Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İdlib Mutabakatı ve Ummet Hakkında Bazı Düşünceler

طالب بن عايد Çevrimdışı

طالب بن عايد

انا لله وانا اليه راجعون
Süper Moderatör
Esselamu aleykum we rahmetullah değerli kardeşlerim.

Musaadenizle İdlib Mutabakatı ve güncel duruma gelme süreci hakkında bazı düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Öncelikle ummet olarak özellikle son bir asırdır yoğun bir şekilde cahilleştirme çalışmalarına maruz kaldığımız gerçeğini unutmamak gerek. Dünya genelinde İslam beldelerine atanan maddi ve manevi sömürge tağutlarının çeşitli imajları ve metotları olmuştur. Son asra baktığımızda Türkler'e beton Kemal musallat edildi, Kürtler'e şempanze Apo musallat edildi, Arablar'a; Arabistan'da mecvud bel'am Suud, Mısır'da önce karga Hüsnü sonra cellat Sisi, Libya'da yeşil kitapçı Kaddafi, Irak'ta kavmiyetçi Saddam, Suriye'de kelb Esed güruhu, Farisiler'e İran'da rafizi Lanetullahlar, Afgan ve Peştulara Afganistan'da Dostumlar, Çeçenlere Çeçenistan'da Kafirovlar vs örnekler daha çoktur.. Şöyle ki; Büyük tağutların atadığı veya bazıları bağımsız olarak zuhur eden bu yerel tağutların her biri gerek baskı ile gerekse tahrif ve tevil yolu ile maalesef kendine hala Müslüman diyebilen bazı tabanlar oluşturabilmektedirler.

Şuan bulunduğumuz Türkiye örneği hepimizin malumudur ki hilafetin ilğasından sonra birbiriyle ilintili çeşitli yollarla İslamsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Kısaca Türkiye örneğine kronolojik olarak baktığımızda; bütünü bozacak temelin ta Osmanlı'nın özellikle son dönemlerinde yoğunlaşan ney, saz ve dümbelek(def) ehli tasavvuf(teosofi) mayası olduğunu gözden kaçırmamak gerek, cihadın terkedilip nefis terbiyesi adı altında dünyadan da el etek çekip silah ve sanayi gelişimlerinde de geri kalmanın doğurduğu zillet ortamı bir takım insanların Avrupa'ya yönelmesi ve sonrasında bilim değil de ırkçılık ile memlekete dönmesi ile sonuçlanmıştır. Bu sonuca varan ırkçıların aldığı doktrin şudur; Bid'at şirk ve hurafenin bolca görüldüğü ve ne dünyaya ne de ahirete hayrı olmayan tasavvuf vb oluşumlar yoğun olduğu için bunları nisbeten İslam'ı temsil eden Müslümanlar olarak gördüler(maalesef bugün de öyle), dolayısıyla İslam'ı tanımayan ve hidayetten nasibi olmayan kişiler "İslam demek buymuş" diyerek yüz çevirip kendilerine tutunacak başka şeyler arayışına düşünce ırkçılık dini ile karşılaştılar, tabi bu onların samimileri?!, bir de artık küfürde katmerleşmiş olan munafıklar olaya dahil olunca saz oldu kanun.. Hilafeti ilğa edenler bir yandan dini yok etmeye çalışırken diğer yandan da d(h)iyaneti kurarak Müslümanların önüne baraj çekmek ve bel'amların tahrif ve tevili aracılığıyla istedikleri kadar serbest(helal) bırakıp istedikleri kadar sıktılar(haram).

Önce yıllarca İslam'a ve Müslümanlara karşı doğrudan şiddet uygulayan sistem bir süre sonra bu işin böyle şiddetle olmayacağını görünce hiyanet memurlarını ve bilerek veya bilmeyerek(artık çoğu biliyor) paralel hareket eden tasavvuf ve tarikatçıları oyuna dahil ettiler. Sistem herkese bir rol biçmişti, iyi polis ve kötü polis hep olacaktı; kötü polis zorba ve vatan hainini oynar, iyi polis de orta yolcu vatanperveri oynar. Ortak mesaj vatan/millet/bayrak üzerine idi. Vatanı korumanın?! yolu ise her türlü izm den sonra artık laik demokrasi olmuştu. Metot belli idi. İslam'ı temsil ettiği iddia edilen cemaatlerin rolü ise "vatan sevgisi imandandır" vb uydurmaları, sahih olan "ulul emre itaat" vb emirlerle karıştırıp halka çorba bir akide sunmak idi. Rabbani ve cihad ehli ulemamız epey azaldığı ve artık etkileri pek kalmadığı için, yıllarca şiddet ve baskı gören cahilleştirilmiş halka, bağlı oldukları cemaatler veya sürü psikolojisi aracılığıyla bir de "küçük cihad, büyük cihad" sınıflandırma uydurması enjekte edilince dinden "kital" fiili resmen silinmiş oldu. Ancak ulul emr?!, vatan sevgisi ve bir de "Allah'ın ordusu Türkler" uydurması ilave edilince "İslam'ın son kalesi?!"ni koruma refleksi cihad ve şehadet kapısı oldu.
Yıllar birbirini böylece kovalarken, şeriatı sandıktan ve meclisten bekleyen halk(istisnalar her zaman vardır, tekfirde ve İslam alametinde toptancı olmamak lazım) artık mevcud sistemin savunucusu kesildi. Hatta bazılarının artık İslami olup olmamasını da umursamaksızın inançları ve şehadetleri?! vatan/millet/bayrak sloganlarına dönüştü. Hükümet ne derse herkes itaat etmek zorunda oldu, dolayısıyla hükümet apaçık küfür içinde olsa veya kendilerinin kâfir gördükleri başka partiler başa geçse bile vatan/millet/bayrak kutsallarını gerekirse asli kafirlerle birlikte olup, İslam devleti kurmaya çalışan mucahidlere karşı savaşmak suretiyle savunmak inancı yerleşmiş oldu.

Seyyid Kutub(Allah swt ona rahmet eylesin) şöyle derdi: "Şu gördüğünüz Arab ordularının varlığı, İslam’ı ve Müslümanları korumak ve onları savunmak için değildir. Tam aksine bu ordular sizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı öldürmek için var olmuşlardır.
Yahudi ve kâfirlere tek kurşun dahi sıkmazlar."
Seyyid Kutub bir Arab idi ve Arab ülkesinde yaşıyordu fakat bu nitelikleri hakkı haykırmaktan kendisini alıkoymadı! Söylediği cümleyi şeriattan yoksun bütün tağut orduları için söyleyebiliriz ve bütün bu olanları dünya genelindeki İslam beldelerinin hepsine uyarlayabiliriz..

İdlib konusuna gelmeden önce Türkiye'nin Suriye hakkında hangi rolü üstlendiğini görmek için şöyle biraz geriye dönelim; Bu söyleyeceklerim merhametten yoksun komplo teorileri gibi görülebilir fakat yaşananlar teoriyi destekler nitelikte. Teoriye geçmeden önce ifade etmeliyim ki düşük de olsa aksi bir ihtimal olmadığını asla söyleyemem!

1-Direniş Nüfusunu Azaltmak: Suriye cihadı başladığında Türkiye'nin İslam ve mazlum savunuculuğu iddiasını doğrulaması için yapması gerekenler şunlardı; yaşlı, kadın, çocuk, engelli, refakatçıları vb mazeretleri olanlar için kapıları açmak ve kalanları özellikle hava savunma olarak silahlandırıp gerekirse genel seferberlik ilan edip Türkiye'den de mucahid?! takviyesi yapmak idi. Fakat Türkiye doğrudan kapıları açıp herkesin geçmesini sağlamakla aslında oradaki direnecek nüfusu azalttı. Hemen eklemeliyim ki Suriyelilere ve Müslümanlara düşman olanların fikirlerinden beriyim, kesinlikle onları misafir etmemeliydik gibi zalimce bir anlayışta değilim! Kaldı ki yeryüzü Allah'ındır ve Müslüman Müslümanın kardeşi ve yardımcısıdır! Eğer niyet buysa(halkın bir kısmı bu niyette) Allah swt vesile olanları hayırla mukafatlandırsın. Ama devletin mazlumları koruma niyetiyle böyle yaptığına pek inanmıyorum. Dolayısıyla hükümet bunu yapmakla direniş nüfusunu azaltarak kâfirlere güç farkı kazandırdı, kendi çıkarı olarak da halkın gözünde İslam'a, Müslümanlara ve mazlumlara yardım ettiği imajını oluşturdu.

2-Cihad Cemaatlerini İfsad Etmek: Yine Türkiye mucahidlere kayda değer destek sağlamadığı gibi onların arasına bazı vaadlerle ve bazı kötü gelecek kaygılarıyla nifak tohumları ekti. Böylece cihad niyetiyle yola çıkanların bir kısmını ılımlılaştırıp kendi çıkarına olan cebhelere yönlendirdi. Hepimiz en açık örnek olan Haleb cebhesinin bu sebeble kuşatılıp böyle düştüğüne şahidiz. Dolayısıyla hükümet mucahidler arasında olası birliği engelledi, ılımlılaştırıp pkkya karşı kullandığı Suriyeliler üzerinden halkın gözünde sınırı terörizmden koruyan vatansever hükümet imajı oluşturdu.

3-Cihad Cebhelerini Zayıflatmak: Yine Türkiye kendi çıkarları?! doğrultusunda yaptığı anlaşmalar için ılımlılaştırdığı grupları şeriat için savaşan mucahidlere karşı da azmettirip birçok kez birbiriyle savaşmalarına, insan ve silah kayıblarına sebeb oldu, bu sebeble birçok cebhede ilerleme yapılamadı ve hatta gerileme oldu. Tabi işid unsurlarını da unutmamak gerek, Türkiye'nin işid ile alakalı rolü hakkında bilgim olmadığından birşey söyleyemem. Dolayısıyla hükümet mucahidlerin kâfirlere karşı cihadını baltaladı, halkın gözünde ülke çıkarlarını?! koruma imajı oluşturdu.

4-Silahsızlandırmak ve Taarruzu Engellemek: Yine Türkiye Soçi Anlaşmalarında mucahidler adına kafasına göre İdlib sınırında silahsızlanma bölgesi için anlaştı. Anlaşmaya göre muhalifler ile Esed bölgesi arasında birkaç kmlik alanda silah ve çatışma olmayacak ve savaş duracaktı?!. Esed'in saldırısını Rusya gözlem noktalarındaki birlikleriyle engelleyecek?!, muhaliflerin saldırısını ise Türkiye gözlem noktalarındaki birlikleriyle engelleyecekti. Aynı zamanda terörizm?! ile mücadele ortak olarak sürdürülecekti. Herkesin bilip gördüğü gibi Esed ve Rusya Müslümanların hepsine ayırt etmeden saldırıyı sürdürdü, mucahidler de savunma ve karşılık verme cihadını sürdürdü fakat Türkiye destekli ılımlılar daha çok Türkiye sınırı operasyonları ile meşgul oldu ve İdlib savunmasında önemli katkıda bulunmadı. Dolayısıyla hükümet yine cihad cebhesini zayıflattı, kendi halkına da ülke sınırlarını koruma imajı verdi.

5-İdlib Operasyonu İle Tek ve Meşru Muhatab Olmak: Bir önceki maddede bildiğiniz gibi Esed ve Rusya Müslümanlara karşı şiddetle saldırıya devam ederken Türkiye'nin gözlem noktalarını da kilometlerce geride bırakacak şekilde ilerledi. Bu sırada TSK gözlem noktalarında Müslümanların katledilişini gözetlerken?! arada kendilerine de taciz ateşi dokunuyordu. Gözlem noktalarını kilometrelerce geçen Esed ve Rusya militanları ve uçakları tsk unsurlarını da vurmaya başlayınca mazlumların koruyucusu?! kahraman?! tsk için İslam, cihad, şehid kavramları naraları nakarat oldu aktı. Tabi karşılık vermemek hiçbir inanca sığmaz. Hemen misliyle?! karşılık verilmeye başlandı. Birkaç gün geçmeden Esed yelkenleri suya indirdi?! ve Türkiye'yi anlaşmaya çağırdı. Tabi heyetin Rusya'daki duruşları da ayrı bir konu, Esed'in Putin'in gerisinde durdurulması gibi.. Sonra bir baktık ki nur?! topu gibi bir anlaşma daha doğdu. Anlaşma yine önceki maddelerin devamı olarak bu sefer yeni kaybedilen topraklardan vazgeçilmiş hatta henüz kaybedilmemiş topraklardan da(aşağıdaki haritada m4 karayolunun güneyinden) vazgeçilmiş. Bir de üstüne m4 karayolunun kuzeyinde 6 km silahsızlandırılmış alan Esed'e sandviç olarak sunulmuş. Ayrıca terörizmle?! ortak ve kararlı mücadele yenilenmiş. Dolayısıyla mucahidler yine yalnız bırakılıp ortak düşman sayılmış ve hatta Türkiye halkı da(istisnalar haric) mucahidlerin anlaşmaya aykırı davranması halinde yok edilmeleri görüşüne varmıştır, Esed yıllardır her saldırısında zaten onlarca asker ve zırhlı araç/tank kaybederken bu sefer 1 haftada topluca(200 civarı tank/zırhlı araç 4 bin civarı asker) TSK ya hibe etmiş ve bundan kâr olarak yeni alınan bölgelerdeki meşruiyeti?!, havadan en az 12 kmlik alanda silahsızlandırılarak sunulmuş pasta, terörizmle?! artık Türkiye'nin daha çok mücadele edeceği beklentisi olmuştur, Türkiye hükümeti de dünya genelinde(çoğunluğu saf kişilerde) kahraman imajını güçlendirmiş, kalaylatmış, parlatmıştır(İran ile Filistin örneği gibi), birkaç günlük operasyon ile adeta destan yazmıştır, artık laik demokrat yönetimine Suriye'deki mucahidlerden bir tehdit bırakmamış çünkü kendi kitlesini onların fitneci ve ayrılıkçı olmaları inancıyla yoğurmuştur ve yapacağı operasyonlarda halkının desteğini sağlamlaştırmıştır..

Tüm bunlardan sonra şimdi de İdlib mutabakatı hakkında harita üzerinde tsknın rolüne bakalım;

İdlib Mutabakatı.jpg


Allah'tan swt dilerim ki kendini İslam'a nisbet edip de tağut yolunda çürüyen nesiller de artık hidayete erip hep birlikte Allah'ın swt ipine sımsıkı sarılsın. Allah swt bizleri zilletten kurtarıp İslam ve şeriat ile izzetlendirsin, bize katından yardımlar göndersin, bizi razı olduğu salih ve mucahid kullarından eylesin ve bizi salih, adil, hikmetli, kuvvetli, sadık bir halife ile desteklesin.. Amin.
 
Üst Ana Sayfa Alt