İslam İnancına, aykırı olarak söylediği sözlerle ve karmati örgütün gizli üyesi olarak bilinen Abbasi, devleti tarafında idam edilen ve bu şekilde adından söz ettiren, Hallacı Mahsur, Ölümü göze alarak söylediği İslam dışı sözlerle, Tarihin derinliklerinden kaybolmayıp günümüze kadar adından söz ettirmeyi başara bilen ender Tasavvufçulardan bir tanesidir.. ’’Enel Hak’’ kelimesi ilk defa hallacı mahsur tarafında kendine uyarılıp söylendi. bu söz onun Ölümüne mal oldu. Büyük dedesi Zürdüş olan Hallacı Mahsur, İslam tarihçiler tarafında Hallacın mevcut olan İslam devletini yıkıp, yerine Mecusi-Sasani imparatorluğunu tekrar kurmak için çalışan, Kabe’ye ve Haceri Esved’e kadar saldırılarını ilerletip suçsuz yüz binlerce Müslüman’ın kanını döken karmatiler,örgütüne mensup olduğunu tarihçiler tarafında belirtilmekteler
.(1) Tasavvufun önde giden isimlerin ve sonrada gelen bir çok tasavvufcu tarafında Hallacı Mahsur anlaşılmadığı için haksız yere idam edildi, söylemekteler. Enel hakk sözünü söylerken o anda manevi sarhoşluğun içinde olduğu söylenen ve hakkında onlarca uydurma Menkıbeler hazırlanan Hallacı mahsur hakkında olumsuz düşünen bilginlerde mevcut. Tasavvuf inançına mensup olmayan bir çok bilgin tarafında Hallacı mahsur söylediği küfür şirk sözlerinden dolayı Müşrik kafir olarak ilan edildi.
Hallacı Mansur’u idama götüren mahkeme heyeti, bildiğimiz kadarıyla , zamanın ünlü bilginlerinden oluşturulur. Bu yönüyle onun mahkemesi oldu bitiğe getirilen formaliteden bir mahkeme niteliği taşımaz. Bir çok şahitler dinlenir.Hatta mansur’un yakın arkadaşı ve ünlü sufi şibli de şahit olarak dinlenir. Şibli arkadaşını kurtarmak için onun deli olduğunu ileri sürer. Kendisi hakkında ithamları da deli olduğu iddiasıyla cevaplar ve yargılanmaktan kurtulur. Ancak mahsur konusundaki, deli iddiası mahkeme heyeti tarafında gerçekçe bulunmaz. Bunun nedeni geçmişteki bazı olaylardır. Şöyle ki : O dönemde devleti ve toplumu büyük oranda rahatsız eden bir unsur varlığını sürdürmektedir. Bu mal ve kadın ortaklığına dayanan ve komin devleti niteliğindeki karmati devletidir.
Mansur bu son mahkûmiyetinden yıllar önce bu devletin casusu olduğu kanaatiyle mahkeme edilir ve dokuz yıl hapse mahkum edilir. Söz konusu mahkumiyetinin bitiminde bir müddet sonra ele geçirilen yeni bulgular casusluk iddiasını da daha da güçlü kılar ve ettiğini gösterir . Bunun üzerine tekrar mahkeme edilir.Zaten bu mahkemenin sonrasında da idamına karar verilir.idamında sonra da evinde yapılan aramalarda tamamen çözülmeyen, ancak siyasi nitelikli olduğu anlaşılan bir çok şifreli mektup bulunur. sonradan taraftarları tarafından şathları nedeniyle idam edildiği iddiası yaygın bir kanaat olarak ileri sürülmesi nedeniyle işin gerçek yönü hep göz ardı edilir. Onun idamına neden olan siyasi sebepler üzerinde hiç kimse durmaz.Karmatiler’de yaygın olarak görülen inançlara Mansur da sahipti ve propogadasını yapmaktaydı. Bunların en önemlisi hulul ve tenasuh inançlarıydı ki, Mansur’un bunlarda ilgi sözleri sonradan şath olarak nitelenmiştir. Halbuki bunlar birer şart olmaktan ziyade, onun sahip olduğu inancın ifadeleri olduğu daha çok doğrular nitelikteydi. Onun hulul düşüncesiyle ilgili sözlerinden bazıları şunlardır ki bunların birer şiir şeklinde ifade edilmiş olması şekr halinde söylenen sözlerden ziyade bilinçli olarak ifade edilmiş sözler olduğunu gösterir mahiyettedir.
’’Senin ruhun benim ruhuma şarabın saf su ile karışması gibi karışmıştır.
Sana herangi bir şey dokunduğunda bana da kokunur. Ey Allah’ım, her durumda sen, benimsin,
Ben sevdiğim O yum ve sevdiğim O’yum ve sevdiğim O benim, Biz bir vucudda sakin iki rumuz Eğer sen beni görsen O nu görsen ikimizi birlikte görmüş olursun.
O yücelikte Ben, Biz, veya sen yoktur.
Ben, biz, sen, ve O, hep biziz.’’
Bir çok batini yorumlarla dile getirilen bu ve benzeri sözler, şifreli mektuplarla birlikte dile getirilen bu benzeri sözler,şifreli mektuplarla birlikte Karmati casusluğunun delileri olarak görülür ve idamına karar verilir. Eğer Mansur’u mazur göstermek için mahkeme heyetinin sufilerden kurulu olmadığı, bundan dolayı mahkeme heyetinin onu ve durumunu anlayamayacakları, bu nedenle de yanlış kanaatle re sahip olunacakları, bu nedenle de yanlış kanaatlere sahip olunacağı ileri sürülecek olursa, bu pek haklı görünen bir iddia olmayacaktır. Şu açıdan mahkeme heyetin sufiler şahit olarak dinlenen şibli nin dışında bulunmaz ancak şu kesin olarak bilinmektedir ki herkes tarafından büyük sufi olduğu tartışmasız kabul edilen Cüneyd-i Bağdadi, Mansur’un hocasıydı ve onun düşünceleri Cüneyd tarafında da hoş karşılanmamıştır. Bu nedenle de onu meclizinde kovmuştur. Halbuki o başta Cüneyd’in seçkin öğrencilerindendir.
(2)
İbn Hacer el-Askalani (öl. 852/14481 Hallaç için şunları söyler:
“Zındık olarak öldürüldü. Allah’a hamd olsun ki hiçbir hadis rivayet etmemiştir. İlk zamanlarda hali iyi idi. Sonra dinden çıktı. Sihirbazlık öğrendi. Bazı harikalar gösterdi. Ulema, katline fetva verdi ve (hicri) 359 yılında idam edildi.”
İbn Kesir (öl. 774/13721,
Onu Mekke putperestlerine benzetir ve “Bozduğu yaptığından fazladır” diyerek eleştirir
.”(3)Ben derim ki: Öldürülüşünden bu yana insanlar Hallac’m durumu hakkında çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Fıkıhçıların birçoğu, âlimler ve imamların onu öldürmek gerektiği ve onun kafir olarak Öldürüldüğü, yalancı, hakkı batıl gösteren, gözbağcılık yapan biri olduğu hususunda icma ettiklerini bildirmişlerdir. Sofilerin çoğu da bu görüştedirler. Ama yukarıda da anlatıldığı gibi sofilerin bir kısmı onun hakkında güzel sözler söylemişlerdir. Ne var ki, dış görünümü onları aldatmıştır. Onun iç kısmına ve sözünün gerçek anlamına vakıf olamamışlardır. Hallaç, ilk zamanlarda kendini ibadete veren Rabbani bir kimse idi. Ama ilimden nasibi yoktu, kendi durumunu ve yaşantısını Allah’ın rızasına ve takvaya dayandırmamış ti. Bu nedenledir ki, ıslah ettiğinden çok ifsad ettiği gerçektir.Süfyan b. Uyeyne dedi ki: Bozulan âlimlerimizde Yahudilere benzerlik vardır. Bozulan âbidlerimizde de Hristiyanlara benzerlik vardır. Bu nedenledir ki Hallac’m kafasına hulul (yani ilahın insanının içine girmesi) ve ilah ile insanın birleşmesi (vahdet-i vücud) inancı girmişti. Bu nedenle çözüntüye uğrayan sapık kimselerden biri oldu.Başka yollardan gelen bir rivayette anlatıldığına göre Hallac’ın durucu altüst olmuş, çeşitli şehirlere seyahatlerde bulunmuş, bütün bu seyahatlerinde halka, kendisinin Aziz ve Celil olan Allah’a davet eden biri olduğunu göstermişti. Sahih bir rivayette anlatıldığına göre o, Hindistan’a gitmiş ve rada büyücülüğü öğrenmiştir. “Ben, büyü ile insanları Allah’a davet diyorum.” Demişti.
(4)
Kadı Abdulcebbar da el-Muğni adlı eserinde : Hallaç ve arkadaşlarının zahiren insanları coşturan ve ilahi harikalar zannı uyandıran oysa aslında göz boyamadan ibaret olan hilelerine yer verir. Daha sonrada insanların bu tür olaylarla fitneye düşüş sebeblerini, nefislerinde bu çeşit şeylere karşı duydukları tazim olduğunu söyler. Aslında bu tür olaylar sırasında onları gerçek görünümünden çıkaran bir çok abartı yer almaktadır.
(5)
İbni Teymiyye : Hallac’ın inandığı ve bu sebeple öldürüldüğü sözlere kim inanırsa o kimse Müslümanların ittifakıyla mürtedir. Kafirdir, Çünkü Müslümanlar Hallac’ın zındıkların ve mülhitlerin sözlerinden olan bir takım hulul, ittihad ve benzeri manalar taşıyan sözleri söylediği için öldürmüşlerdir.
(6)
KAYNAKLAR
1) İbrahim sarmış Tasavvuf ve İslam sayfa 447 Ekin yayınları,Prof,Dr, Niyazi Ökten Hallacı Mansur yaşam-Felsefesi- Etkileri Sayfa 76 Horosan yayınları
2) Celaleddin Vatandaş Vahiyden kültüre sayfa 177-178-179- Pınar yayınları
3)İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihayc, 11/141
4)İbn Kesîr, El Bıdaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 11/235-241
5)Kadı Abdulcebbar da el-Muğni cilt 15 sayfa 259-275
6) İbn Teymiyye külliyatı Tevhid yayınları cilt 2 sayfa 453
********
Nakşibendi tarikatı kitaplarının büyük bir kısmında Hallac'ın sözleri delil olarak alınmış, kendisine büyük övgüler yapılmış ve asılmasından dolayı da büyük bir üzüntü duyulmuştur. Buna benzer ibarelere tarikat kitaplarında devamlı olarak rastlamak mümkündür.
Şeyh Ali Râmeytani şöyle diyor: "Şeyh Abdulkadir el-Ğucduveni'nin oğullarından birisi hayatta olmuş olsaydı Hallac asılamazdı."
[1]
Hallac'ın idamına duyulan bu pişmanlık neden? Sürekli olarak hulul ve vahdet-i vücut akidesinin propagandasını yapıyor, herkese açıkça ve çekinmeden anlatıyor, rububiyet iddiasında bulunuyor, tevhidden bahsedenleri şirkle itham ediyor, Firavun ve şeytanı savunacak kadar ileri gidiyordu. Ayrıca hile ve kurnazlığıyla da meşhur olmuştu. Müridlerine falanca mıntıkaya doğru yürüyüşe çıkalım derdi. Yürüyüşe çıkacakları mıntıkanın belirli bir yerinde yemek ve meyve saklardı. Meyvelerin bulunduğu noktaya gelindiğinde, saklama işinden haberi olan bazı müridler saklanılan meyvelerin isimlerini sayarak bu meyvelerden isteriz derler. O zaman Hallac meyvenin saklandığı noktaya çekilip iki rekat namaz kılar ve istedikleri meyveleri de sakladığı yerden çıkarıp onlara verirdi.
Ebu Bekir bin Memşed el-Deynuri şöyle diyor: Deynura bize misafir olarak bir adam gelir. Biz de misafir kaldığı süre içerisinde çantasını gece gündüz elinden bırakmadı. Buna dayanamayan Deynurlular'ın bir kısmı çantayı aradılar. Çantada bir mektup bulundu. Mektubun Hallac'a ait olduğu ve birine yazılmış olduğu anlaşıldı. Mektubun başlığı şöyle: "Rahman ve Rahim olandan falan oğlu falana." Mektubu alıp Bağdat'a götürerek Hallac'a gösterdiler. Hallac mektubu görünce: "Evet bu yazı benim. Bu mektubu ben yazdım" dedi. Ona mektubu gösterenler "Önce peygamberlik iddiasındaydın, şimdi ilahlık mı iddia ediyorsun" dediler.
[2] Hallac: "Hayır ilahlık iddia etmiyorum. Bu bizim akidemizdir. Bu yazıyı yazan Allah benim elim yazı yazmada aletten öteye geçer mi?" diye cevap verdi. Bu mektubu kendisine gösterenlere verdiği cevaptan dolayı idam edildiği söyleniyor.
Hallac bir çok sözünde zındıklığını açıklamaktan çekinmemiş ve Kur'ân okuyan birine "İstersem ben de onun gibisini yazabilirim" deme cesaretini göstermiştir.
[3] Hallac müridlerinden birine gönderdiği mektupta şöyle diyor: "Allah seni şeriatın zahirinden korusun ve küfür hakikatını sana açıklasın. Çünkü şeriatın zahiri gizli bir küfür, küfrün hakikati ise açık bir marifettir."
[4]
Hacca gitmek isteyipte gidemeyenlere Hallac şu fetvayı vermiştir: "Evinin bir odasını iyice temizlesin, odaya güzel kokular sürsün ve içinde tavaf etsin. Bu tavaftan sonra hac etmiş gibi olur."
İbni Kesir bu rivayetin ardından Hallac'ın müridlerine şu sözü söylediğini naklediyor: "Kim üç gün üst üste oruç tutupta orucunu dördüncü gün yapraklarla açarsa Allah Ramazan orucunun geri kalan günlerini ondan kaldırır."
[5]
Hallac'ın kendilerinden üstadım ve arkadaşım diye bahsettiği şeytan ve Firavun'u överken şöyle der: "Üstadlarım ve arkadaşlarım İblis ve Firavun. Göklerde vahdaniyete İblis gibi inanan yoktu. İblis cehennem ateşiyle tehdit edildi ama davasından vaz geçmedi. Firavun da denizde boğuldu ama yine davasından vazgeçip taviz vermedi.
[6] Hallac yaratılanın yaratanına karışması (imtizac etmesi) ve hülul akidesine davet edenlerin en ileri gelenidir. Bir şiirinde bunu şöyle dile getirir:
"Ruhunu ruhuma karıştırdın, içkinin saf suya karıştığı gibi.
Sana biri dokunursa bana da dokunur. Ve her halükârda seni ben olarak gördüm."
[7]
Bir başka şiirinde Allah'ın kendi bedenine hulul ettiğini anlatıp şöyle diyor:
"Ben seven biriyim. Ve kendimi seviyorum. Biz bir bedene hulul etmiş iki ruhtan ibaretiz.
Beni görürsen onu (Allah'ı) görürsün, onu görürsen (Allah) bizi görmüş olursun."
[8]
Bütün bunlardan sonra Nakşibendi tarikatı küfürden nasıl hali olabilir? Tarikatın en büyüğü olan Şah-ı Nakşibend Hallac'ın sözlerini delil olarak alıyor ve bir müridine Hallac'ın şöyle dediğini duymadın mı deyip şu şiiri okuyor:
Şiir Hallac'a aittir: "Allah'ın dinini inkâr ettim, bende küfür vaciptir. Ancak müslümanlarca kabihtir."
[9]
Habibullah Can Canan: "Hulul ve vahdet-i vücudu Hallac "Enel hak" sözüyle açıklamıştır" diyor.
[10]
Tarikat mensupları bu zındığı niye savunuyor ve sözlerini neden delil olarak alıyorlar. Çünkü onun fenafillah akidesine inanıyorlar. Prensipleri ve temelleri bu olan bir tarikattan ne beklenebilir. Bu tür şeyleri Peygamber (s.a.v.) söyledi. O zaman şeyhlerin iddia ettiği gibi bu tarikat sünnetten alınmamış ve sünnetle hiç bir ilişkisi yoktur. Zira sünnette "Enel hak", "Dünyada ve ahirette benden başkası yoktur" ibareleri bulunmaz.
(abdurrahman dimeşkiyye - nakşıbendiliğin iç yüzü)
1--Mevehib el-Sermediyye (99),
2-elbis İblis (171),
3-Riseletü'l-Kuşeyriyye (151), el-Muntazım (162/6), Tarih Bağdad (121/8),
4-hbar Hallac (35),
5--Bideyetü ve'n-Nihaye (140/11), et-Tabakat el-Kübra (16-17/1),
6-Tavvasiyn Yazarı Hallac'ın kendisi (24-51-52),
7-Bideyetü ve'l-Niheye İbni Kesir (134/11), Tarih Bağdad (115/8),
8-hbar Hallac (16), et-Tavvasiyn Hallac'ın (134), Tarihi Bağdad (129/8),
9-Envar el-Kudsiyye (134-214), Ahbar Hallac (53),
10-Mevehib el-Sermediyye (276/277), Ahbar Hallac (16), el-Envar el-Kudsiyye (205),