Hama Ve Çevresindeki Alevilerin Savaşa Katılması Suriye’de Durumu Daha da Geriyor
Halep ve Hama yolu üzerinde şu anda şiddetli ateş açılmakta. El-Cezire’ye konuşan göstericilerden gelen telefonlara bakılırsa (Halep, Muhammed el-Arabî) Aleviler de içerdeki savaşa destek vermekteler. Bazı camilerden çıkmak isteyen halkın üzerine Şebbiha denen Moğallar sürekli ateş ediyorlar ve halkın camilerden çıkmasına engel oluyorlar. Hama’da 12000 kişi kayıp 750’den fazla yaralı ve bir o kadar da ölü olduğundan haber veriliyor.
Suriye halkı, Erdoğan'ın ve Hükümetinin Suriye rejiminin cinayetleri karşısında daha ne kadar susacacağını soran Suriyeliler, AKP Hükümetinin Nusayri rejimiyle işbirliği yaptığını söylüyorlar.
Hama’da da Camiler kuşatma altında ve halkın dışarı çıkmasına izin verilmiyor. Hama’da yer yer askerlerle halk arasında çatışmalar olmakta.
Halepte tutuklamalar devam ediyor halkın ileri gelenleri ve ilim adamları göz alınıyor.
Beşşar Esed ve Asıf Şevket, Halep Müftüsünü bizzat çağırarak tehdit ettiler eğer bir daha her hangi bir beyan verirse görevinden alacağına dair tehdit edildi. Bu tehdidin anlamı öldürülmesi demektir. Yoksa Halep Müftüsünü görevinden alınması diye bir şey söz konusu olmayacaktır.
Askerler Halepteki bütün tüccarı toplayarak tehdid ediyorlar ve devrimcilere yardım etmemeleri için uyarıyorlar. Zira Suriye’nin en güçlü tüccarı Halepte bulunmaktalar ve Suriye’nin ekonomisini Halep omuzunda taşımaktadır.
Suriye halkının direnişi, rejimin gücünü her gün daha zayıflatıyor ve artan gösteriler ordunun daha da bölünmesine yol açacak ve ilerdeki günlere daha kanlı çatışmalara şahid olacağız. Suriye halkının tamamına yakını yanancı müdahalesini istemiyor. Suriye halkı, öncelikle Müslümanların ve Arpların kendilerine el uzatmasını istiyor. Ancak ne Müslümanlar Müslüman ve ne de Araplar Arap.
Ama bizi, ABD’in ve Nato’nun ordularında ölüme gönderen ve emprayalist Batı ülkeleriyle işbirliği yapanlar; Müslüman gençlerin, Müslümanlara yardım etmesinin kapısını açmıyorlar. Ve kimse her yerde can veren kardeşlerine yardım etmiyor.
Suud diktatörleri ve sahte İslam Emirleri ve İranın sahte Ayetullahları dillerini yutmuşlar ve yarasa gibi karanlığa teslim olmuşlar ve gözleri İslam âleminde olanları görmüyor. Nedense Bahreyn için kıyameti koparan ve İran’ın silahına güvenen ve her gün daha da şımaran MEZHEPÇİ VE TEKFİRCİ ŞİA ALİMLERİ VE SİYASİLERİ her nedense Tunus gibi laik bir rejimi Allah’ın dininden üstün tutan ve hali hazırda ıslama asla müsamaha etmeyeceğini söyleyen kafir Tunus yönetimine destek veren Ayetullah Hameinî, her nedense SURİYE ve LİBYA söz konusu olduğunda susmakta. Sanki Tunus hattı İmam anlayışını hayata geçiriyor ve sanki İran Şiî Devriminin ilkelerini laiklik felsefesine ve inkârcı ve materyalist demokrasiye karşı üstün kılıyordu.
İran ve Türkiye batı demokrasinini suriyede ve Libya’da hakimiyetini İslamın hakimiyetinden daha önde tutmaktalar. Eğer böyle olmasaydı, demokrasiyi İranın ideoljik söylemnini ve Türkiye’nini de Mısıra ve Libyaya “laiklik” tavsiyesi söz konusu olmazdı.
İran, Akidemizin Libya ve Suriye’de hâkimiyetini asla istememektedir. Bunu da Suriye'deki kafir Nusayri rejimine olan askeri desteğiyle de bütün dünyaya göstermiş ve ahmaklarla hainlerin ve akidelerini batıla bulamış olanların gözlerine sokarcasına sürdürmektedir.
AKP Hükümeti ise, Batının İslam düşmanlığı projelerinden birisi ve belki de en zekicesini ve zalimcesin i desteklemekte ve islama karşı kafirlerin ve İslam düşmanlarının safında durmakta ve inanılması zor bir takiyye denemesinde bulunmaktadır. Müslümanların batı demokrasisini reddetmek haklarının olmadığını söylemek; onları kâfir görmek istemekte ve onları demokrasi adına “kâfirler” ilan etmektir. Zaten ABD ve küfr âlemi Batının tamamı İslamı terörle aynı kefeye koymaktadır. Bunun içindir ki AKP, ABD, BM ve AB nezdinde meşruiyetini korumak için İslam yerine demokrasiyi tercih ettiği yüksek sesiyle haykırmaktadır.
Dediğimiz gibi, Müslümanların EMPERYALİST VE MATERYALİST BATI DEMOKRASİ'SİNİ reddetmeklerine izin vermeyecek olanlar, Allah’ın kitabı Kur’an’a ve Rasulullah’ın (sallalahu aleyhi ve sellem) Sünnetine ve bütün İslam fıkhına sırt döndükleri halde, Müslüman olduklarını söyleyemezler. Bu, bizleri gelecekte ABD ve Siyonist Yahudi İsrailin ve Nato’nun ve ABD’nin çıkarları ve onlarla olan stratejik anlaşmalar ve belki de hiyanetler uğruna topyekün terör ilan etmenin de yolunu açacaktır. Yani gelecek seçimlerde, AKP kazanırsa bizi el-kaide’nin mi yerine koyacak, yoksa PKK’nın mı yerine koyacak bu konuda kuşkularımız her geçen gün daha artmaktadır.
Özellikle Atina Komünist siteleri gibi, çocuklarını okullara isteyerek gönderemeyen ve belki de zaman zaman göndermek istemeyen Müslümanların ve muhaliflerin çocuklarını ellerinden almayı dahi gündeme getiren bir partinin gelecekte İslam’ın aleyhinden ne kadar tehlikeli oyunlara katılacağını bize fısıldar gibi.
Peki, Demokrasi tellallığına rağmen, neden bir Müslüman ya da on milyonlarca Müslüman; zalim ve diktatör bir eğitimi siteminin; akidesi ve dini üzere çocuklarını yetiştirmek ya da rejimin ruhumuzu, ahlakımızı ve dinimizi katleden siyasetine teslim olsunlar ki?
Demek ki Müslümanlar kendi seçtikleri bir Partinin kadroları ve hükümeti tarafından Eski Yunanda Atina’daki Komünist devlet anlayışını; devam ettirmek için ve uygulamaya koyması için oylarını kullanmışlar! Peki, çocuklarımızın velayetini elimizden alacak olan AKP ne yapmak istiyor? AKP Allah’a ve Kitabına iman ediyorsa böyle bir yasayı çıkarma gibi bir yüz karasına imza atamaz. Çünkü bu, AKP iktidarından sonra memlekette çok vahim olayların olmasına yol açacak ve belki aklımıza gelmeyen olaylara sebep olacaktır. AKP acaba köleleliğimizi daha da pekiştirmek için iktidara getirildi diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
AKP, bugün çocuklarımızı elimizden alırsa, bir diğer iktidarda kadınlarımızı elimizden alacaktır!!
Yabancı vakıflara eski mal varlıklarını geri elde etme hakkı veren, Hıristiyan ve Yahudilere bu ülkeyi adeta yeniden işgal etmenin kapılarını açan AKP, acaba neden Müslümanların önündeki kapıları gafletle ve basiretsizlikle kapatıyor. AKP, Müslümanların haklarını ve dinlerinin kendilerine verdiği hakları ve özgürlüğü; rejime ve Batıya peşkeş çekerek atakta durmaya çalışıyor fakat bu AKP geleceğini de tehlikeye düşürmekte ve Allah’ın iradesinin onların aleyhinde tecelli etmesine sebep olacaktır. Bu iradenin de bu gidişle tecelli etmesinde zerre kadar şüphe etmiyorum.
Demokrasiden söz eden Erdoğan bizi daha köleleştiriyor mu diye korkmaya hakkımız yok mu? Demokrasiye itirazımızı ve iman etmeyişimizi reddeden bir iktidar acaba nasıl bir iktidardır?
İslam ülkelerinde milyonlarca insan batını topraklarımıza ektiği diktatörleri ve İslamın ahkamını hayatımızdan söküp atan zalimler ve emperyalist işbirlikçileriyle savaşır ve temiz kanlarını akıtırken Erdoğan’ın laiklik ihracı ve Müslümanlara bunu tavsiye politikası ve takiyyesi üzerinde yeniden düşünmesi gerekiyor. Tarih bunu affetmediği gibi, Allah da bunu affetmeyecektir.
Yemeni de unutmamak gerekiyor; Yemen şerefli ve temiz bir kıyamın nasıl olduğunu ve sabrın ne demek olduğunu bütün insanlığa göstermektedir.
Mehmet Emin Akın
16.09.2011, Cuma
Halep ve Hama yolu üzerinde şu anda şiddetli ateş açılmakta. El-Cezire’ye konuşan göstericilerden gelen telefonlara bakılırsa (Halep, Muhammed el-Arabî) Aleviler de içerdeki savaşa destek vermekteler. Bazı camilerden çıkmak isteyen halkın üzerine Şebbiha denen Moğallar sürekli ateş ediyorlar ve halkın camilerden çıkmasına engel oluyorlar. Hama’da 12000 kişi kayıp 750’den fazla yaralı ve bir o kadar da ölü olduğundan haber veriliyor.
Suriye halkı, Erdoğan'ın ve Hükümetinin Suriye rejiminin cinayetleri karşısında daha ne kadar susacacağını soran Suriyeliler, AKP Hükümetinin Nusayri rejimiyle işbirliği yaptığını söylüyorlar.
Hama’da da Camiler kuşatma altında ve halkın dışarı çıkmasına izin verilmiyor. Hama’da yer yer askerlerle halk arasında çatışmalar olmakta.
Halepte tutuklamalar devam ediyor halkın ileri gelenleri ve ilim adamları göz alınıyor.
Beşşar Esed ve Asıf Şevket, Halep Müftüsünü bizzat çağırarak tehdit ettiler eğer bir daha her hangi bir beyan verirse görevinden alacağına dair tehdit edildi. Bu tehdidin anlamı öldürülmesi demektir. Yoksa Halep Müftüsünü görevinden alınması diye bir şey söz konusu olmayacaktır.
Askerler Halepteki bütün tüccarı toplayarak tehdid ediyorlar ve devrimcilere yardım etmemeleri için uyarıyorlar. Zira Suriye’nin en güçlü tüccarı Halepte bulunmaktalar ve Suriye’nin ekonomisini Halep omuzunda taşımaktadır.
Suriye halkının direnişi, rejimin gücünü her gün daha zayıflatıyor ve artan gösteriler ordunun daha da bölünmesine yol açacak ve ilerdeki günlere daha kanlı çatışmalara şahid olacağız. Suriye halkının tamamına yakını yanancı müdahalesini istemiyor. Suriye halkı, öncelikle Müslümanların ve Arpların kendilerine el uzatmasını istiyor. Ancak ne Müslümanlar Müslüman ve ne de Araplar Arap.
Ama bizi, ABD’in ve Nato’nun ordularında ölüme gönderen ve emprayalist Batı ülkeleriyle işbirliği yapanlar; Müslüman gençlerin, Müslümanlara yardım etmesinin kapısını açmıyorlar. Ve kimse her yerde can veren kardeşlerine yardım etmiyor.
Suud diktatörleri ve sahte İslam Emirleri ve İranın sahte Ayetullahları dillerini yutmuşlar ve yarasa gibi karanlığa teslim olmuşlar ve gözleri İslam âleminde olanları görmüyor. Nedense Bahreyn için kıyameti koparan ve İran’ın silahına güvenen ve her gün daha da şımaran MEZHEPÇİ VE TEKFİRCİ ŞİA ALİMLERİ VE SİYASİLERİ her nedense Tunus gibi laik bir rejimi Allah’ın dininden üstün tutan ve hali hazırda ıslama asla müsamaha etmeyeceğini söyleyen kafir Tunus yönetimine destek veren Ayetullah Hameinî, her nedense SURİYE ve LİBYA söz konusu olduğunda susmakta. Sanki Tunus hattı İmam anlayışını hayata geçiriyor ve sanki İran Şiî Devriminin ilkelerini laiklik felsefesine ve inkârcı ve materyalist demokrasiye karşı üstün kılıyordu.
İran ve Türkiye batı demokrasinini suriyede ve Libya’da hakimiyetini İslamın hakimiyetinden daha önde tutmaktalar. Eğer böyle olmasaydı, demokrasiyi İranın ideoljik söylemnini ve Türkiye’nini de Mısıra ve Libyaya “laiklik” tavsiyesi söz konusu olmazdı.
İran, Akidemizin Libya ve Suriye’de hâkimiyetini asla istememektedir. Bunu da Suriye'deki kafir Nusayri rejimine olan askeri desteğiyle de bütün dünyaya göstermiş ve ahmaklarla hainlerin ve akidelerini batıla bulamış olanların gözlerine sokarcasına sürdürmektedir.
AKP Hükümeti ise, Batının İslam düşmanlığı projelerinden birisi ve belki de en zekicesini ve zalimcesin i desteklemekte ve islama karşı kafirlerin ve İslam düşmanlarının safında durmakta ve inanılması zor bir takiyye denemesinde bulunmaktadır. Müslümanların batı demokrasisini reddetmek haklarının olmadığını söylemek; onları kâfir görmek istemekte ve onları demokrasi adına “kâfirler” ilan etmektir. Zaten ABD ve küfr âlemi Batının tamamı İslamı terörle aynı kefeye koymaktadır. Bunun içindir ki AKP, ABD, BM ve AB nezdinde meşruiyetini korumak için İslam yerine demokrasiyi tercih ettiği yüksek sesiyle haykırmaktadır.
Dediğimiz gibi, Müslümanların EMPERYALİST VE MATERYALİST BATI DEMOKRASİ'SİNİ reddetmeklerine izin vermeyecek olanlar, Allah’ın kitabı Kur’an’a ve Rasulullah’ın (sallalahu aleyhi ve sellem) Sünnetine ve bütün İslam fıkhına sırt döndükleri halde, Müslüman olduklarını söyleyemezler. Bu, bizleri gelecekte ABD ve Siyonist Yahudi İsrailin ve Nato’nun ve ABD’nin çıkarları ve onlarla olan stratejik anlaşmalar ve belki de hiyanetler uğruna topyekün terör ilan etmenin de yolunu açacaktır. Yani gelecek seçimlerde, AKP kazanırsa bizi el-kaide’nin mi yerine koyacak, yoksa PKK’nın mı yerine koyacak bu konuda kuşkularımız her geçen gün daha artmaktadır.
Özellikle Atina Komünist siteleri gibi, çocuklarını okullara isteyerek gönderemeyen ve belki de zaman zaman göndermek istemeyen Müslümanların ve muhaliflerin çocuklarını ellerinden almayı dahi gündeme getiren bir partinin gelecekte İslam’ın aleyhinden ne kadar tehlikeli oyunlara katılacağını bize fısıldar gibi.
Peki, Demokrasi tellallığına rağmen, neden bir Müslüman ya da on milyonlarca Müslüman; zalim ve diktatör bir eğitimi siteminin; akidesi ve dini üzere çocuklarını yetiştirmek ya da rejimin ruhumuzu, ahlakımızı ve dinimizi katleden siyasetine teslim olsunlar ki?
Demek ki Müslümanlar kendi seçtikleri bir Partinin kadroları ve hükümeti tarafından Eski Yunanda Atina’daki Komünist devlet anlayışını; devam ettirmek için ve uygulamaya koyması için oylarını kullanmışlar! Peki, çocuklarımızın velayetini elimizden alacak olan AKP ne yapmak istiyor? AKP Allah’a ve Kitabına iman ediyorsa böyle bir yasayı çıkarma gibi bir yüz karasına imza atamaz. Çünkü bu, AKP iktidarından sonra memlekette çok vahim olayların olmasına yol açacak ve belki aklımıza gelmeyen olaylara sebep olacaktır. AKP acaba köleleliğimizi daha da pekiştirmek için iktidara getirildi diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
AKP, bugün çocuklarımızı elimizden alırsa, bir diğer iktidarda kadınlarımızı elimizden alacaktır!!
Yabancı vakıflara eski mal varlıklarını geri elde etme hakkı veren, Hıristiyan ve Yahudilere bu ülkeyi adeta yeniden işgal etmenin kapılarını açan AKP, acaba neden Müslümanların önündeki kapıları gafletle ve basiretsizlikle kapatıyor. AKP, Müslümanların haklarını ve dinlerinin kendilerine verdiği hakları ve özgürlüğü; rejime ve Batıya peşkeş çekerek atakta durmaya çalışıyor fakat bu AKP geleceğini de tehlikeye düşürmekte ve Allah’ın iradesinin onların aleyhinde tecelli etmesine sebep olacaktır. Bu iradenin de bu gidişle tecelli etmesinde zerre kadar şüphe etmiyorum.
Demokrasiden söz eden Erdoğan bizi daha köleleştiriyor mu diye korkmaya hakkımız yok mu? Demokrasiye itirazımızı ve iman etmeyişimizi reddeden bir iktidar acaba nasıl bir iktidardır?
İslam ülkelerinde milyonlarca insan batını topraklarımıza ektiği diktatörleri ve İslamın ahkamını hayatımızdan söküp atan zalimler ve emperyalist işbirlikçileriyle savaşır ve temiz kanlarını akıtırken Erdoğan’ın laiklik ihracı ve Müslümanlara bunu tavsiye politikası ve takiyyesi üzerinde yeniden düşünmesi gerekiyor. Tarih bunu affetmediği gibi, Allah da bunu affetmeyecektir.
Yemeni de unutmamak gerekiyor; Yemen şerefli ve temiz bir kıyamın nasıl olduğunu ve sabrın ne demek olduğunu bütün insanlığa göstermektedir.
Mehmet Emin Akın
16.09.2011, Cuma