'' Batı İran'ı Vurur Mu?
İran aleyhine bir şeyler yazınca bazı okurların “İslamcı” damarları ve “ümmetçi” tarafları kabarıyor; hemen İran müdafaasına girişiyorlar. Bu okurlarımızın İran’ı İslam paydası altında ele alarak bana tepki göstermelerini anlayışla karşılıyorum. Ama problemler olaylara kategorik yaklaşarak çözülmüyor. Bazen, (bizim için çoğu zaman) senden gibi görünenle vuruyorlar seni. Sana senden rakipler çıkarıyor ve seni seninle vuruşturuyorlar. Sonra da kenardan seyredip kıs kıs gülüyorlar. Kavganın bir yerinde sahaya inip hakemlik yapıyor; sana dayatmalarda bulunuyor, engeller, kurallar koyuyorlar. Bunun en son örneğini Irak-İran savaşında gördük. İslam birliği, bütünlüğü sadece iyi niyetle, hamasetle sağlanmıyor. Biraz da uyanık, basiretli olmak gerekiyor.
Bu gün 2 milyar nüfusa rağmen dünyada Müslümanların adı yok neden? Analitik, sorgulayıcı düşünmediğimizden. Olaylara kategorik yaklaştığımızdan, perde arkasını sorgulamadığımızdan, kurcalamadığımızdan. Düşmanımızı ve oyunlarını iyi tanıyamadığımızdan. Şu sıralar batılılar daha öce ısırıldığımız deliklerden bizi tekrar ısırmanın, bizi ortadan çatlatmanın, vuruşturmanın yollarını arıyorlar.
Batı, bizim her ayağa kalkmamızda, ilerleleyişe geçmemizde içimizden çatlaklar çıkarmış, hızımızı içeriden unsurları kullanarak, motor frenleriyle durdurmuştur.
Kendi tarihimizden örnekler verelim:
Yıldırım yıldırım hızıyla balkanlarda, Avrupa’da ilerlerken, İstabul’un fethini hedeflemişken, Özbeklerin cihangir hükümdarı Timur da gözünü Çin’e dikmişti. Çin’e doğru, yani doğuya doğru yürüyecekti. Ama Vatikan’dan giden bir heyet Timur’u batıya yürümesi noktasında ikna etti. Osmanlı’nın kendisi için ciddi bir rakip olduğunu söyledi. Batıya, yani Osmanlı üzerine yürümesi durumunda sefer masraflarını karşılamayı taahhüt etti. İki hükümdarın arasını bozacak dedikodular üretti ve meseleyi gurur savaşı haline getirmeyi başardı.
Sonuç: Osmanlı devleti yenildi ve fetret dönemine girdi, iç karışıklıklar çıktı. Batıya doğru yürüyüş durdu. İstanbul’un fethi gecikti. Anadolu birliği yeniden bozuldu. Timur bir süre sonra Anadolu topraklarından çekildi, ama Çin seferi yapılamamış oldu. İki Müslüman Türk devleti birbiriyle vuruşarak enerjilerini tükettiler.
İstanbul’un fethinden sonra batıya doğru ilerlemenin yolları daha bir açıldı. Fatih Otranto’ya çıkartma yaptı, son çıktığı seferle İtalya, Vatikan üzerine yürümek istiyordu. Yahudi doktoru tarafından zehilerlenerek öldürüldü. Pabucun pahalı olduğunu gören batılılar bu defa, Safevileri, İran’ı Anadolu üzerine saldı. Safeviler 2. Bayazıt’ın yumuşak başlılığını da fırsat bilerek Anadolu’nun her tarafında cirit atmaya, Türkmen aşiretleri Şiilik hesabına devşirmeye başladılar. Ayrıca Cem Sultan vakasıyla Vatikan Osman’lı devletini ipotek altına almış oldu. Yavuz gibi cihangir bir sultan batıya yürümesi gerekirken İran’ın Anadoluyu Şiileştirme politikasından dolayı Safeviler üzerine yürümek zorunda kaldı.
Sonuç: Anadolu Türklüğünde Alevi-Sünni diye günümüze kadar devam eden tarihi kırılma yaşandı. Gözünü batıya dikmiş, küffarla savaşı gaye edinmiş Osmanlı Şii yayılmacılığından dolayı başka bir Müslüman Türk devletiyle vuruşmak zorunda kaldı. Yine iki Türk İslam devletinin enerjisi birbiriyle tüketilmiş oldu. Anadoludaki Şii yayılması ve tehdidinden dolayı Osmanlı devleti en güçlü döneminde katliam ve kıyıma uğrayan Endülüs’e yardımcı olamadı. 750 yıllık İslam yurdu, medeniyet merkezi Endülüs düştü.
Eğer Yavuz doğuya değil batıya yönelmiş olsa idi, bu gün Avrupa Müslüman olurdu. Şah İsmail’in Anadolu’daki faaliyetlerinin arkasında da Vatikan vardır.
Batı’nın en iyi yaptığı şey Müslümanları birbiriyle vuruşturmaktır. İran’ın, Şia’nın tarihinde İslam ülkeleri dışında bir coğrafyaya akını, Müslümanlar dışında birileriyle mücadelesi olmamıştır. Şia’da bir fetih kültürü, gaza kültürü, ihtida çabası yoktur. İran ve Şia tarih boyunca İslam topluluklarından Şia’ya adam devşirmeye uğraşmıştır. Bu gün İran etkili ve güçlü bir devlettir. Büyüt petrol kaynaklarına ve gelirlerine sahiptir. Dünyanın pek çok yerine Şiayı yaymak için elemanlar gönderir, paralar harcar. Ama Şiayı yaymaya çalıştığı kesimler arasında ecnebiler, gayrı Müslimler yoktur. İran nerede Müslüman topluluklar varsa oradadır. Bütün çabası gayreti, zaten Müslüman olan toplumları, kişileri Şiiliğe devşirmek içindir. Bu gün bütün Arap ülkeleri ve Sünni dünya İran’dan fevkalade rahatsızdır; zira kendi ülkelerinde İran’ın çok ciddi bir Şiileştirme çalışması vardır. Orta Asyada ve Balkanlarda İran’ın yoğun Şiileştirme faaliyetleri vardır. Dünyanın heryerindeki Şiilere ulaşma ve onları organize etme gibi planları-çalışmaları vardır İran’ın. Dünyadaki bütün Şii din adamları (Türkiye’deki caferiler dahil) İran’da eğitim alır ve ülkelerinde İran’ın tabii elçisi, savunucusu olurlar.
İran-Şia hep Müslüman toplumlar içinde faaliyet gösterdiğinden, batıyla tarihinde hiç savaşmadığından, mücadele etmediğinden, İslam ordularının her batıya yürüyüşünde batı lehine fetih ordularına problemler çıkardığından, her zaman batının kullanımına açık olduğundan dolayı batıyla İran’ın-Şia’nın gerçekte pek derdi olmamıştır.
Peki batının dilinden düşürmediği bu İran tehdidi nedir? Neden İran’la yatıp kalkmaktadır batılılar?
Bence bu bir aldatmacadan, gözboyamadan ibarettir. Reklamın kötüsü olmaz kabilinden özellikle İslam dünyasına ve Müslümanlara İran’ın reklamını yapmaktırlar. İran’ı Müslümanlar arasında cilalamak, parlatmak, “mücahit”, “kahraman” konumuna sokmaktır amaç. Bu tür durumlarda söylemlere değil, eylemlere bakmak gerekir. “Bu kadar gürültü çıkaran, tehditler savuran batı İran’a, Şia’ya ne yapıyor?” ona bakmak gerekir.
Batı İran’a Şia’ya ne yapıyor?
Son yaşanan süreçte batı sürekli İran’a karşı gerilim politikları izlemiş “ha vurdum, ha vuruyorum” diye dünyanın dikkatini İran’a dikmiş; fakat aynen İran ihtilalinde var olan şüpheli haller gibi batının her hareketi İran’ı Şia’yı güçlendirmiştir. İslam dünyasında İran “batıya-ABD’ye kafa tutan”, “mücahit bir millet” haline getirilmiştir. Özellikle 2006 yılında Lübnan’da Hizbullah-İsrail mücadelesinde (güya) Hizbullah’ın İsrail’le mücadelesi medya tarafından (batı medyası ve bizdeki beyaz medya dahil) gayet sempatik şekilde servis edilmiştir. O hareketle İran’a ve Şiaya karşı Sünni dünyada ilgi ve sempati uyarılması hedeflenmiştir. Son gerilimlerde de İran’a herhangi bir şey yapılmayıp kahramanlaştırılmaktadır. Sıradan Müslümanlar bu karmaşık oyuna kanarak İrana-Şiaya ilgi duymaktadırlar.
Batı İran’ı güçlendiriyor, Şia’nın yayılmasına katkıda bulunuyor.
Bu günkü İran coğrafyası Selçukluların coğrafyasıydı, Sünni Türklerin hakimiyetindeydi. Osmanlı devletine karşı bir cephe açmak isteyen Safeviler Şiiliği seçerek, bizim de akrabalarımız olan, oğuz boyundan Türkmenleri, bu günkü Azerilerin dedelerini Şiileştirdiler. Farisiler İran fatihi Hz. Ömer düşmanlığından dolayı zaten siyaseten Şii idiler. Bu tarihten sonra İran Anadolu Türkleri ile Orta asya Türkleri arasına bir tampon olarak girdi ve Anadoluya Türkmen nüfus akını durdu. Yani Anadolu nüfus açısından beslenemez hale geldi. İran Orta Asya ile aramızda bariyer oldu. Orta asya Türklüğü ile Anadolu Türklüğünün siyasi, kültürel bağları koptu. Osmanlı, Rus ilerleyişi karşısında Asya Türklerinin yardımına bu bariyerden dolayı gidemedi. Şimdi de İran etkisi artırılarak İslam dünyası içinde Hindistandan Mısıra kadar bir Şii hilali oluşturularak İslam dünyası ikiye bölünmek, islam dünyasının ortasında bir Şii tamponu sokulmak istenmektedir. Bu doğrultuda epeyce mesafe alınmıştır. Irak’a müdahale eden ABD ve müttefikleri Irak’daki dengeleri bozarak 2. bir Şii devlet ortaya çıkarmışlardır. Yine Afganistan’a müdahale eden batı orada %20’lerde olan Şii Hazaraları devletin kilidi konumuna getirmiştir. Pakistanda şiiler çok etkin ve baskın hale gelmişleridr. Yemende Şiiler tahrik edilmekte, dengeler bozulmaya çalışılmaktadır. Körfez ülkelerinde ve Suudi Arabistanda İran desteğiyle Şiiler hızla örgütlenmektedirler. Batı bir yandan İran’a zemin hazırlayarak İslam dünyasının ortasında hızla bir Şii bir kordon oluştururken, diğer yandan her yerde Şii-Sünni çatışmasını, ayrışmasını körüklemektedir. Gerekli zemini oluşturbilirse bir süre sonra iki kesimi vuruşturarak gelecek vadeden İslamın önünü erkenden kesmeyi düşünecektir.
Ayrıca İslam dünyasının Şiileşmesi batı için tercih sebebidir. Bir gaza, fetih ve tebliğ külltürü olan, dünyaya İslamı yaymaya çalışan Sünni İslam’ın güçlenmesindense, Müslümanları hedef alan ve onları Şiileştirmeyi gaye edinen Şianın güçlenmesi batı için daha ehvendir.
İsrail’in güvenliği hikayesine gelince; Şii düşüncenin teorik ebeliğini yapan Yahudilerin Şia’nın yayılmasından ve güçlenmesinden rahatsız olacağını sanmam. Belki İran’ın nükleer silah edinmesi İsrail’in ve batının canını sıkabilir. Onu da sadece nükleer tesisleri vurarak hallederler. Ama hem İsrail hem de batı İslam dünyasının ortasında bir Şii tampon oluşmasından sadece memnun olurlar. İran’ın bölünmesi, parçalanmaya çalışılması meselesine gelince, ben batı için Türkiye’nin parçalanmasının daha önemli ve öncelikli olduğunu düşünüyorum. İranı ve Şiayı sürekli güçlendiren, bir Şii hilali oluşturan batının İran’ı böleceğini sanmıyorum.
Ambargo meselesi de hikayeden ibarettir. Daha önceki ambargodan en fazla yararlanan, ambargoyu delen batının bizzat kendisi idi. Dünyaya ambargo uyguladılar ancak kendileri İran piyasasında tekel haline geldiler. Bu gün İran’daki en büyük dış yatırım, yabancı sermaye batılılarındır. Batının İran’la münasebeti ve ticareti bizim İran’la olan münasebetlerimizden çok daha iyidir. Tercih durumunda batı İranı değil Türkiyeyi satar. Biz kraldan fazla kıralcılık yapıyoruz.
ABD, büyük güçler muhaliflerini, karşıtlarını da kendileri çıkarırlar ve onlar üzerinden kontrollü politikalar geliştirirler. Nitekim Türkiye’ye komünizmi getireceğinden kaygılandığımız silahlı aşırı sol gurupların bizzat ABD ve NATO tarafından silahlandırılıp yönlendirildiğini yakın zamanda öğrendik.
Batı iranın nükleer tesislerini, kendisine de tehdit olmasın diye vurabilir, ama Şiayı ve İslam dünyası üzerinde siyasi emelleri olan İran’ı asla vurmaz; bilakis her fırsatta güçlendirir, reklamını yapar. ''
Yusuf Gezgin - 22 Kasım 2010