Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Haftanın Konusu Hikmetle Davet Etmek

Sükunet Çevrimdışı

Sükunet

Twitter: @sknttt
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleyküm.
Bu mesele ile ilgili Büyük Alim, Allame Muhammed bin Salih el-Useymin rahimehullah "Şerhu Selasetil Usul" isimli eserinde şunları söylemektedir. Hem veciz hemde faydalı olması açısından ekleyeyim dedim:
•---------------------------------•
الثالثة: الدعوة إليه
•---------------------------------•
(2) أي الدعوة إلى ما جاء به الرسول صلى الله عليه وسلم من شريعة الله تعالى على مراتبها الثلاث أو الأربع التي ذكرها الله عز وجل في قوله: {ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ} [سورة النحل، الآية: 125] والرابعة قوله: {وَلا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ} [سورة العنكبوت، الآية: 46] .
ولا بد لهذه الدعوة من علم بشريعة الله عز وجل حتى تكون الدعوة عن علم وبصيرة. لقوله تعالى: {قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ} [سورة يوسف، الآية: 108] والبصيرة تكون فيما يدعو إليه بأن يكون الداعية عالماً بالحكم الشرعي، وفي كيفية الدعوة، وفي حال المدعو.
ومجالات الدعوة كثيرة منها: الدعوة إلى الله تعالى بالخطابة، وإلقاء المحاضرات، ومنها الدعوى إلى الله بالمقالات، ومنها الدعوة إلى الله بحلقات العلم، ومنها الدعوى إلى الله بالتأليف ونشر الدين عن طريق التأليف.
ومنها الدعوة إلى الله في المجالس الخاصة فإذا جلس الإنسان في مجلس في دعوة مثلاً فهذا مجال للدعوة إلى الله عز وجل ولكن ينبغي أن تكون على وجه لا ملل فيه ولا إثقال، ويحصل هذا بأن يعرض الداعية مسألة علمية على الجالسين ثم تبتدئ المناقشة ومعلوم أن المناقشة والسؤال والجواب له دور كبير في فهم ما أنزل الله على رسوله وتفهيمه، وقد يكون أكثر فعالية من إلقاء خطبة أو محاضرة إلقاء مرسلاً كما هو معلوم.
والدعوة إلى الله عز وجل هي وظيفة الرسل عليهم الصلاة والسلام وطريقة من تبعهم بإحسان، فإذا عرف الإنسان معبوده، ونبيه، ودينه ومن الله عليه بالتوفيق لذلك فإن عليه السعي في إنقاذ أخوانه بدعوتهم إلى الله عز وجل وليبشر بالخير، قال النبي صلى الله عليه وسلم لعلي بن أبى طالب رضي الله عنه يوم خيبر: "أنفذ على رسلك حتى تنزل بساحتهم، ثم ادعهم إلى الإسلام، وأخبرهم بما يجب عليهم من حق الله تعالى فيه، فوالله لأن يهدي الله بك رجلاً خير لك من حمر النعم" (1) متفق على صحته. ويقول صلى الله عليه وسلم فيما رواه مسلم: "من دعا إلى الهدى كان له من الأجل مثل أجور من تبعه لا ينقص ذلك من أجورهم شيئاً، ومن دعا إلى ضلالة كان عليه من الأثم مثل آثام من تبعه لا ينقص ذلك من آثامهم شيئاً" (2) . وقال صلى الله عليه وسلم فيما رواه مسلم أيضاً: "من دل على خير فله مثل أجر فاعله3"
•---------------------------------•
الرابعة: الصبر على الأذى فيه
•---------------------------------•
الصبر حبس النفس على طاعة الله، وحبسها عن معصية الله، وحبسها عن التسخط من أقدار الله فيحبس النفس عن التسخط والتضجر والملل، ويكون دائماً نشيطاً في الدعوة إلى دين الله وإن أوذى، لأن أذية الداعين إلى الخير من طبيعة البشر إلا من طبيعة البشر إلا من هدى الله قال الله تعالى: لنبيه صلى الله عليه وسلم: {وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَى مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّى أَتَاهُمْ نَصْرُنَا} [سورة الأنعام، الآية: 34] وكلما قويت الأذية قرب النصر، وليس النصر مختصاً بأن ينصر الإنسان في حياته ويرى أثر دعوته قد تحقق بل النصر يكون ولو بعد موته بأن يجعل الله في قلوب الخلق قبولاً لما دعا إليه وأخذاً به وتمسكاً به فإن هذا يعتبر نصراً لهذا الداعية وإن كان ميتاً، فعلى الداعية أن يكون صابراً على دعوته مستمراً فيها. صابراً على ما يعترضه هو من الأذى، وهاهم، وها هم الرسل صلوات الله وسلامه عليهم أوذوا بالقول وبالفعل قال الله تعالى: {كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ} [سورة الذاريات، الآية: 52] وقال عز وجل: {وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوّاً مِنَ الْمُجْرِمِينَ} [سورة الفرقان، الآية: 31] ولكن على الداعية أن يقابل ذلك بالصبر وأنظر إلى قول الله عز وجل لرسوله صلى الله عليه وسلم: {إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنْزِيلاً} [سورة الإنسان، الآية: 23] كان من المنتظر أن يقال فاشكر نعمة ربك ولكنه عز وجل قال: {فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ} [سورة الإنسان، الآية: 24] وفي هذا إشارة إن كل من قام بهذا القرآن فلابد أن يناله ما يناله مما يحتاج إلى صبر، وأنظر إلى حال النبي صلى الله عليه وسلم حين ضربه قومه فأدموه وهو يمسح الدم عن وجهه ويقول:

•---------------------------------•

(1) رواه البخاري، كتاب الجهاد، باب: دعاء النبي صلى الله عليه وسلم إلى الإسلام والنبوة. ومسلم. كتاب فضائل الصحابة، باب: فضائل علي بن أبي طالب رضي الله عنه-.
(2) مسلم، كتاب العلم، باب: من سن سنة حسنة أو سيئة.

(3) مسلم، كتاب الإمارة باب: فضل إعانة الغازي في سبيل الله بمركوب وغيره.
“Üçüncüsü ise ona davet etmektir.”

Allah Rasûlünün getirmiş olduğu yüce Allah’ın şeriatına, şu buyruğunda sözünü ettiği üç ya da dört mertebeye uygun olarak davet etmektir:

Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel yolla mücadeleni yap.”(en-Nahl, 16/125)

Dördüncü mertebe de yüce Allah’ın şu buyruğunda dile getirilmektedir:

Aralarından zulmedenler müstesnâ olmak üzere kitab ehli ile ancak en güzel yolla mücadele edin.” (el-Ankebût, 29/46)

Böyle bir davette bulunabilmek için yüce Allah’ın şeriatının bilinmesi kaçınılmaz bir şeydir ki, davet ilim ve basiret esası üzere yapılabilsin. Diğer taraftan yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

De ki: İşte bu benim yolumdur. Ben Allah’a bir basiret üzere davet ediyorum. Ben de, bana uyanlar da. Allah’ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.” (Yûsuf, 12/108)

Basiret ise davetçinin davet ettiği hususlarda olur. Yani davetçi, şer’î hükmü, davetin nasıl yapılacağını ve davet edenin halini bilmelidir.

Davet alanları pek çoktur. Bunlar arasında hitabet yoluyla, konferanslar vermek suretiyle Allah yoluna davet etmek, makaleler yazmak suretiyle Allah yoluna davet etmek, ilim halkaları ile Allah yoluna davet etmek, te’lif yapmak ve te’lif yoluyla dini yaymak suretiyle Allah yoluna davet etmek, özel meclislerde Allah yoluna davet etmek… Kişi söz gelimi bir davet sebebiyle bir mecliste bulunacak olursa, bu da Allah’ın yoluna davet alanlarından bir alandır. Ancak bunun usandırıcı ve sıkıntı verecek surette olmaması gerekir. Bu da davetçinin oturanlara ilmî bir meseleyi sunması, sonra bu hususta tartışmanın başlaması ile gerçekleşir. Bilindiği gibi tartışmanın, soru ve cevabın yüce Allah’ın Rasûlüne indirdiklerinin anlaşılmasında ve kavratılmasında büyük bir rolü vardır. Hatta bu kimi zaman bir hutbe ya da serbest bir konferans vermekten bile daha etkili olabilir. Bu da bilinen bir husustur.

Yüce Allah’a davet etmek rasûllerin görevi, onlara güzel bir şekilde uyanların yoludur. İnsan ibadet edeceği yaratıcısını, O’nun peygamberini, dinini, bunlara sahip olmak başarısı dolayısıyla Allah’ın üzerindeki lutfunu bilecek olursa, elbetteki artık o kardeşlerini Allah’ın yoluna davet etmek suretiyle, kurtarmakla ve hayırlı olan şeyleri müjdelemeye çalışmakla yükümlü olur. Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– de, Ali b. Ebî Talib’e –radıyallahu anh– Hayber günü şöyle demişti:

Şimdi onların alanlarına konaklayıncaya kadar, yoluna git. Sonra onları İslâm’a davet et ve onlara bu hususta yüce Allah’ın hakkından neleri yerine getirmekle yükümlü olacaklarını bildir. Allah’a yemin ederim, Allah’ın senin vasıtan ile bir tek kişiye hidayet vermesi dahi senin için kırmızı tüylü develerden daha hayırlıdır.

Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir. Yine Müslim’in rivayet ettiğine göre Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– şöyle buyurmaktadır:

Kim bir hidayete davet edecek olursa, ona tâbi olanların ecirleri kadar onun da ecri olur. Bununla birlikte bu onların ecirlerinden de bir şey eksiltmez. Kim de bir sapıklığa çağıracak olursa, onun üzerinde ona tâbi olanların günahları gibi günah yazılır. Bununla beraber bu onların günahlarından bir şey eksiltmez.

Yine Müslim’in rivayetine göre Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– şöyle buyurmuştur:

Bir hayra giden yolu gösteren bir kimseye o hayrı yapanın ecri kadar ecir vardır.

“Dördüncüsü; bu uğurdaki eziyetlere sabredip katlanmaktır.”

Sabır, nefsi yüce Allah’a itaate yönlendirmek, Allah’a isyandan alıkoymak, Allah’ın kaderlerinden rahatsız olmasını, usanmasını, sıkılıp öfkelenmesini önlemektir.

Kişi daima Allah’ın dinine davet yolunda –eziyet görecek olsa dahi– çalışkan ve gayretli olmalıdır. Çünkü hayra davet edenlerin, eziyete maruz bırakılmaları beşer tabiatının bir parçasıdır. Bundan yüce Allah’ın hidayete ilettiği kimseler elbetteki müstesnadır. Yüce Allah da Peygamberine şöyle hitab etmektedir:

Andolsun senden önce peygamberler de yalanlanmışlardı. Fakat yalanlanmalarına rağmen sabrettiler, onlara eziyet de edildi. Nihayet onlara yardımımız gelip, yetişti.” (el-En’âm, 6/34)

Eziyet arttıkça zafer yakın demektir. Ancak zafer, insanın hayatta iken zafere kavuşması ve yaptığı davetin etkisini gösterip gerçekleştiğini görmesi haline mahsus değildir. Aksine zafer kişinin ölümünden sonra dahi olsa gerçekleşir. Bu da yüce Allah’ın insanların kalplerinde davet ettiğini kabul etme, davet ettiği şeyleri alıp ona sımsıkı sarılmayı yaratması ile gerçekleşir. Elbette ki bu da o davetçinin –ölmüş olsa dahi– bir zaferi, Allah’ın ona yardımı olarak kabul edilir. O bakımdan davetçinin daveti üzere sabırlı olması ve bu hususta kesintisiz devam etmesi aziz ve celil olan Allah’ın dinine daveti üzerinde direnmesi gerekir.

Davetinin karşısına çıkan engellere karşı sabretmelidir. Bizzat kendisinin karşı karşıya kaldığı engellere de sabretmelidir. İşte rasûller (Allah’ın salât ve selâmı üzerlerine olsun) sözle de, fiil ile de eziyetlerle karşılaştılar. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

Onlardan öncekilere gelen peygamberlerin her birine de mutlaka böylece sihirbaz ya da deli derlerdi.” (ez-Zâriyât, 51/52)

İşte böylece biz her peygambere günahkârlardan düşmanlar kıldık.” (el-Furkan, 25/31)

Fakat davetçinin bütün bunlara sabırla karşı koyması gerekmektedir. Yüce Allah’ın, Rasûlüne şu buyruğunu dikkatle düşünelim:

Hiç şüphesiz ki Kur’ân’ı sana peyderpey Biz indirdik.” (el-İnsan, 76/23)

Burada yüce Allah’ın ona; Rabbinin nimetine o bakımdan şükret, diye buyurması beklenirken şöyle dediğini görüyoruz:

O halde Rabbinin hükmüne sabret.”(el-İnsan, 76/24)

İşte bu, bu Kur’ân-ı Kerîm’in gereğini yerine getiren herkesin mutlaka sabrı gerektiren bir takım şeylere maruz kalmasını kaçınılmaz kıldığına bir işarettir. Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– de kavmi kendisine vurup da başını kanatınca, yüzünden kanları silip: “Allah’ım kavmime mağfiret buyur, çünkü onlar bilmezler” dediğini dikkatlice düşünmemiz gerekir. O halde davetçinin sabreden ve ecrini Allah’tan bekleyen bir kimse olması gerekir. [Guraba yayınları, Üç esas şerhi sayfa 73 ila 77]

Yine konu ile ilgili Şeyh Halid bin Abdillah el-Muslih'in güzel bir yorumu var. onuda paylaşayım inşaAllah:


المسألة الثالثة: (الدعوة إليه) والضمير يعود إلى المتقدم من العلم والعمل، وذلك أن النبي صلى الله عليه وسلم أرسله الله بالهدى ودين الحق، والهدى: هو العلم النافع، ودين الحق: هو العمل الصالح وإليهما دعا رسول الله صلى الله عليه وسلم، فدعا إلى العلوم النافعة، ودعا إلى الأعمال الصالحة التي هي ثمرة العلم، فالدعوة إليه تعود إلى الأمرين المتقدمين.
Üçüncü Mesele: Ona davet etmektir.

Buradaki (ona davet etmektir) zamir önceden geçen ilim ve amel bölüme döner. Şüphesiz ki Allah, Resulunu hidayet ve hak din ile göndermiştir. Hidayet; Faydalı ilim, hak din ise salih ameldir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’de bu ikisine davet etmiştir. Faydalı ilimler ve Salih ameller, ilmin semeresidir (Meyvesidir). (Kısacası) “ona davet etmek” kısmı, önceki iki emre döner. (Şerhu Selasetil Usul li Halid el-Muslih)


Kardeşler, Konu ile ilgili geniş bilgi almak isteyen için, yine aynı Şeyh'in "el-Kavlul Mufid" isimli Kitabu't-Tevhid şerhinde yeterli izahat mevcuttur. Türkçede guraba yayınları tarafından basılmıştır. 5. bab Allah'a davet etmek babı şerhine müracaat edebilirsiniz.
 
Son düzenleme:
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
alıntılamak yerıne bu konu uzerıne kendımızdekı olanları yazabılırsek en azından bır yerde hata yapıyorsak onu duzeltme ıhtımalımız olabılır kardesler.

Onun ıcın kendımızden bırseylerle yazalım ınsaallah.
Yoksa alıntılananlar 5 senedir var olan seyler.

Yenı bır abdullah azzam hasan el benna neden olmayalım.Ama once bunun ıcın yazarak kendımızı ve beyın hucrelerımızı gelıstırmelıyız. :)
Buna kendımde dahıl musaıt olsam ınsaallah yazacagım bıraz
Lakın dunya sınavı da bambaska agır gecıyor.

Bu dedıgımı yapan bır kac kardes var sitede ALLAH onlardan razı olsun.
Ve ALLAH zulcelal onlara ılmıyle sahıp cıksın.
İleride İnsaallah. Guzel bir ornek olacak kımselerdır.
 
Sükunet Çevrimdışı

Sükunet

Twitter: @sknttt
İslam-TR Üyesi
alıntılamak yerıne bu konu uzerıne kendımızdekı olanları yazabılırsek en azından bır yerde hata yapıyorsak onu duzeltme ıhtımalımız olabılır kardesler.

Onun ıcın kendımızden bırseylerle yazalım ınsaallah.
Yoksa alıntılananlar 5 senedir var olan seyler.

Yenı bır abdullah azzam hasan el benna neden olmayalım.Ama once bunun ıcın yazarak kendımızı ve beyın hucrelerımızı gelıstırmelıyız. :)
Buna kendımde dahıl musaıt olsam ınsaallah yazacagım bıraz
Lakın dunya sınavı da bambaska agır gecıyor.

Bu dedıgımı yapan bır kac kardes var sitede ALLAH onlardan razı olsun.
Ve ALLAH zulcelal onlara ılmıyle sahıp cıksın.
İleride İnsaallah. Guzel bir ornek olacak kımselerdır.

Kardeşim yanlış anlama seni eleştirmek veya tartışma çıkarmak için değil sadece bir kardeşin olarak nasihat yapmak için yazayım dedim.

Doğru diyorsun, yazılanlar 5 senedir var olan şeyler lakin bu 5 senedir var olan şeyleri okuyup davetini bu menhec üzere sürdürenler parmakla sayılacak kadar azlar. Hemde Davet usulü, nasıl yapılacağı veya kimler tarafından ne şekilde olması gerektiği, hangi hususların takdim veya Te’hir edileceği gibi hususlarda bu 5 senedir var olan kitapların içinde bulunduğu halde.

Demem o ki bu hususlarda tabi olmamızın bize farz kılındığı ulemaya ittiba etmeden kendi kafamıza göre davet ve ıslah çalışmaları içine girdiğimiz için ne açı doyurduk nede susamışı suya kandırdık. İçimizden bir gurup gitti harici oldu Müslümanları tekfir etti, diğer bir gurupta çıktı küfrü buvah olan kişilere Müslüman dedi. Meseleyi getireceğim yer şurası güzel kardeşim: Davette dahil bütün meseleleri bu ümmette önder olan alimlerden almalıyız ki davetimiz bereketli, tatmin edici ve daim olsun. Eğer kendimizden davet usulleri belirler insanları bu usulümüze göre sınıflandırırsak bence bu hata olur ve ne bereketi nede devamı olur. Bir müddet sonra illaki bir yerde tıkanırız.

Eğer dersen ki: kardeşim fıkıh meseleleri tamam, ince dakik ilmi meseleler tamamda davette neden alimlere müracaat edelim ki ?

Kardeşim, Alimlerin kendilerine fetva soran insanları neden kendisi fetva vermeyip de başka alimlere gönderdiğini iyi düşünmek gerekir. Bu mesele selef nezdinde meşhurdur. Meseleyi iyi bilmedikleri için gönderiyorlardı diyebilir miyiz? Vallahi diyemeyiz. Çünkü en ince ayrıntılarına kadar biliyorlardı. Lakin onlarda ki korku sorumluluk korkusuydu. İşte bizdeki korkuda bu olması gerekir. Onlar alim oldukları halde bundan kaçınıyor iseler hemde sıradan bir fetva durumunda, o vakit bize de hem bu konularda hem de davet gibi azim bir konuda kendi reylerimizi öne sürmekten kaçınıp ulemanın dediklerini nakletmek ve onları fehmedip hayatımıza geçirmek evla tarikinden lüzumdur.

Çünkü, ne mufti’nin ne de mustefti’nin hallerini, şartlarını biliyoruz, ne Husnu’l-Hitab gibi Cevamiu’l-Kelim gibi özelliklerimiz var, nede davetin başlangıcını sonunu biliyoruz. Vallahi ben bu davaya girdikten sonra öyle davetçi insanlar gördüm ki, bu kişileri Şeyh Makdisi’ye, Şeyh Ebu Katade’ye vesair ulemaya anlatsak, asıl davete muhtaç olan bu kişilerin bizzat kendileridir derler. Bir tarafta insanlara ilk davet ettikleri şey; şunu tekfir et bunu tekfir et, okul küfür askerlik küfür diyenler, diğer bir tarafta ise tevhidi bilmeyenlere namaz kıl, kurban kes, hacca git vs vs diyenler.

Hasılı kelam ilk davet etmesi gereken şeyin Allah’ı tevhid etmek olduğunun bilincinde değil ama davette ön sıralarda koşuyor. Çünkü Alimlere hiç dönüp bakmamış ki onlar ne diyor diye. Hiç görmemiş Alimlerin “EY İSLAM DAVETÇİLERİ ÖNCE TEVHİD” isimli kitap ve risalelerini, davetçinin şartlarını araştırmamış hatta buna gerek bile duymamış. Kısacası Alimlerden bu meselelerde alıntı yapmak beyin hücrelerini çalıştırmamak değilde, belkide onların sözlerini, açıklamalarını ve yorumlarını kendimizinkinden daha üstün tuttuğumuzdan ve sorumluluk altına girmek istemememizdendir?

Bu söylediklerimi seni itham etmek için söylemiyorum yanlış anlama İnşaAllah. Eğer seni kıracak tek kelime ettiysem mazur gör beni. Meramımı anlatabildiğimi umuyorum… Allaha Emanet ol.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşim yanlış anlama seni eleştirmek veya tartışma çıkarmak için değil sadece bir kardeşin olarak nasihat yapmak için yazayım dedim.

Doğru diyorsun, yazılanlar 5 senedir var olan şeyler lakin bu 5 senedir var olan şeyleri okuyup davetini bu menhec üzere sürdürenler parmakla sayılacak kadar azlar. Hemde Davet usulü, nasıl yapılacağı veya kimler tarafından ne şekilde olması gerektiği, hangi hususların takdim veya Te’hir edileceği gibi hususlarda bu 5 senedir var olan kitapların içinde bulunduğu halde.

Demem o ki bu hususlarda tabi olmamızın bize farz kılındığı ulemaya ittiba etmeden kendi kafamıza göre davet ve ıslah çalışmaları içine girdiğimiz için ne açı doyurduk nede susamışı suya kandırdık. İçimizden bir gurup gitti harici oldu Müslümanları tekfir etti, diğer bir gurupta çıktı küfrü buvah olan kişilere Müslüman dedi. Meseleyi getireceğim yer şurası güzel kardeşim: Davette dahil bütün meseleleri bu ümmette önder olan alimlerden almalıyız ki davetimiz bereketli, tatmin edici ve daim olsun. Eğer kendimizden davet usulleri belirler insanları bu usulümüze göre sınıflandırırsak bence bu hata olur ve ne bereketi nede devamı olur. Bir müddet sonra illaki bir yerde tıkanırız.

Eğer dersen ki: kardeşim fıkıh meseleleri tamam, ince dakik ilmi meseleler tamamda davette neden alimlere müracaat edelim ki ?

Kardeşim, Alimlerin kendilerine fetva soran insanları neden kendisi fetva vermeyip de başka alimlere gönderdiğini iyi düşünmek gerekir. Bu mesele selef nezdinde meşhurdur. Meseleyi iyi bilmedikleri için gönderiyorlardı diyebilir miyiz? Vallahi diyemeyiz. Çünkü en ince ayrıntılarına kadar biliyorlardı. Lakin onlarda ki korku sorumluluk korkusuydu. İşte bizdeki korkuda bu olması gerekir. Onlar alim oldukları halde bundan kaçınıyor iseler hemde sıradan bir fetva durumunda, o vakit bize de hem bu konularda hem de davet gibi azim bir konuda kendi reylerimizi öne sürmekten kaçınıp ulemanın dediklerini nakletmek ve onları fehmedip hayatımıza geçirmek evla tarikinden lüzumdur.

Çünkü, ne mufti’nin ne de mustefti’nin hallerini, şartlarını biliyoruz, ne Husnu’l-Hitab gibi Cevamiu’l-Kelim gibi özelliklerimiz var, nede davetin başlangıcını sonunu biliyoruz. Vallahi ben bu davaya girdikten sonra öyle davetçi insanlar gördüm ki, bu kişileri Şeyh Makdisi’ye, Şeyh Ebu Katade’ye vesair ulemaya anlatsak, asıl davete muhtaç olan bu kişilerin bizzat kendileridir derler. Bir tarafta insanlara ilk davet ettikleri şey; şunu tekfir et bunu tekfir et, okul küfür askerlik küfür diyenler, diğer bir tarafta ise tevhidi bilmeyenlere namaz kıl, kurban kes, hacca git vs vs diyenler.

Hasılı kelam ilk davet etmesi gereken şeyin Allah’ı tevhid etmek olduğunun bilincinde değil ama davette ön sıralarda koşuyor. Çünkü Alimlere hiç dönüp bakmamış ki onlar ne diyor diye. Hiç görmemiş Alimlerin “EY İSLAM DAVETÇİLERİ ÖNCE TEVHİD” isimli kitap ve risalelerini, davetçinin şartlarını araştırmamış hatta buna gerek bile duymamış. Kısacası Alimlerden bu meselelerde alıntı yapmak beyin hücrelerini çalıştırmamak değilde, belkide onların sözlerini, açıklamalarını ve yorumlarını kendimizinkinden daha üstün tuttuğumuzdan ve sorumluluk altına girmek istemememizdendir?

Bu söylediklerimi seni itham etmek için söylemiyorum yanlış anlama İnşaAllah. Eğer seni kıracak tek kelime ettiysem mazur gör beni. Meramımı anlatabildiğimi umuyorum… Allaha Emanet ol.

Jazakallahu hayr nasıhatın basım gozum ustune

Lakin ben anlatmak istedigini anlayamadım ? :)

İnsanları İslam dinine davet edenlerle İnsanları elestirip ayıpları ile ugrasanlar onlarda kusur arayanlar ıle o kusurları guzel bir şekilde karsı tarafa anlatıp cözmeye calısanlar her daım farklı bır kesimdedir.

İnsan hata eder lakin o hatayı

Bu islam dininde yok bunu ne ALLAH emretti ne rasulallah ve ashabı yaptı yanlıs yaptın ve bu ısten vazgec tevbe et sunları sunları yap demek ıle

oww sen ne yaptın kafir oldun murtedsin öldürün bunu demek apayrı bır durumdur.

burada anlatmak ıstedığim insan kendı gıbı olan dıger durumdakı kardeslerının hıssıyat ve duygularını daha net ve ıyı bıldıgı ıcın ona faydası benım ilmimden daha fazla olacaktır.Cunku
Ben yasamadıgım ıcın anlatır gecerım
Ama o duruma dusup ve o durumdan kurtulmus bır musluman kardesımız. Bu ıste daha basarılı olacaktır.
Bak bende boyle boyle ıdım sonra su oldu vazgectım sende budurumdasın bundan kurtulabılırsın vs. dıye benden daha basarılı bır sekılde yardımcı olacaktır.

İlmi munazaralara yani fıkhı alandaki sorulara gelince daha namazını supheyle kılan bır ınsanın hıc kımseye sormadan karsısındakı ınsan hakkında hukum vermeye kalkarsa dedıgın gıbı harici de olursun murcıe de munafık da.
Bu alimlerin bilecegi işlerdir.
Kul zaten ALLAH tan korktugu ıcın suphe duydugu bırsey olursa ondan uzak durur.
Taki o kısı dogru yola gelene kadar.


ALLAH zulcelal bıze soyle emredıyor.Bilmiyorsanız bilen birilerine yani zikir ehline sorun danısın.

Hemen hemen herkez mutlaka bır davetcının sohbetıne katılıp dınleyıp ızleyıp onlardan bırsey kapmıslardır.Onda eksık olanı tamamlayıp daha net bır anlatım seklıne kavusmus oldugunu dusunuyorum acıkcası.
Burada anlatmak ıstedıgım.
Sendekı olanı ortaya koy bır bakalım yanlıs varsa duzeltırız. duzeliriz.
Eger dogru ıse hep beraber kendımızı alimlerın yardımlarıyla da daha ıyı sevıyeye tasıyıp hem ecır alırız hemde kardeslerımıze ahiret sınavlarında yardımcı olmus oluruz.
 
Sükunet Çevrimdışı

Sükunet

Twitter: @sknttt
İslam-TR Üyesi
Tamamdır kardeşim senin anlatmak istediğini de anladım inşaAllah. Dediğin gibi davet yapan çoğu kişi az çok bir yerden konu ile ilgili bir ilim almıştır. Bu gerek sohbet yoluyla gereksede risale, kitap yoluyla olur. Lakin mesele bu ilmi almakta değil, asıl mesele bu ilmi muayyen olarak davete muhtaç olan birisine indirgeme meseledir. Dediğin gibi bu da tecrübe, yaş ve anlayışa göre farklılık arzedebilir. Alimlere müracaat ederek davetimizi devam ettirdiğimiz müddetçe, davetimiz basiret ve hikmet ile olur inşaAllah. Allah yardımcımız olsun. Anlayışın için teşekkür ederim.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Tamamdır kardeşim senin anlatmak istediğini de anladım inşaAllah. Dediğin gibi davet yapan çoğu kişi az çok bir yerden konu ile ilgili bir ilim almıştır. Bu gerek sohbet yoluyla gereksede risale, kitap yoluyla olur. Lakin mesele bu ilmi almakta değil, asıl mesele bu ilmi muayyen olarak davete muhtaç olan birisine indirgeme meseledir. Dediğin gibi bu da tecrübe, yaş ve anlayışa göre farklılık arzedebilir. Alimlere müracaat ederek davetimizi devam ettirdiğimiz müddetçe, davetimiz basiret ve hikmet ile olur inşaAllah. Allah yardımcımız olsun. Anlayışın için teşekkür ederim.
Jazakallahu hayran kesira
Misal su an konuya uygun bir istisare yaptik :) guzel oldu aydinlandim ALLAH razi olsun
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bismillahirrahmanirrahim

Size kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ağırına gider, size son derece düşkün, mü'minlere karşı şefkatli ve merhametlidir. tevbe128

Su ayet okundugunda ve hatırına geldiğinde insan Rasulallah ı ne kadar da özlüyor.:(
Ve müslümanların buna sımdı ne kadar cok ihtiyacı var değilmi
ALLAH zulcelal kendısıne ıman eden kullarını Dogru yolundan ayırmasın.
Ve bu özlem ancak Rasulallah ın yolunu tutup dımdık yurumekle ahiretınde ona kavusmayla son bulacaktır.
ALLAH zulcelal bizleri kendısıne ve rasulune komsu kılsın amin
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt