Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

IŞİD’e karşı kurulan komplonun ardından kimler var?!

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
V Çevrimdışı

vesadece

Üye
İslam-TR Üyesi
بسم الله الرحمن الرحيم

IŞİD’e karşı kurulan komplonun ardından kimler var?!

not: https://twitter.com/worldmedia1 adlı adresten alıntıdır

IŞİD’e karşı başlatılan komplo, her ne kadar birileri bu komployu ‘IŞİD’in sert tavırlarından kaynaklanan olaylar’ olarak gösterip kasıtlı ya da kasıtsız hafifletmeye çalışsa da gün geçtikçe açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Peki bu komploda kimlerin parmağı var? Neden IŞİD? Bu, iki Müslüman grup arasında çıkmış bir fitne midir?... İşte bu yazıda bu ve bunun gibi önemli bazı sorulara özellikle görsel belgelerle cevap aramaya çalıştım. Ulaştığım sonuç benim için hiç de şaşırtıcı olmadı…

İlk olarak Ahfadu’r Resul Grubu’ndan kendilerini IŞİD’e teslim eden iki kişi ile yakalanan bir savaşçının itiraflarından kesitler sunmak istiyorum. Kendini teslim edenlerden biri olan Ahfadu’r Resul Grubu Siyasi Ofis Başkanı İyad Muhammed Emin Harab, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve Rusya’da siyasi ofisleri bulunduğunu ve her ülkeye bir şahıs konmasından gayenin bu devletlerle irtibatın kurulması ve destek alınabilmesi için olduğunu açıklıyor. Ardından IŞİD’e karşı politikaları sorulduğunda ise ‘kendilerine karşı savaş… Böyle karar verdiler’ diye cevap veriyor. Ardından Ahfad grubunda buna karar veren komutanların adlarını sayıyor. Sadece IŞİD’e karşı mı diye sorulduğunda da aynen öyle olduğunu belirtiyor. Devletin kendisini savunduğunu da (nefsi müdafaa yaptığını) doğrulayan Emin Harabe Deir Ez Zour’a giriş sebeplerinin devleti vurmak olduğunu vurguluyor ve bu darbenin aşamalarının nasıl olacağını anlatıyor.

Aynı videoda yine Ahfadu’r Resul Sancakları grubuna tabi Usudu’d Tevhid Bölüğü Komutanı Ebu Tevfik ise bölüğü ile birlikte Ahfadu’r Resul grubundan beraatini ilan ederek bu grubun İslamcıları vurmak için Batı ile işbirliği yaptığını söylüyor.

Yine aynı gruba tabi Der’u’l Fırat Sancağı komutanı Yasir El Katı’ ise Ahfadu’r Resul grubu liderlerinin Suudi istihbaratı ile işbirliği yaptığını açıklıyor. Suriye’de İslamcılara karşı savaşılması kararının ise bildiği kadarıyla iki ay kadar önce (Ağustos veya Eylül ayına denk geliyor) Ankara’da Avrupalı istihbaratçılarla düzenlenen toplantıda alındığını belirtiyor. Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Emir Selman ve Avrupalı istihbaratçıların bunu istediğini dile getiriyor.

Videoda ilk iki itirafçının kendilerini devlete teslim ederek tevbe ettikleri belirtilirken üçüncü şahsın yakalandığına işaret ediliyor. İkinci videoda ise yakalanan bu şahsın sürekli zikrettiği isim Saddam El Cemel’in itirafları geliyor.


Saddam Cemel, Heyetu’l Erkan’da Doğu Cephesi Devrim Komutanı ve Ahfadur Resul Sancaklarına tabi; Suriye’nin Şarkıyye Bölgesi’ndeki en büyük sancaklardan biri sayılan Allahu Ekber Sancağı’nın komutanı idi ve kendini IŞİD’e teslim ederek tevbe etti ve itiraflarda bulundu. Saddam Cemel, Genelkurmay Kurulu, Askeri Konsey ve koalisyondan ve Ahfadu’r Resul Sancakları’nın genel komutanından ve Deir Ez Zour’daki komutanından beraatini ilan ederek tevbe ettiğini açıkladı. Özgür Ordu’daki arkadaşlarını da askeri meclis, genelkurmay kurulu ve koalisyon toplantılarından beraate çağırarak genelkurmay kurulu ve koalisyonun İslamcılara karşı savaşa ve Allah’ın şeriatını yeryüzünde uygulamamaya çağırdığını vurguladı. Özgür Suriye Ordusu projesine tüm dünya istihbaratlarının katıldığına işaret eden Saddam Cemel bu istihbaratların isimlerini tek tek saydı: Ürdün İstihbaratı, Suudi Arabistan İstihbaratı, Birleşik Arap Emirlikleri İstihbaratı, Katar İstihbaratı, Amerikan İstihbaratı, İngiltere İstihbaratı, Fransa İstihbaratı.

Askeri meclis ve genelkurmay toplantılarında bu istihbaratların tümünün hazır bulunduğunu belirtti. Başlangıçta Suriye devrimi dosyasının Katar’a verildiğini ancak son dönemde Suudi Arabistan istihbaratına havale edildiğini, 450 bin dolar yardım aldıklarını, bu yardımların cephelere, askeri konseyin başkanına ve devrim konseyi başkanına dağıtıldığını yani bu yardımın Özgür Ordu askeri konseyi ve devrim konseyine tabi tüm birlikleri kapsadığını dile getirdi.

Toplantıların sorgu havasında geçtiğini ve açıkça şeriatın istenmediğini belirten Cemel ‘öyle olmasa neden Özgür Ordu’yu desteklerlerken Nusret Cephesi ve Irak ve Şam’daki İslam Devleti’ni de desteklemesinler, İslam Devleti Allah’ın şeriatını hakim kılmak istiyor’ dedi.

Arap İstihbaratlarıyla yapılan son toplantıda Selim İdris’in de mevcut olduğunu belirten Cemel, Deir Ez Zour’da da İslami Devletin hedef alındığını itiraf etti. Amerika ve Fransa’dan silah yardımı geleceğini ancak bu silahların herhangi bir kişiye değil güvenilir kişilere teslim edileceğini de dile getiren Cemel, silah karşılığında kendilerinden -bizzat kendisi de dahil olmak üzere- seçilmiş, güvenilir 25 ila 50 unsur istediklerini bu unsurları Suriye dahilinde eğitmeyi kesinlikle kabul etmediklerini aksine Türkiye ya da Ürdün’de eğitilmek üzere götürmesini istediklerini vurguladı. Özellikle Ürdün’de gerek Ürdün istihbaratı gerek de Batılı istihbaratlar tarafından birçok unsurun eğitim aldığına işaret etti. El Arabiye Kanalı’na hususi çıkardıkları şahsa İslam Devleti’nin Özgür Ordu ve Ahfadu’r Resul grubuna saldırdığını söylettirdiklerini ancak gerçekte durumun tam tersi olduğunu da söyleyen Cemel, Rakka’da İslami Devlet’in, Ahfadur Resul’ün arabalarında içki bulduğunu, bunun dışında devletten bir mücahidin yanındaki peçeli eşinin peçesini açtırmak istediklerini ve sorunun bunlardan kaynaklandığını, asıl saldıranın Ahfadu’r Resul Grubu olduğunu belirtti.

İslami Devletin ilan edildiği vakit düzenlenen toplantıda ise Türkiye İstihbaratı’ndan ‘Hücrenin Başkanı’ olarak isimlendirdikleri Ebu Furkan’ın da mevcut olduğunu, Ankara’daki operasyonlar odasında kendilerinden onun sorumlu olduğunu, Türkiye istihbaratının da toplantıya ortak olduğunu, daha devletin ilanının başında kendilerini savaşa ikna etmek için bu subayın, IŞİD’in Beşşar Esed’le bağlantısının olduğunu iddia ettiğini ve bazılarının buna gerçekten inandığını söyledi. Geçtiğimiz günlerde TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu’nun da aynı tarz sözler sarfetmiş olması bu söylemin gayet planlı ve hedefli olduğunu daha iyi anlamamızı sağlamaktadır.


ABD Suriye Büyükelçisi Robert Ford ise BBC’de katıldığı bir programda, kendilerine Amerika’nın siyasetini ve hedeflerinin ne olduğunu açıklamak için İslami Cephe ile aralarında ara sıra temaslar olduğunu açıklıyor.

Sabra ve Şatilla Katliamının mimarı olarak bilinen Amerikalı eski General Paul Vallely ise geçtiğimiz yılın 8. ayında çekildiği tahmin edilen bir videoda Özgür Ordu Komutanı Yardımcısı Albay Malik Kürdi ile birlikte İdlib ya da Halep kırsalında görülüyor!!!

Amerikalı general daha sonra işbirlikçilerle biraraya gelerek kol kola pozlar veriyor.


Amerikalı İslam düşmanı Siyonist, Suriye ve Lübnan’da faaliyet gösteren Paul Vallely telefon bağlantısıyla katıldığı bir TV programında ise Suriye planı hakkındaki soruları yanıtlıyor:

Sunucu: Eğer Esed giderse Suriye’deki hükümet ne tür olacak?

Vallely: Laik bir hükümet

Sunucu: Laik bir hükümet olacak… Peki neden Libya ve Mısır’da doldurulan boşluklarla mukayese edildiğinde neden durum farklı olacak?

Vallely: Durum tamamen farklı. Hatta kıyaslanacak hiçbir yön yok. Mısır’da, yapılan şeyin yapılması gerekti. Ben Mısır Ordusu’yla ve bir İslam devleti; Orta Doğu boyunca radikal İslamcı bir devlet kurmayı deneyen Müslüman Kardeşler’in faaliyetlerinin üstesinden gelme gücüyle gurur duyuyorum. Bu nedenle (Müslüman Kardeşlerin bu yöneliminden ötürü) Mısır’daki General Sisi’nin harekete geçmesi gerekti. Şu an olan şey; Müslüman Kardeşler’in, radikal İslam’ın hakim olduğu bir devletin çıkış noktası olması umuduyla Suriye’ye odaklanmasıdır. Doğrusu, Özgür Ordu radikallerden kurtulacak. Onları orada istemiyorlar. Özgürlük istiyorlar. Serbest piyasa istiyorlar. Ellerinde Suriye’ye girmeye ve yeni hükümette oldukça önemli görevleri üstlenmeye hazır siviller: Üniversiteli profesörler, mühendisler var. Onlar buna odaklanıyor ve bizim de onları desteklememiz gerek.

Sunucu: Laik hükümet, İsrail’le anlaşmalara saygı gösterecek, Amerika ile ilişkiler kuracak ve daha dost olacak, İran’a tabi olmayacak öyle değil mi?

Vallely: Evet, bu tamamen doğru. Kendileriyle konuştuğum, Esed’den ayrılan oldukça üst düzeyli üç general işin gerçeği dönmek için müzakerelerde bulunuyor. Golan Tepeleri için müzakere yapmak istiyorlar. Onlar şu anda İsrail’le çalışmaya hazır. Amerikan halkından da hoşlanıyorlar. Amerikan hükümetinin hiç faal olmadığını, aksine oldukça zayıf kaldığını düşünüyorlar.


11 Ocak 2014 tarihinde Eş Şarku’l Ewsat Gazetesi’nde yayınlanan haberde Suriye geçici hükümetinden savunma bakanının, ‘radikal’ İslamcı gruplara ve rejime karşı savaşı sürdürmek için yeni bağımsız bir ulusal ordu kurmaya yöneldiğine işaret edildi. Haberde Savunma Bakanı Esad Mustafa’nın, bu hususta aralarında İslami Cephe de olmak üzere çeşitli askeri güçlerle görüşmeler gerçekleştirdiği belirtildi.

Aşağıdaki video ise Suudi Arabistan’ın Suriye’de Beşşar Esed Rejimi’ne araçlar gönderdiğini Mali’de ve Yemen’de de aynı şekilde mücahitlere karşı savaşta her türlü silah, teçhizat yardımı sunduğunu gösteriyor. Yemen’in Abyan Şehri’nde Suudi uçağıyla vurulan bir mekan gösterilip dünya medyasının neden bu gerçekleri görüntülemediği sorgulanıyor. Videoda Suudi Arabistan'ın İslam düşmanlarına desteğinin Afganistan’a da uzandığı dikkat çekiyor. Suudi Arabistan’ın, terörle mücadele için 100 milyon dolar bağışladığı ve diğer tüm devletleri de aynı şekilde bağışta bulunmaya çağırdığı açıklanıyor.


Elimizdeki bu videoda ise Özgür Suriye Ordusu’ndan Selim İdris, Amerika’nın vadettiği silahların ‘güvenilir ellere’ teslim edilmesi için komiteler kurulduğundan bahsediyor. Aynı videoda yer alan bir haberde ise çeşitli Arap ülkelerinden; özellikle de Körfez ülkelerinden gönderilen 400 bin ton silahın Antakya’da depolarda saklandığı ve bu silahları, Selim İdris başkanlığında ÖSO Genelkurmay Kurulu’nun teslim aldığı ifade ediliyor.

Devrimcilerden biri de bu haberi destekler şekilde Antakya’daki silahlardan bahsederek şöyle diyor: ‘ABD Savunma Bakanlığı’ndan, İngiltere Savunma Bakanlığı’ndan temsilcilerle, ne yazık ki Suriye’nin dostu olduğunu iddia edenlerden temsilcilerle görüştük.’

Ulusal Konsey’i yeniden yapılandırmaya mecbur bırakıldıklarına işaret eden devrimci ‘Ben şu anda Suriye’nin dostu olduğunu iddia edenlere meydan okuyorum. Antakya’da silahların saklandığı depoları da yakinen biliyorum. Onlara meydan okuyorum. Çıkarsınlar o silahları! Türkiye hükümeti, Katar hükümeti ve Suudi Arabistan hükümetiyle irtibat kuranların isimlerini saymaya hazırım.’

Devrimci, Suriye Dostları diye tanıtanların hakikatte Suriye dostu filan olmadıklarını vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘İşin nihayetinde birden çok konferansa çağrıldık. Bize: size silah vereceğiz, siz de İslami cephelere karşı savaşacaksınız, dediler. Bu söz bize konferanslardan birinde dendi. Bu konferanstan çekildim. Size silah vereceğiz, Özgür Ordu olarak İslami cephelere karşı savaşacaksınız, dendi.’

Aynı videoda Filistin asıllı ünlü gazeteci Abdulbari Atwan’ın Suriye’de oluşturulacak sahvelerle ilgili değerlendirmeleri de yer alıyor. Atwan şöyle konuşuyor: ‘Amerika rejimi düşürmek istiyor ancak aynı zamanda Suriye’de İslami gruplar bulunmasını da istemiyor. Şu an Ürdün’de kuvvetler eğitiyor. 5 aydır onları eğitiyor. ‘Ilımlı Suriyelileri’ eğitiyor. Hepsinin emniyet açısından geçmişlerinden emin olundu. Yani (eğitilecek kişinin) İslamcı olması yasak. Yani Suriye Sahveleri olmaları lazım!’

Atwan daha sonra Amerika ile ittifak yapamaz mıyız diye soran sunucuya: ‘Düşmanımla ittifak yapıp mücahit kardeşlerimi mi öldüreceğim’ diye soruyor. Amerika’nın İslamcı gruplardan korkusunun Beşşar Esed’den korkusundan çok daha fazla olduğunu da sözlerine ekleyen Atwan, Amerika ve Batı’nın Suriye’yi düşünmediğini, asıl İsrail için korktuklarını belirtiyor. Ayrıca Ürdün Kralı 2. Abdullah’a bizzat sorduğunu Kral 2. Abdullah’ın da kendisine Suriye’de Esed’den sonra cihatçı gruplardan korkulduğunu, Amerikalıların 2 sene içinde cihatçıları ortadan kaldırabileceklerine inandıklarını söylediğine işaret ediyor. Bunun dışında Suriye’de Sahvelerin türeyeceğini dile getirerek bu sahvelerin mücahitleri öldüreceklerine işaret ediyor. Bu inancına delil olarak da Irak’ta olanları gösteriyor.


Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Araştırmalar Merkezi Müdürü Joshua Landis, yaptığı bir basın açıklamasında Suriye’deki en güçlü grupları sıralıyor. Bu grupları sayarken ‘hatta Livau’t Tevhid gibi; Amerika’nın müttefiği gruplar’ ifadesini kullanıyor.

http://safeshare.tv/w/HePpEQATeQ

Suriyeliler ise soruyor:

Suriyeli bir vatandaş twitter üzerinden şöyle soruyor: ‘İslami Cephe İslami Devletin Halep e kırsalında bulunan birden çok merkezini ve en büyüğünü ele geçirdi. İslami Cephe, alanı devlet örgütünün elinden aldığı mekanların yüzde birini aşmayan Nebl ve Ez Zehra’yı neden basamadı? Biz sadece soruyoruz. Bizim sorma hakkımız yok mu? Yoksa millete yapıldığı gibi bizleri de IŞİD’in şebbihaları diye mi suçlayacaksınız?

Bir başka vatandaş ise şöyle soruyor: Zehran Alluş’un 70 bin savaşçısı var. Peki nasıl oluyor da Şam’da bir semti bile kurtaramadılar?

Ahraru’ş Şam Hareketi’nden Ebu Suheyb adlı bir mücahit, IŞİD mücahitlerine karşı girişilen savaşın gerçeğini anlatıyor. Rakka Emiri Yardımcısı Ebu İlyas’ın Meskene olaylarının başında kendilerinden IŞİD’e karşı savaşmalarını istediğini, içlerinden bazılarının tereddüt ettiğini bazılarınınsa bunu reddettiğini belirtiyor. Birkaç gün önce ise Meskene’de rejim güçlerine karşı savaşmak üzere getirildiklerini (kandırıldıklarını) ancak daha sonra kendilerine karşı savaştıkları kişilerin Irak ve Şam’daki İslam Devleti mücahitleri olduğunu anladıklarını söylüyor. IŞİD mücahitlerinden birinin Bismillah demesi üzere korkup saklandığını belirten Ebu Suheyb, IŞİD’in akidesini Ahraru’ş Şam kadılarına dahi bizzat sorduğunu ve kendisine yüzde yüz doğru bir akideye sahipler, cevabını verdiklerini dile getiriyor.

https://www.youtube.com/watch?feature=player_detailpage&v=KWKoo_0IrzU

Aşağıdaki videoda ise Esed Rejimi’ne karşı savaş yerine kandırılıp Kadimun Savaşı adı altında Özgür Suriye Ordusu ve İslami Cephe komutanları tarafından IŞİD’e karşı savaşmaya götürülen savaşçıların öfkesi görülüyor. Savaşçılar bu ‘kadimun’ savaşı değil kazibun (yalancılar) savaşı diye bağırarak öfkelerini dile getiriyor, komutanlarının Humus’u bırakıp IŞİD’e karşı savaşa giriştiklerini belirtiyor.


Amerikan Ordusu Generali Wesley Clark’ın şu sözü ise belki her şeyi daha iyi anlayabilmek için son noktayı koyabilecek söz olabilir: ‘Kim bizim, Afganistan’a 11 Eylül olaylarının intikamını almak için gittiğimizi sanıyorsa hatasını düzeltsin. Biz, ismi ‘İslam’ olan bir dava için çıktık. İslam’ın, Müslümanlar tarafından ‘İslam nedir diye kararlaştırılan özgür bir proje olarak kalmasını istemiyoruz. İslam’ın ne olduğuna onlar için biz karar veririz.’

https://pbs.twimg.com/media/BM2K-1oCcAAUCU0.jpg

Bu noktada IŞİD’e saldıran baş isimlerden bazıları hakkında bir iki bilgi edinmek de faydalı olacaktır.

Dr. Faysal El Kasım: İslam Devleti’ne saldıran kimdir? Halep halkına iki yıl boyunca acıyı yaşatan; Şebbiha ve hırsızlardan oluşan birlikler! İslam Devleti’ne saldıran kim? Suçları, hırsızlıkları ve silahları saklamaları ile bilinen liderler. Gerçeklikte giriştikleri hiçbir çatışma yok… Cemal Maruf ve Kasın Saadeddin!

İslami Cephe Askeri Konseyi Komutanı Zehran Alluş ise katıldığı bir tv programında IŞİD’in tekfirci bir grup olduğunu ve savaşın iki Müslüman grup arasında değil harici akidesini benimseyen tekfirci bir gruba karşı olduğunu savunuyor. Yani bu şekilde IŞİD’i direk tekfir ederek kendilerinin kafir bir gruba karşı savaştığını anlatmaya çalışıyor.

Zehran Alluş geçtiğimiz yıl hac için Suudi Arabistan’a gitmiş, orada bir grup Suriyeli komutanla biraraya gelerek görüşmelerde bulunmuştu. Bunu bizzat kendisi açıklamış hatta savaşın ortasında hem de komutanlık yaparken hacca gitmesini haklı göstermek için Şeyh Usame bin Ladin’i örnek göstermişti. Oysa Afgan savaşı sırasındaki durum ile şu anda Suriye’deki durumu kıyaslamak oldukça yersizdir. Zira o vakit Afganistan’da bir bölünme ya da Suudi istihbaratının mücahitlere komplosu gibi bir durum söz konusu değildir. Aksine o vakit Afgan cihadı açık bir şekilde desteklenmektedir. Bugün ise Suud istihbaratının Suriye devrimindeki hain parmağı açıkça görülmektedir. O zaman böyle bir kıyaslama hiç de adilce olmayacaktır. Bunu daha iyi anlayabilmek için şöyle bir örnek verebiliriz: IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi ya da sözcüsü Ebu Muhammed El Adnani bugün Suudi Arabistan’a gidip rahatça hac farizasını eda edebilir, orada Suriye’den çeşitli grupların komutanlarıyla biraraya gelip planlar kurabilir, istişare edebilir mi??? Suudi istihbaratının haberi ve onayı olmadan hangi grup ya da kişiler o topraklarda biraraya gelebilir? Kaldı ki Alluş’un sadece bazı savaşçı gruplarla değil aynı zamanda Suud istihbaratından yetkililerle bizzat görüşüp kendilerinden bizzat emirler aldığına da işaret edilmektedir. İslami Cephe’nin Suudi Arabistan tarafından kurulduğunu ve 70 Suudlu alim ve davetçinin teyidini kazandığını da asla unutmamak gerekir! Ancak bu alimlerden biri son dönemde IŞİD’e açılan savaşın ardından hemen teyidini çekmiştir! Suud Krallığı’nın yönelimlerini bilmediği bir grup hakkında Suudlu alimlere böyle bir izin vereceği düşünülemez. Tüm bunları ABD’nin Suriye büyükelçisinin ‘İslami Cephe ile arasıra temasları’ olduğu açıklamasıyla birleştirdiğimizde IŞİD’in başına örülmek istenen çorabın arka planı bizler için çok daha netleşiyor.

Bir de Ebu Reyyan olayında, Azez’de Asifetu’ş Şimal olayında çıkarılan yaygaraları ve ardından ortaya çıkan hakikatleri işin içine kattığımızda bu planın gerçekten de tüm işbirlikçi medyanın karalama kampanyası eşliğinde uzun zamandır kasıtlı olarak yürütüldüğünü rahatça anlıyoruz. Ceyşu’l Mücahidin grubunun kurulmasından hemen birkaç gün sonra silahları direk IŞİD’e çevirip savaşa koyulması da oldukça düşündürücüdür.

SONUÇ:

Bu bilgilerin kapsamında şunları söyleyebiliriz: Irak ve Şam’daki İslam Devleti’ne karşı uluslararası bir komplo oynanmaktadır. Bu komploda Amerika başı çekerken birçok işbirlikçi istihbarat da açık rol oynamaktadır. Bu planın uygulanması için de sahada bazı gruplar silah ve para karşılığında kandırılıp kullanılmaktadır. Bu grupları topyekün tüm askerleriyle aynıdır demekse mümkün değildir. Çünkü bu gruplar içinde gerçekten niyeti saf, Esed rejimine karşı savaşmak olan birçok savaşçı vardır. Bazıları Esed rejimine karşı savaşa gittikleri yönünde bazıları IŞİD’in tekfirci olduğu yönünde kandırılmaktadır. Zehran Alluş, IŞİD’in tekfirci olduğu iddialarıyla kamuoyunu kandırmaya çalışmaktadır. Oysa kendisi bu şekilde IŞİD’i tekfir etmekte ve IŞİD’e karşı açık savaş açmaktadır. Alluş bir noktada doğru söylemiştir. Evet bu, iki Müslüman grup arasında çıkan bir fitne savaşı değildir! Ancak ikinci noktada hatları karıştırmıştır. Karşılarında tekfirci, harici bir grup değil tevhidi benimseyip kafire boyun eğmeyi asla kabul etmeyen bir grup vardır. Aksine ne yazık ki Irak ve Şam’daki İslam Devleti, bir anda karşısında kafir ABD ve Arap, acem işbirlikçi istihbaratlar tarafından güdülen Sahveleri bulmuştur!

Çeşitli zamanlarda çekilmiş çeşitli şahısların tanıklıklarını içeren videolar da durumun hiç de iddia edildiği gibi olmadığını aksine IŞİD’e karşı açık bir savaşın başlatıldığını göstermektedir. Peki neden IŞİD de başkası değil diye soracak olursak IŞİD, Türkiye sınırına dayanmış, Irak’ta Maliki hükümetinin canına okuyan, şeriatı uygulamaktan başka bir gayesi olmayan bir grup olarak tüm dünyayı endişelendirip korkutmaktadır.

Evet bugün gerek Ahraru’ş Şam’dan gerek ÖSO’dan gerek Nusret Cephesi’nden IŞİD ile ortak operasyonlar düzenleyen birlikler vardır. Bu da kendilerinin –inşallah- komplonun bir parçası olmadıklarını göstermektedir. Ancak her asker komutanının neler çevirdiğini bilemeyeceği de muhakkaktır! Olaya bazı çevreler her ne kadar ‘IŞİD’in sert tavırlarından kaynaklandı’ gibi dar bir çerçeveden bakıp bu komplonun gerçeğini anlayamasa da ya da anlamazdan gelse de sorun IŞİD’in diğer gruplarla alakasından çok daha ötedir. Zira sorunun IŞİD olduğunu ortaya atıp saldıran grupların hep ilk saldıran oldukları ortaya çıkmaktadır. Yaygara yaptıkları haberler de yüzlerine gözlerine bulaşmaktadır. Eğer IŞİD’in sert tavrı bugün Amerika’yı Suriye’ye müdahaleye itmişse Yemen’deki, Somali’deki El Kaide, Afganistan’daki El Kaide, Taliban da ya da Tunus’taki Ensaru’ş Şeria ve diğerleri de aynı gerekçelerle mi ABD’nin terör listesine girmişlerdir? ABD ve işbirlikçileri bugün Suriye’de IŞİD büyümese, Türkiye sınırına dayanmasaydı, kendini ilan etmeyip Nusret Cephesi olarak kalsaydı ve Nusret Cephesi büyüseydi aynı adımları Nusret Cephesi’ne karşı atacaktı. Bunda zerre kadar şüphemiz yok Allah’ın izniyle. Nusret Cephesi aynı akidesini koruduğu sürece sırasını beklemekten başka yapacağı bir şey yoktur. Öyle ki gayesi Allah’ın şeriatını hakim kılmak olan hiçbir grup, Amerika’nın hedefi olmaktan kaçabileceğini sanmamalıdır. Sorun a grubu b grubu a kişisi b kişisi değildir. Saddam Cemel ifadesinde istihbaratçıların kendilerine Ankara’da neden sakal bıraktıklarına kadar sorduklarına işaret etmektedir. Yine eğitmek için seçtikleri adamların kesinlikle İslamcı bir geçmişlerinin olmamasına özen gösterdiklerini belirtmektedir. Aynı sözler gazeteci Abdulbari Atwan tarafından farklı bir ortamda ve zamanda hem de bu itiraftan önce zikredilmektedir. Öyleyse bunlar bir düzmece olabilir mi? Kadimun Savaşı adı altında ‘sözde’ Esed Rejimi’ne karşı savaş için çıkarılan bir grup komutanlarına rest çekerek komutanlarından ayrılmış ve öfkeli gösteri düzenlemiştir. Kendilerinin kandırıldığını, Esed rejimi yerine IŞİD mücahitlerini karşılarında bulduklarını belirtmişlerdir. Ne tesadüftür ki yakalanan Ahraru’ş Şam Hareketi askerlerinden Ebu Suheyb de kandırıldıklarını ifade etmiştir. Ebu Reyyan davasında da kandırılmak istendik. Azez’de de! Ahfadu’r Resul meselesinde de, Ceyşu’l Mücahidin meselesinde de… Hep kandırılmak isteniyoruz çünkü Amerika’ya hizmet en kutsal görevimiz! Öyleyse bize her zaman kukla medyası aracılığıyla yalan söyleyenler mi yoksa bir bile işbirlikçilere ve hainlere ellerini uzatmayanlar mı inanılmaya ve yanlarında durulmaya daha layıktır?!

IŞİD’in kontrolü altında iken kontrolünden çıkan ve sonra tekrar kontrolü altına geçen Tel Abyad’da çekilmiş şu fotoğraf ise bana birçok şey ifade etmektedir. Sanırım aynı şeyi sizler de görebileceksiniz!

https://pbs.twimg.com/media/BdwbqdaIEAAea1F.jpg

Bu davada samimi kişiler tarihe tanıklıklarını ortaya koymaya devam edecektir. Buna inancım sonsuz. Günler geçtikçe komplonun tarafları da kendilerini net bir şekilde gösterecek. Allahu Teala’dan mücahit kardeşlerimiz üzerindeki bu zulmü en kısa zamanda kaldırmasını, gerek sahadan gerek medyadan bütün ikiyüzlü işbirlikçilerin gerçeklerini insanlara göstermesini ve salih kullarına zafer vermesini diliyorum.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH swt Razı olsun
 
Ö Çevrimdışı

Ömer Hattab

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Yazı için Allah razı olsun.Herşeyi çok güzel anlatıyor.
en alttaki resmin sonuna g koyarsan resim görünür.
BdwbqdaIEAAea1F.jpg
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlayacaktır. (Saf/8)
 
K Çevrimdışı

Kozzsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Aşağıdaki videoda ise Esed Rejimi’ne karşı savaş yerine kandırılıp Kadimun Savaşı adı altında Özgür Suriye Ordusu ve İslami Cephe komutanları tarafından IŞİD’e karşı savaşmaya götürülen savaşçıların öfkesi görülüyor. Savaşçılar bu ‘kadimun’ savaşı değil kazibun (yalancılar) savaşı diye bağırarak öfkelerini dile getiriyor, komutanlarının Humus’u bırakıp IŞİD’e karşı savaşa giriştiklerini belirtiyor.

İlaveten ingilizce çevirisinden özetleyim ÖSO komutanları için dolar baronları demekteler , ayrıca biz defalarca humusa saldıralım dediğimizde silahımız yok dediler İŞİD'e saldırıya geçince bir anda Tanklarımız oldu diyorlar , Esada saldırmıyoruz ancak tutup yabancı /muhacir kkardeşlerimize saldırıyoruz demekteler.

Nytimes a röportaj vermiş işid deniliyor.
Bizim hedefimiz esad değil hilafet devleti kurmak.

http://mobile.nytimes.com/2014/01/1...ied-to-al-qaeda.html?ref=world&_r=0&referrer=

Haber doğru mudur değil midir bilemem ama ta başından beri hedefin bu olması taraftarıyımdır . Yoksa gider esad gelir fesat bkz Mısır örneği . Dediğim gibi ters gelebilir ama esad o kadar da önemli değildir ... İŞİD çok doğru bir noktayı ele aldı , devletleşme yolunda adım attı ve bunu da sykes picotun uydurduğu devletlerin toprak bütünlüğü ve wilson prensipleri temelinde yapmamakta .Asıl ortadan kalkması gereken esad değil asıl ortadan kalkması gereken suriye ... Bütün tutuşma bundan ibaret . İran Rusya AKP PKK ÖSO Esad ABD falan hepsi sırf bu sebepden dolayı birleştiler . Burada suriyende kendini islama addeden diğer grupları kınamıyorum zira onların gözünde esad öncelikli olabilir zira baskıyı yiyen direk onlardır bu yüzden suriye devrimi olarak bakabilirler olaya , bu bizdeki cehape karşıtlığı saplantısı gibi bir şey haklı olsan bile saplantı halini alınca çarpık durumlar ortaya çıkabilir, ama artık taraflar yeniden belli olmaya başladı ya İŞİDle aynı hedefe yönelecekler , ya oldukları yerde sayacaklar , ya da maalesef diğer tarafla birlikte anılmaya başlanacaklar başka bir nihayet aklıma gelmiyor ...
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
...evet esad gitsede başka bir esad 2 yerine konulacaktır.muhaliflerin birçoğunun esada odaklanmaları toprak kazanımlarında sadece kendi yaşam alanlarını korumaya itiyor.kafirler açısından dünyada "söz kimde" ise hüküm ondadır.mantığı ile herkes söz sahibi olmaya çalıştıkça bu çatışmalar bitmeyecektir.Oysa söylenecek tek söz,
"Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. O'ndan başkasına değil yalnız kendisine ibadet etmenizi emretmiştir. Dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmez."
(Yusuf:40)
denildiği zaman,her kafadan bir ses çıkmayacaktır.Sıkışınca kafirlerden yardıma razı olan her zihniyet Müslümanları her zaman satmıştır.İslama karşı hainlik de buradan başlar.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Suriyedeki en büyük eksik ( sadece suriye değil, bu coğrafyadaki eksik) Tevhidin yeterince anlaşılamamış olmasıdır. İŞİD ve Nusranın arasındaki fark bence burada gizli . İŞİD bunun beklemekle değil cihadla geleceğini savunuyor. Nusranın önceliği ise , müslümanları zulümden kurtarmak ve tevhidi yaymayı eş zamanlı götürmek, bu yüzden daha ılımlı (göreceli) kalıyor. Hislerim bu yönde.

Ancak Suriye ; kelime olarak bile önemli olduğundan, İŞİD bu tavrından geri dönmeyecek gibi.
Sancılı ve gitgellerin çok olduğu dönemlerin olması bu açıdan bakıldığında anlaşılabilir bence. Tevhide yönelişin hızının arttığı, ve zaferin çok yaklaştığı bir anda fitnelerin ortaya atılması , birilerinin planına göre bazı ayrışmalara neden olmuş olabilir. Ama bu ayrışma fikir olarak daha önceden olan birşeydi ki; ÖSO ( demokratik ÖSO) esad dan sonrası için planlarını zaten duyurmuştu. Savaş devam ederken bunu yapmaları, sadece ve sadece gerçek emellerinin İslamı hayata geçirmekten başka olduğunu ispat etti. Bu yaşanılanların sonrasında , bir şekilde İşid ve Nusra ya geçişlerin hızlanmasını ümit ediyorum. Bu yönde haberler de çıkıyor yavaş yavaş.

Şimdi medyada yeni fitneye başladılar, Nusra ve İşid birbiri ile çarpışıyor gibi haberler düşüyor 2 gündür. Bu forumdaki kimsenin buna inanacağını zannetmiyorum.

Onlar yapsınlar planlarını.
ALLAH swt nin de planı var.
Bu arada İŞİD den kaçanların türkiyeye sığınması, ve haberlerin içinde türkiye kelimesinin daha sıklıkla geçmeye başlamasının dikkate değer olduğunu düşünüyorum. Bu bilgiler ışığında ; Geçen hafta ve bu hafta yakalanılan silah taşıyan araçların da ; ne amaçlı ve nereye silah taşıdıkları sorusunun cevabı da benim için netleşmiş durumda.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İŞİD ve Nusra nın dayanışmalarını ilan etmeleri çok yerinde olacaktır bence.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
takvahaber yazıyı sitesine koymuş
 
E Çevrimdışı

Ebu Huzeyfe eş Şami

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
B

bende kafir oldummu?

onu bilmemde senin nadimin(pişman olacaklar)den olacağın kesin!!!

- Ey inananlar, buyruktan çıkmış biri, size bir haber getirdi mi doğru, yahut yanlış veya yalan olup olmadığını araştırıp iyice bir anlayın, yoksa bir topluluğa, bilgisizlikle bir kötülükte bulunur da yaptığınıza nâdim(pişman) oluverirsiniz.-
hucurat 6
 
portalkal Çevrimdışı

portalkal

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Peygamberimizin yahudiye rehin bıraktığı zırh konusunda ne dersin?

Bırakın bu demagojiyi artık.bazıları bu dini kullanarak hariciliği hortlatmaya çalışıyor.ama ümmet bu numaraları 1400 sene yemedi tertemiz kaynak sayesinde,yemeyecekde bir hırsız yüzünden bütün şehir hırsız kabul edilemeyeceği gibi,bir müslüman grubun lideri batı menşeili biriyle görüştü diye de tüm grubu kafir ilan edemez kimse.edenleride Allah en yakın zamanda kahredecek inşaallah
Adnan oktarlaşmaya gerek yok.o ymuşaklıkla mehdilik iddia ediyor,bazılarıda tekfirle,aşırılıkla...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt