Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Hârût ve Mârût Kimdir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hârût ve Mârût Kimdir?
1694861553340.png

وَاتَّـبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطٖينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاطٖينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَؕ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْؕ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهٖ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهٖؕ وَمَا هُمْ بِضَٓارّٖينَ بِهٖ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِؕ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْؕ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهٖٓ اَنْفُسَهُمْؕ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
"Onlar, Suleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurup söylediklerine uydular. Gerçek şu ki Suleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular; çünkü insanlara sihri, Bâbil’de iki meleğe, Hârût’la Mârût’a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki bu iki melek, “Biz ancak imtihan vasıtasıyız; sakın küfre sapma!” demedikçe hiç kimseye bilgi vermezlerdi. Fakat Onlar bu iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa Allah’ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar veremezlerdi. Yine de kendilerine fayda sağlayanı değil zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu (sihri) satın alan kimsenin âhiretten nasibi olmadığını çok iyi biliyorlardı. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür, bir bilselerdi!" (Bakara 102)


İbn Ebî Hâtim, Mucâhid'den bildiriyor:
Bir yolculukta Abdulah b. Ömer’in yanında konakladım. Bir gece hizmetçisine dedi ki: Kızıl yıldızın çıkıp çıkmadığına bak. Ona ne merhaba, ne de ehlen ve sehlen. Allah onu yaşatmasın, çünkü o iki meleğin arkadaşıdır.
Melekler demişlerdi ki: "Ey Rabb’imiz, haram yere kan akıtan, senin yasaklarını çiğneyen ve yeryüzünde fesâd çıkaran günahkarları niçin hâlâ bırakıyorsun?"
Allah: "Ben onları imtihan ediyorum. Eğer onları imtihan ettiğim gibi sizi de imtihan etseydim onların yaptıklarını aynısını siz de yapardınız" buyurdu.
Onlar: "Hayır" dediler.
Bunun üzerine Allah: "En hayırlılarınızdan iki kişiyi seçin” buyurdu.
Onlar da Hârût ve Mârût'u seçtiler.
Allah onlara: "Ben sizi yeryüzüne indireceğim, şirk koşmamak, zina etmemek ve hiyânet etmemek üzere sizden söz alacağım" buyurdu.
Hârût ve Mârût yeryüzüne indirildiler ve üzerlerine de kadın sevgisi indirildi. Allah, Zuhre’yi güzel bir kadın şeklinde onlar için yeryüzüne indirdi.
Zuhre onlara görününce, onu elde etmek istediler; ama O: "Ben öyle bir dinin mensubuyum ki, ancak o dine bağlı olanlar bana yaklaşabilirler” dedi.
Hârût ve Mârût: "Senin dinin nedir?” diye sorunca,
Zuhre: "Mecusîliktir” cevabını verdi.
Onlar: "Şirk mi! böyle bir şeye biz yaklaşamayız” dediler.
Zuhre, Allah'ın dilediği sürece onlardan uzak kaldıktan sonra bir daha karşılarına çıkınca yine onunla beraber olmak istediler,
Zuhre yine: "İstediğiniz gibi olsun, ama benim bir kocam var. Onun bu durumu bilmesinden ve rezil olmaktan korkarım. Eğer dinimi kabul ederseniz ve sizinle beraber beni de semaya çıkarırsanız dediğinizi kabul ederim" dedi.
Bunun üzerine onun dinini kabul ettiler ve onunla birlikte olduktan sonra beraberlerinde semaya çıkardılar. Zuhre semaya çıkınca onlardan çekilip alındı ve Hârût ile Mârut’un da kanatlarını kesilip korku içinde, ağlayarak ve pişman bir şekilde yeryüzüne düştüler.
Yeryüzünde iki Cumua arasında Allah'a dua eden bir peygamber vardı ve Cumua günü duasına icabet edilirdi.
Hârût ve Mârût: "Falana gitsekte tövbemizin kabulü için dua etse” deyip peygamberin yanına gittiler.
Peygamber: "Allah size merhamet etsin. Yeryüzü halkından olan bir kişi gökyüzü halkı için neler isteyebilir ki!” deyince
Onlar: "Biz imtihan olunduk” karşılığını verdiler.
Peygamber: "Cumua günü yanıma geliniz” deyince, Cumua günü geldiler.
Peygamber: "Sizinle ilgili duama icabet edilmedi. İkinci Cumua tekrar geliniz" deyince, ikinci Cumua geldiler.
Peygamber: "Dilediğinizi seçin. Dünyada bağışlanıp âhirette azaba uğramakla, dünyada azaba uğrayıp kıyamet günü Allah’ın hükmüne radı olmak arasında tercihte bulunun” dedi.
Birisi: "Dünyadan az bir zaman geçmiştir" deyince,
diğeri: “Yazıklar olsun sana! İlkinde sana uydum, şimdi sen bana uy. Sonu olan azab, sonsuz azab gibi değildir. Kıyamet günü Allah'ın vereceği hükme radı olalım" karşılığını verdi.
Diğeri: “Bize azab etmesinden korkuyorum" deyince,
öbürü: “Hayır. Eğer Allah dünya azabını âhiret azabına tercih ettiğimizi bilirse, bize iki defa azab etmez" dedi ve Dünya azabını tercih ettiler.
Bunun üzerine demirden bir çıkrıkla içi ateş dolu bir kuyuya baş aşağı indirildiler.
(İbn Ebî Hâtim, 1/190, 191 , 1007; İbn Kesîr, Tefsîr'de (1/200, 201) der ki: "Hadisin senedi ceyyiddir. Bu hadis, Muâviye b. Sâlih'in, Nâfi'den yaptığı en sahih rivayetir.")


İbn Ebl Hâtim, ibn Abbâs'tan bildirir:
Hârût ve Mârût yeryüzüne indirildikleri zaman, yanlarına sihir öğrenmek için geleni bundan şiddetle nehyediyor ve: "...Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkar etme..." (Bakara 102) diyorlardı.
Onlar, hayrı ve şerri, küfür ile iman biliyorlardı. Sihrin küfürden olduğunu biliyorlardı. Yanlarına sihir öğrenmek için gelene: "Falan yere git" diyorlardı.
Adam, Hârût ve Mârût'un tarif ettiği yere gidince de şeytan kendisine sihir öğretiyordu. Sihri öğrenen bu kişiden iman nuru çıkıyor, bu kişi nurun semaya doğru yükseldiğini görüyordu.
(İbn Ebî Hatim 1/192, 194 (1010, 1021)

İbn Cerîr, ibn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî, Sunen'de bildiriyor:
Âişe (r.anha) der ki: Dûmetu’l-Cendel halkından bir kadın Rasûlullah'ın (s.a.v.) vefatından sonra geldi ve içine sürüklendiği bizzat kendisinin yapmadığı bir sihir hakkında Peygamber (s.a.v.) ile konuşmak istediğini söyleyerek şöyle anlattı:
Kocamın yanımda olmadığı bir zamanda yanıma bir kadın gelince, ben kocamla ilgili kadına dert yandım. Kadın: “Eğer dediklerimi yaparsan ben onu sana getiririm” dedi ve gece olunca yanıma iki siyah köpekle geldi.
Köpeklerden birine O, birine ben bindik ve kendimizi Bâbil’de bulduk.
Orada iki adamın ayaklarından asılı olduğunu gördüm.
Adamlar bana: "Neden geldin?" diye sorunca,
Ben: "Sihir öğrenmek için geldim” cevabını verdim.
Onlar bana: "Bizler ancak bir imtihan vasıtasıyız, inkâra düşme, geri dön” dediler;
Ama ben ısrar ettim ve: "Hayır dönmüyorum” dedim.
Bunun üzerine bana: "Git şu tandıra idrarını yap” dediler.
Tandıra gittim, fakat korktum bir şey yapmadan onların yanına döndüm.
Bana “Yaptın mı?” diye sordular.
Ben de “Evet” cevabını verince,
bana: "Bir şey gördün mü?” diye sordular.
Ben: “Hayır bir şey görmedim” karşılığını verince,
Onlar “O halde sen idrarını yapmamışsın, dön memleketine git, inkara düşme” dediler.
Ben dönmeyi kabul etmeyince: “Git o tandıra idrarını yap” dediler.
Ben yine gittim, korkumdan bir şey yapamadım ve geri döndüm.
Onlar sorduklarında da “Yaptım” diye cevab verdim.
Onlar bana: “Bir şey gördün mü?” diye sorunca yine "Hayır” cevabını verdim.
Onlar yine bana “O zaman idrarını yapmamışsın. Memleketine dön. İnkârcılığa düşme. Zira sen daha işin başındasın” dediler.
Ben yine dönmeyi kabul etmeyince, Onlar: “Git şu tandıra idrarını yap” dediler.
Bu defa gidip oraya idrarımı yapınca, yüzüne demirden yaşmak çekmiş olan bir süvarinin içimden çıkıp göğe doğru yükseldiğini sonra gökte kaybolduğunu gördüm.
O iki kişinin yanına dönüp: "Dediğinizi yaptım” deyince,
bana: “Ne gördün?” diye sordular.
Ben: "Yüzüne demirden yaşmak çekmiş olan bir süvarinin içimden çıkıp göğe doğru yükseldiğini sonra gökte kaybolduğunu gördüm” cevabını verince,

Onlar: “Şimdi doğru söyledin. Bu senin imanındı. Senden çıkıp gitti. Şimdi git” dediler.
Ben dönüp ihtiyar kadına: “Vallahi, ben bir şey anlamadım. O iki adam da bana bir şey söylemedi” deyince,
Kadın: “Evet, söylediler. İstediğin her şey artık olacak. Şu buğdayları al ve ek” karşılığını verdi.
Ben buğdayları ekip, onlara: “Bitin!” deyince, buğdaylar bittiler. "Biçilin” deyince biçildiler,
"Tanelere ayrılmış haline gelin!” deyince ise tanelere ayrıldılar. "Kuruyun!” dediğimde kurudular, sonra "Un haline gelin!” dedim, un haline geldiler, sonra "Pişin!” deyince ekmek haline geldiler. İstediğim her şeyin olduğunu gördüğümde pişman oldum.
Vallahi, ey mûminlerin annesi! Ben şimdiye kadar (sihir namına) hiçbir şey yapmadım. Şimdiden sonra da asla yapmayacağım.”


Âişe, sahabeden bir çoğuna bu meseleyi sorup kadının durumunu (hükmünü) öğrenmek istedi, ama hiçbiri O’na bir şey diyemedi.
Sadece İbn Abbâs veya yanında olan biri: "Eğer baban sağ olsaydı bunun cevabını verirdi" dedi.
(İbn Cerir (2/353), İbn Ebî Hatim 1/194 (1022), Hâkim (4/155) sahih olduğunu söyledi ve Beyhakî, 8/136, 137).
 

Ekli dosyalar

  • 1694860905670.png
    1694860905670.png
    925.8 KB · Görüntüleme: 328
  • 1694861162054.png
    1694861162054.png
    925.8 KB · Görüntüleme: 51
Üst Ana Sayfa Alt