Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hoca Meyhaneye Girip Davet Yapıyor HELAL OLSUN

H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Türkiye'de böyle bir şey olsa ne olur merak ediyorum. Tahmin etmesi hiç de zor değil aslında.

geçen sene diyarbakırda tebliğ cemaatinden bir kaç müslümanın birahaneye gidip tebliğ yaptığına şahid olmuştum,cesaret ve azimlerine hayran kalmıştım,ihmal edip zaten bunlardan bişey çıkmaz deyip es geçtiğimiz bu insanlara gidip hakkı anlatmışlardı.Bence suç bizlerdedir,biraz gayret edersek belkide bu bataklıklarda nice gül açacaktır,millet islama aç ama tebliğ alanında bizler çok pasifiz..
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hemen başlarlar "hoca seni ilgilendirmez,benim kalbim temiz" vs. demeye.Birde tebliğ yaparken mukaddesata küfür eden kafirler çıkabilir.Sonra bir bakmışsınız ki tebliğ yapacam diyerek gittiğiniz yerde kafirleri öldürüyorsunuz.Gerçi görüp anlayan için bu da bir tebliğdir.

Aslında öldürmek değilde,kazanmak için çaba sarfedilirse,tebliğ ve davet dahada bir anlam kazanır.İnsanlar dinden habersiz ve gerçek manada onlara hakikatı anlatan yok veya öyle bir ortamları oluşmamış,bilinçli ve davete endeksli müslümanalrın onlara sabırla yaklaşması lazım,bu insanları kazanmanın yolu davet metodunu iyi bilmekten geçer,musab bin umeyrelere çok ihtiyaç var,uhudlarda sancağı taşımak gerektiği gibi davet meydanında o güzel ahlakıda kuşanmak lazım,büyle olmasaydı medine nasıl islam devletine ev sahibliği yapacaktı,eğer musabın o latif ve müşfik üslubu olmasaydı medinede islamın sesi o kadar çabuk yayılabilirmiydi?
 
M Çevrimdışı

mervanbinmübarek

Üyeliği İptal Edildi
Banned
biz de tekfir edelim zaten tek yaptigimiz bu.inanin ki tekfir edilen adamlar Kadar bir calismamiz yok.tabi bu onlarin yapmis oldugu kötü seyleri iyi göstermez ama yinede adamalr calisiyor.biz dört tane kitap okuyup tekfire basliyoruz.zaten yillardir yapilan bir hata var gerek yeni olnalr gerekse yenilere akideyi anlatanlarda var.ilk yapilan sey gidsip önce evdekileri sonra etrafdakileri tekfir etmek.adam daha namazi bilmiyor anam babam insanlara bakarak bayram namazhinaq gidiyor bu adama git tekfirden basla.vallahi ben kendim degil ama benden bir dönem önce islamiyete girenler vardi bundan 12 yil önce falan bunalr hemen herkesi tekfir ettiler ve ardindan kimsenin yüzüne bakip hicbirsey diyecek halimiz kalmadi.ama Metod bu degildi.
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
biz de tekfir edelim zaten tek yaptigimiz bu.inanin ki tekfir edilen adamlar Kadar bir calismamiz yok.tabi bu onlarin yapmis oldugu kötü seyleri iyi göstermez ama yinede adamalr calisiyor.biz dört tane kitap okuyup tekfire basliyoruz.zaten yillardir yapilan bir hata var gerek yeni olnalr gerekse yenilere akideyi anlatanlarda var.ilk yapilan sey gidsip önce evdekileri sonra etrafdakileri tekfir etmek.adam daha namazi bilmiyor anam babam insanlara bakarak bayram namazhinaq gidiyor bu adama git tekfirden basla.vallahi ben kendim degil ama benden bir dönem önce islamiyete girenler vardi bundan 12 yil önce falan bunalr hemen herkesi tekfir ettiler ve ardindan kimsenin yüzüne bakip hicbirsey diyecek halimiz kalmadi.ama Metod bu degildi.
Bir kere o insanı tekfir ettikten sonra,artık kazanma yolu kalmıyor,halbuki önce onu kazanmak için gayret etmek yani ona bütünüyle hakikatı anlatmak lazım,ona temel meseleleri öğretmeden yüzeysel bir bir şekilde onu yargılamamak lazım,dün celalettin vatandaşın siyerini okurken şu husus dikkatimi çekti ki gerçi daha öncede muhakkak okuyan ve dikkatini çeken olmuştur.
İslâm'a girişlerinin üzerinden henüz kısa bir süre geçmiş bulunan ve Müslü*manlıkları bireysel bir düşünce çabasının sonucu olmaktan ziyade, politik bir tercihe dayanan Kureyş topluluğu, orduda yaklaşık iki bin kişilik bir grup halinde yer alıyordu. Cahiliye inançları bir çoğunun kalbinde hâlâ canlı ve güçlüydü. Bu nedenle gerek yolculuk sırasında ve gerekse savaş sırasında İslâm'ı içlerine sindi-rememiş olmanın veya İslâm'ı bilmiyor olmanın etkilerini her fırsata açığa vurdu*lar. Bunun ilk örneklerinden birisi Mekke çıkışında yaşandı. Kureyş'in, Mekke dı*şında, Zâtu Envat ismiyle anılan büyükçe bir ağacı vardı. Dışarıdan gelen hacılar silahlarını ve elbiselerini bu ağaca asar veya yanına bırakırlardı. Dolayısıyla o ağaç müşrikler için kutsal bir nitelik kazanmıştı. Kureyş'in putlarından birisi de o ağaç*tı. Müslüman olmalarıyla birlikte o ağaç Kureyş için herhangi bir ağaç olmuş, kut*sallığını yitirmişti. Ancak bir türlü onun gibi bir kutsal ağaca sahip olma duysu-nu içlerinden atamamışlardı. Bu nedenle, ordu Mekke'den yola çıkıp Hevazin böl*gesine doğru giderken yolda karşılaştıkları büyükçe bir ağaç, kalplerindeki.şirk kalıntılarını açığa vurmalarına neden oldu. İçlerinden bazıları Resulüllah'ın yanı*na gelip müşriklerin Zâtu Envat'ı gibi Müslümanların da Zâtu Envat'ı olmasını ar*zuladıklarını söylediler. Bu isteklerinin gereği olarak da, Resulüllah'tan yakınla*rında bulunan yaşlı ağası Zâtu Envat ilan etmesini istediler. Resulüllah şaşırdı; di*le getirilen istek, İslâm'da olmayan, tamamıyla şirkin gereklerine uygun bir istek*ti. Şaşkınlık ve kızgınlıkla; 'Allahu Ekber!' dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: 'Var*lığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler de kavminin Musa'dan istekte bulunduğu şey gibi bir istekte bulundunuz. 'Onlar Musa'ya 'Ey Musa! Onların tanrı*ları gibi sen de bize bir tanrı yap' demişlerdi. Musa da ' Siz ne kadar cahil bir toplu*luksunuz' demişti [52] Bu bir gelenektir ve siz o eskilerin geleneğine uyuyorsunuz. [53] Re*sulüllah bu sözleriyle söz konusu isteğin dayanağı olan şirki gösterdi ve sakındır*dı. Yeni Müslüman oldukları için onları cezalandırma veya ağır bir kınama yolu*nu seçmedi.


[52] Resulüllah bu sözüyle Araf sûresi 138. ayette anlatılan durumu hatırlatıyordu.
[53] Ahmed, Müsned, V/218; İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/85; Vakıdî, Meğazi. m/891.

müslümanım diyen insanların bu yeni müslüman olmuş mekkelilerden bir farkı yok,çünkü dinlerini bilmiyorlar,atadan dededen,taklidi olarak neyi biliyorsa o,araştırma yok,büylelerini direk dışlamak yerine anlatıpta kazanamk lazım,şayet anlattıktan ve ona kavrattıktan sonrada aynı durumunda ısrar ederse o zaman başka..
Dün menzil sofilerinden biriyle konuşuyorduk,tasavvuf kitablarında öğretilen çoğu şeyleri kuranı kerimde geçiyor biliyor,düşününki Rabıta kuranı kerimde var diyor,şimdi büyle birine direk sen şüylesin veya büylesin desek ne olacak?ama güzellikle gel kardeşim kuranı kerime efendimizin sünnetine hayatına bakalım deyip ona bu şekilde izah edilirse daha yerinde olur ki öylede oldu ve aklım karıştı araştırmam lazım dedi ve gitti.,sonuç ne olur bilemem ama artık öğrendiklerinde bir yanlışlık olduğuna inandı..

Selametle
 
Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kardeşler,ebu muhammed el makdisi'nin "otuz risale" adlı tekfirde aşırılıktan sakındırmak için yazılmış kitabından bir bölüm.Bunu paylaşmamın sebebi farkında olmadan büyük günah işleyenleri tekfir etmek hatasına düşmeyelim diye sizde biliyorsunuzdur ama bir hatırlatma olarak

GÜNAHLARINDAN TEVBE ETMEDEN ÖLEN KİŞİLERİ
TEKFİR ETMEK
Günahlarından tevbe etmeden ölen kimseleri tekfir etmek de, tekfir
konusunda yapılan en yaygın hatalardan biridir. Tekfirde aşırıya gidenlerden
bazıları bu hatayı işlemektedir. Ancak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat
menhecinden sapmış olan yollarını kamufle etmek ve bu yollarını Haricilerin
mezheplerinden ayırmak için küçük günahları bundan istisna ederler. Bilindiği
gibi Haricilerden bazıları küçük günahlardan dolayı insanları tekfir etmemektedir.
Hatta cehalet özrünü muteber engeller arasında kabul eden ve
bu kitabın sonunda göreceğimiz gibi büyük günahlardan dolayı bile tekfir
etmeyen Hariciler vardır. Bu görüşü savunanlara, günahlarından tevbe
etmeden ölenleri tekfir etmenin yanlış olduğunu göstermek amacıyla, şirk ve
küfür üzere ölenler dışında Allahu Teala’nın büyük küçük ayırımı yapmadan
günahları dilediği insanlar için bağışlayacağını belirten ayetlerden bazı deliller
getirdim.
Sunduğum bu delillerden birisi Allahu Teala’nın şu ayetidir: “Allah
kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği
kimse için bağışlar.”646 Ayrıca günahları kadar azap çektikten sonra kendilerine
şefaat olunması sebebi ile ateşten çıkanların durumunu belirten veya
Allahu Teala’nın rahmeti ile ateşe hiç girmeden kurtulacak olan günah
sahiplerinin durumunu belirten hadisleri de kendilerine aktardım. Ancak
onlar, bu ayet ve hadislerin ölmeden önce tevbe edenleri kapsadığını söylediler.
Oysa ki bilindiği gibi dünyada yapılan doğru bir tevbe, öncesini siler ve
sonrası için kişinin bu işlediklerinden dolayı azap görmesi de kalmaz. Tevbe
kapısı ise şirk ve küfrü de kapsar ve sadece büyük veya küçük günahlar ile
sınırlı değildir.
İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah söylediği gibi, Ehl-i Sünnet alimleri,
tevbe etmediği sürece Allahu Teala’nın büyük günah sahiplerini bağışlamayacağını
söyleyen bid’at ehline karşı yukarıdaki ayeti delil olarak göstermişlerdir.
647 İbn-i Teymiye bu ayetin açıklaması ile ilgili olarak şöyle der: “Allahu
646 4 Nisa/48
647 Bakanız: Mecmuu’l-Fetava, 7/416
249
⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ TEKFİRDE AŞIRILIKTAN SAKINDIRMA KONUSUNDA ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯
Teala, günahları bağışlayan, tevbeyi kabul eden ve azabı çetin olandır.
Günah ve küfür ne kadar büyük olursa olsun, sadık tevbe bunların hepsini
siler. Tevbe edilmesi halinde, Allahu Teala’nın bağışlamayacağı hiçbir günah
yoktur. Hatta şirk ve küfrü bile tevbe edilmesi halinde bağışlar. Allahu Teala
şöyle buyurur: “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın
rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.
Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”648 Bu ayet geneldir ve
tevbe eden herkesi kapsar.
“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını
dilediği kimse için bağışlar”649 ayeti ise, özel ve mukayyed bir ayettir.
Çünkü tevbe etmeyenleri kapsamaktadır. Allahu Teala onların şirk koşmasını
bağışlamaz. Ancak şirk dışındakileri bağışlaması onun dilemesine bağlıdır.”
650
İbn-i Hazm Rahimehullah, “Eğer mü’minlerden iki topluluk birbirleriyle
savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla
Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız. Eğer dönerlerse aralarını
adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.
Şüphesiz mü’minler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin
arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın”651 ayetlerini ve kısas ile ilgili
olan “Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer”652 ayetini belirterek,
bu ayetlerde geçen iman kardeşliğinin, affedilen kişi veya kişilerin kafir
olmadıklarını gerektirdiğini söyleyerek şöyle devam eder: “Hiçbir kimse,
“Ancak tevbe etmeleri halinde Allahu Teala onları kardeş saymıştır” diyemez.
Çünkü ayet, birbirlerine karşı azgınlık gösterdikleri ve Allahu Teala’nın
buyruğuna dönmedikleri halde kardeş olduklarını belirtmektedir.”653
Başka bir ayette ise Allahu Teala şöyle buyurur: “Tevbe eder, namaz
kılar ve zekatı verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir
kavme ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.”654 Allahu Teala bu ayetinde ise, din
kardeşliğini küfürden tevbe etmeye bağlamaktadır. Dolayısıyla tevbe ile ilgili
olarak küfre götürmeyen günahlar ile küfre götüren günahlar arasında Allahu
Teala’nın nasıl ayırım yaptığına dikkat etmek gerekir.
648 39 Zümer/53
649 4 Nisa/48
650 Mecmuu’l-Fetava, 2/217, Daru İbn-i Hazm baskısı.
651 49 Hucurat/9-10
652 2 Bakara/178
653 El-Fasl, 3/236
654 9 Tevbe/11
250
⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ OTUZ RİSALE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯
Buhari, Müslim ve başkalarının, Ubade bin Samit’ten Radıyallahu
Anhu rivayet ettiklerine göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabına
şöyle demiştir: “Allahu Teala’ya hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak,
zina yapmamak, çocuklarınızı öldürmemek şartları üzerine bana
bey’at edin. Kim vereceği bu sözlere sadık kalır, ahdine vefa gösterirse karşılığını
Allah’tan alacaktır. Kim de bu yasaklardan birini işleyecek olursa artık
işi Allah’a kalmıştır, dilerse affeder, dilerse azap eder.” Ayrıca Nesei’nin
rivayetinde şöyle bir ziyade bulunmaktadır: “Kim bunlardan birini işler,
sonra da dünyada cezalandırılırsa, çektiği bu ceza onun için kefaret ve o
günahtan temizlenme olur.” Hadis, sayılan günahlardan birini işleyip dünyada
gerekli olan had cezası ile cezalandırılmadan ölen kişinin işinin Allahu
Teala’nın iradesine kaldığını, dilerse günahı kadar kendisine azap edeceğini
ya da onu bağışlayacağını, bu durumda olan kişinin kafir olmadığını, bu
durumun genel olup tevbe etmeyen veya yaptığı tevbenin günahı yok edecek
şekilde olmadığı herkesi kapsadığını, ancak sadık bir tevbe ile tevbe
edenin azaptan kurtulduğunu ve şirke bulaşmış olmasının da bunu değiştirmediğini
belirtir. Çünkü bu hadisin geneli, Nevevi’nin Rahimehullah söylediği
gibi, “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz”655 ayeti ile sınırlandırılmıştır.
Bu nedenle mürtedin mürted olarak öldürülmesi, onun için kefaret
olmaz.
İbn-i Hacer Rahimehullah şöyle der: “Nisa Suresi’ndeki bu ayette belirtilen
bağışlamanın, muhtemelen şirk haricindeki günahları kapsadığı,
çünkü bu ayet ile muhatap olanların Müslümanlar olduğu söylenir. Halbuki
şirk bu bağışlamanın kapsamına girmemektedir ki, bu şekilde bir istisnaya
ihtiyaç kalsın. Müslim’in, Ebu Eş’as yolu ile rivayet ettiği hadiste geçen
“Kime ceza uygulanırsa” ifadesi de bu söylediğimizi kesinleştirmektedir.
Çünkü şirkten dolayı öldürülmek, had (ceza) olarak isimlendirilmez.”656
Müslim’in rivayet ettiği Ebu Zer hadisinde Rasulullah’ın Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu aktarılır: “Allahu Teala demiştir ki: “Kim bir
hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah
işlerse bunun cezası, misli kadardır, veya affederim. Kim bana bir karış
yaklaşırsa ben ona bir zira’ yaklaşırım. Kim bana bir zira’ yaklaşırsa ben ona
bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.
Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın arz dolusu hata ile kavuşursa ben de
onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” Hadisin iki delaleti vardır. Birincisi;
şirk dışında günahlarla ölen kişilerin bu günahlarından dolayı kafir olmadığını
gösterir. Bu, “Kim bir günah işlerse bunun cezası, misli kadardır, veya
655 4 Nisa/48
656 Fethu’l-Bari, Kitabu’l-İman
251
⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ TEKFİRDE AŞIRILIKTAN SAKINDIRMA KONUSUNDA ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯
affederim” ibaresinin delalet ettiğidir. Tevbe etmeden ölen ve günahları ile
Allahu Teala’nın huzuruna varan kişinin durumunun Allahu Teala’ya kaldığını,
dilerse günahları kadar o kişiye ceza veceğini veya onu bağışlayacağını
belirtmektedir.
Hadisin delalet ettiği konulardan ikincisi ise; günahlarından tevbe
etmeden ölen ve Allahu Teala’nın huzuruna varan kişinin Tevhid ehli olup
şirkten kaçınmışsa Allahu Teala’nın onun bu günahlarını bağışlayacağıdır.
Buna ise, “Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın arz dolusu hata ile kavuşursa
ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım” kısmı delalet etmektedir.
İbn-i Ömer’in şöyle dediği rivayet edilir: “Büyük günah sahipleri için
istiğfar etmekten çekindik. Nihayet Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle dediğini işittik: ”Şüphesiz Allahu Teala kendisine şirk koşulmasını
bağışlamaz. Ancak dilediği kişinin, şirk dışındaki günahlarını bağışlar. Ben
şefaatimi, kıyamet günü ümmetimden olan büyük günah sahipleri için ayırdım.
Bunun üzerine biz, büyük günah sahipleri için istiğfar etme
çekingemizden vazgeçtik.”657
Müslim, intihar eden kişinin kafir olmadığına delil olarak, Tufayl bin
Amr ile beraber hicret edip hastalanan ve atar damarını kesip intihar eden
kişi ile ilgili hadisi rivayet eder. Tufayl bu kişiyi rüyasında, ellerini kapatmış
olarak, iyi bir halde görür ve kendisine “Rabbin sana nasıl davrandı?” diye
sorar. O kişi, “Hicret etmemden dolayı Rabbim beni bağışladı” diye cevap
verir. Tufeyl, “Neden ellerini kapatıyorsun?” deyince o kişi, “Bana, bozduğunu
düzeltmeyeceğiz denildi” der. Daha sonra Tufayl, bu rüyasını
Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem haber verir. Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem o kişi hakkında şöyle buyurur: “Allah’ım, onun ellerini de
bağışla.”
Nevevi Rahimehullah şöyle der: “Burada Ehl-i Sünnet için büyük bir
delil vardır. Kendisini öldüren veya buna benzer başka büyük bir günah
işleyip tevbe etmeden ölen kişi kafir değildir ve kesin olarak cehennemlik
olduğu söylenemez. O kişinin durumu, Allahu Teala’nın iradesine kalmıştır.”
Başka bir yerde de şöyle der: “Hak ehlinin mezhebi şudur: Küfür dışındaki
günah sahiplerinin tevbe etmeden ölmeleri halinde kesin olarak
cehennemlik oldukları söylenemez. Mutezile ve Haricilerin söylediğinin
aksine, onların durumu Allahu Teala’nın iradesine kalmıştır. Dilerse onları
bağışlar, dilerse azap eder.”658
657 İbn-i Ebi Asım es-Sunne’de rivayet etmiştir.
658 Şerhu Müslim, 4/297
252
⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ OTUZ RİSALE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯
Genel olarak bütün günahlardan dolayı insanları tekfir edenlerin hatalı
olduğunun delili, Allahu Teala’nın, kulları için dünyada değişik hadler ve
cezalar belirlemiş olmasıdır. Allahu Teala, bütün günahlar için irtidat cezasında
olduğu gibi ölüm cezasını belirlememiştir. İrtidat cezası hakkında ise
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Dinini değiştireni öldürünüz.”
659 Büyük günahlar veya başkaları, dinden çıkaran küfür türünden
olsaydı, hepsinin cezası irtidat suçunda olduğu gibi öldürülmek olurdu.
Ancak her bir suçun cezasının farklı olması, Allahu Teala’nın onlar hakkındaki
hükmünün de farklı olduğunu ve bu tür günahları işleyenlerin kafir
olmadığını gösterir. Bu nedenle hasta olan veya ölmesinden endişe edilen
kişiler iyileşinceye kadar kendilerine had cezaları uygulanmaz.
Evli olduğu halde zina eden veya haksız yere Müslümanı öldüren kişide
olduğu gibi, had cezası ölüm olanların, öldürüldükten sonra namazı
kılınır, Müslüman mezarlığına gömülür, malı ise varislerine kalır. Bütün
bunlar mürtedin ahkamından farklı hükümlerdir. Hırsızlık yapanın eli kesilir
ve diğer Müslümanların hakkı olduğu gibi onun da hakkı olarak kendisine
beytu’l-maldan verilir. Kendisine içki haddi uygulanan bir kişiye, sahabeden
Radıyallahu Anhum bazıları lanet okuyunca, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, onları bundan men etmiş ve içki içen o kişinin Allah’ı ve Rasulü’nü
sevdiğini belirtmiştir.660
Bütün bunlar kişide iyilik ve kötülüğün aynı anda bulunabileceğini ve
kişinin, şirke bulaşmadığı sürece diğer günahlarından dolayı dinden çıkmayacağını
gösterir. İman ile beraber günahın bulunmasının mümkün olması
kuralı, Hariciler, Mutezile ve diğer fırkalardan Ehl-i Sünnet’i ayıran temel
farklılıktır. Bu nedenle Ehl-i Sünnet, imanın derecelerinin ve kısımlarının
bulunduğunu söyler.
Ebu Mansur Abdulkahir bin Tahir el-Bağdadi, günahlar sebebi ile insanları
tekfir eden Haricilere cevap vererek, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in
üzerinde birleştiği esasları belirtir ve şöyle der: “Günah işleyen kişilerin tamamı
bu işledikleri nedeni ile dinden çıkmış olsalardı, hepsi mürted hükmünde
olurdu. Mürted olmuş olsalardı, kendilerine had cezası değil, ölüm
cezası uygulanırdı. Bu durumda ise evli olduğu halde zina eden kişiyi taşlayarak
öldürmenin, iffetli Müslüman bir kadına iftira edene seksen değnek
vurmanın ve hırsızın elini kesmenin bir anlamı olmazdı. Çünkü mürtedin
ölümden başka herhangi bir cezası yoktur.”661
659 Müslim dışındakiler rivayet etmiştir.
660 Buhari, “Hudud” bölümünde rivayet etmiştir, 6780
661 El-Farku Beyne’l-Firak, 351-352
253
⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ TEKFİRDE AŞIRILIKTAN SAKINDIRMA KONUSUNDA ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯
İbn-i Teymiye Rahimehullah, Haricilerin mezhebini anlatırken şöyle
der: “Hariciler, ancak bütün vacipleri yerine getiren ve bütün haramları
terkeden kişinin mü’min olduğunu, durumu bu olmayanın ise kafir ve ebedi
cehennemlik olduğunu söylerler ve bu görüşlerinde kendilerine muhalefet
eden herkesi de kafir ve ebedi cehennemlik olarak görürler. Bu görüşlerinden
dolayı Ali bin Ebi Talip, Osman bin Afvan ve onlarla birlikte olan başkalarının,
Allahu Teala’nın indirmediği ile hükmettiklerini, zulmettiklerini ve
kafir olduklarını iddia ederler.
Halbuki Kitap ve Sünnet’te, bunların mezhebinin batıl olduğunu gösteren
bir çok delil bulunmaktadır. Allahu Teala, hırszlık yapanın öldürülmesini
değil, elinin kesilmesini emretmiştir. Hırsız, mürted olsaydı öldürülmesi
gerekirdi. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mürted hakkında
“Dinini değiştireni öldürünüz” buyurmaktadır. Yine Rasulullah’ın Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Şu üç kişi dışında Müslüman
bir kimsenin kanı helal olmaz: Zina eden evli kimse, kısas olarak öldürülen
kimse ve cemaatten ayrılarak dinini terk eden kimse.” Allahu Teala evli
olmayıp zina eden kadın ve erkeğe yüzer değnek vurulmasını emretmektedir.
Bu ikisi mürted olmuş olsaydı, öldürülmelerini emrederdi. Yine Allahu Teala
suçsuz bir kadına iftira eden kişiye seksen değnek vurulmasını emretmektedir.
Halbuki bu kişi mürted olmuş olsaydı, öldürülmesini emrederdi.”662
İmam Ebu Osman İsmail es-Sabuni (449 hicri) şöyle der: “Ehl-i Sünnet,
büyük veya küçük birçok günah işlese de, mü’minin, bu günahlar sebebi
ile tekfir edilmeyeceğine inanır. Günah işleyen bu kişilerden, tevbe etmediği
halde Tevhid ve ihlas üzere ölenlerin durumu Allahu Teala’ya kalmıştır.
Allahu Teala, günahı ile gelen bu kişilerden dilediğini bağışlayıp, yaptıklarından
dolayı onu cezalandırmadan ve ateşe sokmadan salimen cennete koyar,
dilediği kişileri ise bağışlamayıp, günahı kadar cehennemde azap eder.
Ancak bu tür kişiler azap görse bile cehennemde ebedi bırakılmaz. Bilakis
Allahu Teala onların yaptıklarını bağışlayıp cehennemden çıkarır ve cennete
koyar.”663
662
 
A Çevrimdışı

antitağut1979

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Bir kere o insanı tekfir ettikten sonra,artık kazanma yolu kalmıyor,halbuki önce onu kazanmak için gayret etmek yani ona bütünüyle hakikatı anlatmak lazım,ona temel meseleleri öğretmeden yüzeysel bir bir şekilde onu yargılamamak lazım,dün celalettin vatandaşın siyerini okurken şu husus dikkatimi çekti ki gerçi daha öncede muhakkak okuyan ve dikkatini çeken olmuştur.
İslâm'a girişlerinin üzerinden henüz kısa bir süre geçmiş bulunan ve Müslü*manlıkları bireysel bir düşünce çabasının sonucu olmaktan ziyade, politik bir tercihe dayanan Kureyş topluluğu, orduda yaklaşık iki bin kişilik bir grup halinde yer alıyordu. Cahiliye inançları bir çoğunun kalbinde hâlâ canlı ve güçlüydü. Bu nedenle gerek yolculuk sırasında ve gerekse savaş sırasında İslâm'ı içlerine sindi-rememiş olmanın veya İslâm'ı bilmiyor olmanın etkilerini her fırsata açığa vurdu*lar. Bunun ilk örneklerinden birisi Mekke çıkışında yaşandı. Kureyş'in, Mekke dı*şında, Zâtu Envat ismiyle anılan büyükçe bir ağacı vardı. Dışarıdan gelen hacılar silahlarını ve elbiselerini bu ağaca asar veya yanına bırakırlardı. Dolayısıyla o ağaç müşrikler için kutsal bir nitelik kazanmıştı. Kureyş'in putlarından birisi de o ağaç*tı. Müslüman olmalarıyla birlikte o ağaç Kureyş için herhangi bir ağaç olmuş, kut*sallığını yitirmişti. Ancak bir türlü onun gibi bir kutsal ağaca sahip olma duysu-nu içlerinden atamamışlardı. Bu nedenle, ordu Mekke'den yola çıkıp Hevazin böl*gesine doğru giderken yolda karşılaştıkları büyükçe bir ağaç, kalplerindeki.şirk kalıntılarını açığa vurmalarına neden oldu. İçlerinden bazıları Resulüllah'ın yanı*na gelip müşriklerin Zâtu Envat'ı gibi Müslümanların da Zâtu Envat'ı olmasını ar*zuladıklarını söylediler. Bu isteklerinin gereği olarak da, Resulüllah'tan yakınla*rında bulunan yaşlı ağası Zâtu Envat ilan etmesini istediler. Resulüllah şaşırdı; di*le getirilen istek, İslâm'da olmayan, tamamıyla şirkin gereklerine uygun bir istek*ti. Şaşkınlık ve kızgınlıkla; 'Allahu Ekber!' dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: 'Var*lığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler de kavminin Musa'dan istekte bulunduğu şey gibi bir istekte bulundunuz. 'Onlar Musa'ya 'Ey Musa! Onların tanrı*ları gibi sen de bize bir tanrı yap' demişlerdi. Musa da ' Siz ne kadar cahil bir toplu*luksunuz' demişti [52] Bu bir gelenektir ve siz o eskilerin geleneğine uyuyorsunuz. [53] Re*sulüllah bu sözleriyle söz konusu isteğin dayanağı olan şirki gösterdi ve sakındır*dı. Yeni Müslüman oldukları için onları cezalandırma veya ağır bir kınama yolu*nu seçmedi.


[52] Resulüllah bu sözüyle Araf sûresi 138. ayette anlatılan durumu hatırlatıyordu.
[53] Ahmed, Müsned, V/218; İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/85; Vakıdî, Meğazi. m/891.

müslümanım diyen insanların bu yeni müslüman olmuş mekkelilerden bir farkı yok,çünkü dinlerini bilmiyorlar,atadan dededen,taklidi olarak neyi biliyorsa o,araştırma yok,büylelerini direk dışlamak yerine anlatıpta kazanamk lazım,şayet anlattıktan ve ona kavrattıktan sonrada aynı durumunda ısrar ederse o zaman başka..
Dün menzil sofilerinden biriyle konuşuyorduk,tasavvuf kitablarında öğretilen çoğu şeyleri kuranı kerimde geçiyor biliyor,düşününki Rabıta kuranı kerimde var diyor,şimdi büyle birine direk sen şüylesin veya büylesin desek ne olacak?ama güzellikle gel kardeşim kuranı kerime efendimizin sünnetine hayatına bakalım deyip ona bu şekilde izah edilirse daha yerinde olur ki öylede oldu ve aklım karıştı araştırmam lazım dedi ve gitti.,sonuç ne olur bilemem ama artık öğrendiklerinde bir yanlışlık olduğuna inandı..

Selametle
dediklerine katılmakla birlikte zatu envad hadisesinde olduğu gibi 1 kez yapıp uyarıldıktan sonra onu terkeden insanlarla sürekli ikaz edilmelerine rağmen şirki sürekli işleyen insanları aynı kefeye koymamak gerekir
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
dediklerine katılmakla birlikte zatu envad hadisesinde olduğu gibi 1 kez yapıp uyarıldıktan sonra onu terkeden insanlarla sürekli ikaz edilmelerine rağmen şirki sürekli işleyen insanları aynı kefeye koymamak gerekir
şirk ile birlikte yaşama çağımızın en büyük fitnelerindendir.Tevhidi gerçeği kavrayamayan bir çok kişi tasavvufun tatlı ve yumuşak söylemlerine aldanıyorlar.Cihad konusuna gelince bu tür kişiler tatlı su balığı gibi mekan değiştirmekten korkmaktadırlar.Halbuki bu söylemlerde o kadar ileri gidiliyor ki vahdetçiler,uçanlar kaçanlar,şeyhlerine bağlılık ahdine tutulanlar,medet ve şefaat dilemeler ile noktalanıyor.Bu kişiler genelde gerçekleri kör taklid ile kabulleniyorlar,araştıma ve akl etme gibi bir girişime sokulmuyorlar.Bunun sebebi de,şeyhlerinin telkin ettiği fikirleri eleştirmekten aşırı şekilde korkmaları ve başlarına bir bela ve sıkıntı geleceği endişesindendir.Liderleri böyle konularda bağlılık verdikleri mürit ve cemaatlerine hikayeler ve efsaneler anlatıp,tarikat ehli ölenlerin ve kalanlarının gözetleyip yardım ve sıkıntı vereceği düşüncesini aşılıyorlar ve dolayısıyla bu durumda eleştirilemez bir putçu inanç ortaya çıkıyor.Bu kişiler ibadetlerinde çok titiz ve dikkatli olmalarına rağmen,tevhidi bağlamda şirk bataklığında yüzmekten şeyhleri nedeniyle rahatsız olmamaktadırlar.
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
şirk ile birlikte yaşama çağımızın en büyük fitnelerindendir.Tevhidi gerçeği kavrayamayan bir çok kişi tasavvufun tatlı ve yumuşak söylemlerine aldanıyorlar.Cihad konusuna gelince bu tür kişiler tatlı su balığı gibi mekan değiştirmekten korkmaktadırlar.Halbuki bu söylemlerde o kadar ileri gidiliyor ki vahdetçiler,uçanlar kaçanlar,şeyhlerine bağlılık ahdine tutulanlar,medet ve şefaat dilemeler ile noktalanıyor.Bu kişiler genelde gerçekleri kör taklid ile kabulleniyorlar,araştıma ve akl etme gibi bir girişime sokulmuyorlar.Bunun sebebi de,şeyhlerinin telkin ettiği fikirleri eleştirmekten aşırı şekilde korkmaları ve başlarına bir bela ve sıkıntı geleceği endişesindendir.Liderleri böyle konularda bağlılık verdikleri mürit ve cemaatlerine hikayeler ve efsaneler anlatıp,tarikat ehli ölenlerin ve kalanlarının gözetleyip yardım ve sıkıntı vereceği düşüncesini aşılıyorlar ve dolayısıyla bu durumda eleştirilemez bir putçu inanç ortaya çıkıyor.Bu kişiler ibadetlerinde çok titiz ve dikkatli olmalarına rağmen,tevhidi bağlamda şirk bataklığında yüzmekten şeyhleri nedeniyle rahatsız olmamaktadırlar.

Tesbitinizde kesinlikle haklısınız..
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
dediklerine katılmakla birlikte zatu envad hadisesinde olduğu gibi 1 kez yapıp uyarıldıktan sonra onu terkeden insanlarla sürekli ikaz edilmelerine rağmen şirki sürekli işleyen insanları aynı kefeye koymamak gerekir
kitabtan bahsetmişken şu olay çok garibime gitti,yine aynı şekilde huneynden bahsedilirken şu olay cereyan ediyor..

Kuşatma günlerce sürdü. Sakifler teslim olmaya yanaşmadılar. Ebû Süfyan'm ve Ebû Musa ei-Eş'arî'nin Sakillerle çok eskilere dayanan bir dostlukları vardı. Resulüllah'tn isteği ile değişik zamanlarda kaleye gidip Sakiflerle görüştüler. Teslim olmalarını istediler. Ancak teklifleri kabul görmedi. Bu sefer Sakifler arasında se*vilip, kendisine saygı duyulan Uyeyne b. Hısn kaleye gönderildi. Ona verilen gö*rev de Sakillerden teslim olmalarını istemek ve Resulüllah adına teslim şartlarını görüşmekti. Uyeyne b. Hısn, İslâm saflarında yer almasına rağmen kalbindeki ca-hiliye duygularını terk edememiş, islâm düşmanlığını içinden söküp atamamış bi*risiydi. Kaleye girince Sakilleri teslim olmaya davet etmek yerine, Müslümanların aleyhine kışkırttı. Müslümanlara karşı direnmelerini istedi. Resulüllah'm yanında döndüğünde de Sakifleri İslâm'a davet ettiğini, Müslüman olmayacaklarsa teslim olmalarını, boşuna direnmemelerini söylediğini bildirdi. Ancak çok geçmeden Re*sulüllah işin gerçeğinden haberdar oldu ve Uyeyne'nin yalanını yüzüne vurarak, yaptığı işi, söylediği sözleri bütün ayrıntılarıyla kendisine bildirdi. Uyeyne hatası*nı anladı ve affını istedi. Resulüllah herhangi bir şey demedi.
konunun devamında ganimet hususunda şüyle deniliyor
Daha Önce yapmadığı bir şekilde ganimet dağılımında farklı bir yöntem izleyip, henüz İslâm'a yeni girmiş Kureyşlilere daha fazla ganimet verdi. Kureyş liderlerinden ve yakınlarından Ebû Süfyan, Ebû Süf-yan'm oğlu Muaviye, Hakim b. Hizam, Haris b. Haris, Safvan b. Ümeyye, Abbas b. Mirdas, Gatafan lideri Uyeyne b. Hısn, Temim lideri Akra b. Habis kendilerine ga*nimetten fazla pay verilen kimselerdi. Resulüllah onları verdiği mallarla İslâm'a yaklaştırmayı ve kalplerini değiştirmeyi umuyordu. Umduğu şey de zamanla ger*çekleşti. Safvan b. Ümeyye bunu şöyle açıklamıştır: 'Resulüllah bana verdiklerini uzatırken insanlar arasında en kızdığım o idi. Verdikten sonra insanlar arasında en sevdiğim o oldu.


Bilemiyorum ama bu çok garib geldi,hem hiyanet edecek hemde en fazla ganimet alacaklardan biri olacak,sübhanALLAH..Aklıma hatıb bin ebi belta geliyor,gerçi ebu basir tartusinin bir yazısı vardı hatıbla ilgili ve gerçekten mükemmel yazmıştı..lakin bu yaptıklarına rağmenbile afedilip kınanmaması nasıl izah edilir doğrusu hikmeti anlıyamadım,müellefetül kulub olmasındanmı kaynaklanıyor acaba?velhasıl bu düşünceyi yazmadan edemedim..konuyla belki ilgisi yok,ama içime dert oldu..

selametle
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
dediklerine katılmakla birlikte zatu envad hadisesinde olduğu gibi 1 kez yapıp uyarıldıktan sonra onu terkeden insanlarla sürekli ikaz edilmelerine rağmen şirki sürekli işleyen insanları aynı kefeye koymamak gerekir
bir de şunu anladım,tasavvuf cemaatlerine giren ve belli bir çevreye sahip olan kişiler,o kişilerden beri olmakla kınanmaktan ve yalnız kalmaktan korkmaktadırlar.Ayrıca nankör ve hain ilan edilmekten korkmaktadırlar.Bu nedenle aleyhlerinde bir söz söylendiği zaman kibir yapmaya başlarlar.Bu cemaatlerinden ayrılmaları,peygamberimiz zamanında Peygamberimizin amcası ebu Talibin durumu gibi çok zor olmaktadır.Bu yüzden onları bu yoldan çevirebilmek için,onlara yalnız kalmayacağını,nankörlük olsada doğruya ulaşmada bunun bir bedel kabul edilmesi gerektiğini ve sabırlı ve cesaretli olunması gerektiği hususlarında telkinler yapılması gerekiyor.Hidayet bütün bunlara karşın Allahtandır.
 
A Çevrimdışı

antitağut1979

Üyeliği İptal Edildi
Banned
kitabtan bahsetmişken şu olay çok garibime gitti,yine aynı şekilde huneynden bahsedilirken şu olay cereyan ediyor..

Kuşatma günlerce sürdü. Sakifler teslim olmaya yanaşmadılar. Ebû Süfyan'm ve Ebû Musa ei-Eş'arî'nin Sakillerle çok eskilere dayanan bir dostlukları vardı. Resulüllah'tn isteği ile değişik zamanlarda kaleye gidip Sakiflerle görüştüler. Teslim olmalarını istediler. Ancak teklifleri kabul görmedi. Bu sefer Sakifler arasında se*vilip, kendisine saygı duyulan Uyeyne b. Hısn kaleye gönderildi. Ona verilen gö*rev de Sakillerden teslim olmalarını istemek ve Resulüllah adına teslim şartlarını görüşmekti. Uyeyne b. Hısn, İslâm saflarında yer almasına rağmen kalbindeki ca-hiliye duygularını terk edememiş, islâm düşmanlığını içinden söküp atamamış bi*risiydi. Kaleye girince Sakilleri teslim olmaya davet etmek yerine, Müslümanların aleyhine kışkırttı. Müslümanlara karşı direnmelerini istedi. Resulüllah'm yanında döndüğünde de Sakifleri İslâm'a davet ettiğini, Müslüman olmayacaklarsa teslim olmalarını, boşuna direnmemelerini söylediğini bildirdi. Ancak çok geçmeden Re*sulüllah işin gerçeğinden haberdar oldu ve Uyeyne'nin yalanını yüzüne vurarak, yaptığı işi, söylediği sözleri bütün ayrıntılarıyla kendisine bildirdi. Uyeyne hatası*nı anladı ve affını istedi. Resulüllah herhangi bir şey demedi.
konunun devamında ganimet hususunda şüyle deniliyor
Daha Önce yapmadığı bir şekilde ganimet dağılımında farklı bir yöntem izleyip, henüz İslâm'a yeni girmiş Kureyşlilere daha fazla ganimet verdi. Kureyş liderlerinden ve yakınlarından Ebû Süfyan, Ebû Süf-yan'm oğlu Muaviye, Hakim b. Hizam, Haris b. Haris, Safvan b. Ümeyye, Abbas b. Mirdas, Gatafan lideri Uyeyne b. Hısn, Temim lideri Akra b. Habis kendilerine ga*nimetten fazla pay verilen kimselerdi. Resulüllah onları verdiği mallarla İslâm'a yaklaştırmayı ve kalplerini değiştirmeyi umuyordu. Umduğu şey de zamanla ger*çekleşti. Safvan b. Ümeyye bunu şöyle açıklamıştır: 'Resulüllah bana verdiklerini uzatırken insanlar arasında en kızdığım o idi. Verdikten sonra insanlar arasında en sevdiğim o oldu.


Bilemiyorum ama bu çok garib geldi,hem hiyanet edecek hemde en fazla ganimet alacaklardan biri olacak,sübhanALLAH..Aklıma hatıb bin ebi belta geliyor,gerçi ebu basir tartusinin bir yazısı vardı hatıbla ilgili ve gerçekten mükemmel yazmıştı..lakin bu yaptıklarına rağmenbile afedilip kınanmaması nasıl izah edilir doğrusu hikmeti anlıyamadım,müellefetül kulub olmasındanmı kaynaklanıyor acaba?velhasıl bu düşünceyi yazmadan edemedim..konuyla belki ilgisi yok,ama içime dert oldu..

selametle
islamda insanlar la ilahe illalah diyerek islama girer bununla ilgili delil oldukça fazladır ama la ilahe dedikten sonra putlarınıda kırması ve terketmesi gerekir yoksa ikisini bir arada yürütmesi imkansız olur bir hindu islama girdiğinde la ilahe illallah dedikten sonra ineğide kesmesi gerekir günümüzdede bir kimse islama girdiğinde demokrasi yi reddetmesi gerkir bir sofi la ilahe dediğinde himmet putunu rabıta putunu kırması gerekir bir mealci la ilahe dediğinde sünnetin teşri değerini kabul etmesi gerekir
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bence tasavvufçulara doğruyu anlatırken mekke müşriklerinin de çok iyi anlatılması gerekiyor. Mesela hep onların olumsuzluklarını değil de onların iyiliklerini, cömertliklerini ve kâbe'ye hizmetlerini de anlatmak gerekiyor. Ondan sonra müşrik oldukları halde Allah'ın fil olayında onlara yardım etmesi, zemzemi bulması vb....

Bütün bunlarla Allah'ın herşeyden ama herşeyden önce kendisini bir bilmeye büyük önem gösterdiğini ve onların iyiliklerinin de velev ki din uğrunda olsun bu durumda kurtaramayacaklarını sölemek...
 
Mujahida Çevrimdışı

Mujahida

Üye
İslam-TR Üyesi
geçen sene diyarbakırda tebliğ cemaatinden bir kaç müslümanın birahaneye gidip tebliğ yaptığına şahid olmuştum,cesaret ve azimlerine hayran kalmıştım,ihmal edip zaten bunlardan bişey çıkmaz deyip es geçtiğimiz bu insanlara gidip hakkı anlatmışlardı.Bence suç bizlerdedir,biraz gayret edersek belkide bu bataklıklarda nice gül açacaktır,millet islama aç ama tebliğ alanında bizler çok pasifiz..

Sana katiliyorum ve bende inaniyorum ki eger Türkiye'de gercekten aktif teblig calismalar yapilsa insallah bir cok insan dinine geri döner. Mesela Almanya'da davetci kardeslerimiz aktif olmadan önce durum o kadar kötüydüki. Cünkü Islam ya Milli Görüs, Naksibendi, Diyanet vsvs demekti. Bir cok kardeslerimiz milliyetcilikle ama Islamsiz büyüdü. Bir gün geldi ki Pierre Vogel adinda alman bir müslüman davetcisinin cd'leri dagitilmaya basladi müslümanlarin arasinda ve inanin ki bomba gibi bir etkisi vardi. Bir cok kisi özüne döndü. Alhamdilullah bu davet hala sürüyor ve gün gectikce o kadar cok insan dinine geri döndü ve hatta degisik kültürel ve dinsel zeminlerden Müslüman oluyor. Ama sadece bu degil müslümanlar uyandi ve insallah gelecek nesil tam anlamiyla müslüman olarak yetistirilecekler.Ve görüyorum ki ALLAH gercekten Almanyadaki davetcilerin calismalarina bereket verdi Allahu Akbar! Bütün alman "elit" dünyasi bir avuc dolusu davetcilerin pesindeler (yani siyasetciler, gazeteciler, bilim adamlari) ve birsürü belamlari harekete gecirttiler gercek Islam anlayisina karsi. Ama tam tersi oluyor :) Onlarin propagandalari daha cok insanlari Islama cekiyor. En önemlisi ALLAH icin ihlas'la daveti yapalim Islam dinini bu dünya'ya hakim kilmak icin batili yok etmek icin. Bu ALLAH'in yarattigi dünyasi ve Seriatla yönetilmesi lazim, bu dünya müsriklerin kafirlerin degil!!! Allah'in yarattigi dünyada bizlere ne yapabilirler ki? Bugün kafirler batillarini yaymak icin gurur duyarlar biz niye kendimizi saklayalim ki hak yolundayken. Anwar al awlakinin dedigi gibi biz normal bir zamanda yasamiyoruz gelecekte cok seyler olacak ama soru bu: Evimizde oturmaya devam mi edecegiz yada ecrimizi (ajr) kazanmaya umut ederek yola mi düsecegiz? Malcolm X cok hosuma gittigi birsey söylemisti:"Bir müslüman olarak yeryüzünden Allahin huzurunda secde etmeyen tek fert kalmayincaya kadar Islamin hakim kilinmasi yolunda kendimi görevli hissediyorum." Ve:"Bütün uyuyanlari uyandirmaya bir uyanik yeter." Yeterki biri ciksin!!!
 
Üst Ana Sayfa Alt