Peygamber efendimiz 571 yılında arap yarımadasının Hicaz bölgesinde yeralan Mekke şehrinde doğdu. Mekke şehri bu dönemde Hicaz bölgesinin en önemli üç şehrinden biriydi ( diğerleri Medine ve Taif şehirleri). Kabe’nin kutsallığı sebebi ile hem dini açıdan hem de buna bağlı olarak ticari açıdan Mekke şehri önem kazanmıştı. Bölgede Hz. İbrahim ile birlikte ortaya çıkan tevhid (tek tanrı) inancı dışında putperestlik gelişmişti. Putperestlik inancı çok parçalı ve heterojen bir halde idi. Öyle ki bazı insanlar tevhid inancını tamamen reddedip putperestliğe yöneliyorken bazı insanlar ise tevhid inancını kabul ediyor ama putları yaratıcı ile aralarında aracı kılıyorlardı.
Peygamberimizin soyu Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’den gelir. Hz.İsmail’in torunlarından olan Adnan’a, oradan Kureyş kabilesinin Haşimoğulları koluna dayanır. Annesinin adı Amine, babasının adı Abdullah’tır. Dedesinin adı Abdulmuttalip’tir. Babası Abdullah Peygamberimiz henüz doğmadan vefat etmiştir. O dönemde süt emme çağındaki çocuklar çölde yaşayan bir süt anneye emanet edilir ve büyüyene kadar orada kalırdı. Peygamberimizin süt annesi Ben-i Said kabilesinden Halime adında bir kadın idi. 4 yaşına kadar burada kaldı ve sonra Mekke’ye ailesinin yanına getirildi. 6 yaşında iken annesi Amine, 8 yaşında iken dedesi Abdulmuttalib vefat etti. Bundan sonra Peygamberimize amcası Ebu Talip sahip çıktı.Rivayet odur ki; Peygamberimiz yaklaşık 12 yaşlarında iken amcası Ebu Talip ile birlikte Mekke’den Şam’a kervan götürmektedir. Yolda mola verdikleri bir sırada yakınlarındaki bir manastırda görevli olan Bahira adındaki bir rahip kervanın üzerinde alçak ve küçük bir bulut farketti. İlginç olan ise kervan ilerledikçe bulut ilerliyor kervan durunca bulutta duruyordu. Rahip kervandaki herkesi yemeğe davet etti. İzin istedikten sonra peygamberimizin sırtındaki nübüvvet mührünü görünce O’nun beklenen peygamber olduğunu anladı. Durumu amcası Ebu Talip’e anlattı ve O’nu Yahudilerden korumasını söyledi.Amcası yaşlanınca onun ticari işlerini Peygamberimiz devam ettirdi. Arap yarımadasının birçok yerlerine kervan götürmüş ve böylece insanların ekonomik, siyasal ve sosyal durumlarını gözlemlemiştir.
Arap yarımadasında uzun zamandır bir toplumsal çürüme vardı. Kan davaları ve çatışmalar, savaşlar hiç bitmiyordu. Kabileler ticareti devam ettirmek ve barışı sağlamak için Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarını kutsal kabul ettiler ve bu aylarda savaşmayı yasakladılar. Ama bu da çözüm olmadı. Savaşlar devam etti. Bu aylarda yapılan savaşlara Ficar Savaşları dendi. Bu savaşlar ile toplumsal yapı tamamen sarsılmaya başladı ve birgün Mekke’nin ileri gelenlerinden alacağını tahsil edemeyen Yemenli bir tüccar Ebu Kubeys dağına çıkıp uğradığı haksızlığı yüksek sesle haykırdı. Bunun üzerine aralarında Peygamberimizin de bulunduğu bazı Mekkeliler daha fazla kimse haksızlığa uğramasın diye yemin ettiler. Hılfu’l Fudül denilen bu teşkilat Peygamberimize siyaset ve yönetim konusunda önemli bir tecrübe oldu.
Peygamberimiz 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’nin bu evlilik sırasındaki yaşı tartışmalıdır. Bazı kaynaklar 40 bazı kaynaklar 28 yaşında olduğunu yazar. Peygamber efendimiz ile Hz. Hatice’nin bu evliliklerinden 6 çocukları olduğu düşünülürse Hz. Hatice’nin 28 yaşında olma ihtimali daha kuvvetlidir. Peygamberimiz 34 yaşında iken 605 yılında Kureyşliler Kabe’yi tamire karar verdiler. Hacerülesved taşının yerleştirilmesi konusunda anlaşmazlık çıktı. Sonunda ‘’Beni Şeybe’’ kapısından ilk girenin hakem olması konusunda anlaştılar. Ve o kapıdan ilk Peygamberimiz girdi. Hakemliği kabul edildikten sonra bir örtü istedi. Hacerülesved taşını örtüye koyduktan sonra her kabile reisinin örtünün bir ucundan tutmasını istedi ve örtü havaya kaldırıldı. Gerekli yüksekliğe ulaşınca Peygamberimiz elleriyle Hacerülesved taşını yerine koydu. Böylece herkesi tatmin eden bir çözüm bulmuş oldu.Kırklı yaşlara yaklaştığı zaman Peygamberimiz Mekke yakınlarında bulunan Hira Dağı’na çıkıp inzivaya yönelmeye başladı. Yanına biraz erzak alıyor ve bir süre burada kalıyordu. Erzağı bitince Mekke’ye geliyor, bir süre sonra yine biraz erzakla Hira Dağı’na geliyordu. Zaman zaman eşi Hz. Hatice’yi de yanına alıyordu. Gördüğü rüyalar gerçek hayatta birebir çıkıyordu. Hiçbir insanın olmadığı yerlerde ‘’ Selam sana ey Allah’ın elçisi ‘’ diye sesler duyuyordu.Birçok kişi bu süreçte Peygamberimizin vahye hazırlandığını düşünmektedir. Nitekim 610 yılının Ramazan ayında, ayın son 10 gününde ve muhtemelen 27. Gecesinde Cebrail (A.S.) kendisini bir anda kavradı ve ‘’Oku !’’ (İkra ) dedi. Peygamberimiz ‘’Ben okuma bilmem’’ deyince Cebrail (A.S.) kuvvetlice kendisini sıktı ve tekrar ‘’ Oku ! ’’ dedi. Peygamberimiz yine ‘’Ben okuma bilmem’’ deyince çok daha kuvvetli sıktı ve tekrar ‘’Oku ! ‘’ dedi. Peygamberimiz bu kez ‘’ Ne okuyayım ? ‘’ dedi. Cebrail (A.S.) kendisini çok daha şiddetli sıktı ve bıraktıktan sonra Alak Suresi’nin ilk beş ayetini okudu :
‘’ Yaratan Rabbin adıyla oku. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku ! Senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediklerini öğreten O’dur’’ Peygamberimiz bu ayetleri tekrarlayıp ezberledi. Ardından hemen eve gitti, yatağına yattı ve eşi Hz. Hatice’ye ‘’beni örtün, beni örtün’’ dedi. Uyandıktan sonra olanları anlattı. Hz Hatice kendisine ilk inanan oldu.İlk vahyin ardından bir süre hiçbir gelişme olmadı. Peygamberimiz sık sık Hira mağarasına gidiyor ama hiçbir gelişme olmuyordu. Bu dönem daha sonra Fetretü’l Vahy ( Vahyin Kesilmesi) diye anılacaktır. Ve nihayet Cebrail (A.S.) yeni bir vahiyle geldi :
‘’Kuşluk vaktine andolsun. Karanlığın çöktüğü vakit geceye andolsun ki Rabbin seni terketmedi. Sana darılmadı da…’’
diye başlayan Duha Suresi’nin inmesi ile Peygamberimiz rahatladı.
Bir gün evinde otururken Cebrail (A.S.) ile gelen Müddessir Suresi’nin ilk beş ayeti ile kendisine peygamberlik görevi açıkça verildi : ‘’ Ey örtünen adam. Kalk ve insanları uyar. Rabbinin adını yücelt. Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden uzak dur.’’ Bundan sonra Peygamberimiz yanındakilere İslam’ı tebliğ etmeye başladı. Kendisine ilk inananlar eşi Hz. Hatice ve kızları Zeyneb, Rükkiye, Ümmü Gülsüm, Hz. Ali ( henüz 10 yaşında idi), Fatıma (henüz 5 yaşında idi), evlatlığı Zeyd ve en yakın arkadaşı Hz. Ebubekir oldu. İslam’ın gizli davetinin yapıldığı 3 yıllık bu dönemde Müslümanların sayısı 30’a ulaşmıştı. Gelen vahiy üzerine peygamberimiz İslam’a açık davete başladı ‘’ Ey Muhammed ! Şimdi sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme – Hicr Suresi 15/94’’. İslam’a açık davet sonucu Mekke’li müşrikler Müslümanlara karşı baskı ve zulme başladı. Müşrikler Peygamberimizden önce imkansız şeyler istediler ve kendisi ile alay ettiler ( ölüleri diriltmesi, Mekke’nin ortasından nehir geçmesi gibi ). Daha sonra vazgeçirmeye çalıştılar. Bunda da başarılı olamayınca kendisine engel olmak için herşeyi denediler. Peygamberimiz fiili saldırı ve baskıların şiddetlenmesi sonucu ashabına Habeşistan’a hicret etmelerini önerdi. Ve ilk hicret kafilesi 615 yılında Habeşistan’a yola çıktı.
Hz.Hamza bir gün Ebu Cehil’in peygamberimize hakaret ettiğini duyunca yanına gitti ve artık kendisinin de Müslüman olduğunu söyleyerek Ebu Cehil’e meydan okudu. Hz.Hamza Peygamberimizin amcası idi ama aralarında birkaç yaş vardı. Peygamberimiz Hz.Hamza’nın Müslüman olmasına çok sevindi. Hz.Hamza’dan sonra Mekke’deki önemli savaşçılardan Hz. Ömer’de müslüman olunca müşrikler çekinmeye başladı. Müşrikler fiili saldırıları azaltıp Müslümanlara ekonomik boykot uygulamaya başladı.620 yılına gelindiğinde önce yanında büyüdüğü amcası Ebu Talip, 3 gün sonra da eşi Hz. Hatice vefat etti. Peygamberimizin amcası ve Hz. Ali’nin de babası olan Ebu Talib’in vefatı sonrası haşimoğullarının başına peygamberimizin bir diğer amcası olan ama hayatı boyunca peygamberimizi ve Müslümanları engellemeye çalışan Ebu Leheb geçmiştir.Peygamberimiz hem Müslümanlara Mekke dışında yaşayabilecekleri bir yer bulmak hem de başka insanlara da ulaşmak için 619 yılında Mekke’ye yakın Taif şehrine gitti. Taif şehrinin ileri gelenleri Müslümanlığı kabul etmediği gibi dönüş yolunda O’nu taşlattılar. Mekke’ye dönüş yolunda Cebrail (A.S.) kendisine geldi ve eğer isterse Allah’ın Taiflileri yok edebileceğini söyledi. Kendisine yapılan kötülüklere rağmen Peygamberimiz Taiflilerin helak olmasını istemedi.
620 yılında Akabe adlı yerde Mekke’ye gelen Medineli tüccarlarla görüştü. Görüşme sonunda Medineli tüccarlar Müslüman oldu. Bu altı tüccar Medine’deki ilk Müslümanlar oldular. Ertesi yıl oniki kişi geldi. Yine aynı yerde Peygamberimiz ile görüştüler. Müslüman olup Hz.Peygamber’e biat ettiler. ‘’Birinci Akabe Biatı’’ denilen bu sözleşmede ‘’ Allah’a ortak koşmama, hırsızlık yapmama vb. ‘’ gibi genel islami hükümler vardı. 622 yılında daha kalabalık bir kafile geldi ve yine Akabe’de Peygamberimiz ile buluştular. Onlarda Müslüman oldu ve Peygamberimize biat ettiler. ‘’İkinci Akabe Biatı’’ndan sonra Peygamberimiz Medine’ye hicreti düşünmeye başladı.Hicretten bir yıl önce 621’de Peygamberimiz İsra (Peygamberimizin Kabe’den Mescid-i Aksa’ya götürülmesi) ve Mi’rac ( Peygamberimizin Allah katına yükseltilmesi) mucizeleri gerçekleşti. Mi’rac gecesi sonucunda beş vakit namaz tüm Müslümanlara farz kılındı.
622 yılında Peygamberimiz Mekke’deki Müslümanların Medine’ye hicret edebileceklerini söyleyince, Müslümanlar gizli gizli Medine’ye hicret etmeye başladı. Müşrikler Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Allah tarafından Cebrail (A.S.) aracılığı ile bundan haberdar olan Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir’in yanına gitti ve hicret hazırlığına başladılar. Medine istikametinin tam tersi bir yön belirlediler ve Mekke’nin yaklaşık 5 km uzağında 3 gün 3 gece beklediler. Medine şehrine az bilinen sarp yollardan gitmeye başladılar. Bu tarihi ve mübarek yolculuk sırasında birçok mucizevi olay gerçekleşti. Daha yola çıkmadan önce mağarada beklerlerken Onlar’ı arayan müşrikler bulundukları mağaranın girişine kadar gelmişler fakat girişteki örümcek ağını ve yuva yapmış kuşu görünce orada kimsenin olmadığını düşündüler ve geri döndüler.Müşrikler Peygamberimizi ve Hz. Ebu Bekir’i bulup getirene 100 deve vadetmişti. Bu ödül için peşlerine düşen Süraka adında bir avcı onları buldu. Tam Onlar’a yaklaşırken Peygamberimizin birşeyler okuduğunu gördü ve tam o an atının ön ayakları kuma saplandı. Süraka attan düştü. Ne kadar uğraşsa da atını hareket ettiremedi. Peygamberimize atını kurtarması için yalvardı. Hz. Peygamber’in duası ile atı kurtulunca kendisine biat etti ve arkalarından gelen müşrikleri başka bir yere yönlendirdi.Peygamberimizin Mekke’den çıkışı duyulunca Medineliler şehrin girişinde beklemeye başladılar. Peygamberimiz ve yanındakiler ( yolculuk esnasında Onlar’a katılanlar da oluyordu) Ranuna adlı yere vardıklarında Cuma namazı farz oldu. Peygamberimiz 24 Eylül 622 Cuma günü ilk Cuma namazını kıldırdı ve ilk Cuma hutbesini okudu. Medine’ye 3 km mesafedeki Kuba kasabasında birkaç gün dinlendi ve burada Hz. Ali ile buluştular. Ardından Medinelilerin adeta bir bayram ve şenliğini andıran coşkulu karşılamaları ile Medine şehrine giriş yaptılar.
Medine şehrinin bu dönemde adı Yesrib idi ve ‘’fesat’’ , ‘’zarar’’ gibi olumsuz bir anlamı vardı. Peygamberimiz şehrin adını ‘’hoş’’ ve ‘’güzel’’ anlamına gelen Taybe olarak değiştirdi. Daha sonra şehrin ismi ‘’ Medinetü Resulullah’’ ( Allah’ın Resulü’nün şehri) olarak anıldı ve zamanla Medine olarak kısaltıldı. Şehirde üç Yahudi kabilesi ( kaynuka, nadir, kurayza) ve iki arap kabilesi (evs, hazrec) vardı. Aralarında sık sık çatışmalar olurdu. Arap kabileler putperestti ve menat adını verdikleri puta taparlardı.Peygamberimiz Medine’de ilk olarak bir cami inşa ettirdi ( Mescid-i Nebevi). Önceleri kıblesi Kudüs’e bakıyordu daha sonra kıble Kabe’ye çevrildi. Mecid-i Nebevi’nin yanına Peygamberimiz için bir ev yapıldı. Böylece namaz vakitleri dışında da sosyal hayatın merkezi burası oldu.Hicretin 2. Yılında Ramazan orucu farz kılındı. Yine aynı yıl fitre sadakası hükmü Peygamberimiz tarafından açıklandı. Şevval ayının 1. Günü Ramazan Bayramı, Zilhicce ayının 10. Günü Kurban Bayramı olarak belirlendi. Peygamberimiz bayram namazlarını mescidde değil ‘’musalla’’ adı verilen açık alanda kadın ve çocuklarla beraber kılardı. Amacı bayram sevincini herkesin yaşamasıydı. Yine bu dönemde namaza davet olarak ‘’ezan’’ belirlendi.Medine’de hatırı sayılır ölçüde Müslüman olmayan arap ve yahudi de yaşıyordu. Bu sebeple Peygamberimiz şehirdeki birliği ve bütünlüğü sağlamak için ‘’ Medine Sözleşmesi’’ adı verilen yaklaşık 50 maddelik bir anlaşma metni oluşturuldu.Bu sözleşmeye göre şehre dışarıdan bir saldırı olursa herkes savunmaya katılacak ve savunma masrafları ortak olacaktı. Şehir dışındaki bir savaşta ise ortak hareket etme zorunluluğu yoktu. Bunun dışında birbirleri aralarındaki hukuksal sorumluluklarda belirlendi. Anlaşmazlık durumunda Hz. Muhammed (S.A.V.) anlaşmazlığı çözecek kişi oldu. Esas itibarı ile bu sözleşme sayesinde ‘’ İlk İslam Devleti’’ kurulmuş oldu ve Peygamberimiz de bu devletin fiili olarak başkanı oldu.Mekkeli müşrikler hicretten sonra da Müslümanları rahat bırakmadılar. Önce Medineli Müslümanlara sonra Medine’deki putperest araplara ve yahudilere tehdit mektupları gönderdiler. Hac Suresi’nin 30. Ayeti’nin inmesi ile birlikte ‘’ Kendilerine haksız yere saldırılan kimselere savaşma izni verilmiştir’’ müslümanlar artık Mekkeli müşriklerle açık açık savaşabilecekti.
Bedir Savaşı (624) : Hicretten sonra Müslümanların Mekke’de kalan tüm malları yağmalandı ve gasp edildi. Taşınabilir olanlar Ebu Cehil önderliğinde 1000 develik bir kervanla Suriye’de satıldı. Yaklaşık 50 bin dinarlık servetle dönen kervanın bilgisi Peygamberimize ulaşınca kervana baskın kararı aldı ve yaklaşık 700 kişilik bir ordu ile yola çıktı. Ebu Cehil bu saldırıdan haberdar oldu ve Mekke’den yardım istedi. Gelen destek ile birlikte 1000 kişilik müşrik ordusu Bedir kasabasına hareket etti.
Karşılaşan iki ordunun savaşından önce Peygamberimiz şöyle dua etti : ‘’ Ey Allah’ım ! İşte Kureyş, bütün kibiri ve gururuyla geldi; sana meydan okuyor ve peygamberini de yalanlıyor. Ey Allah’ım ! Peygamberlerine yaptığın yardım vaadini, bana da hususi olarak yaptığın zafer sözünü yerine getirmeni diliyorum. Ya Rabbi ! Şayet şu küçük ordu eriyip giderse sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmayacaktır. ‘’Ve savaş Müslümanların zaferi ile sonuçlandı. Ebu Cehil savaşta öldürüldü. Esirler alındı. Mekkeliler Ebu Cehil’in öldürülmesi sonucu Ebu Süfyan’ı kendilerine başkan seçtiler. Ebu Leheb hasta olduğu için savaşa katılamamıştı. Yenilgi haberini alınca durumu daha da kötüleşti ve öldü. Bu zafer ile müslümanların arap yarımadasındaki saygınlığı arttı. Diğer taraftan Mekkeliler karşı saldırının hazırlıklarına başladılar.
Uhud Savaşı (625) : Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı’nın intikamını almak istemeleri ve Mekke-Suriye ticaret yolunun bozulması sonucu Mekkeliler çevre kabilelerinde desteği ile 3000 kişilik bir ordu toplayıp Medine’ye yola çıktılar.Peygamberimiz Medine dışında bir savaş istemese de şehrin zarar görmemesi için 1000 kişilik bir ordu ile şehrin dışına çıktı. Yolda 300 kişiden oluşan Medineli münafık grup ayrılınca kalan 700 kişi ile Uhud denilen yere geldiler. Ayneyn tepesine 50 okçu yerleştirildi ve her ne olursa olsun yerlerini terketmemeleri için Peygamberimiz kesin emir verdi.Müslümanlar savaşın başında Mekkelileri püskürtmeyi başardı. Ama okçular savaşın kazanıldığını düşünüp ganimet elde etmek için yerlerini terkettiler. Okçulardaki düzensizliği farkeden Mekkeli müşriklerin süvari birliği komutanı Halid Bin Velid, önce Ayneyn tepesine saldırıp kalan okçuları şehit etti ve sonra da Müslüman ordusuna arkadan saldırdı. Diğer kureyşlilerde toparlanıp Müslümanlara saldırıya geçti. İki ateş arasında kalan Müslümanlar Uhud Dağı’nın eteklerine çekildiler. Müşriklerde Ebu Süfyan’ın etrafında toplandı. Savaş bitmiş, Müslümanlar kaybetmişti. Peygamberimizin amcası Hz.Hamza dahil birçok şehit verildi. Ebu Süfyan’ın karısı Hind, Bedir’de öldürülen babası, kardeşi ve amcasının intikamı için Hz. Hamza’nın ciğerini söktü ve çiğnedi. Diğer şehitlerde aynı akibete maruz kaldı.Peygamberimizin de dişi kırıldı ve alt dudağı kanadı. Uhud savaşına Müslüman kadınlar da katılmıştır. Bazıları su taşımış bazıları yaralıları tedavi etmiş bazıları ise silahlanıp çarpışmışlardır. Savaştan sonra Müslümanlar Medine’ye döndü. Müşriklerin şehre saldıracağı haberini alınca Peygamberimiz 500 kişilik birlikle Medine yakınlarında müşrikleri bekledi. Mekkeliler bu meydan okuma karşısında saldırıdan vazgeçip Mekke’ye döndüler.
Hendek Savaşı (626) : Bedir Savaşı’ndan sonra Medine’deki Kaynuka ve Nadir yahudi kabileleri Medine anlaşmasını bozdukları için şehrin dışına çıkarıldılar. Bir kısmı Hayber’e bir kısmı da Suriye’ye gitti. Medine’de sadece Kurayza adlı yahudi kabilesi kalmıştı. Hayber’deki yahudiler ile Mekkeli müşriklerin ortak çabaları ile yaklaşık 10 bin kişilik bir Müslüman karşıtı ordu oluşturuldu. Ordu arap yarımadasındaki tüm Müslüman karşıtı güçleri barındırıyordu.Peygamberimiz durumdan haberdar olunca Selman-i Farisi’nin önerisi ile şehrin etrafına hendek kazdırdı. Hendeğin uzunluğu yaklaşık olarak 5 km, genişliği 9 metre, derinliği 4 metre idi. Hendek sebebi ile göğüs göğüse mücadele olmayınca iki taraf birbirine ok ve taş atmaya başladı. Birkaç Mekkeli süvari hendeğin dar olan yerinden şehre girmeyi başardılar. Aralarında cesaret ve kararlılığı ile bilinen Amr Bin Abdüved isminde bir savaşçı vardı. Teke tek mücadele için meydan okudu. Karşısına Hz. Ali çıktı. Peygamberimiz Hz. Ali’ye kılıcını ve sarığını verdi. Hz. Ali rakibini tek bir kılıç darbesi ile öldürdü. Hendeği geçen diğer müşrikler geri çekilmek zorunda kaldı.Kuşatma sırasında Müslümanlar korku ve sıkıntı yaşadı. Diğer taraftan müşrikler de uzun bir kuşatma için hazırlıklı değildi. Üzerine müşriklere Hayber yahudilerinin gönderdiği erzakların Müslümanların eline geçmesi ve havaların soğumaya başlaması sonucu Ebu Süfyan kuşatmayı kaldırdı.
Hendek savaşında müşriklerle işbirliği yapan kurayza yahudi kabilesi Müslümanları zor durumda bırakmıştı. Hendek savaşı bitince Peygamberimiz bir birlik toplayıp kurayzalıların kalesini kuşattı. Yahudiler ‘’ bizim hakkımızda Sa’d karar versin’’ deyince evs kabilesinden Sa’d bin Mu’az savaşçı erkeklerin idamına, kadın ve çocukların esir alınmasına, malların ise ganimet sayılmasına hükmetti (627). 628 yılında da bir başka yahudi merkezi olan ve Müslümanlara karşı Mekkeli müşriklerle ittifak kuran Hayber yahudilerini etkisizleştirmek için Hayber kalesi fethedildi.
Peygamberimiz de dahil Müslümanların Mekke’yi ziyaret etme ve Kabe’yi tavaf etme isteği sürekli artıyordu. Sonunda Peygamberimiz Mekke’ye gitme ve Umre ziyareti yapma kararı aldı (628). 1500 kişilik Müslüman birliği Mekke yakınlarındaki Hudeybiye’de konakladılar. Peygamberimiz bir elçi göndererek amaçlarının savaş olmadığını iletti ama Mekkeliler elçiye çok kötü davrandı. Peygamberimiz bu kez aynı zamanda Ebu Süfyan’ın akrabası olan Hz. Osman’ı elçi olarak gönderdi. Mekkeliler Hz.Osman’ı tutukladılar. Bu haber Müslümanlara ‘’Hz. Osman öldürüldü’’ diye ulaşınca herkes Peygamberimize biat edip savaşa hazırlandı. Müslümanların kararlılığı Mekkelileri korkuttu. Önce Hz. Osman’ı serbest bıraktılar sonra anlaşma için Süheyl Bin Amr başkanlığında heyet gönderdiler. İki taraf arasında Hudeybiye Anlaşması imzalandı. Anlaşma şartları başta Müslümanların alehine gibi görünse de tarafların 10 yıl birbirine saldırmayacak olmaları sonucu Müslümanlar daha rahat hareket etmeye başladı. Yine anlaşmaya uygun olarak Müslümanlar 1 yıl sonra Hac amaçlı Mekke’ye gelip 3 gün kalacaklardı. Bu ziyaret sonucu birçok Mekkelinin Müslümanlara bakışı değişti. Nitekim Halid Bin Velid, Amr Bin As ve Osman Bin Talha gibi Mekke’nin önemli komutanları Medine’ye gidip Müslüman oldu. Mekkelilerin yapılan anlaşmayı bozmaları sonucu Peygamberimiz Mekke seferine karar verdi. Sefer hazırlıkları çok gizli yürütüldü. Mekke’ye vardığında yolda katılanlarla beraber 10 bin kişilik bir Müslüman ordusu olmuştu. Ebu Süfyan anlaşma için geldi, ordunun büyüklüğünü görünce Peygamberimizin çağrısına uyarak Müslüman oldu. Ardından Kabe’nin avlusunda kendisinin artık Müslüman olduğunu, Mekkelilerin teslim olmaktan başka çareleri kalmadığını, herkesin Kabe’ye ya da evine sığınmasını söyledi. Peygamberimiz Müslümanlara mecbur kalmadıkça savaşmamalarını, kaçanları kovalamamalarını ve yaralı ve esirleri öldürmemelerini söyledi. 630 yılında, nihayet, Mekke fethedildi.
629 yılında yapılan Mute savaşında Roma İmparatorluğu ile ilk kez karşılaşan Müslümanlar Halid Bin Velid’in askeri dehası sayesinde bu savaştan en az zararla çıkmışlardı. 630 yılında ise Romalıların Müslümanlara karşı savaş hazırlığına başladıkları bilgisi gelince yaklaşık 30 bin kişilik bir ordu ile Peygamberimiz Medine’den kuzeye yola çıktı. Tebük’te karargah kuruldu ve bir süre ordu burada bekledi. Bölgedeki yerleşimlere ‘’ İslam’a davet ‘’ mektupları gönderildi ve ilişkiler kuruldu. Savaş olmadan sona eren sefer Müslümanlar için ciddi bir sınav oldu.
Hicretin 10. Yılında (631), Ramazan ayında, Cebrail (A.S.) kendisine Kur’an-ı Kerim’i 2 defa okuttu. Böylece Peygamberimiz ecelinin yaklaştığını anladı. Hacca gitmek için hazırlıklara başladı ve bütün Müslümanları bu yolculuğa davet etti. Hicretin 10. Yılında Hac yolculuğunu Arafat Dağı’nda tamamladı ve orada bulunan Müslümanlara Veda Hutbesi konuşmasını yaptı.
Veda Haccı’ndan sonra sağlığı bozuldu. 13 Rebiülevvel 11 / 8 Haziran 632 Pazartesi günü vefat etti…
Allah (C.C.) bu yazıyı okuyan herkesi Hz. Muhammed'in (S.A.V.) ümmetinden eylesin.
Peygamberimizin soyu Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’den gelir. Hz.İsmail’in torunlarından olan Adnan’a, oradan Kureyş kabilesinin Haşimoğulları koluna dayanır. Annesinin adı Amine, babasının adı Abdullah’tır. Dedesinin adı Abdulmuttalip’tir. Babası Abdullah Peygamberimiz henüz doğmadan vefat etmiştir. O dönemde süt emme çağındaki çocuklar çölde yaşayan bir süt anneye emanet edilir ve büyüyene kadar orada kalırdı. Peygamberimizin süt annesi Ben-i Said kabilesinden Halime adında bir kadın idi. 4 yaşına kadar burada kaldı ve sonra Mekke’ye ailesinin yanına getirildi. 6 yaşında iken annesi Amine, 8 yaşında iken dedesi Abdulmuttalib vefat etti. Bundan sonra Peygamberimize amcası Ebu Talip sahip çıktı.Rivayet odur ki; Peygamberimiz yaklaşık 12 yaşlarında iken amcası Ebu Talip ile birlikte Mekke’den Şam’a kervan götürmektedir. Yolda mola verdikleri bir sırada yakınlarındaki bir manastırda görevli olan Bahira adındaki bir rahip kervanın üzerinde alçak ve küçük bir bulut farketti. İlginç olan ise kervan ilerledikçe bulut ilerliyor kervan durunca bulutta duruyordu. Rahip kervandaki herkesi yemeğe davet etti. İzin istedikten sonra peygamberimizin sırtındaki nübüvvet mührünü görünce O’nun beklenen peygamber olduğunu anladı. Durumu amcası Ebu Talip’e anlattı ve O’nu Yahudilerden korumasını söyledi.Amcası yaşlanınca onun ticari işlerini Peygamberimiz devam ettirdi. Arap yarımadasının birçok yerlerine kervan götürmüş ve böylece insanların ekonomik, siyasal ve sosyal durumlarını gözlemlemiştir.
Arap yarımadasında uzun zamandır bir toplumsal çürüme vardı. Kan davaları ve çatışmalar, savaşlar hiç bitmiyordu. Kabileler ticareti devam ettirmek ve barışı sağlamak için Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarını kutsal kabul ettiler ve bu aylarda savaşmayı yasakladılar. Ama bu da çözüm olmadı. Savaşlar devam etti. Bu aylarda yapılan savaşlara Ficar Savaşları dendi. Bu savaşlar ile toplumsal yapı tamamen sarsılmaya başladı ve birgün Mekke’nin ileri gelenlerinden alacağını tahsil edemeyen Yemenli bir tüccar Ebu Kubeys dağına çıkıp uğradığı haksızlığı yüksek sesle haykırdı. Bunun üzerine aralarında Peygamberimizin de bulunduğu bazı Mekkeliler daha fazla kimse haksızlığa uğramasın diye yemin ettiler. Hılfu’l Fudül denilen bu teşkilat Peygamberimize siyaset ve yönetim konusunda önemli bir tecrübe oldu.
Peygamberimiz 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’nin bu evlilik sırasındaki yaşı tartışmalıdır. Bazı kaynaklar 40 bazı kaynaklar 28 yaşında olduğunu yazar. Peygamber efendimiz ile Hz. Hatice’nin bu evliliklerinden 6 çocukları olduğu düşünülürse Hz. Hatice’nin 28 yaşında olma ihtimali daha kuvvetlidir. Peygamberimiz 34 yaşında iken 605 yılında Kureyşliler Kabe’yi tamire karar verdiler. Hacerülesved taşının yerleştirilmesi konusunda anlaşmazlık çıktı. Sonunda ‘’Beni Şeybe’’ kapısından ilk girenin hakem olması konusunda anlaştılar. Ve o kapıdan ilk Peygamberimiz girdi. Hakemliği kabul edildikten sonra bir örtü istedi. Hacerülesved taşını örtüye koyduktan sonra her kabile reisinin örtünün bir ucundan tutmasını istedi ve örtü havaya kaldırıldı. Gerekli yüksekliğe ulaşınca Peygamberimiz elleriyle Hacerülesved taşını yerine koydu. Böylece herkesi tatmin eden bir çözüm bulmuş oldu.Kırklı yaşlara yaklaştığı zaman Peygamberimiz Mekke yakınlarında bulunan Hira Dağı’na çıkıp inzivaya yönelmeye başladı. Yanına biraz erzak alıyor ve bir süre burada kalıyordu. Erzağı bitince Mekke’ye geliyor, bir süre sonra yine biraz erzakla Hira Dağı’na geliyordu. Zaman zaman eşi Hz. Hatice’yi de yanına alıyordu. Gördüğü rüyalar gerçek hayatta birebir çıkıyordu. Hiçbir insanın olmadığı yerlerde ‘’ Selam sana ey Allah’ın elçisi ‘’ diye sesler duyuyordu.Birçok kişi bu süreçte Peygamberimizin vahye hazırlandığını düşünmektedir. Nitekim 610 yılının Ramazan ayında, ayın son 10 gününde ve muhtemelen 27. Gecesinde Cebrail (A.S.) kendisini bir anda kavradı ve ‘’Oku !’’ (İkra ) dedi. Peygamberimiz ‘’Ben okuma bilmem’’ deyince Cebrail (A.S.) kuvvetlice kendisini sıktı ve tekrar ‘’ Oku ! ’’ dedi. Peygamberimiz yine ‘’Ben okuma bilmem’’ deyince çok daha kuvvetli sıktı ve tekrar ‘’Oku ! ‘’ dedi. Peygamberimiz bu kez ‘’ Ne okuyayım ? ‘’ dedi. Cebrail (A.S.) kendisini çok daha şiddetli sıktı ve bıraktıktan sonra Alak Suresi’nin ilk beş ayetini okudu :
‘’ Yaratan Rabbin adıyla oku. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku ! Senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediklerini öğreten O’dur’’ Peygamberimiz bu ayetleri tekrarlayıp ezberledi. Ardından hemen eve gitti, yatağına yattı ve eşi Hz. Hatice’ye ‘’beni örtün, beni örtün’’ dedi. Uyandıktan sonra olanları anlattı. Hz Hatice kendisine ilk inanan oldu.İlk vahyin ardından bir süre hiçbir gelişme olmadı. Peygamberimiz sık sık Hira mağarasına gidiyor ama hiçbir gelişme olmuyordu. Bu dönem daha sonra Fetretü’l Vahy ( Vahyin Kesilmesi) diye anılacaktır. Ve nihayet Cebrail (A.S.) yeni bir vahiyle geldi :
‘’Kuşluk vaktine andolsun. Karanlığın çöktüğü vakit geceye andolsun ki Rabbin seni terketmedi. Sana darılmadı da…’’
diye başlayan Duha Suresi’nin inmesi ile Peygamberimiz rahatladı.
Bir gün evinde otururken Cebrail (A.S.) ile gelen Müddessir Suresi’nin ilk beş ayeti ile kendisine peygamberlik görevi açıkça verildi : ‘’ Ey örtünen adam. Kalk ve insanları uyar. Rabbinin adını yücelt. Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden uzak dur.’’ Bundan sonra Peygamberimiz yanındakilere İslam’ı tebliğ etmeye başladı. Kendisine ilk inananlar eşi Hz. Hatice ve kızları Zeyneb, Rükkiye, Ümmü Gülsüm, Hz. Ali ( henüz 10 yaşında idi), Fatıma (henüz 5 yaşında idi), evlatlığı Zeyd ve en yakın arkadaşı Hz. Ebubekir oldu. İslam’ın gizli davetinin yapıldığı 3 yıllık bu dönemde Müslümanların sayısı 30’a ulaşmıştı. Gelen vahiy üzerine peygamberimiz İslam’a açık davete başladı ‘’ Ey Muhammed ! Şimdi sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme – Hicr Suresi 15/94’’. İslam’a açık davet sonucu Mekke’li müşrikler Müslümanlara karşı baskı ve zulme başladı. Müşrikler Peygamberimizden önce imkansız şeyler istediler ve kendisi ile alay ettiler ( ölüleri diriltmesi, Mekke’nin ortasından nehir geçmesi gibi ). Daha sonra vazgeçirmeye çalıştılar. Bunda da başarılı olamayınca kendisine engel olmak için herşeyi denediler. Peygamberimiz fiili saldırı ve baskıların şiddetlenmesi sonucu ashabına Habeşistan’a hicret etmelerini önerdi. Ve ilk hicret kafilesi 615 yılında Habeşistan’a yola çıktı.
Hz.Hamza bir gün Ebu Cehil’in peygamberimize hakaret ettiğini duyunca yanına gitti ve artık kendisinin de Müslüman olduğunu söyleyerek Ebu Cehil’e meydan okudu. Hz.Hamza Peygamberimizin amcası idi ama aralarında birkaç yaş vardı. Peygamberimiz Hz.Hamza’nın Müslüman olmasına çok sevindi. Hz.Hamza’dan sonra Mekke’deki önemli savaşçılardan Hz. Ömer’de müslüman olunca müşrikler çekinmeye başladı. Müşrikler fiili saldırıları azaltıp Müslümanlara ekonomik boykot uygulamaya başladı.620 yılına gelindiğinde önce yanında büyüdüğü amcası Ebu Talip, 3 gün sonra da eşi Hz. Hatice vefat etti. Peygamberimizin amcası ve Hz. Ali’nin de babası olan Ebu Talib’in vefatı sonrası haşimoğullarının başına peygamberimizin bir diğer amcası olan ama hayatı boyunca peygamberimizi ve Müslümanları engellemeye çalışan Ebu Leheb geçmiştir.Peygamberimiz hem Müslümanlara Mekke dışında yaşayabilecekleri bir yer bulmak hem de başka insanlara da ulaşmak için 619 yılında Mekke’ye yakın Taif şehrine gitti. Taif şehrinin ileri gelenleri Müslümanlığı kabul etmediği gibi dönüş yolunda O’nu taşlattılar. Mekke’ye dönüş yolunda Cebrail (A.S.) kendisine geldi ve eğer isterse Allah’ın Taiflileri yok edebileceğini söyledi. Kendisine yapılan kötülüklere rağmen Peygamberimiz Taiflilerin helak olmasını istemedi.
620 yılında Akabe adlı yerde Mekke’ye gelen Medineli tüccarlarla görüştü. Görüşme sonunda Medineli tüccarlar Müslüman oldu. Bu altı tüccar Medine’deki ilk Müslümanlar oldular. Ertesi yıl oniki kişi geldi. Yine aynı yerde Peygamberimiz ile görüştüler. Müslüman olup Hz.Peygamber’e biat ettiler. ‘’Birinci Akabe Biatı’’ denilen bu sözleşmede ‘’ Allah’a ortak koşmama, hırsızlık yapmama vb. ‘’ gibi genel islami hükümler vardı. 622 yılında daha kalabalık bir kafile geldi ve yine Akabe’de Peygamberimiz ile buluştular. Onlarda Müslüman oldu ve Peygamberimize biat ettiler. ‘’İkinci Akabe Biatı’’ndan sonra Peygamberimiz Medine’ye hicreti düşünmeye başladı.Hicretten bir yıl önce 621’de Peygamberimiz İsra (Peygamberimizin Kabe’den Mescid-i Aksa’ya götürülmesi) ve Mi’rac ( Peygamberimizin Allah katına yükseltilmesi) mucizeleri gerçekleşti. Mi’rac gecesi sonucunda beş vakit namaz tüm Müslümanlara farz kılındı.
622 yılında Peygamberimiz Mekke’deki Müslümanların Medine’ye hicret edebileceklerini söyleyince, Müslümanlar gizli gizli Medine’ye hicret etmeye başladı. Müşrikler Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Allah tarafından Cebrail (A.S.) aracılığı ile bundan haberdar olan Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir’in yanına gitti ve hicret hazırlığına başladılar. Medine istikametinin tam tersi bir yön belirlediler ve Mekke’nin yaklaşık 5 km uzağında 3 gün 3 gece beklediler. Medine şehrine az bilinen sarp yollardan gitmeye başladılar. Bu tarihi ve mübarek yolculuk sırasında birçok mucizevi olay gerçekleşti. Daha yola çıkmadan önce mağarada beklerlerken Onlar’ı arayan müşrikler bulundukları mağaranın girişine kadar gelmişler fakat girişteki örümcek ağını ve yuva yapmış kuşu görünce orada kimsenin olmadığını düşündüler ve geri döndüler.Müşrikler Peygamberimizi ve Hz. Ebu Bekir’i bulup getirene 100 deve vadetmişti. Bu ödül için peşlerine düşen Süraka adında bir avcı onları buldu. Tam Onlar’a yaklaşırken Peygamberimizin birşeyler okuduğunu gördü ve tam o an atının ön ayakları kuma saplandı. Süraka attan düştü. Ne kadar uğraşsa da atını hareket ettiremedi. Peygamberimize atını kurtarması için yalvardı. Hz. Peygamber’in duası ile atı kurtulunca kendisine biat etti ve arkalarından gelen müşrikleri başka bir yere yönlendirdi.Peygamberimizin Mekke’den çıkışı duyulunca Medineliler şehrin girişinde beklemeye başladılar. Peygamberimiz ve yanındakiler ( yolculuk esnasında Onlar’a katılanlar da oluyordu) Ranuna adlı yere vardıklarında Cuma namazı farz oldu. Peygamberimiz 24 Eylül 622 Cuma günü ilk Cuma namazını kıldırdı ve ilk Cuma hutbesini okudu. Medine’ye 3 km mesafedeki Kuba kasabasında birkaç gün dinlendi ve burada Hz. Ali ile buluştular. Ardından Medinelilerin adeta bir bayram ve şenliğini andıran coşkulu karşılamaları ile Medine şehrine giriş yaptılar.
Medine şehrinin bu dönemde adı Yesrib idi ve ‘’fesat’’ , ‘’zarar’’ gibi olumsuz bir anlamı vardı. Peygamberimiz şehrin adını ‘’hoş’’ ve ‘’güzel’’ anlamına gelen Taybe olarak değiştirdi. Daha sonra şehrin ismi ‘’ Medinetü Resulullah’’ ( Allah’ın Resulü’nün şehri) olarak anıldı ve zamanla Medine olarak kısaltıldı. Şehirde üç Yahudi kabilesi ( kaynuka, nadir, kurayza) ve iki arap kabilesi (evs, hazrec) vardı. Aralarında sık sık çatışmalar olurdu. Arap kabileler putperestti ve menat adını verdikleri puta taparlardı.Peygamberimiz Medine’de ilk olarak bir cami inşa ettirdi ( Mescid-i Nebevi). Önceleri kıblesi Kudüs’e bakıyordu daha sonra kıble Kabe’ye çevrildi. Mecid-i Nebevi’nin yanına Peygamberimiz için bir ev yapıldı. Böylece namaz vakitleri dışında da sosyal hayatın merkezi burası oldu.Hicretin 2. Yılında Ramazan orucu farz kılındı. Yine aynı yıl fitre sadakası hükmü Peygamberimiz tarafından açıklandı. Şevval ayının 1. Günü Ramazan Bayramı, Zilhicce ayının 10. Günü Kurban Bayramı olarak belirlendi. Peygamberimiz bayram namazlarını mescidde değil ‘’musalla’’ adı verilen açık alanda kadın ve çocuklarla beraber kılardı. Amacı bayram sevincini herkesin yaşamasıydı. Yine bu dönemde namaza davet olarak ‘’ezan’’ belirlendi.Medine’de hatırı sayılır ölçüde Müslüman olmayan arap ve yahudi de yaşıyordu. Bu sebeple Peygamberimiz şehirdeki birliği ve bütünlüğü sağlamak için ‘’ Medine Sözleşmesi’’ adı verilen yaklaşık 50 maddelik bir anlaşma metni oluşturuldu.Bu sözleşmeye göre şehre dışarıdan bir saldırı olursa herkes savunmaya katılacak ve savunma masrafları ortak olacaktı. Şehir dışındaki bir savaşta ise ortak hareket etme zorunluluğu yoktu. Bunun dışında birbirleri aralarındaki hukuksal sorumluluklarda belirlendi. Anlaşmazlık durumunda Hz. Muhammed (S.A.V.) anlaşmazlığı çözecek kişi oldu. Esas itibarı ile bu sözleşme sayesinde ‘’ İlk İslam Devleti’’ kurulmuş oldu ve Peygamberimiz de bu devletin fiili olarak başkanı oldu.Mekkeli müşrikler hicretten sonra da Müslümanları rahat bırakmadılar. Önce Medineli Müslümanlara sonra Medine’deki putperest araplara ve yahudilere tehdit mektupları gönderdiler. Hac Suresi’nin 30. Ayeti’nin inmesi ile birlikte ‘’ Kendilerine haksız yere saldırılan kimselere savaşma izni verilmiştir’’ müslümanlar artık Mekkeli müşriklerle açık açık savaşabilecekti.
Bedir Savaşı (624) : Hicretten sonra Müslümanların Mekke’de kalan tüm malları yağmalandı ve gasp edildi. Taşınabilir olanlar Ebu Cehil önderliğinde 1000 develik bir kervanla Suriye’de satıldı. Yaklaşık 50 bin dinarlık servetle dönen kervanın bilgisi Peygamberimize ulaşınca kervana baskın kararı aldı ve yaklaşık 700 kişilik bir ordu ile yola çıktı. Ebu Cehil bu saldırıdan haberdar oldu ve Mekke’den yardım istedi. Gelen destek ile birlikte 1000 kişilik müşrik ordusu Bedir kasabasına hareket etti.
Karşılaşan iki ordunun savaşından önce Peygamberimiz şöyle dua etti : ‘’ Ey Allah’ım ! İşte Kureyş, bütün kibiri ve gururuyla geldi; sana meydan okuyor ve peygamberini de yalanlıyor. Ey Allah’ım ! Peygamberlerine yaptığın yardım vaadini, bana da hususi olarak yaptığın zafer sözünü yerine getirmeni diliyorum. Ya Rabbi ! Şayet şu küçük ordu eriyip giderse sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmayacaktır. ‘’Ve savaş Müslümanların zaferi ile sonuçlandı. Ebu Cehil savaşta öldürüldü. Esirler alındı. Mekkeliler Ebu Cehil’in öldürülmesi sonucu Ebu Süfyan’ı kendilerine başkan seçtiler. Ebu Leheb hasta olduğu için savaşa katılamamıştı. Yenilgi haberini alınca durumu daha da kötüleşti ve öldü. Bu zafer ile müslümanların arap yarımadasındaki saygınlığı arttı. Diğer taraftan Mekkeliler karşı saldırının hazırlıklarına başladılar.
Uhud Savaşı (625) : Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı’nın intikamını almak istemeleri ve Mekke-Suriye ticaret yolunun bozulması sonucu Mekkeliler çevre kabilelerinde desteği ile 3000 kişilik bir ordu toplayıp Medine’ye yola çıktılar.Peygamberimiz Medine dışında bir savaş istemese de şehrin zarar görmemesi için 1000 kişilik bir ordu ile şehrin dışına çıktı. Yolda 300 kişiden oluşan Medineli münafık grup ayrılınca kalan 700 kişi ile Uhud denilen yere geldiler. Ayneyn tepesine 50 okçu yerleştirildi ve her ne olursa olsun yerlerini terketmemeleri için Peygamberimiz kesin emir verdi.Müslümanlar savaşın başında Mekkelileri püskürtmeyi başardı. Ama okçular savaşın kazanıldığını düşünüp ganimet elde etmek için yerlerini terkettiler. Okçulardaki düzensizliği farkeden Mekkeli müşriklerin süvari birliği komutanı Halid Bin Velid, önce Ayneyn tepesine saldırıp kalan okçuları şehit etti ve sonra da Müslüman ordusuna arkadan saldırdı. Diğer kureyşlilerde toparlanıp Müslümanlara saldırıya geçti. İki ateş arasında kalan Müslümanlar Uhud Dağı’nın eteklerine çekildiler. Müşriklerde Ebu Süfyan’ın etrafında toplandı. Savaş bitmiş, Müslümanlar kaybetmişti. Peygamberimizin amcası Hz.Hamza dahil birçok şehit verildi. Ebu Süfyan’ın karısı Hind, Bedir’de öldürülen babası, kardeşi ve amcasının intikamı için Hz. Hamza’nın ciğerini söktü ve çiğnedi. Diğer şehitlerde aynı akibete maruz kaldı.Peygamberimizin de dişi kırıldı ve alt dudağı kanadı. Uhud savaşına Müslüman kadınlar da katılmıştır. Bazıları su taşımış bazıları yaralıları tedavi etmiş bazıları ise silahlanıp çarpışmışlardır. Savaştan sonra Müslümanlar Medine’ye döndü. Müşriklerin şehre saldıracağı haberini alınca Peygamberimiz 500 kişilik birlikle Medine yakınlarında müşrikleri bekledi. Mekkeliler bu meydan okuma karşısında saldırıdan vazgeçip Mekke’ye döndüler.
Hendek Savaşı (626) : Bedir Savaşı’ndan sonra Medine’deki Kaynuka ve Nadir yahudi kabileleri Medine anlaşmasını bozdukları için şehrin dışına çıkarıldılar. Bir kısmı Hayber’e bir kısmı da Suriye’ye gitti. Medine’de sadece Kurayza adlı yahudi kabilesi kalmıştı. Hayber’deki yahudiler ile Mekkeli müşriklerin ortak çabaları ile yaklaşık 10 bin kişilik bir Müslüman karşıtı ordu oluşturuldu. Ordu arap yarımadasındaki tüm Müslüman karşıtı güçleri barındırıyordu.Peygamberimiz durumdan haberdar olunca Selman-i Farisi’nin önerisi ile şehrin etrafına hendek kazdırdı. Hendeğin uzunluğu yaklaşık olarak 5 km, genişliği 9 metre, derinliği 4 metre idi. Hendek sebebi ile göğüs göğüse mücadele olmayınca iki taraf birbirine ok ve taş atmaya başladı. Birkaç Mekkeli süvari hendeğin dar olan yerinden şehre girmeyi başardılar. Aralarında cesaret ve kararlılığı ile bilinen Amr Bin Abdüved isminde bir savaşçı vardı. Teke tek mücadele için meydan okudu. Karşısına Hz. Ali çıktı. Peygamberimiz Hz. Ali’ye kılıcını ve sarığını verdi. Hz. Ali rakibini tek bir kılıç darbesi ile öldürdü. Hendeği geçen diğer müşrikler geri çekilmek zorunda kaldı.Kuşatma sırasında Müslümanlar korku ve sıkıntı yaşadı. Diğer taraftan müşrikler de uzun bir kuşatma için hazırlıklı değildi. Üzerine müşriklere Hayber yahudilerinin gönderdiği erzakların Müslümanların eline geçmesi ve havaların soğumaya başlaması sonucu Ebu Süfyan kuşatmayı kaldırdı.
Hendek savaşında müşriklerle işbirliği yapan kurayza yahudi kabilesi Müslümanları zor durumda bırakmıştı. Hendek savaşı bitince Peygamberimiz bir birlik toplayıp kurayzalıların kalesini kuşattı. Yahudiler ‘’ bizim hakkımızda Sa’d karar versin’’ deyince evs kabilesinden Sa’d bin Mu’az savaşçı erkeklerin idamına, kadın ve çocukların esir alınmasına, malların ise ganimet sayılmasına hükmetti (627). 628 yılında da bir başka yahudi merkezi olan ve Müslümanlara karşı Mekkeli müşriklerle ittifak kuran Hayber yahudilerini etkisizleştirmek için Hayber kalesi fethedildi.
Peygamberimiz de dahil Müslümanların Mekke’yi ziyaret etme ve Kabe’yi tavaf etme isteği sürekli artıyordu. Sonunda Peygamberimiz Mekke’ye gitme ve Umre ziyareti yapma kararı aldı (628). 1500 kişilik Müslüman birliği Mekke yakınlarındaki Hudeybiye’de konakladılar. Peygamberimiz bir elçi göndererek amaçlarının savaş olmadığını iletti ama Mekkeliler elçiye çok kötü davrandı. Peygamberimiz bu kez aynı zamanda Ebu Süfyan’ın akrabası olan Hz. Osman’ı elçi olarak gönderdi. Mekkeliler Hz.Osman’ı tutukladılar. Bu haber Müslümanlara ‘’Hz. Osman öldürüldü’’ diye ulaşınca herkes Peygamberimize biat edip savaşa hazırlandı. Müslümanların kararlılığı Mekkelileri korkuttu. Önce Hz. Osman’ı serbest bıraktılar sonra anlaşma için Süheyl Bin Amr başkanlığında heyet gönderdiler. İki taraf arasında Hudeybiye Anlaşması imzalandı. Anlaşma şartları başta Müslümanların alehine gibi görünse de tarafların 10 yıl birbirine saldırmayacak olmaları sonucu Müslümanlar daha rahat hareket etmeye başladı. Yine anlaşmaya uygun olarak Müslümanlar 1 yıl sonra Hac amaçlı Mekke’ye gelip 3 gün kalacaklardı. Bu ziyaret sonucu birçok Mekkelinin Müslümanlara bakışı değişti. Nitekim Halid Bin Velid, Amr Bin As ve Osman Bin Talha gibi Mekke’nin önemli komutanları Medine’ye gidip Müslüman oldu. Mekkelilerin yapılan anlaşmayı bozmaları sonucu Peygamberimiz Mekke seferine karar verdi. Sefer hazırlıkları çok gizli yürütüldü. Mekke’ye vardığında yolda katılanlarla beraber 10 bin kişilik bir Müslüman ordusu olmuştu. Ebu Süfyan anlaşma için geldi, ordunun büyüklüğünü görünce Peygamberimizin çağrısına uyarak Müslüman oldu. Ardından Kabe’nin avlusunda kendisinin artık Müslüman olduğunu, Mekkelilerin teslim olmaktan başka çareleri kalmadığını, herkesin Kabe’ye ya da evine sığınmasını söyledi. Peygamberimiz Müslümanlara mecbur kalmadıkça savaşmamalarını, kaçanları kovalamamalarını ve yaralı ve esirleri öldürmemelerini söyledi. 630 yılında, nihayet, Mekke fethedildi.
629 yılında yapılan Mute savaşında Roma İmparatorluğu ile ilk kez karşılaşan Müslümanlar Halid Bin Velid’in askeri dehası sayesinde bu savaştan en az zararla çıkmışlardı. 630 yılında ise Romalıların Müslümanlara karşı savaş hazırlığına başladıkları bilgisi gelince yaklaşık 30 bin kişilik bir ordu ile Peygamberimiz Medine’den kuzeye yola çıktı. Tebük’te karargah kuruldu ve bir süre ordu burada bekledi. Bölgedeki yerleşimlere ‘’ İslam’a davet ‘’ mektupları gönderildi ve ilişkiler kuruldu. Savaş olmadan sona eren sefer Müslümanlar için ciddi bir sınav oldu.
Hicretin 10. Yılında (631), Ramazan ayında, Cebrail (A.S.) kendisine Kur’an-ı Kerim’i 2 defa okuttu. Böylece Peygamberimiz ecelinin yaklaştığını anladı. Hacca gitmek için hazırlıklara başladı ve bütün Müslümanları bu yolculuğa davet etti. Hicretin 10. Yılında Hac yolculuğunu Arafat Dağı’nda tamamladı ve orada bulunan Müslümanlara Veda Hutbesi konuşmasını yaptı.
Veda Haccı’ndan sonra sağlığı bozuldu. 13 Rebiülevvel 11 / 8 Haziran 632 Pazartesi günü vefat etti…
Allah (C.C.) bu yazıyı okuyan herkesi Hz. Muhammed'in (S.A.V.) ümmetinden eylesin.