“Zalim bıkmaz yapar zulmünü, kafir bıkmaz kusar küfrünü…” Evet! Hep böyleydi. Dünya yaratıldığından beri zalim zulmünü yapmaktan, iman edenler ise bu sultaya karşı çıkmaktan hiç bıkmadı. Dava hep bu şekilde sürdü. Sünnetullahtı bu… Tevhid ve Şirk Adem (a.s) den günümüze dek savaştı ve savaşmaya da devam ediyor… Bir yanda nemrutlar, firavunlar, putlaştırılmış insanlar, azmış kavimler diğer yandan da İbrahimler, Nuhlar, Musalar, Muvahhidler… Hak ve Batıl savaşı !
Bu savaşın içerisinde bir kişi çarpıyor gözüme.. Bir kadın: ASİYE! Hani şu Firavun’un eşi olan Asiye. Hani koskoca sarayda bir tek kendisi iman etmiş olan kadın.
Hep tarihin aralarına sıkışmıştır aslında Asiye. Herkes onu bilir fakat çok da konuşulmaz halk arasında. Birazcık tefekkür edince onun hayatını, aslında günümüzün en çok konuşulması gereken şahsiyetlerinden biri olduğunun kaçınılmazlığını görürüz. Ama tefekkür etmek bir yana akledemeyen bir topluluk haline geldiğimiz belki de getirildiğimiz için Asiye’yi de unuttuk işte… Ben biraz düşünmek istiyorum Asiye’yi:
Firavun’u düşünüyorum önce. İlk olarak her insanı cezbedecek sarayını, ihtişamını, servetini, imkanlarını…. İnsanoğlunun fıtratında olan mala karşı düşkünlüğünü düşünüyorum. Firavun’unun servetinin günümüzdeki bir çok “ben müslümanım” diyen şahsiyetlerin imanını satın alabileceği gerçeğini düşünüyorum.
Ama Asiye… Asiye dimdik duruyor bunların karşısında, imanından ve karakterinden ödün vermeden… İster istemez gülümsüyorum.. Aklıma türlü türlü şeyler geliyor: Mesela bir zamanlar meydanlarda tozu dumana katıp “cenk cihad şehadet” naraları atan Müslümanlar beliriyor düşüncelerimde.. Allah kendilerine mülkünden ihsan edince nasıl da soyutlandıklarını düşünüyorum… Parayı sonradan bulmalar bile bu kadar çabuk vazgeçebiliyorken Asiye gibi bir saray kadınının o lüksün içerisinde nasıl da iman ettiğini anlamaya çalışıyorum 21. yy’da…
Hani “kadınlar zayıf yaratıklardır” diye meşhur bir söz vardır ya işte Asiye sanki bu sözü diyenlerin inadına bir çok erkekten daha erkekçe hareket ediyor Firavun’un sarayında… Şimdiki erkeklere bakıyorum da... Yok yok en iyisi bakmayayım.. Kaldığım yerden devam edeyim ben.
Küfrün merkezinde tek başına kalmışlık neler yaşatır insana ? Etrafını kafirlerin sardığı bir mü’minin kalbi ne kadar dayanabilir ki bu acıya ? Söz konusu Asiye olunca artık ilginç gelmiyor bana nedense.. Asiye işte Şimdi de yok mu sanki Asiye gibi olanlar ? Guantanamo’da kardeşlerim var ve Ebu Gureyb de ve her yerde…
Her şeyi kendi içinde yaşıyor Asiye. İmanını, sevgisini,nefretini, kinini her şeyi… İnsanın bilipte söyleyememesi ne kadar acı bir durum. Bu acıyı sonuna kadar yaşıyor Asiye.. Rabbini çok seviyor, küfürden de kendini ilah ilan edenlerden de nefret ediyor. Ama söyleyemiyor… Söyleyemiyor işte ne yapsın? Henüz vakti gelmemiş. Bekliyor, bekliyor, bekliyor Asiye… Çaresizce, tek başına bekliyor.. Kimse Asiye’yi anlamıyor.. Bir tek Rabbi var durumundan haberdar olan.. Bu Asiye’ye yetiyor işte… Her Muvahhidin dediği gibi o da: “Allah bana yeter O ne güzel vekildir” diyor lisanı diliyle adeta…
Günler böylece akıp gidiyor.. Asiye onca lüksün içerisinde bir taraftan heyecanla diğer taraftan da acıyla yaşamaya devam ediyor. Kahramanımız heyecanlı çünkü içinde kula kulluktan vazgeçip tek olan Allah’a kul olmanın verdiği özgüven ve sevinç var. Diğelerinden farkı var.. Etrafındaki herkes Firavun’u ilah edinmişken O Musa’nın Rabbini tercih ediyor… Asiye’yi ayakta tutan da bu işte.. Çünkü aynı zamanda acı içinde yaşıyor. Nasıl acı çekmesin ki ? İman ettiği Rabbi ona küfrün en büyük temsilcisini eş olarak seçmiş. Ona bu denli ağır bir imtihan vermiş. Ama Asiye sabrediyor…
Bir müddet daha böyle devam ederken zamanın geldiğini hissediyor Asiye… Artık haykırması gerekiyor imanını. İşte Asiye tam karşısında Firavun’un.. Dimdik !!! “Ben Müslümanlardanım, Alemlerin Rabbine iman ediyorum” diyor… Gerisi bildiğiniz gibi işte.. Tarih boyunca müslümanım diyenlere ne yapılmışsa Asiye’ye de aynısı yapılıyor. Karşındaki eşi bile olsa küfür tek millet.. Hiç fark etmiyor… Başına geleceklerden haberdar. Firavun ellerini ve ayaklarını kazığa bağlıyor. Göğsüne ise koca bir taş koyup öylece güneşe bırakıyor bunca yıllık karısını.. Asiye ise “ Rabbim bana katında cennette bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun kötü işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar” diye dua ediyor… Asiye dua ederde Rabbi icabet etmez mi ? En güzel şekilde icabet ediyor hemde.. Rabbi sabır yağdırıyor üzerine Asiye’nin ve ona şehadeti nasip ediyor… Artık Asiye için ne gam var ne de keder…
Asiyece baktım hayata.. Biraz zor geldi. Biraz mı ? Çok zor geldi aslında.. Ama dedikleri gibi “Cennet ucuz değil”…
Bu savaşın içerisinde bir kişi çarpıyor gözüme.. Bir kadın: ASİYE! Hani şu Firavun’un eşi olan Asiye. Hani koskoca sarayda bir tek kendisi iman etmiş olan kadın.
Hep tarihin aralarına sıkışmıştır aslında Asiye. Herkes onu bilir fakat çok da konuşulmaz halk arasında. Birazcık tefekkür edince onun hayatını, aslında günümüzün en çok konuşulması gereken şahsiyetlerinden biri olduğunun kaçınılmazlığını görürüz. Ama tefekkür etmek bir yana akledemeyen bir topluluk haline geldiğimiz belki de getirildiğimiz için Asiye’yi de unuttuk işte… Ben biraz düşünmek istiyorum Asiye’yi:
Firavun’u düşünüyorum önce. İlk olarak her insanı cezbedecek sarayını, ihtişamını, servetini, imkanlarını…. İnsanoğlunun fıtratında olan mala karşı düşkünlüğünü düşünüyorum. Firavun’unun servetinin günümüzdeki bir çok “ben müslümanım” diyen şahsiyetlerin imanını satın alabileceği gerçeğini düşünüyorum.
Ama Asiye… Asiye dimdik duruyor bunların karşısında, imanından ve karakterinden ödün vermeden… İster istemez gülümsüyorum.. Aklıma türlü türlü şeyler geliyor: Mesela bir zamanlar meydanlarda tozu dumana katıp “cenk cihad şehadet” naraları atan Müslümanlar beliriyor düşüncelerimde.. Allah kendilerine mülkünden ihsan edince nasıl da soyutlandıklarını düşünüyorum… Parayı sonradan bulmalar bile bu kadar çabuk vazgeçebiliyorken Asiye gibi bir saray kadınının o lüksün içerisinde nasıl da iman ettiğini anlamaya çalışıyorum 21. yy’da…
Hani “kadınlar zayıf yaratıklardır” diye meşhur bir söz vardır ya işte Asiye sanki bu sözü diyenlerin inadına bir çok erkekten daha erkekçe hareket ediyor Firavun’un sarayında… Şimdiki erkeklere bakıyorum da... Yok yok en iyisi bakmayayım.. Kaldığım yerden devam edeyim ben.
Küfrün merkezinde tek başına kalmışlık neler yaşatır insana ? Etrafını kafirlerin sardığı bir mü’minin kalbi ne kadar dayanabilir ki bu acıya ? Söz konusu Asiye olunca artık ilginç gelmiyor bana nedense.. Asiye işte Şimdi de yok mu sanki Asiye gibi olanlar ? Guantanamo’da kardeşlerim var ve Ebu Gureyb de ve her yerde…
Her şeyi kendi içinde yaşıyor Asiye. İmanını, sevgisini,nefretini, kinini her şeyi… İnsanın bilipte söyleyememesi ne kadar acı bir durum. Bu acıyı sonuna kadar yaşıyor Asiye.. Rabbini çok seviyor, küfürden de kendini ilah ilan edenlerden de nefret ediyor. Ama söyleyemiyor… Söyleyemiyor işte ne yapsın? Henüz vakti gelmemiş. Bekliyor, bekliyor, bekliyor Asiye… Çaresizce, tek başına bekliyor.. Kimse Asiye’yi anlamıyor.. Bir tek Rabbi var durumundan haberdar olan.. Bu Asiye’ye yetiyor işte… Her Muvahhidin dediği gibi o da: “Allah bana yeter O ne güzel vekildir” diyor lisanı diliyle adeta…
Günler böylece akıp gidiyor.. Asiye onca lüksün içerisinde bir taraftan heyecanla diğer taraftan da acıyla yaşamaya devam ediyor. Kahramanımız heyecanlı çünkü içinde kula kulluktan vazgeçip tek olan Allah’a kul olmanın verdiği özgüven ve sevinç var. Diğelerinden farkı var.. Etrafındaki herkes Firavun’u ilah edinmişken O Musa’nın Rabbini tercih ediyor… Asiye’yi ayakta tutan da bu işte.. Çünkü aynı zamanda acı içinde yaşıyor. Nasıl acı çekmesin ki ? İman ettiği Rabbi ona küfrün en büyük temsilcisini eş olarak seçmiş. Ona bu denli ağır bir imtihan vermiş. Ama Asiye sabrediyor…
Bir müddet daha böyle devam ederken zamanın geldiğini hissediyor Asiye… Artık haykırması gerekiyor imanını. İşte Asiye tam karşısında Firavun’un.. Dimdik !!! “Ben Müslümanlardanım, Alemlerin Rabbine iman ediyorum” diyor… Gerisi bildiğiniz gibi işte.. Tarih boyunca müslümanım diyenlere ne yapılmışsa Asiye’ye de aynısı yapılıyor. Karşındaki eşi bile olsa küfür tek millet.. Hiç fark etmiyor… Başına geleceklerden haberdar. Firavun ellerini ve ayaklarını kazığa bağlıyor. Göğsüne ise koca bir taş koyup öylece güneşe bırakıyor bunca yıllık karısını.. Asiye ise “ Rabbim bana katında cennette bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun kötü işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar” diye dua ediyor… Asiye dua ederde Rabbi icabet etmez mi ? En güzel şekilde icabet ediyor hemde.. Rabbi sabır yağdırıyor üzerine Asiye’nin ve ona şehadeti nasip ediyor… Artık Asiye için ne gam var ne de keder…
Asiyece baktım hayata.. Biraz zor geldi. Biraz mı ? Çok zor geldi aslında.. Ama dedikleri gibi “Cennet ucuz değil”…