Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ilahi Aşk

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İlahi Aşk


Cimrilik ve kıskançlık (hased), nefsin kendisine fayda verecek şeydan nefret etmesi, zarar verecek şeyi de sevme-sidir. Bundan dolayıdır ki, kıskançlık kin ve öfkeyle birlikte zikredilmiştir. Şehvet ve aşk hastalığı ise, nefsin kendisine zarar verecek şeyi sevmesidir. Bazan bununla birlikte ken disine fayda verecek şeye nefret de meydana gelebilir. Aşk ise, nefse ait bir hastalıktır, bedende tesiri kuvvetlendiği za man bedeni bir hastalık halini alır. Bu ya dimağ hastalık larından kara sevda (kuruntu-Melankoli) hastalığı olur; bundan dolayı onda, melankoli hali vardır, denilir. Ya da be den hastalıklarından zayıflık, güçsüzlük, halsizlik ve ben zeri sonuçlar doğurur.
Burada kastedilen "Kalp hastahğı"dır. Bunun aslı, nef sin kendisine zarar verecek şeye sevgi duymasıdır. Bu aynen, kendisine zarar verecek şeyi arzulayıp da yedirilmeyin-ce sızlanan, yedirilince de hastalığı şiddetlenip artan bir bedeni hastalığı bulunan kişinin haline benzer.
Aşık da böyledir; sevdiğini görmek, ona dokunmak ve onu dinlemek suretiyle birlikte olması ona zarar verir. Hat ta arzu duyarak onu düşünmesi ve hayallemesi dahi zarar verir. Sevdiği verilmediği zaman acı duyup azap çeker, verildiği zaman da hastalığı şiddetlenir, ızdırabınm art masına sebep olur.
Hadis-i şerifde şöyle geçer:
"Allah, mü'min kulunu dünyadan, sizden birinizin has tasını yemek ve içmekten koruduğu gibi korur"
İmam Ahmed'in "Kitabü'z-zühd"ünde Vehb'den nakledilen, Hz. Musa'ya ait münacatta şöyle geçer:
"(Hadis-i Kudsi'de) Allah Teala buyuruyor ki:
"Ben veli (dost) kullarımı dünyanın nimetlerinden ve refahından, şefkatli bir çobanın develerini tehlikeli yerlerden koruduğu gibi korurum. Onları dünyaya yerleşme ve ora da güzel yaşama duygusundan, şefkatli bir çobanın de velerini gaflet yerlerinden uzaklaştırdığı gibi uzaklaştırırım. Bunu böyle yapışım onların benim nazarımda hakir ve önemsiz olmalarından değil, ancak benim ikram ve ih sanımdan nasiblerini salim bir şekilde, bolca, dünya o nasibi zedeleyip heves söndürmeden tam olarak almaları içindir" Şüphesiz ki, hastanın şifası hastalığın yok olmasıyla hatta o kötü sevginin kalbinden gitmesiyledir.
İlim adamları aşk hususunda iki görüşe sahiptirler; Bazıları, aşkın irade (istekler) kısmından olduğu görüşündedirler ki, meşhur olan bu görüştür.
Bazıları da, tasavvur (düşünceler) kıstnındandır, derler. Bu görüşe göre o, sevilen (ma'şuk)in bulunduğu duruma nis-betie düşünülmesi bakımından hayalde meydana gelen bir bozukluktur.
Bunlara göre; işte bu sebepten dolayı Allah Teala'ya aşk tabiri isnad edilmez; ma'şuk da denmez, aşık da; O bunların hepsinden uzaktır ve O'nun hakkında böyle düşüncede bulunan kimse de Övülmez.
Birinci görüş sahiplerinin; Allah aşk tabiri ile zikredile bilir, zira aşk tam bir sevgidir ve Allah hem sever, hem de sevilir. Abdülvahid b. Zeyd'in rivayet ettiği bir eser (ha disle, Allah Teala şöyle buyurmuştur:
"Kulum bana yaklaşmaya devam edince o bana aşık olur, ben ona aşık olurum" sözlerine gelince:
Evvela, bu hadis olarak nakledilen söz, Sufilerin sözüdür. Ayrıca: İslam alimlerinin büyük çoğunluğu aşk kelimesini Allah için söylemezler. Çünkü, aşk gereken ölçünün üstünde fazla, aşın bir sevgidir. Allah Teala'nm sevgisinin ise, sonu yoktur, aşmayı gerektirmeyen bir sınıra varmaz.
Bunlar demişlerdir ki: Aşk ne Halik hakkında ne de mahluk hakkında güzel görülmeyecek mutlak olarak kötü birşeydir. Çünkü o, makbul bir sinirin ötesinde aşırı bir sevgidir. Yine, aşk kelimesi gelenekte bir kadın ya da çocuk sevgisi için kullanılır; aile, mal, vatan, şöhret sevgisi; peygamber ler ve salih zatlar sevgisi gibi sevgiler için kullanılmaz. Bu kelime daha ziyade haram bir işle ilgili olarak kullanılır; o da yalancı bir kadın sevgisi yahut çocuk sevgisi gibidir. Hasılı haram bir bakış, haram bir dokunma ve buna benzer haram fiiller bu kelimeyle birlikte kastedilir.
Bir-kimsenin karısına ya da cariyesine olan aşırı sevgisi ise çok defa olduğu gibi, helal olmayan bir şeyi işlemesi ve vacib olan bir şeyi de terketmesi bakımından adaletten ayırır. Hatta, yenisine sevgisinden dolayı eski karısının çocuğuna zulmeder, o karısının meşru olmayan istekleri sebebiyle dinîne ve dünyasına zarar veren şeyleri işler, mesela; O'na hak etmediği mirası verir, yahut velayet ve Al-lah'm hududunu aşacak derecede mal bağışlar, yahut 0,'nu dinine ve dünyasına zararlı olacak bir takım şeylere sahip kılar... Bütün bu dinen haram şeyler, temasta bulunması mubah ve caiz olan bir kimsenin aşkı uğrunda işlenir.
Bu böyle olunca, ya yabancı (mahrem olmayan) kadın ve erkeklerin namına duyulan aşklar nasıl olurki?!! Bunda ise ancak Allah'ın bilebileceği çok fesat ve fitne vardır; aşk sahibinin dinini ve iffetini harab edecek, aklını ve vücudunu çürütecek nice hastalıklar meydana gelir. Bu manada Aİlah Teala şöyle buyurur:
"... Sözü yumuşak (tatlı bir eda ile) söylemeyin ki, kal binde hastalık bulunan kimsede tama (arzu) uyanabilir..."
(Ahzab: 33/32)
Kalbinde şehvet ve şeklen istek hastalığı olan kimseye arzu ettiği, boyun eğidiğinde tam duymaya başlar; tama da arzuyu ve o husustaki hastalığı artırır. Ama o hasta kalpli kimse arzu ettiğinden ümitsiz olduğu zaman böyle olmaz; çünkü ümitsizlik tama'ı giderir, istek zayıflar, ardından da sevgi zayıflar. Zira insan ümitsiz olduğu şeyi istemekle meşgul olmaz ve istemekle de amel (iş) asla meydana gelmez, bil'akis nefis konuşur. Ancak onun beraberinde bir konuşma, bir bakış ve benzeri şey bulunur ki, bununla da o kimse günahkar olur.
Fakat aşka tutulur da iffetini muhafaza eder ve bu uğur da günaha girmeyerek sabırda bulunursa, Allah azze ve celleye olan korku ve saygısından dolayı sevap elde eder. Bu konuda hadis'de de şöyle geçmiştir:
"Aşık olup da iffetini koruyan, aynı zamanda giz leyip sabreden ve sonra (o hal üzere) ölen kimse, şehid olmuştur"
Bu, Yahya el-Katad'ın Mücahid'den onun da İbn-i Ab-bas'dan merfu olarak zikrettiği meşhur bir hadisdir. Bunda ihtilaf vardır ve bu hususta delil getirilemez.
Ancak, şer'i delillerden anlaşılmaktadır ki, aşık olan kimse gözle, sözle ve hareketle haramlardan iffetini muhafaza ederse, onu kimseye açmaz ve harama kaçacak şekilde konuşmazsa; ya insanlar dert yanmak, ya çirkin ve aşırı bir hareket yapmak, ya sevdiğini istemek nev'in'den bir şeyde bulunmazsa; Allah'a itaat etmede sabır ve sebat gös terirse, isyandan kaçınırsa, bir felakete uğrayanın o fe laketin acısına sabretmesi gibi kendisi de kalbindeki sevgi ve aşkın izdırabma sabrederse, böyle kimse Allah'dan kor kup da sabredenlerden olur ki, Allah Teala şöyle buyurur: "... Kim (Allah'dan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Al lah iyilik edenlerin ecrini zayi etmez" (Yusuf: 12/90) İşte hased hastalığı ve onun benzeri nefis hastalıkları da böyledir; şayet nefis Allah'ın buğzettiği bir şeyi ister de kişi Allah'dan korkarak onu reddederse, Allah Teala'nın şu yüce sözüne giren kimselerden olur:
"Ama kim Rabbı'nm makamından, (O'nun huzurun da duracağı demden) korkar ve nefsini kötü heveslerden
menederse, (Onun için) gidilecek yer cennettir" (Naziat: 79/40-41)
Nefis bir şeyi sevdiği zaman var gücüyle onu gerçek leştirmeye çalışır, hatta o gaye uğrunda bir çok şeyler peşine düşer. Bu durumda kim kötü bir sevgi benimser yahut kötü bir nefret besler de onları işlerse, günahkar olur. Mesela, bir kimseye hasedinden dolayı kızar da, onunla ilgili olarak-hak-lanm vermemek, veya düşmanlık beslemek gibi şeylerden dolayı- eziyette bulunursa, yahut, nefsani bir isteğinden dolayı onu sever de o yüzden haram bir şeyi işlerse nefsani arzusu için yaparsa, bunlar ve benzeri davranışların tümü, İnsan nefsinde hastalıkların varlığının işaretidir... insan bazan bir şeye kızar sadece o kızgınlığı sebebiyle vehim ve hayal eseri olarak haksızlıkla daha birçok şeye de kızar. Ay nen, bazan bir şeyi de sevince o yüzden sırf vehim ve haya lin tesiri altında daha başka şeyi de sevdiği gibi.
Şair de bu konuda şöyle demiş:
"Onun sevgisinin tesiriyle siyahileri seviyorum.
Hatta o sevgi sebebiyle siyah köpekleri bile seviyorum"
Evet, siyah birini sevmiş yahut kara sevdaya tutulmuş, o yüzden her kara şeyi hatta kara köpeği bile sever olmuş... Bütün bunlar kalpdeki düşünce ve istekle ilgili bir hastalık tır.
Allah Teala'dan her hastalık hakkında kalplerimize şifa vermesini dileriz. Çirkin huylardan, kötü ve ihlassız ameller den, zararlı heveslerden ve hastalıklardan Allah'a sığınırız.
Şu insan kalbi ve Allah'ın kullarım ona göre yarattığı fıt rat "Allah sevgisi" için yaratılmıştır. Bu hakikati Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her doğan çocuk muhakkak İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anasıyla babası onu yahudi, yahut hiris-tiyan, yahut mecusi yaparlar. Nasıl ki, her hayvanın yavrusu tam azali olarak doğar, ki o yavrunun burnunda, kulağında eksik ve kesik bir şey görülür mü?"
Sonra Ebu Hüreyre (r.a.) isterseniz. "Allah'ın yaratma kânununa (uygun olan dine dön) ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması dağiştirüemez..." (Rum: 30) ayetini okuyunuz, demiştir.
Hadis-i şerifden ds anlaşılmaktadır ki, AUah Sübhanehu kullarını sırf kend' sevgisi ve sadece kendisine ibadet için yaratmıştır. Fıtrat, bozulmadan korunduğu zaman kalp sadece Allah'ı öilir ve sırf O'na ibadet eder. Fakat doğan çocuğu anne babasının yahudi veya hıristiyan ya da mecusi yapması gibi bir hastalıktan dolayı aslı, yaratılışı demek olan fıtratı bozulur.. Bütün bunlar Allah'ın kaza ve kaderiyle de olsa-burun, kulak ve dudak gibi azanın kesilmesi nasıl be denin görünüşünü değiştiriyorsa- kalbin, üzerine yaratıldığı fıtratı değiştirip bozar. Ancak sonra Allah Teala, o fıtrata dönme gayreti gösterenleri dönmeye muvaffak kılar ve o kimse de asli fıtrat haline döner.
Rasulullah (s.a.v.) bu fıtratı insanlara anlatmak ve tamam lamak için gönderilmişlerdir, onu değiştirip bozmak için gelmemişlerdir. Kalp sadece Allah'ı sever ve dini O'nun için halis kılarsa, kendini asla başkasının sevgisine kaptırmadığı gibi sözü edilen aşk'a da tutulmaz. Aşk'a tutulması itibariyle de onun sevgisinin sırf Allah için olduğunu söyleriz.
İşte, Yusuf (a.s.) Allah'ı sevdiği ve dini O'na halis kıldığı için kendine kötülüğü teklif edenle ilgilenmemişti. Hatta, Al lah Teala O'nun hakkında şöyle buyurmuştur: Böylece biz kötülüğü ve fuhuşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ihlas'a erdirilmiş (seçkin) kullarımız dandır. (Yusuf: 12/24)
Vezir'in karısı ise, o ve kavmi Allah'a şirk koşanlardandı. Onun için aşk'a tutulmuştu. Aşk'a mübtela olan birine ise tevhid ehli oluşunu ve imanını hatırlatırız. Aksi halde, Al lah'a yönelik ve O'ndan korkan bir kalpde onu aşktan çevirici iki etken vardır:
Birincisi: O'nun Allah'a yönelmesi, Allah'ı sevmesidir. Çünkü bu, her şeydan daha tatlı, daha hoştur. Bu durumda onda Allah sevgisi ile beraber hiçbir mahlukun zorlayıcı sevgisi olmaz.
ikincisi: Allah'dan korkmasıdır. Çünkü aşk'a zıd olan korku onu engelleyip çevirir. Bir şeyi aşk'la ya da aşk'sız seven kimse ise, ondan daha sevgili bir şeyin sevgisi ile-O'nu zorladığı zaman- o sevgiden çevrilir; o sevgiyi terketmek-ten daha kötü bir zararın meydana gelmesi korkusuyla o sevgiden döner. Allah bir kula her şeyden daha sevgili, nazarında korkmaya en layık biri olduğu zaman kendisinde ne aşk ve ne de bununla ilgili bir gaflet ya da bazı vacibleri terk ve bazı haramları işlemek- bu sevgi ve korkunun za yıflaması halinin dışında duygusu olmaz.
Şüphesiz iman, Allah'a taatlerle kuvvetlenir, masiyetler-le zayıflar. Kul taatleri Allah'ı sevdiği ve O'ndan korktuğu için işler ve yine masiyetleri de O'nu sevdiği ve O'ndan korktuğu için terkederse, O'na sevgisi ve korkusu kuvvet lenir; kalbindeki başkasına ait sevgi ve korku yok olur.
Beden hastalıkları da böyledir. Sağlık benzeriyle ko runur, hastalık da zıddıyla yok olur. Kalbin iman sıhhati de aynen benzeriyle korunur ki o da, kalbin faydalı ilimden ve güzel amelden sağladığı şeylerdir; bunlar onun gıdalarıdır. Rasulullah ta (s.a.v.), İbn-i Me'ud'un merfu' ve mevkuf olarak rivayet ettiği bir hadisinde şöyle buyurur:
"Ziyafet veren (değerli) her kişi, davet ettiği kim selerin ziyafetine gelmesini elbette ister. Allah'ın ziyafeti ise, Kur'an-ı Kerim (in okunup dinlenmesi) dir. O halde O'nu terketmeyiniz"
Allah'ın kuluna ziyafet verdiği zamanlar: Gecenin son kısmı, ezan ve ikamet sıraları, secde halleri, namaz sonraları ve istiğfar durumlarıdır. Allah'a istiğfar edip (mağfiret dileyip), tevbede bulunanı Allah belirli bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır.
Kul Allah'ın af ve mağfiret sofrasından istifade etmek için gündüzleri ve uyukuya yatma vakitlerinde bazı zikirle ri yapmayı adet haline getirmelidir. Ayrıca başına gelen hadiselere ve önüne çıkan engellere sabretmelidir. O zaman çok geçmeden Allah onu manevi yardımı ile destekler ve kal bine imanı nakşeder.
Yine, beş vakit farz namazları dış ve iç şartlarına riayet ederek tam bir şekilde yerine getirmelidir, çünkü onlar di nin direkleridir. La havle vela kuvvete illa billah'ı da oku mayı adet edinmelidir. Çünkü onunla manevi ağırlıklara tahammül edilir, tehlikelere göğüs gerilir ve üstün hallere erilir.
Allah'a dua ve O'ndan istemekden de usanmamalıdır. Çünkü kul acele etmediği takdirde duası kabul olunur. Hal buki, kul; dua ettim, ettim de kabul olunmadı, der; bilmelidir ki, Allah'ın yardımı sabırladır, ferahlığı zorlukladır, ko laylığı da güçlükledir. Hiç kimse hiçbir şeyin hayırlı sonu cuna sabırdan başka bir şeyle varmamıştır.
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsusutur. îslam ve din yolundan dolayı, görünürdeki ve görünmeyen nimet lerine karşı gelecek şekilde bütün hamd ve nimet Allah'ındır. Yine, cemalinin keremine ve celalinin izzetine layık şekilde har türlü sena O'na aittir.
Allah Rasulullah'a, aline, ashabına, mü'minlerin an neleri olan zevcelerine ve geçen o zatlara güzel bir şekilde tabi olan tüm mü'minlere (tabilere) çokça salat ve selam etsin.https://www.islam-tr.org/#_ftn10



Şeyhulislam İbni Teymiyye
Takva Risalesi
 
Üst Ana Sayfa Alt