle bende konunuzla ilgili bir haberi eklemek istedim.



Ramazan’da kimler oruçtan muaf????
Bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen Ramazan'a sayılı günler kaldı. Müslümanlar Cumartesi akşamı teravih kılacak pazar günü oruç tutacak. Peki kimler oruç tutmayabilir?
21 Eylül 2006


Ahmet Şahin'in yazısı

Ramazan’da kimler oruç tutmayabilir?

Muhterem okuyucularım! Cumartesi günü akşamı teravih, pazar günü de oruç var. Bizleri böylesine mutlu bir aya daha ulaştıran Rabb’imize sonsuz şükürler ediyor, bu mukaddes günlerin gereğini tam olarak yerine getirmeye muvaffak kılmasını gönülden niyaz ediyoruz.


Aziz okuyucularım, malumunuz olduğu üzere, sonsuz merhamet sahibi Rabb’imiz, bütün sene boyunca serbest bıraktığı biz kullarını bir aylık oruç ibadetiyle mükellef kılmış, hem sıhhatimizi kazanmamız hem de sahip olduğumuz nimetlerin farkına varmamız için günahların affına sebep olacak bir irade imtihanına hepimizi tabi tutmuştur.

Rabb’imiz kullarının oruç tutamayacak derecede mazereti olanlarını ayırır, onlara oruçlarını ileride mazeretleri geçince tutma izni de verir, onları rahatlatır.
Böylece oruç tutamayacak durumda olan özürlüler zorlanmazlar, oruç tutacak imkana ve sıhhate kavuşuncaya kadar oruç tutmaz, beklerler.

Kimlerdir Ramazan ayında herkes oruçlu iken oruçlarını tehir etme iznine sahip olanlar? Bu izin sahiplerini kısaca özetlersek:

1- En başta, oruç tutacak yaşa erişmemiş masum çocuklar: Bunlar erginlik yaşına ulaşmadıkça oruç tutmakla yükümlü olmazlar. Tutarlarsa sevabı, onları alıştıranları da şamil olur. Erginlik yaşının son sınırı, on beş yaş denmişse de esas yükümlülük, kızlarda özel hal, erkek çocuklarda ihtilam olmanın başlamasıyla başlar. Bu tespitler yapılamazsa on beş yaş son mükellefiyet yaşı olarak kesinleşir.

2- Yaşlanmış, kötürüm halindeki ihtiyarlar: Oruç tutacak kuvvete sahip olmayan bu yaşlıların halsizlikleri oruç tutmaları halinde daha da artacaksa, zor durumda kalacaklarsa tutmazlar. Bunların maddi imkanı müsait olanları, tutmadıkları her oruç başına yoksula birer fitre miktarı fidye verirler.

3- Hasta olanlar: Oruç tutacak olurlarsa hastalıkları fazlalaşacak, sıhhatleri daha da bozulacaksa, oruca inanan bir doktorun tavsiyesine de uyularak, tutmaması gerekiyorsa tutmayabilirler. Sıhhatine kavuşunca tutmaya devam eder.

4- Hamile hanımlar: Taşıdıkları çocuklarına bir zarar geleceğini düşünüyorlarsa doğumdan sonraki müsait devrede tutmaya niyet ederek oruçlarını tehir ederler.

5- Doğum yapmış, çocuk emzirmekte olan anneler: Oruçlu iken sütün azalacağını, emen çocuğun ya da annenin zarar göreceğini düşünüyorlarsa oruçlarını tehir eder, sonra tutarlar.

6- Her ay belli günlerdeki özürleri başlamış bulunanlar: Bunlar da oruçlarını bu halleri başlayınca bırakırlar; bitince başlarlar. Bu özürlerini başlatmamak için önceden ilaç almaya mecbur değiller. Çünkü oruç tutamadıkları günlerinde de Rabb’imizin tutmayın emrine itaat ettikleri için oruçlarını tehir etmekteler. Yani isyan yok, yine emre itaat var.

7- Seferde olanlar: Oruç günlerinde doksan kilometreden az olmayan yolculuğa çıkmış bulunanlar... Bunlar tutarlarsa sevaplısını tercih etmiş olurlar, yolculuk sebebiyle tutmazlarsa verilen izinden istifade etmiş olurlar, vebale girmiş olmazlar.

***

İleride genişçe bilgi vermeyi düşündüğümüz bu gibi özel konuların en başında bugün acil olarak bir noktaya dikkat çekmek istiyorum:

Bu sene Ramazan ayımız yirmi dokuz gün olarak gelmektedir. Bir gün eksik sanmayasınız. Efendimiz’in tuttuğu dokuz Ramazan’ın beşi otuz, dördü yirmi dokuz gün olarak gerçekleşmiştir. Bu itibarla “Orucumuzu bir gün eksik tutturuyorlar.” diye bir zihin karışıklığına girmeye gerek yoktur.

Bununla beraber, orucunu mutlaka otuza tamamlamak isteyenler olursa baştan şek günü dediğimiz bir gün önceki cumartesi günü nafile oruca niyet edebilirler. Şayet o gün Ramazan’sa zaten oruç tutmuşlardır, yememişlerdir. Değilse nafileye niyet ettiklerinden farz olan Ramazan orucuna şüphe gelmemiştir.

Niyette tereddüt caiz olmadığından, “Bugün Ramazan’sa Ramazan’a, değilse nafileye niyet ediyorum.” dememeli, Ramazan’ın başlama gününe şüphe düşürmemek için mutlaka nafileye niyet emelidir. Zaten Ramazan’sa, hangi niyetle tutulursa tutulsun Ramazan orucu yerine geçer.

Diğer oruçlarla birleştiği için cumartesi tek oruç tutmanın mekruhluğu da söz konusu olmaz. Yeter ki orucumuz bir gün eksik oluyor diyerek bir huzursuzluk çıkarılmasın böyle mübarek günlerin başında.
 
Ü Çevrimdışı

ÜLKER

Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş muhteşemsin bu ne güzel ne kadar faydalı bir çalışma ellerine sağlık.Allaha emanet ol.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Allah razı olsun kardeş beni utandırıyorsunuz :///

Bize bunları lütfeden Rahman'a şükürler olsun..İnşallah kardeşler yaptığımız çalışmalardan faydalanırda bizlerede ecir gelir...
 
Ü Çevrimdışı

ÜLKER

Üye
İslam-TR Üyesi
Sitede yaptıklarını okudukça sana imreniyorum.Çok faydalı bilgiler bunlar nasıl bu kadar aktif olabiliyorsun?
 
Z Çevrimdışı

Zeyd bin Hârise

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
MaKDiSi kardeşim Rabbim sizden ve bizden razı olsun ... Çalışmalarını bereketlendirsin inşaallah .. Allah a emanet olunuz
 
Üst Ana Sayfa Alt