Hamd alemlerin Rabbi, din gününün maliki, rahman ve rahim olan Allah’a mahsustur. Salat ve Selam ümmi Nebi, Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e ailesine, arkadaşlarına ve onların yolunu ihsan üzere kıyamete dek izleyenlerin üzerine olsun.
Okumakta olduğunuz bu ufak çaplı çalışma, Şeyhul-İslam Ahmed b. Abdulhalim b. Teymiyye (rahimehullah)’a isnad edilen ve hakikatmiş gibi yaygarası yapılan bir iftiranın ifşası üzerinedir. Malumdur ki tevhid ve sünnet cehaletinin zirve yaptığı ülkemizde, insanlar İbni Teymiyye ismini duyduklarında irkilmektedirler. Bunun sebebi de şüphesiz Şeytanın dostluğunu, Allah’ın dostluğu ile birbirine karıştıran zavallı kimselerin uydurdukları yalanlardır. Bu ifadeleri kullanıyorum, çünkü aynı iftiraların yaygarasını bende yaptım. Allah beni affetsin, hiçbir delile dayanmadan, sadece duyduklarımla ve hatasız gördüğüm şeyhler zümresi ile Şeyhu’l-İslam’a hiçbir zaman söylemediği, hatta uğruna savaştığı inancına aykırı, birçok iddialar isnâd ettim. Allah celle ve ala’dan hazırladığım bu ufak çalışmayı, bu büyük günahıma kefaret kılmasını niyaz ediyorum.
Şeyhul-İslam için yapılan iftiralardan birisi ve hatta en büyüğü, o’nun Allah’ı yaratılmışlara benzettiği, dolayısıyla Ehl-i Sünnet mezhebinden çıkıp Müşebbihe olduğunu iddia edenlerin iftirasıdır. Bu konuda hiçbir zaman İbni Teymiyye’nin kitaplarından delil getirememişlerdir. Ancak o’nun adına kitaplar uydurmuş veya hasımlarının o’nun hakkında yazdıklarını o yazmışcasına delil göstermişlerdir. Oysa bu menhec İslami bir menhec değildir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Maide/32.)”
Şüphesiz insanlara bir şey isnat ederken delil getirmek ve bu iddiayı ispat etmek kişi üzerine bir haktır. Peki, bu insanlara ne oluyor da kendi hisleri onları adaletten alıkoyuyor? Bunların cevapları aslında maruf olan şeylerdir. Zira İbni Teymiyye, Selefi Salihin’in inancını benimsemiş, ihtilaflardan sakındırmış, bid’atlere karşı savaşmış, Müslümanların cahiliyye adetlerine geri dönmelerine hazmedememiştir. Hakkın destekçilerinin var olduğu gibi şeytanın destekçilerinin de var olması kaçınılmazdır. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda insanlar Peygamberlere dahi iftiralar atmış ve onların temiz yolunu kendi bid’atleriyle değiştirmişken İbni Teymiyye bir insandan başka kimdir ki iftiralara maruz kalmasın? Şeytanın değişmeyen hilelerinden birisidir insanları, hakka çağıran kimselere karşı zulme davet etmek. Ve Şeyhu’l-İslam’da İslam tarihi içerisinde bu paydan büyük ölçüde nasibini almıştır.
ŞEYHULİSLAM’A ATILAN TEŞBİH İFTİRASI!
Ülkemizdeki dalalet fırkalarının başları olan bir takım kimseler o’nun hakkında eskiden beri yaygarası yapılan şu iftiraları hakikatmiş gibi anlatmışlardır ve anlatmaya devam etmektedirler.
1) İbni Teymiyye, Şam’da bir Cuma hutbesinden sonra minberden inerken şöyle dedi, işte Allah bu benim indiğim gibi iner.
2) İbni Teymiyye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor.
Bunlar kâfi gelir zira teşbih meselesinde atılan iftiraların tümü bu iddialar gibi olup en çok itimat ettikleri bu iki rivayettir.
İnşaallah ileride geleceği üzere, bu iddialara Şeyhu’l-İslam’ın kendi kitaplarından cevap vereceğiz.
BU İFTİRALARI UYDURANLAR VE YAYANLAR
Birinci iftiraya gelince, bunu Seyyah İbn Battuta isimli zavallı İbni Battuta Seyehatnamesi olarak meşhur olan Tuhfetu’l Enzar fî Ğaraibi’l-emsâr ve arâibi’l-esfar adını taşıyan kitabında bildirmiştir. Bu kitap, senet ve rivayet ilminden yoksun bir bunağın iddialarından ibarettir. İbni Battuta’nın seyehatnamesini inceleyenler kitabın ne denli bir hayalperestlikle yazıldığını gözleriyle göreceklerdir. Saçma sapan hikâyelerinin içinde 350 yaşındaki bir adamdan bahseder ve bu adamın her yüz senede bir saçlarının ve dişlerinin yeniden çıktığını nakleder. İşte Şeyhu’l-İslama saldıranların sarıldıkları deliller tıpkı bu örnekte olduğu gibi örümcek ağından dahi daha zayıftır. Bu yalancının kitabındaki yalanları görüpte Allah’ın şu ayetini görmeyenlere ne demek gerekir?
Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. (Hucurat/6.)
İşin ilginç yönlerinden birisi de bugün bu iftirayı büyük çaba ile yayanlardan olan bir grup, İbni Teymiyye böyle dedikten sonra, İbni Battuta’nın kitabının ismini vermektedir. Ne kadar acınacak bir durum ki, İbni Battuta’nın kitabının ismini bile doğru yazamamaktadır!
İkinci iftiraya gelince, ne hikmetse bu insanlar kaynak verirken, bir kitap ismi zikrediyorlar ancak ne baskısının yapıldığı yayınevine dair bir not var, ne cilt numarası ne sayfa numarası, hiç bir şey yok! Sormak gerekmiyor mu? Bu Arş kitabını dediğiniz kitapta neyin nesi? Doğrusu şaşmamak gerekiyor, Zira Rasulullah salllallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır; “Peygamberlerin insanlara söyledikleri şeylerden biriside şudur: Utanmadıktan sonra dilediğini yap! 1”
Utanması arlanması olmayan insana niye uydurdun diyemeyiz! Ancak biz İbni Teymiyye’nin sözleriyle bu uydurukçulara bir cevap verebiliriz. Şeyhu’l-İslam kendisi adına kitap uyduranlara yönelik şöyle demiştir: “Yazıp gönderdiğimi söylediğiniz kitablara (mektuplara) gelince, ben doğrusu hiçbir zaman durup dururken kimseye, bu konuda propaganda amacıyla hiçbir şey yazmadım. Sadece soru soranlara gerek Mısır'dan olsun gerek başka yerden, cevap yazmışımdır.
Doğrusu benim adıma uydurulmuş bir kitab (mektup)ın Dârü's-Sultan hocası Emir Ruknü'd-Din Caşnekîr'e ulaştırıldığından haberim var. Tahrif edilmiş bir itikadı içeriyormuş, ama hakikatine vâkıf değilim. Ancak uydurulmuş olduğunu biliyorum.
Ayrıca Mısır'dan bana gerek itikad konusunda gerekse başka hususlarda soru sormaya gelenler oluyor. Ben de onlara Kitab, Sünnet ve Selefin icmâ ettiği şeylerle cevap veriyordum. 2”
Buna rağmen ülkemizde ve dalalet fırkalarının yoğun olduğu bölgelerde bu iftiralar süratle yayılmaktadır. Allah bize ve onlara hidayet nasip etsin.
ŞEYHULİSLAM’IN İNANCI VE İFTİRALARA CEVAPLAR
Şeyhu’l-İslam’ın inancının Selefin inancı ile aynı olduğu yani Ebu Hanife, Malik, Şafii, Ahmed, Buhari, Süfyan-ı Sevri, Sufyan b. Uyeyne, Evzaî gibi ümmet tarafından kabul görmüş ilim ehli ile aynı şekilde inandığı, güneşin bulutsuz havada açıkça parlaması gibi ayan ve beyandır. Bunları mütalaa etmek için kendi kitaplarına başvurmanız yeterli olacaktır. Biz bu konuda Şeyhu’l-İslam’ın kendi kitaplarından cüzi miktarda nakillerde bulunacağız. Kalplerinde eğrilik olmayan, hakka tabiiyet noktasında gayretli olan kimselere bunların kâfi geleceği kesindir. Bununla birlikte “Kalpler rahmanın iki parmağı arasındadır, onları istediği gibi çevirir. 3” ve Allah’ın hidayet etmediğini hiç kimse hidayet edemez.
1 - Şeyhul-İslam, Vasıtiyye akidesinde şöyle dedi; “… O’nun sıfatlarını, yarattıklarının sıfatına benzetmezler ve keyfiyetlendirmezler. Çünkü şanı yüce Allah’ın adaşı yoktur, dengi yoktur, eşi benzeri yoktur. Şanı yüce Allah, yarattıkları ile kıyas edilemez! 4”
Derim ki, bu ifadeler Şeyhe iftira atanlara bir reddiye olmakla birlikte, Şeyhin tayyib olan akidesi ile ona iftira atan tasavvufçularında kıyaslanması için bir ölçüttür. Zira Şeyh, Allah’ı yaratılmışlarla kıyas etmekten dahi sakındırırken, Tasavvufçular içinde Allah’ı ve müridi, Su ve şeker ile kıyas eden zındıklar vardır. Yine Allah’ın istivasını Bişr’in Irak’ı istilasına benzetenler vardır. Elhamdulillah hak pek açık seçiktir. “O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar? (Ankebût,61)”
2 - Şeyhul-İslam İhlas suresinin tefsirinde şöyle demektedir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şanı yüce Rabbimizi, her gece dünya semasına inmekle vasfedip, arefe günü O’nun hacılara yaklaştığını, Yüce Allah da Musa ile o mübarek vadide sağ taraftan, ağaçtan konuştuğunu, semâ duman halindeyken ona yöneldiğini (istiva ettiğini), semaya ve arza, ‘İsteyerek ya da istemeyerek geliniz.’ Diye emrettiğini belirtmiş olduğuna göre; bütün bunlarda söz konusu olan fiillerin, gördüğümüz varlıkların, gördüğümüz şekildeki iniş türünden olması gerekmez ki böyle bir şeyi kabul etmek bir mekânın boşaltılmasını ve bir diğer mekânın da işgal edilmiş olmasını gerektirir, denilebilsin.” 5
Elhamdulillah, işte bu sözler Şeyh’in akidesinin ta kendisidir. O, bu iftiralardan şeytanın cennete olan uzaklığı gibi uzaktır. Ebu Hanife rahimehullah’ın bu konudaki inancı ne ise, İbni Teymiyye’nin de bu konudaki inancı odur. Ebu Hanife’ye de Allah’ın inişi/nüzulü sorulmuştu o şöyle cevap vermişti: “Allah nüzul eder yani iner, bunun keyfiyeti ise bilinemez. 6” İşte selefin inancı budur. İşte kendileri hakkında Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in hayır üzere şahit olduğu ve insanların hayırlıları buyurduğu ilk üç asrın imamlarının inancı budur. “Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da (Hak’tan) döndürülüyorsunuz? (Yunus/32.)”
3 - “… O’nu yarattıklarına kıyas eden kimse de onu bilmemiş ve teşbihe sapmış olur. Hâlbuki Yüce Allah’ın varlığı hakiki ispat ile sabittir ve O, kendisine ait isim ve sıfatlara layıktır. 7”
4 - Yine Şeyhu’l-İslam’dan nakledeceğimiz şu veciz sözler, ondan gelen tek nakil olsaydı dahi, onun iftiralardan uzak oluşuna kifayet ederdi. O şöyle demektedir: “Allah subhanehu’nun ne isimleri ve sıfatlarıyla birlikte zikredilen mukaddes nefsinde ne de fiilerinde hiçbir benzeri yoktur. Yine yakinen biliriz ki, O’nun gerçekten bir zatı, gerçekten fiileri ve gerçekten sıfatları vardır. Bununla birlikte o’nun ne zatında ne sıfatlarında ne de fiilerinde hiçbir benzeri yoktur. Allah eksikliği ve sonradan olmayı gerektiren her şeyden, gerçekten münezzehtir. 8”
5 - Şeyhu’l-İslam, Tedmuriyye risalesinde isbat ve nefy mevzusunda Allah hakkında caiz olan ve olmayan hususları anlatırken müşebbihe (Allah’ı yaratılmışlara benzetenler) hakkında şöyle der: “…Bu benim görmem gibi bir görüş, benim elim gibi bir el ve benzerlerini söyleyen Müşebbihe’nin görüşünün yanlışlığını ortaya koyan hususlardan biridir. Allah onların söylediklerinden kesinlikle yüce ve münezzehtir. 9”
6 - Aynı risalede Şeyh şunlarıda söylemiştir: “…O’nun mukaddes zâtı yaratılmışların zâtlarının benzeri ve yine sıfatları da zâtı için olduğu gibi yaratılmışların sıfatlarının benzeri değildir. 10”
7 - “Allah’ın kendisi hakkında ispat ettiği şeylerin ispatı ve O’nun yarattıklarına benzemesinin nefiy ve reddedilmesi gerekir. 11”
8 - Devamla şöyle demiştir: “Her kim, Allah’ın ilmi, kudreti, rahmeti, kelâmı yoktur; O sevmez, hoşnut olmaz, münâdâ ve münâcâtta bulunmaz, istiva etmez derse, sıfatları işlevsizleştiren , Allah’ı mâ’dumlara ve cansızlara benzeten bir inkârcı olur. Ve her kim, Allah’ın benim ilmim gibi bir ilmi, benim kuvvetim gibi bir kuvveti, benimki gibi sevgisi ve rızası, benim ellerim gibi elleri veya benimki gibi bir istivâsı söz konusudur derse, Allah’ı canlılara (yaratılmışlara) benzeten bir teşbihçi olur. Oysa, teşbihe sapmayan bir ispat ve işlevsizleştirme olmaksızın tenzîh gereklidir. 12”
9 - Şeyhu’l-İslam, Tedmuriyye risalesinde Selefin sıfatlar konusundaki tutumunu açıklarken şöyle demiştir: “…Şu halde onların yolu, mahlûkata benzemeyi nefyedip, isim ve sıfatları ispattan ibarettir ki bu, teşbihsiz bir ispat ve işlevsizleştirmeksizin tenzihtir. Nitekim Allah Teâlâ, “O’nun benzeri hiç bir şey yoktur. O işitendir, görendir. (Şûrâ/11.)” buyurmaktadır. “O’nun benzeri hiç bir şey yoktur” sözünde teşbih ve temsili, “O işitendir, görendir” sözünde de ilhad ve ta’tili red söz konusudur. 13”
10 - Şeyhu’l-İslam’a Allah’ın istiva ve nuzül sıfatlarıyla ilgili yapılan iftirayı daha önce zikretmiştik. Bu iftirayı dillendirenler o kadar cahil kimseler ki, Şeyhu’l-İslam’ın bu sıfatları açıklamasından dahi gafil kalmışlardır yâda Yahudi zihniyeti ile ellerini bu hakikatin üzerine koymuşlardır. Oysa Şeyh, bu konularda itikadını açıklayan çok söz zikretmiş ve kaleme almıştır. Bunlardan biriside şudur: “Şayet birisi “Allah arşa nasıl istiva etti?” diye sorarsa o’na şöyle denir. “Tıpkı Rebîa, Malik ve diğerlerinin (rahimehumullah) dedikleri gibi: İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür (nasıllığı bilinemez), ona iman etmek vaciptir (yani farzdır), bu konuda soru sormak ise bid’attir; Zira bu insanların bilmediği ve cevap vermeleri de mümkün olmayan bir şeyi sormaktır.”
Yine “Rabbimiz dünya semasına nasıl iner?” diye sorulursa, ona “O nasıldır?” diye sorulur; “O’nun nasıl olduğunu bilmiyorum” derse “Biz de O’nun inişinin nasıl olduğunu bilmiyoruz” denir. Çünkü bir sıfatın nasıllığını bilmek, o sıfatı taşıyanın keyfiyetini bilmeyi gerektirir. Sıfatın keyfiyetini bilmek diğerinin fer’idir ve ona bağlıdır. Sen O’nun zatının nasıl olduğunu bilmeden, benim O’nun sem’i, basarı, teklimi, istivâsı ve nuzülünün keyfiyetini bilmemi nasıl istersin? Sen O’nun gerçekten var olan ve hiç bir şeye benzemeyen kemal sıfatlarını gerektiren bir zâtının olduğunu kabul ediyorsan, O’nun işitmesi, görmesi, konuşması, inmesi ve istivası da gerçekten vardır. O yaratılmışların işitmesine, görmesine, konuşmasına, inmesine ve istivasına benzemeyen kemal sıfatlarına sahiptir. 14”
Yine iftiralarında kullandıkları bir yöntemde şudur ki, tıpkı Batıni sapıklarının yöntemi ile delil getirmektedirler. Batınilerin, “namaza yaklaşmayın”, “vay o namaz kılanların hallerine” gibi ayetleri siyak ve sibaklarına bakmadan delil olarak gösterip namazı inkâr etmeleri gibi, bu yalancılarda şöyle yapıyorlar: İbni Teymiyye dediki, “Allah'ın arşına istiva etmesi yaratıkların tahtlarına kurulmaları gibidir”, “Allah'ın iki eli yaratıkların eli gibidir” demişlerdir. Doğru, İbni Teymiyye kitabında böyle demiştir ama sözünün sonrasıda var. Devamla da şöyle demiştir: “Bu çeşit sözleri söylemekle bilinen ilk kişinin, Rafızî olan Hişam b. el-Hakem olduğu söylenir. Allah en doğrusunu bilir.”
İşte Şeyhu’l-İslam hakkında atılan iftira ve hakikati kısaca böyledir. Bu deliller yeterli olmakla birlikte, istenildiği takdirde bu on ayrı madde yüz maddeye ilhak edilebilir. Zira Şeyhu’l-İslam’ın eserleri maruf olan ve akide hususundaki menheci apaydınlık bir şekilde görünen bir hal üzeredir.
Yalancı kimselerin bu konuda olduğu gibi başka konularda da o’nun hakkındaki iftiraları mevcuttur. O iftiralarda bu meselede olduğundan farklı değildir. Allah’tan afiyet diler ve bizi hakkı ayakta tutan şahitler kılmasını niyaz ederiz.
Hatime olarak derim ki, “Ey bu iftirayı yayanlar, Siz Şeyhe söylemedikleri şeyleri isnad ederken utanmıyorsunuz bu belli! Ve bu nedenle o’nu teşbihci, tecsimci ilan ederek apaçık bir şekilde tekfir ediyorsunuz! Tam bir harici mantığıyla! Peki ya sizin o uçup kaçan şeyhleriniz? Onları ne yapacağız? İbni Teymiyye hakkında yalanlar dizip onu teşbihci ilan edenler, İbni Arabi’nin vahdeti vücdunu ne yapacağız? Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) eşittir Allah (cella ve ala) diyen zındıkları ne yapacağız? Allah’ı karısının kılığında yatak odasına aldığını iddia eden Sizin Mevla’nız olan Celaleddin Rumî ve hocası Şemsi ne yapacağız? (Bknz, Ariflerin Menkibeleri, Ahmed Eflakî) Veya günümüz mutasavvıflarının şeyhlerinin yüzünde Allah’ı gördüklerini iddia etmelerini ne yapacağız? Allah’ı kadının söylemesi münasip olmayan uzuvlarında müşahede ettiğini, Allah’ın kendisine kadın suretinde göründüğünü iddia eden İmam Rabbani (ki o Rabbani asla değildir)’yi ne yapacağız?
İbni Teymiyye’ye iftiralarla teşbih ve tecsim isnat edenler, kendilerinin Allah’ı sever gibi sevdikleri o isimlerden hakikaten sudur etmiş olan bu sözlere neden bir şey demezler?
O zaman bu, insafsızca bir taksim! (Necm,22.)
Şeyhu’l-İslam kendi hayatında bu iftirayı atanlara İmam Buhari’nin hocası Nuaym b. Hammad el-Huzâ’î’nin şu sözüyle cevap verirdi: “Allah’ı yarattıklarına benzeten kâfir olur. Allah’ın, kendisini nitelendirdiği şeyleri inkâr edende kâfir olur. Ne Allah’ın kendisini nitelendirdiği ne de Rasulünün O’nun nitelendirdiği hiçbir şey teşbih değildir.” 15
Hamd Rabbimiz celle ve ala’ya mahsustur, Salat ve Selam olsun Nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e.
Ebu Huzeyfe
Sahih Sünnet www.sahihsunnet.com
______________________________
1 – Buhârî, Fethu’l Bâri şerhi ile 10/523.
2 – İbn Teymiyye Külliyatı, 3. Cilt
3 - Tirmizî, Kader 7, (2141).
4 –Şeyhu’l-İslam İbni Teymiyye, el-Akidetü’l Vasıtiyye
5 – Dekâiku’t-Tefsîr, 6/424.
6 - İ’tikadu’s-Selef Ashabi’l-Hadis, Cilau’l-Ayneyn
7 - İbn Teymiyye, er-Risâletü’t Tedmuriyye
8 – Mecmûu’l-Fetâvâ
9 - İbn Teymiyye, er-Risâletü’t Tedmuriyye
10 – A.g.e.
11 – A.g.e.
12 - A.g.e.
13 - A.g.e.
14 - A.g.e.
15 – el-Lâlekâi; Zehebi, el-Uluvv
Okumakta olduğunuz bu ufak çaplı çalışma, Şeyhul-İslam Ahmed b. Abdulhalim b. Teymiyye (rahimehullah)’a isnad edilen ve hakikatmiş gibi yaygarası yapılan bir iftiranın ifşası üzerinedir. Malumdur ki tevhid ve sünnet cehaletinin zirve yaptığı ülkemizde, insanlar İbni Teymiyye ismini duyduklarında irkilmektedirler. Bunun sebebi de şüphesiz Şeytanın dostluğunu, Allah’ın dostluğu ile birbirine karıştıran zavallı kimselerin uydurdukları yalanlardır. Bu ifadeleri kullanıyorum, çünkü aynı iftiraların yaygarasını bende yaptım. Allah beni affetsin, hiçbir delile dayanmadan, sadece duyduklarımla ve hatasız gördüğüm şeyhler zümresi ile Şeyhu’l-İslam’a hiçbir zaman söylemediği, hatta uğruna savaştığı inancına aykırı, birçok iddialar isnâd ettim. Allah celle ve ala’dan hazırladığım bu ufak çalışmayı, bu büyük günahıma kefaret kılmasını niyaz ediyorum.
Şeyhul-İslam için yapılan iftiralardan birisi ve hatta en büyüğü, o’nun Allah’ı yaratılmışlara benzettiği, dolayısıyla Ehl-i Sünnet mezhebinden çıkıp Müşebbihe olduğunu iddia edenlerin iftirasıdır. Bu konuda hiçbir zaman İbni Teymiyye’nin kitaplarından delil getirememişlerdir. Ancak o’nun adına kitaplar uydurmuş veya hasımlarının o’nun hakkında yazdıklarını o yazmışcasına delil göstermişlerdir. Oysa bu menhec İslami bir menhec değildir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Maide/32.)”
Şüphesiz insanlara bir şey isnat ederken delil getirmek ve bu iddiayı ispat etmek kişi üzerine bir haktır. Peki, bu insanlara ne oluyor da kendi hisleri onları adaletten alıkoyuyor? Bunların cevapları aslında maruf olan şeylerdir. Zira İbni Teymiyye, Selefi Salihin’in inancını benimsemiş, ihtilaflardan sakındırmış, bid’atlere karşı savaşmış, Müslümanların cahiliyye adetlerine geri dönmelerine hazmedememiştir. Hakkın destekçilerinin var olduğu gibi şeytanın destekçilerinin de var olması kaçınılmazdır. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda insanlar Peygamberlere dahi iftiralar atmış ve onların temiz yolunu kendi bid’atleriyle değiştirmişken İbni Teymiyye bir insandan başka kimdir ki iftiralara maruz kalmasın? Şeytanın değişmeyen hilelerinden birisidir insanları, hakka çağıran kimselere karşı zulme davet etmek. Ve Şeyhu’l-İslam’da İslam tarihi içerisinde bu paydan büyük ölçüde nasibini almıştır.
ŞEYHULİSLAM’A ATILAN TEŞBİH İFTİRASI!
Ülkemizdeki dalalet fırkalarının başları olan bir takım kimseler o’nun hakkında eskiden beri yaygarası yapılan şu iftiraları hakikatmiş gibi anlatmışlardır ve anlatmaya devam etmektedirler.
1) İbni Teymiyye, Şam’da bir Cuma hutbesinden sonra minberden inerken şöyle dedi, işte Allah bu benim indiğim gibi iner.
2) İbni Teymiyye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor.
Bunlar kâfi gelir zira teşbih meselesinde atılan iftiraların tümü bu iddialar gibi olup en çok itimat ettikleri bu iki rivayettir.
İnşaallah ileride geleceği üzere, bu iddialara Şeyhu’l-İslam’ın kendi kitaplarından cevap vereceğiz.
BU İFTİRALARI UYDURANLAR VE YAYANLAR
Birinci iftiraya gelince, bunu Seyyah İbn Battuta isimli zavallı İbni Battuta Seyehatnamesi olarak meşhur olan Tuhfetu’l Enzar fî Ğaraibi’l-emsâr ve arâibi’l-esfar adını taşıyan kitabında bildirmiştir. Bu kitap, senet ve rivayet ilminden yoksun bir bunağın iddialarından ibarettir. İbni Battuta’nın seyehatnamesini inceleyenler kitabın ne denli bir hayalperestlikle yazıldığını gözleriyle göreceklerdir. Saçma sapan hikâyelerinin içinde 350 yaşındaki bir adamdan bahseder ve bu adamın her yüz senede bir saçlarının ve dişlerinin yeniden çıktığını nakleder. İşte Şeyhu’l-İslama saldıranların sarıldıkları deliller tıpkı bu örnekte olduğu gibi örümcek ağından dahi daha zayıftır. Bu yalancının kitabındaki yalanları görüpte Allah’ın şu ayetini görmeyenlere ne demek gerekir?
Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. (Hucurat/6.)
İşin ilginç yönlerinden birisi de bugün bu iftirayı büyük çaba ile yayanlardan olan bir grup, İbni Teymiyye böyle dedikten sonra, İbni Battuta’nın kitabının ismini vermektedir. Ne kadar acınacak bir durum ki, İbni Battuta’nın kitabının ismini bile doğru yazamamaktadır!
İkinci iftiraya gelince, ne hikmetse bu insanlar kaynak verirken, bir kitap ismi zikrediyorlar ancak ne baskısının yapıldığı yayınevine dair bir not var, ne cilt numarası ne sayfa numarası, hiç bir şey yok! Sormak gerekmiyor mu? Bu Arş kitabını dediğiniz kitapta neyin nesi? Doğrusu şaşmamak gerekiyor, Zira Rasulullah salllallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır; “Peygamberlerin insanlara söyledikleri şeylerden biriside şudur: Utanmadıktan sonra dilediğini yap! 1”
Utanması arlanması olmayan insana niye uydurdun diyemeyiz! Ancak biz İbni Teymiyye’nin sözleriyle bu uydurukçulara bir cevap verebiliriz. Şeyhu’l-İslam kendisi adına kitap uyduranlara yönelik şöyle demiştir: “Yazıp gönderdiğimi söylediğiniz kitablara (mektuplara) gelince, ben doğrusu hiçbir zaman durup dururken kimseye, bu konuda propaganda amacıyla hiçbir şey yazmadım. Sadece soru soranlara gerek Mısır'dan olsun gerek başka yerden, cevap yazmışımdır.
Doğrusu benim adıma uydurulmuş bir kitab (mektup)ın Dârü's-Sultan hocası Emir Ruknü'd-Din Caşnekîr'e ulaştırıldığından haberim var. Tahrif edilmiş bir itikadı içeriyormuş, ama hakikatine vâkıf değilim. Ancak uydurulmuş olduğunu biliyorum.
Ayrıca Mısır'dan bana gerek itikad konusunda gerekse başka hususlarda soru sormaya gelenler oluyor. Ben de onlara Kitab, Sünnet ve Selefin icmâ ettiği şeylerle cevap veriyordum. 2”
Buna rağmen ülkemizde ve dalalet fırkalarının yoğun olduğu bölgelerde bu iftiralar süratle yayılmaktadır. Allah bize ve onlara hidayet nasip etsin.
ŞEYHULİSLAM’IN İNANCI VE İFTİRALARA CEVAPLAR
Şeyhu’l-İslam’ın inancının Selefin inancı ile aynı olduğu yani Ebu Hanife, Malik, Şafii, Ahmed, Buhari, Süfyan-ı Sevri, Sufyan b. Uyeyne, Evzaî gibi ümmet tarafından kabul görmüş ilim ehli ile aynı şekilde inandığı, güneşin bulutsuz havada açıkça parlaması gibi ayan ve beyandır. Bunları mütalaa etmek için kendi kitaplarına başvurmanız yeterli olacaktır. Biz bu konuda Şeyhu’l-İslam’ın kendi kitaplarından cüzi miktarda nakillerde bulunacağız. Kalplerinde eğrilik olmayan, hakka tabiiyet noktasında gayretli olan kimselere bunların kâfi geleceği kesindir. Bununla birlikte “Kalpler rahmanın iki parmağı arasındadır, onları istediği gibi çevirir. 3” ve Allah’ın hidayet etmediğini hiç kimse hidayet edemez.
1 - Şeyhul-İslam, Vasıtiyye akidesinde şöyle dedi; “… O’nun sıfatlarını, yarattıklarının sıfatına benzetmezler ve keyfiyetlendirmezler. Çünkü şanı yüce Allah’ın adaşı yoktur, dengi yoktur, eşi benzeri yoktur. Şanı yüce Allah, yarattıkları ile kıyas edilemez! 4”
Derim ki, bu ifadeler Şeyhe iftira atanlara bir reddiye olmakla birlikte, Şeyhin tayyib olan akidesi ile ona iftira atan tasavvufçularında kıyaslanması için bir ölçüttür. Zira Şeyh, Allah’ı yaratılmışlarla kıyas etmekten dahi sakındırırken, Tasavvufçular içinde Allah’ı ve müridi, Su ve şeker ile kıyas eden zındıklar vardır. Yine Allah’ın istivasını Bişr’in Irak’ı istilasına benzetenler vardır. Elhamdulillah hak pek açık seçiktir. “O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar? (Ankebût,61)”
2 - Şeyhul-İslam İhlas suresinin tefsirinde şöyle demektedir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şanı yüce Rabbimizi, her gece dünya semasına inmekle vasfedip, arefe günü O’nun hacılara yaklaştığını, Yüce Allah da Musa ile o mübarek vadide sağ taraftan, ağaçtan konuştuğunu, semâ duman halindeyken ona yöneldiğini (istiva ettiğini), semaya ve arza, ‘İsteyerek ya da istemeyerek geliniz.’ Diye emrettiğini belirtmiş olduğuna göre; bütün bunlarda söz konusu olan fiillerin, gördüğümüz varlıkların, gördüğümüz şekildeki iniş türünden olması gerekmez ki böyle bir şeyi kabul etmek bir mekânın boşaltılmasını ve bir diğer mekânın da işgal edilmiş olmasını gerektirir, denilebilsin.” 5
Elhamdulillah, işte bu sözler Şeyh’in akidesinin ta kendisidir. O, bu iftiralardan şeytanın cennete olan uzaklığı gibi uzaktır. Ebu Hanife rahimehullah’ın bu konudaki inancı ne ise, İbni Teymiyye’nin de bu konudaki inancı odur. Ebu Hanife’ye de Allah’ın inişi/nüzulü sorulmuştu o şöyle cevap vermişti: “Allah nüzul eder yani iner, bunun keyfiyeti ise bilinemez. 6” İşte selefin inancı budur. İşte kendileri hakkında Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in hayır üzere şahit olduğu ve insanların hayırlıları buyurduğu ilk üç asrın imamlarının inancı budur. “Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da (Hak’tan) döndürülüyorsunuz? (Yunus/32.)”
3 - “… O’nu yarattıklarına kıyas eden kimse de onu bilmemiş ve teşbihe sapmış olur. Hâlbuki Yüce Allah’ın varlığı hakiki ispat ile sabittir ve O, kendisine ait isim ve sıfatlara layıktır. 7”
4 - Yine Şeyhu’l-İslam’dan nakledeceğimiz şu veciz sözler, ondan gelen tek nakil olsaydı dahi, onun iftiralardan uzak oluşuna kifayet ederdi. O şöyle demektedir: “Allah subhanehu’nun ne isimleri ve sıfatlarıyla birlikte zikredilen mukaddes nefsinde ne de fiilerinde hiçbir benzeri yoktur. Yine yakinen biliriz ki, O’nun gerçekten bir zatı, gerçekten fiileri ve gerçekten sıfatları vardır. Bununla birlikte o’nun ne zatında ne sıfatlarında ne de fiilerinde hiçbir benzeri yoktur. Allah eksikliği ve sonradan olmayı gerektiren her şeyden, gerçekten münezzehtir. 8”
5 - Şeyhu’l-İslam, Tedmuriyye risalesinde isbat ve nefy mevzusunda Allah hakkında caiz olan ve olmayan hususları anlatırken müşebbihe (Allah’ı yaratılmışlara benzetenler) hakkında şöyle der: “…Bu benim görmem gibi bir görüş, benim elim gibi bir el ve benzerlerini söyleyen Müşebbihe’nin görüşünün yanlışlığını ortaya koyan hususlardan biridir. Allah onların söylediklerinden kesinlikle yüce ve münezzehtir. 9”
6 - Aynı risalede Şeyh şunlarıda söylemiştir: “…O’nun mukaddes zâtı yaratılmışların zâtlarının benzeri ve yine sıfatları da zâtı için olduğu gibi yaratılmışların sıfatlarının benzeri değildir. 10”
7 - “Allah’ın kendisi hakkında ispat ettiği şeylerin ispatı ve O’nun yarattıklarına benzemesinin nefiy ve reddedilmesi gerekir. 11”
8 - Devamla şöyle demiştir: “Her kim, Allah’ın ilmi, kudreti, rahmeti, kelâmı yoktur; O sevmez, hoşnut olmaz, münâdâ ve münâcâtta bulunmaz, istiva etmez derse, sıfatları işlevsizleştiren , Allah’ı mâ’dumlara ve cansızlara benzeten bir inkârcı olur. Ve her kim, Allah’ın benim ilmim gibi bir ilmi, benim kuvvetim gibi bir kuvveti, benimki gibi sevgisi ve rızası, benim ellerim gibi elleri veya benimki gibi bir istivâsı söz konusudur derse, Allah’ı canlılara (yaratılmışlara) benzeten bir teşbihçi olur. Oysa, teşbihe sapmayan bir ispat ve işlevsizleştirme olmaksızın tenzîh gereklidir. 12”
9 - Şeyhu’l-İslam, Tedmuriyye risalesinde Selefin sıfatlar konusundaki tutumunu açıklarken şöyle demiştir: “…Şu halde onların yolu, mahlûkata benzemeyi nefyedip, isim ve sıfatları ispattan ibarettir ki bu, teşbihsiz bir ispat ve işlevsizleştirmeksizin tenzihtir. Nitekim Allah Teâlâ, “O’nun benzeri hiç bir şey yoktur. O işitendir, görendir. (Şûrâ/11.)” buyurmaktadır. “O’nun benzeri hiç bir şey yoktur” sözünde teşbih ve temsili, “O işitendir, görendir” sözünde de ilhad ve ta’tili red söz konusudur. 13”
10 - Şeyhu’l-İslam’a Allah’ın istiva ve nuzül sıfatlarıyla ilgili yapılan iftirayı daha önce zikretmiştik. Bu iftirayı dillendirenler o kadar cahil kimseler ki, Şeyhu’l-İslam’ın bu sıfatları açıklamasından dahi gafil kalmışlardır yâda Yahudi zihniyeti ile ellerini bu hakikatin üzerine koymuşlardır. Oysa Şeyh, bu konularda itikadını açıklayan çok söz zikretmiş ve kaleme almıştır. Bunlardan biriside şudur: “Şayet birisi “Allah arşa nasıl istiva etti?” diye sorarsa o’na şöyle denir. “Tıpkı Rebîa, Malik ve diğerlerinin (rahimehumullah) dedikleri gibi: İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür (nasıllığı bilinemez), ona iman etmek vaciptir (yani farzdır), bu konuda soru sormak ise bid’attir; Zira bu insanların bilmediği ve cevap vermeleri de mümkün olmayan bir şeyi sormaktır.”
Yine “Rabbimiz dünya semasına nasıl iner?” diye sorulursa, ona “O nasıldır?” diye sorulur; “O’nun nasıl olduğunu bilmiyorum” derse “Biz de O’nun inişinin nasıl olduğunu bilmiyoruz” denir. Çünkü bir sıfatın nasıllığını bilmek, o sıfatı taşıyanın keyfiyetini bilmeyi gerektirir. Sıfatın keyfiyetini bilmek diğerinin fer’idir ve ona bağlıdır. Sen O’nun zatının nasıl olduğunu bilmeden, benim O’nun sem’i, basarı, teklimi, istivâsı ve nuzülünün keyfiyetini bilmemi nasıl istersin? Sen O’nun gerçekten var olan ve hiç bir şeye benzemeyen kemal sıfatlarını gerektiren bir zâtının olduğunu kabul ediyorsan, O’nun işitmesi, görmesi, konuşması, inmesi ve istivası da gerçekten vardır. O yaratılmışların işitmesine, görmesine, konuşmasına, inmesine ve istivasına benzemeyen kemal sıfatlarına sahiptir. 14”
Yine iftiralarında kullandıkları bir yöntemde şudur ki, tıpkı Batıni sapıklarının yöntemi ile delil getirmektedirler. Batınilerin, “namaza yaklaşmayın”, “vay o namaz kılanların hallerine” gibi ayetleri siyak ve sibaklarına bakmadan delil olarak gösterip namazı inkâr etmeleri gibi, bu yalancılarda şöyle yapıyorlar: İbni Teymiyye dediki, “Allah'ın arşına istiva etmesi yaratıkların tahtlarına kurulmaları gibidir”, “Allah'ın iki eli yaratıkların eli gibidir” demişlerdir. Doğru, İbni Teymiyye kitabında böyle demiştir ama sözünün sonrasıda var. Devamla da şöyle demiştir: “Bu çeşit sözleri söylemekle bilinen ilk kişinin, Rafızî olan Hişam b. el-Hakem olduğu söylenir. Allah en doğrusunu bilir.”
İşte Şeyhu’l-İslam hakkında atılan iftira ve hakikati kısaca böyledir. Bu deliller yeterli olmakla birlikte, istenildiği takdirde bu on ayrı madde yüz maddeye ilhak edilebilir. Zira Şeyhu’l-İslam’ın eserleri maruf olan ve akide hususundaki menheci apaydınlık bir şekilde görünen bir hal üzeredir.
Yalancı kimselerin bu konuda olduğu gibi başka konularda da o’nun hakkındaki iftiraları mevcuttur. O iftiralarda bu meselede olduğundan farklı değildir. Allah’tan afiyet diler ve bizi hakkı ayakta tutan şahitler kılmasını niyaz ederiz.
Hatime olarak derim ki, “Ey bu iftirayı yayanlar, Siz Şeyhe söylemedikleri şeyleri isnad ederken utanmıyorsunuz bu belli! Ve bu nedenle o’nu teşbihci, tecsimci ilan ederek apaçık bir şekilde tekfir ediyorsunuz! Tam bir harici mantığıyla! Peki ya sizin o uçup kaçan şeyhleriniz? Onları ne yapacağız? İbni Teymiyye hakkında yalanlar dizip onu teşbihci ilan edenler, İbni Arabi’nin vahdeti vücdunu ne yapacağız? Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) eşittir Allah (cella ve ala) diyen zındıkları ne yapacağız? Allah’ı karısının kılığında yatak odasına aldığını iddia eden Sizin Mevla’nız olan Celaleddin Rumî ve hocası Şemsi ne yapacağız? (Bknz, Ariflerin Menkibeleri, Ahmed Eflakî) Veya günümüz mutasavvıflarının şeyhlerinin yüzünde Allah’ı gördüklerini iddia etmelerini ne yapacağız? Allah’ı kadının söylemesi münasip olmayan uzuvlarında müşahede ettiğini, Allah’ın kendisine kadın suretinde göründüğünü iddia eden İmam Rabbani (ki o Rabbani asla değildir)’yi ne yapacağız?
İbni Teymiyye’ye iftiralarla teşbih ve tecsim isnat edenler, kendilerinin Allah’ı sever gibi sevdikleri o isimlerden hakikaten sudur etmiş olan bu sözlere neden bir şey demezler?
O zaman bu, insafsızca bir taksim! (Necm,22.)
Şeyhu’l-İslam kendi hayatında bu iftirayı atanlara İmam Buhari’nin hocası Nuaym b. Hammad el-Huzâ’î’nin şu sözüyle cevap verirdi: “Allah’ı yarattıklarına benzeten kâfir olur. Allah’ın, kendisini nitelendirdiği şeyleri inkâr edende kâfir olur. Ne Allah’ın kendisini nitelendirdiği ne de Rasulünün O’nun nitelendirdiği hiçbir şey teşbih değildir.” 15
Hamd Rabbimiz celle ve ala’ya mahsustur, Salat ve Selam olsun Nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e.
Ebu Huzeyfe
Sahih Sünnet www.sahihsunnet.com
______________________________
1 – Buhârî, Fethu’l Bâri şerhi ile 10/523.
2 – İbn Teymiyye Külliyatı, 3. Cilt
3 - Tirmizî, Kader 7, (2141).
4 –Şeyhu’l-İslam İbni Teymiyye, el-Akidetü’l Vasıtiyye
5 – Dekâiku’t-Tefsîr, 6/424.
6 - İ’tikadu’s-Selef Ashabi’l-Hadis, Cilau’l-Ayneyn
7 - İbn Teymiyye, er-Risâletü’t Tedmuriyye
8 – Mecmûu’l-Fetâvâ
9 - İbn Teymiyye, er-Risâletü’t Tedmuriyye
10 – A.g.e.
11 – A.g.e.
12 - A.g.e.
13 - A.g.e.
14 - A.g.e.
15 – el-Lâlekâi; Zehebi, el-Uluvv