1- Allah'a şirk koşmak. Allah'ın yarattığı varlıklardan Allah'a eş, benzer, ortak kabul etmek, onları Allah'ı çağırır gibi çağırmak, Allah'a dua eder gibi onlara da dua etmek, Allah'tan korktuğu gibi onlardan da korkmak, Allah'a dayanıp tevekkül ettiği gibi onlara da tevekkül etmek gibi amellerdir. Kişi bu fiillerden herhangi birini işlerse küfre girer ve İslam'dan çıkmış olur. Gündüzlerini oruçla, gecelerini ibadetle geçirse bile durum aynıdır.
Bunun delili Allah (c.c.)'nün şu ayetleridir:
"İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah ona bir nimet verince, önceden kime yalvarmış olduğunu unutur da Allah'ın yolundun saptırmak için O'na eşler koşar. De ki: "Küfrünle biraz eğlenedur; şüphesiz sen Cehennem ehlindensin."
(Zümer: 39/8)
"Her kim hiçbir delil olmadığı halde Allah ile birlikte başka bir ilaha taparsa, o kimsenin hesabı muhakkak Rabbinin nezdindedir. Muhakkak ki kafirler iflah olmazlar."
(Mü'minun: 23/117)
Bu ve benzeri birçok ayet, yarattıklarının Allah (c.c.)'ya ortak koşulduğunu göstermektedir. Bu amelleri yapanlar küfre girmiş ve İslam'dan çıkmış olurlar. Yapmış oldukları bütün iyi ameller de boşa gider.
Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Eğer onlar da Allah'a ortak koşsalardı, amelleri boşa giderdi."
(En'am: 6/88)
2- Dinleriyle igili konularda müşriklere itaat etmek, onlarla uyum içinde olduğunu söylemek ya da göstermek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir. Bunun sebebi, onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: "Bazı hususlarda size itaat edeceğiz" demeleridir. Oysa Allah onların gizlediklerini bilir. Melekler yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olur? Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıracak şeylerin ardından gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır."
(Muhammed: 47/25-28)
Süleyman b. Abdullah bu meseleyle ilgili olarak Allah'ın kitabından yirmi kadar ayet, Rasulullah'dan da (s.a.v.) bir kaç hadis zikretmiş ve bunlardan şu sonuçlan çıkarmıştır:
a- Bir müslüman, ortada geçerli bir zorlama (ikrah) olmaksızın müşriklere itaat eder ve onlara muvafakatta bulunursa, mürted olur ve İslam dairesinden çıkar. Kelime-i şehadeti söylese ve İslam'ın diğer şartlarını yerine getirse de mürtettir.
b- Müslüman bir kimse, kalben iman etmiş olsa da, kafir ve müşriklere itaat ederse küfre girer. Zira Rasulullah (s.a.v.) zamanındaki müşrikler, müslümanlardan akidelerini değiştirmelerini değil, sadece kendi bazı isteklerine uymalarını istemişlerdi. Ne yazık ki, günümüzde müslüman olduğunu ileri süren birçok kimse, müşriklerden korktukları için onlara muvafakat ediyor görünüyor ve kalben bu yaptıklarını kötü gördükleri takdirde küfre girmeyeceklerini zannediyorlar.
c- Müslümam kafir yapan şey, sadece kalbin inanması değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.), Allah'ın zikrettiği bu kimselerden akidelerini değiştirmelerini istememiştir. Eğer bir kimse geçerli bir zorlama olmaksızın sırf malını, ülkesini veya ailesini kaybetme korkusuyla kafir ve müşriklere tabi olursa, bunu onların kafir olduklarını kabul ederek veya onlara buğz ederek bile yapmış olsa, kafir olur.
Bu noktayı çok iyi kavramak gerekir. İbrahim (a.s.)'ın kıssasında da bu konuyla ilgili örnekler yer almaktadır. İbrahim (a.s.), işe babasıyla ve kavmiyle başlamış, önce onlara düşmanlık göstermiştir. Bunlar Kehf suresinde belirtilmektedir.
d- Birçok kimsenin içinden çıkamadığı bir başka mesele de kafirlere tabi olmayı istemediği, onların dinlerini güzel bulmadığı, yaptıklarını hoş görmediği ve gerçekten iman etmiş olduğu halde sadece diliyle onlara muvafakat eden kimsenin durumudur.
Yine bu kimse de "La ilahe illallah" sözünü yalanlamış ve Allah'la beraber başka bir ilah edinmiş demektir. Fakat ne yazık ki, insanların çoğu bu gerçekleri bilmezler."
3- Müşriklere dostluk beslemek ve onları veli edinmek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar (birbirlerinin tarafını tutarlar). Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez."
(Maide: 5/51)
"Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri dost (veli) edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur..."
(Al-i İmran: 3/28)
Şeyhülislam İbni Teymiyye Maide suresinin 51. ayetini şöyle açıklıyor "Bu ayette yahudi ve hristiyanlan dost edinenlerin onlardan oldukları bildirilmiştir. Ayetin zahiri manasından anlaşıldığına göre, onları dost edinip kendilerine idareci yapanlar, onlar gibi kafirdirler."
Aynı ayetle ilgili olarak Abdullah b. Utbe de şöyle diyor: "Biriniz farkında olmaksızın yahudi ya da hristiyan olmaktan sakınsın."
İbni Cerir et-Taberi de: "...Artık onun Allah'tan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur..." (Al-i İmran: 3/28) ayetini tefsir ederken şöyle der: "Bu kimse dininden irtidat ettiği için, Allah (c.c.) ondan, o da Allah'tan (c.c) uzaktır. "Ancak kafirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır." kavli ise, "Kalbi iman ile dolu olduğu halde inkara zorlanan başka." (Nahl: 16/106) ayeti gibidir."
4- Müşriklerle birlikte, onların şirk meclislerinde hiçbir tepki göstermeksizin oturmak:
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"O (Allah), kitapta size "Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini, yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalıncaya (başka bir konuya geçinceye) kadar kafirlerle beraber oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Elbette Allah, münafıkları ve kafirleri Cehennemde bir araya getirecektir."
(Nisa: 4/140)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim, müşriklerle birlikte bulunur ve onlarla beraber kalırsa, o da onlar gibidir."
(Ebu Davud, Cihad: 170)
Şeyhin ailesine yukarıdaki ayet ve hadisle ilgili soru sorulması üzerine şöyle demişlerdir:
"Ayetin zahirine göre; bir kimse, Allah'ın (c.c.) ayetlerinin inkar edildiğini veya onlarla alay edildiğini işittiği zaman, o kimseler başka bir söze geçmedikçe, kendisine herhangi bir zorlama ve baskı yapılmaksızın onlarla beraber oturursa, o kimse de onlar gibi kafirdir. Kendisi onların yaptığını yapmasa da fark etmez. Çünkü böyle bir durum, küfre rızadır. Küfre rıza göstermek ise küfürdür.
Alimler, bu ve benzeri ayetlere dayanarak, herhangi bir günaha rıza gösteren kimsenin de onu yapmış gibi olacağını söylemişlerdir. Bu kimse, kalbiyle o şeyi istemediğini ve onu hoş karşılamadığını söylese de kabul edilmez. Çünkü hüküm zahire göredir. Küfrü açıkça işlemiş ve kafir olmuştur.
Bunun içindir ki, irtidat olayları gündeme geldiğinde, mürted olanlardan bazıları, böyle bir şeye zorlandıklarını ileri sürdükleri halde, sahabeler bunu kabul etmeyip, hepsini mürted kabul etmişlerdi. Ancak diliyle karşı koyanlar bunun dışındadır. İşte ayet bu gerçeği dile getirmektedir.
Rasulullah'ın (s.a.v.):
"Kim müşriklerle birlikte bulunur ve onlarla beraber kalırsa, o da onlar gibidir." sözü de aynı manadadır. Yani bir kimse müslüman olduğunu ileri sürdüğü halde; toplantılarında, yardımlaşma ve ev-bark edinme gibi konularda müşriklerle birlikte hareket eder ve müşrikler de onu adeta kendilerinden biri gibi kabul ederlerse, o kimse de onlar gibi kafirdir. Bu kişinin yeniden müslüman olabilmesi için; açıkça İslam'ı kabul edip, müşriklerle dostluk bağını keserek, onlara velayet yetkisi vermemesi gerekir." ,
Daha önce geçtiği gibi Abdullah b. Amr da şöyle diyordu: "Kim, müşriklere ait ülkelerde yerleşir, onların yeni yıllarını (Nevruzlarını), Mihricanlarını (bayram, festival ve galalarını) kutlar ve ölünceye kadar onlara benzemeye çalışırsa, Kıyamet Gününde onlarla birlikte haşrolunur."
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Fakat kalbini kafirliğe açarsa; işte Allah'ın gazabı bunlaradır ve onlar için büyük bir azap vardır. Bu azap onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kafirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden dolayıdır."
(Nahl: 16/106-107)
5- Allah'la (c.c.), Kitabıyla ve Rasulüyle alay etmek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...De ki: "Allah'la, ayetleriyle ve Rasulü'yle mi alay ediyordunuz?" Boşuna özür beyan etmeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile suçlu olduklarından dolayı diğer bir gruba azab edeceğiz."
(Tevbe: 9/65-66)
Alay iki çeşittir:
a- Açıkça alay etmek: Ayet bu konuyla ilgili olarak nazil olduğundan konu ayette net olarak açıklanmıştır.
Alaycılar: "Şu (Kur'an) okuyucularımız gibi karınlan geniş olan, onlardan daha çok yalan söyleyen, (savaşta) karşılaşma anında onlardan daha korkak olan kimse görmedik." vb. sözler söylemişlerdi.
Bunlardan kimileri de "Bu sizin beşinci dininizdir.", "Bu sizin dininiz yamalı bir dindir." diyorlardı. Kimisi de, müslümanları iyiliği emreder ve kötülükten meneder durumda gördüklerinde: "Size din ehli geldi" yerine kelime oyunu yaparak: "Dik ehli (horoz sahibi) geldi" diyerek onlarla alay ediyorlardı. Yine bu alaycılar, ilim talebelerim gördüklerinde de onlarla alay ederlerdi. İşte bu ve benzeri açık ifadelerle yapılan alaylar sebebiyle kişi dinden çıkar.
b- Açık olmayan, kinayeli söz ya da hareketlerle yapılan alay: Bu o kadar geniştir ki, adeta sahili olmayan bir deniz gibidir.
Mesela: kaş göz hareketleri yaparak alay etmek, dil çıkarmak, dudak bükmek, Kur'an ve hadis okunurken ya da emri bil maruf, nehyi anil münker yapılırken el işaretleri yapmak vb.
6- Allah'a (c.c.) davet edilirken, Kur'an okunurken, emri bil maruf nehyi anil münker yapılırken hoşnutsuzluğunu ve kızgınlığını açıkça ortaya koymak.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
" Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Neredeyse kendilerine ayetlerimizi okuyanların üzerlerine saldıracaklar. De ki: "Size bundan daha kötüsünü bildireyim mi? Ateş! Allah, onu kafirlere va'detti. O, ne kötü akıbettir!"
(Hac: 22/72)
7- Allah'ın (c.c.), Rasulü'ne indirdiği kitap ve hikmetten hoşlanmamak. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır."
(Muhammedi 47/9)
8- Kur'an ayetlerinin ve hadislerin delalet ettiği şeyleri kabul etmemek, bunlar hakkında tartışmak.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"İnkar edenler müstesna, kimse Allah'ın ayetleri hakkında tartışmaz. Öyle ise onların şehirlerde gezip dolaşması, seni aldatmasın."
(Mü'min(Ğafir): 40/4)
9- Bir ayeti, ya da ayetin bir kısmını veya Rasulullah (s.a.v.)'in getirdiği şeylerden birini inkar etmek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler ve Allah ile peygamberlerini (inanma hususunda) birbirinden ayırıp: "Bir kısmına inanır, bir kısmını inkar ederiz" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler; işte gerçekten kafir olanlar bunlardır. Biz kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır."
(Nisa: 4/150-151)
10- Allah'ın (c.c.) dinini öğrenmekten kaçınmak ve bunda gafil davranmak. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...İnkar edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevir mektedirler."
(Ahkaf: 46/3)
11- Allah'ın (c.c.) dininin hakim olmasını istememek, din üzerinde toplanıp birleşmeye karşı olmak.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Nuh'a tavsiye ettiğimizi, sana vah yettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye size şeriat yaptık. Fakat, kendilerini çağırdığın şey müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni doğru yola iletir."
(Şura: 42/13)
Ayette belirtildiği gibi bu dinin egemen olmasını istemeyenler sadece müşrikler, kafirler ve diğer İslam düşmanlarıdır.
12- Büyü yapmak, büyü yapmayı öğrenmek ve öğretmek:
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Oysa Süleyman kafir değildi. Ancak şeytanlar kafir oldular. Çünkü şeytanlar, insanlara sihri (büyüyü) ve Babil'deki Harut ve Marut adlı iki meleğe indirileni öğreterek kafir oluyorlardı. Halbuki O iki melek: "Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın kafir olma!" demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi..."
(Bakara: 2/102)
13- Öldükten sonra dirilmeyi inkar etmek. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Asıl onların
"Biz toprak olduğumuz zaman yeniden mi yaratılacağız?"demeleri şaşılacak şeydir. İşte onlar, Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar (Kıyamet Gününde) boyunlarında tasmalar bulunanlardır. İşte onlar ateş ehlidir. Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır!"
(Ra'd: 13/5)
14- Allah'ın kitabından ve Rasulü'nün sünnetinden başka bir şeyle muhakeme olmak, tartışma ve anlaşmazlıklarını şeriate göre değil de, mevcut sistemlerin hukukuna göre çözmeye çalışmak.
İbni Kesir şöyle diyor: "Bilindiği gibi cahiliye halkı, inandıkları cehalet ve sapıklık sistemiyle hüküm verirler, yargılamalarım cahiliye sistemine göre yürütürlerdi. Tatarlar da, Cengiz Han'ın koyduğu kanunlara göre hüküm verirlerdi. Cengiz Han onlar için bir anayasa hazırlamış ve bunda farklı şeriatlerdeki hükümleri biraraya getirmişti. Tatarlar bunu evlerinde bulundururlar ve bir konuda hüküm vermek istediklerinde bunu. esas alırlardı. Kim böyle birşey" yaparsa kafirdir, Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmüne dönünceye kadar kendileriyle cihad etmek farzdır. Çünkü hiçbir hüküm, Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmünün üzerine çıkarılamaz. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Yoksa onlar cahiliye hükmünü mü arıyorlar? İyi anlayan bir toplum için, Allah'tan daha güzel hüküm veren kimdir?" (Maide: 5/50)
Ben de derim ki: "Bu gibi olaylar tüm insanların başına gelebilir. Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmünü bira-' karak, atalarının ya da onlardan öncekilerin hazırladığı hükümleri esas alabilir ve bunun adını da "üstün yasa" koyabilirler. Kim böyle birşey yaparsa kafirdir. Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmünü kabulleninceye kadar kendileriyle savaşmak farzdır."
Şeyhülislam İbni Teymiyye der ki: "Bir kimse 'Allah'ın Rasulü'ne indirdiğiyle hüküm vermek gerekmez' diye bir inanca sahip olursa, kuşkusuz kafir olur."
Bir kimse de Allah'ın (c.c.) indirdiğine uymaksızın, kendi görüşüyle hüküm vererek, bununla adaleti sağladığım söyler ve bunu helal kabul ederse o da kafir olur. '
Bu gün bir çok topluluk, büyüklerinin ve efendilerinin kendi (eksik) akıllarıyla ortaya koydukları esaslardan adalet bekliyor, bu şekilde adaleti sağlayacaklarına inanıyorlar. Hatta müslüman olduğunu ileri sürenlerin çoğu da Allah'ın (c.c.) indirmediği ve izin vermediği töre, gelenek ve adetleri uyguluyor ve hükümlerini buna göre veriyorlar. Tıpkı eski bedeviler gibi, itaat ettikleri kimselerin koydukları hükümlere tabi olarak kendilerince adalet uyguluyorlar. Bunlara göre en iyi hüküm, kendi koydukları hükümdür. Müslüman olduğunu sanan birçok kişi, hala Kitap ve Sünnete ısınamıyor, kendi gelenek, adet ve hükümlerini ön plana alıyor, başlarındaki kimselerin emrettiği şeylere göre hareket ediyor ve onlara itaatten vazgeçmiyorlar.
İbni Teymiyye, bunların hepsini "Minhacü's-Sünne" adlı eserinde "...Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide: 5/44)ayetini açıklarken ele almıştır.
İşte bu anlatılanlar Kur'an ayetlerinden çıkarılan sonuçlardır. Bu konuda İslam alimlerinin sayılamayacak kadar çok görüşleri vardır.
"el- İkna" adlı eserin sahibi de mürted olmanın hükmünü açıklamış ve bunlarla ilgili birçok şey zikretmiştir. Bunlardan bir kısmını burada özetleyeceğiz:
"Allah'la (c.c.) kendisi arasına aracılar koyarak, onlara tevekkül etmek ve istediklerini onlardan istemek icma ile küfürdür.
Rasulullah'a (s.a.v.) veya onun Allah'tan (c.c.) getirdiği şeye kin gütmek ve kızmak da ittifakla küfürdür.
Kendisinden Kur'an'ı aşağılar bir tavır sezinlenen, Allah'ın vaad ettiği ya da korkuttuğu şeylerle alay eden kimse bundan dolayı küfre girer.
İslam'dan başka bir sistemi kabullenen kimseye kafir demeyen kişi kafir olacağı gibi, böylelerinin küfründen şüphe edenler de kafir olurlar.
Kim haşhaşı, afyon ve uyuşturucuyu helal sayarsa, o kimse tartışmasız kafirdir."
Ben de derim ki: "Kim müşriklerle dostluk kurmayı, onlara yağcılık etmeyi, müslümanlara karşı onlara yardım etmeyi helal sayarsa, bu kişilerin küfrü, uyuşturucuyu helal sayanların küfründen daha büyüktür. Çünkü bu haşhaş veya afyon(un zararın)a benzemez."
Bir kimse ashaptan birine dil uzatıp, hakaret eder, "Ali ilahtır", "Ali peygamberdir" ya da "Cebrail yanıldı" derse, kesinlikle küfre girer. Hiç şüphesiz, bu kişilerin küfründen şüphe edenler de kafirdirler.
"el-İkna" adlı eserde yer alan hükümlerden bazıları da şunlardır: Bir kişi: 'Kur'an'ın bir takım batini manaları vardır. Bu batini manalar, meşru olan amelleri düşürür.' şeklinde bir iddiada bulunur ya da 'Rasulullah'tan sonra çok az kişi dışında ashabın hepsi mürted ya da f asık oldular.' derse
bu kişinin küfründen asla şüphe edilmez. Hatta böyle bir kimsenin kafir olduğundan şüphe edenler da kafir olurlar.
Bu görüşlerden biri de şudur: "Kim Ebu Bekir'in (r.a.) sahabe olduğunu inkar ederse kafir olur. Çünkü bunda şu ayeti inkar söz konusudur:
"...O arkadaşına: "Üzülme, Allah bizimle beraberdir." diyordu..."
(Tevbe: 9/40)
Ebu Bekir'in (r.a.) sahabe olduğunu kabul etmeyen, yukarıdaki ayeti inkar ettiği için küfre girer."
Ben de derim ki: "Kim Kur'an'ın gösterdiği ve işaret ettiği bir hükmü inkar ederse kafir olur. Böyle bir kimsenin şehadet kelimesini söylemesi veya 'Ben müslümanım' demesi ona hiçbir fayda vermez.
Sadece bir tek ayetin delalet ettiği hükmü inkar eden kafir oluyorsa, acaba otuz ya da kırk ayetin işaret ettiği bir hükmü inkar edenin durumu ne olur? Hiç böyleleri k'afir olmaz mı? Allah'a yemin ederim ki, şehadet kelimesi ve müslümanlık iddiaları onlara bir yarar sağlamaz. Kalplerin paslanmasından Allah'a (c.c.) sığınırız. Çünkü kalp paslanması ve heva ve hevese uymak hakkın karşısında birer engeldir."
Yine bir kimse İslam'da helal olan şeyleri helal saymazsa kafir olur. Zina ve benzeri haram fiilleri helal sayan kişi de kafir olur. Kim de kafir ve müşriklere meyledip, onlara sevgi beslemeyi helal sayarsa, onun durumu zinayı helal sayanların durumundan kat be kat daha kötüdür.
İslam alimlerinin bu konuya ilişkin sözleri sayılamayacak kadar çoktur. Hatta kimileri, şimdiye kadar saydıklarımızdan çok daha basit olan amellerin küfür olduğunu söyleyerek, bunları işleyenleri mürted kabul etmişlerdir. İşte bu mürtetlerden mutlaka tevbe etmeleri istenir. Tevbe ederlerse kendilerine birşey yapılmaz. Fakat tevbe etmezlerse mürted olmaları sebebiyle derhal öldürülürler. Cenazeleri yıkanmaz, namazları kılınmaz ve müslümanların mezarlığına defnedilmezler. Bu kimseler "La ilahe illallah" demeye devam edip, İslam'ın diğer rükünlerini yerine getirmeye devam etmiş bile olsalar kafirdirler. İslam alimlerinin dediklerini az çok anlayabilecek kapasitede olan kimseler, bu gerçeği kesinlikle kavrarlar.
Günümüzde, müslüman olduğunu iddia eden kimseler arasında saydığımız şeylerden çok daha fazlası işlenmektedir. Hatta kendilerinin ilim ehli olduklarını ileri sürenler bile bu amelleri işlemektedirler. Eğer cehalet baskın gelip, bunların ilmi gizli kalmasaydı, heva ve hevesler baskın gelmeseydi, bu sayılanları bir bir anlatmaya lüzum kalmayacaktı.
Bunun delili Allah (c.c.)'nün şu ayetleridir:
"İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah ona bir nimet verince, önceden kime yalvarmış olduğunu unutur da Allah'ın yolundun saptırmak için O'na eşler koşar. De ki: "Küfrünle biraz eğlenedur; şüphesiz sen Cehennem ehlindensin."
(Zümer: 39/8)
"Her kim hiçbir delil olmadığı halde Allah ile birlikte başka bir ilaha taparsa, o kimsenin hesabı muhakkak Rabbinin nezdindedir. Muhakkak ki kafirler iflah olmazlar."
(Mü'minun: 23/117)
Bu ve benzeri birçok ayet, yarattıklarının Allah (c.c.)'ya ortak koşulduğunu göstermektedir. Bu amelleri yapanlar küfre girmiş ve İslam'dan çıkmış olurlar. Yapmış oldukları bütün iyi ameller de boşa gider.
Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Eğer onlar da Allah'a ortak koşsalardı, amelleri boşa giderdi."
(En'am: 6/88)
2- Dinleriyle igili konularda müşriklere itaat etmek, onlarla uyum içinde olduğunu söylemek ya da göstermek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir. Bunun sebebi, onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: "Bazı hususlarda size itaat edeceğiz" demeleridir. Oysa Allah onların gizlediklerini bilir. Melekler yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olur? Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıracak şeylerin ardından gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır."
(Muhammed: 47/25-28)
Süleyman b. Abdullah bu meseleyle ilgili olarak Allah'ın kitabından yirmi kadar ayet, Rasulullah'dan da (s.a.v.) bir kaç hadis zikretmiş ve bunlardan şu sonuçlan çıkarmıştır:
a- Bir müslüman, ortada geçerli bir zorlama (ikrah) olmaksızın müşriklere itaat eder ve onlara muvafakatta bulunursa, mürted olur ve İslam dairesinden çıkar. Kelime-i şehadeti söylese ve İslam'ın diğer şartlarını yerine getirse de mürtettir.
b- Müslüman bir kimse, kalben iman etmiş olsa da, kafir ve müşriklere itaat ederse küfre girer. Zira Rasulullah (s.a.v.) zamanındaki müşrikler, müslümanlardan akidelerini değiştirmelerini değil, sadece kendi bazı isteklerine uymalarını istemişlerdi. Ne yazık ki, günümüzde müslüman olduğunu ileri süren birçok kimse, müşriklerden korktukları için onlara muvafakat ediyor görünüyor ve kalben bu yaptıklarını kötü gördükleri takdirde küfre girmeyeceklerini zannediyorlar.
c- Müslümam kafir yapan şey, sadece kalbin inanması değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.), Allah'ın zikrettiği bu kimselerden akidelerini değiştirmelerini istememiştir. Eğer bir kimse geçerli bir zorlama olmaksızın sırf malını, ülkesini veya ailesini kaybetme korkusuyla kafir ve müşriklere tabi olursa, bunu onların kafir olduklarını kabul ederek veya onlara buğz ederek bile yapmış olsa, kafir olur.
Bu noktayı çok iyi kavramak gerekir. İbrahim (a.s.)'ın kıssasında da bu konuyla ilgili örnekler yer almaktadır. İbrahim (a.s.), işe babasıyla ve kavmiyle başlamış, önce onlara düşmanlık göstermiştir. Bunlar Kehf suresinde belirtilmektedir.
d- Birçok kimsenin içinden çıkamadığı bir başka mesele de kafirlere tabi olmayı istemediği, onların dinlerini güzel bulmadığı, yaptıklarını hoş görmediği ve gerçekten iman etmiş olduğu halde sadece diliyle onlara muvafakat eden kimsenin durumudur.
Yine bu kimse de "La ilahe illallah" sözünü yalanlamış ve Allah'la beraber başka bir ilah edinmiş demektir. Fakat ne yazık ki, insanların çoğu bu gerçekleri bilmezler."
3- Müşriklere dostluk beslemek ve onları veli edinmek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar (birbirlerinin tarafını tutarlar). Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez."
(Maide: 5/51)
"Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri dost (veli) edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur..."
(Al-i İmran: 3/28)
Şeyhülislam İbni Teymiyye Maide suresinin 51. ayetini şöyle açıklıyor "Bu ayette yahudi ve hristiyanlan dost edinenlerin onlardan oldukları bildirilmiştir. Ayetin zahiri manasından anlaşıldığına göre, onları dost edinip kendilerine idareci yapanlar, onlar gibi kafirdirler."
Aynı ayetle ilgili olarak Abdullah b. Utbe de şöyle diyor: "Biriniz farkında olmaksızın yahudi ya da hristiyan olmaktan sakınsın."
İbni Cerir et-Taberi de: "...Artık onun Allah'tan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur..." (Al-i İmran: 3/28) ayetini tefsir ederken şöyle der: "Bu kimse dininden irtidat ettiği için, Allah (c.c.) ondan, o da Allah'tan (c.c) uzaktır. "Ancak kafirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır." kavli ise, "Kalbi iman ile dolu olduğu halde inkara zorlanan başka." (Nahl: 16/106) ayeti gibidir."
4- Müşriklerle birlikte, onların şirk meclislerinde hiçbir tepki göstermeksizin oturmak:
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"O (Allah), kitapta size "Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini, yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalıncaya (başka bir konuya geçinceye) kadar kafirlerle beraber oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Elbette Allah, münafıkları ve kafirleri Cehennemde bir araya getirecektir."
(Nisa: 4/140)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim, müşriklerle birlikte bulunur ve onlarla beraber kalırsa, o da onlar gibidir."
(Ebu Davud, Cihad: 170)
Şeyhin ailesine yukarıdaki ayet ve hadisle ilgili soru sorulması üzerine şöyle demişlerdir:
"Ayetin zahirine göre; bir kimse, Allah'ın (c.c.) ayetlerinin inkar edildiğini veya onlarla alay edildiğini işittiği zaman, o kimseler başka bir söze geçmedikçe, kendisine herhangi bir zorlama ve baskı yapılmaksızın onlarla beraber oturursa, o kimse de onlar gibi kafirdir. Kendisi onların yaptığını yapmasa da fark etmez. Çünkü böyle bir durum, küfre rızadır. Küfre rıza göstermek ise küfürdür.
Alimler, bu ve benzeri ayetlere dayanarak, herhangi bir günaha rıza gösteren kimsenin de onu yapmış gibi olacağını söylemişlerdir. Bu kimse, kalbiyle o şeyi istemediğini ve onu hoş karşılamadığını söylese de kabul edilmez. Çünkü hüküm zahire göredir. Küfrü açıkça işlemiş ve kafir olmuştur.
Bunun içindir ki, irtidat olayları gündeme geldiğinde, mürted olanlardan bazıları, böyle bir şeye zorlandıklarını ileri sürdükleri halde, sahabeler bunu kabul etmeyip, hepsini mürted kabul etmişlerdi. Ancak diliyle karşı koyanlar bunun dışındadır. İşte ayet bu gerçeği dile getirmektedir.
Rasulullah'ın (s.a.v.):
"Kim müşriklerle birlikte bulunur ve onlarla beraber kalırsa, o da onlar gibidir." sözü de aynı manadadır. Yani bir kimse müslüman olduğunu ileri sürdüğü halde; toplantılarında, yardımlaşma ve ev-bark edinme gibi konularda müşriklerle birlikte hareket eder ve müşrikler de onu adeta kendilerinden biri gibi kabul ederlerse, o kimse de onlar gibi kafirdir. Bu kişinin yeniden müslüman olabilmesi için; açıkça İslam'ı kabul edip, müşriklerle dostluk bağını keserek, onlara velayet yetkisi vermemesi gerekir." ,
Daha önce geçtiği gibi Abdullah b. Amr da şöyle diyordu: "Kim, müşriklere ait ülkelerde yerleşir, onların yeni yıllarını (Nevruzlarını), Mihricanlarını (bayram, festival ve galalarını) kutlar ve ölünceye kadar onlara benzemeye çalışırsa, Kıyamet Gününde onlarla birlikte haşrolunur."
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Fakat kalbini kafirliğe açarsa; işte Allah'ın gazabı bunlaradır ve onlar için büyük bir azap vardır. Bu azap onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kafirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden dolayıdır."
(Nahl: 16/106-107)
5- Allah'la (c.c.), Kitabıyla ve Rasulüyle alay etmek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...De ki: "Allah'la, ayetleriyle ve Rasulü'yle mi alay ediyordunuz?" Boşuna özür beyan etmeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile suçlu olduklarından dolayı diğer bir gruba azab edeceğiz."
(Tevbe: 9/65-66)
Alay iki çeşittir:
a- Açıkça alay etmek: Ayet bu konuyla ilgili olarak nazil olduğundan konu ayette net olarak açıklanmıştır.
Alaycılar: "Şu (Kur'an) okuyucularımız gibi karınlan geniş olan, onlardan daha çok yalan söyleyen, (savaşta) karşılaşma anında onlardan daha korkak olan kimse görmedik." vb. sözler söylemişlerdi.
Bunlardan kimileri de "Bu sizin beşinci dininizdir.", "Bu sizin dininiz yamalı bir dindir." diyorlardı. Kimisi de, müslümanları iyiliği emreder ve kötülükten meneder durumda gördüklerinde: "Size din ehli geldi" yerine kelime oyunu yaparak: "Dik ehli (horoz sahibi) geldi" diyerek onlarla alay ediyorlardı. Yine bu alaycılar, ilim talebelerim gördüklerinde de onlarla alay ederlerdi. İşte bu ve benzeri açık ifadelerle yapılan alaylar sebebiyle kişi dinden çıkar.
b- Açık olmayan, kinayeli söz ya da hareketlerle yapılan alay: Bu o kadar geniştir ki, adeta sahili olmayan bir deniz gibidir.
Mesela: kaş göz hareketleri yaparak alay etmek, dil çıkarmak, dudak bükmek, Kur'an ve hadis okunurken ya da emri bil maruf, nehyi anil münker yapılırken el işaretleri yapmak vb.
6- Allah'a (c.c.) davet edilirken, Kur'an okunurken, emri bil maruf nehyi anil münker yapılırken hoşnutsuzluğunu ve kızgınlığını açıkça ortaya koymak.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
" Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Neredeyse kendilerine ayetlerimizi okuyanların üzerlerine saldıracaklar. De ki: "Size bundan daha kötüsünü bildireyim mi? Ateş! Allah, onu kafirlere va'detti. O, ne kötü akıbettir!"
(Hac: 22/72)
7- Allah'ın (c.c.), Rasulü'ne indirdiği kitap ve hikmetten hoşlanmamak. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır."
(Muhammedi 47/9)
8- Kur'an ayetlerinin ve hadislerin delalet ettiği şeyleri kabul etmemek, bunlar hakkında tartışmak.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"İnkar edenler müstesna, kimse Allah'ın ayetleri hakkında tartışmaz. Öyle ise onların şehirlerde gezip dolaşması, seni aldatmasın."
(Mü'min(Ğafir): 40/4)
9- Bir ayeti, ya da ayetin bir kısmını veya Rasulullah (s.a.v.)'in getirdiği şeylerden birini inkar etmek.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler ve Allah ile peygamberlerini (inanma hususunda) birbirinden ayırıp: "Bir kısmına inanır, bir kısmını inkar ederiz" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler; işte gerçekten kafir olanlar bunlardır. Biz kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır."
(Nisa: 4/150-151)
10- Allah'ın (c.c.) dinini öğrenmekten kaçınmak ve bunda gafil davranmak. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...İnkar edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevir mektedirler."
(Ahkaf: 46/3)
11- Allah'ın (c.c.) dininin hakim olmasını istememek, din üzerinde toplanıp birleşmeye karşı olmak.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Nuh'a tavsiye ettiğimizi, sana vah yettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye size şeriat yaptık. Fakat, kendilerini çağırdığın şey müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni doğru yola iletir."
(Şura: 42/13)
Ayette belirtildiği gibi bu dinin egemen olmasını istemeyenler sadece müşrikler, kafirler ve diğer İslam düşmanlarıdır.
12- Büyü yapmak, büyü yapmayı öğrenmek ve öğretmek:
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Oysa Süleyman kafir değildi. Ancak şeytanlar kafir oldular. Çünkü şeytanlar, insanlara sihri (büyüyü) ve Babil'deki Harut ve Marut adlı iki meleğe indirileni öğreterek kafir oluyorlardı. Halbuki O iki melek: "Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın kafir olma!" demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi..."
(Bakara: 2/102)
13- Öldükten sonra dirilmeyi inkar etmek. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Asıl onların
"Biz toprak olduğumuz zaman yeniden mi yaratılacağız?"demeleri şaşılacak şeydir. İşte onlar, Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar (Kıyamet Gününde) boyunlarında tasmalar bulunanlardır. İşte onlar ateş ehlidir. Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır!"
(Ra'd: 13/5)
14- Allah'ın kitabından ve Rasulü'nün sünnetinden başka bir şeyle muhakeme olmak, tartışma ve anlaşmazlıklarını şeriate göre değil de, mevcut sistemlerin hukukuna göre çözmeye çalışmak.
İbni Kesir şöyle diyor: "Bilindiği gibi cahiliye halkı, inandıkları cehalet ve sapıklık sistemiyle hüküm verirler, yargılamalarım cahiliye sistemine göre yürütürlerdi. Tatarlar da, Cengiz Han'ın koyduğu kanunlara göre hüküm verirlerdi. Cengiz Han onlar için bir anayasa hazırlamış ve bunda farklı şeriatlerdeki hükümleri biraraya getirmişti. Tatarlar bunu evlerinde bulundururlar ve bir konuda hüküm vermek istediklerinde bunu. esas alırlardı. Kim böyle birşey" yaparsa kafirdir, Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmüne dönünceye kadar kendileriyle cihad etmek farzdır. Çünkü hiçbir hüküm, Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmünün üzerine çıkarılamaz. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Yoksa onlar cahiliye hükmünü mü arıyorlar? İyi anlayan bir toplum için, Allah'tan daha güzel hüküm veren kimdir?" (Maide: 5/50)
Ben de derim ki: "Bu gibi olaylar tüm insanların başına gelebilir. Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmünü bira-' karak, atalarının ya da onlardan öncekilerin hazırladığı hükümleri esas alabilir ve bunun adını da "üstün yasa" koyabilirler. Kim böyle birşey yaparsa kafirdir. Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) hükmünü kabulleninceye kadar kendileriyle savaşmak farzdır."
Şeyhülislam İbni Teymiyye der ki: "Bir kimse 'Allah'ın Rasulü'ne indirdiğiyle hüküm vermek gerekmez' diye bir inanca sahip olursa, kuşkusuz kafir olur."
Bir kimse de Allah'ın (c.c.) indirdiğine uymaksızın, kendi görüşüyle hüküm vererek, bununla adaleti sağladığım söyler ve bunu helal kabul ederse o da kafir olur. '
Bu gün bir çok topluluk, büyüklerinin ve efendilerinin kendi (eksik) akıllarıyla ortaya koydukları esaslardan adalet bekliyor, bu şekilde adaleti sağlayacaklarına inanıyorlar. Hatta müslüman olduğunu ileri sürenlerin çoğu da Allah'ın (c.c.) indirmediği ve izin vermediği töre, gelenek ve adetleri uyguluyor ve hükümlerini buna göre veriyorlar. Tıpkı eski bedeviler gibi, itaat ettikleri kimselerin koydukları hükümlere tabi olarak kendilerince adalet uyguluyorlar. Bunlara göre en iyi hüküm, kendi koydukları hükümdür. Müslüman olduğunu sanan birçok kişi, hala Kitap ve Sünnete ısınamıyor, kendi gelenek, adet ve hükümlerini ön plana alıyor, başlarındaki kimselerin emrettiği şeylere göre hareket ediyor ve onlara itaatten vazgeçmiyorlar.
İbni Teymiyye, bunların hepsini "Minhacü's-Sünne" adlı eserinde "...Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide: 5/44)ayetini açıklarken ele almıştır.
İşte bu anlatılanlar Kur'an ayetlerinden çıkarılan sonuçlardır. Bu konuda İslam alimlerinin sayılamayacak kadar çok görüşleri vardır.
"el- İkna" adlı eserin sahibi de mürted olmanın hükmünü açıklamış ve bunlarla ilgili birçok şey zikretmiştir. Bunlardan bir kısmını burada özetleyeceğiz:
"Allah'la (c.c.) kendisi arasına aracılar koyarak, onlara tevekkül etmek ve istediklerini onlardan istemek icma ile küfürdür.
Rasulullah'a (s.a.v.) veya onun Allah'tan (c.c.) getirdiği şeye kin gütmek ve kızmak da ittifakla küfürdür.
Kendisinden Kur'an'ı aşağılar bir tavır sezinlenen, Allah'ın vaad ettiği ya da korkuttuğu şeylerle alay eden kimse bundan dolayı küfre girer.
İslam'dan başka bir sistemi kabullenen kimseye kafir demeyen kişi kafir olacağı gibi, böylelerinin küfründen şüphe edenler de kafir olurlar.
Kim haşhaşı, afyon ve uyuşturucuyu helal sayarsa, o kimse tartışmasız kafirdir."
Ben de derim ki: "Kim müşriklerle dostluk kurmayı, onlara yağcılık etmeyi, müslümanlara karşı onlara yardım etmeyi helal sayarsa, bu kişilerin küfrü, uyuşturucuyu helal sayanların küfründen daha büyüktür. Çünkü bu haşhaş veya afyon(un zararın)a benzemez."
Bir kimse ashaptan birine dil uzatıp, hakaret eder, "Ali ilahtır", "Ali peygamberdir" ya da "Cebrail yanıldı" derse, kesinlikle küfre girer. Hiç şüphesiz, bu kişilerin küfründen şüphe edenler de kafirdirler.
"el-İkna" adlı eserde yer alan hükümlerden bazıları da şunlardır: Bir kişi: 'Kur'an'ın bir takım batini manaları vardır. Bu batini manalar, meşru olan amelleri düşürür.' şeklinde bir iddiada bulunur ya da 'Rasulullah'tan sonra çok az kişi dışında ashabın hepsi mürted ya da f asık oldular.' derse
bu kişinin küfründen asla şüphe edilmez. Hatta böyle bir kimsenin kafir olduğundan şüphe edenler da kafir olurlar.
Bu görüşlerden biri de şudur: "Kim Ebu Bekir'in (r.a.) sahabe olduğunu inkar ederse kafir olur. Çünkü bunda şu ayeti inkar söz konusudur:
"...O arkadaşına: "Üzülme, Allah bizimle beraberdir." diyordu..."
(Tevbe: 9/40)
Ebu Bekir'in (r.a.) sahabe olduğunu kabul etmeyen, yukarıdaki ayeti inkar ettiği için küfre girer."
Ben de derim ki: "Kim Kur'an'ın gösterdiği ve işaret ettiği bir hükmü inkar ederse kafir olur. Böyle bir kimsenin şehadet kelimesini söylemesi veya 'Ben müslümanım' demesi ona hiçbir fayda vermez.
Sadece bir tek ayetin delalet ettiği hükmü inkar eden kafir oluyorsa, acaba otuz ya da kırk ayetin işaret ettiği bir hükmü inkar edenin durumu ne olur? Hiç böyleleri k'afir olmaz mı? Allah'a yemin ederim ki, şehadet kelimesi ve müslümanlık iddiaları onlara bir yarar sağlamaz. Kalplerin paslanmasından Allah'a (c.c.) sığınırız. Çünkü kalp paslanması ve heva ve hevese uymak hakkın karşısında birer engeldir."
Yine bir kimse İslam'da helal olan şeyleri helal saymazsa kafir olur. Zina ve benzeri haram fiilleri helal sayan kişi de kafir olur. Kim de kafir ve müşriklere meyledip, onlara sevgi beslemeyi helal sayarsa, onun durumu zinayı helal sayanların durumundan kat be kat daha kötüdür.
İslam alimlerinin bu konuya ilişkin sözleri sayılamayacak kadar çoktur. Hatta kimileri, şimdiye kadar saydıklarımızdan çok daha basit olan amellerin küfür olduğunu söyleyerek, bunları işleyenleri mürted kabul etmişlerdir. İşte bu mürtetlerden mutlaka tevbe etmeleri istenir. Tevbe ederlerse kendilerine birşey yapılmaz. Fakat tevbe etmezlerse mürted olmaları sebebiyle derhal öldürülürler. Cenazeleri yıkanmaz, namazları kılınmaz ve müslümanların mezarlığına defnedilmezler. Bu kimseler "La ilahe illallah" demeye devam edip, İslam'ın diğer rükünlerini yerine getirmeye devam etmiş bile olsalar kafirdirler. İslam alimlerinin dediklerini az çok anlayabilecek kapasitede olan kimseler, bu gerçeği kesinlikle kavrarlar.
Günümüzde, müslüman olduğunu iddia eden kimseler arasında saydığımız şeylerden çok daha fazlası işlenmektedir. Hatta kendilerinin ilim ehli olduklarını ileri sürenler bile bu amelleri işlemektedirler. Eğer cehalet baskın gelip, bunların ilmi gizli kalmasaydı, heva ve hevesler baskın gelmeseydi, bu sayılanları bir bir anlatmaya lüzum kalmayacaktı.