Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İbadetlerin temeli

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbadetler, din ve ittibâ üzere kuruludur, heva ve ibtida' (icad etmek) üzere değil. İslâm iki temele dayanır:
Birincisi: Sadece Allah'a ibadet edip O'na ortak koşmamamızdır.

İkincisi: Resûlüllah (s.a.v.)'in dili üzere bize bildirdiği şekilde Allah'a ibadet etmemizdir, hevâ ve bid'atlere göre değil. Allah şöyle buyurmaktadır:
«Sonra seni de (din) işinde bir şeriatın üstüne me'mur kıldık. O halde sen ona tâbi ol. Bilmezlerin heveslerine uyma. Şüphesiz onlar, seni Allah'tan müstağni kılmazlar» (45 Câsiye 18-19).


«Koksa Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır?» (42 Sûra 21).


Allah Resulünün gösterdiği şeklin dışında hiç kimse Allah'a vâcib veya müstehab olarak ibâdet etmek hakkına sahip değildir. Sonradan uydurulan şeylerle; bid'atlerle Allah'a ibadet edemeyiz. Nitekim bu, Sünendeki Irbaz, Sariye hadîsinde de ifade edilmiştir. Tirmizî, sözkonusu hadîs için: Hasen-Sahih bir hadîstir, demektedir. Müslim'de de, Resûlüllah (s.a.v.)'in hutbesinde:
«Sözün en hayırlısı, Allah'ın sözü ve yolların en hayırlısı, Muhammed (s.a.v.)'in yoludur. İşlerin kötüsü ise, sonradan ortaya çıkanlardır, her bid'at sapıklıktır» (Müslim, Cuma 43; Ebû Dâvud, Sünnet 5; Nesâî, İdeyn 22; İbn Mâce, Mukaddime 7; Ahmed bin Hanbel lll / 310, 371) buyurduğu rivayet edilmektedir.



Hiç kimse, Allah'tan başkasına ibadet etme yetkisine sahip değildir. Yalnızca Allah için namaz kılmalı, O'nun için oruç tutmalı, Beytullah'ı haccetmeli, Allah'a tevekkül etmeli, Allah'tan korkmalı, O'na adak adamalı ve ancak O'na yemin etmelidir. Buhârî ve Müslim'de, Peygamber (s.a.v.'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir :
«Allah, atalarınıza yemin etmekten sizi sakındırıyor; her kim yemin edecekse Allah'a yemin etsin, ya da sussun» (Buhârî, Şehâdât 26, Edeb 74, Eymân 4; Müslim, Eymân 3).


Sünen'de ise:
«Her kim Allah'tan başkasına yemin ederse, şirk koşmuştur» (Tirmizî, Nüzûr 9; Nesâi, Eymân 4; İbn Mâce, Keffarât 2) buyurulur. İbn Mes'ûd' dan: «Benim için yalancı olarak Allah'a yemin etmem doğru olarak başkasına yemin etmekten daha sevimlidir» dediği rivayet edilmiştir. Çünkü Allah'tan başkasına yemin etmek şirktir. Allah'a yemin etmek ise, tevhiddir. Beraberinde yalan bulunan tevhid, beraberinde doğru bulunan şirkten daha hayırlıdır. Yalan, olsa olsa şirke eşit olur.


Nitekim Peygamber (s.a.v.) :
«Yalan, şahitliği iki veya üç defa Allah'a ortak koşmaya eşittir» (Ebû Dâvud, Akdiye 15; Tirmizî, Şehâdât 3; İbn Mâce, Ahkâm 32; Ahmed bin Hanbel lV/178,233, 321, 322) buyurmuş ve ardından: «Kim Allah'a eş koşarsa, o yüksekten düşüp de (parçalanmış ve) kendisini kuş kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere atmış gibidir» (22 Hacc 31)âyetini okumuştur. Allah'tan başkasına yemin eden, eğer Allah'a eş koşmuş sayılıyorsa, O'ndan başkasına adak adayanın durumu kimbilir ne olur?


Adak adama, yeminden daha büyüktür. Bu nedenle, Allah'tan başkasına adak adayan, adağını yerine getirmez. Bu hususta müslümanlar görüş birliği içindedirler. Meselâ, Allah'tan başkasına namaz, oruç, hac, umre veya sadaka adamışsa, onu yerine getirmez. Bir şeyi yapacağına yemin etmişse, onu yapmaz. Bir görüşe göre de yemin ettiği şeyi yapmaz, fakat keffâret eder. Nitekim Peygamber (s.a.v.) :
«Her kim bir şey yapmaya yemin eder, sonra da başkasını ondan hayırlı bulursa, hayırlı olanı yapsın ve yemininden dolayı keffâret versin» (Buhârî, Eymân 3, 4, Keffârât 9,10; Müslim, Eymân 7-9) buyurmaktadır.


Sahih rivayette Peygamber (s.a.v)'in adak adamaktan sakındırdığı ve:
«O, bir hayır getirmez; sadece cimriden mal çıkmasına sebeb olur» ( Buhârî, Kader 6, Eymân 26; Müslim, Nüzûr 3-7; Ebû Dâvûd, Eymân 18)dediği rivayet edilmiştir. Allah'a yapılan adak bir hayır getirmiyorsa, yaratılmışa adamanın ne hayrı olabilir? Fakat Allah'a adanan adak eğer ibadetle ilgiliyse yerine getirilmesi gerekir. Ama ma'siyet ise, âlimlerin ittifakıyla yerine getirilmesi caiz değildir. Ancak bir bedel veya yemin keffâretinin olup olmayacağı konusunda ihtilâf etmişlerdir.


Buhârî,Sahîh'inde Peygamber (s.a.v.)'in:
«Her kim Allah'a itaat etmeyi adamışsa, O'na itaat etsin. Her kim de Allah'a isyan etmeyi adamışsa, O'na isyan etmesin» buyurduğunu rivayet etmektedir.(Buhârî, Eymân 28, 31; Ebû Dâvûd, Eymân 19; Tirmizî, Nüzûr 2; İbn Mâce, Keffârât 16)


Kim, yaratılmışlar için adak adamanın bir yarar getireceğini, ya da kendi üzerinden bir zararı kaldıracağını sanırsa, tıpkı yaratılmışlara ibadet etmenin kendilerine bir yarar sağlayacağına, ya da kendilerinden bir zararı gidereceğine inananlar gibi sapıklardandır.
Bu müşriklere, bazan şeytanlar görünür; onlarla konuşurlar. Kimilerini bazen havada uçururlar, gaybî birtakım haberleri onlara bildirirler ya da onlara yiyecek, giyecek ve başka şeyler getirirler. Nitekim bu gibi durumlar, putperest Arapların ve başkalarının başına gelmiştir. Zamanımızda olduğu gibi daha önceki dönemlerde de Allah'tan başkasına, ya da Allah'ın teşri buyurmadığı bir şekilde ibadet ederek Kur'an ve Sünnete muhalefet eden bid'atçı sapıkların bu türden pek çok davranışları vardır.
Bunlardan biri harikulade bir şey yaptığı zaman, bu yapılan şey ya şeytanî bir durumdur ya da uydurma bir bühtandır. Onların ileri gelenleriyle şeytanlar sıkı fıkı arkadaşlık kurar. Bazen bu, akıllıların da başına gelir, akıllı olmayanların da. Ama onların şeytanla bu arkadaşlığı ya bir tür bid'at, ya küfür, ya fasıklık ya da şeriatı bilmeme şeklinde olur. Şeytan, gücü yettiğince onları aldatmaya çalışır. Onları gücü yeterse kâfir, bu olmazsa fasık veya âsi yapmaya çalışır. Ama bunlara da güç yetiremezse o zaman, Allah'ın gönderdiği şeriata aykırı bid'atlar işleterek amel ve dinlerini eksiltme yolunu tutar.


Bu sebepledir ki âlimler: «Havada uçan, ya da suyun üzerinde yürüyen birini görürseniz, emir ve yasaklar karşısındaki tavrını tesbit etmedikçe ona aldırmayınız,» demişlerdir. Havada uçan pek çok kimse vardır ki, onu taşıyanlar, şeytanlardır. Bu uçuşu, Allah'ın takva sahibi velilerinin kerametlerinden değildir.
Onlardan öyleleri var ki, şeytan onu Arafat'ta taşır ve hacılarla birlikte vakfede bulunur, Sonra o gece kendi memleketine geri götürür. Cahiller de, onun Allah'ın velilerinden biri olduğunu sanır. Bilmez ki, aslında bundan dolayı tevbe etmesi gerekir. Eğer bunun bir tâat ve yakınlık olduğuna inanırsa, tevbe etmesi istenir. Tevbe ederse, ne âlâ. Değilse, öldürülür. Çünkü Allah ve Resulünün emrettiği haccda ihram'ın, Arafat'da vakfe'nin bulunması kaçınılmaz olduğu gibi ondan sonra ifâze tavafını yapması da kaçınılmazdır. Bu, bir rükün olup onsuz hacc tamamlanmaz. Hattâ Müzdelifede durması, şeytanı taşlaması, Veda tavafını yapması, hacda sakınılması gereken şeylerden sakınması, ihram ve mîkat v.s. gibi haccın diğer şartlarını da yerine getirmesi gerekir. Şeytanın saptırdığı bu sapıkları şeytan havada taşır. Bir bakarsınız onlardan birini elbiseleriyle birlikte götürür ve Arafat'da vakfede bulundurur. Aynı gün evine döner. Böylece bir günde hem kendi memleketinde ve hem de Arafat'da görülmüş olur.


Bazan da şeytan, onlardan kimilerinin kılığına girerek Arafat'daki vakfede bulunur. Onu tanıyan biri de orada gerçekten şeytanı gördüğü halde, onu kılığına girdiği kimse sanır. Eğer şeyh kendisine, o yıl Arafat'a, gitmediğini söyleyecek olursa, o Arafat'da gördüğünün, şeyhinin suretine girmiş bir melek olduğuna inanır. Oysa o, şeytandır ve o kimsenin suretine girmiştir. Bu ve benzeri olaylar çok sık olup şeytanî durumlardandır. Allah Teâlâ:
«Kim O Rahmân'ın zikrine göz yumarsa Biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun (ayrılmaz) bir arkadaşıdır» (43 Zuhruf 36) buyuruyor. Âyette geçen «Rahmân'ın zikri»nden amaç, Peygamber (s.a.v.)e indirilen Kur'an'dır.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:
«Doğrusu Zikr'i (Kur'ân'ı) Biz indirdik, O'nun koruyucusu da biziz» (15 Hîcr 9).


«Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur.. Benim Kitabımdan yüz çeviren bilsin ki, onun dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. O zaman: 'Rabbim, beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim' der. Allah: 'Böyledir, âyetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun, bugün de öylece unutulursun' der» (20 Tâhâ 123-126).


Âyetleri unutmak, harfleri ezberlenmiş olsa bile onlara inanmayı ve onlarla amel etmeyi terketmektir. İbn Abbas: «Allah, Kur'ân'ı okuyan ve onunla amel edenin bu dünyada sapıtmamasını ve âhirette bedbaht olmamasını tekeffül eder», demiş, ardından da yukarıdaki âyeti okumuştur. Her kim Allah'ın elçisi Muhammed (s.a. v.)'le gönderdiği Kitab ve Hikmet'e uyarsa Allah onu hidâyete kavuşturur ve mutlu eder. Kim de bundan yüz çevirirse sapar ve bedbaht olur. Onu saptıran ve bedbaht eden ise şeytandır.


Rahmanı hallerin ve takva sahibi velîlerin kerametlerinin sebebi güçlü bir îmana sahip olmalarıdır. Allah velîlerinin hâli budur. Allah Teâlâ:
«İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar o kimselerdir ki, îman ettiler ve devamlı sakındılar» (10 Yûnus 62-63) buyurmaktadır. Kerametler, Allah'ın mü'min kuluna dini ve dünyasıyla ilgili nimetidir. Din hususunda hüccet olur, dünya konusunda da mü'minlerin bir ihtiyacını giderirler. Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'in mucizeleri de din için hüccet oluyorlar ve müslümanlar için bir ihtiyacı gideriyorlardı. Yiyecek ve içeceklerde meydana gelen bereket, parmakları arasından su akması, dua ettiğinde yağmurun yağması, kâfirlerin yenilmesi ve hastanın şifâ bulması, hazır bulunanlarca bilinmeyen ve yararlı olan haberler vermesi gibi. Peygamberlerin verdikleri haberler daima doğrudur ve hiçbir zaman aksi meydana gelmez.


Şeytanî hale sahip olanlarsa, kâhin türünden insanlardır; hep yalan söylerler, ama bazen de söyledikleri tutabilir. Davranışlarında mutlaka emre muhalefet vardır. YüceAllah:
«Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi? Onlar, günahkâr iftiracıların hepsine iner» (26 Şuarâ 222) buyurmaktadır.
Bu nedenle bunlar, şeytanların sevdiği pis, kirli ve çirkin elbiseler giyerler. Kötülükler işlerler, ya da mal ve canları konusunda insanlara haksızlık etmek gibi davranışlarda bulunurlar. Allah Teâlâ:
«Açık ve gizli fenalıkları, (her türlü) günahı, haksız isyanı, Allah'a - hiçbir zaman bir burhan indirmediği - herhangi bir şeyi eş tutmanızı, Allah'a karşı bilmeyeceğiniz şeyleri söylemenizi» (7 A'raf 33) haram kılmıştır.


Allah'ın velîleri ise, Allah'ın emrettiklerini yapmak, yasakladıklarından sakınmak ve kendileri için takdir edilene sabretmekle O'nun rızasına uyarlar. Bu meselenin uzun açıklamalara ihtiyacı vardır. Ancak burada ayrıntılara girmiyoruz. Her şeyi Allah bilir.
 
Üst Ana Sayfa Alt