Abla sizin bakış açınız beni her okuduğumda mest ediyor. Arkadaşlık ilişkileri, akrabalık, komşuluk vs bu tarz noktalara özellikle değinmeniz yerinde tespitler. Bazen kişi çok büyük amelleri hedefler ama yapmaz çünkü nasip etmez Allah azze ve celle. Ancak önümüzdeki amellere kör oluruz ne yazık ki. Bunlar nedir dersek sizinde başka yorumlarınız da değindiğiniz üzere olan konular. Komşuya, akrabaya, eşe, dosta sabretme. Kişi cihad ister ancak önünde anne ve babası vardır onları razı etmek için gayret etmez. Kişinin önünde pazartesi - Perşembe orucu vardır ancak bunu görmez. Bulunduğumuz ortamda yapacak çok hayırlı işlerle azim olan Allah'ın cennetine girebiliriz diye ümit ediyorum. Tabi ki diğer amelleri hep isteyelim ancak şeytanın sağdan yaklaşmasıyla önümüzdeki amelleri terk etmeyelim. Rabbim sizden razı olsun.
Hikmeti (olgunluğu, söz ve davranışta isabetli olmayı) dilediğine verir. Kime de hikmet verilmişse ona çok fazla hayır verilmiştir. Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alırlar. (2/Bakara, 269)
Rabbim sizden de radı olsun kardeşim. Benim bu yaşıma gelene dek gördüklerime göre: dünya sınavı, aynı okullardaki sınavlara benziyor. Hangi yönden derseniz: 1. sınıfı geçmeden 2. sınıfa; 2. sınıfı geçmeden 3. sınıfa hazır olamıyoruz. Ve sonraki sınıfa hazır olmadığımız sürece de, aynı sınıfı tekrar edip duruyoruz. Ta ki üzerinde bulunduğumuz sınıfın derslerini tastamam geçene kadar, Rabbim bizleri aynı dersler üzerinden sınayıp duruyor.
Bu gözlemi güçlendirecek bir delil istenirse: Rabbimizin herkese gücü kadar sınav yüklediği gerçeğini hatırlatabilirim. Tabi bu arada bazen gücümüzü aşan sınavları da görüyoruz, o zamanlar için de "Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır." gerçeğini hatırlatabilirim. (Öyle ki, en şiddetli zamanlarda dahi: yeri gelir bir sakinlik, yeri gelir bir uyuşma hali, yeri gelir zamanın hızlı akması gibi şeylere şahid oluruz.)
Benim sınavlara bakış açım bu şekilde olduğu için, genel olarak "Bugün elimde hangi imkânlar var ve ben bu imkânlarla ne yapabilirim?" diye düşünüyorum. Nitekim imkânlarım, benim gücümün sınırlarını belirler ve Rabbimin benden bugün istedikleri de öncelikli her zaman "gücümün yettiği" kadarıdır. Ben bugün, "bugün gücümün yettiği kadarının" hakkını verebilirsem, işte o zaman bir üst sınıfın sınavları gelir sıraya. Ve bu, ölünceye kadar böyle devam eder gider.
Sınavlar yenilendikçe, her seferinde "bugün içine düştüğümüz sınav" zor gelir, çünkü ilk kez karşılaşmış ve acemisiyizdir; ancak bunu nasıl atlatacağımızı öğrendiğimizde artık bize sınav gibi gelmeyeceği için artık o şey sınav olmaktan çıkar. Ancak sınanma ömür boyu sürer demiştik değil mi? İşte onun ardındaki sınav "yine sınav gibi sınav olsun" diye hep yeni bir konu hakkındadır. Ve bu: bir öncekinden farklı ve bir öncekinden daha zor olmalı ki, sınav gibi sınav olsun...
Ve işte, kısaca: madem ki yol, böyle adım adım/sınıf sınıf ilerleniyor, gücümüz dahilinde ilerliyor; öyleyse mantıken gelişmek isteyen kişinin yapacağı ilk iş: en kolaylardan başlayarak, bunu aştıkça sıra ile ilerlemek olmalı. Ve işte esas olan konuya da böylelikle dönüyoruz:
Bizler için en büyük hedef cihad ise; ilimsiz cihad olmaz, öyleyse önce ilim.
Beraberinde birlik olmadan da cihad olmaz, öyleyse aynı zamanda: önce birlik.
İlim ve birlik deyince akla tebliğ gelir, öyleyse tebliğ de cihaddan öncedir. Ve böylelikle tebliğ, cihad için "ilim ve birliği sağlayan yegâne etken olduğu için" ilmin ardınca en birincil görev oluyor.
Sonuç olarak da: Madem ki ilmin hemen ardınca tebliğ var, tebliğ için ne gerek? Sabır, yumuşak huyluluk, etkili ifade gücü/hikmet... Bunlar olmadan kalpler açılmaz çünkü, insanların kalbi size güvenle açılmazsa da oraya ilim yerleştiremezsiniz. Ben işte bu yüzden bu konulara çok uzun süredir ağırlıklı değer veriyor ve herkesi buna çağırıyorum. Ek olarak psikoloji ile ilgileniyor oluşum da yine bu sebepten: tebliğin gerekleri arasında "halden anlama/kişiye göre uygun ifadeler kullanma" da var çünkü. (O kadar çalışmama rağmen ne kadar ilerledim, o kısmını hiç sormayın. Nitekim işin içinde sadece bilgi yok, nefsin eğitimi de var; ki onu tümden yenen var mı bilmiyorum, tekraren: veli tanımına uyar bu ancak.)
Konuyu toparlayacak olursam: Tüm bunları fark etmiş olmam, geçmişte yaptığım çokça hatanın eseri. "Ben ettim siz etmeyin" hesabı anlatıyorum ki, hepimiz aynı hatalara düşersek bir adım öteye gidemeyiz. Ben herkesin yerine hatalar yaptım, bazı yolların işe yaramadığını gördüm ve ardımdan gelenlere diyorum ki "kardeşler, burada engel var; siz sağdan geçin, üstünden atlayın" vs. Geriden gelenler, eğer benim gibilerin gördüklerine biraz daha dikkat ederse, bizlerin düştüğü hatalara düşmez, başka yoldan giderek doğruya ulaşmaya bizlerden daha yakın olurlar. Bu arada onlar da hataya düşer mi? Düşebilir tabi, yollar çeşit çeşit engel dolu. Ama en azından bizlerin tecrübe ettiği hataları es geçmiş olur ve toplamdaki hata oranını azaltmış olurlar.
Bu, şey gibi: tekerleğin icadı, ardınca atlı araba, ardınca araba, ardınca buharlı tren, ardınca günümüz hızlı trenlerinin icadı gibi. Bugün bu hıza ulaşılmış olması, her neslin bir önceki neslin icadını bir tık geliştirmesi sebebi ile. Eğer bu şekilde olmasaydı, yani bir önceki neslin icadı görmezden gelinip, üzerine ekleme/düzeltme yapılmıyor olsaydı: tüm nesiller tekerleği en baştan keşfetmeye devam ederdi. Bu arada, her nesilin bu keşif için kendini "başardım" diye tebrik etmesinin bir anlamı olur muydu? Tabi ki olmazdı, bu bir zekâ örneği değil.
Kısaca insanlık gelişimi: bizden öncekilerin yolunu birebir öğrenip, yaptıkları doğruları yapıp, hatalarını tekrarlamamakta; onun yerine gelişime dair yeni adımlar atmakta.
Galiba uzun bir yazı oldu, hakkınızı helal ediniz; aklıma gelenlere değinmeden geçemedim )