Her Dönem Saptırıcılar Çıkar

C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Her dönem saptırıcılar çıkar


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

Allah (c.c)‘a hamd olsun! O’na şükreder, O’ndan yardım diler, O’nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O’na sığınırız. Allah (c.c) kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah (c.c)‘tan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O’nun ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (a.s) O’nun kulu ve rasulüdür.

Çağımız öyle bir dönem ki, bir yanda hakka apaçık karşı gelen, diğer yanda da hakkı batılla süsleyen, hak adına bir çok çirkinlikleri işlemekten haya etmeyen insanların bir zamanlar İslam diyarı olan ülkelerde kendilerine “müslüman” ismini yakıştırdıkları korkunç, korkunç olduğu kadar da hayret ve esef verici bir dönem…
Bu dönemde bir yanda beşer fikrinin ürünü olan kanunlar kendilerine müslüman adını veren toplumlarda uygulanmakta, diğer yanda hüviyetlerinde “müslüman” yazılı olan halklar bu kanunlara teslim olmakta ve bu kanunlara teslim olan “teslimiyetçilere”, onların yardakçılarına, destekçilerine, muhafızlarına, gözcülerine, direklerine bağlı kalıp onların çizgileri doğrultusunda hareket etmektedirler.
Öyleyse bu “teslimiyetçiler” kimlerdir?
1 - İslam Alimi Kılığındaki Bel’amlar: Zamanımızda beşeri sistemleri ayakta tutan ve insanları İslam’dan uzaklaştıran kimselerin en başında yer almaktadırlar. Bu kimseleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:
a) Cami Hocaları, Müftüler, Hatibler: Bunlar; kafir devletlerin bünyesinde görev alan, yine bu kafir devletlerin isteği doğrultusunda hareket eden, Allah (c.c)’ın hükümlerini gizleyen, insanlara gerçek İslam’ı açıklamayan, insanlara İslam’ın hükümlerini tevil ederek, onların anlamayacakları ve kafir sistemlere zarar vermeyecek ve onların hoşlarına gidecek şekilde açıklayan, Allah (c.c)’ın, meleklerin, mü’minlerin ve bütün lanetçilerin kendilerine lanet ettiği parayla satın alınmış devlet memurlarıdır.
b)Cemat Veya Parti Liderleri: Bunlar; ya kafir sistemlerin kontrolü altında kasıtlı olarak ortaya çıkarılmış ya da kasıt olmaksızın kendiliklerinden ortaya çıkmış, fakat kafir sistemin bekasını sağlayacak şekilde hareket eden, bu şekilde insanları gerçek İslam’a değil de kendi anlayışları doğrultusundaki İslam’a davet eden, böylece peşlerinde çokca sayıda kitleleri toplayan kimselerdir. Bu kimseler gerçek İslam’ı açıklamamalarının sebebi; ya cahil olmaları ya da kafir sistem tarafından görevlendirilmiş olmalarıdır. İşte bu sebeble bu gibi kimseler insanları oyalayıp durmaktadırlar. Zira öyle cemaatlar ya da partiler varki sayıları milyonları geçmiş. Bu milyonlarla, değil bir beldede dünyada Allah (c.c)’ın hükümleri hakim kılınır. Allah (c.c)’ın kendisine akıl verdiği bir kimse bu konuda biraz düşünürse ve basireti de körelmemişse bunun böyle olduğunu açıkca görebilir. Fakat bu kimselerin sayıları çok olmasına rağmen akideleri bozuktur. Bu bozuk akideleri sebebiyle de hiç bir zaman bu kimselerin İslam’ı getirmeleri söz konusu değildir...
c)Tarikat Şeyhleri: Bunlar da kafir sistemlerin kontrolü altında ya kasıtlı olarak veya kendiliğinden ortaya çıkan, fakat kafir sistem için zararı olmayıp bilakis faydası olan, bu kafir sistemin bekasını sağlayan kimselerdir. Bu kimseler de insanlara gerçek İslam’ı anlatmazlar. Üstelik İslam’da yeri olmayan bir çok hurafe, bid’at, sapıklık türetirler. İnsanlar da onlardan gördükleri, duydukları herşeyi İslam’dan zannederek yerine getirirler. Şeyhlerine öyle kudsiyet verirler ki onların her söylediğine bağlanılması ve uyulması gereken bir değer olarak bakarlar. Bu sebeble yaptıkları amellerin Allah (c.c)’ın emirlerine uygun olup olmadığını hiç mi hiç düşünmezler. Zira şeyh ne söylerse, ne yaparsa onlar için doğrudur ve yapılması, bağlanılması mutlaka gereklidir. Günümüzdeki tarikatlar ve bağlıları o kadar çoktur ki, fakat küfür sistemlerini yıkmak için herhangi bir çabaları görülmemekte, bilakis bağlı oldukları şeyhlerinin telkinleri ve emirlerine itaat ederek, oylarıyla beşer sistemlerini destekleyerek onlara tam bir teslimiyetle yaşantılarını sürdürmektedirler... Her akıl sahibi bunu görerek anlar ki; bunlar insanları oyalamak ve onları gerçek İslam’dan uzaklaştırmaktan başka bir şey değildir.
2 - Allah (c.c)’ın Kendilerini Alçalttığı, Devlet Büyüğü İsmi Verilen Sefih İdareciler: Bunlar da beşer sistemlerinin bekası ve İslam’ın yeryüzünde hakim olmaması için canlarıyla, başlarıyla çalışan kimselerdir. Bu kimseler; kendi hür iradeleriyle hareket etmekten uzak olan, birer kuklalardır… İplerinin ise kimlerin elinde olduğunu dünyadaki hadiseleri izleyen kimseler gayet net ve açık olarak görürler… İşte bu kimseler; cumhurbaşkanı, başbakan, kral vs. gibi devlet yöneticileridir. Bu gibi kimseler Allah (c.c)’ın hükümleriyle hiç hükmetmemelerine veya Allah (c.c)’ın hükümlerinden bazılarıyla hükmedip bazılarıyla ise hükmetmemelerine ya da Allah (c.c)’ın hükümleriyle tam olarak hükmediyor gözükmelerine rağmen ulul emr olarak görülen ve bu sebeble çıkardıkları her kanuna, söyledikleri her söze hiç itirazsız bağlanılan kimselerdir. İnsanlarda şayet İslam’dan biraz eser kalmış ise Allah (c.c)’ın kendilerine vermiş olduğu akıl nimetinden istifade etsinler de kimler tarafından yönetildiklerine bir baksınlar! Ya da kendilerini yöneten sefihlerin (aklı kıt kimselerin) gerçek durumlarını araştırsınlar! Allah (c.c)’ın karşısında hesaba çekildikleri zaman: “Ya Rabbi! Biz, bilmiyorduk. Bizi onlar saptırdılar” diyenlerden olmasınlar.
3 -Fikirlerine Saygı Duyulan Akletmeyen Fikir Adamları ve Onların Fikirleri: Sahib oldukları fikir ve düşünceler Allah (c.c)’ın bildirdiği hükümlere ters olmasına rağmen, fikirlerine bağlanılan fikir adamları ve onların fikirleri de günümüzde beşer sistemlerin bekasını ve insanların İslam’dan uzaklaşmalarını sağlayan bir etkendir. Fikir adamı olarak fikirlerine değer verilenler:
a) Bir takım “izm”leri Ortaya Çıkaranlar: Budizm, Laikizm, Komunizm, Faşizm vs.
b) Bir takım etiket ve diploma sahibi kimseler: Gazeteci, yazar, profesör vs.
İnsanlar işte bu gibi kimselerin peşinde giderek, sahib oldukları fikirlerin Allah (c.c)’ın dininden olduğuna veya Allah (c.c)’ın dinine zıt olup olmadığına bakmadan hemen onların görüşlerine teslim olmakta ve bu görüşleri yaşanılması ve de bağlanılması gereken asıl görüşler olarak görmektedirler.
4 - Allah (c.c), Sayıları Çok Nice Kafirleri, İman Sahibi Az Kimselerle Helak Ettiği Halde; Çoğunluk:
Zamanımızda insanları Allah (c.c)’ın dininden alakoyan ve beşeri düzenlerin sistemlerini ayakta tutan bir diğer değer ise; çoğunluktur. Yani; insanların çoğunluğu bir şeye iyi derse o iyi, kötü derse o kötü görülür. Oysa ancak Allah (c.c)’ın iyi dediği iyi, kötü dediği kötüdür. Fakat çoğunluğa göre hareket eden kimseler, çoğunluğun iyi gördüğü bir şeyin Allah (c.c)’ın sisteminde kötü olduğuna veya çoğunluğun kötü gördüğü bir şeyin Allah (c.c)’ın sisteminde iyi olduğuna hiç mi hiç aldırış etmezler. Zira böyle kimselere heva ve hevesleri hakim olmuştur. Bu sebeble heva ve hevesleri neyi hoş görürse onu yapar, neyi de kötü görürse ondan uzak dururlar.
İşte! İnsanları haktan uzaklaştıran, Allah (c.c)’a ve rasulüne tabi olmayı engelleyen, Allah (c.c)’ın kulları için çizmiş olduğu nizamı bir kenara atarak beşer aklının ürünü olan kanunların yeryüzünde idamesini sağlayan belli başlı “teslimiyetçiler” bu sayılanlardır…
Öyleyse ey kendilerine “müslüman” ismini yakıştıranlar! Sizler, kendilerinize bir bakınız! Acaba hangi safta yer alıyorsunuz?
Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun….

Sapık Tarikat Ehli

Günümüzde insanları saptıran, İslam’a bağlanmalarını önleyen, beşeri sistemlerin ayakta durmalarını, varlıklarını idame etmelerini sağlayan “teslimiyetçiler”den bahsetmiştik…
Şimdi bu “teslimiyetçiler”den olan “sapık tarikat ya da cemaat şeyhleri” ve buna paralel “sapık tarikat ehli” hakkında bazı şeyler söylemek istiyoruz.
Zamanımızda “sapık tarikat ehli” dünyanın dört bir yanına örümcek ağı gibi yayılmış, başlarındaki sapık hocaları, velileri (!), şeyhleri vasıtasıyla İslam’a bağlanmaktan, Allah (c.c)’a ve rasulüne teslim olmaktan uzak olarak yaşamaktadırlar. Oysa bu insanlar, yaptıklarını Allah (c.c) için yaptıklarını zannederek İslam adına yaparlar... Yaptıkları ameller vesilesiyle Allah (c.c) katında büyük mükafat alacaklarını sanırlar. Oysa İslam dini; Allah (c.c) katından Rasulullah (s.a.s) vasıtasıyla bildirilenlere kayıtsız şartsız teslimiyeti, bildirilenlerin aksine yaşantıyı, her kimden ve her ne şekilde gelirse gelsin reddi gerektirir…
İşte bu sebeble; insanları haktan uzaklaştıran, sapıklığı hak gibi onlara sunan ve kendilerine bir takım mertebeler veren sahte din adamları ya da din adamı kisvesindeki kimselerin de reddedilmesi gerekir… Bunları iyi tanıyabilmek için yaptıklarını ve söylediklerini, Rasulullah (s.a.s)’ın Allah (c.c) katından bildirdikleriyle kıyaslamak yeterlidir.
Bu gibi saptırıcılar geçmişte de vardı şimdi de var… Zira her iyi şeyi icra edenlerin mirasçıları olduğu gibi kötü şeyleri icra edenlerin de mirasçıları muhakkak vardır.
İşte geçmişteki saptırıcılardan bazıları:
Seyyid’üt Taife ismiyle ünlü olan; Cüneydi Bağdadi… Evliyanın büyüklerinden sayılır…
“En’el Hak”, diyerek kendi ölüm fermanını kendi elleriyle imzalayan, buna rağmen evliyanın büyüklerinden sayılan Hallac-ı Mansur.
Rasulullah (s.a.s) tarafından mana aleminde kendisine “Fusus’il Hikem” adlı kitabının verildiğini iddia eden, Şeyhi Ekber ismiyle meşhur Muhyiddini Arabi. İbni Arabi’nin yolunda giden ve Konya’nın büyük velilerinden biri olarak zikredilen Sadreddîn-i Konevî… (Aynı zamanda Celaleddin Rumi’nin hocalarındandır.)
Celaleddin Rumi’ye “Acaba Muhammed aleyhisselâm mı, yoksa Bâyezîd-i Bistâmî mi büyüktür?" diye soru yönelten ve büyük velilerden sayılan Şemsi Tebrizi…
Yine halk arasında “Mevlana” ismiyle meşhur; Celaleddin Rumi…
Şiirlerinde bir çok küfür ve şirk bulunan, veli diye addedilen Taptuk Emre’nin dergahında yetişmiş, ona kulluk etmiş olan Yunus Emre… (Celaleddin Rumi’den de ders almıştır.)
Büyük pirlerden sayılan Ahmed Yesevi….
Gavs’ul A’zam, Kutbi Rabbani, Sultan’ul Evliya, Kutbi Azam gibi lakablarla anılan Abdulkadir Geylani…
Büyük velilerden sayılan Aziz Mahmud Hüdayi…
Mısır Evliyası arasında zikredilen Ahmedi Bedevi…
Büyük evliyalar arasında zikredilen Ahmed Rıfai…
Tîcâniyye tarîkatının kurucusu; Ahmedi Ticani…
Evliyânın büyüklerinden ve müslümanların gözbebeği olan yüksek âlimlerden sayılan ve güya Allahü teâlânın sevgisini kalplere nakşettiği için kendisine "Nakşibend" denilen; Behaeddin Buhari… (Şâh-ı Nakşibend)
Halvetiyye tarikatından Ruşeniyye kolunun kurucusu olan Dede Ömer Ruşeni…
Şâziliyye adı verilen tasavvuf yolunun kurucusu; Ebu’l Hasan’ı Şazili…
İstanbul'u, Fâtih Sultan Mehmed’in fethedeceğini önceden haber verdiği iddia edilen ve büyük veliler arasında zikredilen Hacı Bayramı Veli…
Evliyânın büyüklerinden ve Uşâkîlik tarîkatının kurucusu olarak adı geçen Hasan Hüsameddin Uşaki…
Anadolu'da yaşayan evliyânın ve âlimlerin büyüklerinden birisi olduğu ileri sürülen İbrahim Hakkı Erzurumi….
Anadolu’da yetişen büyük velilerden birisi olarak zikredilen İsmail Hakkı Bursevi…
Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye koluna mensup olan, son asır Anadolu velîlerinden biri olduğu iddia edilen ve Şeyh Seyda namıyla meşhur olan Muhammed Said. (Cezbe halinde iken kışın, Dicle’nin donmuş olan buzlarını kırarak suya girdiği ve saatlerce orada kaldığı söylenir.)
Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassısı, son asır âlim ve velîlerinden olduğu ileri sürülen Şeyh Abdulhakimi Arvasi…
Son dönem velileri arasında zikredilen ve kendisine “effendi hazretleri” diye hitab edilen Şeyh Kenan Rıfai.
Evliyanın büyüklerinden olduğu ileri sürülen Bayezidi Bistami.
En büyük velilerden biri olduğu ileri sürülen; İmamı Rabbani….
Evet… İsimlerini işte burada zikrettiğimiz bu kimseler ve daha bunlar gibi niceleri geçmişte ve yakın tarihimizde insanları saptırmış, haktan ve hidayetten uzaklaştırmışlardır… Bu kimselerin ortaya koydukları eserler incelendiğinde İslam’a tamaniyle zıt görüşlerinin varlığı net ve açık olarak görülecektir…
Fakat bir takım insanlar; bu kimselerin apaçık sapıklıklarına rağmen hala onlara sahiblenmek ve onları temize çıkarmak isterler…
Hallacı Mansur’un “Ene’l Hak” sözünü tevil etmeleri gibi…
Celaleddin Rumi’nin “Erotik” anlatımlarını tevil etmeleri, Mesnevisi’nin Allah (c.c) katından olduğunu tevil etmeleri vs gibi….
Böyle kimseler şunu iyi bilsinler ki; Allah (c.c)’ın kitabında ve Rasulünün sünnetinde asla bir değişme olmaz… Din tamamlanmış ve kemale ermiştir… Bu yüzden, birilerinin din olarak insanlara sundukları ya da din olarak ortaya koydukları şeyler tamamlanan dine ters ise asla onlardan bu sundukları şeyler kabul edilmez ve reddedilir.
Bunu sunan ister bir beşer yöneticisi olsun, ister ismi meşhur bir tarikat şeyhi olsun… Sonuç hiç değişmez… Mutlak surette reddedilir. Çünkü bu, müslüman olmanın, İslam’ı muhafaza edebilmenin gereğidir…
Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Zamanımızda Yaşamış ve Yaşayan Tarikat Ehli

Geçmişte saptırıcılar olduğu gibi günümüzde de insanları saptırmış ve bu sapıklık üzere ölüp gitmiş; hala saptırmakta devam eden ve hayatta olan saptırıcılar mevcut… Bunlar da kendilerinden öncekilerin yoluna adım adım uymaktadırlar…
Zamanımızdaki saptırıcıların bu işi yapmadaki gayeleri; mevcut sistemleri ayakta tutmak ve bu vesileyle dünyalık elde etmek, makam ve mevkilerini korumak sevdasıdır…
İşte bu vasıflı kimseler günümüzde İslam’ın önündeki engellerden birisidir. Öyle ki bu kimselerin icra ettikleri, insanlara sundukları tarikat anlayışı insanları saptırmakta, onların hakka bağlanmalarını önlemekte, insanları Allah (c.c)’a değil, şeyh denilen bir takım sapık kimselere taptırmaktadır.
Böylece kendilerine şeyh denilen kimseler insanlar nezdinde bir makam ve mevkiye sahib oldukları için bu makam ve mevkilerini kaybetmemek pahasına insanların sapmalarına, kendilerini Allah (c.c)’a ortaklar koşmalarına adeta göz yumarlar.
İslam’dan hiç nasibi olmayan bu saptırıcılar aynı zamanda beşeri sistemleri ayakta tutan direklerden birisidirler.
İşte bu kimselere asıl verilmesi gereken sıfat onların; Allah (c.c)’ın ayetlerini gizleyen birer bel’am, Allah (c.c)’a ve rasulüne pervasızca başkaldırarak insanları kendilerine ibadete çağıran birer tağut olduklarıdır.
Bunlardan bazılarını şöylece sıralayalım:
Müridlerince kendisine “Efendi hazretleri” diye hitab edilen Süleyman Hilmi Tunahan. (1959 senesinde İstanbul'da ölmüştür.)
Kendisine tabi olan kimselerin kendisini asrın müceddidi olarak isimlendirdikleri ve kendisine Bediüzzaman lakabını verdikleri Saidi Nursi. 23 Mart 1960'da ölmüştür.
Mehmed Zahid Kotku adıyla meşhur olmuş nakşi şeyhlerinden Muhammed Zahid Burusevi. (13 Kasım 1980'de ölmüştür.) (İskenderpaşa şeyhi)
Zamanımızda yaşamış ve “Seyda Hazretleri” namıyla meşhur Mehmet Raşit Erol. (Menzil Şeyhi) (22 Ekim 1993’te ölmüştür.)
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi’nin “Ramuz el Ehadis” adını taşıyan ve birçok uydurma ve mevzu hadisleri içeren hadis kitabından (bu kitab diğer nakşi tarikatlarında da okutulmaktadır) dergahında ders yapan Mahmud Esad Çanakkalevi. (Esad Coşan.) (2001 yılında Avustralya'da geçirdiği bir trafik kazası sonucu ölmüştür.)
Müridlerinin kendisini “Büyük Veli”, “Şeyh Efendi” “Efendi Hazretleri” gibi isimlerle çağırdıkları Mahmud Ustaosmanoğlu (İsmailağa Camii şeyhi) (Hala hayattadır.)
Bunlar sadece birer simge... Daha bunlar gibi bir çokları vardır. Hatta bunlardan daha ileri giderek kendilerini açıkca peygamber ilan eden sapıklar bile türemiştir. Bu gibi sapıkların ve sapıklıkta daha ileriye varan kimselerin bu hareketleri kendilerine büyük bir rant sağladığı gibi, onlar sebebiyle bir çok insan hakkı göremez olmuş, bir çok insan bid’ate, şirke, küfüre sürüklenmiş, bir çok genç kızların namusları kirlenmiş, bir çok kurulmuş ailede neseb korunamaz olmuştur.
Herşeyden daha önemlisi; böyle kimseler sebebiyle İslam, insanlara korkunç ve çirkin gözükmüş... İşte bu, beşeri sistemlerin İslam’ı yıkmada kullandıkları bir metoddur...
Bir zamanlar İslam diyarı olan topraklardaki; gerek İslam adına ve gerekse gayri İslami yapılan her bir hareketi dikkatle gözlemleyen kimseler bunu çok açık ve net bir şekilde görecektir...
Bunu ise ancak gözleri ve kalpleri kör olmayan, basiretleri açık kimseler görebilirler. Kalp ve gözleri kör, basiretleri ise kapalı olanlar ise hiç bir şey göremezler.
Bunlar için Allah’tan hidayet dileriz. Bilmeyerek bunlara kananlar için ise bu yazımızın bir uyanış vesilesi olmasını temenni ederiz.
Bu yazımızda bu kimselerden bazılarının bizzat kendi ifadeleriyle sapık görüşlerini ortaya koyacağız.
Hakkı isteyen kimselere bir ışık tutması niyetiyle...

Zamanımızda Yaşamış ve Yaşayan Tarikat Ehlinin Sapıklıkları

SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN

T.C’nin bir çok camisinde vaizlik görevi icra etmiş günümüz bel’amlarından ve küfür düzenlerinin destekçilerinden ve de Nakşi tarikatı mensublarından birisidir.
Sapık tarikat ve tarikatçılıkla alakalı birçok sapıklıkları kabullenmiş ve müridlerine de kabullendirmiştir. Her hangi bir eser telif etmemiştir. Buna gerekçe olarak şöyle demiştir:
“Selefin mum ışığında yazdığı paha biçilmez hazine misali eserlerin toprağa gömülerek çürüdüğünü, bakkallara satılarak çöplüklerde çiğnendiğini, bir kısmının da kütüphane raflarında tozlanmış ve çürümeye terkedilmiş olduğunu gördüm. Medreseleri kapanmış, yazısı değiştirilmiş, din ilimleri yok olmaya yüz tutmuş olan bir zamanda, kitab yazmaktansa, yazılan ilmi eserleri anlayarak anlatacak ve ilmi satırdan göğse intikal ettirip yaşatacak talebe yani; canlı kitab yetiştirmeyi daha lüzumlu buldum.”
1 - Hallacı Mansur hakkında şöyle demiştir:
“Hallacı Mansur’un “Ene’l Hak” demesi “ben hakkım” demek değil, “Ene ale’l Hak” (Ben hak üzereyim) manasındadır. Kur’an’ı Kerim ve hadisi şerifte tevilat yapıyoruz da evliyaullahın sözünü neden hüsnü tevil etmiyoruz?”
2 - Onun rabıta ile ilgili şu sözleri onu tanımak için yeterlidir sanırım:
“Akılsız baş nasılsa, râbıta olmayan kalpte öyledir. İnsanı hayırdan ve irşattan alıkoyan, yegane şey nefistir... İnsan bazen gadaba gelip “kırarım, yakarım” der, ebeveynine âsi olur... Hep böyle şeyler nefsin mahsülüdür. Bu hallerden kurtulmak için tek çıkar yol ancak râbıtadır.“
“Aklın inkişâfı için râbıta ve zikr-i kalbî zarûrîdir.“

“Ana, meme verdikçe çocuk büyüdüğü gibi, nefis de, arzularına uyuldukça büyür. Hatta velî olsam, peygamber olsam der. Nefs-i emmâre ancak râbıta ile terbiye olunur.“
“Her şey râbıta ile kaimdir. Dünya, ay ve diğer peykler (gezegenler), güneşe rabıta yapıyor. Güneş, Arş-ı âlâya, Arş-ı âla sıfat-ı ilahinin nuruna rabıta halindedir.“
“Râbıta ehli, üstazların himayesiyle nazardan korunur ve kalpleri füyuzatla alâkadar olduğundan nazarları başkalarına isabet etmez, ziyan vermez.”
“Râbıtada geçen zaman ömre sayılmaz. Ömür dünya ile ölçülüdür. Râbıta ise uhrevîdir.”
Râbıtaya ehil olmayanlara ilim öğretmek hırsızın eline kılıç vermek gibidir. İlahi feyizlerden mahrum olduklarından öğrendikleri ilmi dünya menfaatine âlet ederler.
Tarîk-i Nakşî; rabıta yolu, enbiya ve mürselîn yolu, ârifler, kâmiller, sıddîklar yoludur. Tarîk-i müşahede ve tarîk-i şühuddur.” (Süleyman Hilmi Tunahan hakkında çeşitli kitabevlerince yazılmış, onun sohbetlerinden bir takım alıntılar... Ayrıca Ali Erol tarafından kaleme alınmış “Hatıratım” adlı kitabtan alıntılar...)

SAİDİ NURSİ

Saidi Nursi ile alakalı daha önce bir takım yazılar yazılmış, onun ve onun yolunda gidenlerin yanlışlığı ortaya konmuştu. Şimdi bazı şeyleri tekrarlamakta ve bazı şeyleri de ilave etmekte fayda vardır. Bunları şöylece sıralayalım:
1 - Saidi Nursi Milli mücadele döneminde İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini almıştır. (Marmara brifingi, 1971)
2 - Anadolu'daki kuvâyı milliye hareketini "isyan" olarak vasıflandıran zamanın Osmanlı Şeyhülislâmının fetvasına karşı, mukabil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin takdirini kazanmış ve Saidi Nursi bizzat Mustafa Kemal tarafından ısrarla Ankara'ya dâvet edilmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak Saidi Nursi şöyle diyor:
“Mustafa Kemal beni şifre ile iki defa Ankara’ya taltif için istedi. Hatta demişti: “Bu kahraman hoca bize lazımdır.” (Emirdağ Lahikası- II-79)
3 - 1950 sonrası küfür sisteminde iktidar olan Adnan Menderes ile (DP hükümetiyle) işbirliği içinde olmuştur.
Bu konuyla ilgili olarak Saidi Nursi’nin şu sözlerine bir bakalım:
“Ben çok hasta olduğum ve siyasete alakasız bulunduğum halde Adnan Menderes gibi bir İslam kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeğe müsaade etmediği için, o suri konuşmak yerine bu mektub benim bedelime konuşsun diye yazdım.
Gayet kısa bir kaç esası, İslamiyetin bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.” (Emirdağ Lahikası -II- 231)
Oysa beşer düzenlerinde iktidar olmak ya da iktidara adaylık göstermek tevhid inancına tamamıyla zıddır. Buna göre her kim gerek oylarıyla, gerek malıyla, gerek bedeniyle ve gerekse herhangi bir şekilde bu iktidar sahiblerini desteklerse veya onlarla işbirliği içinde olursa o kimsenin hükmü de onlar gibi olmaktan başkası değildir... Desteklenen kimsenin vasfı ise hiç önemli değildir.
Bu kısa bilgiden sonra şunları da aktarmakta fayda vardır:
Said-i Nursi, yaşamı boyunca bir takım risaleler yazmıştır. Bu risalelerin tümüne “Risale-i Nur Külliyatı” denir. Fakat yazdığı risaleler arasında bile zıtlıklar vardır.
Örneğin; Bir kitabında; “Cifir (cebir hesabı)... gaybı Allah’tan başkası bilmez ayetine karşı edep dışı bir davranıştır” (Lem’alar s: 39 yazıldığı tarih: 1957) Dediği halde daha sonraki kitablarında sık sık cebir hesabını kullanır ve kendi yazdıklarının ne kadar yüce olduğunu ortaya koymak ister. Hatta kıyametin vaktini bile tayin eder...
Buna örnek vermek gerekirse:
“Onlardan kimi şaki (isyankar)dır, kimi de said (mutlu)dir.” (Hud: 105) anlamındaki ayetin cebir hesabı yönünden sayı değeri 1303 eder. Hud Suresi 112. ayette; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”, anlamında bir ayet olduğu gibi Şura suresinin 15. ayetinde de aynı manada ayet vardır. “Vav”la başlayan Şura suresindeki ayetin cebir hesabı yönünden sayı değeri de 1309 eder. Bu tarihte bütün muhataplar içinde özellikle birine Kur'an adına iltifat ediliyor, doğru olmak yolunda buyruk veriliyor. Birinci tarih(1303) de ise, Risale-i Nurlar müellifi(Said-i Nursi)nin ilim tahsiline başladığı tarihtir. İkinci ayetin tarihi ise O müellif(Said-i Nursi)nin harika bir şekilde pek az bir zamanda ilimce en son noktaya ulaştığı(!), tahsili bitirdikten sonra ders vermeye başladığı ve 3 ayda, bir kış içinde, 15 senede ancak okunabilen 100'den çok kitap okuduğu ve o zamanın o muhitte en ünlü alimlerinin yanında o 3 ayın mahsulu fakat 15 yılın mahsulü kadar olan ilimleri kazandığı, ne kadar büyük bir alim olduğunu; hangi ilimden olursa olsun sorulan her soruya en doğru cevabı vermekle ispat ettiği tarihe rastlar."(Tasdik-i Gaybi, s. 61-62, yıl 1958)
Said-i Nursi bir yerde de kendisini şöyle tanıtır:
“İngiltere'nin en yüksek bilim kurulu, Şeyhülislamlık'a 6 soru sorup cevabını istediği zaman; o 6 soruya 6 kelimeyle cevap veren;
Yabancıların en çok önem verdikleri ve bilginlerinin en esaslı düstur saydıkları ilkelerine, gerçek ilim ve marifetle karşılık verip üstün çıkan;
.... Gerek Avrupa filozoflarına, gerek ülemasına ve gerek okullarda yetişmiş olanlara meydan okuyan, kendisi hiç soru sormadan sorulan soruları eksiksiz cevaplandıran..."(Lem'alar Risalesi)
İşte Said-i Nursi böyle üstün bir kişi olduğunu kendisi anlatıyor...
Kendisini öven bu zatın taraftlarları da onu; “misilsiz, muellif, hakikat kahramanı, bütün İslam aleminin muhtaç olduğu bir filozof” olarak tanımlamışlar ve ilmi değer bakımından Aristo’yu, İbni Sina’yı, İbnirruştu, Farabi’yi” geride bıraktığını söylemişler, hatta manevi sahada Türkiye’nin Gandisi olduğunu belirtmişlerdir. Onun eseri Risale-i Nur’u ise; Kur’an’ı Kerim’in 20. yüzyıldaki tefsiri saymışlardır.
Saidi Nursi, şehidlerin ölümleri sonrası insanlara yardım edebileceklerini isbat için şöyle der:
“Şehitler hayatlarını Allah yolunda feda ettikleri için Allah da onlara berzah aleminde, dünya hayatına benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayat ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmez, daha iyi bir yere gitmiş bilirler. Çok mutlu olurlar. İşte şehitlerin efendisi olan Hz. Hamza da böyle bir hayat yaşamaktadır. Kendine sığınan insanları koruması, dünya ile ilgili işlerini görmesi ve gördürmesi mümkün olabilir. (Said Nursî, Mektubat, 1. Mektup, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1994, c.I, s. 347.)
Bu anlayışa gore veli denen zatlar öldüklerinde daha çok yardım yapma imkanı elde ederler ve bir çok tasarruflarda bulunurlar.
Bu konuyla ilgili olarak sapık tarikat ehlinin öncülerinden olan Abdülkadir Geylânî’nin bir şiirinde geçen şu beyitleri meşhurdur:
“Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada”
(Bu şiir, Said-i Nursî'nin "Sikke-i Tasdîk-i Gaybî adlı kitabında geçmektedir. Bkz. Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1995, c.II, s. 2083.)
Tımarhaneye yollandı
Said Nursi'nin hayali, bir "Büyük Doğu Üniversitesi" kurulmasıydı. Saray bu fikri 'delilik' diye karşıladı.
Said Nursi, İkinci Abdülhamid'e "Doğu'da okullar açılmalı, dini bilgilerin yanı sıra fen bilimleri de öğretilmeli" diye başvurdu.
Saray bu talebi hoş karşılamadı. "Kim bu adam, deli mi, divane mi?" deyip Toptaşı Tımarhanesi'ne sevk etti.

-Kabirden yardım istemek = said nursiye mahsus
-Gaybdan haber vermek = said nursiye mahsus
-Ebced ve cifir gibi yahudi kabala işleri yaparak gaybi tarihler peydahlamak =said nursiye mahsus
-İradesi dışında Yazdırılan kitaba sahip olmak = said nursiye mahsus
-Uydurma - zayıf - hadisler nakletmek =said nursiye mahsus
-Uydurma zayıf hadisi bir kitabında sahih deyip diğer kitabında uydurma demek =said nursiye mahsus
-Hz. Ali'nin kucağına cibril tarafından kitap indirtmek =said nursiye mahsus
-Hz.Ali'nin kucağına indirilen kitabı manevi alemde kendisinden almak = said nursiye mahsus
-Yazdığı kitaba Kuranın sıfatlarını vermek =said nursiye mahsus
-Deprem -zelzele- yangını kitabına saldırıdan bilmek =said nursiye mahsus
-Şirk ürün Vahdet-i vücudu ve icatçısı ibn Arabiyi kitaplarında savunmak=said nursiye mahsus
-Şianın etkisinde kalarak akaidi oluştuğundan cevşeni piyasaya sürmek =said nursiye mahsus

Bitmez .....


Mehmet Zahid Kotku:

T.C’nin emri altında değişik camilerde görev yapan zamanımızın büyük belamlarından ve sapık tarikat ehli birisi...
Müridin inancı şöyle olmalıdır: "Ben ancak bağlı bulunduğum şeyhim ile hedefime ulaşabilirim. (KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 247, son paragraf.)
Haklı dahi görünse mürîdin üstadına itirazı haramdır. (KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s.5, 2. paragraf.)
Hz. Musa ile Hızır aleyhisselam kıssasında olduğu gibi şeyhe itiraz çok çirkindir. İtirazcının özrü kabul edilemez. İtirazdan doğan ayrılığın ilacı yoktur. Bu itirazın zararı, mürit üzerine akan feyzin kapanmasıdır. ( KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 246, paragraf 3.)
Müride lazım olan şartlardan biri de şeyhin emrettiği şeyleri tevil etmeyerek ve geciktirmeyerek yapmasıdır. Zira tevil ve geciktirme büyük kesintiye sebeptir. (KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 246, paragraf 5.)
Adabdan biri de şeyhinin sevmediği hoşlanmadığı şeylerden kaçınıp, şeyhinin güzel ahlakına ve yumuşaklığına aldanıp da sevmediği şeyleri yapmamasıdır. (KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 248.)
Şeyh müride bir şey telkin ettiğinde devamlı onunla meşgul olmalı ve kalbine hayır ve şer bir şey getirmemelidir. ( KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 248.)
Sadık müridin sermayesi sevgi ve bağlılıktır. İnatlık asasını ve muhalefet sevdasını bırakıp şeyhin emri altında sükunettir. Tarikata sevgisi ve şeyhine bağlılığı artan mürit tarikatta kalmaktan emin olur. ( KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s. 250.)
Mürit şeyhinin terbiyesinde ölü yıkayanın elindeki ölü gibi olmalıdır ki, şeyh, müride istediği gibi hareket edebilsin. (KOTKU, Tasavvufî Ahlak, c. II, s.245, 3. paragraph)
Aynı isimli kitabın c: II s: 184-185’TE Allah (c.c)’ın isimlerinin ve sıfatlarının şeyhte gözüktüğü ifade edilmektedir.

ESAD COŞAN

Mehmed Zahid Kotku’nun sapıklığını ölünceye kadar yayan ve bu uğurda çaba sarfeden bir kimse...
Bu kimseyle ilgili bir tek örnek yeterlidir. Zira diğer bütün inançları Mehmed Zahid Kotku ile aynıdır...
Esat COŞAN, Ehl-i Sünnet Akaidi adlı kitabın başına, Mehmed Zahid KOTKU ile ilgili olarak şunları yazmış:
"...İnsanın kalbinden geçirdiğini bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi bağışlardı..." (Esat COŞAN (Halil NECATİOĞLU takma adı ile), Evliyanın Kerameti Haktır, Başyazı, İslam Dergisi, Ağustos l992, Sayı 108.)

Mahmut Ustaosmanoğlu:

Günümüzün sapık tarikat öncülerinden; veli diye kendisine hürmet edilen saptırıcılarından birisidir. Onun sapık düşüncelerinin belli başlıları şöyledir:
1 - “İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz.” (Mahmut USTAOSMANOĞLU başkanlığında bir heyet, Ruhu'l-Furkan Tefsiri, İstanbul 1992, c. II, 82.)
Bu anlayış sahibleri, yukarda zikrettikleri uydurma bir hadise dayanarak kabirlere, türbelere giderek veli dedikleri kimselerin hastalıklara şifa vesilesi olacaklarını sanırlar veya herhangibir olumsuz hallerinin düzeleceğine inanırlar.
Bu inanç sahibleri ve bunlar gibileri, inançlarını doğrulamak için de şöyle bir olayı hikaye ederler:
“Bir değerli büyüğümüz bayram sohbetinde şöyle demiş:
"Benim bir hemşirem (kızkardeşim) vardı, yürüyemezdi. Adana'da o zaman bulunan bütün doktorlara gittik, dışarıda hepsine gösterdik çare bulamadılar. Nihayet bize dediler ki, Toroslarda bir zatın türbesi var, hastayı götürün orada bir gece durdurun. Allah'ın izniyle o zatın dua ve ruhaniyeti şifa vesilesi olur. Biz artık her türlü tıbbî ümidimiz kesildikten sonra oraya annemle birlikte hemşiremi sırtımızda götürdük. Geceleyin hemşirem birden bir feryad etti. Annem, acaba aklına, şuuruna bir şey mi oluyor, korkuyor mu? diye hemen yanına fırladı. Hemşirem halâ bağırıyordu. "İyi oldum, iyi oldum, yürüyorum, aman Allah'ım" diye haykırıyordu. Biz de hayretle yanına vardık. Sabahı beklemeden oradan döndük. Sırtımızda götürdüğümüz hemşirem yürüyerek eve geldi.” (Bir Bayram Sohbeti, Altınoluk Mecmuası, Şubat l997, s. 13.)
2 - “Bir veli ölünce ruhu, kınından çıkmış kılınç gibi olur.” (Ruhu'l-Furkan, c. II, s. 67)
Bu anlayışa göre veli sanılan bir kimse öldüğünde ruhu, kınından çıkmış kılınç gibi olur. Yani; her zaman için kendisinden yardım istenilebilecek durumdadır.



3 - Mahmut Ustaosmanoğlu bir konuşmasında şöyle demiştir:
“Biz Allah ile kullar arasında evliyâullahın ve meşâyih-i izâm (büyük şeyhler, veli kullar) hazerâtının ruhlarının (bu kimselerin kim oldukları Ruhu'l-Furkan, C.II, s.86'da daha açık bir şekilde geçmektedir.) vasıta olduğuna inanırız. Onların ruhaniyetinden istimdâd (yardımına çağırmak) eder, istiânede (yardımına istemek) bulunuruz.
4 - Mahmut Ustaosmanoğluna göre veli olmanın şartı şöyledir:
“Veli olmanın başlangıcı kul ile Mevla arasına giren düşüncelerin, ve kulun, Allah'a olan yabancılığının ortadan kaldırılmasıdır.
Mevlanın ikramıyla Allahü Teâlâ‘nın dışında kalan herşey sâlikin (tarikata girmiş kimse) gözünden silinir, Allah’tan başkasını görmez hale gelirse, fenafillah yani Allahü Teâlâ’da eriyip gitme adı verilen devlet hasıl olur ve tarikat hali sona erer. Böylece seyr-i ilallah yani Mevla’ya doğru olan manevi yürüyüş tamamlanmış olur.
Bundan sonra seyr-i fillah (Allah'da yürüyüş) denilen ispat makamına girilir ve kalbe sadece Allah (Celle celâluh) yerleşir. İşte bunları kazanan kişiye “veli”, yani hakiki Allah dostu demek doğru olur.
Nefsi emmare (sürekli kötülük emreden nefis) mutmainneye dönüşür; küfründen ve inkarından vazgeçer. O Mevlasından, Mevlası da ondan razı olur. Nefsin tabiatında bulunan ibadetlere karşı olan isteksizlik hali ortadan kalkar. ( Ruhu'l-Furkan, c. II, s. 63)
5 - “Manevi yolu iyi bilen ve salikleri o yola ulaştırabilen bir şeyh aramak şeriatın emirlerindendir.( Ruhu'l-Furkan, c. II, s. 63.)
6 - “Büyük Şeyh Mustafa İsmet Garibullah kuddise sirruhu hazretleri Risale-i kudsiyyesinde şöyle buyurdu: Hz. Ebu Bekr'e varıncaya kadar bütün silsilenden yardım istemeyi adet et. Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme vararak ondan da yardım iste. Şeyhini şefaatçı, aracı kıl ki, seni sevinçle doldursun.(Ruhu'l-Furkan, c. II, s.86. )
7 - “Rabıta bir müridin, mürşid-i kâmilinin ruhâniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden ibarettir. (Ruhu'l-furkan, c,II, s.64.)
8 - “Muhammed Halid Hazretleri, Risale-i Halidiye’sinde şöyle buyuruyor:
Rabıtanın en üstün derecesi, iki gözün arasında olan hayal hazinesi ile mürşidin ruhaniyetinin yüzüne hatta iki gözünün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşide karşı kendini alçaltarak, son derece tevazu ile yalvarmak ve onu Mevlâ ile kendi arana vesile kılmak üzere, mürşidin ruhaniyetinin hayal hazinesine girip oradan kalbine ve derinliklerine yavaş yavaş indiğini düşünüp, senin de peşinden yavaş yavaş oraya aktığını ve indiğini hayal ederek, şeyhini, kendi nefsinden geçinceye kadar hayal gözünden kaybetmemektir.”( Ruhu'l-Furkân c. II, s. 79)
9 - “(Yusuf 12/24) ayetinin tefsirinde ekseri müfessirler, Allah dostlarının tasarruf ve imdadını (gücünü ve yardımını) açıklamışlardır. Müfessirlerden Keşşaf, doğruluktan ayrıldığı ve Mutezile Mezhebinin (Mutezile, bir kelâm mezhebidir. Vasıl b. Ata ve taraftarları kurmuştur. İnsanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu, Allah'ın bu konuda kimseye karışmadığını savunurlar. Bir çok konuda farklı görüşleri vardır.) görüşüyle vasıflandığı halde Yakup aleyhisselamın ruhaniyyetinin, şaşkınlığından parmaklarını ısırmış olduğu halde Yusuf aleyhisselama gözükerek “O kadından sakın.” dediğini açıklamıştır.” (Ruhu'l-Furkan, c. II, s. 65,66.)
10 - Ubeydullah el-Ahrâr es-Semerkandî hazretleri "Sadıklarla beraber olun." (Tevbe 9/119) âyetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sadıklarla beraber olmak, surette ve manada onlarla beraber olmaktır." Sonra da manevi beraberliği rabıta ve huzurla tefsir etmiştir ki, bu ehlince malum olan meşru bir iştir. (Ruhu'l-Furkan, c. II, s.66.)
11 - “Şeyhin iki gözünün arası feyiz kaynağıdır. Rabıta yaparken iki gözün arasında olan hayal hazinesi ile mürşidin ruhaniyetinin yüzüne hatta iki gözünün arasına bakılır... Sonra şeyhine karşı kendini son derece alçaltarak ona yalvarıyor, onu Allah ile kendi arasında vesile kılıyor.(Ruhu'l-Furkan, c. II, s. 79.)

Mehmet Raşit Erol

Menzil şeyhi olan ve Seyda hazretleri adıyla meşhur olan bu zat; kendisine gelen her kimseyi tevbeye çağırır, tevbe etmeleri için ve mürid olabilmeleri için gerekli olan müridlik şartlarını ellerine tutuştur, kendince müridlerine; kalb, letaif ve nefs-i isbat dersleri verirdi. Bununla birlikte yukarıda söz konusu olan sapık tarikatlarla ilgili her hal, bu sapık tarikatta da mevcuttur.
Bu açıklamalardan sonra sapık tarikat ehlinin şeyhleriyle ilgili inançlarıyla alakalı olarak şunları da ilave etmekte fayda vardır:
Sapık tarikat ehline gore; velîlerin üstün vasıflı olanlarına “evtâd” (direkler) denir. Onların üstünde “revâsî” (dağlar) vardır. Bir felaket zamanında kullar evtâd'a yönelir, evtâd da revâsîye yönelir. Revâsî’yi kutup idare eder.
Kutuptan sonra gelen iki kişiye “imâmân” denir. Bunlardan birine “imam-ı yemîn”, diğerine “imam-ı yesâr” adı verilir. İmam-ı yemîn kutbun hükümlerine, imam-ı yesâr da hakikatine mazhardır. Kutup ölünce onun yerini imam-ı yesâr alır. Kutup ile iki imam, üçleri oluşturur.
Kutup en büyük velîdir. Bütün erenlerin başı, Allah’ın izniyle kâinatta tasarruf sahibidir.
Gavs: Darda kalındığında sığınılan ve istimdâd edilen yani yardım istenilen kutuptur. Darda kalan sûfiler, “Yetiş ya Gavs!” diye gavsa sığınırlar. Gavs, istimdad edene yardım elini uzatır. Abdülkadir Geylânî, “Gavs-ı a’zam” lakabıyla ünlüdür.
Ancak bütün bu sığınma ve istimdâdlar, zahirde gavsa ise de hakikatte Allah’adır. Çünkü alemde yegane mutasarrıf Allah Teâlâ’dır. Ondan başka fail-i mutlak yoktur. “Gavs” olarak bilinenler, esmâ ve sıfât-ı ilahî mazharıdırlar.
Bunlardan başka, sayıları bir rivayette sekiz, diğer bir rivayette kırk olan “nücebâ” ile, sayıları on, ya da üçyüz olan “nukabâ” denilen ve insanların iç dünyalarından haberdar olan şahsiyetler vardır.
Genel olarak ricâlü’l-gayb ve gayb erenleri olarak anılan bu Hakk dostlarının makamı boş kalmaz. Ölenin yerine sırayla kendisinden sonraki yükseltilir. (Hasan Kamil YILMAZ, Altınoluk Mecmuası, Aralık l995 sayısı.)
Onlara göre Allah dünyanın cismânî düzenini sağlamak için bazı insanların bir takım görevler üstlenmesini murâd ettiği gibi, alemdeki manevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini, kötülüklerin giderilmesi için de sevdiği bazı kullarını görevlendirmiştir. Bunlar büyük peygamberlerin yerine, onlardan bedel kişilerdir. “Allah’ın yeryüzünü kendilerine musahhar kıldığı” kimseler olarak değerlendirilmiştir. Onlar alemin intizam sebebidir. İnsanların işlerini tanzim ettiklerine inanılır. (Hasan Kamil YILMAZ, Altınoluk Mecmuası, Aralık 1995 sayısı.)
Bu meselede anlatabileceklerimiz kısa ve öz olarak bu kadardır.
Zira aklı selim olan ve İslam’dan nasiblenmiş her kimse için bu anlatılanlar kafidir. Hakkı göremeyen ve gördüğü halde nefsine, heva ve hevesine uyan ya da hakkı görmek istemeyen kimselere ne kadar deliller sunulursa sunulsun yine de akletmez, gerçeği görmezler... Zira onların gözleri var; kördür, kulakları var; sağırdır, kalpleri var; kilitlidir, beyinleri var; düşünmekten, akletmekten uzaktır.
Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.
 
R Çevrimdışı

rambo

Üyeliği İptal Edildi
Banned
MÜCADELEM KUR Bİ CEMAATTE SEN HERKES SANA TABİ OLSUN .ALLAH C.C SİZE BÖYLE BİR GÖREV VERMEMİŞ FİTNE SALIN HER CEMAATE SALDIRIN .Kuldan tanmazsınız Allah c.c dandamı korkmazwsınız bu kadar cemaate saldırır ken
 
R Çevrimdışı

rambo

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Dünyada ne kadar yapı ve cemaat varsa hepsinde hata bulmak mümkün ama hatalarından dolayı eleştirmek vede belden aşagı vurmak müslümanın görev ve vazifesi deildir.Müslğmanın vazifesi hatayı düzeltmek vede zulmu ortadan kaldırmaktır.Bu ve bu tür yazılarla FİTNE büyür ve onarılmaz yaralar acar amacınız islama hizmet ise eger bu yazıları yermek için deil hata düzeltmek için yazın .MÜMKÜNSE AYRILIKLARI ORTAYA KOYMAYIN YERİNE AKİDEVİ İMANI GÜCLENDİRECEK YAZILAR YAZIN.DÜNYADA ZULME UGRAYAN BİNLERCE MÜSLÜMAN VAR ONLARIN SORUNLARINI VE CÖZÜM YOLLARINI YAZIN MÜSLÜMANLARIN SORUNLARINI CÖZELİM KAFİRLER KARŞISINDA EZDİRMEYELİM GERİ KALAN KONULARI ARAMIZDA DÜZELTİRİZ ..
SALDIRMADAN SORUNLARI CÖZME HASSASİYETİ GÖSTERMEK DİLEGİYLE
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
''Rambo'' Senin Hangi Dinden olduğunu Öğrenmek istiyorum ama beni Tatmin etmez buraya yazman,hangi Dinden olduğunu Bilemiyoruz,Bizim Akidemiz Apaçık Ortada Senin Akideni Biz Bilemiyoruz...

BU SAPIK ŞEYHLERİN BİR ÇOĞU RABITACI veya KULA TEVESSÜL edenlerden Oluşmaktadır...

BU ŞEYLERİN SAVUNUCUSU VE ŞİRK VE BİD'ATLARİNİN TATBİKÇİSİ İSEN GİT ONLARLA BERABER HAREKET ET BİZİM KAFAMIZI İĞDİŞ ETME,BURALARI İFSADA BOĞMA...

KAFİR VEYA MÜŞRİK GİBİ BİR MEZİYETE SAHİPSEN VEYA MUNAFIKLIK YAPMAK İÇİN BURDAYSAN YANLIŞ YERDESİN...

Burda Mücadem akxim Delilleri ile yazmış Sende bu Delilleri Çürüt Sapık Hocanın Metodu ile hareket etmeyi bırak !!!!

''mücadelem'' akxinin yazdığı yazının Neresinden Rahatsız oldun,senin Rabbin Orda yazılan Sapık Şeyh ve Liderler değil Allah-Subhanehu ve Teala-dır...
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
delaletalimiuy8.jpg




DALALET ALİMLERİ
 
R Çevrimdışı

rambo

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İRHABİ NE KONUŞMA ADABI BİLİYORSUN NEDE LAF DİNLEME..
BEN MÜSLÜMANIM SEN TATLI CANINI SIKMA.BİZİM AKİDEMİZ ORTADA DERKEN COGUL KONUŞUYOSUN TRİBÜNLERE OYNUYOSUN DİNİMİZ DE MİLLİYETİMİZDE CİBİLLİYETİMİZDE HER ŞEYİMİZ BELLİ YAZIMIZDAN ANLAYAMIYORSAN ZORLA ANLATACAK HALİMİZ YOK .
SANA TAVSİYEM ÖNCE KONUŞMA ADABINI ÖGREN BİR İNSANA KARŞI İSEN SALDIRGANLIKLA HAKARETLE OLMAZ HAKARET ACİZLERİN VEDE CAHİLLERİN İŞİDİR BEN ONLARDAN BERİYİM.

RABITANIN SAVUNULACAK BİR TARAFI YOK GABUL VE VEHEPTUNUNDE KABUL EDİLECEK Bİ TARAFI YOK ÇAPUT BAGLAMANINDA KABUL EDİLECEK Bİ TARAFI YOK YAŞAR NURİYLE ZEKERİYE BEYAZLA HANGİ TASTAN YEDİGİ BELLİ OLMAYAN ADAMLARLA BEGENSEKTE BEGEN MESEKTE FARKLI CEMAATLERDEN OLAN İNSANLARA SALDIRMAN ACİZLİGİNİ GÖSTERİR. DAHA KARŞINDAKİNİ TANIMADAN HAKARET ETMEN MÜSLÜMAN SAYMAMAN ,BURAYA VEDE BU GİBİ SİTELERE BİR ŞEYLER ÖGRENE BİLİRMİYİM DİYE GELEN ARAŞTIRAN SORAN İNSANLAR SENİN GİBİLERİ GÖRDÜKCE SANIYORKİ CİHAD MEYDANLARI BÖYLE ETRAFINA SALDIRAN ADAMLAR DOLU AMAN DİYOR AMAN SEN DE İŞ YAPTIM DİYE SEVİN ETRAFINA SALDIR..
KAFİR YADA MÜŞRİK TAİFESİNDEN DEİLİM MÜNAFIKDA DEİLİM AMA SENİN GİBİ AHMAKLARDAN BERİYİM....COLUK COCUKLA UGRAACAK VAKTİMDE YOK SANA HARCAYACAK VAKTİMDE YOK
 
R Çevrimdışı

rambo

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İKİNCİSİ MADEM BİR İŞE YARAYACAN BURLARDA DURMA BAK SVAT TA ADAMLAR SIKIŞMIŞ VAZİYETTE ORDAKİLERE YARDIM ET 1 AY ÖNCE PAKİSTANDA 4 MÜSLÜMAN ALINDI SINIRI GECERKEN ONLARA YARDIM ETMEYİ DENE NE YAPABİLRSİN? BELKİ ONLARI İÇERİ ATANLAI TEKFİR EDERSİN RAHATLARSIN
BİDE AİLELERİNİN DURUMUNU SOR PAKİSTANDA AFGANİSTAN DA TÜRKİYEDE CEZA EVLERİNDE BULUNAN MÜSLÜMANLARIN HALİ NİCEDİR Bİ BAK..ŞEHİDLERİN AİLELERİ NE DURUMDA ONLARA BAK ..
CİHADA GİDEMİYORSAN BURLARDA KENDİNİ HEDER EDİP MÜSLÜMANLARA SALDIRACAGINA HAYIRLI İŞLER YAP
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Karuzat Farelerine İthafen ;

''rambo'' ;

KAFİR DEĞİLSEN SENİ TENZİH EDERİM ŞİRK VE BİD'AT-KÜFÜR FIRKALARINI DESTEKLİYORSAN ALTTA Kİ TÜM SÖZLER SANA VE TAPTIKLARINADIR...

Karuzat Farelerine uyguladığımız Merhametimiz üzerinde konuşmayacağım,çünkü Onlara Merhametimiz çıktıkları Karuzat Pisliğine ,o necis bölgeye Onların kafalarını ezerek tekrar yollamak olacaktır...

Böylece Pis ve Necis bir MAHLUK ait olduğu ve Hak ettiği Mertebeye Ulacaşaktır...

Ahmak Senin gibi Sapık Tarikatların ve Parti- leri Savunanlardır,

Bütün Tağuta Bağlı Partileri Destekleyen Dernekler ve Şeyhleri Hocaefendileridir..

''Kelamcının Dini Kömürcünün Dini kadar yoktur.'' (İmam Gazali İhya-u Ulumuddin ) Bu söz Ne kadar manidardır Senin gibi Kelamcılar için Söylenmiş...

Müslümanların- Vahdeti için İrtidat Hareketlerini Desteklememizi Bizden İsteyen Sizin gibi Ahmaklardır...Oysa Müslümanlar Akidede Vahdeti elde etmiş olanlardır,bunların arasında bir sorunları yoktur...Vahdetlerine Dil Uzatanlar ise Kafirlerdir veya Munafıklardır...

TC den Müslümanları göndermek ve buraların DOMUZ KILIKLI BEL'ÂM HOCAEFENDİLERE kalacağını düşünüyorsanız,yanlıyorsunuz !!!

Burada İndirilen TEVHİD SANCAĞI - BURADA YÜKSELECEKTİR,SONRA TÜM DÜNYADA- Kan ve Zulümle İdamlarla ,Müebbet Hapisler ve İşkencecilerin elleri ile yaptıkları tüm Uygulamalar karşılık görecektir,Köpeklerin Ürümeleri ise DAVAMIZA olan Hızımızı arttıracaktır...

TEKFİRCİ olarak Yargıladığınız Bizler ,Sizin ve İman ettiğiniz TAĞUT Liderlerinizi, İrtidadlarınızı Deşifre eden Ölümü Göze almış Müslümanlarız...Dinimizin, Ceddimiz ve NESLİMİZİN emniyeti için bu ''KÜFÜR ve ŞİRK,BİD'AT'' Hareketlerinin Önünde ''ETDEN DUVAR OLARAK BEKLEMEKTEYİZ'' Kim ki Bizler...

''TAİFET'UL MANSURA'' Topluluğuna Talip olmuş Müslümanlarız,Kafirler istemesede bu ''NUR'' un tamamlanması için Gayret üstü gayret gösteceğiz...

Necis Mahluklara olan Merhametimizi Sizler içinde kullanacağız bundan emin olun...



İKİNCİSİ MADEM BİR İŞE YARAYACAN BURLARDA DURMA BAK SVAT TA ADAMLAR SIKIŞMIŞ VAZİYETTE ORDAKİLERE YARDIM ET 1 AY ÖNCE PAKİSTANDA 4 MÜSLÜMAN ALINDI SINIRI GECERKEN ONLARA YARDIM ETMEYİ DENE NE YAPABİLRSİN? BELKİ ONLARI İÇERİ ATANLAI TEKFİR EDERSİN RAHATLARSIN
BİDE AİLELERİNİN DURUMUNU SOR PAKİSTANDA AFGANİSTAN DA TÜRKİYEDE CEZA EVLERİNDE BULUNAN MÜSLÜMANLARIN HALİ NİCEDİR Bİ BAK..ŞEHİDLERİN AİLELERİ NE DURUMDA ONLARA BAK ..
CİHADA GİDEMİYORSAN BURLARDA KENDİNİ HEDER EDİP MÜSLÜMANLARA SALDIRACAGINA HAYIRLI İŞLER YAP
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
MEMLEKETİN HÜKÜMETİ, İHANET, ALİMLERİ, -REZALET DELALET GAFLET---
Dosdoğru Yol ve Sapık Yollar:
Dosdoğru yol tektir, sapık yollar çok ve çeşitlidir. Bu sebeble Allah (c.c) Kur’an’ı vasfederken: “Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır” buyurmuştur.
Sapık ve karanlık yollar, insanların sayısı kadardır. Hak ve doğru yol ise sadece bir tanedir. O da Kur’an’ın hükümlerine bağlanmaktır. Bu ise İslam dinidir. Kur’an’ın bildirdiği hükümler dışındaki Kur’an’a zıt bütün hüküm, düzen ve fikirler, ne olursa olsun ve kimden gelirse gelsin, karanlıktır, zulümdür, batıldır, sapıklıktır, Allah (c.c)’ın gazabını hak etmeye, dünya ve ahirette mutsuz olmaya sebeptir.
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İslam Alimi Kılığındaki Bel’amlar.

Zamanımızdaki insanların ölçü edindikleri değerlerden birisi de İslam alimi kılığındaki belamlardır. Bunlar sırasıyla şöyledir:

a) Cami Hocaları, Müftüler, Hatibler:

Bunlar; kafir devletlerin bünyesinde görev alan, yine bu kafir devletlerin isteği doğrultusunda hareket eden, Allah (c.c)’ın hükümlerini gizleyen, insanlara gerçek İslam’ı açıklamayan, insanlara İslam’ın hükümlerini tevil ederek, onların anlamayacakları ve kafir sistemlere zarar vermeyecek ve onların hoşlarına gidecek şekilde açıklayan, Allah (c.c)’ın, meleklerin, mü’minlerin ve bütün lanetçilerin kendilerine lanet ettiği parayla satın alınmış tağuti düzenin devlet memurlarıdır.

b) Cemaat Veya Parti Liderleri:

Bunlar; ya kafir sistemlerin kontrolü altında kasıtlı olarak ortaya çıkarılmış ya da kasıt olmaksızın kendiliklerinden ortaya çıkmış, fakat kafir sistemin bekasını sağlayacak şekilde hareket eden, bu şekilde insanları gerçek İslam’a değil de kendi anlayışları doğrultusundaki İslam’a davet eden, böylece peşlerinde çokca sayıda kitleleri toplayan kimselerdir. Bu kimseler gerçek İslam’ı açıklamamalarının sebebi; ya cahil olmaları ya da kafir sistem tarafından görevlendirilmiş olmalarıdır. İşte bu sebeble bu gibi kimseler insanları oyalayıp durmaktadırlar. Zira öyle cemaatlar ya da partiler varki sayıları milyonları geçmiş. Bu milyonlarla, değil bir beldede dünyada Allah (c.c)’ın hükümleri hakim kılınır. Allah (c.c)’ın kendisine akıl verdiği bir kimse bu konuda biraz düşünürse ve basireti de körelmemişse bunun böyle olduğunu açıkca görebilir. Fakat bu kimselerin sayıları çok olmasına rağmen akideleri bozuktur. Bu bozuk akideleri sebebiyle de hiç bir zaman bu kimselerin İslam’ı getirmeleri söz konusu değildir...

c) Tarikat Şeyhleri:

Bunlar da kafir sistemlerin kontrolü altında ya kasıtlı olarak veya kendiliğinden ortaya çıkan, fakat kafir sistem için zararı olmayıp bilakis faydası olan, bu kafir sistemin bekasını sağlayan kimselerdir. Bu kimseler de insanlara gerçek İslam’ı anlatmazlar. Üstelik İslam’da yeri olmayan bir çok hurafe, bid’at, sapıklık türetirler. İnsanlar da onlardan gördükleri, duydukları herşeyi İslam’dan zannederek yerine getirirler. Şeyhlerine öyle kudsiyet verirler ki onların her söylediğine bağlanılması ve uyulması gereken bir değer olarak bakarlar. Bu sebeble yaptıkları amellerin Allah (c.c)’ın emirlerine uygun olup olmadığını hiç mi hiç düşünmezler. Zira şeyh ne söylerse, ne yaparsa onlar için doğrudur ve yapılması, bağlanılması mutlaka gereklidir. Günümüzdeki tarikatlar ve bağlıları o kadar çoktur ki, fakat küfür sistemlerini yıkmak için herhangi bir çabaları görülmemekte, bilakis onlara tam bir teslimiyetle yaşantılarını sürdürmektedirler... Her akıl sahibi bunu görerek anlar ki; bunlar insanları oyalamak ve onları gerçek İslam’dan uzaklaştırmaktan başka bir şey değildir.

Allah (c.c)’ın Kendilerini Alçalttığı, Devlet Büyüğü İsmi Verilen Sefih İdareciler:

Bunlar da günümüzdeki insanların ölçü edindikleri değerlerden bir tanesidir. Bunlar; cumhurbaşkanı, başbakan, kral vs. gibi devlet yöneticileridir. Bu gibi kimseler Allah (c.c)’ın hükümleriyle hiç hükmetmemelerine veya Allah (c.c)’ın hükümlerinden bazılarıyla hükmedip bazılarıyla ise hükmetmemelerine ya da Allah (c.c)’ın hükümleriyle tam olarak hükmediyor gözükmelerine rağmen ulul emr olarak görülen ve bu sebeble çıkardıkları her kanuna, söyledikleri her söze hiç itirazsız bağlanılan kimselerdir. İnsanlarda şayet İslam’dan biraz eser kalmış ise Allah (c.c)’ın kendilerine vermiş olduğu akıl nimetinden istifade etsinler de kimler tarafından yönetildiklerine bir baksınlar! Ya da kendilerini yöneten sefihlerin (aklı kıt kimselerin) gerçek durumlarını araştırsınlar! Allah (c.c)’ın karşısına hesab için çekildikleri zaman: “Ya Rabbi! Biz, bilmiyorduk. Bizi onlar saptırdılar” diyenlerden olmasınlar.

Fikirlerine Saygı Duyulan Akletmeyen Fikir Adamları ve Onların Fikirleri:

Sahib oldukları fikir ve düşünceler Allah (c.c)’ın bildirdiği hükümlere ters olmasına rağmen, fikirlerine bağlanılan fikir adamları ve onların fikirleri de günümüzde ölçü edinilen değerlerden birisidir. Fikir adamı olarak fikirlerine değer verilenler:

a) Bir takım “izm”leri Ortaya Çıkaranlar: Budizm, Laikizm, Komunizm, Kemalizm vs.

b) Bir takım etiket ve diploma sahibi kimseler: Gazeteci, yazar, profesör vs.

İnsanlar işte bu gibi kimselerin peşinde giderek, sahib oldukları fikirlerin Allah (c.c)’ın dininden olduğuna veya Allah (c.c)’ın dinine zıt olup olmadığına bakmadan hemen onların görüşlerine teslim olmakta ve bu görüşleri yaşanılması ve de bağlanılması gereken asıl görüşler olarak görmektedirler
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
- Allah, kendilerine kitap verilenlerden, onu insanlara açıklasınlar ve gizlemesinler diye söz almıştı da onlar onu umursamadılar ve arkalarına atarak az bir değere onu sattılar. Satın aldıkları şey ne kötüdür.

- (Al-i İmran Suresi :187)

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Her kime ilmi bir mesele hakkında bir şey sorulur da, o kimse bildiği halde o ilmi gizlerse, kıyamet gününde ona ateşten bir gem takılır." (Ahmed, Tirmizi, Nesei, Ebu Davud, İbn-i Mace, Hakim)

Din adamlarının Allah'ın ayetlerini saptırma ve tahrif etmelerinin bazı sebepleri şunlardır:

1 - Tagutların rızasını, memnuniyetini, verecekleri mevki, makam ve diğer maddi menfaatleri kazanma veya verecekleri ceza ve azaptan kurtulma gayesiyle tahrif etme.

Din adamları; tagut ve hükümdarlardan korktukları veya onlardan menfaat sağlamak istedikleri için onların hoşlarına gidecek şekilde, Allah'ın ayetlerini saptırır, tahrif eder, esas manasını gizler veya tevil ederler.

2 - İnsanların sevgisini kazanmak, zenginleri şahsına bağlamak ve toplumda değer kazanmak gayesiyle, tahrif etme.

Bazı din adamları, bu gayelerine ulaşabilmek için özellikle söz sahibi ve zenginlerin arzuları doğrultusunda Allah'ın ayetlerini sapık bir şekilde te'vil ederler.

3- Din adamlarının, birbirleri aralarındaki cedelleşme ve tartışmalardan kaynaklanan tahrif etme.

Mesela bir din adamı, bir mesele hakkında fetva verdikten sonra, bu fetvanın yanlışlığını ispat eden başka bir alim çıktığı zaman, insanlar katında küçük düşmemek için, Allah'ın ayetlerini sapık bir şekilde tev'il ederek veya saptırarak bile bile yanlış görüşünün doğru olduğunu ispatlamaya çalışır.

4 - Bazı din adamları, cahil olmalarına rağmen, insanların kendilerine alim demeleri veya cahilliklerinin ortaya çıkmaması için, manalarını bilmedikleri ayetleri, kafalarına göre yorumlayarak tahrif ederler.

Ehli Kitaptan Alınan Sözler:

Allah (c.c) bu ayette ehli kitaptan, iki konu hakkında söz aldığını bildirmektedir:

1 - Ayetlerin manalarını saptırmadan, tahrif etmeden insanlara anlatmak.

2 - Ayetlerini gizlememek,

Dikkat edilirse; ayetleri tahrif etmeden doğru olarak açıklama emri, ayetleri gizlememe emrinden önce gelmiştir. Halbuki öncelikle yasak edilmesi gereken şey; ayetleri gizlemek olmalıdır. Öyleyse ayette niçin böyle ters bir sıralama yapılmıştır?

Bunun sebebi şudur: Allah'ın indirdiği kitabı Allah'ın istediği şekilde bilmek için iki şart gerekir.

1- Allah'ın ayetlerini öğrenmek.

Şayet ayetler gizlenirse, ayetleri öğrenmek engellenmiş olur ve böylece cehalet meydana gelir. Bu kötü bir şeydir.

2 - Allah'ın ayetlerini insanlara açıklamak.

Ayetlerin manaları tahrif edilerek, saptırılarak açıklandığında yine ayetler gizlenmiş olur ve yine cehalet meydana gelir.

Fakat, ikinci maddede zikredilen cehalet, birincisinden daha büyük ve daha tehlikelidir. Çünkü, bu tür bir cehalet üzerinde bulunan kişi, Allah'ın dinine bağlı olmadığı halde Allah'ın dinine bağlı olduğunu, hak üzere yaşamadığı halde hak üzere yaşadığını iddia eder. Şüphesiz, her zaman haklı olduğunu zanneden böyle kişilerin hidayeti çok zor olur.

Oysa birinci maddede zikredilen cehalet böyle değildir. Allah'ın ayetleri öğrenildiğinde gider.

Allah (c.c) işte bu sebeple, öneminden dolayı, giderilmesi zor olan cehaleti önce zikretmiştir.

Zaten bu gerçeğe günümüzde de şahit olmak mümkündür. Kur'an kadar ezberlenen ve korunan, bir kitap olmamasına, hiç bir ayetinin hatta bir harfinin bile gizlenmemiş, kaybolmamış olmasına, camilerde, cenazelerde, konferanslarda sürekli okunmasına rağmen, iyice açıklanmadığı ve Allah'ın istediği şekilde insanlara tebliğ edilmediği için, insanların çoğu ayetlerin gerçek manasını bilmemekte ve hükümlerini hayatlarına uygulayamamaktadır.

İşte bunu bilen tağutlar, elbette Kur'an okunmasından rahatsız olmazlar! Bilakis insanları aldatmak ve saptırmak için kendileri bile okurlar! Hatta manasının bilinmeden okunması için insanlara para bile verirler! Fakat en kötüsü; Kur'an'ı yaşamamalarına rağmen, insanların kendilerini ve kafir hükümdarlarını müslüman görmeleridir.

Bu durumda, İslamı bilen gerçek müslümanların omuzlarına büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu nedenle ellerinden geldiğince, Kur'an'ı Allah'ın istediği şekilde insanlara açıklamak ve anlatmak zorundadırlar. Bunu yapmadıkça, Allah'ın, sözünde durmayan Yahudi ve Hristiyanlara verdiği hükmün kapsamına gireceklerdir.

“Satın aldıkları şey ne kötüdür.”

Allah'ın ayetlerini değiştirenlerin bu yaptığı şüphesiz çok kötü bir şeydir. Zararına, kötü bir alışveriş yapmışlardır. Hakiki ve devamlı kalıcı olan ahiret metaı ile geçici ve hakir dünya metaını değiştirmişlerdir. Elbette yaptıkları bu ticaret kazançlı olmayacaktır. Şayet akıllı olsaydılar, bunu iyice anlar ve bir daha hiç yapmazlardı.

İslam dininde günah çıkartma diye bir şey yoktur

. Günah işleyen kul, her zaman ve her yerde istediği anda Allah (c.c)'dan bağışlanma dileyebilir. Bağışlayacak olan ancak Allah (c.c) dur. Bu konuda hiç kimseye pay yoktur. Günah çıkartma meselesi ancak hristiyanlık gibi sapık dinlerde ve İslam'a mal edilmiş sapık tarikatlarda vardır.

Günümüzde İslam dinine nispet edilmiş öyle tarikatlar vardır ki, bağlıları günah işlediklerinde Allah (c.c)'dan değil şeyhlerinden bağışlanma dilemektedirler Şeyhleri onları bağışladığında Allah (c.c)' nun da bağışlayacağına inanırlar. Bu zihniyet, cenneti parselleyip satan hristiyan rahiplerinin zihniyetiyle aynıdır.
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1 - Tagutların rızasını, memnuniyetini, verecekleri mevki, makam ve diğer maddi menfaatleri kazanma veya verecekleri ceza ve azaptan kurtulma gayesiyle tahrif etme.

Din adamları; tagut ve hükümdarlardan korktukları veya onlardan menfaat sağlamak istedikleri için onların hoşlarına gidecek şekilde, Allah'ın ayetlerini saptırır, tahrif eder, esas manasını gizler veya tevil ederler.

2 - İnsanların sevgisini kazanmak, zenginleri şahsına bağlamak ve toplumda değer kazanmak gayesiyle, tahrif etme.

Bazı din adamları, bu gayelerine ulaşabilmek için özellikle söz sahibi ve zenginlerin arzuları doğrultusunda Allah'ın ayetlerini sapık bir şekilde te'vil ederler.

3- Din adamlarının, birbirleri aralarındaki cedelleşme ve tartışmalardan kaynaklanan tahrif etme.

Mesela bir din adamı, bir mesele hakkında fetva verdikten sonra, bu fetvanın yanlışlığını ispat eden başka bir alim çıktığı zaman, insanlar katında küçük düşmemek için, Allah'ın ayetlerini sapık bir şekilde tev'il ederek veya saptırarak bile bile yanlış görüşünün doğru olduğunu ispatlamaya çalışır.

4 - Bazı din adamları, cahil olmalarına rağmen, insanların kendilerine alim demeleri veya cahilliklerinin ortaya çıkmaması için, manalarını bilmedikleri ayetleri, kafalarına göre yorumlayarak tahrif ederler.

Ehli Kitaptan Alınan Sözler:

Allah (c.c) bu ayette ehli kitaptan, iki konu hakkında söz aldığını bildirmektedir:

1 - Ayetlerin manalarını saptırmadan, tahrif etmeden insanlara anlatmak.

2 - Ayetlerini gizlememek,

Dikkat edilirse; ayetleri tahrif etmeden doğru olarak açıklama emri, ayetleri gizlememe emrinden önce gelmiştir. Halbuki öncelikle yasak edilmesi gereken şey; ayetleri gizlemek olmalıdır. Öyleyse ayette niçin böyle ters bir sıralama yapılmıştır?

Bunun sebebi şudur: Allah'ın indirdiği kitabı Allah'ın istediği şekilde bilmek için iki şart gerekir.

1- Allah'ın ayetlerini öğrenmek.

Şayet ayetler gizlenirse, ayetleri öğrenmek engellenmiş olur ve böylece cehalet meydana gelir. Bu kötü bir şeydir.

2 - Allah'ın ayetlerini insanlara açıklamak.

Ayetlerin manaları tahrif edilerek, saptırılarak açıklandığında yine ayetler gizlenmiş olur ve yine cehalet meydana gelir.

Fakat, ikinci maddede zikredilen cehalet, birincisinden daha büyük ve daha tehlikelidir. Çünkü, bu tür bir cehalet üzerinde bulunan kişi, Allah'ın dinine bağlı olmadığı halde Allah'ın dinine bağlı olduğunu, hak üzere yaşamadığı halde hak üzere yaşadığını iddia eder. Şüphesiz, her zaman haklı olduğunu zanneden böyle kişilerin hidayeti çok zor olur.

Oysa birinci maddede zikredilen cehalet böyle değildir. Allah'ın ayetleri öğrenildiğinde gider.

Allah (c.c) işte bu sebeple, öneminden dolayı, giderilmesi zor olan cehaleti önce zikretmiştir.

Zaten bu gerçeğe günümüzde de şahit olmak mümkündür. Kur'an kadar ezberlenen ve korunan, bir kitap olmamasına, hiç bir ayetinin hatta bir harfinin bile gizlenmemiş, kaybolmamış olmasına, camilerde, cenazelerde, konferanslarda sürekli okunmasına rağmen, iyice açıklanmadığı ve Allah'ın istediği şekilde insanlara tebliğ edilmediği için, insanların çoğu ayetlerin gerçek manasını bilmemekte ve hükümlerini hayatlarına uygulayamamaktadır.

İşte bunu bilen tağutlar, elbette Kur'an okunmasından rahatsız olmazlar! Bilakis insanları aldatmak ve saptırmak için kendileri bile okurlar! Hatta manasının bilinmeden okunması için insanlara para bile verirler! Fakat en kötüsü; Kur'an'ı yaşamamalarına rağmen, insanların kendilerini ve kafir hükümdarlarını müslüman görmeleridir.

Bu durumda, İslamı bilen gerçek müslümanların omuzlarına büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu nedenle ellerinden geldiğince, Kur'an'ı Allah'ın istediği şekilde insanlara açıklamak ve anlatmak zorundadırlar. Bunu yapmadıkça, Allah'ın, sözünde durmayan Yahudi ve Hristiyanlara verdiği hükmün kapsamına gireceklerdir.

“Satın aldıkları şey ne kötüdür.”

Allah'ın ayetlerini değiştirenlerin bu yaptığı şüphesiz çok kötü bir şeydir. Zararına, kötü bir alışveriş yapmışlardır. Hakiki ve devamlı kalıcı olan ahiret metaı ile geçici ve hakir dünya metaını değiştirmişlerdir. Elbette yaptıkları bu ticaret kazançlı olmayacaktır. Şayet akıllı olsaydılar, bunu iyice anlar ve bir daha hiç yapmazlardı.

İslam dininde günah çıkartma diye bir şey yoktur

. Günah işleyen kul, her zaman ve her yerde istediği anda Allah (c.c)'dan bağışlanma dileyebilir. Bağışlayacak olan ancak Allah (c.c) dur. Bu konuda hiç kimseye pay yoktur. Günah çıkartma meselesi ancak hristiyanlık gibi sapık dinlerde ve İslam'a mal edilmiş sapık tarikatlarda vardır.

Günümüzde İslam dinine nispet edilmiş öyle tarikatlar vardır ki, bağlıları günah işlediklerinde Allah (c.c)'dan değil şeyhlerinden bağışlanma dilemektedirler Şeyhleri onları bağışladığında Allah (c.c)' nun da bağışlayacağına inanırlar. Bu zihniyet, cenneti parselleyip satan hristiyan rahiplerinin zihniyetiyle aynıdır.
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tağutlar Sevinmesin, Müslümanlar Üzülmesin:

Ey tağutlar! Şunu iyice kafalarınıza yerleştirin:
Bu saltanatınız fazla uzun sürmeyecek ve bu böyle devam etmeyecektir. İslam'ı gizlemek, yıkmak ve kendi otoritelerinizi sağlamlaştırmak için ne kadar çaba gösterirseniz gösterin,
İslam'ı yaşayacak ve insanlara bu dini açıklayacak bir topluluk elbette kıyamete kadar var olacak ve bu kimseler,
İslam'ı yeryüzünde hakim kılmak için ellerinden gelen herşeyi yapacaktır. Bundan sonra siz ey tağutlar! Mescidlere korkarak girin.
Öyle bir zaman gelecek ki artık Allah'ın mescidlerine giremeyeceksiniz. Üstelik siz dünyada zillet içinde kalacak, ahirette ise büyük bir azaba uğrayacaksınız.
Öyleyse bu yaptıklarınıza sevinmeyin ve kendinizin akıllı kimseler olduğunuzu zannetmeyin .



37.gif


 
R Çevrimdışı

rambo

Üyeliği İptal Edildi
Banned
irhabi bu yazın gözümden kaçmış cevabıını gec vermek zorunda kaldım .yaşın bizden kücük diye bazı sözlerini yuttuk ama sabır denen bir şeyinde sonu var topraktan geldik ama toprak kadar her şeyi gögüsleyemeyiz..
karuzat farelerine sanada başlatma bir daha bu tür bir yazı yazarsan sana karşı tavrım degişek haberin olsun sonraki yazında beni tehditmi ediyorsun n falan yazma
SİTENİN HER TARAFINDA HİCRET İNKILAPTIR DERKEN BÖLGEY E gitmek isteyenlere niiye demiyodun kardeşler burda cok işimiz var
ama burda çok işimiz var diyen hocaları tekfir etmeyi iyi biliyorsun..
KORKAK lıgını da biz gidersek buralar belamlara kalır diye örtüyorsun KORKMA şehadet şehid gibi yaşanyalara nasip olur ....
ADIM MÜSLÜMAN önünde arkasında sagında solunda hiç bir katkı yok fetullahcı ,nurcu,ışıkcı,nakşi,tarikatcı,irancı,esad hocacı ,mahmut hocacı,akabeci,vakıfcı dernekci,yada aklına ne kadar takı geliyorsa hepsinden beriyim ADIM MÜSLÜMAN bir daha kelamcı salamcı kömürcü falancı dersen yazımın uslubuda agzımın uslubuda bir müslümana yakışmayacak şekilde olacak bilesin...
son kez uyarıyorum hiç bir cemaat ismi kullanmadım yapıların hatalarını savunacak deilim varsa güzel uygulanacak yönlerini alırım aklımı dışardan ithal etmem....
sana bi kaç soru sordum cevap vecegine gene her zamanki saldırı tarzını denemişsin bu tarz müslümana yakışmaz müslümanca tavır sergilemeni ümit ediyorum vede yukardaki sorularrımı tekrralıyorum...
Madem korkuyorsun gitmiyorsun Allah c.c. ayetinde buyuruyorki kim cihada gidenlerin ailelerine ve degeride kalan larına bakarsa onlardan daha fazla sevap alır bari bu müjdeye talip ol . ecrini al başkalrının hatalarını es gec kendi hatalarını düzelt....
 
T Çevrimdışı

teymiii

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
selam hidayete tabi olanlara olsun.....
MUCADELEM kim olduğunuzu ve itikadınızı bilmiyorum. ama söyledikleriniz yanlış şeyler değil ALLAHU ALEM. söyledikleriniz doğrultusunda biraz itikadınızdan bahsederminiz.hem tanımış oluruz, hemde tebliğ amaçlı olur.
 
M Çevrimdışı

mabeynressami

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum / aleykumselam
konun basında bahsetmıs oldugunuz zatların cogu hakkında bılgım mevcut,ancak orada Süleyman hilmi tunahan (k.s) hakkında yazdıklarınız delilleri olmayan ve ne yazıkkı bir takım iftiralardan ibarettir. kendisi cumhurıyet donemı baslayıp yazı kanunu, tekke ve zaviyeler kanunu ve dıger kanunlar cıktıktan sonra CANINI ortaya koyup Allahın dinini yaymaya calısmıstır. bu kanun ılk cıktıgı zaman butun alimleri toplayıp 'kaçmayın korkmayın herbireriniz bir talebe okutsanız onlarda bı talebe okutsa bu din bu ülke de bi süre daha yayılır' buyurmustur. buna karsılık oradakı alimlerin cogu korkularından bu teklıfı reddetmiş canlarından korkmustur. buna karsılık süleyman hilmi tunahan k.s hazretlerı korkmamıs develete yazı yazmıs ızın ıstemıstır.gelen cevap 'memlekette tevhidi tedrisat kanunu cıkmıs aleyhine davrananlar şiddetle cezanlandırılacak! olmustur.buna ragmen bu zaat Allahdan baska kımseye boyun eğmemıs canı pahasına kuran ilmini öğretmeye calısmıstır. çiftlik kiralamış talebe bulamayınca amele pazarına gidip evladım ne kadar kazanıyorsun gel ben sana bu parayı vereyım sana ılım ogreteyım demıstır.çatalcadakı çiftliğinde canı pahasına mücadele etmıstır bununla da kalmayıp trenlere yolcu gibi binip inene kadar yolda ilim öğretmiştir. pekı ne derdı bu zaatın ? parasımı yoktu? mesleğimi yoktu ? kendısını karaladıgınıza gore ilmi tahsilinide maddı durumunuda bılırsınız.Allahın dininden zerre taviz vermemıs ilim öğretmiş öğrettikçe talebelerını turkıyenın dört bı tarafına gondererek islamı yaymaya calısmıstır.bugun onun yaptıgı hızmetler sayesınde dünyanın her yerınde hizmetlerimiz sürüyor elhamdülillah. ben isterim ki herkes bu yoldan ehli sünnet velcemaat yolundan gelsin ama tabıkı cogu kısı farklı yoldanda gıdecektır.ama Allah rızası ıcın bı zaat hakkında bı yazı yazarken delilsiz konusmayın imamı azam hazretlerı bile bi soru sorulunca gunlerce dusundugu olmus siz kimsiniz ki bilmediğiniz konu hakkında insanları bu kadar kolay karalıyorsunuz ? o ve onun yolundan gidenler yanı bizler tek dert olarak şu ahir zamanda ümmeti muhammedin evlatları oluk oluk cehenneme akarken hem kendımızı hemde bı kısıyı daha kurtarmak olmustur.inanmadıgınız bir konu varsa eger inanmayın eyvallah,ama insanları karalamayın. bu ulke de 80 yaşında bı ınsan cıksa bale yapsa kımse ayıplamaz ama kuran okusa ayıp sayılır bu ulke bu gunlerı gordu suc sayıldı islamın ne kadar guzellıgı varsa. karaladıgınız o zaatın sayesınde bugun binler hatta milyonlar islam ile tanısıyor namaz kılarken kıraatini düzgün okuyor.bir çok kardeşimiz oldu fabrıka köşelerinde esrar çekip dunyası da ahiretide gıden bu yol vesıle olduda her bırerı duzgun ınsanlar oldu.varsa vatana mıllete dine karsı bı yanlıs delilleri ile birlikte çıkın karşıma.
 
M Çevrimdışı

mabeynressami

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
eğer burada bahsettiğiniz sapıklıklar rabıta ise buyrun onunda delilleri ile ispatını yapalım.

Girişi Şamil İslam Ansiklopedisi ile yapalım ;

’’Mutasavvıflar rabıta’yı, müridin şeyhini düşünerek kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhi vasıtası ile Hz. Peygamber (S.A.s)’e ve Allah’a kalbini bağlaması şeklinde anlamışlardır.
Hemen hemen bütün tarikatlarda rabıta vardır. Bilhassa Nakşibendiyyenin ıstılahlarındandır. Tarikat ehli, rabıtayı ayet ve hadise dayandırmaktadır. Onlara göre, "sadıklarla birlikte olun" (et-Tevbe, 9/119) gibi ayetler ve "kişi sevdiğiyle beraberdir" (Buhari, Edeb; 96; Müslim, Birr, 165; Tirmizî, Zühd, 50) gibi hadisler, rabıtanın caiz olduğunu göstermektedir (Süleyman Uludaş, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1991, Rabıta mad.).

Tasavvufta, kişi doğrudan doğruya Allah’ı düşünür, bir nevi Allah ile manevi bir bağ kurar ve hep Onunla beraber olduğunu tasavvur eder. Bu şekilde manevi bir bağ kuramazsa, bağlı bulunduğu mürşidini düşünür. Onun bağlı bulunduğu şeyhlerin silsilesi ile Hz. Muhammed (S.A.s)’e ulaşır. O’nun vasıtası ile de Allah’a ulaşır ve O’nunla manevi bağ kurar. Tasavvuftaki rabıta, bu şekilde dolaylı yoldan Allah’a gitmek ve aracılar vasıtasıyla O’nunla manevi bağ kurmaktır. Doğrudan Allah ile manevi irtibat kuramayanlara bu şekildeki rabıta tavsiye edilmiştir. Aksi hallerde buna lüzum görülmemiştir (M. Halid, Rabıta hakkında risâle, İstanbul 1924, s. 238; Selçuk Eraydın, tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1990, s. 447’’
...................................................
Rabıta kelimesinin kökü hakkında ;

رَبَطَ ـ يَرْبِطُ ـ يَرْبُطُ Fiili ki bu fiil hem birinci hem de ikinci baptan gelebilmektedir.Rabıta kelimesi bu kökten türemiştir. رابِطَة (rabıta) kelimesine gelince bu kelime mufrettir çoğulu ise رَواَ بِط (ravabid) kelimesidir.İsimdir.Serdar Mutçalı’nın sözlüğünde belirtildiği üzere ’’Birlik,ilişki,bağlamak,kuvvet bulmak,sabırlı kılmak’’ anlamlarına gelmektedir.

Ayetlerde görelim ;

وَرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَدْعُوَا مِنْ دُونِهٖ اِلٰهًا لَقَدْ قُلْنَا اِذًا شَطَطًا

’’Ve onların kalplerini kuvvetlendirdik, o vakit ki kıyam ettiler de dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir, O’ndan başkasına bir ilâh diye tapamayız. Diyecek olsak elbette ki haktan pek uzak bir söz söylemiş oluruz’’Kehf suresi 14. ayet (Ömer Nasuhi Bilmen’in mealinden ...)


Ayette geçen رَبَطْنَا fiili , ’’Biz kuvvet verdik , kuvvetlendirdik.’’ anlamlarına gelmektedir.Demekki rabıta kelimesi ’’ kuvvet’’ anlamına gelebilen bir fiilden türemiştir.


Kasas suresi 10. ayette ’’ لَوْلَا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا ’’ diye yani ’’Biz onun kalbine güç vermeseydik...’’ manasında geçmektedir.D.İ.B meali.

Enfal suresi 11. ayette ’’ لِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ ’’ manası : ’’ ... (Allah)kalblerinize rabıta versin...’’Elmalılı meali.
Ali İmran suresi 200. ayette ’’ Ey o bütün imân edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve Allaha korunun ki felâh bulasınız.’’

*Meale dikkat ederseniz Elmalılı direk olarak mealde ’’Rabıta’’ demiştir.Bu kelimenin değişik kalıpları Kur’an’da geçmektedir.Bakınız : Kehf, 18/14; el-Kasas 28/10; el-Enfâl 8/11; Âl-i İmran 3/200; el-Enfâl 8/60

Kimileri bu ayetlerin bir kısmında bilinen rabıtanın kast edildiğini söylemiştir.Bu mana doğru olursa ; Rabıta bidat olamaz çünkü ayete dayanan şey bidat olamaz.Bu mana doğru değilse bu durumda direk bidat denilemez ve umum ifade eden ayetler göz önüne alınır,ardından hadislere bakmak gerekir.Aradığımız şeyleri hadislerde de bulamazsak önceliği göz ardı etmeksizin diğer delillere bakarız.Bu bir usulu fıkıh kuralıdır.Usul ilimlerinden haberdar olmayanlar ya başkasına yem olur ya da bir bilenden öğrenir.

...................................................

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُوا اِلَيْهِ الْوَسٖيلَةَ وَجَاهِدُوا فٖى سَبٖيلِهٖ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. Maide suresi 35. ayet

Ayette vesile arayın denilmektedir ama vesilenin sınırları çizilmemiştir.Dolayısı ile haram ve mekruh olmamak kaydı ile (bunlar zaten ayet ve hadisler başta olmak üzere pek çok delil ile yanlışlığı ortada olan şeylerdir.) vesile aranabilir.Şimdi birisi ’’Ben vesile olsun diye rabıta adı verilen bir metot kullanıyorum.’’ derse ne diyeceksiniz ? Hala çıkıp ’’Rabıta bidattir.’’ diyebilir misiniz ? "Kişi sevdiğiyle beraberdir."* hadisini göz önüne alıp , ’’Falanca veliyi seviyorum ve bunu ispat adına onu kalbimde canlandırıp hatalardan uzak durmaya çalışıyorum.’’ diyen birisine ’’Hata içerisindesin.’’ denilebilir mi ?

Cennete girmek için vesile aramanın konu ile bağlantısı ;
Allah kendisine yaklaşılması adına vesile aramamızı, emir kalıbı ile ifade etmiştir.Veli dediğimiz kullar gerçekten veli ise (önce araştır sonra hüsn-ü zan) Allah’a yakındırlar (mekan olarak değil,razı olma yönünden yakınlık) çünkü veli kelimesi Arapça’dır ve ’’yakın olmak,dost olmak’’ anlamlarına gelmektedir.Allah’a yakın olan birisine yakın olan kişi Allah’tan uzak olabilir mi ?Olamaz.Dolayısı ile bu kişilere yakınlaşmaktaki niyet ** halisane olunca (bire bir emir kalıbına uymak adına yapılan şey) bu işte bir sakınca olamaz.
...................................................

Konuya hadis penceresinden bakalım ;

“ Allah’ın dostları içinde öyle kimseler vardır ki onlar, Nebi ve şehit değildirler fakat kıyamet gününde Allah teala’nın kendilerine bahsettiği lütuf ve makamlardan dolayı Nebi ve şehitler onlara gıpta ederler. Ashab: ‘Ya ResulAllah! Onlar kimlerdir, haber verir misiniz? Diye sorduklarında; Resulullah (S.A.v.): ‘Onlar, aralarında herhangi bir nesep bağı ve maddi alışveriş bulunmadan Allah’ın muhabbeti ve rızası için birbirlerini sevenlerdir. VAllahi onların yüzü nur gibi parlamakta ve kendileri de nurdan minberler üzerinde oturmaktadır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmazlar; insanlar üzüldükleri zaman onlar üzülmezler; buyurdu ve sonra: ‘ Haberiniz olsun! Allah’ın velilerine asla bir korku ve hüzün yoktur’. (Yunus:62-63) ayetini okudu”Kaynak :Ebu Davud, Buyu’ , 76 (No: 3527); Suyuti, Dürrül Mensur, 4, 372; Şevkani, Fethul- Kadir, 2-458

ve
*
الْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ "Kişi sevdiğiyle beraberdir." (Buhari, Edeb; 96; Müslim, Birr, 165; Tirmizî, Zühd, 50...Ebu Davut ,Sünen ; A.B.Hanbel ,Müsned;İbn Hibban , Sahih;Darekutni ,Sünen;Ebu Davut Tayalisi ,Sünen;Ebu Yala,Sünen;Taberani,el Mucemul evsad-kebir-sağir...)

Ve insan sevdiğini düşünür , onun isteyeceği razı olacağı şeyleri yapmaya gayret eder.Öyle ise Veliyi düşünerek ,kalbi bir bağ kurarak Allah’a ulaşmayı hedeflemek,bidat olamaz.


ذِكْرُ الأَنْبِيَاءِ مِنَ الْعِبَادَةِ ، وَذِكْرُ الصَّالِحِينَ كَفَّارَةُ الذُّنُوبِ ، وَذِكْرُ الْمَوْتِ صَدَقَةٌ
"Peygamberleri anmak ibadettendir, iyi kimseleri hatırlamak ise keffâret(günahlar için bir nevi mağfiret vesilesi) dir.Ölümü hatırlamak sadakadır."

Kaynak : Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummal, No:32247; Münâvî, Feyzu’l-Kadir, No:4331, 3/564 (2.Baskı,Darul Marife, Lubnan-Beyrut,1972)

Sahihlik değerlendirmesi : Keşful hafa’da (hadis no:1345) bu hadis hakkında zayıf ve/veya uydurma denilmemiştir.Sadece zikredilmiştir.Feteni münker derken Elbani (Silsiletu zaife,4.Cilt)mevzu demiştir. İbn Arrâk,Tenzihu şeriatil merfua’da zayıf ve/veya uydurma dememiştir.


Son sözler :

’’Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.’’ Fatiha suresi 6 ve 7. ayet

Ettehiyyatü duasında ’’Esselamu aleyna ve ala ibadillahissalihin.’’ diyoruz.Ma mana ? ’’ Selam bizim ve salih kulların üzerine olsun.’’ diyoruz.Bu duanın kaynakları :
1. Buhari,Sahih 3 kez
2. Tirmizi,Sünen 2 kez
3. Nesai,Sünen-i Suğra 11 kez ; Nesai,Sünen-i Kübra 9 kez
4. İbn Mace,Sünen 2 kez
5. A.B.Hanbel,Müsned 9 kez (Daha geniş kaynak için dualarımız ve kaynakları başlıklı yazıma bakabilirsiniz.)


Rabıtanın tanımı neydi hatırlayalım :’’ Mutasavvıflar rabıta’yı, müridin şeyhini düşünerek kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhi vasıtası ile Hz. Peygamber (S.A.s)’e ve Allah’a kalbini bağlaması şeklinde anlamışlardır.’’(Ş.İslam Ansiklopedisi)

Her namazda iyi kullara dua ediyor muyuz ?Onların yoluna ulaşmayı istiyor muyuz ? Cevap yukarıdaki ayet ve hadise göre mecburen ’’ Evet’’ olacaktır.O zaman düşünelim ; ’’Kendilerine dua ettiğimiz kişileri nasıl olur da düşünmek hata olur ?’’
...................................................
**
1. ” إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ” Suyuti – Ciyad
2. ” إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ” Hadis-i Ebu Kasım el Celiy
3. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ el cami fil ilel ve marifetu rical,Ahmet B.Hanbel
4. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ” elfevadidi celile ,İbn ukayl
5. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Ebü’l-Fütuh Mecdüddin Muhammed b. Muhammed b. Ali et-Tai, Kitabü’l-erbain fi irşadi’s-sairin ila menazili’l-müttakin
6. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Fevaid,Ebu hasan bin Talha el Ne’li (2 kez)
7. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Müsned-i Ebu Hanife
8. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Müsned, A.B.Hanbel
9. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ Müsned,A.B.Hanbel
10. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ elfevaidi müntekat ala şerhil imameyn,Muhammed bin Muhtar bin Müeyyid billah
11. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Hadis-i Ebu Nasr
12. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ el Zühd,Hünad bin el sirry
13. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Safvetuttefasir , Ebu zür’a tahir bin muhammed el Makdisi
14. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ meşiha, ebi Abdullah el Razi (2 kez geçer)
15. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ elfevaidi müntekat an şuyuhi sikat,muzaffer bin hüseyn bin besti
16. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ Sahihlerden 40 hadis,ismail bin ahmet bin muhammed nisaburi
17. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ ehadis, an şuyuh ebi muhammed el be’lebekky
18. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ el fevaidi mültefizza vel feraidil mültekitta,muhammad bin mekki bin ebi el reca (2 kez)
19. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ meşihah, Ebu huseyn bin muhtedi billah
20. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ fevaidi muhrace , şuyuhu ebi abdullah el müezzin
21. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ sahih-i buhari,muhammed bin ismail el Buhari (2 kez)
22. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ sahih-i buhari,muhammed bin ismail el Buhari (4 kez)
23. الْعَمَلُ بِالنِّيَّةِ sahih-i buhari,muhammed bin ismail el Buhari
24. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ehadisu ve hikayat , ebu tahir el selefi
25. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا ibn neccar,tarihu bağdat
26. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا Sahih,müslim bin haccac
27. الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ إِنَّمَا cerh ve tadil,ibn ebi hatim el razi
28. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا isaratül fevaid,ibn abdil ber
29. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا ibn Asakir,el erbein
30. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا el meşihatul bağdadiyyetu,ibn müslime el emevi
31. الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ إِنَّمَا el tuyuriyyat , ebu hasan el tuyuriyye (2 kez)
32. الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ إِنَّمَا isaratül fevaid,ibn abdil ber
33. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ emali,Abdulmelik bin bişran
34. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا el tuyuriyyat , ebu hasan el tuyuriyye
35. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ el emali vel kıraat,hasan bin ali bin affan
36. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا siyeru alamu nübela,zehebi
37. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ siyeru alamu nübela,zehebi
38. الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ إِنَّمَا Tabakatül Şafiiyetil kübra,Sübki
39. الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ إِنَّمَا siyeru alamu nübela,zehebi
40. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ Sünen,İbn Mace
41. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا tabakatu şafiiyyin,ibn kesir el Dımaşk
42. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ibn hacer el askalani,mucemu şeyhatu meryem
43. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ el ahadisu erbein,ibn nasiriddin el dımaşk
44. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ el ruvat,el erbeatu aşer,ziyaul makdisi
45. الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ إِنَّمَا Sünen,Ebu Davut el sicistani
46. الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ إِنَّمَا sehavi,el mekasidül hasene
47. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا El cami’ , muhammad bin isa el Tirmizi
48. اَلْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ إِنَّمَا El Muvatta,Malik bin enes
49. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ezzuhd vel rakaik , İbn Mübarek
50. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ el bahr,Ebu bekr El Bezzar
51. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Sünenil kubra,el Nesai (4 kez)
52. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ süneni suğra,Nesai (3 kez)
53. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ el münteka,İbn Carut el Nisaburi
54. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Tehzibul asar,İbn hacer el Taberi
55. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Sahih,İbn Huzeyme (3 kez)
56. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ Mustahrec , Ebu Avane (2 kez)
57. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ şerhu sünnet,huseyn bin mesud el Beğavi
58. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ şerhu sünnet,huseyn bin mesud el Beğavi
59. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ İbnül Münzir,el evsad fi sunen vel icma vel ihtilaf (2 kez)
60. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ şerhu meanil asar,tahavi
61. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ müşkilul asar, tahavi
62. إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ el ilel,ibn ebu hatim el Razi
...........................

Muhtemel sorulara - itirazlara cevaplar

1-’’Sahabe tarafından rabıta yapılmadığına göre bu bidattir.’’denilirse;

İmam Şafii:’’Nastan dayanağı olan hiç bir şey,selef onu yapmasa bile bidat değildir.’’Husnü’t-Tefehhüm ve’d-Derk li Mes’eleti’t-Terk:5-25

2-’’Rabıtanın varlığı,geçerliliği,güzelliği hakkında açık nas yok.’’ denilirse ;

’’Rabıtayı yasaklayıcı bir nas da yok.’’ denilir.Mesalih - i mürsele usulu fıkıh kaidesi gereğince(ki bu kural En’am süresi 119.ayete dayanır.Her usulcü ve usul talebesi bu kaideyi bilir.) ’’eşyada asl olan ibahadır.’’ Bu durumda rabıtayı yasaklayan,yalanlayan bir delil bulunmadıkça (ki böyle bir delil yok) en azından mübah kabul edilmelidir.Yasaklayıcı bir delil olmadığı halde , iyi niyetle yapıldığında yukarıda geçen hadis sayesinde müstehap olarak görülebilir.Bununla birlikte dikkat edelim , bu meselede sukutu icma’ vardır.Bilindiği üzere icma’ ittifak edilen delillerdendir.Rabıtanın en açık delilleri : 1 - İcma’ 2-Mesalih-i Mürsele

3- ’’Rabıta bidatse ne olur ? ’’denilirse ;


İmam Nevevi’nin Müslim Şerhi’nde ’’...her bidat sapıklıktır.’’ bu hadisin sınırlandırılmış umumi bir hüküm olduğunu ifade etmiştir.Burada kast edilen bidatlerin çoğunluğudur.A’dan Z’ye tüm bidatler demek değildir.Peygamberimiz ve sahabe zamanında camilerin minareleri yoktu.Dolayısı ile bu bir bidattir lakin her bidat sapıklıktır diyerek minareleri yıkmak asıl sapıklık olur.Her bidat sapıklıktır diye çevrilen hadis,tüm bidatleri kapsasaydı minarelerin yıkılması gerekirdi.Sahabe zamanında fıkıh ya da ilmihal kitapları yazılmış mıdır ? Yazılmamıştr.Bu durumda bu kitapları yazmak da bidattir,diyerek o kitapları yakmak mantıkla ve dinle bağdaşır mı ?İlim kitapları yazmak mendup bidattir.Her bidatin hükmü aynı değildir.Hadis hafızı ibni Receb, Erbain Şerhi’nde şöyle demektedir: ’’Bidatle kast edilen Şeriatin kendisine delâlet edeceği aslı bulunmayan şeyler türünden yapılan ihdâslar/îcâdlardır. Şeriatten kendisine delâlet edecek bir aslı bulunan şeyler ise, lüğat olarak her ne kadar bid´at ise de dini hüküm açısından bidat değildir.’’( Câmiul-Ulum vel-Hikem 397, Darül Fürkan-Ürdün)
 
M Çevrimdışı

mabeynressami

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
sen şimdi 3 dk da bu yazdıklarımın hepsini okudun anladın cevap verdın oylemı ? maşallah imamı azam hazretlerınden daha buyuk ilme sahip biri var galıba. üstüne bide bana o agzıma almayacagım kelımeyımı söylüyorsun ? ben bu konuya bu cevabı yazmak ıcın 3 gun ugrastım sen 3 dk da yanlıs bıldıgını hatırladın ve yapıştırdın karsıma yazdıklarıma cevap niteliği taşıyan düşünülmüş cümlelerle cıkarsanız sevınırım. burada ukalalık yapmıyorum karaladıgınız zaat hakkında 3 dk daha dusunursenız ne mutlu bana yoksa ben gozunuzun ıcıne de soksam gercegı yıne ınanmayacaksınız.
 
M Çevrimdışı

mabeynressami

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
bu davada yanlıs olan nedir? kuranı kerım ilmini tecvit siyer fıkıh tefsir ilmini ve daha bır cok ılmı öğreterek ınsanların kurtulusa ermesınde vesıle olmak mı ? zira sizin karaladıgınız zaatın canı pahasına uğraştığı dava buydu
 
Üst