Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İnsana Bozan Kötü Amelleri Güzel Gösterilir

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
37 – 41 AYETLERİN TEFSİRİ



37- Bu ayların yerlerini değiştirerek geri bırakmak, inkârda ileri gitmekten başka bir şey değildir. Kâfirler böyle yapmakla doğru yoldan saptırılırlar. Allah'ın haram kıldığı ayların sayısını uygun yapmak için bir yıl haram ayı'nı helal, diğer bir yıl onu haram sayarlar. Böylece Allah'ın haram kıldığını helal kabul ederler. Yaptıkları kötü ameller kendilerine hoş gösterildi. Allah, kâfirler güruhunu doğru yola iletmez.
38- Ey iman edenler! Size ne oldu ki: "Allah yolunda cihada çıkın" denildiğinde ağırdan alarak, bulunduğunuz yerden kımıldamak istemediniz. Yoksa siz, ahireti bırakıp, sadece dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının geçimliği ahiret yanında pek azdır.
39- Eğer cihada çıkmazsanız, Allah sizi can yakıcı bir azapla cezalandırır. Sizin yerinize başka bir kavmi getirir ve Allah'a bir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye kadirdir.
40- Siz, Peygambere yardım etmeseniz de, Allah ona yardım etti. Hani bir zaman Peygamber, iki kişiden biri iken kafirler onu Mekke'den çıkardılar. Onlar mağarada iken arkadaşına: "Üzülme, şüphesiz ki Allah bizimle beraberdir" diyordu.Böylece Allah, Peygamberin üzerine emniyetini indirdi ve onu görmediğiniz askerlerle destekledi. Kafirlerin sözlerini alçalttı. Yüce olan ancak, Allah'ın sözüdür. Allah, her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
41- Ey müminler! Güçlünüz, zayıfınız hep birlikte savaşa koşun. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin.Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."
İnsana Bazen Kötü Amelleri Güzel Gösterilir
Ayet-i kerimede de buyrulduğu gibi insana yaptığı kötü amel bazen hoş gösterilir. Kötü bir amel yaptığı halde hayır yaptığını zanneder. O bunun farkında değildir. Hatta bazen ihlâs ve samimiyeti ile Müslümanlara eziyet eder, bunu fark edemez. Değerli kardeşim Muhammed'in anlattığı şu gibi insanlar işte bu türden olan insanlardır: Muhammed dedi ki:
Ülkesinde pilotluk yapan bir kardeş pilotluğu bırakarak buraya (Afganistan'a) gelmişti. Bir ay kaldı ve daha sonra; "burada birçok bid'at ve şirk olan şeyler var" dedi ve ülkesine geri döndü. Muhammed kardeş (bir cami imamıdır. Allah ona büyük mükâfatlar versin. Yaptığı işleri ona mübarek kılsın. Afgan cihadı için güzel meblağlar toplar, buraya getirir. Ona;
— “Kardeşim! Gördüklerini anlatma. Meseleleri kapat" der. Oda;
— “Hayır. Mutlaka hakkı açıklayacağım. İnsanları sakındıracağım" cevabını verir.
La havle vela kuvvete illa billâh. O dereceye varmış ki Muhammed kardeş caminin hatibine; "Afganistan'dan dönen bu adam şöyle şöyle konuşuyor. Sen Cuma hutbesinde bu meseleye değin ve Afgan cihadına şüphe sokanlar hakkında ikna edici cevaplar ver" demiştir.
Evet, bu kişi hayır yaptığını zannediyor. Hâlbuki cihada dahi eziyet ediyor. Bunun farkına varamıyor. Gerçeği açıklaması gerekiyormuş (!) Hakkı haykırması icab ediyormuş (!) İnsanların bunu bilmesi gerekiyormuş (!)İşin garibi bunu yaparken de sevap kazandığını zannediyor. Bilmiyor ki bu davranışı ile nice yetimlerin ağzına varacak lokmalarını kesiyor. Dul kadınların namahrem yerlerini örtecek elbiselerine engel oluyor. Yine bilemiyor ki Afganistan'daki insanlar ne kadar farklı durumda olsalar da biz onları İslâm dışı sayamayız. Onlar müslümandır. Vallahi onlar istense de istenmese de Müslümanlar. Mademki onlar müslümandır, onlara yardım etmemiz, ellerinden tutmamız, maddi ve manevi ahlâk ve durumlarını değiştirmemiz gerekir. Biz onlarla birlikte cephelerde olmalıyız ki onları düzeltelim. Onlar bize; "buyurun Arap kardeşlerimiz. Sizler bizim üstadlarımız ve efendilerimizsiniz" diyorlar. Bu hususta Tunus'lu şu an ayağından yara alan Şefik kardeşimiz bana şunları anlattı: Mezar-ı Şerif kentinde bir adam beni gördü ve ona: "Bu Araptır, buraya savaşmak için gelmiştir" dediler. Bunun üzerine adam benim yanıma geldi ve bana;
— “Ey Allah Rasulünün torunu! Buraya benim beldeme, benimle birlikte savaşmaya mı geldin?” dedi ve ağlamaya başladı. Dört günlük yoldan karın üzerinde yürüyerek, çocuklarını benim yanıma getirdi ve onların başını sıvazlamamı istedi.
Afganlılar dört günlük yoldan kar kış demeden çocuklarını alıp Arapların bulunduğu yere götürüyorlar ki Arap olan bir insan onların çocuklarının başını sıvazlasın, böylece bereket alsınlar. Onlar bize; "buyurun, siz bizim komutanlarımız, üstadlarımız ve önderlerimizsiniz" diyorlar. Ya biz...
Ebu Dücane (Allah rahmet eylesin. Mısır'dan gelerek Afganistan'ın kuzey bölgesindeki cephede şehid düşen kardeşlerden birisi. Abdullah Azzam Hurilerin Aşıkları isimli kitabında Ebu Dücane'den bahsetmektedir). Ebu Dücane'nin bulunduğu vadi 70 kilometrelik bir mesafeyi kapsıyordu. Bu alanda sigara içenler bile Ebu Dücane'ye saygı göstererek sigara içmiyorlardı. Onun komutasında bulunan hiçbir insan bir muska ve benzeri şey taşımıyordu.
Bir arkadaşımız diyor ki: "Ben oturuyordum. Ebu Dücane de oturuyordu. Onun yanında bazı mücahidler bulunuyordu. Onlar çok hoş, tabii ve gördüğüm insanların en iyilerindendi." Bu kardeşimiz Ebu Dücane'nin insanları nasıl eğittiğini bize nakletti.
Evet, Afganlılar da bir halk. Sen bunların hepsinin melek olmasını mı bekliyorsun? Allah Teala'nın Tahrim Suresi’nde şu âyette belirttiği melekler gibi olmalarını mı arzuluyorsun?
"Melekler Allah'ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen, verilen emirleri olduğu gibi yerine getiren varlıklardır." (Tahrim. 6)
Sen bu insanları bulunduğun apartmanın insanlarına, yaşadığın bölgenin insanlarına, bulunduğun caddenin insanlarına, hatta seninle beraber aynı sınıfta eğitim gören insanlarla kıyasla. Şimdi senin sınıfında okuyan bütün insanlar sabah namazını kılıyorlar mı, sigara içmiyorlar mı, yalan söylemiyorlar mı? Bunların bu halleri ile müslüman olduklarını kabul ediyorsun da Afganlılara neden böyle keskin davranıyorsun? Ebu Ducane'yi anlatan kardeş diyor ki:
Ebu Ducane onlara; "sigarayı atın" dedikten sonra Ebu Ducane yanlarından ayrıldıktan sonra bile sigara içme cesareti gösteremiyorlardı. Ben Kadı Masum'a dedim ki: Ebu Asım'ı bana anlat. (Ebu Asım 21 yaşında bir gençti). Kadı Masum dedi ki:
Ben bunun kadar heybetli bir insan hiç görmemiştim. Muhammed bana Müslim ve Masum dediler ki: "Hiçbirimiz Irak'lı Ebu Asım'ın karşısında konuşmaya cesaret edemiyorduk."
Evet, Afganlıları eleştiren kardeş. Sen de Iraklı Ebu Asım gibi yapsana. O Afganlılara sadece Kur'an okumasını öğretmişti. O âlim değildi, fakih de değildi. Sadece lise mezunu bir gençti. Hafız-ı Kur'andı. Kıraati tecvide uygundu. Ebu Asım Afganlılara tecvidi öğreterek onları itaatkâr kıldı, kendisini sevdirdi. Öyle ki Ahmed Şah Mes'ud karargâhını tamamen yerinden taşıma mecburiyetinde kaldı. Çünkü onlar Ebu Asım'ın şehid edildiği yeri görünce neredeyse baygınlık geçiriyorlardı. Sizler dinlediniz. Ebu Berber Evs'in; "Bir Arap yaralanınca kapılarını üzerlerini kilitleyip ağlıyorlar. Kendilerinden ise çok kimseler öldürülüyor, önemsemiyorlar" dediğini duymuştunuz. Peki kardeşim, buyur gel, sen de bunlar gibi yap. Size engel olan kimse var mı? Fakat ne yazık ki bazen insana âyet-i kerimede de buyrulduğu gibi "Kötü ameli süslü gösterilir de o da onu süslü görür." (Fatır, 8) Bu gibi insanlardan olma (!) Devamlı aziz ve celil olan Allah'a şöyle yalvar:
"Ey Allah'ım. Sen bana hakkı hak göster, yoluna uymayı nasip et. Batılı da batıl göster ve ondan kaçınmayı nasib eyle."
Bazen insan meseleleri karıştırır, nitekim insanlar birine; "Ey filan. Sen meseleleri karıştırıyorsun. Başkalarının düşünceleri ile hareket ediyorsun" deyince Hz. Ali şunu söylemiştir: "Kişiler hakla tanınırlar. Hak kişilerle tanınmaz."
Evet, bazen insanlar meseleleri karıştırırlar, güzel bir şey yaptığını zannederler. Hâlbuki o kötü bir şey yapmıştır. Özellikle dini gayreti olan kişilerde bu hal daha barizdir. Nitekim bizler de gençlik zamanımızda böyle idik. Lise mezunu iken bidatlere karşı savaş açardık. Bir gün yanımıza büyük kardeşlerden biri geldi. Aslında ben köyümüzde hutbe okurdum. Bazen şehirde de hutbe okurdum. Bir defasında minberde iken cemaate dedim ki: "Cuma namazından önce kılınan bu sünnet bid'attir, onu kılmayın." Caminin imamı bana dedi ki:
"Sen bunun dışında başka bir mesele bulamadında mı bu meseleyi kurcalıyorsun? Bilmiyor musun ki insanların bazıları Şafii, diğerleri Hanefi, başka bir kısmı Maliki, bir bölümü de Hanbelî mezhebine mensuplar. Bunların hepsi de Cuma namazından önce sünnet kılıyorlar."
Yine bizler ezandan sonra Rasulullah'a salâvat getirilmesine karşı büyük bir savaş açmıştık. Bize gelen bu büyük kardeşe dedik ki:
— “Ne dersin, bu meseleler bid'at mi, yoksa değil mi?" O bize bağırdı ve dedi ki:
— “Sizler başka bir şey bulamadınız da mı bu meseleleri karıştırıyorsunuz? Çevrenizde bulunan insanları dağıtıyorsunuz. Biraz akıllı olun."
Evet, bu abimiz tecrübe sahibi biri idi. Bizler daha ömrümüzün baharında idik, çok gayretli idik, gözümüz hiçbir şey görmüyordu. Evet, bazen insana yaptığı kötü amel süslü gösterilir.
Üstad Hasan el-Benna (rahimehullah) bir defasında iki kardeşle birlikte mescidden çıktığında o iki kardeşten biri diğerine; "Allah kabul etsin" diyerek musafaha için elini uzattı, İkincisi ise; "bu bid'attir" diyerek elini çekti ve musafaha etmedi. Bunu gören üstad Hasan el-Benna elini çeken kardeşe yaklaşarak;
— Bu utanmazca bir davranıştır. Peki, utanmazlık Sünnet midir?
Utanmazlık Sünnet midir?! Senin için kardeşinle musafaha etmen sonrada ona bunun Sünnette varid olmadığını öğretmen, bid'at olduğunu bildirmen, senin için daha güzel ve evla değil midir?" der. Evet, insana bazen kötü ameli güzel görünür, cazip gelir. İşte bu nedenle Allah Rasulü (sav) gece namazını kıldıktan sonra şu duayı yapıyordu; "Ey Cebrail'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi. Gökleri ve yeri yaratan, görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'ım. Kulların arasında ihtilaf ettikleri hususlarda karar verecek Sensin. Sen bizi ihtilaf edilen hususlarda izninle hakka ilet. Çünkü Sen dilediğini doğru yola iletirsin."
İbn Teymiyye de (Allah rahmet eylesin) ihtilaflı meseleler hakkında bir risale yazmış ve adına "İmamların İbadette İhtilafları" ismini vermiştir. Bu kitabında şöyle demektedir: "Namazın bazı şekillerini özenle yerine getirmeye çalışan bir insan, namazın bu şekillerinin yapılmadığı bir topluma geldiği zaman, eğer bu şekilleri ifa etmesi orada bir ihtilafa sebep olacak ise onu terk etmesi daha evladır. Çünkü imam Ahmed'e, namazlarında yüksek sesi: fatihadan sonra "Âmin" diyen kimse bunu gizli olarak söyleyen bir kavmin yanında bulunsa "Âmin" demesini gizli mi söylesin yoksa açıktan mı söylesin? Diye soruldu. İmam Ahmed; Bunu açıktan söylemesin. Çünkü bu şekiller öyle sünnetlerdir ki yapan sevap alır, terk edene hiçbir günah yoktur. Ümmetin birliği farzdır. Ümmetin birliği bu sünnetlerden önce gelir, cevabını vermiştir."
Kardeşim! Bunlar akıllı insanlardı. "Kendilerine namazdaki bu şekiller veya sünnetleri bunları yapmayanlar için de devam ettirelim mi" diyenlere İbn Teymiye şu cevabı vermişti: "Siz sünneti yayın ancak onu yaymak için kavgaya girişmeyin." İşte bu nedenle ben de Arap kardeşlerimizin namazda ellerini kaldırmamalarını tavsiye ediyorum.
Bu hususta Şeyh Temim:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salat ve selam peygamberlerin ve rasullerin sonuncusu olan efendimiz Muhammed' e, aline ve tüm sahabelerine olsun.
İki yıl önce Babi mevkiinde Şeyh Sayyaf ile beraberdim. Babi'deki büyük bir camiye ikindi namazı için gittik. Riyad şehrinin tanınmış âlimlerinden bir kardeşde gelmişti. Burada onun ismini zikretmeye gerek yok. (Allah bizim de onun da kusurlarını affeylesin ve bize doğru yolu göstersin). Cemaatle birlikte namaz kıldık. Allah da şahiddir ki o benim önümde namaz kılıyordu ve yanında Afganlı birisi vardı. Tabi mescid Afganlılarla doluydu. Bu âlim ayağını yanındaki Afganlının ayağına birleştirmek için ayağını açıyor, Afganlı ise ayağını çekiyordu. Afganlılar zorlamaya gelmezler. Onlar ancak iyilikten anlarlar. Burada önemli olan onu kendi haline terk etmesiydi. Sonra rükuya gittik. Rükuda Afganlı adamın kendisinden uzakta durduğunu hissetti ve Afganlının ayağından tutup namazda çekerek kendisine yaklaştırdı! Afganlı ise ayağını geri çekti ve uzaklaştı. Rüku boyunca o kardeş Afganlıyı çekiyor Afganlı da geri gidiyordu. Eliyle Afganlının ayağını tutuyor ve kendi ayağına yapıştırmak için çekiyordu. Elini bıraktığında ise Afganlı tekrar ayağını uzak/aştırıyordu. Yani rüku esnasında ayağını yapıştırmak için bir savaş veriliyordu!
Afganlı ayağını arapça rakamlarına göre 8 (A}şeklinde açamıyor neredeyse yürürken düşecek bir haldeydi. Görüldüğü gibi iki adam bir tarafta Afganlı diğer tarafta başka biri. Hiç bu manzara yakışır bir manzara mı? Kardeşim sen ayağını yanında namaz kılana dayamaya çalışma, problem çıkarma. Namazdan sonra bu kardeşle konuştum ve ona nasihat ettim. Allah bizi de onu da affeylesin. O da; "Bu gerekli, mutlaka yapmam lazım" dedi. Bu zat ayağını diğerine dayamamayı kabul etmedi. İlla da dayanacaktı. Kardeşim bu namazın şekillerindendir, bir başkası ayağını sana yaslamıyorsa sen fitne mi çıkaracaksın? Hocanın da (Abdullah Azzam'ın da) buyurduğu gibi namazda elleri kaldırmak namazın şekillerindendir, biz bu şekilleri bırakalım. Çünkü Afganlı kardeşlerimiz Ebu Hanife'nin mezhebindendirler. Allah imamların hepsinden razı olsun. Mademki bu tür ihtilaflar cevheri ihtilaflar değildir, bu meselelerde serbest olalım. Aziz ve celil olan Allah'ın bizleri de sizleri de hakka muvaffak kılmasını niyaz ederiz.
 
Üst Ana Sayfa Alt