Selamun Aleykum Axiler Islahhaber t Köşe Yazarlarından Yılmaz Cengiz Hocamızın Köşe Yazısını Paylaşmak istiyorum
İnce bıyıklı bankamatik memurları
“Ubade İbnu’s-Samit radıyallahu anha buyurdular ki: “İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşu’dur. Büyük bir camiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremeyeceğin vakit yakındır!” dedi.” Tirmizi, İlm 5, (2655).
İmamı Şarani Muhtasar Tezkire’tül Kurtubi kitabında şöyle buyuruyor; İmamı Kurtubi dedi ki; kıyamet alametlerinden olmak üzere, Resulullah s.a.v efendimiz buyurdular, “Ahir zamanda cahil kullar ve fasık Kur’an okuyucuları olacaktır.”
Hakim-i Tirmizi, Nevadır ul-Usul kitabında, Resulullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu bildirdi: “Ahir zamanda sanki uluyarak kur’an okunur. Kim o zamanı idrak ederse, onların şerrinden Allah’u Teala’ya sığınsın. Onlar kokuşmuşlardır. Onlar riya elbisesi giymişler, o gün, riya yapmaktan utanmazlar. O gün kim dininin hükümlerine sıkı sıkı tutunmuşsa, onun ecri 50 kişinin ecri kadar olur”. Dediler, bizden mi, onlardan mı? “Sizden olur” Dedi.
Mahkemede yargılanan camı imamı hakime derdini anlatmaya çalışırken şunları söylüyor. “ bakın devlet bana camide kur’anı öğretmem için maaş veriyor” demesine rağmen mahkeme tarafından camide kur’an dersi vermek sucundan ceza alıyor. Nedenmi! Çünkü o imam arkadaş devletin istediği kur’anı değil hakikaten saf bir niyetle Allah c.c yaşanmasını emrettiği kur’anı öğretmeye çalışıyor.
Nefsani değil de Cemaat vasfına sahip bir camianın başında bulunan ehliyet sahibi yöneticilerin maslahatı gözeterek cemaat konrolünde olmak şartıyla görevlendirdiği Ve diyanetin bizzat mimleyip sürgünlere yolladığı ya da sisteme şikayet etmek sureti ile ayaklarını kaydırdığı insanları ayırarak deriz ki;
Tevhid dinine düşmanlığı her akli selim insan tarafından bilinen ve başındaki İslam nişanesi sarığı çıkartıp sırf şapka giymedi diye on binlerce mazlum Müslümanı asabilecek kadar düşmanlığını ileri seviyeye götüren bir zihniyetin dev bir bütçe ayırarak 70 bin’den fazla insanı diyanet kurumunda elle tutulur bir iş yapmadan maaşa bağlaması sebepsiz ve nedensiz sadece iyi niyetten dolayı olamaz herhalde.
Hiçbir menfaati olmadan laik, Kemalistlerin bu imamlara bu kadar değer ve kiymet vermesinin nedeni acaba dine ve dindara olan sevgilerinden mi kaynaklanıyor.
Tağuti zihniyet müslümandan itikadı bir taviz alabilmek için belki onlarca taviz verebilir. Ama unutulmamalıdırki Müslüman bir taviz verince tavizler ardı ardınca gelir. Kemalistler bunu cok iyi bildikleri için imamlara camileri teslim etmeden önce onlara hipokrat yemini içtirtirler. Oysa Resulullah (s.a.v) ümmetini bu konuda uyarap şöyle buyurmuştur.
“Sa’d bin Ubade r.a dan.İbni Ömer, bir adamın “Kabe hakkı için hayır“ dediğini işitince şöyle dedi: “Allah’dan başkası adına yemin edilmez“ ben Rasulullah s.a.v’den işittim şöyle buyurmuşlardır: “Allah’dan başkası adına yemin eden kafir ya da müşrik olmuştur.”(Tirmizi:3.C.1574.n–Ahmed: 2/125–Hakim:1/65– Beğavi ş.Sünne:10/7)
“Resulullah s.a.v buyurdular ki : ” Allah’tan başkası adına yemin eden şirke düşer. “(Ahmed: 1 / 47)
Okuduğumuz bu hadislerin varlığına rağmen bakın 1981 sonra imamlara nasıl yemin içtiriliyor. Aşağıda ki yemin Diyanet’in resmi sitesinden alıntıdır.
“Madde 2 – Devlet Memurları Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve kanunları sadakatle uygulamak zorundadırlar. Devlet Memurları bu hususu asli Devlet Memurluğuna atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimde yapacakları yeminle belirlerler.
İmamların yaptığı yemin
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk inkılap ve ilkelerine, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını Milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlaki insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karsı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Diyanet işleri başkanlığı hiç şüphesiz laik, Kemalist sistemi ayakta tutan en büyük kurumların başında gelmektedir. Şüphe yok ki laik yani kendisini dinsiz ve dini devlet yönetiminde (haşa) lüzumsuz, çağdışı olarak kabul eden bir sistemin geçmişi şeriat yönetimine dayalı bir coğrafyada ayakta kalabilmesinin olmazsa olmazlarındandır kıyamsız, cihatsız, hakimiyet duygusundan uzak dini kişi ile Rabbi arasında yalnızca birkaç ibadetten ibaretten sayan bir anlayışın toplum içinde hakim olmasını sağlamak.
Son dönemde özellikle moda olan takım elbiseli, sakalsız, ince bıyıklı hatta bıyıksız imam modeli aslında kendilerine sistem tarafından biçilen rolü çok güzel bir bicimde sergileyip sistemin beklentilerini laikiyle yerine getiriyorlar.
Maaşı baya bir dolgun olup, Hakkı’da anlatmadığı sürece herhangi bir zorluğu olmayan bu iş kolu son zamanlarda gözde bir meslek haline gelmeye başladı. sigortalı olması, tanınan türlü türlü imtiyazlar, halktan toplanan zekatlar bu mesleği neden cazip bir hale getirmesin’ki.
Hele birde müftüyle arayı iyi yapıp cemaati olamayan veya az olan bir camiye kendini tayin ettirmişse! ve ayda bir kaç taziyeye gidip, arada müşteri’de bulup, ikide cenaze yıkayabilirse o ayın hasılatı iyi olur. İşte o zaman sen değme onların keyiflerine. Onlar için Geride can sıkıcı sadece bir, bir sorun kalmıştır, oda bankamatik kuyruğunda maaşı çekerken beklemek,
Dikkat edildiği vakit imamların çok azı istisna hakikaten ilimsiz ve amaçsız islamın asıl gayesinden uzak, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyebilecek bir bakış acısına sahip olan kişilerden oluşmakta . hatta Bir çoğunun neredeyse tek gayesi maaş gününü beklemek ve ay sonu hesapları yapmakla geçiyor.
Kacak elektrik kullanma, sigortasız işçi çalıştırma, gibi kendileri acısından zararsız konular konuşulunca fıkıhta aslan kesilen bu sözüm ona sözde imamlar, Allah’ın şeriatı, hüküm ayetleri, uluhiyet veya müstekbirlere karşı cihad ve mücadele konularına gelince dut yemiş bülbüle dönereler. Çünkü o noktadan sonra onlar için tehlike başlamıştır.
Bunların ümmetin derdiyle uzaktan yakından alakası yok. Birkaç geçiştirmelik vede göz boyama maksatlı hutbe arasına yerleştirilmiş kısacık duadan ziyade neredeyse ümmet umurlarında dahi değil.
Ümmetin bunca katliamlara zulme maruz kaldığı böyle bir dönemde verdikleri hutbelerle polis haftası, kadınlar günü, orman haftası, sevgililer günü gibi saçma sapan konulardan bahseden imamları helalde ya bir çoğumuz bizzat gözleriyle şahit olarak görmüştür yada duymuştur.
Resulullah (s.a.v)’in yukarıda okumuş olduğumuz hadislerine rağmen akla dayalı hakikatlerden uzak türlü, türlü bahaneleri dünyalık arzularına kalkan kılarak kendilerini Kemalist zihniyetin kucağına atıp alacakları maaşların derdine düşen imamların ümmetin imamları olamadıkları, zaten olma arzusunda’da olmadıkları ortadadır. Ama onların çok iyi birer bankamatik memurları oldukları’da inkar edilemez bir hakikattir. Şimdi sorsam? Namazımız o kadar kiymetsizmi ki Resulullah (s.a.v)’in bunca hadis-i şeriflerine kıymet vermeyip heva ve heveslerine göre hareket edenlere mi! teslim edelim. Bakın resulullah (s.a.v) bizi bu günler için uyarıp şöyle buyurmuştur.
Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: “Ümmetimde ihtilaf ve ayrılıklar meydana gelecek. (Onlardan) bir grup lafıyla güzel, ameliyle kötü olacak. Bunlar Kur’an’ı okuyacaklar, ancak köprücük kemiklerinden aşağı geçmeyecek. Bunlar, dinden tıpkı okun avı delip geçmesi gibi çıkarlar. Onlar, ok, kirişine dönmedikçe bir daha dine geri gelmezler. Bunlar mahlûkatın en şeriridir. Onları öldürene ve onlar tarafından öldürülene ne mutlu! Onlar insanları Kitabullah’a çağırırlar, fakat Kitap’tan zerre kadar nasipleri yoktur.” Yanında bulunan Ashap: “Ey Allah’ın Resulü onların alameti nedir?” diye sordular da: “TIRAŞ OLMAK!” buyurdular. (Ebu Davud, Sünnet 31, (4765); Buhari, Fezailu’l-Kur’an 36, Menakıb 25, Edep 95, İstitabe 6, 7; Müslim)
Selam ve dua ile
Moderatör tarafında düzenlendi: