HAYRETTİN K. HAYRET ETTİRDİN
yakında bu karedesin
HAYRETTİN KARAMAN NEREYE KOŞUYOR
Diyalogsever akımının Laik hükümetinin hoca (!) takımının elebaşlarından biri olan Hayrettin karaman gerçek yüzünü ortaya koyarak aldığı görevi yerine getirmede, Bel'am'lık makamına kurulmada, Fethullah Gülen'i tahtta tek başına bırakmamakda kararlı ve azimli olduğunu ortaya koymaktadır.
Yıllarca laik T.C nin mütedeyyin saf (!) ve kandırılmış insanlarının gönlünde hoca zannedilerek yer bulan bu şahıs üniversitede hocalıktan istifa ederek hangi makamlara yerleştirildiğini öğrenmiş oldular.
Diyalog adı altında muasır yahudi ve hırıstiyanları sanki içlerinde halen şirk koşmayan necis olmayanları varmış gibi cennete koyma çabasında katolik papazlarına kıskandırırcasına "ayin" konuşmalarını sürdürmektedir.
Şimdi küfür ve sapıklık dolu yazısını aynen buraya alıntılıyor ve yazısının sonuna Kuran ve sünnetten İslam'ın bakışını sunacağız.
Necat (ahirette kurtuluş) konusunda bir tartışma 22 Ağustos 2008 Cuma Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/h...hirette-kurtulus-konusunda-bir-tartisma-12421
Sayın Ahmet Ali Aksoy internette "Bu nasıl bir diyalog, bu gidiş nereye?" başlıklı biz yazı yayınlamış, bana da geldi. Bu yazıda "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Kültürlerarası Diyalog Platformu" tarafından periyodik olarak tertib edilen "DİYALOG" toplantılarından birini tenkit ediyor. Bu toplantıda Ali Bulaç, Ali Erbaş, Arif Gökçe, Cemal Uşak, Faruk Tuncer, İlyas Üzüm ve Niyazi Öktem ile beraber, Vatikan temsilcisi George Marovitch, Dozideos Anagnasdopavios ve Yusuf Altıntaş gibi Kilise ve Havra mensubları bulunmuştu. Ben huzurlarında "DİYALOG" mevzûunda bir konuşma (sunum) yaptım, toplantıya katılanlar sorular sorarak ve görüşlerini açıklıyarak katkıda bulundular. Daha sonra bu konuşma "Polemik Değil Diyalog" isimli bir kitabda neşredildi.
Sayın Aksoy yanlış bulduğu ifadelerimi -bazılarına cevap da vererek- nakletmiş. Birkaç örnek vereyim:
"Bütün insanların Müslüman olmaları' dinin, Kur'ân'ın hedefi değildir." (Polemik Değil Diyalog, s. 41);
"Müslümanların çoğu 'Peygamberin, bütün din sâliklerini İslâm'a çağırdığına' inanırlar" (Polemik Değil Diyalog, s. 35);
"Peygamberimiz 'Yahudiler mutlaka Müslüman olsun!' demiyor, 'Hıristiyaanlar mutlaka Müslüman olsun!' demiyor." (Polemik Değil Diyalog, s. 35);
"Diyaloğun hedefi, tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı" (Polemik Değil Diyalog, s. 36);
"Kur'ân-ı Kerîm'de Ehl-i Kitab'la ilgili devamlı vurgulanan şey; ALLAH'a iman, âhirete iman ve amel-i salihdir. Kur'ân birçok âyette bunu söylüyor; yani 'Peygambere iman edin' demiyor." (Polemik Değil Diyalog, s. 37);
Bu son ifadem meşhur necat (ebedi kurtuluş) meselesi ile ilgilidir.
"Son peygamber olan Peygamberimiz geldikten sonra O'nun davetine uyarak Müslüman olmayan, ALLAH'a şirk koşmadan, ahirete de şüphe etmeden iman eden ve "Salih amel" işleyen (bütün dinlerde ortak olan iyi davranışlarda bulunan ve kötülüklerden uzak duran) Yahudiler, Hristiyanlar (Ehl-i kitab) ahirette kurtuluşa erer mi?" sorusuna İslam alimleri üç cevap vermişlerdir:
1. Davetin ulaşması mümkün olmayan yerlerde yaşayanlar müstesna bütün insanlar Son Peygambere inanmak mecburiyetindedirler; inanmayanlar ahrette kurtuluşa eremez.
2. İmam Gazzalî'ye göre iman mecburiyetinin iki şartı var
a) Peygamber'in tebliğinin sahih olarak ona ulaşması lazım
b) Nazarı muharrik olacak şekilde olmalı; yani tebliğ yoğun ve tahrik edici olmalıdır.
3. Reşid Rızaların zamanından itibaren üçüncü bir adımın daha atılmış olduğunu görüyoruz. Meselâ Abduh (öğrencisi Reşid Rıza ekleme yaparak bunu anlatıyor) "Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiîler(den) her kim ALLAH'a ve ahiret gününe iman eder ve amel-i salih işlerse, elbette onların Rableri katında mükafatları vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir de" (Bakara: 2/62) mealindeki âyetin tefsirinde şöyle diyor: "Bu, Ehl-i fetret (Son Peygamber'den sonra yaşayan ve Müslüman olmayanlar) için de geçerlidir." ALLAH'a, ahiret gününe iman eden ve amel-i salih işleyen kimseler için korkacakları bir şey yoktur, yani bunlar nâcidir (kurtuluşa ererler).
Ben anılan konuşmamda, bu üç görüşü naklettim, her birinin delil ve dayanaklarını verdim ve özetle şunu dedim:
Başka dinlerde, ötekilere böyle bir bakış mevcut değil, ama İslam düşüncesinde böyle bir görüş ve bakış mevcuttur. Kendim üçüncü görüşü benimsediğimi söylemedim ve savunmadım, yalnızca naklettim ve delillerini verdim. Ayrıca bu görüşün de savunulabileceği kanaatindeyim.
"Peygamberimiz (İslam) bütün insanları tek seçenek olarak İslam'a mı davet ediyor?" meselesini de sonraki yazıya bırakalım.
Necat konusu (2) 29 Ağustos 2008 Cuma Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/necat-konusu-2-12524
"Hangi itikadda (din inancında) olanların, eninde sonunda cennete girebilecekleri" konusunun adı "necat meselesi"dir. "Necat ve İslam'ın, Müslüman olmayanlara yönelik çağrısı" hakkında, "Polemik Değil Diyalog" isimli kitapta yer alan konuşmamda söylediklerime itirazlar var. Bunlardan birini bir yazımda ele almıştım, bu yazıda konuya devam ediyorum.
Evet ben diyorum ki:
1. İslam düşüncesinde "Şirk koşmadan ALLAH'a, şüphesiz olarak ahirete iman eden ve salih amel işleyenlerin, Müslüman olmasalar da cennete girebileceklerini" kabul eden bir yorum vardır.
2. Bu yorumu benimseyenlere göre Peygamberimiz (Kur'an, İslam) Ehl-i kitabı, mutlaka ve tek seçenek olarak Müslüman olmaya çağırmıyor;
a) Müslüman olmaya,
b) Müslüman olmayı kabul etmezlerse (Musevi, İsevî… olmayı terk etmek istemezlerse) şirksiz olarak ALLAH'a, şeksiz olarak ahrete iman etmeye ve salih amele
c) Her ikisini de kabul etmeyenleri belli şartlarla barışa veya teslim olup teb'a olarak yaşamaya (zimmî olmaya) davet ediyor
d) İslam'ı ve barışı kabul etmeyip Müslümanların yurtlarına ve dinlerine saldıranlarla da savaşıyor.
Sözü edilen konuşmamda (s. 35) bu konuda şunları söylemişim:
Ali Bulaç: Peki hocam, bir Hıristiyan Peygamberimiz için ne demelidir?
H. Karaman: İyi bir insan, iyi bir Müslüman ve Peygamber olduğuna da inanmalıdır. Biz üç dinin mensupları şuna inanmalıyız; Hz. İsa ALLAH'tan vahiy almıştır, Hz. Musa, ALLAH'tan vahiy almıştır. Hz. Muhammed de ALLAH'tan vahiy almıştır. Buna inanmak durumundayız.
İ. Üzüm: Peki ama hocam, Hıristiyanlar niye inanacaklar ki? İnandıkları takdirde Müslüman olmazlar mı?
H. Karaman: Hayır, Müslüman olmazlar.
İ. Üzüm: Olmaz ama bir gevşeme, bir kopma…
H. Karaman: …Bir Hıristıyan veya Musevi, "Hz. Muhammed'in de ALLAH'dan vahiy aldığına inanıyorum," der. Sonra "bu peygember (Hz. Muhammed) benden ne istiyor," sorusunu sorar. Yani, "Ben bir Museviyim ya da Îseviyim, dinimi bırakıp şu ana kadar inandığım ve yaşadığım şeylerden tevbe edip Müslüman olmamı mı bekliyor? Yoksa başka bir beklentisi mi vardır?" Ben diyorum ki, İslâm ulemâsı içinde, Kur'an-ı Kerim'e bakarak Peygamberimizin beklentisinin bundan ibaret olduğuna inanlar var. Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun!" demiyor, "Hıristiyan mutlaka Müslüman olsun!" demiyor. Diyor ki; "Yahudiler ve Hıristiyanlar tek ALLAH'a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar, (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler) beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler."
Dolayısıyla "Bu takdirde onlar da cennete giderler" demiş oluyor.
Bu inançta olanlar var mı? Var. Bu inançta olmayanlar var mı? Onlar da var… İşte sizin adına diyalog dediğiniz şey bu zaten. Hep şunu söylüyorum; diyalog, "tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı." Böyle bir hedef olamaz zaten. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama diyalog, duvarları kaldırıp, birbirimizi görmemizi sağlayabilir…
HAYRETTİN KAHRAMAN'A KUR'AN-I KERİM İLE REDDİYE
-”Kim ALLAH’a ve Rasul’une iman etmezse, bilsin ki biz kafirler için çılgın bir ateş hazırladık” (Fetih : 13)
- Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü ALLAH'a teslim etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. ALLAH kulları görendir. Al-i imran 20
( Kitap verilenlere (ehli kitap -hırıstiyan ve yahudi) İSLAMı kabul etmeleri soruluyor ! Bulundukları dinin İslam ile bir ilişiği yoktur . İslama girerlerse kurtuluş , aksi taktirde CEHENNEM AZABI vaadedilmektedir.
Son cümlede görüldüğü gibi kitap ehline diyalog değil TEBLİĞ Etmek gereklidir ! )
- ALLAH'ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir azapla müjdele! Al-i imran 20
( ALLAHın kitabını (kuran-ı kerimi ) inkar edenler , kabul etmeyenler BÜTÜN KAFİRLERDİR ! Peygamberleri öldürenler ise Kuranda geçtiği üzere israiloğulları(yahudiler)dir )
- İşte bunlar öyle kimselerdir ki, dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır. Al-i imran 20
( İslama girmemiş (kuran indiği halde) kitaplı kitapsız bütün kafirlerin kendi dinleri gereği yaptığı bütün amel ve ibadetleri boşa çıkmış , kab bezi gibi suratlarına paçavra misali fırlatılacaktır . Cehenneme zümera)
“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar Rabbiniz olan ALLAH’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve hoşnudluğumu kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” buyurulmaktadır. (Mumtehine: 1)
“ALLAH’a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, ALLAH’a ve Peygamberine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.” (Mucâdele: 22)
-Yahudiler, "Uzeyir ALLAH'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih ALLAH'ın oğlu", dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. ALLAH onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar! Tevbe 30
- Andolsun, "ALLAH, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler (hırıstiyanlar) elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan ALLAH'a ibadet edin. Kim ALLAH'a ortak koşarsa, şüphesiz ALLAH ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti. Maide 72
- "ALLAH, üçün üçüncüsüdür" (hırıstiyanlar) diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır. Maide 73
- Böyle iken dediler ki: "Rahmân çocuk edindi." ALLAH bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (ALLAH'ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır. ENBİYA26
- Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara ALLAH katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı ALLAH'ın laneti kâfirleredir. BAKARA 89
- De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin ALLAH'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri ALLAH'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz ? ALLAH yaptıklarınızdan habersiz değildir". AL-İ İMRAN 99
- Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. NİSA 44
-Yahudiler: “Uzeyir ALLAH’ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar da: “Mesih (İsa) ALLAH’ın oğludur.” dediler. Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir. ALLAH onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?” (Tevbe: 30)
-“Ey ehl-i kitap, Peygamberlerin ardı arkası kesildiği, bir boşluk meydana geldiği sırada size peygamberimiz gelmiştir. Gerçekleri size açıklıyor ki, ‘Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi’ demeyesiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. ALLAH’ın her şeye gücü yeter.” (Maide: 19)
( Ahirette bize müjdeci uyarıcı gelmedi diyenler cennetlik olabilir mi ?)
“ALLAH’ı ve peygamberlerini inkar edenler, ALLAH ve peygamberleri arasını açmak isteyenler, bazılarına inanır, bazılarını da inkar ederiz, diyenler ve (iman ve küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler... İşte gerçekten kafir olanlar bunlardır. Ve biz (böyle) kafirler için zelil edici bir azab hazırladık. ALLAH’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayanlar ise, işte bunlara da mükafatları verilecektir. ALLAH, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nisa : 150 , 151 , 152)
Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır"
(Ey Habibim!) De ki; “Ey insanlar! Muhakkak ki ben, sizin hepinize göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan ALLAH’ın peygamberiyim. O’ndan başka ilah yoktur. O hayat verir ve O öldürür. Öyleyse ALLAH’a ve O’nun ummi peygamber olan rasulüne iman edin; O ki, ALLAH’a ve O’nun kelimelerine (kitaplarına) iman eder, Ona tabi olun ki, hidayete eresiniz.”(A'raf 157-158)
HAYRETTİN KAHRAMAN'A HADİS-İ ŞERİF İLE REDDİYE
"Ehl-i Kitap'a bir şey sormayınız. Çünkü onlar sapıtmış oldukları için sizi hidayete eriştiremezler. Eğer siz böyle yaparsanız, ya batıl sözü doğrular ya da doğru bir sözü yalanlamış olursunuz. ALLAH'a yemin olsun ki, eğer Musa bile hayatta olsaydı O'nun bile bana tâbi olmaktan başka yapacağı bir şey yoktu".
( Ahmed bin Hanbel, Müsned, III. 338; b- İbni Kesir Tefsirin Kuran-il Azim, I- 386; c- ed Dürrül Mansur, II- 85; d- Alûsî, Ruhu'l Meanî III- 210)
"Muhammed'in nefsi elinde olan ALLAH'a yemin olsun ki, eğer Musa peygamber sizin aranızda olsaydı da O'na tâbi olup Beni terk etseydiniz sizler bu halde kesinlikle sapıtanlardan olurdunuz. Halbuki Musa (as) hayatta olup yaşasaydı O'nun bile Bana tâbi olmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur".
( Darimi, SUnen, Mukaddime bab, 46; ed Durru'l Mansur, II. 84; Alûsî Ruhu'l Meanî I. 244.)
"Muhammed'in nefsi elinde olan ALLAH'a yemin olsun ki bu ümmetten hiç bir kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle bir kişi Bana inanmadan önce ölürse o ancak cehennemliktir".
(Sahih-i Muslim, Kitabu'l İman, bab 70; Zadu'l Mesir L 365; Ibni Kesir, Tefsiru'l Kur'an'il Azim, I. 363)
"Ümmetimden veya Yahudilerden ya da Hıristiyanlardan her kim Benim peygamber olduğumu işitir de Bana iman etmezse o kişi cennete giremeyecektir".
( Ahmed bin Hanbel, Musned, IV. 396; Tefsiru'l Kur'an'il Azim, II. 266)
Buhari Ebu Hureyre (ra)'dan şöyle rivayet etti:
"Ehl-i Kitap Tevrat'ın Ibraniceisini okuyup Müslümanlara Arapça tefsir ederlerdi. Bunu gören Hz. Peygamber (as): "Ehl-i Kitap'ın söylediklerini ne tasdik edin, ne de yalanlayın" buyurdu".
Ey Hayrettin Karaman isimli diyalogsever şahıs :
BİR TANE HAZRETİ İSA'YI ALLAH'IN OĞLU DEĞİL DE ONUN KULU OLDUĞUNU SÖYLEYEN BİR HRİSTİYAN GÖSTEREMEZSİNİZ . BİR TANE HRİSTİYAN RASULULAH EFENDİMİZİ SON PEYGAMBER KABUL ETMEZ. BUNLARI KABUL ETSE ZATEN MÜSLÜMAN OLURLAR.
ÇOK ŞÜKÜR BİZ HİÇ BİR YERDE BİRLEŞMİYORUZ. AMENTUDE SADECE MUSLUMANLARLA İTTİFAKIMIZ VAR. BİZ ONLARIN İNANDIĞI ALLAH'A DA İNANMIYORUZ.
BİZİM ALLAH'IMIZ EHAD'DIR. DOĞRULMAMIŞ, DOĞURMAMIŞTIR. BENZERİ VE DENGİ YOKTUR. HİÇ BİR ŞEYE MUHTAÇ DEĞİLDİR.HERŞEY ONA MUHTAÇTIR.
FARZET Kİ TEK OLAN ALLAH'A İMAN ETTİLER BU SEFERDE RASULULLAH'A İMAN YOK
O İMANIN HİÇ BİR HÜKMÜ YOK .
“KİM ALLAH’A ve RASUL’UNE İMAN ETMEZSE BİLSİN Kİ BİZ KÂFİRLER İÇİN ÇILGIN BİR ATEŞ HAZIRLAMIŞIZDIR.” (Fetih: 13)
Ebu Hureyre radıyALLAHu anh, merfuan rivayet ediyor;
“İnsanlarla ALLAH’tan başka ilah olmadığına şehadet edinceye, Bana ve getirdiğim hükümlere iman edinceye kadar savaşmakla emrolundum…”
Buhari(24,1321,2748) Muslim(22) Begavi Şerhus-Sunne(1/67) Beyhaki(2/3, 3/92, 4/104) İbni Mace(3927) Ebu Davud(2623) Tirmizi(2606) Ahmed(2/314, 345, 377, 384, 4/8) Nesai(5/14) Darimi(siyer,10) Şafii Musned(s.14) Mişkat(12) Hadis manen mutevatirdir.
“Muhammed’in (s.a.v.) nefsi elinde olan ALLAH’a yemin olsun ki, şu Yahudi ve Hristiyanlardan, beni işitip de haberdar olan, sonra beraber gönderilmiş olduğum hükümlere inanmadığı halde ölen bir kimse yoktur ki ateş ehlinden olmasın!”
Muslim(153, 240) Ahmed(2/350) Cem’ul Fevaid(20) Şerhus Sunne(1/104) Mişkat(10) İbni Kesir Tefsiri(1/90, 255) İbni Mende İman(88) İbni Mende Tevhid(s194) Elbani Sahiha(157) Tayalisi(43) Taberi(2/235) Suyuti el-Havi(2/145) Ebu Nuaym Hilye(4/308) Ebu Avane(1/104) İbni Teymiye Fetava(4/188) Nesai Suneni Kubra(1/241) Tarhut Tesrib(7/159) Busayri İthaf(94)
“Kul kabire konulup yakınları kabrin başından ayrıldıklarında ayaklarının sesini işitir. Ona iki melek gelir ve konuşturur; “Muhammed hakkında ne diyorsun?” derler…sonra kafir ve münafığa gelirler…kafir der ki;
“Bilmiyorum, halkın söylediğini söylüyordum.” Sonra demir balyozlarla ensesine vurulur. Bir çığlık atar ki onu insan ve cinlerden başka her şey işitir.”
Buhari(cenaiz 87) Ebu Davud(sunnet, 34) Ahmed(4/296) Tirmizi(kıyamet 36) İbni Teymiye Fetava(4/253)
“İslam beş (temel) üzerine bina edilmiştir; ALLAH’tan başka ma’bud olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet, namazı dosdoğru kılmak, hak sahiblerine zekatı vermek, Beyt’i haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”
Buhari(7) Muslim(21) Tirmizi(2609) Ahmed(2/26, 92, 120,143) Nesai(8/107) Şerhus Sunne(1/17) Mişkat(4)
Peygamber Efendimiz sallALLAHu aleyhi ve sellem’e imanı emreden birçok ayet varken, bunun aksini iddia edenler Bakara suresindeki şu ayeti delil gösteriyorlar;
“Şüphesiz ki, (zahiren) iman edenler, Yahudi olanlar, hristiyanlar ve sabiilerden, kim ALLAH’a ve ahiret gününe iman edip Salih bir amel işleyenlerin Rableri katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur ve mahzun da olmazlar.” (Bakara 62)
Halbuki ayetin nuzul sebebi şöyledir;
“Selman radıyALLAHu anh, Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in yanına gelince, kendi halkının ibadetlerinden ve dini yorumlarından haber vermeye başladı. Dedi ki;
“Ey ALLAH’ın Rasulu! Onlar namaz kılıyor, oruç tutuyor, sana iman ediyor ve senin peygamber olarak gönderileceğine iman ediyorlardı.”
Selman radıyALLAHu anh, onları övmeyi bitirince Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem, “Ey Selman! Onlar cehennem ehlidirler.” Buyurdu. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Bu ayetin nuzulunden sonra Efendimiz sallALLAHu aleyhi ve sellem buyurdular ki;
“Kim beni duymadan İsa’nın dini üzere, İslam üzere ölürse o, hayır üzeredir. Ama herkim bugün beni duyduğu halde bana iman etmezse şüphesiz ki o helak olmuştur.”
Taberi(1/256) İbni Teymiye Mecmuul Fetava(7/430) İbni Hişam(1/214-220)
Hakim(3/600) Vahidi Esbab-ı Nuzul(s.28-29) Taberi(1/229) Suyuti Durrul Mensur(1/72) Lubabun Nukul(1/13) Abdulfettah el-Kadi Esbabun Nuzul(s.13) Bedreddin Çetiner Esbabun Nuzul(1/23) İbni Ebi Ömer ve İbni Ebi Hatim’den naklen
----------------------
HAYREttİN KARAMAN'IN "bir başka" SAPKIN GÖRÜŞÜ !
Oy kullanmak 29 haziran 2007 Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/oy-kullanmak-5823
Seçimler yaklaşınca hem belli şartlarda oy kullanmak, hem de kullanılan oyun yönü (hangi partiye oy verileceği) konuları zihinleri yormaya başlıyor.
İslam'ı, hayatın bütününü kaplayan bir din olarak görenler, böyle anlayıp böyle yorumlayanlar, laik bir rejimde -bu rejimi uygulayacak olan- bir partiye oy vermenin caiz olup olmadığını tartışıyorlar. Oy vermeyi caiz görenler de "hangi partiye" sorusunun cevabını bulmaya çalışıyorlar.
"Bu rejimi uygulayacak olan bir partiye oy verilemez; bütün partiler de bu konuda ittifak ettiklerine göre hiçbirine oy verilemez, hiçbirine oy verilmeyince de oy kullanılamaz" diyenler -ki, bunların sayıları oldukça azdır- demokrasilerde oy vermeyi, "hilafet rejimindeki bey'at" ile eş tutuyorlar. Bunlara göre nasıl bir halifeye bey'at eden onun tâbi olduğu siyasi rejimi benimsiyor ve bu rejimin uygulanmasında başkana itaat edeceğine yemin ediyorsa, laik demokrasilerde bir partiye oy verenler de o partinin uygulayacağı rejimi benimsiyor ve itaat edeceklerine söz vermiş oluyorlar. "Devlet idaresinde İslam'ı temel referans olarak almayan bir rejim İslam'a aykırı olacağından bunu benimsemek ve uygulanmasına destek vermek de caiz değildir" diyorlar.
Her seçimden önce, yukarıda özetlediğim düşünceyi dile getiren, bu şartlarda oy kullanmamayı telkin eden birkaç mektup alıyorum. Bundan yirmi beş yıl önce bu fikri savunanların sayısı biraz daha fazlaydı, şimdilerde çok azalmış görünüyor.
Bugün anlaşılan ve uygulanan biçimiyle hem demokrasi hem de laiklik hakkında bazı çekincelerim olmasına rağmen ben, oy kullanmanın yalnızca caiz değil, aynı zamanda gerekli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca "oy kullanmak caiz değildir" diyenleri de tutarsızlık ve çelişki içinde görüyorum.
Önce tutarsızlık ve çelişkiden başlayalım:
Demokrasilerde bir partinin takdim ettiği programa bakarak ona oy vermek, rejime oy vermek manasına gelmez. Takdim edilen program halkın ve ülkenin menfaatine uygun ise, dinimize göre de korunması gereken maddi ve manevi değerlerimizi koruma hususunda mevcudun en iyisi ve en uygunu ise oy verilir; bunu manası da "verili ve değiştirilemez bir rejim çerçevesinde" olabildiğince, "faydalı olanı elde etmek ve zararlı olandan kurtulmaktır" ve bu da İslam'a aykırı değildir.
Laik demokratik rejimi benimsemiş ve uygulamakta olan bir ülkede yaşamayı, bu rejimi uygulayan devletin verdiği hizmetleri ve yükümlülükleri kabul etmek, böyle bir ülkede mülk edinmek, ticaret yapmak, iş yapmak, aile kurup çoluk çocuk sahibi olmak… bu rejimi benimsemek manasına gelmiyorsa, yukarıda açıklanan niyet ve maksatla bir partiye oy vermek de rejimi benimsemek manasına gelmez. Mevcut şartlarda emaneti (milletin maddi ve manevi değerlerini) güvenilir ellere teslim etmek manasına gelir.
Böyle bir niyet ve maksatla belli bir partiye oy veren kimse, değerleri koruma niyeti ve bu niyetle bir faaliyette bulunması sebebiyle ecir de alır; ama hem iktidarların faydalı ve zararlı icraatına maruz kalan, hem de zararı azaltma, faydayı arttırma yönünde en küçük bir katkıyı esirgeyen kimseler sorumlu olabilirler.
İkinci konu, "Hangi partiye oy vermeli?" sorusu ile ilgili idi.
Onu da inşaALLAH Pazar günü ele alalım.
_________________________________________________
Hangi partiye… 1 Temmuz 2007 Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/hangi-partiye8230-5853
Benim “oyunuzu filan partiye vermelisiniz” dememi kimse beklemez; ben de beklenmedik bir sözü söylemem.
Burada diyeceğim, oyumuzu kullanırken göz önünde tutmamız gereken bazı hususlardan ibarettir.
Bazı itiraz mektupları almış olsam da “zararı asgariye indirmek, faydayı azamiye çıkarmak” için oy kullanmanın gerekli olduğunda ısrar ediyorum.
Siyasette uzlaşma olamayacağı gibi koalisyon da olmamalıdır. Bir sivil toplum örgütü, önce koalisyonun aleyhinde bulunurken, muhalif olduğu partinin tek başına iktidara gelme ihtimalini görünce “koalisyon da demokrasilerde meşru ve olağandır, bazı faydaları da vardır” diyerek dümen kırmıştı. Partiler bir programla, seçim bildirisi ile oy istiyorlar. Tenkit ve tekliflerinde ısrarlı oluyor, diğer partilerinkilere ise muhalefet ediyor, onların teklif ve tenkitlerinin doğru olmadığını, ülkenin menfaatine de aykırı olduğunu söylüyorlar. Peki koalisyon olunca ne oluyor? Ortak iktidar olan partiler tenkit ve tekliflerinin bir kısmından vazgeçiyorlar; yani yanlış ve zararlı olduğunu iddia ettikleri düşünce ve icraata razı oluyorlar. Bir konuda ihtilafa düştüklerinde ya biri diğerine tabi oluyor veya ikisinin de dediği olmuyor; bu yüzden en olmayacak şeyin gerçekleştiğini de görüyoruz. Birçok acil ve faydalı düzenleme ve icraatın anlaşmazlık yüzünden rafa kaldırıldığı veya sürüncemede kaldığı da cabası.
Şu halde oy kullanırken koalisyona meydan vermemeyi hedeflemek gerekiyor.
Hesapların ve değerlendirmelerin yalnızca maddeye bağlanması insanlığa aykırıdır. Haklar, özgürlükler, dengeleri gözeten bir demokrasi, din ve düşünce özgürlüğünü, “kamusal alan, ülkenin özel durumu, irtica tehdidi” gibi uydurma, hukuk ve demokrasi dışı bahanelerle daraltma/daraltmama mutlaka göz önünde tutulmalı; oy verilecek partilerin bu konulardaki söylem, tutum ve eylemleri değerlendirilmelidir.
Parti sözcüleri konuşurken bol keseden atarlar, kitlelerin duygu, ihtiyaç ve beklentilerini kullanırlar. Oy verecek olanlar söylenenlere değil, hem kendileri hem de başkaları için -dengeli olarak- en faydalı ve mümkün olana bakmalıdırlar.
Bir mümin, aynı yılan deliğinden iki kere sokulmaz; geçmiş tecrübeler unutulmamalıdır.
Ormanı unutup bir ağaca takılan, orada çakılıp kalan, sonunda ağacı da ormanı da kaybedenler olmuştur; bunların peşine düşmek akıl kârı değildir.
Muhalefette arslan, iktidarda tavşan olanlar unutulmamalıdır.
Hakkımızda hayırlısını ALLAH'tan dilemek kadar, hayırlı bildiğimizin gerçekleşmesine katkıda bulunmak da vazifemizdir
_________________________________________________
Buraya kadar gördüklerimiz , İslami kesimide !! adam zannedilen belam imitasyonun zırvalarına şahidliğimizdir.
Oy kullanmanın demokrasiye itaat ederek DAMGALANMAK olduğunu sivri aklıyla demogoji yaparak sütrelemeye çalışmıştır. Fakat bu yama koca deliği örtmemektedir . Çünkü masken düştü foyan ortaya çıktı !
Şu rezilliğe bakınız ki itikadi anlamda helal -haram - şirk-küfür görüldüğünü kendisi bile itiraf etmesine rağmen , konuyla ilgili bir tane ayet hadis ile küfrüne payanda bulamamıştır . Klasik cami cemaati senden daha iyi savunur bu küfür hamlelerini bunu bilesin .
Helal haram belirleme hakkını ALLAHtan alıp mahlukatına verenler , yeryüzü (ki yeryüzünün bir parçası hatta) Rabbleri seçtiğini , bu karaktersiz İlahlara ! ibadet ettiklerini bir türlü anlayamamaktadırlar. Bunlar kötünün iyisini seçtim diye kıt aklınla heva ve heveslerine binip dörtnala koşturmaktadırlar.
Bre laik düzenin kravatlı profu ; bilmezmisin kötünün iyisi yani EHVEN-İ ŞER ameli konularda gündeme gelir . itikadi konuda az küfür çok küfür olmaz.
Mesele Haram -mekruh olan at veya domuz eti varken hangisini yiyeyim dersen ehven-i şer kaidesini kullanabilirsin . Yoksa saf gazete okurlarını kendin gibi şirk batağına davetiye yollayarak geçerli kılamazsın . Ne fıkıh ne din müsade eder. Ha laik düzen mi? O başka .
Bir diğer rezaleti ise, tam cahillerin sözünü ileriye sürerek ne kadar basit ve trajik duruma düştüğünü göremiyor.
Elhamdulillah ki, bunların ankebuttan daha çürük olan tuzaklarını anlayacak ilim ve imanı, Rabb'im c.c. bizlere bahşetti.
Bu müthiş ! profa göre oy kullanmayı küfür görenlerin bir çelişkisi varmış ve Uyanık hocam bunu farketmiş.
Neymiş efendim o ?
"Laik demokratik rejimi benimsemiş ve uygulamakta olan bir ülkede yaşamayı, bu rejimi uygulayan devletin verdiği hizmetleri ve yükümlülükleri kabul etmek, böyle bir ülkede mülk edinmek, ticaret yapmak, iş yapmak, aile kurup çoluk çocuk sahibi olmak… bu rejimi benimsemek manasına gelmiyorsa, yukarıda açıklanan niyet ve maksatla bir partiye oy vermek de rejimi benimsemek manasına gelmez. Mevcut şartlarda emaneti (milletin maddi ve manevi değerlerini) güvenilir ellere teslim etmek manasına gelir."
Yazık sana ya. Şer'i devlette bu sözleri söyleseydin o din adamı apoletini paspas yapar, seni de tevbeye davet edip Fizan'a sürerlerdi. Tabi tevbe edersen. Yoksa o baş gövdene fazla gelirdi.
Sen hiç mi siyer okumadın , hiç mi Rasulullahın hayatında Mekke ve Medine dönemlerini duymadın? Hayır tabi ki duydun. Fakat hastalıklı kalbin, defolu ilmi anlayışın yüzünden buradan ibret ve metodlar çıkartamadın !!
Rasulullah (s.a.v.) bi'setin 13 yılına kadar (53 yaş) Mekke'de yaşam sürmedi mi ?
Bu zaman süresinde Mekke küfür devletinin hangi organizasyonuna iştirak edip meşrulaştırdı ?
Rasulullah , Mekke'de yaşayıp , evlenip , ticaret yapmadı mı ?
Bu tür amellerde bulunmak itikadi küfürle kıyaslanıp onaylamak anlamına gelir mi ? Gelir ise Rasulullah yaşadığı küfür ülkesindeki küfür parlamentosuna neden katılmadı ? Üstelik kaybetme ihtimali olan seçimlere de değil .
Rasulullah (s.a.v.)e Seçimsiz en büyük makamı vermediler mi ?
Peygamberin kabul etti mi ? Etmediyse sebebin Kureyş parlamentosunun şirk anayasası olduğunu anlayamadın mı ? İdrak yolların mı tıkalı ?
Sana ne oluyorda , küfür anayasalara , ilke ve inkılaplara bağlı kalmaya, yemin etmeye, tazim duruşları sergilemeye, ALLAHa muhalif (!) helal haram kanun peydahlatmaya cevaz vererek, günlük çıkar uğruna bu kadar cüretkar bir edayla ortaya düşüyorsun ?
Sen isviçreye , ABD'ye vs. bilumum harbilerin ülkelerine gitsen, orada yaşamaya kalksan, hangi kafir parti hayat standartlarını yükseltiyorsa, Onu destekler, cevaz verir peşlerinde insanları koşturursun !!
İnsanın bakış açısı çıkarcı hastalığına yakalanmışsa, tevhid gözlüğünü foseptiğe atması kaçınılmaz olur.
ALLAH müslümanları , mazlumları ve saf insanları böyle Hakkı (ilmi) gizleyip çarptıran alimlerden (!) , cıbılın kabadayıların şerrinden muhafaza buyursun . (amin)
PANZEHİR:
https://www.islam-tr.org/konu/secim...hiliyye-duzenlerine-istirak-etmek-kitap.7213/
HAYRETTİN KARAMAN NEREYE KOŞUYOR
Diyalogsever akımının Laik hükümetinin hoca (!) takımının elebaşlarından biri olan Hayrettin karaman gerçek yüzünü ortaya koyarak aldığı görevi yerine getirmede, Bel'am'lık makamına kurulmada, Fethullah Gülen'i tahtta tek başına bırakmamakda kararlı ve azimli olduğunu ortaya koymaktadır.
Yıllarca laik T.C nin mütedeyyin saf (!) ve kandırılmış insanlarının gönlünde hoca zannedilerek yer bulan bu şahıs üniversitede hocalıktan istifa ederek hangi makamlara yerleştirildiğini öğrenmiş oldular.
Diyalog adı altında muasır yahudi ve hırıstiyanları sanki içlerinde halen şirk koşmayan necis olmayanları varmış gibi cennete koyma çabasında katolik papazlarına kıskandırırcasına "ayin" konuşmalarını sürdürmektedir.
Şimdi küfür ve sapıklık dolu yazısını aynen buraya alıntılıyor ve yazısının sonuna Kuran ve sünnetten İslam'ın bakışını sunacağız.
Necat (ahirette kurtuluş) konusunda bir tartışma 22 Ağustos 2008 Cuma Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/h...hirette-kurtulus-konusunda-bir-tartisma-12421
Sayın Ahmet Ali Aksoy internette "Bu nasıl bir diyalog, bu gidiş nereye?" başlıklı biz yazı yayınlamış, bana da geldi. Bu yazıda "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Kültürlerarası Diyalog Platformu" tarafından periyodik olarak tertib edilen "DİYALOG" toplantılarından birini tenkit ediyor. Bu toplantıda Ali Bulaç, Ali Erbaş, Arif Gökçe, Cemal Uşak, Faruk Tuncer, İlyas Üzüm ve Niyazi Öktem ile beraber, Vatikan temsilcisi George Marovitch, Dozideos Anagnasdopavios ve Yusuf Altıntaş gibi Kilise ve Havra mensubları bulunmuştu. Ben huzurlarında "DİYALOG" mevzûunda bir konuşma (sunum) yaptım, toplantıya katılanlar sorular sorarak ve görüşlerini açıklıyarak katkıda bulundular. Daha sonra bu konuşma "Polemik Değil Diyalog" isimli bir kitabda neşredildi.
Sayın Aksoy yanlış bulduğu ifadelerimi -bazılarına cevap da vererek- nakletmiş. Birkaç örnek vereyim:
"Bütün insanların Müslüman olmaları' dinin, Kur'ân'ın hedefi değildir." (Polemik Değil Diyalog, s. 41);
"Müslümanların çoğu 'Peygamberin, bütün din sâliklerini İslâm'a çağırdığına' inanırlar" (Polemik Değil Diyalog, s. 35);
"Peygamberimiz 'Yahudiler mutlaka Müslüman olsun!' demiyor, 'Hıristiyaanlar mutlaka Müslüman olsun!' demiyor." (Polemik Değil Diyalog, s. 35);
"Diyaloğun hedefi, tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı" (Polemik Değil Diyalog, s. 36);
"Kur'ân-ı Kerîm'de Ehl-i Kitab'la ilgili devamlı vurgulanan şey; ALLAH'a iman, âhirete iman ve amel-i salihdir. Kur'ân birçok âyette bunu söylüyor; yani 'Peygambere iman edin' demiyor." (Polemik Değil Diyalog, s. 37);
Bu son ifadem meşhur necat (ebedi kurtuluş) meselesi ile ilgilidir.
"Son peygamber olan Peygamberimiz geldikten sonra O'nun davetine uyarak Müslüman olmayan, ALLAH'a şirk koşmadan, ahirete de şüphe etmeden iman eden ve "Salih amel" işleyen (bütün dinlerde ortak olan iyi davranışlarda bulunan ve kötülüklerden uzak duran) Yahudiler, Hristiyanlar (Ehl-i kitab) ahirette kurtuluşa erer mi?" sorusuna İslam alimleri üç cevap vermişlerdir:
1. Davetin ulaşması mümkün olmayan yerlerde yaşayanlar müstesna bütün insanlar Son Peygambere inanmak mecburiyetindedirler; inanmayanlar ahrette kurtuluşa eremez.
2. İmam Gazzalî'ye göre iman mecburiyetinin iki şartı var
a) Peygamber'in tebliğinin sahih olarak ona ulaşması lazım
b) Nazarı muharrik olacak şekilde olmalı; yani tebliğ yoğun ve tahrik edici olmalıdır.
3. Reşid Rızaların zamanından itibaren üçüncü bir adımın daha atılmış olduğunu görüyoruz. Meselâ Abduh (öğrencisi Reşid Rıza ekleme yaparak bunu anlatıyor) "Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiîler(den) her kim ALLAH'a ve ahiret gününe iman eder ve amel-i salih işlerse, elbette onların Rableri katında mükafatları vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir de" (Bakara: 2/62) mealindeki âyetin tefsirinde şöyle diyor: "Bu, Ehl-i fetret (Son Peygamber'den sonra yaşayan ve Müslüman olmayanlar) için de geçerlidir." ALLAH'a, ahiret gününe iman eden ve amel-i salih işleyen kimseler için korkacakları bir şey yoktur, yani bunlar nâcidir (kurtuluşa ererler).
Ben anılan konuşmamda, bu üç görüşü naklettim, her birinin delil ve dayanaklarını verdim ve özetle şunu dedim:
Başka dinlerde, ötekilere böyle bir bakış mevcut değil, ama İslam düşüncesinde böyle bir görüş ve bakış mevcuttur. Kendim üçüncü görüşü benimsediğimi söylemedim ve savunmadım, yalnızca naklettim ve delillerini verdim. Ayrıca bu görüşün de savunulabileceği kanaatindeyim.
"Peygamberimiz (İslam) bütün insanları tek seçenek olarak İslam'a mı davet ediyor?" meselesini de sonraki yazıya bırakalım.
Necat konusu (2) 29 Ağustos 2008 Cuma Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/necat-konusu-2-12524
"Hangi itikadda (din inancında) olanların, eninde sonunda cennete girebilecekleri" konusunun adı "necat meselesi"dir. "Necat ve İslam'ın, Müslüman olmayanlara yönelik çağrısı" hakkında, "Polemik Değil Diyalog" isimli kitapta yer alan konuşmamda söylediklerime itirazlar var. Bunlardan birini bir yazımda ele almıştım, bu yazıda konuya devam ediyorum.
Evet ben diyorum ki:
1. İslam düşüncesinde "Şirk koşmadan ALLAH'a, şüphesiz olarak ahirete iman eden ve salih amel işleyenlerin, Müslüman olmasalar da cennete girebileceklerini" kabul eden bir yorum vardır.
2. Bu yorumu benimseyenlere göre Peygamberimiz (Kur'an, İslam) Ehl-i kitabı, mutlaka ve tek seçenek olarak Müslüman olmaya çağırmıyor;
a) Müslüman olmaya,
b) Müslüman olmayı kabul etmezlerse (Musevi, İsevî… olmayı terk etmek istemezlerse) şirksiz olarak ALLAH'a, şeksiz olarak ahrete iman etmeye ve salih amele
c) Her ikisini de kabul etmeyenleri belli şartlarla barışa veya teslim olup teb'a olarak yaşamaya (zimmî olmaya) davet ediyor
d) İslam'ı ve barışı kabul etmeyip Müslümanların yurtlarına ve dinlerine saldıranlarla da savaşıyor.
Sözü edilen konuşmamda (s. 35) bu konuda şunları söylemişim:
Ali Bulaç: Peki hocam, bir Hıristiyan Peygamberimiz için ne demelidir?
H. Karaman: İyi bir insan, iyi bir Müslüman ve Peygamber olduğuna da inanmalıdır. Biz üç dinin mensupları şuna inanmalıyız; Hz. İsa ALLAH'tan vahiy almıştır, Hz. Musa, ALLAH'tan vahiy almıştır. Hz. Muhammed de ALLAH'tan vahiy almıştır. Buna inanmak durumundayız.
İ. Üzüm: Peki ama hocam, Hıristiyanlar niye inanacaklar ki? İnandıkları takdirde Müslüman olmazlar mı?
H. Karaman: Hayır, Müslüman olmazlar.
İ. Üzüm: Olmaz ama bir gevşeme, bir kopma…
H. Karaman: …Bir Hıristıyan veya Musevi, "Hz. Muhammed'in de ALLAH'dan vahiy aldığına inanıyorum," der. Sonra "bu peygember (Hz. Muhammed) benden ne istiyor," sorusunu sorar. Yani, "Ben bir Museviyim ya da Îseviyim, dinimi bırakıp şu ana kadar inandığım ve yaşadığım şeylerden tevbe edip Müslüman olmamı mı bekliyor? Yoksa başka bir beklentisi mi vardır?" Ben diyorum ki, İslâm ulemâsı içinde, Kur'an-ı Kerim'e bakarak Peygamberimizin beklentisinin bundan ibaret olduğuna inanlar var. Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun!" demiyor, "Hıristiyan mutlaka Müslüman olsun!" demiyor. Diyor ki; "Yahudiler ve Hıristiyanlar tek ALLAH'a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar, (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler) beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler."
Dolayısıyla "Bu takdirde onlar da cennete giderler" demiş oluyor.
Bu inançta olanlar var mı? Var. Bu inançta olmayanlar var mı? Onlar da var… İşte sizin adına diyalog dediğiniz şey bu zaten. Hep şunu söylüyorum; diyalog, "tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı." Böyle bir hedef olamaz zaten. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama diyalog, duvarları kaldırıp, birbirimizi görmemizi sağlayabilir…
HAYRETTİN KAHRAMAN'A KUR'AN-I KERİM İLE REDDİYE
-”Kim ALLAH’a ve Rasul’une iman etmezse, bilsin ki biz kafirler için çılgın bir ateş hazırladık” (Fetih : 13)
- Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü ALLAH'a teslim etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. ALLAH kulları görendir. Al-i imran 20
( Kitap verilenlere (ehli kitap -hırıstiyan ve yahudi) İSLAMı kabul etmeleri soruluyor ! Bulundukları dinin İslam ile bir ilişiği yoktur . İslama girerlerse kurtuluş , aksi taktirde CEHENNEM AZABI vaadedilmektedir.
Son cümlede görüldüğü gibi kitap ehline diyalog değil TEBLİĞ Etmek gereklidir ! )
- ALLAH'ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir azapla müjdele! Al-i imran 20
( ALLAHın kitabını (kuran-ı kerimi ) inkar edenler , kabul etmeyenler BÜTÜN KAFİRLERDİR ! Peygamberleri öldürenler ise Kuranda geçtiği üzere israiloğulları(yahudiler)dir )
- İşte bunlar öyle kimselerdir ki, dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır. Al-i imran 20
( İslama girmemiş (kuran indiği halde) kitaplı kitapsız bütün kafirlerin kendi dinleri gereği yaptığı bütün amel ve ibadetleri boşa çıkmış , kab bezi gibi suratlarına paçavra misali fırlatılacaktır . Cehenneme zümera)
“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar Rabbiniz olan ALLAH’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve hoşnudluğumu kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” buyurulmaktadır. (Mumtehine: 1)
“ALLAH’a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, ALLAH’a ve Peygamberine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.” (Mucâdele: 22)
-Yahudiler, "Uzeyir ALLAH'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih ALLAH'ın oğlu", dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. ALLAH onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar! Tevbe 30
- Andolsun, "ALLAH, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler (hırıstiyanlar) elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan ALLAH'a ibadet edin. Kim ALLAH'a ortak koşarsa, şüphesiz ALLAH ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti. Maide 72
- "ALLAH, üçün üçüncüsüdür" (hırıstiyanlar) diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır. Maide 73
- Böyle iken dediler ki: "Rahmân çocuk edindi." ALLAH bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (ALLAH'ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır. ENBİYA26
- Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara ALLAH katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı ALLAH'ın laneti kâfirleredir. BAKARA 89
- De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin ALLAH'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri ALLAH'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz ? ALLAH yaptıklarınızdan habersiz değildir". AL-İ İMRAN 99
- Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. NİSA 44
-Yahudiler: “Uzeyir ALLAH’ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar da: “Mesih (İsa) ALLAH’ın oğludur.” dediler. Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir. ALLAH onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?” (Tevbe: 30)
-“Ey ehl-i kitap, Peygamberlerin ardı arkası kesildiği, bir boşluk meydana geldiği sırada size peygamberimiz gelmiştir. Gerçekleri size açıklıyor ki, ‘Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi’ demeyesiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. ALLAH’ın her şeye gücü yeter.” (Maide: 19)
( Ahirette bize müjdeci uyarıcı gelmedi diyenler cennetlik olabilir mi ?)
“ALLAH’ı ve peygamberlerini inkar edenler, ALLAH ve peygamberleri arasını açmak isteyenler, bazılarına inanır, bazılarını da inkar ederiz, diyenler ve (iman ve küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler... İşte gerçekten kafir olanlar bunlardır. Ve biz (böyle) kafirler için zelil edici bir azab hazırladık. ALLAH’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayanlar ise, işte bunlara da mükafatları verilecektir. ALLAH, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nisa : 150 , 151 , 152)
Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır"
(Ey Habibim!) De ki; “Ey insanlar! Muhakkak ki ben, sizin hepinize göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan ALLAH’ın peygamberiyim. O’ndan başka ilah yoktur. O hayat verir ve O öldürür. Öyleyse ALLAH’a ve O’nun ummi peygamber olan rasulüne iman edin; O ki, ALLAH’a ve O’nun kelimelerine (kitaplarına) iman eder, Ona tabi olun ki, hidayete eresiniz.”(A'raf 157-158)
HAYRETTİN KAHRAMAN'A HADİS-İ ŞERİF İLE REDDİYE
"Ehl-i Kitap'a bir şey sormayınız. Çünkü onlar sapıtmış oldukları için sizi hidayete eriştiremezler. Eğer siz böyle yaparsanız, ya batıl sözü doğrular ya da doğru bir sözü yalanlamış olursunuz. ALLAH'a yemin olsun ki, eğer Musa bile hayatta olsaydı O'nun bile bana tâbi olmaktan başka yapacağı bir şey yoktu".
( Ahmed bin Hanbel, Müsned, III. 338; b- İbni Kesir Tefsirin Kuran-il Azim, I- 386; c- ed Dürrül Mansur, II- 85; d- Alûsî, Ruhu'l Meanî III- 210)
"Muhammed'in nefsi elinde olan ALLAH'a yemin olsun ki, eğer Musa peygamber sizin aranızda olsaydı da O'na tâbi olup Beni terk etseydiniz sizler bu halde kesinlikle sapıtanlardan olurdunuz. Halbuki Musa (as) hayatta olup yaşasaydı O'nun bile Bana tâbi olmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur".
( Darimi, SUnen, Mukaddime bab, 46; ed Durru'l Mansur, II. 84; Alûsî Ruhu'l Meanî I. 244.)
"Muhammed'in nefsi elinde olan ALLAH'a yemin olsun ki bu ümmetten hiç bir kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle bir kişi Bana inanmadan önce ölürse o ancak cehennemliktir".
(Sahih-i Muslim, Kitabu'l İman, bab 70; Zadu'l Mesir L 365; Ibni Kesir, Tefsiru'l Kur'an'il Azim, I. 363)
"Ümmetimden veya Yahudilerden ya da Hıristiyanlardan her kim Benim peygamber olduğumu işitir de Bana iman etmezse o kişi cennete giremeyecektir".
( Ahmed bin Hanbel, Musned, IV. 396; Tefsiru'l Kur'an'il Azim, II. 266)
Buhari Ebu Hureyre (ra)'dan şöyle rivayet etti:
"Ehl-i Kitap Tevrat'ın Ibraniceisini okuyup Müslümanlara Arapça tefsir ederlerdi. Bunu gören Hz. Peygamber (as): "Ehl-i Kitap'ın söylediklerini ne tasdik edin, ne de yalanlayın" buyurdu".
Ey Hayrettin Karaman isimli diyalogsever şahıs :
BİR TANE HAZRETİ İSA'YI ALLAH'IN OĞLU DEĞİL DE ONUN KULU OLDUĞUNU SÖYLEYEN BİR HRİSTİYAN GÖSTEREMEZSİNİZ . BİR TANE HRİSTİYAN RASULULAH EFENDİMİZİ SON PEYGAMBER KABUL ETMEZ. BUNLARI KABUL ETSE ZATEN MÜSLÜMAN OLURLAR.
ÇOK ŞÜKÜR BİZ HİÇ BİR YERDE BİRLEŞMİYORUZ. AMENTUDE SADECE MUSLUMANLARLA İTTİFAKIMIZ VAR. BİZ ONLARIN İNANDIĞI ALLAH'A DA İNANMIYORUZ.
BİZİM ALLAH'IMIZ EHAD'DIR. DOĞRULMAMIŞ, DOĞURMAMIŞTIR. BENZERİ VE DENGİ YOKTUR. HİÇ BİR ŞEYE MUHTAÇ DEĞİLDİR.HERŞEY ONA MUHTAÇTIR.
FARZET Kİ TEK OLAN ALLAH'A İMAN ETTİLER BU SEFERDE RASULULLAH'A İMAN YOK
O İMANIN HİÇ BİR HÜKMÜ YOK .
“KİM ALLAH’A ve RASUL’UNE İMAN ETMEZSE BİLSİN Kİ BİZ KÂFİRLER İÇİN ÇILGIN BİR ATEŞ HAZIRLAMIŞIZDIR.” (Fetih: 13)
Ebu Hureyre radıyALLAHu anh, merfuan rivayet ediyor;
“İnsanlarla ALLAH’tan başka ilah olmadığına şehadet edinceye, Bana ve getirdiğim hükümlere iman edinceye kadar savaşmakla emrolundum…”
Buhari(24,1321,2748) Muslim(22) Begavi Şerhus-Sunne(1/67) Beyhaki(2/3, 3/92, 4/104) İbni Mace(3927) Ebu Davud(2623) Tirmizi(2606) Ahmed(2/314, 345, 377, 384, 4/8) Nesai(5/14) Darimi(siyer,10) Şafii Musned(s.14) Mişkat(12) Hadis manen mutevatirdir.
“Muhammed’in (s.a.v.) nefsi elinde olan ALLAH’a yemin olsun ki, şu Yahudi ve Hristiyanlardan, beni işitip de haberdar olan, sonra beraber gönderilmiş olduğum hükümlere inanmadığı halde ölen bir kimse yoktur ki ateş ehlinden olmasın!”
Muslim(153, 240) Ahmed(2/350) Cem’ul Fevaid(20) Şerhus Sunne(1/104) Mişkat(10) İbni Kesir Tefsiri(1/90, 255) İbni Mende İman(88) İbni Mende Tevhid(s194) Elbani Sahiha(157) Tayalisi(43) Taberi(2/235) Suyuti el-Havi(2/145) Ebu Nuaym Hilye(4/308) Ebu Avane(1/104) İbni Teymiye Fetava(4/188) Nesai Suneni Kubra(1/241) Tarhut Tesrib(7/159) Busayri İthaf(94)
“Kul kabire konulup yakınları kabrin başından ayrıldıklarında ayaklarının sesini işitir. Ona iki melek gelir ve konuşturur; “Muhammed hakkında ne diyorsun?” derler…sonra kafir ve münafığa gelirler…kafir der ki;
“Bilmiyorum, halkın söylediğini söylüyordum.” Sonra demir balyozlarla ensesine vurulur. Bir çığlık atar ki onu insan ve cinlerden başka her şey işitir.”
Buhari(cenaiz 87) Ebu Davud(sunnet, 34) Ahmed(4/296) Tirmizi(kıyamet 36) İbni Teymiye Fetava(4/253)
“İslam beş (temel) üzerine bina edilmiştir; ALLAH’tan başka ma’bud olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet, namazı dosdoğru kılmak, hak sahiblerine zekatı vermek, Beyt’i haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”
Buhari(7) Muslim(21) Tirmizi(2609) Ahmed(2/26, 92, 120,143) Nesai(8/107) Şerhus Sunne(1/17) Mişkat(4)
Peygamber Efendimiz sallALLAHu aleyhi ve sellem’e imanı emreden birçok ayet varken, bunun aksini iddia edenler Bakara suresindeki şu ayeti delil gösteriyorlar;
“Şüphesiz ki, (zahiren) iman edenler, Yahudi olanlar, hristiyanlar ve sabiilerden, kim ALLAH’a ve ahiret gününe iman edip Salih bir amel işleyenlerin Rableri katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur ve mahzun da olmazlar.” (Bakara 62)
Halbuki ayetin nuzul sebebi şöyledir;
“Selman radıyALLAHu anh, Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in yanına gelince, kendi halkının ibadetlerinden ve dini yorumlarından haber vermeye başladı. Dedi ki;
“Ey ALLAH’ın Rasulu! Onlar namaz kılıyor, oruç tutuyor, sana iman ediyor ve senin peygamber olarak gönderileceğine iman ediyorlardı.”
Selman radıyALLAHu anh, onları övmeyi bitirince Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem, “Ey Selman! Onlar cehennem ehlidirler.” Buyurdu. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Bu ayetin nuzulunden sonra Efendimiz sallALLAHu aleyhi ve sellem buyurdular ki;
“Kim beni duymadan İsa’nın dini üzere, İslam üzere ölürse o, hayır üzeredir. Ama herkim bugün beni duyduğu halde bana iman etmezse şüphesiz ki o helak olmuştur.”
Taberi(1/256) İbni Teymiye Mecmuul Fetava(7/430) İbni Hişam(1/214-220)
Hakim(3/600) Vahidi Esbab-ı Nuzul(s.28-29) Taberi(1/229) Suyuti Durrul Mensur(1/72) Lubabun Nukul(1/13) Abdulfettah el-Kadi Esbabun Nuzul(s.13) Bedreddin Çetiner Esbabun Nuzul(1/23) İbni Ebi Ömer ve İbni Ebi Hatim’den naklen
----------------------
HAYREttİN KARAMAN'IN "bir başka" SAPKIN GÖRÜŞÜ !
Oy kullanmak 29 haziran 2007 Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/oy-kullanmak-5823
Seçimler yaklaşınca hem belli şartlarda oy kullanmak, hem de kullanılan oyun yönü (hangi partiye oy verileceği) konuları zihinleri yormaya başlıyor.
İslam'ı, hayatın bütününü kaplayan bir din olarak görenler, böyle anlayıp böyle yorumlayanlar, laik bir rejimde -bu rejimi uygulayacak olan- bir partiye oy vermenin caiz olup olmadığını tartışıyorlar. Oy vermeyi caiz görenler de "hangi partiye" sorusunun cevabını bulmaya çalışıyorlar.
"Bu rejimi uygulayacak olan bir partiye oy verilemez; bütün partiler de bu konuda ittifak ettiklerine göre hiçbirine oy verilemez, hiçbirine oy verilmeyince de oy kullanılamaz" diyenler -ki, bunların sayıları oldukça azdır- demokrasilerde oy vermeyi, "hilafet rejimindeki bey'at" ile eş tutuyorlar. Bunlara göre nasıl bir halifeye bey'at eden onun tâbi olduğu siyasi rejimi benimsiyor ve bu rejimin uygulanmasında başkana itaat edeceğine yemin ediyorsa, laik demokrasilerde bir partiye oy verenler de o partinin uygulayacağı rejimi benimsiyor ve itaat edeceklerine söz vermiş oluyorlar. "Devlet idaresinde İslam'ı temel referans olarak almayan bir rejim İslam'a aykırı olacağından bunu benimsemek ve uygulanmasına destek vermek de caiz değildir" diyorlar.
Her seçimden önce, yukarıda özetlediğim düşünceyi dile getiren, bu şartlarda oy kullanmamayı telkin eden birkaç mektup alıyorum. Bundan yirmi beş yıl önce bu fikri savunanların sayısı biraz daha fazlaydı, şimdilerde çok azalmış görünüyor.
Bugün anlaşılan ve uygulanan biçimiyle hem demokrasi hem de laiklik hakkında bazı çekincelerim olmasına rağmen ben, oy kullanmanın yalnızca caiz değil, aynı zamanda gerekli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca "oy kullanmak caiz değildir" diyenleri de tutarsızlık ve çelişki içinde görüyorum.
Önce tutarsızlık ve çelişkiden başlayalım:
Demokrasilerde bir partinin takdim ettiği programa bakarak ona oy vermek, rejime oy vermek manasına gelmez. Takdim edilen program halkın ve ülkenin menfaatine uygun ise, dinimize göre de korunması gereken maddi ve manevi değerlerimizi koruma hususunda mevcudun en iyisi ve en uygunu ise oy verilir; bunu manası da "verili ve değiştirilemez bir rejim çerçevesinde" olabildiğince, "faydalı olanı elde etmek ve zararlı olandan kurtulmaktır" ve bu da İslam'a aykırı değildir.
Laik demokratik rejimi benimsemiş ve uygulamakta olan bir ülkede yaşamayı, bu rejimi uygulayan devletin verdiği hizmetleri ve yükümlülükleri kabul etmek, böyle bir ülkede mülk edinmek, ticaret yapmak, iş yapmak, aile kurup çoluk çocuk sahibi olmak… bu rejimi benimsemek manasına gelmiyorsa, yukarıda açıklanan niyet ve maksatla bir partiye oy vermek de rejimi benimsemek manasına gelmez. Mevcut şartlarda emaneti (milletin maddi ve manevi değerlerini) güvenilir ellere teslim etmek manasına gelir.
Böyle bir niyet ve maksatla belli bir partiye oy veren kimse, değerleri koruma niyeti ve bu niyetle bir faaliyette bulunması sebebiyle ecir de alır; ama hem iktidarların faydalı ve zararlı icraatına maruz kalan, hem de zararı azaltma, faydayı arttırma yönünde en küçük bir katkıyı esirgeyen kimseler sorumlu olabilirler.
İkinci konu, "Hangi partiye oy vermeli?" sorusu ile ilgili idi.
Onu da inşaALLAH Pazar günü ele alalım.
_________________________________________________
Hangi partiye… 1 Temmuz 2007 Yenişafak gazetesi
http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/hangi-partiye8230-5853
Benim “oyunuzu filan partiye vermelisiniz” dememi kimse beklemez; ben de beklenmedik bir sözü söylemem.
Burada diyeceğim, oyumuzu kullanırken göz önünde tutmamız gereken bazı hususlardan ibarettir.
Bazı itiraz mektupları almış olsam da “zararı asgariye indirmek, faydayı azamiye çıkarmak” için oy kullanmanın gerekli olduğunda ısrar ediyorum.
Siyasette uzlaşma olamayacağı gibi koalisyon da olmamalıdır. Bir sivil toplum örgütü, önce koalisyonun aleyhinde bulunurken, muhalif olduğu partinin tek başına iktidara gelme ihtimalini görünce “koalisyon da demokrasilerde meşru ve olağandır, bazı faydaları da vardır” diyerek dümen kırmıştı. Partiler bir programla, seçim bildirisi ile oy istiyorlar. Tenkit ve tekliflerinde ısrarlı oluyor, diğer partilerinkilere ise muhalefet ediyor, onların teklif ve tenkitlerinin doğru olmadığını, ülkenin menfaatine de aykırı olduğunu söylüyorlar. Peki koalisyon olunca ne oluyor? Ortak iktidar olan partiler tenkit ve tekliflerinin bir kısmından vazgeçiyorlar; yani yanlış ve zararlı olduğunu iddia ettikleri düşünce ve icraata razı oluyorlar. Bir konuda ihtilafa düştüklerinde ya biri diğerine tabi oluyor veya ikisinin de dediği olmuyor; bu yüzden en olmayacak şeyin gerçekleştiğini de görüyoruz. Birçok acil ve faydalı düzenleme ve icraatın anlaşmazlık yüzünden rafa kaldırıldığı veya sürüncemede kaldığı da cabası.
Şu halde oy kullanırken koalisyona meydan vermemeyi hedeflemek gerekiyor.
(yani AKP)
Hesapların ve değerlendirmelerin yalnızca maddeye bağlanması insanlığa aykırıdır. Haklar, özgürlükler, dengeleri gözeten bir demokrasi, din ve düşünce özgürlüğünü, “kamusal alan, ülkenin özel durumu, irtica tehdidi” gibi uydurma, hukuk ve demokrasi dışı bahanelerle daraltma/daraltmama mutlaka göz önünde tutulmalı; oy verilecek partilerin bu konulardaki söylem, tutum ve eylemleri değerlendirilmelidir.
Parti sözcüleri konuşurken bol keseden atarlar, kitlelerin duygu, ihtiyaç ve beklentilerini kullanırlar. Oy verecek olanlar söylenenlere değil, hem kendileri hem de başkaları için -dengeli olarak- en faydalı ve mümkün olana bakmalıdırlar.
Bir mümin, aynı yılan deliğinden iki kere sokulmaz; geçmiş tecrübeler unutulmamalıdır.
Ormanı unutup bir ağaca takılan, orada çakılıp kalan, sonunda ağacı da ormanı da kaybedenler olmuştur; bunların peşine düşmek akıl kârı değildir.
Muhalefette arslan, iktidarda tavşan olanlar unutulmamalıdır.
(yani MHP ye verme)
Hakkımızda hayırlısını ALLAH'tan dilemek kadar, hayırlı bildiğimizin gerçekleşmesine katkıda bulunmak da vazifemizdir
_________________________________________________
TENKİD
Buraya kadar gördüklerimiz , İslami kesimide !! adam zannedilen belam imitasyonun zırvalarına şahidliğimizdir.
Oy kullanmanın demokrasiye itaat ederek DAMGALANMAK olduğunu sivri aklıyla demogoji yaparak sütrelemeye çalışmıştır. Fakat bu yama koca deliği örtmemektedir . Çünkü masken düştü foyan ortaya çıktı !
Şu rezilliğe bakınız ki itikadi anlamda helal -haram - şirk-küfür görüldüğünü kendisi bile itiraf etmesine rağmen , konuyla ilgili bir tane ayet hadis ile küfrüne payanda bulamamıştır . Klasik cami cemaati senden daha iyi savunur bu küfür hamlelerini bunu bilesin .
Helal haram belirleme hakkını ALLAHtan alıp mahlukatına verenler , yeryüzü (ki yeryüzünün bir parçası hatta) Rabbleri seçtiğini , bu karaktersiz İlahlara ! ibadet ettiklerini bir türlü anlayamamaktadırlar. Bunlar kötünün iyisini seçtim diye kıt aklınla heva ve heveslerine binip dörtnala koşturmaktadırlar.
Bre laik düzenin kravatlı profu ; bilmezmisin kötünün iyisi yani EHVEN-İ ŞER ameli konularda gündeme gelir . itikadi konuda az küfür çok küfür olmaz.
Mesele Haram -mekruh olan at veya domuz eti varken hangisini yiyeyim dersen ehven-i şer kaidesini kullanabilirsin . Yoksa saf gazete okurlarını kendin gibi şirk batağına davetiye yollayarak geçerli kılamazsın . Ne fıkıh ne din müsade eder. Ha laik düzen mi? O başka .
Bir diğer rezaleti ise, tam cahillerin sözünü ileriye sürerek ne kadar basit ve trajik duruma düştüğünü göremiyor.
Elhamdulillah ki, bunların ankebuttan daha çürük olan tuzaklarını anlayacak ilim ve imanı, Rabb'im c.c. bizlere bahşetti.
Bu müthiş ! profa göre oy kullanmayı küfür görenlerin bir çelişkisi varmış ve Uyanık hocam bunu farketmiş.
Neymiş efendim o ?
"Laik demokratik rejimi benimsemiş ve uygulamakta olan bir ülkede yaşamayı, bu rejimi uygulayan devletin verdiği hizmetleri ve yükümlülükleri kabul etmek, böyle bir ülkede mülk edinmek, ticaret yapmak, iş yapmak, aile kurup çoluk çocuk sahibi olmak… bu rejimi benimsemek manasına gelmiyorsa, yukarıda açıklanan niyet ve maksatla bir partiye oy vermek de rejimi benimsemek manasına gelmez. Mevcut şartlarda emaneti (milletin maddi ve manevi değerlerini) güvenilir ellere teslim etmek manasına gelir."
Yazık sana ya. Şer'i devlette bu sözleri söyleseydin o din adamı apoletini paspas yapar, seni de tevbeye davet edip Fizan'a sürerlerdi. Tabi tevbe edersen. Yoksa o baş gövdene fazla gelirdi.
Sen hiç mi siyer okumadın , hiç mi Rasulullahın hayatında Mekke ve Medine dönemlerini duymadın? Hayır tabi ki duydun. Fakat hastalıklı kalbin, defolu ilmi anlayışın yüzünden buradan ibret ve metodlar çıkartamadın !!
Rasulullah (s.a.v.) bi'setin 13 yılına kadar (53 yaş) Mekke'de yaşam sürmedi mi ?
Bu zaman süresinde Mekke küfür devletinin hangi organizasyonuna iştirak edip meşrulaştırdı ?
Rasulullah , Mekke'de yaşayıp , evlenip , ticaret yapmadı mı ?
Bu tür amellerde bulunmak itikadi küfürle kıyaslanıp onaylamak anlamına gelir mi ? Gelir ise Rasulullah yaşadığı küfür ülkesindeki küfür parlamentosuna neden katılmadı ? Üstelik kaybetme ihtimali olan seçimlere de değil .
Rasulullah (s.a.v.)e Seçimsiz en büyük makamı vermediler mi ?
Peygamberin kabul etti mi ? Etmediyse sebebin Kureyş parlamentosunun şirk anayasası olduğunu anlayamadın mı ? İdrak yolların mı tıkalı ?
Sana ne oluyorda , küfür anayasalara , ilke ve inkılaplara bağlı kalmaya, yemin etmeye, tazim duruşları sergilemeye, ALLAHa muhalif (!) helal haram kanun peydahlatmaya cevaz vererek, günlük çıkar uğruna bu kadar cüretkar bir edayla ortaya düşüyorsun ?
Sen isviçreye , ABD'ye vs. bilumum harbilerin ülkelerine gitsen, orada yaşamaya kalksan, hangi kafir parti hayat standartlarını yükseltiyorsa, Onu destekler, cevaz verir peşlerinde insanları koşturursun !!
İnsanın bakış açısı çıkarcı hastalığına yakalanmışsa, tevhid gözlüğünü foseptiğe atması kaçınılmaz olur.
ALLAH müslümanları , mazlumları ve saf insanları böyle Hakkı (ilmi) gizleyip çarptıran alimlerden (!) , cıbılın kabadayıların şerrinden muhafaza buyursun . (amin)
PANZEHİR:
https://www.islam-tr.org/konu/secim...hiliyye-duzenlerine-istirak-etmek-kitap.7213/