Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hep Beraber Kalkın Bağdadi Ile Savaşın (ilginç Bir Neşid)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
MUVAHHID SEYFULLAH Çevrimdışı

MUVAHHID SEYFULLAH

Üye
İslam-TR Üyesi
ne yazikki kafir musrik tagutlarla bas hubel firavunlarla savasin diyeceklerine bagdadiyle savasin diyorlar iste ilginc olan budur bak devlenin bagdadinin adami ne diyor bu insanlara acik ve net obamaya kafir diyor sizin liderleriniz obamaya acik ve net kafir musrik tagut demislermidir biraz bunu dusunun harici cehennem kopegi ajan tekfirci diyenler neden sahveci musriklerle isbirligi icinde anlayin artik bas hubellerin tagutlarin firavunlarin savasi islamladir devle bagdadi sadece bahanedir kafir musrik tagut bas hubel amerika israil ingiltere fransa kanada avustralya almanya cin rusya iran daha saymadigim 100 lerce kufur sirk tagut devletler toplanmis devle bagdadiyi bahane ederek islama savas aciyorlar

sayfaya bakiyorum isiniz gucunuz bagdadiye devleye dusmanlik bu kin nefret neyedir simdi el-kaide taliban eymen zevahiri molla omer deseki tamam artik bagdadiyi destekliyoruz devleyi destekliyoruz deyince ne yapacaksiniz bakalim o gunlerde yakindir daha islam cephesinin ahrararussamin ceysul islamin livaul islamin livaul tevhidin oso ozgur suriye ordusuyla antlasma yaptigini goremeyen ancak kor olanlardir devamli hep beraber ortak operasyonlar yaptilar ve bunlar islam cephesi ahrararussam ceysul islam livaul islam livaul tevhid demokrasi istiyor reportajlarini liderlerini gormeyen ancak kordur

bunlarin tekbir getirmesimi islam alameti hatta simdi kursulerde ayet okuayn kafir musrik tagut munafik erdogan ayet kur-an okudugu icin muslumanmi halbuki bu tagut kafir musrik munafik erdoganda devleye bagdadiye savas acti devle bagdadi ne ajandir ne tekfircidir ne haricidir ne cehennem kopegidir ve devleye bahdadiye mason yahudi ajan diyenller ve devllenin bagdadinin arkasinda Amerika iran israil ingiltere esad var diyenler utanmalari lazim devle bahdadi hakkinda evet her haber iftiradir yalandir uydurmadir dusmanliklari devle bagdadi degil islamdir

 
E Çevrimdışı

erkan kaya

Üye
İslam-TR Üyesi
kesinlikle sana hak veriyorum Seyfullah keske imkanim olsa da bende o mücahidlere katilsam
 
E Çevrimdışı

Ebu Ubeyde bin Cerrah

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ne yazikki kafir musrik tagutlarla bas hubel firavunlarla savasin diyeceklerine bagdadiyle savasin diyorlar iste ilginc olan budur bak devlenin bagdadinin adami ne diyor bu insanlara acik ve net obamaya kafir diyor sizin liderleriniz obamaya acik ve net kafir musrik tagut demislermidir biraz bunu dusunun harici cehennem kopegi ajan tekfirci diyenler neden sahveci musriklerle isbirligi icinde anlayin artik bas hubellerin tagutlarin firavunlarin savasi islamladir devle bagdadi sadece bahanedir kafir musrik tagut bas hubel amerika israil ingiltere fransa kanada avustralya almanya cin rusya iran daha saymadigim 100 lerce kufur sirk tagut devletler toplanmis devle bagdadiyi bahane ederek islama savas aciyorlar

sayfaya bakiyorum isiniz gucunuz bagdadiye devleye dusmanlik bu kin nefret neyedir simdi el-kaide taliban eymen zevahiri molla omer deseki tamam artik bagdadiyi destekliyoruz devleyi destekliyoruz deyince ne yapacaksiniz bakalim o gunlerde yakindir daha islam cephesinin ahrararussamin ceysul islamin livaul islamin livaul tevhidin oso ozgur suriye ordusuyla antlasma yaptigini goremeyen ancak kor olanlardir devamli hep beraber ortak operasyonlar yaptilar ve bunlar islam cephesi ahrararussam ceysul islam livaul islam livaul tevhid demokrasi istiyor reportajlarini liderlerini gormeyen ancak kordur

bunlarin tekbir getirmesimi islam alameti hatta simdi kursulerde ayet okuayn kafir musrik tagut munafik erdogan ayet kur-an okudugu icin muslumanmi halbuki bu tagut kafir musrik munafik erdoganda devleye bagdadiye savas acti devle bagdadi ne ajandir ne tekfircidir ne haricidir ne cehennem kopegidir ve devleye bahdadiye mason yahudi ajan diyenller ve devllenin bagdadinin arkasinda Amerika iran israil ingiltere esad var diyenler utanmalari lazim devle bahdadi hakkinda evet her haber iftiradir yalandir uydurmadir dusmanliklari devle bagdadi degil islamdir


Seyfullah kardes bu sayfada kufur koalisyonunun devleye karsi baslattigi savasi destekleyen bir kisi bile bulamassin!.. Tam tersine aramizda devleye en cok kin besleyenimiz bile ISIDi bu kafirlere karsi destekliyor. Bizim devleye olan muhalefetimiz demokratlari hedef almalari felan da degil. Bizim muhalefetimizin nedeni kendilerine biat etmeyen herkesi ayni kefeye koyup "sahveci" "seluli" diye yaftalayip onlara topyekun savas acmalari ve ummetin muvahhid alimlerinin nasihatlerini dinlememeleri!
 
millatu_ibrahim Çevrimdışı

millatu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu dewleciler kafalarinin çalışmadigini her seferinde nasilda ıspatliyorlar..

Bunlar hakkaten çocuk yahu. Arkasında ihlas olan bi cehaletleri var ki bu ihlas, onların cehaletlerini farketmelerini engelliyor.

Konuşmalarının temeli, toptan tekfir olunca tabi biz adamın gözünde tağut işbirlikçisi oluyoz. Kendince haklı tabi :D ösonun tamamı kafirmiş ya hani.
Ahrar kafir ya.

Sonra müslümanların kendi arasında anlaşıp nefislerini, müslüman dahi olsa zalimlerden(ışid) ve onların zulümlerinden korumaları küfür (!) oh iyi valla.

Komik yau bunlar. Samimi cahillerinden uzak durun, tartışmayın bile kardeşler. Moralinizi bozarlar bu şaşırtıcı cahillikleriyle. Vallahi üzülüyor insan.

Bunlara Allah basiret versin.
 
millatu_ibrahim Çevrimdışı

millatu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bi kardeşin başından geçen çok hoş bi anısı var.

Bigün bi tekfirci gelip bizim kardeşe "siz LA diyemiyorsunuz!" diyince bizim kardeş ona der ki: " siz LA diyorsunuz da, biz LO mu diyoz!" :D

vallahi bu tekfirci olmayı takvalı olmakla karıştıranlar, ümmetin içinde büyüyen zararlı bi tenya.. Allah şifa versin.
 
Tora Bora Çevrimdışı

Tora Bora

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Vallahi bunlarla tartışmaya bunalmis biriyim. Arkadaş hiç farkliliklarida yok, hep aynı şey hep aynı şey.. Hani biraz degisinde farklılık algilayip bizde heyecanlalim artık!.
 
A Çevrimdışı

ali karataş

Üye
İslam-TR Üyesi
googleden şunu yazın İSLAM DEVLETİ İLE ROPORTAJ 1 2 3 4 ŞEKLİNDE UZUN BİR YAZI DOSYASI VAR
4 PARÇADAN OLUŞAN MUHTEŞEM BİR YAZI ALLAH İÇİN OKUYUN
LÜTFEN KENDİNİZE ZULM ETMEYİN HADDİNİZİ AŞMAYIN GERÇEK MÜMİN MUVAHİDDLERİN ARKASINDAN KONUŞMAYIN
ŞU EKRAN BAŞINDA ONLARIN
ŞERİAT İÇİN YAPTIKLARININ ONDABİRİNİ YAPAMAYANLAR ALLAHATAN KORKUN VE İNSANLARI DEVLEYE KARŞI DÜŞMAN ETMEKTEN ARTIK VAZGEÇİN
 
A Çevrimdışı

ali karataş

Üye
İslam-TR Üyesi
BENDE SİZİN GİBİ DÜŞÜNÜYORDUM AMA ARTIK BAZI GERÇEKLERİ GÖDÜM VE SİZİN GİBİ DÜŞÜNMÜYORUM
İNŞAALLAH RABBİM TEZ ZAMANDA ONLARIN ARASINA KATILMAYI NASİB EDER
 
A Çevrimdışı

ali karataş

Üye
İslam-TR Üyesi
BU NEŞİDİ DEĞİŞTİRİP HAZIRLAYANLAR KESİNLİKLE KALPLERİ HASTALIKLI HARİCİ VASIFLI KİŞİLERDİR Kİ MÜSLÜMANLARA KARŞI NEFRETLERİNİ KUSMUŞLARDIR YAZIKLAR OLSUN BU İŞİ YAPANA DÜNYANIN KAFİRİNİN KENDİSİNİ VE YANINDAKİ MÜSLÜMANLARI ORTADAN KALDIRMAK İÇİN UGRAŞTIĞI İNSAN İÇİN BİRDE SİZ VURUN DİYORSUNUZ ONLAR SİZİ TEKFİR EDERKEN DEMEKKİ HAKSIZ DEĞİLLERMİŞ
SİTENİN ADMİNİNDEN ALLAH RIZASI İÇİN RİCA EDİYORUM HATTA YALVARIYORUM MÜSLÜMANLARIN ARASINI İYİCE AYIRACAK BU NEŞİDİ SİTEDEN KALDIRIN.
DAHA OLUMLU ŞEYLER YAYINLAYIN.ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM
 
E Çevrimdışı

Ebu Ubeyde bin Cerrah

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
googleden şunu yazın İSLAM DEVLETİ İLE ROPORTAJ 1 2 3 4 ŞEKLİNDE UZUN BİR YAZI DOSYASI VAR
4 PARÇADAN OLUŞAN MUHTEŞEM BİR YAZI ALLAH İÇİN OKUYUN
LÜTFEN KENDİNİZE ZULM ETMEYİN HADDİNİZİ AŞMAYIN GERÇEK MÜMİN MUVAHİDDLERİN ARKASINDAN KONUŞMAYIN
ŞU EKRAN BAŞINDA ONLARIN
ŞERİAT İÇİN YAPTIKLARININ ONDABİRİNİ YAPAMAYANLAR ALLAHATAN KORKUN VE İNSANLARI DEVLEYE KARŞI DÜŞMAN ETMEKTEN ARTIK VAZGEÇİN
Sende diger mücahitlerin Allahin dini icin yaptiklarini google'den arastir! Devleciler bilgisayar basindan onlara atip tutarken iyi ama biz ONCA MÜCAHIDI KATLETMIS devleyi elestirince kafirlerle bir olmus oluyoruz! Daha dune kadar BAS KAFIR ESED ile ugrasacagina mucahidlerle savasan kimdi? Kafirlerle bir olmanin hükmünü arastirmissin bir de müslüman kani dökmenin hükmünü arastir!!
 
E Çevrimdışı

ENSARİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ne yazıkki neşidde çağrıya destek veren mesajım buradan silindi..
 
A Çevrimdışı

ali karataş

Üye
İslam-TR Üyesi
OOO DEVLETSİZLERDE BURDAYMIŞŞ
GERÇİ ONLARIN SİTESİ DEMİİ YAAA
MÜSLÜMANLARA TAHAMMÜL EDEMEYEN İNSANLAR
 
E Çevrimdışı

Ebu Ubeyde bin Cerrah

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ooo Devleciler gelmiş
Sorma Akhi.. Ne yüzsüz insanlar bunlar be..
Halifemiz Ebu Bekir'in halifeliğine karşı getirilen iddialara kısa reddiye
Halifemiz Ebu Bekir'in halifeliğine karşı getirilen iddialara kısa reddiye.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve Selam Peygamberimize, ailesine, ashabına ve onu takip edenlerin üzerine olsun.

Bu makalede, şeyh Ebu Bekir el Bağdadi'nin halifeliğine karşı getirilen en önemli iddialara kısa cevaplar verilecektir.

İlk iddia şöyle: "Ebu Bekir el Bağdadi ve onu seçen Ehli Hal vel Akd cahildir ve biz onları kendi gözlerimizle görmedik!"

Bu iddiayı ortaya atanlara öncelikle Allah Rasulu aleyhisselamın şu sözünü hatırlatın: "Bazı İnsanlara ne oluyor ki, Allah'ın kitabında olmayan bazı şeyleri şart koşuyorlar? Her kim Allah'ın kitabında olmayan bir şeyi şart koşarsa yüz kere şart koşsa hakkı yoktur. Allah'ın şartı hak ve mevsuktur." (Muttefekun aleyh)

Her kim Kuran ve Sünnet'ten delili olmadan bir ibadet eyleminin ifa edilmesi konusunda bir şart öne sürerse bu şart reddedilmiştir.

Allah'ın şeriatıyla hükmeden Kureyşli bir halifeyi göreve getirmek müslümanlar üzerine farzı kifayedir ve islam ümmeti üzerine düşen en önemli farizalardan birisidir.

Bunun bir örneğini Sahabe döneminde görüyoruz. Sahebeler, Allah onlardan razı olsun, Nebi aleyhisselamın vefatından sonra halife ilan etmede acele ettiler. Hatta Allah Rasulü'nü defnetmeden önce bunu yaptılar.

Ümmet, bu farizaya güç yetirdiği halde bunu yapmadığı takdirde günahkar olur.

Ümmetin üzerine farzı ayn olan diğer bir fariza, işitip ve itaat etmede halifeye biat etmesidir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin." (Nisa, 59). Ve Allah Rasulu aleyhisselam şöyle buyurdular: "Her kim (müslüman bir lidere) biat etmeden ölürse cahiliye ölümü üzere olmuş olur." (Müslim)

O yüzden her kim, müslümanların biatına layık bir halifenin görevlendirilmesi konusunda bir şart koşar da bu şart Kuran'da ve Nebi aleyhisselamın sünnetinde olmazsa, biz bu şartı reddederiz, geçersiz sayarız.

Getirilen geçersiz bir şart şudur: "Halifeyi veya Ehli Hal vel Akd'i kendi gözlerimizle görmedik." Bu şartın Kuran'da ve Sünnet'te kaynağı yoktur.

Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (Allah hepsinden razı olsun) ve Ehli Hal vel Akd'den onlara ilk biat edenler, Şam'daki, Hindistan'daki, Kuzey Afrika'daki ve o dönemde müslümanların yaşadığı diğer bölgelerdeki müslümanlar tarafından görülmemişti. Buna rağmen onların halifeliği meşru idi!

Dolayısıyla dünya üzerindeki müslümanların, seçilen halife hakkında bilgisiz olmaları, halifeliğinin meşruluğuna etki etmez. Fakat halifeyi belirleyen Ehli Hal vel Akd'in onu gözleriyle görmeleri gerekir ki, onun halifeliği için gerekli olan şu şartların yerine gelip gelmediğini bilsinler:

1. Müslüman olması

2. Erkek olması

3. Akil-baliğ olması

4. Adil olması

5. Kureyşli olması

6. Hür olması

7. Bilgili olması

8. Cesur olması

9. Ve halifede bulunması gereken vacip ve müstehap olan diğer şartlar.

İkinci iddia şöyle: "İslam Devleti, hilafetin ilanı konusunda guruplarla, fırkalarla ve diğer kuruluşlarla istişare etmedi. Aynı şekilde doğuda ve batıda bulunan müslüman alimlere ve el-Kaide'ye danışmadı!"

Bu iddiaya şöyle cevap verilir;

Bütün alimlerle veya zamanın bütün cihad liderleriyle istişare edilmesi hilafetin ilanı ve biatın meşruluğu için bir şart değildir. Bu da Kuran ve Sünnet'te dayanağı olmayan geçersiz bir şarttır.

Esasında yakında bulunan ve imamın kendisiyle belirlendiği Ehli Hal vel Akd müslümanlarıyla istişare edebilecek olanlarla istişare etmek yeterlidir.

Ebubekir'in (r.a) halife olarak belirlendiği sırada Ehli Hal vel Akd'den olan bütün sahabelerle istişare edilmemişti. Bunlardan birisi de Ali bin Ebu Talib'dir (r.a). Aynı şekilde Medine dışında bulunan müslümanlarla, örneğin Mekke'deki veya diğer bölgelerde bulunan müslümanlarla istişare edilmemişti. Buna rağmen Ebubekir'in (r.a) halifeliği geçerli ve meşru idi!

Diğer Raşid halifelerin durumu da aynıdır. Kendileriyle istişare edilenler, sadece Medine'deki müslümanlara yakın olanlardı ve buna rağmen onların halifelikleri meşru ve geçerliydi.

Üçüncü iddia şöyle: "Ebu Bekir el Bağdadi'nin halifeliğinin meşru ve geçerli olabilmesi için İslam ümmetinin veya en azından alimlerin ittifakı gereklidir."

Getirilen bu şart yine delili olmayan bir şarttır ve dolayısıyla reddedilir. Ali bin Ebu Talib'in (r.a) halife seçimi sırasında İslam ümmetinin bir ittifakı sözkonusu değildi. Muaviye bin Ebu Süfyan (r.a) ona biat etmedi. Aynı şekilde Şam ehli ona biat etmedi. Aksine ona karşı savaştılar. Buna rağmen Ali bin Ebu Talib'in (r.a) halifeliği meşru ve geçerliydi.

Dördüncü iddia şöyle: "İslam Devleti, bulunduğu topraklarda tam güce sahip değilken nasıl hilafet ilan edebilir."

Bu iddiaya şöyle cevap verilir;

Hayır, Allah Azze ve Celle, İslam Devleti'ne Doğu Halep'ten Diyala kentine kadar olan topraklarda tam güce sahip olmayı nasip etti. İslam Devleti bu topraklarda had cezalarını uyguladı, cizyeyi yürürlüğe koydu ve şeriat mahkemelerini kurdu.

Allah Rasulu aleyhisselam, 1 kilometre kare olan Medine'de hilafeti kurmuştu. Peki İslam Devleti için ne denebilir?

Onlardan hilafetin ilan edilebilmesi için sahip olunan topraklarda tam güce sahip olma şartı gerektiğine dair Kuran ve Sünnet'ten bir delil getirmelerini istediğin zaman sana tek bir delil dahi getiremeyeceklerdir. Bu sadece hevadan gelen bir sözdür.

Bu iddiaya yine şu şekilde cevap verilebilir;

Allah Rasulu aleyhisselamın son dönemlerinde Arap Yarımadası'nın büyük bir bölümü onun kontrolünde bulunuyordu. Peygamberin vefatından sonra Arapların bir çoğu irtidat ettiler ve müslümanlar Arap Yarımadası'nın kontrolünü büyük oranda kaybettiler. Mekke, Medine ve Bahreyn haricinde Arap Yarımadası büyük oranda mürtedlerin kontrolüne geçti. Mürtedlerin Medine'ye saldırmalarından çekinen müslümanlar, silahlarıyla uyudular ve silahlarıyla sabahladılar. Hatta bazıları, Medine'nin düşman eline geçmesi korkusuyla, Allah Rasulu'nun emriyle Rumlara karşı hazırlanan Usame bin Zeyd'in ordusunun Medine'den ayrılmasına itiraz ettiler.

Bütün bunlar sahabeleri bir halife tayin etmekten alıkoymadı. Hatta sahabelerin daha önce müslümanların elinde bulunan Arap Yarımadası'nda tam güce sahip olmadıkları dönemde bile hilafet meşru ve geçerliydi.

Yine Osman bin Affan (r.a) isyancılar tarafından evinde hapsedildiği ve hatta bayram namazını kıldırmaya bile gidemediği dönemde kendisi halen halife konumundaydı ve onun halifeliği öldürülünceye kadar meşru ve geçerliydi. Onun halifeliği 'tam güce' sahip olmadığı gerekçesiyle geçersiz sayılmamıştı.

O yüzden böyle bir şartın Allah'ın dininde geçersiz ve reddedilen bir şart olduğunu bil.

Beşinci iddia şöyle: "İslam Devleti haricidir, kan dökücüdür, zalimdir. İslam Devleti, Baasçılar ve Rafiziler tarafından gizlice yönetilmektedir. Böyle olduğu halde onların hilafeti nasıl meşru olabilir?

Bunu dillendirenlere şöyle cevap verilir;

"De ki: Eğer doğru söylüyorsanız delilinizi getirin" (Neml, 64)

Böyle bir iddiada bulunuyorsanız o halde İslam Devleti'nin ve onun liderlerinin sapık bir itikada sahip olduklarını veya onların fasık olduklarını veya haksız yere kan akıttıklarını veya onların Baasçı veya Rafizi olduklarını beyanatlarla veya şahitlerle ispatlayın.

İslam Devleti'nin düşmanlarının beyanatları kabul edilemez. Çünkü şeriat mahkemeleri kurallarına göre düşmanın beyanatı kabul edilmez.

Onların fasık olduğunu, kan döktüğünü, günahklar olduğunu kabul etsek bile şeriata göre hilafet, diğer şartlar yerine geldiği müddetçe yine de meşru ve sahihtir.

Çünkü Ehli Sünnet'e göre fasığın yaptığı hac ibadeti veya diğer ibadetleri geçerlidir. Aynı şekilde fasığın halifeliği başka bir seçeneğin olmadığı zamanda geçerlidir.

Altıncı iddia şöyle: "Her cihadi gurubun Kureyşli bir emiri olabilir ve bu emir, İslam Devleti'nin yaptığı şeyleri yapabilir ve kendi gurubu tarafından halife ilan edilebilir. Bu, kaosa ve kan dökülmesine sebep olacaktır."

Bu iddiayı öne sürenlere Allah Rasulu aleyhisselamın şu sözünü hatırlatın: "İsrailoğullarını Peygamberler yönetmekteydiler. Ne zaman biri ölürse ardından diğer peygamber gelirdi. Benden sonra artık bir peygamber yoktur; halifeler olacaktır, hem de pek çok. Sahabeler: "bize ne emredersin?" dediler. Rasulullah (a.s): "Birinciye yaptığınız biata bağlı kalınız. Onlara haklarını veriniz (emirlerini dinleyip itaat ediniz). Şüphe yok ki, Allah da onlara, idare ettikleri milletlerin haklarından soracaktır." (Ahmed)

Halifemiz, Emirul Müminin Ebu Bekir el Bağdadi, müslümanların halifesi ve imamı olarak ortaya çıkan ilk şahıs olduğu ve şeriate göre halifelik için gerekli olan şartların tamamının kendisinde toplanması sebebiyle kendisine biat edilmesini hak etmiştir.

Başka birisinin ortaya çıkıp halifelik iddia etmesi durumunda Allah Rasulu aleyhisselam onun öldürülmesini emretmiştir. Allah Rasulu aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Kim bir imama biat ederse onunla gönül rızası ile tokalaşsın ve gücü yettiğince itaat etsin. Eğer başka biri gelip onunla mücadele ederse sonra çıkanın boynunu vurun." (Müslim)

Bu açık delillerden sonra artık bu konuda şahsi arzulara yer yoktur.

Şeyh Ebu Bera es-Seyf

- See more at: http://www.mustaqim.net/icerik/hali...n-iddialara-kisa-reddiye#sthash.ugHi3ZvT.dpuf

Şeyh Makdisi, “Irak Şam İslam Devleti”nden neden “Devle Cemaati” olarak bahsediyor?




Şeyh el Makdisi’ye soru:


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

Şeyh Ebu Muhammed;Irak-Şam İslam Devleti’nin arazileri bir çok devletlerin arazilerinden daha büyük olduğu ve ona karşı savaşmak için bir çok devletin haçlı ittifakıyla bir araya geldiği, oysa bir devletin onunla asla baş edemeyeceği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, niçin onu İslam Devleti diye isimlendirmiyorsunuz? Bundan dolayı sizi bir çok kişi kınamaktadır.

Şeyh Ebu Muhammed Asım El-Makdisi’nin cevabı:

Hamd, yalnızca Allaha mahsustur. Allah’ın selat ve selamı rasulünün üzerine olsun!

Soruyu soran kişi bilsin ki; beni kınamalarına neden olan isimlendirmemin Devle Örgüt’ünün topraklarının az ya da çok, zayıf ya da güçlü olmalarıyla alakası yoktur. Cemaat olarak isimlendirmeğe gelince, biz geçen yazılarımızda ve onlara vermiş olduğmuz cevaplarımızda cihadı ve mücahitleri korumak adına nasihatlerimizi dinlerler diye (Devle Cemaati’ni) eleştirmiştik.

Yeniden bunları tekrarlamaya ve çoğaltmaya da gerek duymuyoruz. Çünkü nice tekidlerimiz ve yazılarımızdan sonra, burada söz konusu olan eleştiri değil.

Özellikle de Haçlıların ve mürtedlerin Müslümanlara karşı saldırılarının yoğunlaştığı bir zamanda, onları fazla kınamaya gerek yoktur. Bu nedenle de, eğer konuşmak isteyen varsa bu konuda konuşsun ve Haçlı saldırıları karşısında Müslümanlara nasıl yardım edebileceğini konuşsun. Çünkü Irak ve Şam’ın tüm Müslüman halkı, şu an Haçlıların ve mürtedlerin havadan yağdırdıkları bombardıman altında bulunmaktadırlar.

Fakat burada soruya cevap vermek için, Devle Cemaati’ne yönelik eleştirilerimizi hatırlatmak yerinde olacaktır. Şöyle ki Devle Cemaati, diğer tüm cemaatleri ve onların mücahit kardeşlerini ve şeyhlerini yok sayarak kendilerine biat etmeyenleri – sanki yer yüzünde hilafetin ihyası için çalışan kendileri dışında hiç kimse yokmuş gibi – kabul etmemekteler. Bu ise, çok tehlikeli bir tutumdur. Çünkü bununla onlar, diğer Müslüman mücahitler ve onların şeyhlerine olan kardeşlik ve dostluk bağlarını koparak aralarında düşmanlık, kendi aralarında savaş ve bir çok cihad cemaatlerine karşı ayrılık tohumunu ektiler.

Tüm bunlar, çok sayıda hissi davranan ve kullanılabilir kişilerin ayrılık ve bölünme çağrılarına cevap vererek yönelmesile oldu. Asıl fitne de diğer cemaatlerin varlığını kabullenmenin reddi ve onlardan eskiden beri bağlı oldukları cemaate biatı terk edip kendilerine biat etmeğe çağırmalarıdır. Bu da, tarafımızdan şiddetle kınanan ve nefret doğuran durumdur.

Bu nedenle de biz, tüm bu eğilimlere şiddetle karşı çıkmaktayız. Ve onlar (Devle Cemaati), cihad eden kardeşlerini kabullenerek mücahitlerin alimlerinin sözlerini ve çağrılarını dinleyinceye, kadar asla onları kabul etmeyeceğiz.

Soruyu soranların ve diğerlerinin – Şam bölgesinde olan Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı saldırılarının başlangıcında, ben onların istedikleri ismi – “Irak ve Şam İslam Devleti” ismini sarf etmeye başladım ki bununla da Allah’ın düşmanları olan Haçlılar ve mürtedler öfkelensinler. Bu ismi ben ilk olarak “Yardım ve Nasihat” isimli makalemde, Haçlıların onlara ve diğer tüm Müslümanlara saldırmaları için toplandıklarında ve hazırlandıklarında kullandım.

Allah’ın izniyle de ben Allah’ın düşmanlarını öfkelendiren bu ismi Haçlı koalisyon güçlerinin saldırıları duruncaya kadar – Müslümanlara dostluk, kafirlerden ve Haçlılardan beraat alameti olarak kullanacağım.

Eğer “Devle” kendi durumunu düzeltir ve bizim ve diğer alimlerimizin, cihad önderlerinin samimi nasihatlerini dinleyip öğüt alırsa, biz de bu ismi hep kullanacağız ve şeriatın gerekli kıldığını da ilave edeceğiz.

Artık hiç kimse, bizim bu konuyu tartıştığımızı ve mürted rejimin yanında olduğumuzu zannetmesin. Hayır! Yine de hayır! Bilakis, Devle’yi tenkit etmekte amacımız, cihada ve tüm mücahitlere karşı tutumlarımızda İslam’a ve Müslümanlara fayda sağlamaktır. Eğer insanlar aşağılıkların, kafirlerin ve sapıkların devletlerini kabul ediyorlarsa, nasıl olur da biz tevhid sancağını yükseltenlerin devletini kabul etmeyiz?!

Yüce Allah’tan “Devle” liderliğinin durumunu düzeltmesini, onları doğru yola yöneltmesini diliyoruz. Onların elleriyle Haçlıların, Rafizilerin ve rejim yandaşlarının güçlerini kırmasını ve dinine yardım etmesini dua ediyoruz.

Salat ve selam, resulümüz Muhammed(s.a.s.)’in, onun ailesinin ve ashabının üzerine olsun!

Yazının orjinali: http://tawhed.ws/FAQ/display_question?qid=8318&pageqa=1&i=

Tercüme: Ulvi el Azeri

ummetislam.net
 
Tora Bora Çevrimdışı

Tora Bora

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şuan ortada olan fitneye göre bakarsak (en baştan basliyoruz) Ortada bir biriyle cakisan 2 emir var.
Biri El Kaide lideri Eymen Ezzevahiri. Diğeri ise IŞID kisa adli örgütün lideri olan Bagdadi (tam ismi unuttum)

El Kaide lideri Işid liderinden önce ve üst mevkidedir!.
Bu yüzden El kaide değil de sonradan cikan alt basamak olan (cihadi gurup) ışid'in El Kaideye bagi (biati) olup olmadığına bakalim!.

Işid gurubu ( telde oldugumda pc gibi birdrn fazla sayfa açma rahatligindan yoksun oldugumdan, sadece heemr kesce bilinenleri paylasamayacagim) baslarda El Kaide lideri Eymen ez zevahiriye biatlarinin olmadığını idda etmiştir!. Ve bu iddiaları da haftalarca devam etmiştir!.

Haftalar sonra El Kaide lideri Şeyh Eymen ez zevahirinin, ışid liderlerinin Biat'larinin olduğuna dair açıklanan gün ve tarih belirtilen Işid liderlerinin kendi biat mektuplari yayinlanana kadar..

Eymen ez-Zevahiri
Irak ve Şam İslam Devleti Cemaati’nin,Şam’a uzanma bildirisinden önceki ve sonraki durumu ve biat meselesiyle ilgili sorunuza gelince,

Daha önceki açıklamamda (Şam’daki Mücahidlerin kanının akmaması için şahitliğim) açıkladığım şekilde Irak İslam Devleti Kaidetül Cihad cemaatinin bir şubesidir, emirinin ve ordusunun boynunda, emirleri şeyh Usame, sonrasında ise aciz kul olan Kaidetül cihada biatleri var. Bu biat onlardan defalarca tekrarlandı, buna bazı örnekler vermiştim bu örneklere ek olarak,7 zilhicce 143 3(22.10.2012) tarihli şeyh Ebu Bekir el Bağdadi el Hüseyni (Allah onu korusun) şu şekilde başlayan mektubudur. Besmele, Hamd ve Resulullah a salat ve selamdan sonra: “Emirimiz, şeyh Dr. Eymen el Zevahiri (Allah onu korusunun) Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun”.

Mektubun içerisinde şunlar geçiyordu:
“Mübarek şeyhimiz, sizlere, sizden bir parça olduğumuzu ilan ve beyan etmek istiyoruz, bizler sizlerdeniz ve size aitiz, sizler, bizlerin, emirisiniz, yaşadığımız surece sizleri dinlemek itaat etmek üzerimizdeki hakkınızdır bu da Allah a din olarak inandığımız şeydir. Bizlere nasihat etmeniz ve uyarmanız bizim sizler üzerindeki hakkımızdır. Emirleriniz bizim için bağlayıcıdır, yalnız olayları kendi sahamızda cereyan ettiğinden ve tanıkları olduğumuzdan ötürü bazı meselleri biraz daha açıklamak gerek bundan ötürü bizim bakış acımız dinlemenizi temenni ediyoruz sonra emir size aittir bizler sadece sadağınızdaki okuz”

Bu biat mektubunun var olmasi öncelikle Bagdadi ve taifesinin "Bagi-asi" oolduğunu ıspatliyordu!.

Mektubun ortaya cikmasindan sonra! Bagi duruma düşen Bagi dadi ve taifesi red edememis ama.. inkara sapmişlardir!..

İnkarlarini da öyle saçma ve anlamsiz, bu günü bir yana birakirsak bile. Tarihte bile eşi benzeri olmayan bir kılıfa burumuslerdir. Sevgi biati!..

Bu durumda

1 Islamin siddetle redd ettiği yalanı atmislar

2 Emire asi olmuşlar!.

3 Fitneyi baslatmislar. ( bazi hesaplara göre haksiz yere öldürülen 3.000 civarı mucahid ve 50 civarında ise ilim sahibi ve emir..

Bu rivayetlerde ulü'l-emre itaatin lüzumu üzerinde durulmuştur.

"Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah'ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz."(İbn Mâce, Cihad, 39; Buhârî, Ahkâm, 4)buyurur.

Diğer bir hadiste ise şöyle denmektedir:Buhârî'nin Enes (radıyallahu anh)'den kaydettiği bir rivayet:"Üzerinize başı kuru üzüm gibi siyah, Habeşli bir köle bile tâyin edilse dinleyin ve itaat edin.

"Müslim'in kaydettiği bir rivayette, Ebû Zerr:"Halilim (Hz. Peygamber) bana: "Kolları kesik bir köle bile olsa emîr'i dinleyip itaat etmemi tavsiye etti." demektedir.

Şârihler, gerek "kuru üzüm" gerekse "kolları kesik" tâbirleriyle emîrin nesebce düşük, görünüşçe çirkinliğinin ifade edilmek istendiğini, yâni emîre neseb ve fizyonomisine bakılmadan itaat etmek gerektiğini söylerler.Bir diğer rivayet de şöyledir:"...

Üzerinize, emîr olarak, bir Habeşli köle bile tâyin edilse onu dinleyin ve itaat edin.

" Sizden biri İslâm'ı ile boynunun vurulması arasında muhayyer bırakılmadıkça itaate devam etsin. Böyle bir durumda boynunu uzatsın. Anasız kalasıca, dini gittikten sonra, onun ne dünyası kalır, ne de âhireti.

"Şu hadiste imama isyan kıyâmet alâmeti olarak zikredilir:

"Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e kasem ederim ki, imamınızı öldürmedikçe, birbirinize kılıç çekmedikçe ve dünyanıza şerirleriniz reis olmadıkça kıyâmet kopmaz."

Bazı rivayetlerde emîre itaat Allah'a itaatle aynı ayarda tutulmaktadır:

"Kim bana itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de bana isyan ederse Allah'a isyan etmiş olur. Emîrime kim itaat ederse bana itaat etmiş olur. Emîrime kim isyan ederse, bana isyan etmiş olur." (bk. Buhârî, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 33; Nesâî, Bey’at 26; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, V/64-65)

Olaya bu hadisler ışığında bakarsak! Bagi dadi ve şurekasi ALLAH C C ye isyan etmiş olurlar mi olmazlarmi Ululemrin (Alimler) görüşleri şüphesiz bizden daha dogru olanı olur!.

Ama bir gerçek var ki!.
 
Tora Bora Çevrimdışı

Tora Bora

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Daha sonra Şeyh Ebu Bekir el Hüseyni ye emiri sıfatımla 2- Cemaziyel Sani1434 (2 Nisan 2013 ) tarihli mektubumda Irak ve Şam İslam devletini, problemleri çözmek için fes etmesini emrettim. Bu emri 13-Recep-1433(23-Mayıs-2013) tarihli problemi çözme mektubumda tekit ettim ve Irak ve Şam İslam Devletinin lağıv edilmesi ve Irak İslam Devleti ile yola devam edilmesini emrettim.Bundan ötürü şeyh Ebu Bekir el Hüseyni el Bağdadinin 2, Cemaziyel Sani 1434-(2 Nisan 2013) birinci hitaptan sonra, Irak ve Şam İslam devleti adına aldığı tüm biatlar batıldır. Çünkü onun direk emiri olma sıfatımla, acık bir şekilde emrime muhalif alınmıştır. anlaşıldığı gibi dewle cemaatinin bütün BIAT'LARI OTOMATIKMAN BATIL OLUYOR! ..
 
Tora Bora Çevrimdışı

Tora Bora

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şimdi ayrıca IŞİD'in AYETTE geçen Ululemr karşısındaki durumlarina bakalım..

Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin, sizden olan ulu'l-emre de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, hemen onu Allah'a ve Rasûlüne arzedin, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan kimselerdenseniz..." (en-Nisa, 4/59) anlamındaki âyette geçer. Ayette geçen "ulu'lemr" (emir sahipleri)'nin kimleri kasteddiği konusunda görüş birliği yoktur. Sahabe ve tabiun ile müfessirlerin bu konudaki görüşleri beş maddede toplanabilir:a) Ulu'l-emr, raşid halifelerdir.b) Ulu'l-emr, ordu komutanlarıdır.c) Ulu'l-emr, şer'i hükümler konusunda fetva veren müctehid bilginlerdir.d) Ulu'l-emr, ehl-i hall ve'l-akd denilen müctehid bilginlerin icmalarıdır.e) Ulu'l-emr, imamlar, fazıl ve adil fakihlerdir.Ehl-i sünnet bilginleri, âyetteki ulu'l-emri yöneticiler olarak yorumlarken buradaki itaatı da tanımlayıp sınırlandırmışlardır. İlke olarak, yöneticilere itaat farzdır. Fakat yöneticiden Allah'a isyan anlamına gelecek bir emir çıkması durumunda, müminlerden itaat yükümlülüğü düşer. Buna karşılık aynı yöneticinin Kur'an ve Sünnet'e uygun emirlerine uyulması gerekir. Fısk işlemesi halinde yöneticinin velayet yetkisi düşer. Eğer görevden alınması mümkünse, görevden alınmalıdır. Ama, mümkün değilse, toplum düzeninin bozulmaması için, zorla görevden almaya, isyan etmeye kalkışılmamalıdır.Ahmet ÖZALPKuranı Keirmde geçen Ülü'l Emr ifadesini Hamdi Yazır'ın açıklaması:"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisa Suresi, 59) Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz ve Allah'ın elçisine (Hz. Muhammede) itaat ediniz. Sizden olan emir sahibine (idarecilere) de itaat ediniz. Dikkat etmek gerekir ki Allah ve Resulü hakkında "İtaat ediniz" diye mutlak itaat açıkça söylendiği halde, emir sahipleri (idareciler) hakkında "Ülü'l emre itaat ediniz" buyurulmayıp bunlara itaat etmek Peygambere itaata atfedilmiş ve yalnız Peygambere itaat etmeye tabi olarak emredilmiş ve bu şekilde tabi olma altında itaat etmenin hem aynı kuvvetle kayıtsız olarak gerektiği gösterilmiş, hem de isyan edilen şeyler de bu hükmün dışında bırakılmıştır. "Allah'a isyan hususunda hiç bir mahlukata itaat edilmez". Aynı şekilde "İyi ve faydalı şeylerde itaat edilir." hadis-i şerifleri de bunu açıklıyor. Şu halde amirin her emri, memuru sorumluluktan kurtarmaya yetmez. Diyelim ki, bir memur amirinin emri ile rüşvet alsa veya hırsızlık yapsa sorumluluktan kurtulamaz. Bu mefhum, amirin kanuna aykırı olan emri memuru sorumluluktan kurtarmaz, diye de ifade olunur. Dikkate değer kayıtlardan birisi de müminlere hitap edilerek "sizden" kaydıdır ki, mânâsı apaçıktır. Müminlerden olmayan idarecilere itaat etmek dinen vacib kılınmamıştır. Bu hususta itaat değil, varsa bir anlaşmaya riâyet etmek söz konusu olacaktır. Fakat itaat etmenin vacib olmamasından mutlaka isyan etmenin gerekli olduğunu anlamaya kalkışmamalıdır. İtaatin vacib olmaması, isyan etmenin vacib olmasını gerektirmeyeceğinden itaat mecburiyetinde bulunmamakla, isyan mecburiyetinde bulunmak arasında fark vardır. İsyan hakkı başka, isyan etme vazifesi yine başkadır. Bundan dolayı buradan mümin olmayan bir çevrede (ortamda) bulunan müminlerin şuna buna karşı isyancı ve ihtilalci bir durumda kabul edilmemeleri ve belki müminlerin her nerede bulunurlarsa bulunsunlar Allah'a ve Resulüne karşı itaatsizlikten sakınmak ve aynı zamanda kendilerinden olan idarecilere itaat etmeleri ve tağutlara boyun eğmemelerinin gerekli olduğunu anlamak gerekir. Bu bakımdan Taberî tefsirinde de zikredildiği gibi şu hadisler ne kadar önemlidir: İbnü Zeydin babasından rivâyet ettiği üzere Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurmuştur ki: "İtaat, itaat, itaatte imtihan da vardır. Fakat Allah dilemiş olsaydı emretmeyi hep peygamberlere verirdi." Yani peygamberler mevcut iken bile hükümdarlara emretmeyi nasib etmiştir. Ve nitekim Yahya aleyhisselâmın öldürülmesine bile hükmetmişlerdir. Aynı şekilde Ebu Hüreyre'den rivayet olunduğu üzere Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur: "Benden sonra size bir takım valiler valilik edecek iyi iyiliği ile velâyet edecek, günahkar da günah işlemekle velâyet edecek; hakka uygun olan her konuda bunları dinleyin ve itaat edin ve arkalarında namaz kılın, iyilik yaparlarsa hem sizin, hem onların lehinedir. Kötülük yaparlarsa sizin lehinize (menfaatinize), onların zararınadır." Aynı şekilde Abdullah b. Ömer hazretlerinden rivâyet olunduğu üzere Hz. Peygamber buyurmuştur ki: "Müslüman olan kişinin itaat etmesi onun vecibesidir, hoşlandığında da hoşlanmadığında da. Ancak günah işlemesi emredilmiş olursa başka. Günah işlemeyi emredene itaat yok." Şuara sûresinde: "O aşırıların emrine uymayın. Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, ıslah etmezler." (Şuarâ, 26/151-152) âyeti de bu hususu apaçık ifade ediyor. Ebu's-Suûd, tefsirinde bütün bunları şu şekilde özetlemiştir. Ayette geçen "sizden olan ülü'l emr"den maksat raşid halifeler ve onlara uyan ve doğru hareket eden hakkı emreden idareciler ve adil davranan valilerdir. Zâlim idarecilere gelince, bunlar Allah'a ve Hz. Peygambere atf ile kendilerine itaat etmenin vacib olmasını hak etmekten uzaktırlar . Âyette "ümera" buyurulmayıp "ülü'l emr" buyurulması dikkate değer bir husustur. Bu mânâ, amirleri ve hakimleri kapsamaktan başka gerçek anlamıyla (emir vermeye) sahip olmak ve işlerde başvurulacak kimse olmak mânâsını da içine alır. Buna göre sahabe ve tabiinden ilk müfessirler bu konuda bir kaç mânâ nakletmişlerdir: 1- Raşid halifeler, 2- Âyetin iniş sebebine göre küçük müfreze komutanları.3- "Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kişilere gösterselerdi, içlerinden işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin neye delalet ettiğini) bilirlerdi." (Nisâ, 4/83) âyetinin işaretiyle âyetlerden hüküm çıkarma gücüne sahip olan âlim ve fakihler olduğu zikredilmiş ve bununla emrin yalnız askerî ve sivil idarecilere ait olmayıp daha fazla kazaî (hüküm verme) ve teşriî (kanun yapma ile ilgili) yöne ait bulunduğu da gösterilmiştir. Bundan dolayı Ebû Bekr er-Râzî'nin de hatırlattığı şekilde gerek âyetin beyan uslubuna ve gerekse rivâyetlerin tamamına göre meseleyi daha geniş bir şekilde düşünmek gerekir. Bunun için Fahreddin er-Râzî bu gerçeği inceleyerek Allah ve Hz. Muhammed'den sonra toplumsal bir kural halinde kendilerine kesin olarak itaat etmek vacib kılınan emir sahiplerinden maksat, "erbab-ı hal ü akd" (işleri görüp sonuca bağlayana kimseler) denilen ve ittifakları bütün ümmeti temsil ederek Kur'ân ve Sünnetten sonra başlı başına bir şerî delil meydana getiren icma ehli olması lazım geldiğini, Allah ve Peygambere itaat etmekten sonra en mutlak itaatın ancak bu olabileceğini ve amirlere, hakimlere ve âlimlere itaatin de bunlardan biriyle ilgili olduğunu delil getirerek tafsilatlı bir şekilde açıklamıştır. Said b. Cübeyr'den rivâyet edildiğine göre bu âyet, Abdullah b. Huzafe b. Kays dolayısıyla indirilmiştir. O sırada Hz. Peygamber onu bir müfrezeye komutan olarak göndermişti. Süddi'nin rivâyetine göre de Resulullah, Halid b. Velid kumandasında bir müfreze göndermişti ki, içlerinde Ammar b. Yasir de vardı. Gittiler, geceleyin hareket hedefleri olan kavime yakın bir yere kondular. Onlar da casuslarından aldıkları bir haber üzerine sabaha kadar kaçtılar. Yalnız içlerinden bir adam çoluk çocuğuna eşyalarının toplanmasını emretmiş ve kendisi gece karanlığında yürüyüp Halid'in askerine gelmiş ve Ammar b. Yasir'i sorup yanına varmış, "Ey Ebu Yakzan! demiş, Ben müslüman oldum diye şehadet ettim, kavmim ise sizin geldiğinizi işitince kaçtılar, ben kaldım; benim müslüman olmam yarın bir fayda verir mi, yoksa ben de kaçayım mı?" diye sormuş, Ammar da, "Hayır kaçma! Sana fayda verir." demiş. O da kaçmamıştı. Sabahleyin Halid akın etmiş, o adamdan başka kimseyi bulamamışlar. Onu malı ile beraber tutmuşlar. Ammar, haber alınca Halid'e gelmiş, "O adamı bırak, çünkü o müslüman oldu ve ben ona eman verdim." demiş. Halid de, "Sen kim oluyorsun da adam kurtarıyorsun." diye çıkışmış ve bundan dolayı birbirlerine söz atmışlar. Nihayet Resulullah'a mahkeme için başvurmuşlar. Hz. Peygamber, Ammar'ın eman vermesine izin vermiş ve bir daha amire karşı böyle kendi kendine söz vermemesini de hatırlatmış, bunun üzerine peygamberin yanında da atışmışlar. Halid, "Ey Allah'ın elçisi! Bu burnu kesik kölenin bana sövmesine müsaade eder misin?" demiş. Resulullah da: "Ey Halid! Ammar'ı kötüleme, çünkü Ammar'ı kötüleyeni Allah kötüler Ammar'a karşı kin besleyenden Allah nefret eder, Ammar'a lanet edene Allah lanet eder." buyurmuş. Ammar da öfke ile kalkmış. Bunun üzerine Halid, arkasından koşup elbisesinden tutmuş, özür dilemiş, o da razı olmuştu. İşte "Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin." âyeti bunun üzerine indi, diye nakledilmiştir. Bu iki rivâyetin çözümüne göre âyet, müfreze komutanları ve askerî işler sebebiyle inmiş ve fakat itaat meselesini genel olarak esaslı bir nizama bağlamıştır. Bundan dolayı Ey müminler! gerek genel bir şekilde birbirinizle ve gerek yetkililer ile sizin aranızda ve gerekse yetkili olanlar arasında herhangi bir şey hakkında tartışırsanız onu Allah'a ve Resulüne götürünüz. Yani yalnız kendi arzu ve isteğinizle halletmeye kalkışmayınız. Çarpışmalara düşmeyiniz. Başkalarına da gitmeyiniz de önce Allah'ı, ikinci olarak Hz. Muhammed'i kendinize başvurulacak yer biliniz, bu hükme ve bu mahkemeye müracaat ediniz. Aranızda biricik hakem ve hakim Allah ve Peygamberini tanıyınız. Değişik hükümlerinizi, fikirlerinizi Allah'ın âyetlerine ve Hz. Muhammed'in açıklamalarına tatbik ederek ve uydurarak birleştiriniz ki, Allah'a müracaat, Allah'ın birliğine inanmada samimiyetle Allah'ın âyetlerini araştırmak ve incelemekle, Resûlüne müracaat da zamanında kendisine ve ondan sonra sünnetine ve halifelerine durumu arzetmekle olur. Zâhiriyye (mezhebi âlimleri) bu âyetten hareketle ihtilafa düşülen meselelerde mutlaka Kur'ân ve Sünnete başvurmanın vacib olduğunu ve bundan dolayı kıyas ile amel etmenin caiz olamayacağını zannetmişlerse de besbellidir ki, Kur'ân ve Sünnetle açıkça anlatılmamış hususların, çekişme halinde Kur'ân ve Sünnete başvurmak için sebeplerini ve illetlerini düşünmekle benzerleriyle mukayese etmekten başka bir yol yoktur. Kıyastan maksat da zaten budur. Fıkıh ve hikmet de budur. Demek ki, İslâm da dört çeşit hüküm vardır. Kur'ân'da açıkça belirtilen, sünnette açıkça belirtilen, yetkililerin ittifakıyla üzerinde ittifak edilen ve sahih kıyas ile nasslardan çıkarılan hükümler. Bununla beraber bu dördüncüsü ile ihtilaf azaltılabilirse de tamamen birleştirilemez. Bunda anlaşmazlık çıktığı zamanda yetkililerin şûrasına ve nihâyet sultanın emrine müracaat olunur ki, bu da "Allah'a itaat ediniz, Resul'e ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz." emri gereğince Allah'ın emrine müracaat etmektir. Ve "Emanetleri ehline vermenizi emrediyor." (Nisâ, 4/58) bunun da kaynağıdır. Ve mutlaka müslümanlar bir olayda ihtilafa düştükleri zaman ilk önce Allah'ın birliğine inanmak, emaneti ehline vermek ve adaletle hükmetmek vazifelerini göz önünde bulundurup, kendilerini Allah'ın ve Peygamberin huzurunda toplanmış görerek ona göre düşünmeleri ve fikirlerini ve arzularını Allah Teâlâ'nın himayesi altına vermeleri ve daima hakkın birliği yolunda gitmeleri lazım gelir. Eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız böyle yaparsınız, Allah'a ve Resulüne ve yetkililere itaat eder ve şâyet bir şeyde aranızda çekişme olursa onda da Allah'ın ve Resulünün hükümlerine baş vurursanız. Bu başvurmak sizin için halen sırf iyiliktir, çekişmeyi keser. Ve sonuç açısından da daha güzeldir."Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız." (Nisa Suresi, 83)Yukarda diye Allah'a itaat ile, Hz. Peygamber'e itaat etmek birbirinden ayrıldığı halde burada diye ikisi birleştirilerek Peygambere itaat Allah'a itaate çevrildiği sırada hem idarecilere itaatın hükmünün Peygambere itaat etmeye bağlı ve ona eklenmiş olduğunun anlatılması, hem de müslümanların siyasi yönden eğitimlerinin yükseltilmesi için buyuruluyor ki: Bir de kendilerine emniyet veya korkuya dair tatlı veya acı bir emir, bir haber, bir şey gelince hemen onu yayarlar; doğru mu, değil mi, yahut yayılmasında bir zarar var mı yok mu, kamu yararı açısından neşredilmesi caiz mi, yoksa gizlenmesi gerekir mi, düşünmeden danışmadan yayarlar Burada gazetecilerin durumuna da temas eden bir uyarı vardır. Bunlar işittikleri bu haberi Peygambere ve kendilerinden olan idarecilere, yani o işte yetkisi ve ihtisası bulunan zatlara veya amirlere götürüp onlara başvursalar, danışsalar veya havale etseler onu içlerinden bilgi ve tecrübeleri ve iyi niyet ve basiretleri sayesinde istinbat edebilecek ve hüküm çıkarabilecek olanlar mutlaka bilirler, ne yapılacağını anlar, anlatırlardı.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt