Dewle örgütünden ayrılan Ebu Kudame el-Muhacir, ed-Dureruş Şamiyye muhabirine, kendisini Dewle’den ayrılmaya iten sebepleri açıkladı. Bunun yanısıra bu örgüte katılmasından ayrılmasına kadar olan süreci şu sözlerle anlattı;
“Dewle örgütünün Türkiye de mevcut misafirhanesine ulaştık ve hilafet arzına girmeyi bekler bir halde orada iki gün geçirdik. Sonrasında Suriye’ye gayri resmi yollarla giriş yaptık. Gurubumuz erkek, kadın ve çocuklardan oluşuyordu.”
Sözlerini şöyle sürdürdü: “Diğer gün Carablusa ulaştık. Örgüte yeni katılan kişilerden sorumlu olan Ebu Nuseybe el-Mağribi yanımıza geldi ve bağırıp çağırarak erkekleri kadınlardan ayırdı. Dünya ile iletişimimizi kesmek için telefonlarımıza ve laptoplarımıza el koydu.”
Sonra sözlerine şunları ekledi: “Mücahit olarak yeni olsun eski olsun bütün elemanların şeri olan muaskere katılmasını bizden talep ettiler. Askeri muaskerse ancak tecrübesi az olan insanlar için gerekliydi. Diğer gün ise bizim bilgimiz dışında kadınlarımızı Rakka’ya gönderdiler.”
Şöyle diyerek devam etti: “Carablus emiri Ebu Ayat bize, “Benim yanımda birçok asker var. Onlardan kurtulmak için onları savaş cephelerine göndermeyi istiyorum” dedi.”
El-Muhacir örgüte katılma zamanından bahsederek şöyle dedi: “Makarda tam yirmi beş gün bekledik ve bize herhangi bir yere telefon açmamız veya makardan dışarı çıkmamız yasaklanmıştı. Sanki koca bir zindanın içerisinde gibiydik. Uyku mekânlarının azlığını, battaniyeleri ve yatakları gözden geçiriyorduk. Tam tamına beş yüz kişiydik. Bunun akabinde bizi Rakka da Faruk muaskerine götürdüler. Orada beş gün bekletildik ve bu süre zarfında bizi, başlamadan önce yokluğa ve imkânsızlık içinde yaşamaya alıştırıyorlardı. Muaskere başladıktan iki gün sonra bizlere istişhad eylemlerinin fazileti ile alakalı dersler ve konferanslar vermeye başladılar. Bu durum bizim çok garibimize gitti! Diğer gün ise onlardan biri gelip; tağutların arşlarını sallandıracak büyük ameliyeler yapmak için örgütün istişhad eylemi yapacak yüz kişiye ihtiyaç duyduğunu acil bir şekilde iletti.
Sonra şunları ekledi: “Muaskerde, içlerinde doktor, hemşire, mühendis, davetçi ve şirket müdürü olan 100 kişi canlarını Allah yolunda vermek için beklemekteydi. Onlara, Nusret Cephesi ve Ahraruş Şam’ı kastederek şöyle dedi: “yapılacak ameliyeler Şam sahvelerine olabilir.” Sonra, önceden Nusret Cephesine mensup olan bir kişi içeriye girdi. Ona, sen Nusret Cephesine istişhad eylemini yapacak kişi olarak seçildin. Bakalım onları terk etme sıdkın devam etmekte midir? dediler. Sonrasında onun patlatıcılarda uzman birisi olduğunu öğrendiklerinde bu fikirlerinden geri adım attılar.”
El-Muhacir muhabirimizi tekid ederek şöyle devam etti: Bu istişhad mevzusunun akabinde/neticesinde 15 kişi muaskeri bırakıp ülkelerine geri dönmeye karar verdiler. Sonrasında örgütün bir komutanı gelip her şahsı bölgelere sınıflandıracağını bizlere haber verdi. Bölgelere ayıklanan kişilerin en uzak bölgelere gönderilse dahi itiraz hakkının olmadığını söyledi.
Ve bizlere boynunuzda hilafete beyat olduğundan dolayı artık beldelerinize dönmeye güç yettiremeyeceksiniz.
Şöyle devam etti: “Sonra bir şahıs uzmanlık alanlarımızı öğrenip kayıt yapmak için yanımıza geldi ve bana istişhatçı mısın yoksa fedai veya savaşçı mısın diye sordu. Ben de idari işlere bakarım deyince bana ehli dünya diyerek tersledi! Bende ona, ben buraya devlet müesseselerinin altında görev almaya geldim, dedim.
Muaskerde bulunduğum süre zarfında, muaskerin emiri ve şer’isi olan el-Ğarib el-Ürdüni övünerek Ebu Halid es-Suriyi öldüren kimsenin Dewle örgütü olduğunu itiraf etti. Sonra onu fitnenin başı ve yılanın başı olarak vasıflandırarak, onun Ahraruş Şam komutanlarından biri olduğunu ve Eymen ez-Zevahiri’nin göndermediğini söyledi. Peşinden Cevlani’nin ve bazı emirlerinin mürted olduğunu ekledi. Tıpkı Iraklı bir valinin “Ahraruş Şam ve Nusret Cephesi mensupları muayyen olarak fert fert kafir olup biz onlarla irtidat ettiklerinden dolayı savaşıyoruz” dediği gibi.
Sonra el-Muhacir muaskerde, Irak’a gönderilmeyi kabul etmediğinden dolayı 20 gündür zindanda tutulan bir şahsı gördüğünü ve Irak’a gitmeyi kabul edinceye kadar zindandan çıkarılmadığından bahsetti.
Bununla beraber el-Muhacir şunları zikretti: “Gençlerden bazıları farklı bölgelere sınıflandırılırken eşlerini de yanlarında götürmeyi istediklerinde devlet tarafından reddedildiler. Onlara, gidin kalacakları yerin hazır olduğuna bakın sonra gelip onları alın denildi. Sonrasında bazılarına hanımları iki aylık bir kesintiden sonra verilirken bazılarına hiç teslim edilmedi.
Sözlerine şunları ekledi: Sonra Bereke vilayetine gittik ve yeni bir bölgeye göndermeleri için beklerken bulunduğumuz makar bombardımana maruz kaldı. Neyse ki Allah bizi kurtardı. Sonra Dewle örgütü mekanı kuşatıp kontrol noktaları oluşturdu. Şehirde oturan yayaları durdurup onları tehdit etmeye ve bazılarını dövmeye başladılar. Bu halka şöyle diyorlardı: Bizler bombardımana maruz kaldığımız için sizler seviniyorsunuz. Sizler hainlersiniz. Yerli halk arasında korku haline sebep olan kimseler sizlersiniz. Bu ithamın had cezası ölümdür.
El-Muhacir, örgüt üyelerinin Rakka ya bombalı saldırı yapılmasından sonra kendi aralarında konuşmalarına şahit olduğu zaman şaşkına döndüğünü ve örgütten birisinin Dewle’den kimse öldü mü sorusuna diğerinin hayır cevabına karşılık Elhamdulillah o zaman sıradan vatandaşlar öldü dediğini nakletmektedir.
Devamında şöyle dedi: “Bereke vilayetinde bize vaad edilen şeyleri bekliyorduk. Ancak bana vaad etmiş oldukları şeylerden bir tanesini bile göremedim. Ne kadınlar için hazırlanmış bir mekan nede erkekler için hazırlanmış bir mekan vardı. Benim silah tecrübemden dolayı askeri muaskere gönderilmeme sözü almama rağmen aniden benim hakkımda emir tarafından askeri muaskere gönderilme kararı çıktı.”
Muaskerde başından geçen olayı şöyle anlattı: “Biz oraya ulaştığımız sırada ismini söyleyemeyeceğim bir tane kardeş geldi. Bu kardeş Halep şehrinden kaçıp Bereke vilayetine gelmişti. Bulunmuş olduğu mecmua Şeyh Elbaniyi tekfir etmesi ve onun da Elbaniyi tekfir etmemesinden dolayı tekfir edilmesi, eşyalarının çalınıp kanının ve malının helal görülmesi kaçma sebebiydi. Bütün bunlar onun Halep’ten bizim buraya kaçmasına zorlayan etkenlerdir.”
El-Muhacir Muasker de bulunduğu zaman zarfında başından geçen önemli bir olaya işaret ederek şöyle dedi: “ Muaskere başladıktan sonra bir kişi ülkesine geri dönmeyi isteyince Sebat adlı Muaskerin Emiri Ebu Beşir et-Tunusi ona, her kim ülkesine geri dönmeyi isterse şüphesiz o mürteddir. Aynı şekilde şehrin insan kaynakları emiri Ebu Meryem et-Tunusi ona bu konuda muvafakat etti. Yine Sahra muaskerin emiri şöyle dedi: Her kim dewleyi sevmiyorsa o mürteddir. Her kim ona yardım etmiyorsa o mürtettir. Bu kardeşin ülkesine dönme talebini dikkate almadılar. Hatta onu uzak bölgelere gönderdiler.”
Muasker komutanı şunları ekledi: “Sizlerden bir çoğu buraya savaşmak için değil izzet, otorite, arabalar ve malları görünce küfür beldelerini terk edip dünyalık şeyler için islam devletine geldiniz. Muaskerin şerisi şöyle dedi: Her kim muaskerde alnının akıyla çıkmazsa kendisinde hayat olmayan çöl-kurak bölgelerine göndereceğiz. Onları Dewle’nin altında istemiyoruz.”
El-Muhacir şöyle dedi: “Örgütün emirleri ordaki insanlar sanki onların köleleriymiş gibi davranıyorlardı. Ben şahsi olarak boynumdan bir yaraya maruz kaldım. Hasta olan eşimi doktora göndermeyi emirden talep ettiğimde çok hasta olduğumdan dolayı tedavi görememişti. İşin başında ben gözümü kaybetmiştim. Emir bana tek kelimeyle şöyle dedi: Senin eşin, oğlun ve gözlerin senin için hayırlı ise Allah onları hayırla bırakacaktır. Şayet sizin hakkınız da şer ise Allah onları alacaktır.”
Muaskerde eğitim aldığım süreçte başıma şu olay geldi: Muaskerin eğitmeni silahı bize doğrulttu ve havaya ateş etti. Bunu yapmasında ki amacı eğitimin dışında bulunmakta olan eğitim alan yabancıları ayırmaktı. Bu ihanetinden dolayı yabancılar adama hücum etti. Örgüt, bu zikri geçen kişilerden 2 kişinin tutuklanmasını ve geride kalanların ihanete uğramasını engellemedi. Gene örgüt bu kişileri, muaskerden kaçtıkları için kendilerine icra edilen tekfir ahkamı karşısında savunmasız bıraktı. Çünkü onlar, çölün ortasında bulunan muaskere dayanamadılar.
Muasker sırasındaki bir olayı da şöyle aktarıyor: Nusret Cephesi ya da Ahraru’ş Şam ile savaşmayan kişilerden bunu gerçekleştirmelerini istiyorlardı. Kim olursa olsun eğer bunlarla beraber bulunuyorsa, fesada uğramış bir menhece ve akideye sahiptir düşüncesiyle sahih akideyi öğretiyorlardı. Bunlara ilave olarak şunları ekledi: Muhacirlerden yeni olanlar, ömrünü bunlarla beraber geçiren eski mücahitlerden daha faziletlidir çünkü bunu direk örgütün eliyle gerçekleştirdiği için.
Sözlerine şöyle devam ediyor: Bir keresinde yaşlı bir adam oğlunu ziyaret için geldi ancak örgüt bu adama izin vermedi. Kalp hastası olduğu için güç yetiremediği muaskerden 2 ay sonra bir mağarada koalisyon güçlerince öldürüldü. Adamda oğlunu göremedi.
Ve devam etti: Bir keresinde bir kardeş, hanımı menbecten getirmek için emirden izin istedi, izin isteyen kişi koalilsyon güçlerince bir mağarada öldürülünceye kadar onu oyaladılar ve işleri yavaştan aldılar. Eşinin ölüm haberi de kadına ulaşmadı.
El Muhacir ed-Dureruş Şamiye’nin muhabirine Dewle örgütüne yeni katılan elemanların eşlerini yerleştirirken vuku bulan olaylarla ilgili şunları anlattı:
Kadınları misafir haneye yerleştirdiler. Bu kadınlara yemek sadece mal-para karşılığında geliyordu. Örgüt her ne kadar bu gibi şeylerin ücretsiz olacağını garanti etse de durum böyleydi. Bir çok problemden sonra bunlar ücretsiz oldu ve bir çok durum (pürüz) ortaya çıktı. Bir kadın küçük çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamak için bir mal verdiği zaman ne mal geliyordu ne de istenilen malzemeler.
El Muhacir şunları açıkladı: Misafirhanede bulunan kadınların eşlerinden birisi öldükten sonra örgüt elemanları kendilerine şunları söyler: Eğer evlenmeyi istiyorsanız biz sizinle evleniriz. Yok eğer mal ya da mesken istiyorsunuz biz size onları veririz ancak beldelerinize dönmeniz yasaktır. Eğer dönerseniz islam dininden çıkarsınız ve mürtet olursunuz.
El Muhacir misafirhanede kalan eşinden rivayetle şu olayları nakletti: “Eşi misafirhanede kalmakta olan bir kardeş gelip şunları açıkladı; Bir kadınla evlilik üzerine anlaştılar. Kadının bu gayreti makar içine hapsedilmesiyle engellendi. Adam geldi ve eşi olan kadın hakkında sorular sormaya başladı aynı zamanda kadında onunla evlendiğini beyan etmişti. Adam kadını aldı ve mahkemeye gitti. Kadınla evlendi ve bundan sonra eşi oldu.”
Kendi hanımından naklederek şunları ekledi: “Orada kadınlardan bazıları kocalarını bırakarak ülkelerinden hicret ederek gelmişler. Kocaları cihada gitmeyi kabul etmediklerinden dolayı gelmeden önce kocalarından boşanmışlar ve hicret ettikten sonra örgütün elemanları onlarla evlenmiş.”
Başka bir olayı şöyle nakletti: “Bir kardeş eşini getirmek için memleketine gitmek istedi. Ona ancak pasaportunu aldıktan sonra izin verdiler. Böylelikle eşini getirmek isteyen kardeş, kaçak yollarla Türkiye’ye girerek kendisini tehlikeye attı. Başka bir kardeşte birinci eşinin refakatiyle ikinci eşini getirmek istedi. Bunun üzerine örgüt elemanları kendisine şunları söyledi: Eşini burada alıkoyacağız. Geldiğin zaman alırsın.”
El-Muhacir maruz kaldığı zulümleri ve baskıları anlatarak şöyle dedi: “Misafirhane sorumlusuna ait bir tane hamam bulunurken 720 kişi için misafirhanelerde sadece bir tane hamam bulunmaktaydı!!! Misafirhaneler bit, uyuz, hastalık ve pisliklerle doluydu. Aynı şekilde yiyecek ve içecek kıtlığı vardı. Bizimle sanki onuncu tabakaymışız gibi muamele ediyorlardı. Sanki biz onların üzerlerinde bulunmuş oldukları şeyi korumaları için sadece birer yakıttık!!! Aynı şekilde sabrı öğrenmek bahanesiyle bizi inşaatlar bina etmeye ve ekin sürmeye zorluyorlardı.”
El-Muhacir bu tanıklığını sonlandırmadan önce şunları vurguladı: “Bu örgütün elemanları daha iki günlük olmamıza rağmen; mesullerin birçok kez söyledikleri yalanları ve sözlerinde durmamalarını saymazsak dinimiz hakkında hiçbir şey öğretmeden bizden istişhad eylemleri yapmamızı talep ettiler.”
El-Muhacir risalesini şu sözleriyle bitirdi: “Şuanda takriben benim aklımda olanlar bunlardır. Unuttuklarıma gelince inşallah hatırladığım zaman Allah’ın izniyle başka bir gün yeniden buluşuruz. Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.”
Tercüme: muhammed ulvan (@tkfrdntfkre)
Son düzenleme: