Aleykum selam we rahmetullah ;
Abdullah b.Mesûd (r.anh)'dan demiştir ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bilâl'ın ezanı sizden birini sahur yemeği yemekten alıkoymasın. Çünkü o; ibâdette olanınızın (istirahate) dönmesi, uyuyanınızın da uyanması için ezan okur."
(Buhârî, ezan 13; âhad 1, Muslim, savm 39, 40; Nesâî, ezan 11, sıyâm 30; Ahmed b. Hanbel, I, 392, 435; Ebu Davud, Savm, Bab 17, Hadis no : 2348)
(Râvi), yahud da "nida eder" dedi. Musedded derki; Yahya iki elini birleştirerek; "fecir şöyle görünen değil," dedi ve (devamla); "tâ şöyle görünene kadardır" diyerek işaret parmaklarını uzattı.
Bu hadis Bilâl'in ezanının imsakin bitişine delâlet etmediğini beyân etmektedir. Bu hadiste fazla olarak birinci ve ikinci fecirlerin el işaretleriyle tarifi de vardır. Ebû Davud'un hadîsi aldığı iki üstadın biri olan Musedded'in ifâdesinde hadîsi kendisine nakleden Yahya; Rasûlullah'ın "fecir şöyle değildir." sözünü naklederken, iki elini birleştirmiş, "fecîr şöyle oluncaya kadardır" sözünü naklederken de işaret parmaklarını uzatmıştır.
Muslim'in rivayetinde, Râvi, Peygamber'in birinci fecri tarif ederken, elini doğrultarak kaldırdığını, ikinci fecri tarif ederken de iki parmağını araladığım haber vermiştir.
Ebû Davud'un rivâyetindeki Yahya'nın tarifi de şubhesiz Peygamber'den menkûldur. Çünkü bir ibâdetin başlamasına taallûk eden bir meselede, akılla hüküm vermek mümkün değildir.
Hadîs-i şeriften anlaşılacağı üzere; Bilâl-i Habeşî (r.anh) sabah namazı vakti girmeden bir defa ezan okurdu. Bilâl'in bu ezanı sabahın vaktinin girdiğini bildirmek için değil, o ana kadar ibâdet etmekte olanların istirahate çekilip, sabah namazına daha dinç olarak kalkmalarını, uyumakta olanların da, kalkıp teheccud kılmalarını, yıkanması gerekenlerin yıkanıp sabah namazına hazırlanmalarını te'mîn idi. Başka bâzı rivayetler de İbn Ummu Mektûm'un, Bilâl'den sonra bir ezan daha okuduğu, işte bu ezanın sabahın vaktinin girdiğine delâlet ettiği beyân edilir.
Şunu da belirtelim ki, buradakinin tam tersine, "İbn Ummu Mektûm'un gözü görmez. Onun ezanı sizi aldatmasın, fakat Bilâl ezan okuduğu zaman kimse yemek yemesin" tarzındaki hadîsler de rivayet edilmiştir.
Buna göre hadîsler arasında bir zıddiyet söz konusu olmaktadır.
Buhârî şârihi Aynî, bu tezâtın, Bilâl ve ibn Ummu Mektûm'un, ezanı nöbetleşe okumalarından kaynaklandığını söyler. Buna göre, Peygamber bâzı gecelerde ezanı önce Bilâl'e sonra îbn Ummu Mektûm'a, bâzı gecelerde ise, önce İbn Ummu Mektûm'a, sonra Bilâl'e okutmuştur. İşte bu hal yukarıda işaret edilen ihtilâfa sebeb olmuştur. Hadîslerin hepsi göz önüne alındığında; oruca başlama ve sabah namazına durma konusunda; kim okursa okusun birinci ezanın değeri yoktur. İ'tibâr ikirici ezanadır.
Vakti girmeden önce sabah namazı için ezan okumanın caiz olduğunu söyleyenlerin bu hadîse dayandıkları söylenmiştir.
Sabah ezanının ne zaman okunabileceği konusunda mevcut ihtilâflar şöyle özetlenebilir:
Şâfiîlere göre, fecr-i kâzib ile, fecr-i sâdık arasında okunur, daha önde okunması mekruhtur. Şâfiîlerden bir kısım âlimlere göre, gece yarısı, bâzılarına göre ise, gecenin üçte birinde okumak caizdir.
İmâm Ebû Yusuf, imâm Ahmed b. Hanbel ve İmâm Mâlik'e göre, gece yarısı okunur. Şafiî ulemâsının sahîh görüşünün bu olduğu da söylenmektedir. Ayrıca, fecir doğarken, kışın gecenin son yedide birinde, yazın ise, son yedide birinin yarısında okunur. Gecenin herhangi bir vaktinde okunabilir şeklinde görüşler de vardır.
Talk (b. Ali r.ânh)den; demiştir ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu;
"Yeyiniz, içiniz, yukanya doğru yükselerek parlayan (yalancı fecir) sizi rahatsız etmesin (yemenize engel olmasın) kırmızılık doğuncaya (fecr-i sâdık) kadar yeyiniz, içiniz."
(Ebu Davud, Savm, Bab 17, Hadis no : 2348 ; Tirmizi, Savm, 15)
Ebû Dâvud dedi ki: "Bu hadîs, sâdece Yemâmelilerin rivayet ettiği hadîslerdendir."
Tirmizî, Adiyy b. Hatim, Ebû Zer ve Semûre b. Cundûb'un da bu konuda hadîs rivayet ettiklerini kaydettikten sonra şunları söyler:
"Talk b. Ali'nin hadîsi bu senedle hasen-garibdir. Âlimler bu hadîse göre amel ederler. Buna göre, fecr-i sâdık doğuncaya kadar oruçlu için yemek içmek haram değildir.”
Dârakutnî'de hadîsi şu şekilde rivayet etmiştir: "Abdullah b. Nu'man es-Suhaymî şöyle der:
Kays b. Talk, Ramadanda, gecenin nihâyetinde bana geldi. Ben sabahın olmuş olmasından korktuğum için sofradan çekilmiştim. Kays benden biraz katık istedi, kendisine;
Amca eğer sana göre daha vakit varsa evde olan yiyecek içeceklerden getireyim, dedim.
Yanında ne var? diye sordu ve içeri girdi.
Ona tirit, et ve nebiz (hurma suyu) getirdim. Yedi, içti (hattâ) beni de zorladı. Ben de sabahın olmasından korka korka yedim, içtim. Talk bana şöyle dedi:
Talk b. Ali, bana Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Yeyiniz, içiniz, yukan doğru yükselen (yalancı fecir) sizi aldatmasın. Kırmızılık doğuncaya kadar yeyiniz, içiniz."
Dârakutnî, Kays b. Talk'ın kuvvetli olmadığını söyler.
Bu hadîste, fecr-i sâdıkın yemeye içmeye mâni olmadığı, kırmızı şafağın doğumuna kadar yenilip, içilebileceği izlenimi çıkmaktadır.
Âlimler, bu kırmızılık (kırmızı şafak)tan maksadın fecr-i sâdık olduğunu söylemişlerdir.
Peygamber'in hadîsinde ki "kırmızılık doğuncaya kadar" ifâdesini de şöyle izah etmişlerdir:
Fecr-i sâdıkın doğması tamamlanıp, aydınlığı yayılınca, kırmızılığın ilk görüntüleri ortaya çıkar.. İşte Rasûlullah buna işaret etmiştir.
Hattâbî bu hadîsi şerhederken şunları söyler:
"Kırmızının manâsı; kırmızılığın ilk görüntülerinin, yayılan beyazlık arasına girmesidir. Çünkü ikinci fecrin doğuşu tamamlanınca, ilk kırmızılıklar görünmeye başlar. Arablar, sabahın, alttaki alacalığına benzetirler. Buna sebeb, sabahta hem beyazlığın hem de kırmızılığın bulunmasıdır."
Yukarıdaki izaha göre, bu hadîsin, "gecenin karanlığı gündüzün aydınlığından ayrılıncaya kadar..." yemeye içmeye musaade eden âyete muârızlığı söz konusu olamaz.
Yukarıdaki izah göz önüne alınmadan, hadîsteki kırmızılıktan maksadın güneşin doğacağına yakın ufukta görünen kırmızılık olduğu kabul edilirse, o zaman bu hadîsin yukarıda işaret edilen âyetin nuzulunden evvel vârid olduğu ve bu âyetle neshedildiği sonucuna varılacaktır. Çünkü hadîsin âyete aykırı olduğu düşünülemez.
Şazz görüş: Zayıflığı son dereceye vamış olan görüştür.
Şer'i usul ve kaynaklarına muhalif olan şaz görüşleri de terk etmektir. Mesela Allah, sahabe ve tabiine uymayı şöyle emreder: "Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar,· Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur." (Tevbe, 100).
İmam Şafii sahabe ile ilgili olarak; "onların görüşü bizim için bizimkinden daha hayırlıdır" (İbnu·ı-Kayyim el-Cevziyye, İ'lamu'l Muvakkı'in, IV, 186) derken; İzz b. Abdusselam şöyle demektedir:
Bir mezhebin subutu mukallide göre ve mezhebin sıhhati ile ilgili zann-i galibe göredir. Mezheblerden herhangi birisi ona göre doğru ise -bu mezheb, dört mezhebin dışında bir mezheb de olsa- o mezhebi taklid etmesi sahihtir.
el-Iraki ise şöyle der: "İslam'a yeni giren bir insanın herhangi bir kısıtlama olmaksızın istediği alimi taklid etme konusunda icma' vardır. Sahabe de (Allah onlardan radı olsun), Ebu Bekir ve Ömer'den fetva isteyip onları taklid edenin Ebu Hurayra, Muaz b. Cebel ve diğerlerinden de fetva isteyip herhangi bir kısıtlama olmaksızın onların görüşleri ile de amel edilebileceği konusunda icma' etmiştir. Her kim bu iki icmaın kalktığını iddia ederse, delil getirmek zorundadır. " (Musetlemu's- Sebut, Il, 357)
Mukallid, tercih ehli ise ve racıh ile mercuh şeklinde iki görüş söz konusuysa araştırma yapıp tercihte bulunması gerekir. Şayet birbiriyle uyumlu ancak ona göre râcıh olanı mümkün değilse, iki görüşten birisiyle hükmetmesi veya en çok bilineni, yaygın olanı yada en şiddetli ve ağır basanı tercih etmesi caizdir. (Karâfi, el-İhkâm, s. 30, 80; Fetava Ûleyş, 1, 65, 69, 79)
Şer'an makul bir sebep olmadığı sürece fetva, yargı yada amelde baskın görüşle amel etmenin gerekliliği konusunda Alimlerin genel kanaati budur. Buna göre mercuh görüşle (zayıf yada şazz) amel etmeyi gerektirecek genel bir maslahat, hacet, zarfiret yada hakim, mercuh bir görüşe kanaat getirirse daha önce ifade ettiğimiz üzere- bu görüşü alması caizdir. Gerçekte de mukallidin, alimlerin görüşlerini alma konusunda alimler arasında var olan ihtilafın delili sebebiyle mercuhu almanın yasaklanması konusunda icma' yoktur.