Çözüldü İmam Buhari ve Bazı Alimlerin Ebu Hanife'ye Eleştirilerine Nasıl Cevab Verilir?

AbdulFettah Çevrimdışı

AbdulFettah

94.7 - Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum we Rahmetullah.

Kardeşim, bir yerde okudum aşağıdaki yazıda ebu hanifeye(Allah ondan razı olsun) söylenen akıl almaz iddialar var. İşte o yazının tamamı aşagıda inşeallah...

''Ebu Hanifeyi kimler, niçin Kafir ilan etti ?

Günümüzde Müslümanlar farklı Mezheplere bölünmüş vaziyetteler. Yine bu Mezheplerin içerisinde yüzlerce ayrı fırka, tarikat ve cemaat bölünmesi de işin cabası. Kur’anda “Hep birlikte Allah’ın ipine(Kur’ana) sımsıkı sarılın ve parçalanıp, bölünmeyin…” diyen Allah’a rağmen bu çarpık tutum ve Kur’ana muhalif bu uygulamalar günümüzde Müslümanların içine düştüğü açmazı, parçalanmışlığı ve zilleti adeta gözler önüne sermektedir. Mezhepsizlik insanlara bir küfür aracı olarak kullanıldığından beri artık Mezheplilik bir İman esası haline gelmiş, ben bir Mezhep kuruyorum diye yola çıkmadıkları halde İmamlar Mezhep İmamı, verdikleri fetvalardan oluşturulan kitaplar ise Hak MEzheplerin kitapları kabul edilmiş dahası bu kitaplar da Allah’ın hükmüne eş ve ortak kabul edilmiştir.
Hadis kelimesine ise öyle bir anlam yüklenmiştir ki sanki Peygamberimizden asırlar sonra toplanmamış, sanki insan sözü değil de Allah sözü imiş ve kesin doğrularmış gibi öyle bir algı ortaya konmuştur ki geçen uzun zaman diliminde Hadis adı altında yığınla rivayet uydurulmuş, bunlar Peygamberimize atfedilmiş veEmeviler döneminde, sonraki süreçte bunlar adeta resmi bir devlet prosedürü şeklinde sistematik olarak, baskı ve zulümle yerleşik hale getirilmiştir.
İşte böylesi bir dönemde Ebu Hanife çıkmış ve bugün bizlerin de savunduğu gibi Allah Rasulü Kurana muhalefet etmez diyerek uydurma rivayetleri reddetmiş ve Kur’an kaynaklı bir bakış açısını ortaya koymuştur. Fakat bugün bizlerin yaşadığı ve o günde Ebu hanifenin yaşadığı değişmez bir durum vardır. Kendisi Tekfir edilmiş, Peygamber düşmanı ilan edilmiş, her türlü hakarete maruz kalmıştır.
İşte bugün bu konu hakkında bilgisi dahi olmayan cahil bırakılmış çok büyük yığınlar var. Birbirini tekfir eden Mezhep İmamlarının hepsine Hakk demek, Ben Hanefi mezhebindenim dediği halde Ebu Hanifeyi sapık ve kafir ilan eden Buhariyi el üstünde gül tutmak nasıl bir mantıkla izah edilebilir ki ?


HEM EHLİ SÜNNET/HADİSÇİ HEM HANEFİ OLANLARIN ÇELİŞKİSİ!!!

EBU HANİFE BUGÜN YAŞASAYDI KUR’AN’A UYDUĞU İÇİN HER HADİSE İNANMADIĞI İÇİN EHLİ SÜNNET HOCALARININ REDDİYELERİNE VE HIŞMINA UĞRARDI!

İMAMI AZAMIN HADİS ANLAYIŞI

Ebû Hanîfe rey ehli olarak bilinir, hadisleri sadece senet ve rivayet açısından değil, anlam açısından da kritiğe tabi tutar. Mana açısından Muhammed’e (a.s) atfedilemiyeceğine inandığı hadisleri kabul etmez ve bu hadislere aykırı fetvalar vermekten çekinmez. Bu şekilde 200 kadar hadise aykırı fetvası bilinir ve bu yüzden hadisleri dinde “mutlak nass” gören hadisçiler tarafından şiddetle tenkit EDİLMİŞTİR.

”Tekzip etmek, ancak “Ben Hz. Peygamber’in sözünü yalanlıyorum,” diyen kimsenin yalanlamasıdır. Lâkin bir kimse “Ben Hz. Peygamber’in söylediği her şeye iman ederim, fakat o kötülük yapılmasını söylemedi, Kur’ân’a da muhalefet etmedi” derse, bu söz o kimsenin, Hz. Peygamber’i ve Kur’ân-ı Kerim’i tasdik etmesi; Allah’ın Resulünü, Kur’ân’a muhalefetten tenzih etmesidir. Eğer, Hz. Peygamber, Kur’ân’a muhalefet etse ve Allah için hak olmayan şeyleri kendiliğinden uydursa idi, Allah onun kudret ve kuvvetini alır, kalp damarını koparırdı. Nitekim bu husus Kur’ân’da şöyle belirtilir:
“Eğer peygamber söylemediklerimizi bize karşı, kendiliğinden uydurmuş olsa idi, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra da kalp damarını koparıverirdik. Sizin hiçbiriniz de buna mâni olamazdı.” (Hâkka, 69/45-47)


Allah’ın peygamberi, Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’ân’a muhaliftir. Çünkü Allah; Kur’ân-ı Kerîm’de “Zina eden kadın ve erkek..” (Nur, 24/2) ayetinde zâni ve zâniyeden iman vasfını nefyetmemiştir. Keza, “Sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de..” (Nisa, 4/16) ayetinde Allah “sizden” kaydı ile Yahudi ve Hıristiyanları değil, Müslümanları kastetmektedir. O halde Kur’ân-ı Kerim’in hilafına, Hz. Peygamber’den hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamber’i reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına bâtılı rivayet eden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber’e değil, nakleden kimseye râcidir. Hz. Peygamber’in söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamber’in, Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allah’ın kullarına ulaştırılmasını emrettiği bir şeye de mâni olmadığına şahitlik ederiz. O, hiçbir şeyi Allah’ın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde Allah’ın emrine muvafakat etmiş, hiçbir bid’at ortaya koymamıştır. Allah’ın söylemediği hiçbir şeyi de, Allah’a isnat etmemiştir. Bunun için Allah Teâlâ “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80) buyurmaktadır. (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme, Mustafa Öz, 2. Bs., İFAV Yayınları, İstanbul, 1992, “el-Âlim ve’l-Müteallim”, s: 24-25)”

BUHARİNİN EBU HANİFE HAKKINDAKİ TENKİTLERİ
Aşağıda okuyacağınız sözler İmam Buharinin Ebu Hanife hakkındaki söylemleridir.
1- “Güvenilmez Adam.” (Tarihul Kebir c. 8 s.81)
2- “Sapık Mürcie Mezhebinin Mensubu.” (Tarihul Evsat c.2 s.93)
3- “Küfründen dönmesi için iki defa tövbeye çağrılan adam.” (Kitabuz Zuafa s.132)

Ehl-i Sunnet için meşhur olan, ünlü Muhaddis, alim ve Fakih, Süfyan bin Uyeyne, Ebu Hanifenin Ölüm haberi kendisine gelince, kendisi İmam Buhariden geri kalmayarak şöyle demiştir:

“Allah ona lanet etsin! İslam’ın can damarlarını, bir, bir kopardı. Müslümanlar arasında ondan daha şerir biri doğmamıştır.” (İbni Abdulbirr, El İntika s.149-150) İbnül Carud ise Ebu Hanifeyi tanıtırken şu korkunç sözü söylüyor: “Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır.” (El İntika s.150)

Bir diğer Mezhep İmamı olan İmam Malik ise şöyle demiştir:
“Ebu Hanife, İslam bünyesinde doğan en şerir varlıktır. Bu ümmete, fikirleri yerine kılıçla vursaydı daha iyi olurdu.” (El İntika s.150)

Ebu Hanife hakkında o dönem pek çok iddia ve söylem ortaya atılmış işte onlardan bir kısmı :

Ebuşşeyh Tabakat
Dedi ki: Asım b. Yezid’i şöyle derken işittim Sufyan es-Sevri söyledi ki: Ebu Hanife hem sapık hemde saptırıcı idi.(Ebuşşeyh Tabakat 2/110)

Ahmed b.Hanbel Kitabul-İlel
Sufyan es-Sevri: Ebu Hanife’nin iki kere tevbeye davet edildiğini nakleder. (Ahmed b.Hanbel Kitabu’l-İlel.II/69/428-32)

Malik b.Enes: Ebu Hanife az kalsın dini yıkacaktı der. (Ahmed b.Hanbel Kitabu’l-İlel.II/69/428-32)

Hammad bin Seleme: Ebu Hanife bir şeytandı: Hz Peygamber’in sözlerini kendi görüşlerine dayanarak reddederdi (İbn Adi el-Kamil fi Zuafair-Rical.8/239)(Ahmed b.Hanbel İlel II/68/428
II/246/1775)

Ebu’l-Hasan el-Eş’ari: Sufyan es-Sevri İmam Ebu Hanife’nin hocası Hammad bin Ebu Süleyman’dan şu sözü nakletmiştir: O Müşrik Ebu Hanife’ye söyle ben ondan tamamen beriyim onunla hiçbir ilişkim yoktur (Eşari.el-İbane.77)

İmam Buhari et-Tarihul-Kebir
İmam Buhari: Ebu Hanife Murcii’dir rey ve hadisleri terk edilmiştir (Buhari et-Tarihul-Kebir VIII.81)

İmam Müslim b Hacac Kitabul Kuna vel Esma
İmam Müslim şöyle der: Ebu Hanife Numan b Sabit rey sahibidir Hadisi muztaribtir ve fazla sahih hadisi yoktur (İmam Müslim b Hacac Kitabul Kuna vel Esma .31)

İbn Adi el-Kamil fi Zuafai’r-Rical
İmam Malik: Ebu Hanife dini mahveden hastalıklardan biridir.(İbn Adi el-Kamil fi Zuafair-Rical.8/237)

İbn Ebi Davud:Ebu Hanife’ye saldırı ve onu itham, İslam ümmetinin icma noktalarından biridir: Basra’nın fıkıh imamı Eyyüb es-Sahtiyani onun aleyhinde konuşmuştur.Küfe’nin imamı Süfyan es-Sevri öyle Hicaz bölgesinin imamı Malik bin Enes öyle Mısır’ın imamı Leys bin Sa’d öyle Şam?ın imamı Evzai öyle Horasan’ın imamı Abdullah bin Mübarek öyle Kısacası yeryüzünün her yanındaki İslam uleması onun hakkındaki kanaati menfidir.(İbn Adi el-Kamil fi Zuafair-Rical.8/241)

İbn Abdilberr el-İntika
Sufyan bin Uyeyne: Allah ona lanet etsin: İslam’ın can damarlarını bir bir kopardı Müslümanlar arasında ondan daha şerir biri doğmamıştır.(İbn Abdilberr el-İntika/149-150)

İbnül-Carud: Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır.( İbn Abdilberr el-İntika.150)

Abdullah bin Mübarek şöyle diyor: Biz önceleri onu tanımıyorduk ve sohbetlerine devam ediyorduk.Ne zamanki onu yakından tanıdık kendisini terk ettik.( İbn Abdilberr el-İntika./151)

Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad’da şöyle der: Onun hakkında dinin hem esaslarına hem de fürüatına ilişkin şecaatleri yüzünden çok sözler söylenmiştir.Gerçek şu ki Ebu Hanife bütün ilmi kudretine rağmen bizim bu eserimizde tanıttığımız ulema gibi örnek alınacak bir insan değildir
(Hatib el-Bağdadi 13/371-372)

İbn Ebi Şeybe: Sanıyorum Ebu Hanife Yahudi idi (Hatib 13/413)

Sufyan es-Sevri:Zındıklığından dönmesi için iki kez kafirliğinden dönmesi içinse defalarca tövbeye çağrıldı.(Hatib el-Bağdadi 13/382-383)

İmam Malik: Benim için Ebu Hanife’nin sözüyle hayvan pisliği arasında hiçbir fark yoktur. (Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/411)

Ebu Davud Süleyman es-Sicistani şöyle diyor: İmam Malik Şafii ve İbn Hanbel Ebu Hanife?nin dalalet içinde olduğunda ittifak etmişlerdir.(Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad 13/383-384)

Görüldüğü gibi Peygamberimizin Kur’ana muhalif söz etmeyeceğini savunan ve buna ayeti kerimeyi delil gösteren bir Alime söylenen sözleri, ona yapılan ithamları ve onu nihai anlamda nasıl katlettikleri ortadadır. Tarih boyunca her daim Allah’ın Tevhid dini ile Şirk dini mücadele etmiştir. vet bunlar ne hikmetse kürsülerde, minberlerde hiç anlatılmıyor, milyonlarca Müslüman bu yaşananlardan haberdar bile olmadın bu dünya hayatını tamamlıyor. Her Müslüman inandığı dini, kimi ne için ve niye takip ve tasvip ettiğini bilmekle, öğrenmekle mes’ul ve yükümlüdür. Ve her daim haklıya haklı haksıza haksız diyebilmelidir.''

Kaynak:http://kalkveuyar.com/islami-makaleler/ebu-hanifeyi-kimler-nicin-kafir-ilan-etti.html

Kardeşim bunlara nasıl cevap vermeliyiz bi de kaynak vermişler, kaynakların doğruluğuna bakmadım ama buharinin(Allah ondan razı olsun) ve diğerlerinin böyle şeyler söylediğine inanasım gelmiyor, özellikle buhari edep timsali, ebu hanife bunların iddia ettiği gibi olsa bile ona ''sapık'' demez buhari en fazla yalancı der. kafam karıştı kardeşim. Bu işte birilerinin başımıza çorap ördüğü belli..








****


Cezakallahu hayran akhi, peki yukarıda bahsi geçen rivayetler doğrumudur?, kimisi ebu hanifye yahudi demiş, kismisi şeytan... Niye böyle demişler ? Çünkü Bizim tanıdığımız ebu hanife hiç öyle birisi değil,
Acaba Ebu Hanife hakkındaki ilmi tenkit ve eleştiri sınırları aşan ifadeleri, kendilerine ulaşan yanlış bilgilerden ve iftiralardan mı kaynaklanyor?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah

Ebu Hanife rahimehullah, tâbi ki her âlim gibi hataları vardır ama, Onu tenkid etmek için İmam Buhari'nin sözlerini kendilerine payanda edinen çağdaş mûtezililer (Anlatabiliyor muyum Mustafa İ. ve yoldaşları), İmam Buhari'ye en ağır sözleri sarf ederek sahih hadisleri reddetmekten çekinmeyen karakter karaborsacılarıdır. Bu sebeble bu şahısların amacı ve asıl gayeleri, İmam Buhari'nin akidesi, metodu, hadisleri değil, bilâkis kendilerini Ebu Hanife'ye kıyas edip karşılaştırarak, bize karşı çıkan hadis ehli yani ehl-i sunnet, Ebu Hanife'ye de karşı çıkmıştı, çünkü o da hadisi bırakıp Kur'anla amel eder ya da Kur'ana arz ederek hareket ederdi. Bu oyuna dikkat!

İmam Buharî, Sahihinde eleştirdiği bazı kimseler hakkında isim vermeden “Bazı kimseler şöyle dedi” diyerek eleştirir. Bu eleştirileri, o dönemdeki Hadisçilerle ehl-i rey arasında var olan tartışmaların bir yansıması olarak kabul etmek gerekir. Buharî’nin “Bazı kimseler şöyle dedi” demekten kastı İmam Azam olduğu meşhur olmakla beraber, bunu bütün rey ekolü ve İmam Muhammed için de kullandığını söyleyen alimler de vardır.
İmam Buharî de bir muctehiddir, başkasını eleştirebilir. Bu husus, ne eleştireni ne de eleştirileni küçük düşüren bir davranış değildir. Buhari, kendisine göre sahih hadise aykırı bulduğu görüşleri eleştirmiştir.
Ahmed İbnu Hanbel (rahimehullah) şöyle buyurmuştur: "Biz ehl-i reyi, onlar da bizi durmadan tenkid ederdik. Bu hal Şâfiî'nin gelmesine kadar devam etti. O gelince aramızı bulub bizi kaynaştırdı." (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 1/193-194)


Yine Ebu Hanife'ye (rahimehullah) hakkında iftira, itham ve kendi ağzından bire bir duymadan zan, yanlış anlamalar ve yanlış bilgilen(diril)me olduğu da kuvvetle ihtimaldir ki işte buna bir misal;

Muhammed Bâkır, Ebû Hanife'ye, "Dedemin yolunu ve hadislerini kıyasla değiştiren sen misin?" diye sormuş;
Ebû Hanife, "Sen, sana lâyık olan bir şekilde yerine otur. Ben de bana lâyık olan şekilde yerime oturayım. Dedeniz Muhammed (s.a.v.)'e hayatında sahâbîleri nasıl saygı duyuyorlarsa aynı şekilde ben de size saygı besliyorum. Şimdi sen bana kadının mı erkeğin mi zayıf olduğunu; kadının mirasta erkeğe nisbetle hissesini; namazın mı orucun mu efdal olduğunu, idrarın mı meninin mi pis olduğunu söyler misin?"diye sormuş.
İmam Bâkır da "kadının mirasta erkeğe nisbetle yarısı olduğunu, erkekten zayıf olduğunu; namazın oruçtan efdal ve idrarın meniden pis olduğunu" söyledi.
Ebû Hanife Ona, "Kıyas yapsaydım kadın erkekten zayıftır diye ona mirastan iki hisse verir; idrar yapıldıktan sonra gusledilmesini, meni çıktıktan sonra sadece abdest alınmasını söylerdim, âdet halindeki kadının kılamadığı namazları kaza etmesini, orucu kaza etmemesini emrederdim. Kıyasla dedenizin dinini değiştirmekten Allah'a sığınırım." dedi. (Muhammed Ebû Zehra, İslâm'da Fıkhı Mezhepler Târihi, II/66-67) Seyyid Muhammed Bâkır, yerinden kalkar ve Ebu Hanife’yi kucaklar. Tebrik edip ona ikramda bulunur. (El-Mekki, Menâkıb; El-Kerderi, Menâkıb; İbnu Hacer el-Heytemi, El-Hayrâtu’l-Hisan)
Ebu Hanife (rahimehullah) hakkında iftira, itham ve kendi ağzından bire bir duymadan zan ve yanlış anlamalarla tenkid edildiği kuvvtle ihtimaldir ki işte buna bir misal;


Muhammed Bâkır, Ebû Hanife'ye, "Dedemin yolunu ve hadislerini kıyasla değiştiren sen misin?" diye sormuş;
Ebû Hanife, "Sen, sana lâyık olan bir şekilde yerine otur. Ben de bana lâyık olan şekilde yerime oturayım. Dedeniz Muhammed (s.a.s.)'e hayatında sahâbîleri nasıl saygı duyuyorlarsa aynı şekilde ben de size saygı besliyorum. Şimdi sen bana kadının mı erkeğin mi zayıf olduğunu; kadının mirasta erkeğe nisbetle hissesini; namazın mı orucun mu efdal olduğunu, idrarın mı meninin mi pis olduğunu söyler misin?" diye sormuş.

İmam Bâkır da "kadının mirasta erkeğe nisbetle yarısı olduğunu, erkekten zayıf olduğunu; namazın oruçtan efdal ve idrarın meniden pis olduğunu" söyledi.
Ebû Hanife, Ona, "Kıyas yapsaydım kadın erkekten zayıftır diye Ona mirastan iki hisse verir; idrar yapıldıktan sonra gusledilmesini, meni çıktıktan sonra sadece abdest alınmasını söylerdim; âdet halindeki kadının kılamadığı namazları kaza etmesini, orucu kaza etmemesini emrederdim. Kıyasla dedenizin dinini değiştirmekten Allah'a sığınırım." dedi.
(Muhammed Ebû Zehra, İslâm'da Fıkhı Mezhepler Târihi, C. II, Sf: 66-67)


Ebu Hanife'nin bazı fetvalarından yola çıkarak "Ebu Hanife, Kur'an ayetini delil alarak hadisi terk etti" iftirasını uydurmuşlardır. Muteahhirin Hanefilerin, kıyası dâhi sahih hadise tercih etme hatalarını bile, Ebu Hanife'nin itikadı ve uygulaması olarak lanse ederek iftiralarına satırlar eklemişlerdir. Halbuki bu mezhebler, İmam Ebu Hanife'nin mezhebi değildir. Eğer Ebu Hanife bir hadisle amel etmediyse o hadisi sahih görmediği, veya ondan derece bakımından daha yüksek olan bir hadis olması sebebiyledir. Misal olarak Ebû Hanife’nin köpeğin satılmasına ilişkin görüşüne gelirsek, iddia edildiği gibi bu ictihadın hadis inkarıyla hiçbir şekilde ilişkisi yoktur. Hanefilerin bu konudaki yaklaşımı, onların hadisleri anlama ve değerlendirmedeki metodolojileriyle alakalıdır.
Malik b. Enes, muçtehid de olsa kimsenin mâsum olmadığını ifade ederken şunları söylemektedir:
“AllahRasulu dışında ki herkesin sözü kabul ya da reddedilebilir.” (Yusuf el Kâradâvi, Fetâvâ Muâsırâ, Daru Uli’n-Nuhâ, Beyrut, ty, II, sf: 114)
Bakış açıları İmam Malik’le ayniyet arz eden Ebû Hanife de; “hadis sahih olduğunda bilin ki benim mezhebim odur.” (Muhammed İbrahim Ahmed Ali, el-Mezheb inde’l-Hanefiyye, Mekke, ty, sf: 74) buyurmuştur.

Ebu Hanife'nin büyük tâlebesi Ebû Yusuf, İmam Malik’le karşılaştığında ona, bir ölçü birimi olan “sa’ğ”ın miktarı, vakıf konusu ve bir de taze sebzenin öşrü hakkında ne bildiğini sorar. İmam Malik bu konulara ışık tutan hadisleri tadat edince, Ebû Yusuf, şöyle der: “Ey Ebû Abdullah (İmam Malik)! Senin, hadislere dayanan görüşüne döndüm, benim gördüğüm bu delilleri, hocam Ebû Hanife de görmüş olsaydı, tıpkı benim önceki görüşümden döndüğüm gibi, o da görüşünden dönerdi.” (Yusuf el Kâradâvi, Fetâvâ Muâsırâ, Daru Uli’n-Nuhâ, Beyrut, ty, II, 113)

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye rahimehullâh bu konuda şöyle buyurmuştur:
«Ebû Yûsuf rahimehullâhki o, Ebû Hanîfe’nin arkadaşlarının en büyüğüdür ve kadılar kadısı lakabını alan ilk kişidir- Mâlik [b. Enes] ile bir araya geldiğinde, ona bu meseleler hakkında sordu.
Mâlik ona, Medîne ehlinin mutevâtir nakli ile cevab verdi. Ebû Yûsuf (da kendi görüşünü bırakıb) Mâlik’in görüşüne döndü ve dedi ki: “Eğer arkadaşım da benim gördüğümü görmüş olsaydı, benim görüşümden döndüğüm gibi o da dönerdi.”
Böylece Ebû Yûsuf bu türde bir naklin –başkaları yanında huccet olduğu gibi- arkadaşı Ebû Hanîfe yanında da huccet olduğunu aktarmış oldu. Ancak bu nakil Ebû Hanîfe’ye ulaşmamıştır. Nitekim ona da, ondan başka imâmlara da hadîslerden birçoğu ulaşmamıştır. O halde, kendilerine ulaşmayan bir ilmi terk etmeleri sebebiyle kınanmazlar. Ebû Yûsuf’un bu nakle dönmesi; onun ve arkadaşı Muhammed’in, hocalarının [Ebû Hanîfe’nin] görüşünü bırakıp, pek çok hadîse ittiba etmeleri türünde bir dönüştür. Bunu onlara hocaları öğretiyor ve diyordu ki: “Muhakkak ki bu hadisler de –eğer sahîh iseler- huccettir.” Ancak bu hadîsler ona ulaşmadı.

Her kim, Ebû Hanîfe’nin veya müslümanların imâmlarından bir başkasının, kıyas veya başka bir şeyden dolayı sahîh hadîse kasıtlı muhalefet ettiklerini zannederse, şubhesiz ki onlar hakkında hata etmiş, ya zan ile ya da hevâ ile konuşmuştur.» (Şeyhu'l İslâm İbnu Teymiyye el-Harrânî ed-Dımeşkî , vefâtı: 728 hicrî , Mecmû‘u Fetâvâ, C. 20, sf: 304)

İmam Buhari rahimehullah, Ebu Hanife hakkında eleştirileri mevcuddur, bu da doğaldır. İslam tarihinde, birçok âlim başka bir alimi tenkid etmiştir. Misalen Buhari'nin şârihi İbn Hâcer el Askalani, İmam Buhari'nin Sahihinde ki "İman" babını, Ebu Hanife'ye reddiye olarak yazdığını söylemiştir. Çünkü İmam Ebu Hanife'ye göre, amel imandan bir cûz değildir.
İbn Abdilber ve benzeri bâzı âlimler İmamın ölmeden önce bu görüşünden döndüğünü nakletseler de, ilim ehli tarafından pek kabul görmemiştir.
İmam ebu Hanife (rahimehullah), ehl-i sunnette iman bahsinde ayrılır. Ehl-i sunnet, İman; kalbin , dilin ve azaların (organların) tasdikidir, iman artar ve eksilir derken;
Ebu Hanife (rahimehullah)’tan meşhur ve yaygın olan görüş, imanın bir şey olmasıdır. Artmaz ve eksilemez. Ve iki ruknü vardır: Kalb ile tasdik ve dil ile ikrar. Beden ile amel imandan değildir, yâni amel, imanın hakikatinin dışındadır. Dolayısıyla masiyet sahibi (fâsık), mûmindir. Zira bedensel ameller (haram olanı işlemek veya farz olanı terk etmek) imanı etkilemez. Çünkü iman bir şeydir, ya tümüyle vardır veya tümüyle yoktur. Ama imanın bölünmesi ve kısmen var olması ve kısmen yok olması mümkün değildir. .Amelin terki imana zeval vermez. İnsanlar imanda meleklerle ve enbiya ile birdir.”
İman konusunda bu düşüncesinden dolayı ebu Hanife'ye “Murcietu’l-Fukaha” (fakih murcie) denilmiştir.

O'nun bu düşüncesi Malik, Şafiî, Ahmed, İshak, Buhârî vb. ehl-i sünnet imamlarından ayırmıştır fakat bu fark sadece imanın târifindedir, lafzidir. Sonuçta ehl-i sunnette iman konusunda fark yoktur.
Hak ise, isimlerini saymış olduğumuz diğer imamların söylediğidir. İmam Ebu Hanîfe bu sözüyle hakka isabet edememiştir. Ancak O, bu halde de ecir sahibidir.
Ebu Hanife (rahimehullah)’tan meşhur ve yaygın olan bu iman tarifidir. Lakin bu görüşünü terk edip Ehl-i Sünnet’in mezhebine döndüğünü işaret eden şöyle bir rivayet de vardır:

İmam İbn-i Abdilber (rahimehullah) Temhid’inde senedini zikrederek İmam Hammad bin Zeyd(rahimehullah)’ın şöyle dediğini rivayet eder: “Ebu Hanife’yle İrcayı tartıştık. O söyledi, Ben söyledim.
Sonra Ona “Bize Eyyub Ebu Kilâbe tahdis etti. O dedi ki: Bana Şam ehlinden bir adam babasından şöyle tahdis etti:
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)bir adama “İslam’ı kabul et” buyurdu.
Adam “İslam nedir?” dedi.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Kalbini Allah’a teslim etmen ve Müslümanların, dilinden ve elinden emin olmalarıdır” buyurdu.
Hangi İslam en üstündür?” dedi.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)İman” buyurdu.
İman nedir?” diye sordu.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’a, Meleklerine Kitablarına, Rasûlu’ne ve ölümden sonra dirilişe iman etmendir” buyurdu.
Hangi ameller en üstündür?” dedi.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)Hicret” buyurdu.
Hicret nedir?” dedi.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)Kötülüğü terk etmendir” buyurdu.
Hangi hicret en üstündür?” dedi.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Muşriklerle karşılaştığın zaman Onlara karşı cihad etmendir” buyurdu.”

Sonra Ebu Hanife’ye “Görmüyor musun,hangi İslam en üstün?sorduğunda “iman” buyurdu ve hicreti ve cihadı imandan saydı” dedim.

Ben böyle deyince Ebu Hanife sustu.
Arkadaşları “Ona cevab vermeyecek misin, ey Ebu Hanife?” deyince
Ebu Hanife “Hayır, Ona cevab vermeyeceğim. Bunu Bana Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den tahdis edene neyle cevab vereceğim” dedi.”

İbn-i Abdilberr ve İbn-i Ebi'l-İzz (rahimehumullah)'a göre Ebu Hanîfe bu düşüncesinden vazgeçmiştir. Allah daha iyi bilir." (İbn-i Abdilberr / Ebû Ömer Cemâluddîn Yûsuf b. Abdillâh b. Muhammed b. Abdilberr en-Nemerî , et-Temhîd limâ fi’l-Muvaṭṭaʾ Mine’l-Meʿânî ve’l-Esânîd, 9/247 Muessesetu’l Kurtuba baskısı; İbn Ebu'l İzz / Ebu’l-Hasen Sadruddîn Alî b. Alâiddîn Alî b. Muhammed ed-Dımaşkī , Şerḥu’l-ʿAḳīdeti’ṭ-Ṭaḥâviyye, Sf: 395)


Haset sahibi bazı insanların iftiralarını dikkate alarak Ebu Hanife’yi tenkit edenler hakikatle yüzleştiklerinde tevbe edip Allah’tan mağfiretlerini istemişlerdir.
Şam diyarının fakihi Evzai, Abdullah b. Mubârak’le karşılaştığında : “Kûfe’de ortaya çıkan ve Ebu Hanife künyesiyle şöhret bulan bu bidatçi kimdir?” diye sorar.
İbn Mubârak kim olduğunu söylemeden muğlak meseleleri, onları anlama usullerini ve o konudaki fetvaları zikretmeye başlar.
Evzai: – Bu fetvalar kime aittir?
İbn Mubârak : – Irak’ta karşılaştığım bir alime.
Evzai: – Bu kişi ulemanın büyüklerindendir. Git Ondan daha fazla mesele öğren.
İbn Mubârak : – İşte bu alim az önce bidatçi diye tenkit ettiğin Ebu Hanife’dir.
Daha sonra İmam Evzai ile Ebu Hanife Mekke’de bir araya gelir, İbn Mubârak’in anlattığı konuları muzakere ederler. Ebu Hanife konuları daha da açar. Ayrıldıklarında Evzai İbn Mubârak’e: “İlminin çok ve aklının mükemmel oluşuna gıbta ettim. Allah Teala’dan hakkında söylediklerimden dolayı afvımı istiyorum. Apaçık bir yanlışın içerisinde imişim. Sana gelince İbn Mubârak, sakın Ondan ayrılma!” (Esad Muhammed Said es-Sağirci, el-Fıkhu’l-Hanefiyyu ve Edilletuhu, Daru’l-Kelimi’t-Tayyib, Dımeşk, 2000, I, 8)



İlgili Konular:

MURCİE ve Ebu Hanife

Ebu Hanife ile Mâturudi Akidesinde Farklılıklar Nelerdir?

Eşâri'ler ve Mâturidi'lerin Hükmü Nedir? Aralarındaki Fark Nedir?

Cezakallahu hayran akhi, peki yukarıda bahsi geçen rivayetler doğrumudur?, kimisi ebu hanifye yahudi demiş, kismisi şeytan... Niye böyle demişler ? Çünkü Bizim tanıdığımız ebu hanife hiç öyle birisi değil,
Acaba Ebu Hanife hakkındaki ilmi tenkit ve eleştiri sınırları aşan ifadeleri, kendilerine ulaşan yanlış bilgilerden ve iftiralardan mı kaynaklanyor?
Bu tür ifadeler olduğu doğru da olsa, sahibini (kendisine göre delili olsa da) ahiratte vebalden başka bir faydası yoktur, hele bize hiç faydası yoktur. Mûtezile ve Şia'nın ekmeğine yağ sürmeden başka, ummetin arasına nifak ve fitne amaçlı gündemde tutulur.
Ummetin 1300 senedir benimseyip tasvib ettiği bir imama, binlerce âlimin içerisinden birkaç tanesinin bu tür itham ve yakıştırmaları kendi dönemlerine özgü hadiseler, şartlar ve sonuçlarını detaylıca inceleme imkanımız yoktur. Bu sebeble bu tür vakıalara bakışımız, Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye (rahimehullah)'ın kendisine sorulan Muaviye ve Ali (rahimehumullah) arasındaki savaşta hangisinin haklı olduğu sualine verdiği cevabdır:
"Ellerimizin bulaşmadığına, dillerimizi de bulaştırmayalım." daha sonra şu ayeti zikretmiştir:
"Onlar bir ummetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz." (Bakara 134)

İmam Ebu Hanife Rahimahullah'a Nisbet Edilenler Hakında

Bir Muctehid ve Fakih Olarak İmam Ebu Hanife (Rahimehullah)

Şeyh Hasan Karakaya İslam Âkaidi

 
Mutenakıs Çevrimdışı

Mutenakıs

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Âleykum selam we rahmetullah

Ebu Hanife rahimehullah, tâbi ki her âlim gibi hataları vardır ama, Onu tenkid etmek için İmam Buhari'nin sözlerini kendilerine payanda edinen çağdaş mûtezililer (Anlatabiliyor muyum Mustafa İ. ve yoldaşları), İmam Buhari'ye en ağır sözleri sarf ederek sahih hadisleri reddetmekten çekinmeyen karakter karaborsacılarıdır. Bu sebeble bu şahısların amacı ve asıl gayeleri, İmam Buhari'nin akidesi, metodu, hadisleri değil, bilâkis kendilerini Ebu Hanife'ye kıyas edip karşılaştırarak, bize karşı çıkan hadis ehli yani ehl-i sunnet, Ebu Hanife'ye de karşı çıkmıştı, çünkü o da hadisi bırakıp Kur'anla amel eder ya da Kur'ana arz ederek hareket ederdi. Bu oyuna dikkat!

İmam Buharî, Sahihinde eleştirdiği bazı kimseler hakkında isim vermeden “Bazı kimseler şöyle dedi” diyerek eleştirir. Bu eleştirileri, o dönemdeki Hadisçilerle ehl-i rey arasında var olan tartışmaların bir yansıması olarak kabul etmek gerekir. Buharî’nin “Bazı kimseler şöyle dedi” demekten kastı İmam Azam olduğu meşhur olmakla beraber, bunu bütün rey ekolü ve İmam Muhammed için de kullandığını söyleyen alimler de vardır.
İmam Buharî de bir muctehiddir, başkasını eleştirebilir. Bu husus, ne eleştireni ne de eleştirileni küçük düşüren bir davranış değildir. Buhari, kendisine göre sahih hadise aykırı bulduğu görüşleri eleştirmiştir.
Ahmed İbnu Hanbel (rahimehullah) şöyle buyurmuştur: "Biz ehl-i reyi, onlar da bizi durmadan tenkid ederdik. Bu hal Şâfiî'nin gelmesine kadar devam etti. O gelince aramızı bulub bizi kaynaştırdı." (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 1/193-194)

Yine Ebu Hanife'ye yapılan eleştirilerin bir kısmının yanlış bilgilen(diril)me olduğu da kuvvetli bir olasılıktır.
Muhammed Bâkır, Ebû Hanife'ye, "Dedemin yolunu ve hadislerini kıyasla değiştiren sen misin?" diye sormuş;
Ebû Hanife, "Sen, sana lâyık olan bir şekilde yerine otur. Ben de bana lâyık olan şekilde yerime oturayım. Dedeniz Muhammed (s.a.v.)'e hayatında sahâbîleri nasıl saygı duyuyorlarsa aynı şekilde ben de size saygı besliyorum. Şimdi sen bana kadının mı erkeğin mi zayıf olduğunu; kadının mirasta erkeğe nisbetle hissesini; namazın mı orucun mu efdal olduğunu, idrarın mı meninin mi pis olduğunu söyler misin?"diye sormuş.
İmam Bâkır da "kadının mirasta erkeğe nisbetle yarısı olduğunu, erkekten zayıf olduğunu; namazın oruçtan efdal ve idrarın meniden pis olduğunu" söyledi.
Ebû Hanife ona, "Kıyas yapsaydım kadın erkekten zayıftır diye ona mirastan iki hisse verir; idrar yapıldıktan sonra gusledilmesini, meni çıktıktan sonra sadece abdest alınmasını söylerdim, âdet halindeki kadının kılamadığı namazları kaza etmesini, orucu kaza etmemesini emrederdim. Kıyasla dedenizin dinini değiştirmekten Allah'a sığınırım." dedi. (Muhammed Ebû Zehra, İslâm'da Fıkhı Mezhepler Târihi, II/66-67) Seyyid Muhammed Bâkır, yerinden kalkar ve Ebu Hanife’yi kucaklar. Tebrik edip ona ikramda bulunur. (El-Mekki, Menâkıb; El-Kerderi, Menâkıb; İbnu Hacer el-Heytemi, El-Hayrâtu’l-Hisan)


Ebu Hanife'nin bazı fetvalarından yola çıkarak "Ebu Hanife, Kur'an ayetini delil alarak hadisi terk etti" iftirasını uydurmuşlardır. Muteahhirin Hanefilerin, kıyası dâhi sahih hadise tercih etme hatalarını bile, Ebu Hanife'nin itikadı ve uygulaması olarak lanse ederek iftiralarına satırlar eklemişlerdir. Halbuki bu mezhebler, İmam Ebu Hanife'nin mezhebi değildir. Eğer Ebu Hanife bir hadisle amel etmediyse o hadisi sahih görmediği, veya ondan derece bakımından daha yüksek olan bir hadis olması sebebiyledir. Misal olarak Ebû Hanife’nin köpeğin satılmasına ilişkin görüşüne gelirsek, iddia edildiği gibi bu ictihadın hadis inkarıyla hiçbir şekilde ilişkisi yoktur. Hanefilerin bu konudaki yaklaşımı, onların hadisleri anlama ve değerlendirmedeki metodolojileriyle alakalıdır.
Malik b. Enes, muçtehid de olsa kimsenin mâsum olmadığını ifade ederken şunları söylemektedir:
“AllahRasulu dışında ki herkesin sözü kabul ya da reddedilebilir.” (Yusuf el Kâradâvi, Fetâvâ Muâsırâ, Daru Uli’n-Nuhâ, Beyrut, ty, II, sf: 114)
Bakış açıları İmam Malik’le ayniyet arz eden Ebû Hanife de; “hadis sahih olduğunda bilin ki benim mezhebim odur.” (Muhammed İbrahim Ahmed Ali, el-Mezheb inde’l-Hanefiyye, Mekke, ty, sf: 74) buyurmuştur.

Ebu Hanife'nin büyük tâlebesi Ebû Yusuf, İmam Malik’le karşılaştığında ona, bir ölçü birimi olan “sa’ğ”ın miktarı, vakıf konusu ve bir de taze sebzenin öşrü hakkında ne bildiğini sorar. İmam Malik bu konulara ışık tutan hadisleri tadat edince, Ebû Yusuf, şöyle der: “Ey Ebû Abdullah (İmam Malik)! Senin, hadislere dayanan görüşüne döndüm, benim gördüğüm bu delilleri, hocam Ebû Hanife de görmüş olsaydı, tıpkı benim önceki görüşümden döndüğüm gibi, o da görüşünden dönerdi.” (Yusuf el Kâradâvi, Fetâvâ Muâsırâ, Daru Uli’n-Nuhâ, Beyrut, ty, II, 113)

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye rahimehullâh bu konuda şöyle buyurmuştur:
«Ebû Yûsuf rahimehullâhki o, Ebû Hanîfe’nin arkadaşlarının en büyüğüdür ve kadılar kadısı lakabını alan ilk kişidir- Mâlik [b. Enes] ile bir araya geldiğinde, ona bu meseleler hakkında sordu.
Mâlik ona, Medîne ehlinin mutevâtir nakli ile cevab verdi. Ebû Yûsuf (da kendi görüşünü bırakıb) Mâlik’in görüşüne döndü ve dedi ki: “Eğer arkadaşım da benim gördüğümü görmüş olsaydı, benim görüşümden döndüğüm gibi o da dönerdi.”
Böylece Ebû Yûsuf bu türde bir naklin –başkaları yanında huccet olduğu gibi- arkadaşı Ebû Hanîfe yanında da huccet olduğunu aktarmış oldu. Ancak bu nakil Ebû Hanîfe’ye ulaşmamıştır. Nitekim ona da, ondan başka imâmlara da hadîslerden birçoğu ulaşmamıştır. O halde, kendilerine ulaşmayan bir ilmi terk etmeleri sebebiyle kınanmazlar. Ebû Yûsuf’un bu nakle dönmesi; onun ve arkadaşı Muhammed’in, hocalarının [Ebû Hanîfe’nin] görüşünü bırakıp, pek çok hadîse ittiba etmeleri türünde bir dönüştür. Bunu onlara hocaları öğretiyor ve diyordu ki: “Muhakkak ki bu hadisler de –eğer sahîh iseler- huccettir.” Ancak bu hadîsler ona ulaşmadı.

Her kim, Ebû Hanîfe’nin veya müslümanların imâmlarından bir başkasının, kıyas veya başka bir şeyden dolayı sahîh hadîse kasıtlı muhalefet ettiklerini zannederse, şubhesiz ki onlar hakkında hata etmiş, ya zan ile ya da hevâ ile konuşmuştur.» (Şeyhu'l İslâm İbnu Teymiyye el-Harrânî ed-Dımeşkî , vefâtı: 728 hicrî , Mecmû‘u Fetâvâ, C. 20, sf: 304)

İmam Buhari rahimehullah, Ebu Hanife hakkında eleştirileri mevcuddur, bu da doğaldır. İslam tarihinde, birçok âlim başka bir alimi tenkid etmiştir. Misalen Buhari'nin şârihi İbn Hâcer el Askalani, İmam Buhari'nin Sahihinde ki "İman" babını, Ebu Hanife'ye reddiye olarak yazdığını söylemiştir. Çünkü İmam Ebu Hanife'ye göre, amel imandan bir cûz değildir.
İbn Abdilber ve benzeri bâzı âlimler İmamın ölmeden önce bu görüşünden döndüğünü nakletseler de, ilim ehli tarafından pek kabul görmemiştir.


İlgili Konular:

MURCİE ve Ebu Hanife

Ebu Hanife ile Mâturudi Akidesinde Farklılıklar Nelerdir?

Eşâri'ler ve Mâturidi'lerin Hükmü Nedir? Aralarındaki Fark Nedir?


Bu tür ifadeler olduğu doğru da olsa, sahibini (kendisine göre delili olsa da) ahiratte vebalden başka bir faydası yoktur, hele bize hiç faydası yoktur. Mûtezile ve Şia'nın ekmeğine yağ sürmeden başka, ummetin arasına nifak ve fitne amaçlı gündemde tutulur.
Ummetin 1300 senedir benimseyip tasvib ettiği bir imama, binlerce âlimin içerisinden birkaç tanesinin bu tür itham ve yakıştırmaları kendi dönemlerine özgü hadiseler, şartlar ve sonuçlarını detaylıca inceleme imkanımız yoktur. Bu sebeble bu tür vakıalara bakışımız, Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye (rahimehullah)'ın kendisine sorulan Muaviye ve Ali (rahimehumullah) arasındaki savaşta hangisinin haklı olduğu sualine verdiği cevabdır:
"Ellerimizin bulaşmadığına, dillerimizi de bulaştırmayalım." daha sonra şu ayeti zikretmiştir:
"Onlar bir ummetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz." (Bakara 134)
Güncel
 
Son düzenleme:
Geri
Üst Ana Sayfa Alt