KİTABDA HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK.!
(HANGİ KİTAP DA.?)
Benzer ayetler ,Hud 6. Neml 75. en'am 38. En'am 59.
Modernist Kuran yorumcularının en çok istismar ettikleri ayetlerin bir kısmı. Güya onlar İslam sadece kurandır iddialarına bu ayetleri delil getirip kuranın eksiksiz her konuda apaçık olduğunu söylüyorlar.
Ancak bunun doğru olmadığını bildikleri için bu ayetlerin yalnızca (Kitabda hiç bir şeyi eksik bırakmadık...) kısmını yazarlar. Peki bu doğrumudur.? Hayır asla doğru değildir hiç bir müfessir ayetlerde zikredilen kitabın kuran olduğunu söylememiştir.Burada kastedilen kitap Levhi mahfuz da ki kitaptır.Ayetlerin ön ve arkasını okuduğumuzda bu açıkça görülür.
Örneğin Hud 6. ayete bakalım ;( Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) dır.)
Bu ayette Allah azze ve cellenin sonsuz ilim ve kudretinin tecellisiyle bütün canlıların rızkının ve mekanlarında ne halde olduğundan haberdardır.Bu ise onlar yaratılmadan sayıp tesbit edilip yazılmıştır.!
Neml 75.de bakalım ( Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.) Bu ayette kasdedilen Kitabımız Kuran ise ayette zikredilen her şeyden kitapda bahsedilmişmidir.? Hayır öyle bir bilgi yoktur.
Yani hiç bir ayette yılanların, karıncaların ve de okyanusun derinliklerin de yaşayan canlıların rızık ve mekanları yazmaz.!
O halde modernist sünnet inkarcılarının bu ayetlerle delil getirmeleri gülünç ve o kadar da batıldır.!
.............................................................................
Allâhu Teâlâ’nın: “Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık” Âyet-i kerimesindeki Kitap Levhi Mahfuz olup Kur’an-ı Kerim değildir. Tefsir kitaplarına bu Âyet-in tefsirine bakarsa buradaki kitabın Levhi Mahfuz olduğunu görür.
“Her şeyi detaylı bir şekilde geniş olarak anlattık” Âyet-i ise, daha önceki anlattıklarımızı Kur’an-ı Kerime ilave ederseniz (oda sünnettir) o zaman Allâhu Teâlâ her şeyi beyan etmiştir. Ama sünnet ile.
Hepinizde biliyorsunuz ki; bazen detaylı açıklama umumi kaidelerdir. Özet olarak zikredilir. Bir Müslüman bunu anladığı zaman bunun altına cüz’iyyattan bir çok hususun buna bağlı olduğunu görür. Çokluğundan dolayı bunu sınırlandırmak mümkün değildir. Hüküm koyucu ve hikmet sahibi Allâhu Teâlâ bir çok detayları bir Âyet-i kerimenin altında birleştirmesi, işte tafsilin (açıklamanın) bir başka şeklidir. Bu Âyet-i kerimeden akla ilk gelen budur. Aynen İmam Şafii {rahimehullah}’ın süneninde Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den rivâyet etmiş olduğu hadiste dediği gibi: “Sizi Allâhu Teâlâ’ya yaklaştıracak ve ateşten uzaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsini emrettim. Yine sizi Allâhu Teâlâ’dan uzaklaştırıp, ateşe yaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsinden de sizi sakındırdım.”
Tafsil bazen altına bir çok cüz’iyyatın girmesiyle olur. Bazen de ibadet ve ahkam müfredatında olur ki, bu umum kaideye muracatı gerektirmez.
Altına bir çok detayın sokulabildiği, İslam dininin yüceliği ve onun teşri (hüküm koyma) alanının geniş olduğuna dair Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözünü misal olarak verebiliriz:
“Zarar vermek yoktur. Zarara uğratılmakta yoktur.” [Muhammed Nasıruddin el-Albani, Silsiletu’l-Ehadisi’s-Sahiha, 1/443, hadis no: 250. Hakim, Mustedrak’te, 2/57-58. Beyhaki, 6/69-70, rivayet ettiklerini söylemiştir.]
Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü de buna bir örnektir:
“Sarhoşluk veren her şey hamrdır, her hamrda haramdır.” [Sahihi Müslim, cilt 6. Sayfa 230. Hadis no. 2002, İrfan Yayınevi, İstanbul 1389/1970, Tercüme: Mehmet Sofuoğlu.]
Yine Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü:
“Her bid’at dalalettir (sapıklıktır) her dalalet de ateştedir.” (Muslim, 867; Nesai, 3 / 188)
Nefse zararı olan herhangi bir hususta olsun veya mala zarar verecek cinste olsun zarar olan her şey bu birinci hadisteki kulli kaidenin dışına çıkmaz.
İkinci hadiste zikredilen kulli kaide ise sarhoşluk veren herhangi bir şey yaygın olduğu gibi üzümden, arpadan veya diğer maddelerden yapılsın. Sarhoş verdiği müddetçe mayalaşmış içki hükmündedir ve haramdır.
“Sarhoşluk veren her şey hamrdır, her hamrda haramdır.”
Üçüncü hadiste de aynen böyledir.
“Her bid’at dalalettir (sapıklıktır) her dalalet de ateştedir.”
Çokluğundan dolayı bid’at’ı sınırlandırmak mümkün olmadığı gibi bid’atları sınıflandırılamaz. Böyle olduğu halde bu hadis i’cazı ve bütün açıklığıyla bütün bidatların sapıklık, bütün sapıklığın da ateşte olduğunu tasrih etmektedir.
Bunlar tafsil etmedir. Ancak kaidesiyle. Bildiğiniz hükümler müfredatların tafsilidir. Bunların tafsili çoğunlukla sünnetten gelmiştir. Bazıları da Kur’an’da varid olmuştur. Miras mesleleri gibi.
Zikretmiş olduğunuz hadis ise sahihdir. Onu pratiğe koymak ise ona tutunmamızla olur. Aynen daha önce ki zikrettiğimiz hadisin misali:
“Kendisine sımsıkıca sarıldığınız müddetçe sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Allâhu Teâlâ’nın kitabı ve sünnetim.”
Elimizdeki Allâhu Teâlâ’nın kitabına tutunmamız, sadece Kur’an-ı Kerim’in tafsili olan sünneti pratiğe döktüğümüz zaman olur.
(M. Nasruddin el bani.rah.)
(HANGİ KİTAP DA.?)
Benzer ayetler ,Hud 6. Neml 75. en'am 38. En'am 59.
Modernist Kuran yorumcularının en çok istismar ettikleri ayetlerin bir kısmı. Güya onlar İslam sadece kurandır iddialarına bu ayetleri delil getirip kuranın eksiksiz her konuda apaçık olduğunu söylüyorlar.
Ancak bunun doğru olmadığını bildikleri için bu ayetlerin yalnızca (Kitabda hiç bir şeyi eksik bırakmadık...) kısmını yazarlar. Peki bu doğrumudur.? Hayır asla doğru değildir hiç bir müfessir ayetlerde zikredilen kitabın kuran olduğunu söylememiştir.Burada kastedilen kitap Levhi mahfuz da ki kitaptır.Ayetlerin ön ve arkasını okuduğumuzda bu açıkça görülür.
Örneğin Hud 6. ayete bakalım ;( Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) dır.)
Bu ayette Allah azze ve cellenin sonsuz ilim ve kudretinin tecellisiyle bütün canlıların rızkının ve mekanlarında ne halde olduğundan haberdardır.Bu ise onlar yaratılmadan sayıp tesbit edilip yazılmıştır.!
Neml 75.de bakalım ( Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.) Bu ayette kasdedilen Kitabımız Kuran ise ayette zikredilen her şeyden kitapda bahsedilmişmidir.? Hayır öyle bir bilgi yoktur.
Yani hiç bir ayette yılanların, karıncaların ve de okyanusun derinliklerin de yaşayan canlıların rızık ve mekanları yazmaz.!
O halde modernist sünnet inkarcılarının bu ayetlerle delil getirmeleri gülünç ve o kadar da batıldır.!
.............................................................................
Allâhu Teâlâ’nın: “Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık” Âyet-i kerimesindeki Kitap Levhi Mahfuz olup Kur’an-ı Kerim değildir. Tefsir kitaplarına bu Âyet-in tefsirine bakarsa buradaki kitabın Levhi Mahfuz olduğunu görür.
“Her şeyi detaylı bir şekilde geniş olarak anlattık” Âyet-i ise, daha önceki anlattıklarımızı Kur’an-ı Kerime ilave ederseniz (oda sünnettir) o zaman Allâhu Teâlâ her şeyi beyan etmiştir. Ama sünnet ile.
Hepinizde biliyorsunuz ki; bazen detaylı açıklama umumi kaidelerdir. Özet olarak zikredilir. Bir Müslüman bunu anladığı zaman bunun altına cüz’iyyattan bir çok hususun buna bağlı olduğunu görür. Çokluğundan dolayı bunu sınırlandırmak mümkün değildir. Hüküm koyucu ve hikmet sahibi Allâhu Teâlâ bir çok detayları bir Âyet-i kerimenin altında birleştirmesi, işte tafsilin (açıklamanın) bir başka şeklidir. Bu Âyet-i kerimeden akla ilk gelen budur. Aynen İmam Şafii {rahimehullah}’ın süneninde Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den rivâyet etmiş olduğu hadiste dediği gibi: “Sizi Allâhu Teâlâ’ya yaklaştıracak ve ateşten uzaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsini emrettim. Yine sizi Allâhu Teâlâ’dan uzaklaştırıp, ateşe yaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsinden de sizi sakındırdım.”
Tafsil bazen altına bir çok cüz’iyyatın girmesiyle olur. Bazen de ibadet ve ahkam müfredatında olur ki, bu umum kaideye muracatı gerektirmez.
Altına bir çok detayın sokulabildiği, İslam dininin yüceliği ve onun teşri (hüküm koyma) alanının geniş olduğuna dair Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözünü misal olarak verebiliriz:
“Zarar vermek yoktur. Zarara uğratılmakta yoktur.” [Muhammed Nasıruddin el-Albani, Silsiletu’l-Ehadisi’s-Sahiha, 1/443, hadis no: 250. Hakim, Mustedrak’te, 2/57-58. Beyhaki, 6/69-70, rivayet ettiklerini söylemiştir.]
Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü de buna bir örnektir:
“Sarhoşluk veren her şey hamrdır, her hamrda haramdır.” [Sahihi Müslim, cilt 6. Sayfa 230. Hadis no. 2002, İrfan Yayınevi, İstanbul 1389/1970, Tercüme: Mehmet Sofuoğlu.]
Yine Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü:
“Her bid’at dalalettir (sapıklıktır) her dalalet de ateştedir.” (Muslim, 867; Nesai, 3 / 188)
Nefse zararı olan herhangi bir hususta olsun veya mala zarar verecek cinste olsun zarar olan her şey bu birinci hadisteki kulli kaidenin dışına çıkmaz.
İkinci hadiste zikredilen kulli kaide ise sarhoşluk veren herhangi bir şey yaygın olduğu gibi üzümden, arpadan veya diğer maddelerden yapılsın. Sarhoş verdiği müddetçe mayalaşmış içki hükmündedir ve haramdır.
“Sarhoşluk veren her şey hamrdır, her hamrda haramdır.”
Üçüncü hadiste de aynen böyledir.
“Her bid’at dalalettir (sapıklıktır) her dalalet de ateştedir.”
Çokluğundan dolayı bid’at’ı sınırlandırmak mümkün olmadığı gibi bid’atları sınıflandırılamaz. Böyle olduğu halde bu hadis i’cazı ve bütün açıklığıyla bütün bidatların sapıklık, bütün sapıklığın da ateşte olduğunu tasrih etmektedir.
Bunlar tafsil etmedir. Ancak kaidesiyle. Bildiğiniz hükümler müfredatların tafsilidir. Bunların tafsili çoğunlukla sünnetten gelmiştir. Bazıları da Kur’an’da varid olmuştur. Miras mesleleri gibi.
Zikretmiş olduğunuz hadis ise sahihdir. Onu pratiğe koymak ise ona tutunmamızla olur. Aynen daha önce ki zikrettiğimiz hadisin misali:
“Kendisine sımsıkıca sarıldığınız müddetçe sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Allâhu Teâlâ’nın kitabı ve sünnetim.”
Elimizdeki Allâhu Teâlâ’nın kitabına tutunmamız, sadece Kur’an-ı Kerim’in tafsili olan sünneti pratiğe döktüğümüz zaman olur.
(M. Nasruddin el bani.rah.)