M
Çevrimdışı
Selamünaleyküm Hocam,
Bugün dini meselelerde özellikle faiz konusunda İslâm’ın ilk dönemindeki gibi tedrici uygulama söz konusu olabilir mi? Bugün tedricilikten ne anlamalıyız? Müslümanların zengin, güçlü olması İslâm’ın egemenliği için gerekli sayılıp, işadamlarının işlerini büyütmek için faizli şartlarda finansman temin etmeyi zaruret olarak kabul eden fetvalar hakkında fikriniz nedir? Sizin de dediğiniz gibi Müslümanların zengin olması gerektiğine göre, bugünkü şartlarda faize, bankalara hiç bulaşmadan zengin olmak mümkün mü?
Selamünaleyküm.
Değerli kardeşim, gayet önemli bir meseleyi sormuşsunuz. Sizin ve bizim hepimizin aciliyet kesbeden sorularından biridir bu. Net bir cevap için ne yazık ki henüz erken demek durumundayız.
TEDRİC özel bir kavramdır. Derece derece, azar azar, yavaş yavaş gitme ilerleme anlamında kullanılmaktadır. Dini ilimlerdeki kullanımı da yaklaşık olarak bu manadadır. ‘Kur’an’ımız tedrici olarak inmiştir’ denir. Bununla da kastedilen şudur: Birden ve topluca inmemiştir de, yirmi üç yıla yayılarak inmiştir. Kur’an’ımızın yirmi üç yılda tedrici olarak inmesinin tabii bir sonucu olarak da Şeriat’ımız tedrici olarak yerleşmiştir. Peygamber aleyhisselamın ilk gününde bütün hükümler gelmemiş, birinci gününden son zamanına kadar yayılarak gelmiştir. Bu bilgide tarih ve ilim açısından bir tereddüt veya şüphe yoktur.
İki hususu dikkate almamız gerekiyor:
a- Şeriat’ımız tedrici olarak inmiştir ama neticede Şeriat tamamlanmıştır. Maide suresinin ayetinde Allah Teâlâ ‘dininizi tamamladım’ buyurmuştur. Tedrici gelmiş olması o zamanda ve daha sonraki zamanlarda bir eksiklik oluşturmamıştır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde din tamamdı. Bir eksiklik veya tamamlanması beklenen bölüm yoktu. Bu bütün Müslümanların kabul ettiği/kabul etmek zorunda oldukları bir gerçektir.
b- İlk Müslüman nesil dinlerini, o gün inmiş olanı kadar yaşadılar. Hangi hükümler bulunuyorsa o kadarına iman etmek ve amel etmek durumunda idiler. O dönemin Müslümanları, bir eksik din yaşamış olma durumunda değildiler. Ne geldi ise onu yaşadıkları için bugün bizim uyguladığımız ama onların uygulamadıkları şeylerde mesuliyetleri de yoktu.
Neden ayetler, hükümler birden inmedi de tedrici olarak indi?
Bu sorunun gayet makul ve inandırıcı cevapları vardır. Hiç biri de bugün bizim için önemli değildir. ‘Allah öyle murat etti’ cevabı bizim için tek cevaptır. Evet, ortada şöyle bir hakikat vardır: Tamamı aynı anda inse idi o nesil teslim olmakta zorlanacaktı, belki de teslim olamayanı olacaktı. Bu doğru bir tespittir. Bunu destekleyen hadisler de vardır. Fakat bu makul gerekçe, daha sonraki nesiller tarafından kendileri için de makul bir gerekçe kabul edilip dini tedrici olarak yaşamaya neden saydırılmasını gerektirmez. Bugün başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda dinimizi tatbik etmek neredeyse mümkün değildir denebilecek bir sıkışıklık içinde bulunuyoruz. Hiçbir Müslüman, ‘yapabildiğim kadarını yapayım’ tarzında bir uygulamayı Müslümanlığı ile bağdaştıramaz. Din tamamdır ve tam olarak yaşanacaktır. Özel şartlarımız, zorluklarımız dine yeni bir şekil ve uygulama önceliği gibi şeyler belirleme ruhsatı oluşturmaz.
Tedricin ilk dönemdeki şeklinin bugün beklenmesini kabul etmemiz mümkün değildir ancak şöyle bir tedricten söz edebiliriz:
1. Allah’a davette, eğitimde bir tedric olabilir, olmalıdır da. Dini hükümleri yavaş yavaş, hazmettire hazmettire öğretmek ve anlatmak gereklidir. İnsanların seviyelerine dikkat ederek anlatma zorunludur.
2. Usul yani temel akide ve amel konularından başlayıp feri konulara geçilebilir.
3. Özel şartlar nedeniyle zor olan ertelenip kolay olan alınabilir. Acil olmayan yerine acil olan tercih edilebilir.
4. İslam adına çalışan teşkilatlar hatta aileler, belki de İslamî olma yolundaki devletler mevcut dünya şartları nedeniyle çalışmalarını ‘hemen yapmaları gerekenler’ ve ‘belli bir sıralama sonucu yapabilecekleri’ şeklinde tasnif edebilirler. Bunda da bir sakınca olmaz. Zira tamamına iman etmek, tamamının yapılması için gayret etmek başka şey, böyle istiyor olduğu hâlde eli kolu bağlı olmak başka şeydir. Allah Teâlâ kullarını yapamayacakları şeylerle mükellef tutmamıştır ama imanda ve amel etmede bütüne talip olmak, hemen hazır olmak vardır.
5. Tam bir iman, uygulamaya hazır bir idrak, edene geldiğince istikrarlı ve makul bir uygulama planı bulunduktan sonra engellerin aşılamıyor olması Allah’ım mağfireti ve rahmeti ile kapanacak bir açıklıktır. Neye ne kadar gücümüzün yettiğini Rabbimiz iyi biliyor. Gücümüzün yetmeyeceğinden bizi hesaba çekmeyeceğini de o haber vermiştir. Mesele ‘ne kadar?’ sorusundaki kalbimizin tatmin olacağı cevap oranıdır.
6. Bu arada yapılamayanın yerine ne yapılacağı ya da mecburiyetten yapılırsa nasıl yapılacağı gibi sorular fukahanın günlük konular olarak Müslümanları yönlendirmeleri gereken konulardır.
Allah Teâlâ yardımcımız olsun.
Nureddin Yıldız -
fetvameclisi.com
Bugün dini meselelerde özellikle faiz konusunda İslâm’ın ilk dönemindeki gibi tedrici uygulama söz konusu olabilir mi? Bugün tedricilikten ne anlamalıyız? Müslümanların zengin, güçlü olması İslâm’ın egemenliği için gerekli sayılıp, işadamlarının işlerini büyütmek için faizli şartlarda finansman temin etmeyi zaruret olarak kabul eden fetvalar hakkında fikriniz nedir? Sizin de dediğiniz gibi Müslümanların zengin olması gerektiğine göre, bugünkü şartlarda faize, bankalara hiç bulaşmadan zengin olmak mümkün mü?
Selamünaleyküm.
Değerli kardeşim, gayet önemli bir meseleyi sormuşsunuz. Sizin ve bizim hepimizin aciliyet kesbeden sorularından biridir bu. Net bir cevap için ne yazık ki henüz erken demek durumundayız.
TEDRİC özel bir kavramdır. Derece derece, azar azar, yavaş yavaş gitme ilerleme anlamında kullanılmaktadır. Dini ilimlerdeki kullanımı da yaklaşık olarak bu manadadır. ‘Kur’an’ımız tedrici olarak inmiştir’ denir. Bununla da kastedilen şudur: Birden ve topluca inmemiştir de, yirmi üç yıla yayılarak inmiştir. Kur’an’ımızın yirmi üç yılda tedrici olarak inmesinin tabii bir sonucu olarak da Şeriat’ımız tedrici olarak yerleşmiştir. Peygamber aleyhisselamın ilk gününde bütün hükümler gelmemiş, birinci gününden son zamanına kadar yayılarak gelmiştir. Bu bilgide tarih ve ilim açısından bir tereddüt veya şüphe yoktur.
İki hususu dikkate almamız gerekiyor:
a- Şeriat’ımız tedrici olarak inmiştir ama neticede Şeriat tamamlanmıştır. Maide suresinin ayetinde Allah Teâlâ ‘dininizi tamamladım’ buyurmuştur. Tedrici gelmiş olması o zamanda ve daha sonraki zamanlarda bir eksiklik oluşturmamıştır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde din tamamdı. Bir eksiklik veya tamamlanması beklenen bölüm yoktu. Bu bütün Müslümanların kabul ettiği/kabul etmek zorunda oldukları bir gerçektir.
b- İlk Müslüman nesil dinlerini, o gün inmiş olanı kadar yaşadılar. Hangi hükümler bulunuyorsa o kadarına iman etmek ve amel etmek durumunda idiler. O dönemin Müslümanları, bir eksik din yaşamış olma durumunda değildiler. Ne geldi ise onu yaşadıkları için bugün bizim uyguladığımız ama onların uygulamadıkları şeylerde mesuliyetleri de yoktu.
Neden ayetler, hükümler birden inmedi de tedrici olarak indi?
Bu sorunun gayet makul ve inandırıcı cevapları vardır. Hiç biri de bugün bizim için önemli değildir. ‘Allah öyle murat etti’ cevabı bizim için tek cevaptır. Evet, ortada şöyle bir hakikat vardır: Tamamı aynı anda inse idi o nesil teslim olmakta zorlanacaktı, belki de teslim olamayanı olacaktı. Bu doğru bir tespittir. Bunu destekleyen hadisler de vardır. Fakat bu makul gerekçe, daha sonraki nesiller tarafından kendileri için de makul bir gerekçe kabul edilip dini tedrici olarak yaşamaya neden saydırılmasını gerektirmez. Bugün başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda dinimizi tatbik etmek neredeyse mümkün değildir denebilecek bir sıkışıklık içinde bulunuyoruz. Hiçbir Müslüman, ‘yapabildiğim kadarını yapayım’ tarzında bir uygulamayı Müslümanlığı ile bağdaştıramaz. Din tamamdır ve tam olarak yaşanacaktır. Özel şartlarımız, zorluklarımız dine yeni bir şekil ve uygulama önceliği gibi şeyler belirleme ruhsatı oluşturmaz.
Tedricin ilk dönemdeki şeklinin bugün beklenmesini kabul etmemiz mümkün değildir ancak şöyle bir tedricten söz edebiliriz:
1. Allah’a davette, eğitimde bir tedric olabilir, olmalıdır da. Dini hükümleri yavaş yavaş, hazmettire hazmettire öğretmek ve anlatmak gereklidir. İnsanların seviyelerine dikkat ederek anlatma zorunludur.
2. Usul yani temel akide ve amel konularından başlayıp feri konulara geçilebilir.
3. Özel şartlar nedeniyle zor olan ertelenip kolay olan alınabilir. Acil olmayan yerine acil olan tercih edilebilir.
4. İslam adına çalışan teşkilatlar hatta aileler, belki de İslamî olma yolundaki devletler mevcut dünya şartları nedeniyle çalışmalarını ‘hemen yapmaları gerekenler’ ve ‘belli bir sıralama sonucu yapabilecekleri’ şeklinde tasnif edebilirler. Bunda da bir sakınca olmaz. Zira tamamına iman etmek, tamamının yapılması için gayret etmek başka şey, böyle istiyor olduğu hâlde eli kolu bağlı olmak başka şeydir. Allah Teâlâ kullarını yapamayacakları şeylerle mükellef tutmamıştır ama imanda ve amel etmede bütüne talip olmak, hemen hazır olmak vardır.
5. Tam bir iman, uygulamaya hazır bir idrak, edene geldiğince istikrarlı ve makul bir uygulama planı bulunduktan sonra engellerin aşılamıyor olması Allah’ım mağfireti ve rahmeti ile kapanacak bir açıklıktır. Neye ne kadar gücümüzün yettiğini Rabbimiz iyi biliyor. Gücümüzün yetmeyeceğinden bizi hesaba çekmeyeceğini de o haber vermiştir. Mesele ‘ne kadar?’ sorusundaki kalbimizin tatmin olacağı cevap oranıdır.
6. Bu arada yapılamayanın yerine ne yapılacağı ya da mecburiyetten yapılırsa nasıl yapılacağı gibi sorular fukahanın günlük konular olarak Müslümanları yönlendirmeleri gereken konulardır.
Allah Teâlâ yardımcımız olsun.
Nureddin Yıldız -
fetvameclisi.com