حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ
"Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynayınca (su pınarları kaynayıp, yerden yükselmeye başlayınca) dedik ki: “Her bir (hayvan cinsinden) çifter çifter gemiye yükle. Aleyhlerinde (helak olacaklarına dair) hüküm verilmiş olanlar hariç aileni ve müminleri de gemiye taşı.” Zaten onunla beraber çok az kişi iman etmişti."
>Nuh’un (as) 950 yıllık daveti neticesinde (20/Ankebût 14) davetine çok az insan icabet etmişti. Buna rağmen Nuh (as), Ulu’l Azm peygamberlerden kabul edilmiş (42/Şûrâ 13), İslam davetçilerine sıklıkla örnek gösterilen Nebilerden biri olmuş ve tamamı onun (as) kıssasına ayrılan bir sure indirilmiştir. Çünkü İslam davetinin ve onu misyon edinmiş tevhid davetçisinin ‘çokluk’ gibi bir amacı yoktur, olmamalıdır. Davetçinin gayesi; dini doğru anlamak, yalnızca Allah’a (cc) davet etmek ve davet ettiği esaslara muhalefet etmeden istikamet üzere bir yaşantı sürmektir. Zafer ve başarı sayıca çoklukta değil, hak yolda sebat, iman ve salih amel sahibi fedakâr ve samimi müminlerle bir arada olmakladır.
>Rabbimiz Kitab’ın birçok ayetinde çoğunluğu yermiş, çoğunluğun müşrik olduğunu (30/Rûm, 42), saptıklarını (37/Saffât, 71), onlara uyanları saptırdıklarını (6/En’âm, 116), akletmediklerini (5/Mâide, 103), cahil olduklarını (6/En’âm, 111), şükretmediklerini (2/Bakara, 243), imana yanaşmadıklarını (13/Ra’d, 1), fasıklığı seçtiklerini (3/Âl-i İmran, 110), haktan hoşlanmadıklarını (23/Mü’minûn, 70)... belirtmiştir. Buna karşılık, peygamberlerin davetine icabet edenlerin azınlıkta kalanlar olduğunu defaatle vurgulamıştır (2/Bakara, 249; 10/Yûnus, 83; 11/Hûd, 40; 38/S’ad, 24).
(11/Hûd, 40)
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
"Onların birçoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler."
>Abdullah b. Abbas (ra): “Onların imanından kasıt: Onlardan birine: ‘Gökleri, yeri, dağları kim yarattı?’ denildiğinde, ‘Allah!’ demeleridir. Bununla birlikte O’na ortak koşmaktadırlar.” demiştir. (Taberi, 19954) Ayrıca geniş açıklama için bk. 23/Mü’minûn, 84-90.
(12/Yûsuf, 106)
"Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynayınca (su pınarları kaynayıp, yerden yükselmeye başlayınca) dedik ki: “Her bir (hayvan cinsinden) çifter çifter gemiye yükle. Aleyhlerinde (helak olacaklarına dair) hüküm verilmiş olanlar hariç aileni ve müminleri de gemiye taşı.” Zaten onunla beraber çok az kişi iman etmişti."
>Nuh’un (as) 950 yıllık daveti neticesinde (20/Ankebût 14) davetine çok az insan icabet etmişti. Buna rağmen Nuh (as), Ulu’l Azm peygamberlerden kabul edilmiş (42/Şûrâ 13), İslam davetçilerine sıklıkla örnek gösterilen Nebilerden biri olmuş ve tamamı onun (as) kıssasına ayrılan bir sure indirilmiştir. Çünkü İslam davetinin ve onu misyon edinmiş tevhid davetçisinin ‘çokluk’ gibi bir amacı yoktur, olmamalıdır. Davetçinin gayesi; dini doğru anlamak, yalnızca Allah’a (cc) davet etmek ve davet ettiği esaslara muhalefet etmeden istikamet üzere bir yaşantı sürmektir. Zafer ve başarı sayıca çoklukta değil, hak yolda sebat, iman ve salih amel sahibi fedakâr ve samimi müminlerle bir arada olmakladır.
>Rabbimiz Kitab’ın birçok ayetinde çoğunluğu yermiş, çoğunluğun müşrik olduğunu (30/Rûm, 42), saptıklarını (37/Saffât, 71), onlara uyanları saptırdıklarını (6/En’âm, 116), akletmediklerini (5/Mâide, 103), cahil olduklarını (6/En’âm, 111), şükretmediklerini (2/Bakara, 243), imana yanaşmadıklarını (13/Ra’d, 1), fasıklığı seçtiklerini (3/Âl-i İmran, 110), haktan hoşlanmadıklarını (23/Mü’minûn, 70)... belirtmiştir. Buna karşılık, peygamberlerin davetine icabet edenlerin azınlıkta kalanlar olduğunu defaatle vurgulamıştır (2/Bakara, 249; 10/Yûnus, 83; 11/Hûd, 40; 38/S’ad, 24).
(11/Hûd, 40)
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
"Onların birçoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler."
>Abdullah b. Abbas (ra): “Onların imanından kasıt: Onlardan birine: ‘Gökleri, yeri, dağları kim yarattı?’ denildiğinde, ‘Allah!’ demeleridir. Bununla birlikte O’na ortak koşmaktadırlar.” demiştir. (Taberi, 19954) Ayrıca geniş açıklama için bk. 23/Mü’minûn, 84-90.
(12/Yûsuf, 106)