E
Çevrimdışı
بســـم الله الرحمن الرحيم
Hidayet Etme Ve Saptırma Allah'ın Dilemesiyledir
فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar (ve) sıkıntılı kılar. İşte böylece Allah, iman etmeyenlere pislik verir.
(En'am Suresi Ayet:125)
Allah (c.c) önceki ayette; kibirleri, inadları, hasedleri, makam ve mevkiye düşkünlükleri sebebiyle hakka inanmayan, Rasulullah (s.a.s)’ın risaletini reddeden, onu ve getirdiği davayı yoketmek için çeşitli hile ve tuzaklar kuran kimselerden haber vermiş ve bu kötü amellerinden dolayı ahirette zelil duruma düşerek şiddetli bir azaba maruz kalacaklarını bildirmişti.
Allah (c.c) bu ayette ise kafirlerin makam ve mevkiye düşkün olmaları, müslümanlara karşı hased, kin, kibir gibi tavır sergilemeleri, Muhammed (a.s)’in rasullüğünü ve getirdiği dini reddetmeleri sebebiyle müslümanların üzülmemesi gerektiğini, çünkü herşeyin kendi elinde olduğunu, ancak hakka tabi olmak isteyeni hakka ulaştıracağını, hakkı reddeden kimseden ise yardımı keseceğini bildirmektedir.
“Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar.”
Allah (c.c) ayetin bu kısmında, duyduğu anda, kabul etmek için kalbini hayra açmasından dolayı, hakkı isteyen kimseyi, hayra ve doğru yola ilettiğini haber vermektedir.
İbni Abbas (r.a) bu ayet hakkında şöyle demiştir:
“Allah (c.c)’ın: “Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar” ayetindeki; “göğsünü İslam’a açar” sözünden kasıt: “Allah, tevhidi anlaması ve Allah (c.c)’a iman etmesi için o kişinin kalbini genişletir” demektir.” (Taberi)
Ebi Cafer (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
Sahabeler, Rasulullah (s.a.s)’a En’am: 125 ayetinin:
“Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar” bölümü hakkında şöyle sordular :
“Ey Allah’ın rasulü! Allah (c.c), bir kimsenin kalbini nasıl İslam’a açar?”
Rasulullah (s.a.s) bu soruya şöyle cevab verdi:
“Allah (c.c), o kimsenin kalbine bir anlayış (nur) sokar, böylece kalbi açılır ve genişler.” Sahabeler bu kez Rasulullah (s.a.s)’a şöyle sordular:
“Ey Allah’ın rasulü! Bunun zahiren bir alameti var mı?” Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:
“Ahireti arzulamak, dünyadan vazgeçmek ve ölüm gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktır.” (Abdurrezzak)
Bir başka rivayette Rasulullah (s.a.s) bu ayet hakkında şöyle dedi:
“İman kalbe girdiğinde, kalb ona açılır ve genişler.” Sahabeler, Rasulullah (s.a.s)’a şöyle sordular:
“Bunun bir alameti var mıdır?” Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:
“Sürekli ahireti düşünmek, dünyayı terketmek ve ölmeden önce ölüm için hazırlanmaktır.” (İbni Ebi Hatim -Taberi)
Allah (c.c)’ın bu ayetinden anlaşılması gereken mana şudur:
“Allah, hakka bağlanmak isteyen kimseler için sünneti gereği hidayeti diler ve o kimselerin kalblerini, hakkı duydukları zaman hiç tereddüt etmeksizin, hemen hakkı kabul edecekleri bir duruma getirir. Böylece hakkı isteyenler, hak olan şeyleri duyduklarında kalben onu güzel görür, ondan hoşnut olur, doğruluğuna hak verir ve mutmain bir şekilde hemen onu kabul ederler. Kişinin göğsü, işte ancak bu şekilde İslam’a açılmış olur.”
Allah (c.c) bu konuyla alakalı olarak başka ayetlerde şöyle buyuruyor:
“Allah, kimin göğsünü İslam’a açmışsa işte o Rabbin’den bir nur üzeredir, öyle (değil) mi? Allah’ın zikrinden kalpleri katılaşmış olanların vay haline! İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer: 22)
“Ve biliniz ki, Allah’ın rasulü sizin içinizdedir. Şayet o, bir çok işte size uysaydı, elbette ki sıkıntıya düşerdiniz. Oysa ki Allah, size imanı sevdirdi ve onu kalblerinizde süsledi. Yine sizlere; küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte o kimseler doğruya ulaştırılmış kimselerdir.” (Hucurat: 7)
Bu ayetlerde de görüldüğü üzere Allah (c.c)’ın, kalbini hayra açtığı bir kimseye hak sunulduğunda, sunulan hak hoşuna gider ve hemen ona tabi olur.
“Kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar (ve) sıkıntılı kılar.”
Allah (c.c) ayetin bu kısmında, hakka bağlanmak istemeyen kimse hakkında bir benzetme yapıyor.
Hakka bağlanmayan kimse; temiz olan fıtratını şirk ile bozan, günahlarla kirleten, hak kendisine geldiğinde göğsü hakka karşı kapalı olan, heva ve hevesine tabi olan ve dünyevi bir takım değerler peşinde koşan kimsedir.
Bu kimsenin kalbi hakka karşı kapalı olduğu için, hakkı duyduğunda ona karşı bir sıkıntı duyar. O kimse bu haldeyken öyle bir sıkıntı duyar ki sanki göğe yükselirken oksijensiz kalması sebebiyle nefes darlığı hisseden, kimsenin, içinde duyduğu sıkıntı gibi kalbinde bir darlık hisseder.Yüzü kararır, bir an önce bu sıkıntıdan kurtulmak için bulunduğu yerden kaçıp gitmek ister. İşte bu sıkıntı onun hakka bağlanmasını engeller. Çünkü bu kimse, hakkı istememekte, heva ve hevesine uymakta, dünyevi bir menfaat için çabalamaktadır. Bu özelliklere sahib olması sebebiyle kendisine hak sunulduğunda, sunulan hak nefsine ağır gelir, onun kalbine girmesi için bir yol bulamaz.
Allah (c.c) işte bu durumda olan kimseleri çok iyi bildiği için, onların kalblerine imanın yerleşmesini dilememiş, bilakis onların kalblerini imana karşı daraltmıştır. Bu sebeble, onların kalblerine girecek bir yol bulamaz.Çünkü onlar hakkı bile bile reddetmiş, heva ve heveslerine tabi olmuş, dünyevi bir menfaat için hakkı reddedip, selim fıtratı şirkle bozmuş, günahlarla kirletmiş kimselerdir
İşte bu kimselerin kalblerine iman, sıkıntı verir. Bu sebeble o imandan bir an evvel uzaklaşmak isterler.
Kur’an Mucizelerinden Bir Tanesi:
Allah (c.c), bu ayette, saptırmak istediği kimseyi göğe yükseldikçe kalbi sıkışan kimseye benzetmektedir.
Yapılan ilmi keşiflerle de sabittir ki, göğe yükselen kimse, oksijen azalması sebebiyle nefes darlığına maruz kalır ve daha da yükseldikçe nefes alamayacak bir hale gelir.
Allah (c.c)’ın; hakka bağlanma ve iman etme konusunda kalbi sıkıntılı olan kimseyi, göğe yükselen kimseye benzetmesi, Kur’an’ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitab olduğunun apaçık bir delilidir.
Çünkü, göğe yükseldikçe oksijen azalması olduğu için, insanın nefesinin daralacağı, asırlar sonra ancak ilmin ilerlemesiyle tespit edilmiş bir gerçektir. İşte bu gerçeğin asırlarca önce, okuma ve yazma bilmeyen bir kimse tarafından haber verilmesi, hem Kur’an’ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitab olduğunu hem de Muhammed (a.s)’in Allah (c.c) tarafından gönderilen bir rasul olduğunu gösteren mucizelerden birisidir.
“İşte böylece Allah, iman etmeyenlere pislik verir.”
Allah (c.c), bu ayette, iman etmeyen ve iman etmeme konusunda direten kafirlerle ilgili bir gerçeği daha ortaya koymaktadır: Allah (cc), iman etmek istemeyen ve hakkı gördüğü halde onu reddeden kişinin kalbini imana karşı daralttığı gibi, insan ve cin şeytanlarını da ona musallat kılar.Sonunda, insan ve cin şeytanlarının peşinde iyice haktan uzaklaştırır. İşte böylece Allah, onlara sapıklığı süslü gösterir ve sapıklık üzere bırakır.
Herşey Allah (c.c)’ın Dilemesiyledir:
Bu ayeti bitirmeden önce şu gerçeği bir daha ifade etmek gerekir:
Allah (c.c)’ın iradesi insanı, doğru veya sapık yola zorla sevketmez. Ayrıca insanın, doğru veya sapık yola gitmesinin kendi elinde olduğunu söylemesi de doğru değildir. Bu meselede doğru olan şudur:
Allah (c.c) birşey dilemezse, onun olması mümkün değildir. Bu sebeble, herşey ancak Allah (c.c)’ın dilemesiyle olur.
Allah (c.c) mü’min için imanı, kafir için küfrü dilemiştir. Fakat mü’min olan kimseyi imana, kafir olan kimseyi de küfre zorlamamıştır. Allah (c.c), mü’min için imanı dilemiş, imandan razı olmuş, kafir için küfrü dilemiş fakat küfürden razı olmamıştır. Bununla birlikte insana doğru ve sapık yolu açıklamış, ona doğru veya sapık yolu seçme yeteneği vermiştir. Böylece insan, hiçbir zorlama olmaksızın kendi cüzi iradesiyle küfrü ya da imanı seçer ve buna göre ya mükafat ya da ceza alır.
Burada şunu tekrar vurgulamak gerekir: İyi veya kötü bir şeyin seçilmesinde, o şeyi seçme iradesini yaratan Allah (c.c)’tır. Bu sebeble kafir olan kimse küfrü, mü’min olan kimse imanı seçerken Allah (c.c)’ın iradesiyle seçer. İşte bunun içindir ki, küfrün veya imanın seçilmesi Allah (c.c)’ın iradesiyle olmuştur, diye söylenir.
Bu açıklama iyice anlaşılırsa, bu meseleyle ilgili olan bu gibi diğer ayetler daha net anlaşılır ve böylece Cebriye ve Kaderiye’den uzak kalınarak ehli sünnet inancına sahib olunur.
Hidayet Etme Ve Saptırma Allah'ın Dilemesiyledir
فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar (ve) sıkıntılı kılar. İşte böylece Allah, iman etmeyenlere pislik verir.
(En'am Suresi Ayet:125)
Allah (c.c) önceki ayette; kibirleri, inadları, hasedleri, makam ve mevkiye düşkünlükleri sebebiyle hakka inanmayan, Rasulullah (s.a.s)’ın risaletini reddeden, onu ve getirdiği davayı yoketmek için çeşitli hile ve tuzaklar kuran kimselerden haber vermiş ve bu kötü amellerinden dolayı ahirette zelil duruma düşerek şiddetli bir azaba maruz kalacaklarını bildirmişti.
Allah (c.c) bu ayette ise kafirlerin makam ve mevkiye düşkün olmaları, müslümanlara karşı hased, kin, kibir gibi tavır sergilemeleri, Muhammed (a.s)’in rasullüğünü ve getirdiği dini reddetmeleri sebebiyle müslümanların üzülmemesi gerektiğini, çünkü herşeyin kendi elinde olduğunu, ancak hakka tabi olmak isteyeni hakka ulaştıracağını, hakkı reddeden kimseden ise yardımı keseceğini bildirmektedir.
“Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar.”
Allah (c.c) ayetin bu kısmında, duyduğu anda, kabul etmek için kalbini hayra açmasından dolayı, hakkı isteyen kimseyi, hayra ve doğru yola ilettiğini haber vermektedir.
İbni Abbas (r.a) bu ayet hakkında şöyle demiştir:
“Allah (c.c)’ın: “Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar” ayetindeki; “göğsünü İslam’a açar” sözünden kasıt: “Allah, tevhidi anlaması ve Allah (c.c)’a iman etmesi için o kişinin kalbini genişletir” demektir.” (Taberi)
Ebi Cafer (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
Sahabeler, Rasulullah (s.a.s)’a En’am: 125 ayetinin:
“Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar” bölümü hakkında şöyle sordular :
“Ey Allah’ın rasulü! Allah (c.c), bir kimsenin kalbini nasıl İslam’a açar?”
Rasulullah (s.a.s) bu soruya şöyle cevab verdi:
“Allah (c.c), o kimsenin kalbine bir anlayış (nur) sokar, böylece kalbi açılır ve genişler.” Sahabeler bu kez Rasulullah (s.a.s)’a şöyle sordular:
“Ey Allah’ın rasulü! Bunun zahiren bir alameti var mı?” Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:
“Ahireti arzulamak, dünyadan vazgeçmek ve ölüm gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktır.” (Abdurrezzak)
Bir başka rivayette Rasulullah (s.a.s) bu ayet hakkında şöyle dedi:
“İman kalbe girdiğinde, kalb ona açılır ve genişler.” Sahabeler, Rasulullah (s.a.s)’a şöyle sordular:
“Bunun bir alameti var mıdır?” Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:
“Sürekli ahireti düşünmek, dünyayı terketmek ve ölmeden önce ölüm için hazırlanmaktır.” (İbni Ebi Hatim -Taberi)
Allah (c.c)’ın bu ayetinden anlaşılması gereken mana şudur:
“Allah, hakka bağlanmak isteyen kimseler için sünneti gereği hidayeti diler ve o kimselerin kalblerini, hakkı duydukları zaman hiç tereddüt etmeksizin, hemen hakkı kabul edecekleri bir duruma getirir. Böylece hakkı isteyenler, hak olan şeyleri duyduklarında kalben onu güzel görür, ondan hoşnut olur, doğruluğuna hak verir ve mutmain bir şekilde hemen onu kabul ederler. Kişinin göğsü, işte ancak bu şekilde İslam’a açılmış olur.”
Allah (c.c) bu konuyla alakalı olarak başka ayetlerde şöyle buyuruyor:
“Allah, kimin göğsünü İslam’a açmışsa işte o Rabbin’den bir nur üzeredir, öyle (değil) mi? Allah’ın zikrinden kalpleri katılaşmış olanların vay haline! İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer: 22)
“Ve biliniz ki, Allah’ın rasulü sizin içinizdedir. Şayet o, bir çok işte size uysaydı, elbette ki sıkıntıya düşerdiniz. Oysa ki Allah, size imanı sevdirdi ve onu kalblerinizde süsledi. Yine sizlere; küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte o kimseler doğruya ulaştırılmış kimselerdir.” (Hucurat: 7)
Bu ayetlerde de görüldüğü üzere Allah (c.c)’ın, kalbini hayra açtığı bir kimseye hak sunulduğunda, sunulan hak hoşuna gider ve hemen ona tabi olur.
“Kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar (ve) sıkıntılı kılar.”
Allah (c.c) ayetin bu kısmında, hakka bağlanmak istemeyen kimse hakkında bir benzetme yapıyor.
Hakka bağlanmayan kimse; temiz olan fıtratını şirk ile bozan, günahlarla kirleten, hak kendisine geldiğinde göğsü hakka karşı kapalı olan, heva ve hevesine tabi olan ve dünyevi bir takım değerler peşinde koşan kimsedir.
Bu kimsenin kalbi hakka karşı kapalı olduğu için, hakkı duyduğunda ona karşı bir sıkıntı duyar. O kimse bu haldeyken öyle bir sıkıntı duyar ki sanki göğe yükselirken oksijensiz kalması sebebiyle nefes darlığı hisseden, kimsenin, içinde duyduğu sıkıntı gibi kalbinde bir darlık hisseder.Yüzü kararır, bir an önce bu sıkıntıdan kurtulmak için bulunduğu yerden kaçıp gitmek ister. İşte bu sıkıntı onun hakka bağlanmasını engeller. Çünkü bu kimse, hakkı istememekte, heva ve hevesine uymakta, dünyevi bir menfaat için çabalamaktadır. Bu özelliklere sahib olması sebebiyle kendisine hak sunulduğunda, sunulan hak nefsine ağır gelir, onun kalbine girmesi için bir yol bulamaz.
Allah (c.c) işte bu durumda olan kimseleri çok iyi bildiği için, onların kalblerine imanın yerleşmesini dilememiş, bilakis onların kalblerini imana karşı daraltmıştır. Bu sebeble, onların kalblerine girecek bir yol bulamaz.Çünkü onlar hakkı bile bile reddetmiş, heva ve heveslerine tabi olmuş, dünyevi bir menfaat için hakkı reddedip, selim fıtratı şirkle bozmuş, günahlarla kirletmiş kimselerdir
İşte bu kimselerin kalblerine iman, sıkıntı verir. Bu sebeble o imandan bir an evvel uzaklaşmak isterler.
Kur’an Mucizelerinden Bir Tanesi:
Allah (c.c), bu ayette, saptırmak istediği kimseyi göğe yükseldikçe kalbi sıkışan kimseye benzetmektedir.
Yapılan ilmi keşiflerle de sabittir ki, göğe yükselen kimse, oksijen azalması sebebiyle nefes darlığına maruz kalır ve daha da yükseldikçe nefes alamayacak bir hale gelir.
Allah (c.c)’ın; hakka bağlanma ve iman etme konusunda kalbi sıkıntılı olan kimseyi, göğe yükselen kimseye benzetmesi, Kur’an’ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitab olduğunun apaçık bir delilidir.
Çünkü, göğe yükseldikçe oksijen azalması olduğu için, insanın nefesinin daralacağı, asırlar sonra ancak ilmin ilerlemesiyle tespit edilmiş bir gerçektir. İşte bu gerçeğin asırlarca önce, okuma ve yazma bilmeyen bir kimse tarafından haber verilmesi, hem Kur’an’ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitab olduğunu hem de Muhammed (a.s)’in Allah (c.c) tarafından gönderilen bir rasul olduğunu gösteren mucizelerden birisidir.
“İşte böylece Allah, iman etmeyenlere pislik verir.”
Allah (c.c), bu ayette, iman etmeyen ve iman etmeme konusunda direten kafirlerle ilgili bir gerçeği daha ortaya koymaktadır: Allah (cc), iman etmek istemeyen ve hakkı gördüğü halde onu reddeden kişinin kalbini imana karşı daralttığı gibi, insan ve cin şeytanlarını da ona musallat kılar.Sonunda, insan ve cin şeytanlarının peşinde iyice haktan uzaklaştırır. İşte böylece Allah, onlara sapıklığı süslü gösterir ve sapıklık üzere bırakır.
Herşey Allah (c.c)’ın Dilemesiyledir:
Bu ayeti bitirmeden önce şu gerçeği bir daha ifade etmek gerekir:
Allah (c.c)’ın iradesi insanı, doğru veya sapık yola zorla sevketmez. Ayrıca insanın, doğru veya sapık yola gitmesinin kendi elinde olduğunu söylemesi de doğru değildir. Bu meselede doğru olan şudur:
Allah (c.c) birşey dilemezse, onun olması mümkün değildir. Bu sebeble, herşey ancak Allah (c.c)’ın dilemesiyle olur.
Allah (c.c) mü’min için imanı, kafir için küfrü dilemiştir. Fakat mü’min olan kimseyi imana, kafir olan kimseyi de küfre zorlamamıştır. Allah (c.c), mü’min için imanı dilemiş, imandan razı olmuş, kafir için küfrü dilemiş fakat küfürden razı olmamıştır. Bununla birlikte insana doğru ve sapık yolu açıklamış, ona doğru veya sapık yolu seçme yeteneği vermiştir. Böylece insan, hiçbir zorlama olmaksızın kendi cüzi iradesiyle küfrü ya da imanı seçer ve buna göre ya mükafat ya da ceza alır.
Burada şunu tekrar vurgulamak gerekir: İyi veya kötü bir şeyin seçilmesinde, o şeyi seçme iradesini yaratan Allah (c.c)’tır. Bu sebeble kafir olan kimse küfrü, mü’min olan kimse imanı seçerken Allah (c.c)’ın iradesiyle seçer. İşte bunun içindir ki, küfrün veya imanın seçilmesi Allah (c.c)’ın iradesiyle olmuştur, diye söylenir.
Bu açıklama iyice anlaşılırsa, bu meseleyle ilgili olan bu gibi diğer ayetler daha net anlaşılır ve böylece Cebriye ve Kaderiye’den uzak kalınarak ehli sünnet inancına sahib olunur.