IŞİD yayınladığı yeni bir bildiriyle kendi mensuplarını net bir şekilde uyardı. Beyanatta Nusret Cephesi ve diğer grupları açıkça tekfir etmeyenlere neler uygulanacağını belirtti
Başta Irak olmak üzere yoğun şekilde Suriye ve diğer bazı ülkelerde hem ülke güçleriyle hemde o ülkelerde bulunan kendine muhalif İslami Gruplarla savaşan IŞİD yeni bir beyanat yayınladı.
Beyanat Belge No:175 Şer’i Daireleri Denetleme Merkezi Ofisi Tarih: 25.08.1437 H - 01.06.2016 M şekilde Enam 55. ayetle başlarken içerikte, IŞİD mensuplarına, Nusret Cephesi ve diğer grupların açıktan tekfir edilmesi amaçlanıyor
Beyanatın Türkçesi şu şekilde devam ediyor.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hamd Allah’a, salat ve selam Allah resulünün üzerine olsun. Ve sonra…
Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu: {Mücrimlerin yolu açığa çıksın diye ayetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız} [Enam, 55].
Suriye’deki El-Kaide örgütü (Nusret Cephesi) ve bu örgütle beraber İslam Devleti’nin (IŞİD) savaştığı diğer askeri gruplar, güçle Allah’ın şeriatinden imtina etmiş gruplardır. Ve küfür devleti olan “Medeni Demokrasi” devletini kurmak için çalışan mürtetleri desteklemekte ve onlarla birlikte tek bir safta, hiç kimsenin şeriatle hükmettiğinden şüphe etmediği bir İslami Devlet’le savaşmaktadırlar.
Bu gruplar, her türlü yollarla (insanları) İslam Devleti’ne karşı savaşmaya teşvik ediyor ve hükmettiği Allah’ın şeriatını cahiliye kanunları ve beşeri hükümlerle değiştirmek için yeryüzünden saltanatını kaldırmaya çalışıyorlar. Ve tüm bunları İslami hilafet üzerindeki haçlı saldırılarının kapsamında yapmaktadırlar. Kendisini şeriate ve cihada nispet eden bütün bu gruplar, İslam’ı bozan bu ve diğer unsurlara girdiler. Bunlar, hilafet ordusuyla savaşan mürtedlerin askeri olarak kaldılar, onları terk etmediler, onlardan ve küfürlerinden beri olduklarını ilan etmediler. Bilakis onların ittifaklarına katıldılar. Ve karanlık üstüne karanlık onları kuşattı.
İslam Devleti, bu grupların şeri hükmü konusunda hiçbir şüpheciye yol kalmayacak bir şekilde bunu açıklamıştır ki; bunlar, küfürlerini ilan eden mürted gruplardır. Ve onlar hakkında cahil olanların şüphesini giderecek şekilde hücceti ikame etmiştir. 8 Rebiulevvel 1437 tarihinde 7-21 rakamıyla El-Lecnetu’l Mufavada’nın çıkan genelgesi de bu beyandandır.
Bundan dolayı askerlerimizden, Allah’ın şeriatine karşı bizimle savaşanların muayyen olarak tekfirinde duraksama kabul edilmemektedir. İslam Devleti askerlerinden bu grupları tekfir etmediği ortaya çıkan kimselerin durumu, onu çağırması ve ona atfedilen suçlamanın doğruluğu için grup emirine bildirilir. Eğer bu grupların durumlarının cahili ise bu grupların durumu ona açıklanır. Eğer beyandan sonra hala bu grupların tekfiri konusunda duraksıyorsa tevbe ettirilmesi için kadıya yönlendirilir.
İslam Devleti (IŞİD) Şer’i Daireleri Denetleme Merkezi Ofisi
IŞİD sözcüsü Adnani'nin son ses kaydı: Riddet cephesi!
IŞİD'in sözcüsü Şeyh Ebu Muhammed El-Adnani Eş-Şami “Yaşayan da Açık Bir Delille Yaşasın” başlığıyla bir ses kaydı yayınladı.
Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) sözcüsü Ebu Muhammed Adnani Furkan Medya aracılığıyla internette yayınlanan ses kaydıyla, El Kaide'ye ümmetin ahmağı, Şam El Kaidesi olan Nusret Cephesini ise hüsrana uğramış riddet cephesi olarak tanımladı.
İşte Adnani'nin “Yaşayan da Açık Bir Delille Yaşasın” başlıklı konuşmasının tamamı;
Hamd El Kavi ve El Metin olan Allah’a olsun. Salât ve selam Âlemlere kılıçla rahmet olarak gönderilene olsun.
Bundan sonra;
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor:
“Allah’a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar. Allah; Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” [Mücadele, 20-21]
Rabbimiz –azze ve celle- Yahudiler hakkında şöyle buyuruyor:
“Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” [Araf, 167]
Ebu Hureyre’den (r.anhu) Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle dediği rivayet edildi:
“Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Müslümanlar onları öldürecekler. Ta ki; Yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak. Taş veya ağaç da: Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir. Hemen gel de onu öldür! diyecektir.”
Yine Ebu Hureyre’den (r.anhu) rivayet edildi ki Nebi (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Romalılar A’mâk’a inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Onların karşısına Medine’den o gün yeryüzü halkının en iyilerinden bir ordu çıkacaktır. Askerler saf bağladıkları vakit Romalılar bizimle, bizden esir alanların arasını serbest bırakın da onlarla savaşalım, diyecekler. Müslümanlar da; Hayır! Vallahi sizinle din kardeşlerimizin arasını serbest bırakamayız, cevabını vereceklerdir. Müteakiben onlarla savaşacaklar ve üçte biri kaçacak, Allah ebediyen tevbelerini kabul etmeyecektir. Üçte biri de öldürülecek, Allah indinde şehitlerin en faziletlisi olacaklardır. Üçte biri ise fethedecek, ebediyen fitneye duçar olmayacaklardır. Müteakiben Konstantiniyye’ye varacak ve orayı fethedecekler.” [Müslim, Hadis No:2897]
Ey haçlılar! Eyvahlar olsun size. Sonra ey Yahudiler! Size de eyvahlar olsun. Ne zaman güçlendiniz, varlık sahibi oldunuz, azdınız ve haddinizi aştınız o vakit Allah’u Teâlâ size hiç beklemediğiniz bir yerden geldi. Ve O’nun kulları size gelerek size azabın en kötüsünü tattırdı. Bu Rabbimizin bize vaadettiğidir. Allah Subhanehu ve Teâlâ vadinden dönmez. O’nu bundan tenzih ederiz.
Aciz Amerika ve yandaşları mü’minleri korkuttuğunu veya mücahidlere karşı zafer elde edeceklerini zannediyorlar. Asla! Haçlı koalisyonu 13 sene önce kendisine hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini ve gücün teçhizatlanmayla ve sayıyla olduğunu zannederek Irak’a geldi.
Az bir zaman geçtikten sonra Ahmak Bush, askeri operasyonları durdurduğunu ilan etti. Aşırı bir gurura, kibire ve boş bir kuruntuya kapılarak savaşın bittiğini ve zafer elde ettiğini iddia etti.
Ancak ona, savaşının henüz başlamadığını söyledik. Fazla geçmeden Bush’un yalanı ve mücahidlerin ise doğruluğu ortaya çıktı.
Bu defa mücahidlerin savaşının rüzgârı Amerika ve müttefiklerine yönelik oldu. Böylelikle Amerika’nın ordusu Mezopotamya topraklarında öğütüldü. Ve Allah’ın izniyle asla çıkamayacağı bir bataklığa girdi.
Daha sonra Amerika’nın ekonomisinin çöktüğü ve ordusunun tükendiği şiddetli savaştan 8 yıl sonra katır Obama aslı olmayan bir iddiayla zafer kazandığını iddia ederek haçlı ordusunun Irak’tan çekildiğini ilan etti.
Ancak o zaman da biz ona; savaşın alevlerinin daha şiddetlenmediğini haber vermiştik ve onlara eğer çıkarsanız kesinlikle geri döneceksiniz diye yemin etmiştik. Yahudilerin katırı ve Amerika yalan, mücahidler ise doğru söyledi.
İşte İslam Devleti Allah’ın lütfuyla kalıcıdır ve güçlüdür. Ve işte Yahudilerin ve haçlıların koruyucusu Amerika ordusuyla geri döndü. Ve ciğer parelerini mücahidlerle savaştırmak için öne sürdü. Kendisi ve müttefikleri, İslam Devleti’ni yok edeceklerini ve cihadı bastıracaklarını umdular.
O halde dinle ey Amerika! Dinleyin ey Haçlılar! Dinleyin ey Yahudiler!
Rabbimiz azze ve celle şöyle buyuruyor:
“Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti. Onlara mutlaka yardım edilecektir. Ve şüphesiz ordularımız galip gelecektir.” [Saffat, 171-172-173]
Ve yine Rabbimiz azze ve celle şöyle buyuruyor:
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mü’min toplumun kalplerini ferahlatsın. Ve onların (mü’minlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin.” [Tevbe, 14-15]
Bizler Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın vaadini bekliyor ve vaadine yakinen inanıyoruz.
Ordularınız ve topluluklarınız asla bizi korkutamayacak. Tehditleriniz ve saldırılarınız asla bizi alıkoymayacaktır. Asla ve kesinlikle kazanamayacaksınız. Sizler mağlup olanlarsınız.
Ey Amerika! Yoksa zaferin, bir veya birkaç liderin öldürülmesi olduğunu mu zannediyorsun? O zaman bu zafer sahte bir zaferdir.
Ebu Musab’ı, Ebu Hamza’yı, Ebu Ömer’i veya Usame’yi şehid ettiğinde zafer mi elde ettin ki; Şişani’yi, Ebu Bekir’i, Ebu Zeyd’i veya Ebu Amr’ı şehid ettiğin zaman zafer elde edesin? Asla! Çünkü zafer, düşmanın hezimete uğramasıdır.
Yoksa yenilginin bir şehri veya bir toprak parçasını kaybetmek olduğunu mu zannediyorsun? Irak’ta şehirleri kaybettiğimizde şehirlerimiz ve topraklarımız olmadan çölde yatarken yenildik mi?
Musul’u, Sirte’yi, Rakka’yı veya diğer bütün şehirleri aldığında ve bizler ilk durumda olduğumuz hale döndüğümüzde bizler yenilecek ve sen zafer mi elde edeceksin? Asla! Yenilgi, iradenin ve savaşa olan rağbetin kaybedilmesidir.
Ey Amerika! Tek bir durumda, sen zafer elde etmiş ve mücahidler ise yenilmiş olurlar. Müslümanların kalplerinden Kur’an’ı çıkartmayı başardığın zaman sen kazanmış olursun ve bizler yenilmiş oluruz.
Ancak heyhat, heyhat! Geçip giden sizden pek uzaktır. Bilakis bizler nefislerini cennet karşılığında satan Kur’an ehliyiz.
Bizler, soy atları şiddetli rüzgârlarla
Kisra’ya çıkmış olan topluluktanız.
Onlar, Kayser kralının tacını mızraklarla aldılar.
İbnu’l Asferin hisar kapısını açtılar
Nice kerim ve cömertlerden doğduk.
Kanlı tırnaklardan veya yağan bahardan
parmak uçları nazik olarak yaratılmıştır.
Bir iyiliği dağıtmak veya bir minberin zirvesi için
Mızrak onun yüzüne ve göğsüne gelir
Gayretini miğferin yerine geçirir
Ey Amerikalılar iyi dinleyin! 13 sene boyunca Mezopotamya ülkesinde mücahidlere karşı olan savaşınızdan ne elde ettiniz? Ve onlar (mücahidler) ne elde etti? Irak’a onbinler hatta yüzbinlerce kişiyle geldiniz. Bizler ise yüz küsür veya onlarca kişiden daha az veya daha fazlaydık. Daha 3 sene geçmesinin ardından Rumsfeld istifasını, acziyetini ve yenilgisini, mücahidler ise İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan etti.
“Nice az sayıdaki topluluklar Allah’ın izniyle çok sayıdaki toplulukları yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” [Bakara, 249]
Hain ve rezil sahavatlar onu kurtarmasaydı Amerika yenilmiş, ordusu imha olmuş ve çöküş başlamıştı. Böylelikle Allah’ın –azze ve celle- sınama ve imtihan sünneti mücahidlerin üzerinde vuku buldu. Fitne büyüdü. Sıkıntılar şiddetlendi. Ta ki temkin sağladığımız şehirleri kaybettik. Ancak bunlar, sadece mücahidlerin sabrını ve kararlılığını arttırdı. Böyle bir durumda Amerika’ya kaçmak için altın gibi bir fırsat doğdu. Böylelikle Obama zafer elde ettiklerini ve artık geri çekildiklerini ilan etti. Ancak o ne yalancıdır.
Ey yenilmiş, başarısız katır! İddia ettiğin zaferin nerede? Amerika’ya sunduğun yeni Ortadoğu haritası nerede? Unuttun mu yoksa unutmuş gibi mi yapıyorsun? Yoksa haritayı çizen bizler miyiz ve bu senin yıkılmanın ve yok olmanın yakınlığı mıdır?
Birleştirilmiş Irak özgürlüğü nerede? Demokrasi nerede? Kendini, halkını ve dünyayı mı kandırıyorsun yoksa İslam Devleti’ni itiraf mı ediyorsun?
Güvenlik, imar etme ve kalkındırma vaadleri nerede? Yalan mı söylüyorsun Amerika. Yoksa vaadleri gerçekleştirmekten mi acizsin? Ey Amerika! bize karşı olan bu savaşınla dünyayı daha güvenli hale mi getirdin? Yoksa korku ve yıkım mı dünyayı sardı? Kanada, Fransa, Tunus, Türkiye ve Belçika buna (korku ve yıkıma) şahittir.
Terörizmi yok edip cihadın ateşini söndürdün mü? Yoksa daha mı çok büyüdü, sıçradı ve tüm dünyaya yayıldı? Mücahidlere karşı zafer mi kazandın? Yoksa biz mi hilafeti ilan edip Allah’ın lütfuyla temkin nimetiyle nimetleniyoruz.
Yavaş ol Amerika! Savaş henüz bitmedi ve zafer kazanmadın. Bekle, Allah’ın izniyle yenileceksin. Bekle, kılıçlarımız henüz körelmedi ve kollarımız yorulmadı. Azmimiz tükenmedi, bıkmadık ve zayıflamış da değiliz. Bilakis Amerika! Bizler, Allah’ın lütfuyla seninle olan savaşımızın başlangıcında var olan gücümüzden kat be kat daha güçlüyüz. Her geçen gün güçleniyoruz ve sen zayıflıyorsun. Bizler köklü ve açık bir metodla yürüyoruz. Ancak sizler başarısız Obama’nın planlarıyla afallamaktasınız.
Ey Müslümanlar! Ey Muhammed’in (s.a.v) ümmeti! Bu rezilliği ortaya çıkaran Şam’dır. Hakikat size açık oldu. Ta ki gökyüzündeki güneş gibi belirdi.
Herkim ölüyorsa açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın. İşte bütün dünya kâfirleri İslam Devleti’ne karşı savaşmak için toplandılar, birleştiler ve onun üzerine üşüştüler. Ve birinci öncelikleri İslam Devleti’yle savaşmak, onu yenmek ve yok etmek oldu.
O halde bahaneleri nedir, kâfirlerin hedefi nedir, hakikat nedir ve şiarları nelerdir? Onlarca küfür devleti neden İslam Devleti’yle savaşmak için toplandı? Amerika ve müttefikleri bize karşı neden 20 bin küsur hava saldırısı düzenledi? Evet, 20 bin küsur hava saldırısı. Niçin bize karşı olan savaşlarında milyarlarca para harcıyorlar. Niçin orduları, grupları ve milisleri eğitiyor ve silahlandırıyorlar? Niçin evlatlarını denizlerin ardından umursamadan gönderiyorlar? Niçin sadece araştırdıklarını eğitiyor, silahlandırıyor ve destekliyorlar? Eğer cevaplarlarsa onlara sorun veya eğer aklediyorsanız siz cevaplayın.
Bütün dünyanın bizimle savaşmak için toplanmasının sebebi; bizlerin tek ve ortağı olmayan Allah’a ibadeti emrediyor, buna teşvik ediyor, bunun için dostluk ediyor, terk edeni tekfir ediyor, Allah’a ibadette şirkten uyarıyor, bu konuda sert davranıyor, bunun için düşmanlık yapıyor, bunu yapanı tekfir ediyor oluşumuzdur. Bu bizim davetimiz ve bu bizim dinimizdir. Sadece bunun için dünyayla savaşıyoruz ve onlar da bunun için bizimle savaşıyorlar.
Amerika’nın bizimle, mazlumlara yardım etmek veya mustazafları kurtarmak veya halkların ve vatandaşların hürriyetini korumak için savaştığını iddia etmesi maskaralık değildir. Asıl maskaralık, kendisini İslam’a ve dine nispet eden hayvanların, Şam’da Müslümanlara yapılan şeyleri gördüğü halde onu doğrulamasıdır. Amerika’nın bizimle savaşmasının sebebinin aşırıcıların tahriflerinden veya iptal edicilerin yalanlarından veya cahillerin tevilinden dolayı İslam’ı savunduğunu ve koruduğunu iddia etmesi alay veya maskaralık değildir. Asıl alay, maskaralık ve felaket; mücahidlere iftira atarak bu araştırılan (Amerika tarafından araştırılıp desteklenen) mürtedlerin Allah yolunda dinden çıkmış haricilerle savaşan mücahidler olduğuna dair ilim eşeklerinin fetva vermeleridir. Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.
Ey Müslümanlar! Muhakkak ki, mücahidler muzafferdirler. Kılıçla, mızrakla, hüccetle ve delille muzafferdirler. İşte bu az topluluk, dünya ülkeleri ve ordularıyla çarpışmakta ve uzun senelerce dimdik durmaktadırlar. Girdikleri hiçbir beldede tağutlar onları yok edemediler ve bitiremediler. Onunla savaşan her orduyu tüketirler, zayıflatırlar, kanlarını dökerler ve ağlatırlar.
Tüm belamlar, mücahidlerle mücadele etmek için seferber olup tüm kanalları kullanmalarına rağmen, mücahidler bütün şüpheleri çürüttüler. Şam savaşından sonra artık hiçbir kimse için özür yoktur. Artık hak hem mücahidlere hem halka açık oldu. Bu savaş, iki tarafın, iki ordunun, küfür ve imanın, vela ve bera’nın savaşıdır. Kâfirler savaşlarında her ne kadar sloganlar atsa ve her ne kadar bazı hedefler iddia etseler de her savaşlarının altında bir yalan yatmaktadır.
Kâfir batının halkı koruma, insan haklarını savunma ve hürriyet iddiaları nerede? Sahtekâr, yalancı ve alçaklık maskeleri düştü. Nusayrilerin ölüm varilleri, yıkımları ve attıkları zehirli gazları altında yatan kötü yüzleri ortaya çıktı.
Amerika ve müttefikleri sadece, mücahidler ilerlediğinde ve zafer kazandığında acı duymaktadırlar. Dünya, Rusların ve Nusayrilerin her gün Müslümanlara yaptığı katliamlara ağlamıyor. Avrupa’nın, Amerika’nın ve küfür milletlerinin duyguları harekete geçmiyor ve milyonlarca kişinin evinden olmasını umursamıyorlar.
Muhasarada olan binlerce mustazafın, yaşlının, kadınların ve çocukların ölmeleri, çile çekmeleri, hastalanmaları ve aç kalmaları onları rahatsız etmiyor. Amerika ve müttefikleri Guta, Zabadani, Madaya ve Madamiya’dakileri görmüyorlar. Hayr şehri muhasarasında olanların dışında hiç kimseyi görmediler. Onları kurtarmak için hızlı davrandılar ve her gün Nusayrilere gıda maddeleri attılar.
Rusya, hastaneleri ve yerleşim yerlerini imha ettiğinde Avrupa’nın ve küfür milletlerinin tüyleri ürpermedi. Fakat İslam Devleti, bazı kâfirlerin başlarını kestiğinde uykuları kaçtı ve delirdiler. Ürperdiler, gürlediler, köpürdüler, bombaladılar ve seferber oldular. Ancak haçlıların, Hinduların ve ateistlerin Müslümanlara Burma’da, Türkistan’da, Endonezya’da, Keşmir’de, Filipinler’de, Filistin’de, Bosna’da, Orta Afrika’da, Çeçenistan’da, İran’da ve her yerdeki katliamlarına, cürümlerine ve kötülüklerine kulaklarını tıkadılar ve gözlerini kapattılar. Eğer eylemi yapan kişi Müslüman değilse o kimse için herhangi bir saldırganlık, suç ve terörizm suçlaması yoktur. Eğer hedef herhangi bir Müslümansa yine bunu yapan kimse için bir saldırganlık, suç ve terörizm suçlaması yoktur.
Evet, ey Müslümanlar! Ölen de açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın.
Belamlara, dinar ve dolar şeyhlerine ve davetçilerine, büyücü komitelerine, münafıklara ve büyük uşaklara gelince; kustuğunuz fetvaların yalanı ortaya çıktı. Yaymaya çalıştığınız şüpheleriniz ortaya çıktı ve bozuldu. Bundan sonra Allah’ın izniyle efendileriniz size asla fayda sağlamayacak ve her ne kadar ciddileşip üzerlerinden tembelliği atsalar da hayal kırıklığına uğrayacaklar.
Herkes onların hakikatini öğrendi. Ne zaman ki, efendileri insanları ellerinde tuttuğunda; kendilerine itaatin vacip olduğuna, emirlerine muhalefetin ve cihadın haram olduğuna dair fetva verirlerdi. Her ne kadar küfretseler, hadlerini aşsalar, azgınlaşsalar ve fesadı yaysalar bile…
Mücahidler bir şehirde temkin sağladığında ve Allah’ın indirdiğiyle hükmettiğinde kanları coştu, öfkelerinden çatladılar ve kusmalarına geri döndüler. Ve ne olursa olsun Müslümanların kanlarının akmasına ve evlerinin ve yaşam alanlarının yok olmasına neden olsa da mücahidlere itaat etmeme, onlarla savaşmanın vacip olduğuna, bulundukları yerden çıkarılmasına ve köklerinin kazılması hakkında fetva vermekle beraber bu hususta kâfirlerle yardımlaşmanın uygunluğu ve caizliğine dair açıklamalarda bulundular.
Her ne kadar kâfirler Müslümanlara katliamlar yapsalar, işkenceler etseler, evlerini ve barklarını yıksalar ve yurtlarından etseler de; bunlara karşı kör, sağır ve dilsiz olurlar. Ne fetva verirler, ne inkâr ederler, ne de kınarlar.
Ne zaman ki, mücahidler dünyanın bir ucunda bir kâfiri öldürse veya herhangi bir şekilde karşılık verse, ilim eşekleri haykırır ve utanmaksızın ve sıkılmaksızın seferber olurlar. Ve yapılan saldırıdan beri olduklarını, saldırıyı kabul etmediklerini, kınadıklarını, kibirlendiklerini, şamar attıklarını ilan eder ve ciyaklarlar.
Müslümanların işgal edilmiş ülkelerindeki tağut yöneticilerin, İslam’ı bozan unsurlardan bulaşmadıkları bir unsur kalmadı. Belamlar da bu tağutları savunmak için tahrif etmedikleri, boyamadıkları ve seferber etmedikleri delil bırakmadılar.
Mücahidler ne zaman bir şiarı yüceltir, bir sünneti ihya eder, bir hükmü veya bir haddi uygularlarsa saray âlimleri hemen onları suçlar, kötüler, yaptıklarını inkâr eder ve insanları Allah yolundan alıkoymak için şüpheler yayınlarlar.
Kıyamet gününde size eyvahlar olsun ey belamlar. Sırların açığa çıktığı gün sizin için hiçbir mazeret yoktur. Eyvahlar olsun size! Kur’an’ı tahrif ettiniz ve değiştirdiniz.
İslam’ın hoşgörüsünü kâfirlere, tağutlara ve müşriklere dost olmak yaptınız. Saldırgan düşmanın askeri üssünü hem Müslümanların, hem zimmet ehlinin, hem de güven içinde olanların beldesinin tam ortasına yaptınız.
Küfür ve şirk olan demokrasiyi şer’i şura yaptınız. Hak konusunda susmayı ve batılı inkar etmek yerine onu ikrar etmeyi övülen bir sabır kıldınız.
Mürted yöneticilere dostluğun ve zalimlere meyletmenin, bir hikmet, yumuşaklık ve doğru bir görüş olduğunu belirttiniz. Zalim ve kâfir kralın yanında hakkı söylemeyi, emir sahiplerine muhalefet ve onlara karşı çıkma olarak lanse ettiniz.
Allah’ın indirdiklerini gizlediniz, cihadı yasakladınız, cihada teşvikin fitne ve cihad etmenin de en büyük fesad olduğunu söylediniz.
Düşman kâfirlere saldırmayı, masum kanı dökmek olarak lanse ettiniz. Hakkı ikame eden mücahidleri dinden çıkmış hariciler kıldınız. Mürtedleri, laikleri, ulusalcıları, demokratları, Amerikan uşaklarını ve köpeklerini mücahid ilan ettiniz.
Tağuta küfretmeyi büyük bir fitne saydınız. Vela ve berayı da suç saydınız. Kâfir ve mürted olan tağut yöneticilerin doğru yöneticiler, adil sultanlar ve Müslüman yöneticiler olduğunu söylediniz.
Allah’ın kitabını arkanıza attınız, Allah’ın ayetlerini az bir paraya sattınız ve Allah’ın ayetlerinden ve dininden sıyrıldınız.
Ey mürtedler! Örneğiniz köpek ve yük taşıyan eşeğin örneği gibidir. Hidayet yerine dalaleti ve mağfiret yerine azabı satın aldınız. Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti üzerinize olsun.
Kıyamet gününde Deyyan’a gideceğiz
Hasımlar Allah katında toplanacaktır
Hesapta karşılaştığımızda öğreneceksin
Yarın Allah katında kimin suçlu olduğunu
Ey Müslümanlar! bizler herhangi bir toprak parçasını elde etmek, özgürleştirmek ya da kontrol altına almak için cihad etmiyoruz. Otorite sahibi olmak, işe yaramaz geçici makamlar elde etmek veya fani ve değersiz dünyanın yıkıntıları için de savaşmıyoruz. Eğer amacımız bu yığıntıları ve yıkıntıları elde etmek olsaydı, dünyanın tüm milletleri, toplumları ve kavimleri ile savaşmazdık. Eğer her hangi bir savaşçıyı kendimizden uzak tutabilseydik bunu yapardık ve kendimizden meşakkati defederdik. Ancak Kur’an’ımız bizlere istisnasız bütün dünyayla savaşmamızı emrediyor. Rabbimizin şeriatını uygulama hususunda hiçbir fazlalık getirmedik. Eğer bu hususta seçme hakkımız olsaydı seçici olurduk ve değiştirirdik. Eğer uğrunda savaştığımız ve tabi olduğumuz şey bir görüş olsaydı o görüşten dönerdik. Heva ve heves olsaydı değiştirirdik. Anayasa olsaydı düzeltirdik. Bir pay olsaydı bunda pazarlık ederdik. Kısmetimiz olsaydı razı olurduk. Ancak o Kur’an’dır ve Nebimiz Adnan’ın (s.a.v) metodudur. “Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan kimseler gibi midir?” [Muhammed, 14]
Bizleri buna iten Rabbimizden gelenlerdir.
“Savaş size farz kılındı.” [Bakara, 216]
“Gerek hafif olarak, gerekse de ağır olarak sefere çıkın.” [Tevbe, 41]
“Allah ve Resulü, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, onların çağrısına uyun.” [Enfal, 24]
“Size ne oluyor da, Allah yolunda savaşmıyorsunuz” [Nisa, 75]
“Eğer Allah yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır” [Tevbe, 39]
“sakın onlara arkanızı dönmeyin (savaştan kaçmayın)” [Enfal, 15]
“Allah’a ortak koşanlarla topyekün savaşın.” [Tevbe, 36]
“Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer gerçek mü’minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha layıktır.” [Tevbe, 13]
“Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin.” [Tevbe, 14]
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.” [Tevbe, 29]
“(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun.” [Muhammed, 4]
“Fitne (şirk) kalmayıncaya din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Enfal, 39].
Din tamamen Allah’ın oluncaya kadar savaşacağız. Savaşacağız, savaşacağız…
Allah’ın dinini kabul etmek ve şeriatla hükmetmek için insanlara ricada bulunmayız. Kim bundan hoşnutsa işte Allah’ın şeriati budur. Kimde bundan hoşnut değil, istemiyor ve başkaldırıyorsa burnunu yerde sürteriz. Allah’ın dini budur. Mürtedleri tekfir edecek ve onlardan beri olacağız. Kâfirlere ve müşriklere düşmanlık edip onlara kin besleyeceğiz. “İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi.” [Mumtehine, 4].
İslamî olarak isimlendirilen mürted grupların, kafir ve mürtedlerden oluşan ulusal askeri konseyleri ya da demokrat ve laik grupları dost edindiği gibi, bizler onları dost edinemeyiz, onlarla koalisyonlar kurup onlara destek olamayız. Allah (azze ve celle) şöyle buyurdu: “Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır” [Maide, 51]. “Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır” [Nisa, 140].
Şam El Kaidesi’nin hüsrana uğramış riddet cephesinin yaptığı gibi, bizler onlara yağcılık yapamayız. Kucak açıp koşamayız. Şirklerini tekfir etmeme, kinimizi ve düşmanlığımızı ilan etmeme gibi bir şey yapamayız. Ve onlara kardeşlik, sevgi ve dostluk gösteremeyiz. Eğer kâfirlere düşmanlık ve kini izhar etmezsek dostluk ve düşmanlık ortadan kalkar. Din yok olur ve mü’minler kâfirlerle karışır.
Dini, çöllerde ve sahralarda lebbeyk demek,
Namaz kılmak, savaş sahalarında koşmak
ve bu dini terk edenlerin içine karışıp onları selamette bırakmak olduğunu mu zannettiniz?
Oysaki din; sevgi, kin, dostluktur.
Aynı zamanda bütün günahkâr ve azgınlara düşmanlıktır.
“İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur.” [Enfal, 73]
Eğer Salih selefimiz, kan akmasını önlemek, binaların yıkımdan korunmasını ve selametini sağlamak veya iddia edilen herhangi bir maslahat için kâfirlere bir karış teslim ettiğini bilmiş olsaydık, ümmetin ahmağı El Kaide’nin yaptığı gibi biz de bunu yapardık. Ancak bu, aziz ve yüce olan Kur’an’dır. O, tertemiz bir sünnet, sağlam bir menhec ve bozulmayı ve ödün vermeyi kabul etmeyen hanif bir dindir. Kanlar aksa da, canlar yok olsa da, ırzlara halel gelse de, evler yıkılsa ve ekinler telef olsa da ölene kadar savaşacağız. Ya dinimizin izzetiyle soylu efendiler olarak yaşarız ya da bu din üzere şerefliler olarak ölürüz.
Ey İslam Devleti askerleri!
Haçlı Amerika’nın, yandaşlarının, arkasındaki tüm küfür ümmetlerinin ve önlerindeki sizin soyunuzdan olan mürtedlerin, size karşı birleştikleri, toplandıkları ve sizleri tehdit ettikleri size gizli değildir. Ve her gün, İslam Devleti’ni yok etmenin yakın olduğunu ve bu saldırının kesinlikle bitirici saldırı olduğunu iddia etmektedirler. Sizleri tehdit edip korkutmaktalar; oysaki Rabbiniz (azze ve celle) şöyle buyurmaktadır: “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?” [Zümer, 36-37]
Evet, Allah kullarına yeterlidir ve mutlak güç sahibi ve intikam sahibidir. Eğer Allah’a (azze ve celle) iman etmiş ve onun için amel ediyorsanız Allah’tan başka ne olursa olsun sizleri korkutamayacaktır. Allah dışında her şey bir hiçtir. Allah dışındaki şeyler zayıf, güçsüz ve cılız bir güçtür. İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan ettiğimiz andan itibaren mürtedler, haçlılar ve ateistler bu devleti birkaç gün içerisinde yok edeceklerine dair kendilerini teselli ettiler. Saldırı üzerine saldırı yapmaktadırlar. Bir seferberliğe diğer bir seferberliği tabi kıldılar ve vurup kaçtılar. Ancak her seferinde kaybetmekte ve yenilgiye uğramakta ve her defasında da Allah onları rezil etmektedir. Bu tehditleri yeni değildir. Rezil olmaları da uzak değildir. Günler değişimli ve savaş karşılıklıdır.
Bizlerin otorite ve her hangi bir toprak parçası için savaştığımızı ya da zaferin bunlarla olduğunu zannedenler sapkınlıkta ne kadarda ileriye gitmişlerdir. Bizler Allah’a (azze ve celle) itaat etmek ve ona yakınlaşmak için savaşıyoruz. Bizim için zafer, dinimizin izzetiyle yaşamak ya da bu din için ölmektir. İster Allah bizlere temkin nasip etsin, isterse de çöllerde, ovalarda kovulmuş, evsiz ve barksız kalmış olalım. İster bizden birisi hapishaneye esir olarak girsin isterse de bölüğünde mutlu ve sevinçli bir şekilde kalsın. İster selamette olalım, ganimet alalım isterse de yaralanalım ve öldürülelim. Bizim katımızda zafer, muvahhid olarak yaşamamız, tağuta küfretmemiz, dostluğu ve düşmanlığı gerçekleştirip dini ikame etmemizdir. Bunlar bulunduğu sürece bizler muzafferleriz. Her hâlükârda bizler muzafferleriz. Vallahi bunlar duygu ve his değildir, ortada olan bir gerçektir. İslam Devleti’nin komutan ve askerleri bu gerçeği kanlarıyla yazmışlardır. Bizim safımızda olup da bu saydıklarımız üzere olmayan bizden değildir. Bir vakit sonrada olsa aramızdan kovulması ve çıkartılması gerekmektedir. “O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” [Nisa, 74]
Abdullah bin Amr bin As ’tan rivayet edilen bir hadiste Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Gaza ederek ganimet alıp selâmette kalan hiç bir ordu veya seriyye yoktur ki; ecirlerinin üçte ikisini peşin almış olmasınlar. Ve gaza edip başarısız olan ve isabet alan hiç bir ordu veya seriyye yoktur ki, ecirleri tam verilmesin.” [Müslim]
Ey İslam Devleti askerleri!
Niyetinizi yenileyin ve gözden geçirin. Kişiliğinizi ve içinizi düzeltin. Ve müjdelenin ki; Vallahi sizler muzaffer olunanlarsınız. Bizler hak üzereyiz kandırılmadık. Vallahi kandırılmadık. Allah’ın izniyle, yakında Ali Selülü kendisini bekleyen kötülüklerle müjdeleyin. Allah’ın izniyle onlar, ilk yenilgiye uğrayanlardan olacaklardır.
İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste Nafi bin Utbe r.a şöyle dedi: Allah Resulü’nün şöyle buyurduğunu işittim: “Arap yarımadasında gaza edeceksiniz. Allah onu size fethedecektir. Sonra İran’a gaza edeceksiniz. Allah onu size fethedecektir. Sonra Romalılarla gaza edeceksiniz. Allah orasını da size fethedecektir. Sonra Deccalla gaza edeceksiniz. Allah onu da fethedecektir”.
Geçmişte fakihler Arap yarımadasının fethinde ihtilafa düşseler de ancak bu durum günümüzde açık ve belirgindir. Nebimiz doğru söylemiştir, yalan söylememiştir. O halde canlanın ve kendinize gelin. Ümmet için ümmetlerle vuruşuyorsunuz.
Eğer dik durursanız kazanırsınız ancak korkarsanız kaybeder ve yenilgiye uğrarsınız. Önünüzde savaş ve vuruşmanın dışında kaynağı olmayan iradeler, korkağın ve kaybedenin gerçekleştiremeyeceği örnekler vardır. Sizler bunun içinsiniz Allah’ın izniyle. İşte fetihlerin, gazvelerin ve cihadın olduğu ay olan Ramazan ayı sizlere geldi. Hazırlanın ve seferber olun. Sizden her biriniz bu ayı Allah yolunda savaşçı olarak geçirmek için çaba sarf etsin. Bu ayı, her yerdeki kâfirlere şiddet ve felaket ayı yapmak için Allah’tan umutla isteyin. Özellikle de Amerika ve Avrupa’daki hilafetin askerleri ve yardımcılarına sesleniyoruz.
Ey Allah’ın kulları! Ey muvahhidler! Eğer tağutlar hicret kapısını sizin yüzünüze kapatıyorlarsa, sizler de onlara karşı cihad kapılarını açın ve yapmakta oldukları bu amellerinin kendilerine pişmanlık olarak dönmesini sağlayın. Onların beldelerinde yapacağınız küçük bir amel, bizim katımızda burada yapılan en büyük amelden daha üstün ve sevimlidir.
Bizim için daha etkilidir ve düşmanı ise daha çok kahreder. Eğer sizden birisi İslam Devleti’ne ulaşmak için çaba gösteriyor ve arzuluyorsa, bizden birisi de sizin yerinizde olmayı ve gece gündüz uyumadan haçlıları kahretmeyi, dehşete düşürmeyi ve korkutmayı umuyordur. Ta ki komşu komşusundan korksun. Eğer sizden birisi hicret etmekten aciz ise, her hangi bir haçlıya kendi ülkesinde bir taş atmayı küçük görmesin. Ve bu yapacağı amelini küçümsemesin. Öyle ki bunun etkisi mücahidler için büyüktür ve kâfirler için de çok vahimdir. Bazılarınızın askeri hedeflere ulaşamama ve medeniler olarak isimlendirilen sivil halkı hedef almanın caizliği ve meşruluğu konusunda sıkıntı duyduğu ve bu nedenle bunlardan yüz çevirdiği bilgisi bizlere ulaştı. Şunu bilin ki; savaşçı haçlıların kendi ülkelerinde kanın bir değeri yok ve masumlar adında da bir şey yoktur. Konumumuz bu konuyu açıklamaya ve delillerini genişçe sunmaya el vermemektedir. Öyle ki, bu konu çok uzundur. Ancak en azından yapılan muameleye karşılık verme yönünden bu ameller yapılmalıdır. Çünkü onların uçakları savaşçı ve eli silah tutmayanı, kadın ve erkeği ayırmamaktadır. Bilin ki; medeniler olarak isimlendirilen sivil halkı hedef almanız, bizim için daha sevimli ve daha etkileyicidir. Aynı zamanda onları daha çok kahreden, acı veren ve caydırıcı olandır. Ey muvahhidler her yerde ayaklanın. Umulur ki; ya büyük ecire nail olursunuz ya da Ramazan ayında şehadete kavuşursunuz.
Takva ve geri dönüşü olan amel
Ve Allah yolundaki cihada sabretmek hariç
Azıksız Allah’a koşmak
Bütün azıklar yok olmaya mahkûmdur
Takva, iyilik ve doğru yol hariç.
Allah’ım bizleri Ramazan’a ulaştır. Sana itaatte bizlere yardım et ve ayaklarımızı sabit kıl. Allah’ım senden başkasından korkmuyoruz. Ve senden başkasından af ve rıza dilemiyoruz. Ey Allah’ım dünya bütünüyle bize yöneldi ve üzerimize üşüştü. Rabbimiz Allah dediğimiz için bizden intikam almak istiyorlar. Sen bizleri onlardan koru ey Cebbar. Sadece sana sığınıyoruz. Bizlere yardım et ey Hay ey Kayyum. Sadece senden yardım diliyoruz. Allah’ım Amerika ve Yahudiler, haçlılar, Rafıziler, ateistler, cemaatler, cepheler ve mürted gruplardan oluşan yandaşlarına karşı bizlere yardım et. Nusayrilere, yandaşlarına ve bütün düşmanlarına karşı bizlere yardım et. Senden başka hak ilah (mabud) yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Biz gerçekten nefislerimize zulmedenlerden olduk.
Salat ve Selam Allah Resulü’ne, ehline ve bütün sahabesine olsun.
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a olsun.
Kaynak: ıslah haber.
Başta Irak olmak üzere yoğun şekilde Suriye ve diğer bazı ülkelerde hem ülke güçleriyle hemde o ülkelerde bulunan kendine muhalif İslami Gruplarla savaşan IŞİD yeni bir beyanat yayınladı.
Beyanat Belge No:175 Şer’i Daireleri Denetleme Merkezi Ofisi Tarih: 25.08.1437 H - 01.06.2016 M şekilde Enam 55. ayetle başlarken içerikte, IŞİD mensuplarına, Nusret Cephesi ve diğer grupların açıktan tekfir edilmesi amaçlanıyor
Beyanatın Türkçesi şu şekilde devam ediyor.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hamd Allah’a, salat ve selam Allah resulünün üzerine olsun. Ve sonra…
Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu: {Mücrimlerin yolu açığa çıksın diye ayetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız} [Enam, 55].
Suriye’deki El-Kaide örgütü (Nusret Cephesi) ve bu örgütle beraber İslam Devleti’nin (IŞİD) savaştığı diğer askeri gruplar, güçle Allah’ın şeriatinden imtina etmiş gruplardır. Ve küfür devleti olan “Medeni Demokrasi” devletini kurmak için çalışan mürtetleri desteklemekte ve onlarla birlikte tek bir safta, hiç kimsenin şeriatle hükmettiğinden şüphe etmediği bir İslami Devlet’le savaşmaktadırlar.
Bu gruplar, her türlü yollarla (insanları) İslam Devleti’ne karşı savaşmaya teşvik ediyor ve hükmettiği Allah’ın şeriatını cahiliye kanunları ve beşeri hükümlerle değiştirmek için yeryüzünden saltanatını kaldırmaya çalışıyorlar. Ve tüm bunları İslami hilafet üzerindeki haçlı saldırılarının kapsamında yapmaktadırlar. Kendisini şeriate ve cihada nispet eden bütün bu gruplar, İslam’ı bozan bu ve diğer unsurlara girdiler. Bunlar, hilafet ordusuyla savaşan mürtedlerin askeri olarak kaldılar, onları terk etmediler, onlardan ve küfürlerinden beri olduklarını ilan etmediler. Bilakis onların ittifaklarına katıldılar. Ve karanlık üstüne karanlık onları kuşattı.
İslam Devleti, bu grupların şeri hükmü konusunda hiçbir şüpheciye yol kalmayacak bir şekilde bunu açıklamıştır ki; bunlar, küfürlerini ilan eden mürted gruplardır. Ve onlar hakkında cahil olanların şüphesini giderecek şekilde hücceti ikame etmiştir. 8 Rebiulevvel 1437 tarihinde 7-21 rakamıyla El-Lecnetu’l Mufavada’nın çıkan genelgesi de bu beyandandır.
Bundan dolayı askerlerimizden, Allah’ın şeriatine karşı bizimle savaşanların muayyen olarak tekfirinde duraksama kabul edilmemektedir. İslam Devleti askerlerinden bu grupları tekfir etmediği ortaya çıkan kimselerin durumu, onu çağırması ve ona atfedilen suçlamanın doğruluğu için grup emirine bildirilir. Eğer bu grupların durumlarının cahili ise bu grupların durumu ona açıklanır. Eğer beyandan sonra hala bu grupların tekfiri konusunda duraksıyorsa tevbe ettirilmesi için kadıya yönlendirilir.
İslam Devleti (IŞİD) Şer’i Daireleri Denetleme Merkezi Ofisi
IŞİD sözcüsü Adnani'nin son ses kaydı: Riddet cephesi!
IŞİD'in sözcüsü Şeyh Ebu Muhammed El-Adnani Eş-Şami “Yaşayan da Açık Bir Delille Yaşasın” başlığıyla bir ses kaydı yayınladı.
Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) sözcüsü Ebu Muhammed Adnani Furkan Medya aracılığıyla internette yayınlanan ses kaydıyla, El Kaide'ye ümmetin ahmağı, Şam El Kaidesi olan Nusret Cephesini ise hüsrana uğramış riddet cephesi olarak tanımladı.
İşte Adnani'nin “Yaşayan da Açık Bir Delille Yaşasın” başlıklı konuşmasının tamamı;
Hamd El Kavi ve El Metin olan Allah’a olsun. Salât ve selam Âlemlere kılıçla rahmet olarak gönderilene olsun.
Bundan sonra;
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor:
“Allah’a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar. Allah; Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” [Mücadele, 20-21]
Rabbimiz –azze ve celle- Yahudiler hakkında şöyle buyuruyor:
“Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” [Araf, 167]
Ebu Hureyre’den (r.anhu) Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle dediği rivayet edildi:
“Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Müslümanlar onları öldürecekler. Ta ki; Yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak. Taş veya ağaç da: Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir. Hemen gel de onu öldür! diyecektir.”
Yine Ebu Hureyre’den (r.anhu) rivayet edildi ki Nebi (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Romalılar A’mâk’a inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Onların karşısına Medine’den o gün yeryüzü halkının en iyilerinden bir ordu çıkacaktır. Askerler saf bağladıkları vakit Romalılar bizimle, bizden esir alanların arasını serbest bırakın da onlarla savaşalım, diyecekler. Müslümanlar da; Hayır! Vallahi sizinle din kardeşlerimizin arasını serbest bırakamayız, cevabını vereceklerdir. Müteakiben onlarla savaşacaklar ve üçte biri kaçacak, Allah ebediyen tevbelerini kabul etmeyecektir. Üçte biri de öldürülecek, Allah indinde şehitlerin en faziletlisi olacaklardır. Üçte biri ise fethedecek, ebediyen fitneye duçar olmayacaklardır. Müteakiben Konstantiniyye’ye varacak ve orayı fethedecekler.” [Müslim, Hadis No:2897]
Ey haçlılar! Eyvahlar olsun size. Sonra ey Yahudiler! Size de eyvahlar olsun. Ne zaman güçlendiniz, varlık sahibi oldunuz, azdınız ve haddinizi aştınız o vakit Allah’u Teâlâ size hiç beklemediğiniz bir yerden geldi. Ve O’nun kulları size gelerek size azabın en kötüsünü tattırdı. Bu Rabbimizin bize vaadettiğidir. Allah Subhanehu ve Teâlâ vadinden dönmez. O’nu bundan tenzih ederiz.
Aciz Amerika ve yandaşları mü’minleri korkuttuğunu veya mücahidlere karşı zafer elde edeceklerini zannediyorlar. Asla! Haçlı koalisyonu 13 sene önce kendisine hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini ve gücün teçhizatlanmayla ve sayıyla olduğunu zannederek Irak’a geldi.
Az bir zaman geçtikten sonra Ahmak Bush, askeri operasyonları durdurduğunu ilan etti. Aşırı bir gurura, kibire ve boş bir kuruntuya kapılarak savaşın bittiğini ve zafer elde ettiğini iddia etti.
Ancak ona, savaşının henüz başlamadığını söyledik. Fazla geçmeden Bush’un yalanı ve mücahidlerin ise doğruluğu ortaya çıktı.
Bu defa mücahidlerin savaşının rüzgârı Amerika ve müttefiklerine yönelik oldu. Böylelikle Amerika’nın ordusu Mezopotamya topraklarında öğütüldü. Ve Allah’ın izniyle asla çıkamayacağı bir bataklığa girdi.
Daha sonra Amerika’nın ekonomisinin çöktüğü ve ordusunun tükendiği şiddetli savaştan 8 yıl sonra katır Obama aslı olmayan bir iddiayla zafer kazandığını iddia ederek haçlı ordusunun Irak’tan çekildiğini ilan etti.
Ancak o zaman da biz ona; savaşın alevlerinin daha şiddetlenmediğini haber vermiştik ve onlara eğer çıkarsanız kesinlikle geri döneceksiniz diye yemin etmiştik. Yahudilerin katırı ve Amerika yalan, mücahidler ise doğru söyledi.
İşte İslam Devleti Allah’ın lütfuyla kalıcıdır ve güçlüdür. Ve işte Yahudilerin ve haçlıların koruyucusu Amerika ordusuyla geri döndü. Ve ciğer parelerini mücahidlerle savaştırmak için öne sürdü. Kendisi ve müttefikleri, İslam Devleti’ni yok edeceklerini ve cihadı bastıracaklarını umdular.
O halde dinle ey Amerika! Dinleyin ey Haçlılar! Dinleyin ey Yahudiler!
Rabbimiz azze ve celle şöyle buyuruyor:
“Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti. Onlara mutlaka yardım edilecektir. Ve şüphesiz ordularımız galip gelecektir.” [Saffat, 171-172-173]
Ve yine Rabbimiz azze ve celle şöyle buyuruyor:
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mü’min toplumun kalplerini ferahlatsın. Ve onların (mü’minlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin.” [Tevbe, 14-15]
Bizler Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın vaadini bekliyor ve vaadine yakinen inanıyoruz.
Ordularınız ve topluluklarınız asla bizi korkutamayacak. Tehditleriniz ve saldırılarınız asla bizi alıkoymayacaktır. Asla ve kesinlikle kazanamayacaksınız. Sizler mağlup olanlarsınız.
Ey Amerika! Yoksa zaferin, bir veya birkaç liderin öldürülmesi olduğunu mu zannediyorsun? O zaman bu zafer sahte bir zaferdir.
Ebu Musab’ı, Ebu Hamza’yı, Ebu Ömer’i veya Usame’yi şehid ettiğinde zafer mi elde ettin ki; Şişani’yi, Ebu Bekir’i, Ebu Zeyd’i veya Ebu Amr’ı şehid ettiğin zaman zafer elde edesin? Asla! Çünkü zafer, düşmanın hezimete uğramasıdır.
Yoksa yenilginin bir şehri veya bir toprak parçasını kaybetmek olduğunu mu zannediyorsun? Irak’ta şehirleri kaybettiğimizde şehirlerimiz ve topraklarımız olmadan çölde yatarken yenildik mi?
Musul’u, Sirte’yi, Rakka’yı veya diğer bütün şehirleri aldığında ve bizler ilk durumda olduğumuz hale döndüğümüzde bizler yenilecek ve sen zafer mi elde edeceksin? Asla! Yenilgi, iradenin ve savaşa olan rağbetin kaybedilmesidir.
Ey Amerika! Tek bir durumda, sen zafer elde etmiş ve mücahidler ise yenilmiş olurlar. Müslümanların kalplerinden Kur’an’ı çıkartmayı başardığın zaman sen kazanmış olursun ve bizler yenilmiş oluruz.
Ancak heyhat, heyhat! Geçip giden sizden pek uzaktır. Bilakis bizler nefislerini cennet karşılığında satan Kur’an ehliyiz.
Bizler, soy atları şiddetli rüzgârlarla
Kisra’ya çıkmış olan topluluktanız.
Onlar, Kayser kralının tacını mızraklarla aldılar.
İbnu’l Asferin hisar kapısını açtılar
Nice kerim ve cömertlerden doğduk.
Kanlı tırnaklardan veya yağan bahardan
parmak uçları nazik olarak yaratılmıştır.
Bir iyiliği dağıtmak veya bir minberin zirvesi için
Mızrak onun yüzüne ve göğsüne gelir
Gayretini miğferin yerine geçirir
Ey Amerikalılar iyi dinleyin! 13 sene boyunca Mezopotamya ülkesinde mücahidlere karşı olan savaşınızdan ne elde ettiniz? Ve onlar (mücahidler) ne elde etti? Irak’a onbinler hatta yüzbinlerce kişiyle geldiniz. Bizler ise yüz küsür veya onlarca kişiden daha az veya daha fazlaydık. Daha 3 sene geçmesinin ardından Rumsfeld istifasını, acziyetini ve yenilgisini, mücahidler ise İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan etti.
“Nice az sayıdaki topluluklar Allah’ın izniyle çok sayıdaki toplulukları yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” [Bakara, 249]
Hain ve rezil sahavatlar onu kurtarmasaydı Amerika yenilmiş, ordusu imha olmuş ve çöküş başlamıştı. Böylelikle Allah’ın –azze ve celle- sınama ve imtihan sünneti mücahidlerin üzerinde vuku buldu. Fitne büyüdü. Sıkıntılar şiddetlendi. Ta ki temkin sağladığımız şehirleri kaybettik. Ancak bunlar, sadece mücahidlerin sabrını ve kararlılığını arttırdı. Böyle bir durumda Amerika’ya kaçmak için altın gibi bir fırsat doğdu. Böylelikle Obama zafer elde ettiklerini ve artık geri çekildiklerini ilan etti. Ancak o ne yalancıdır.
Ey yenilmiş, başarısız katır! İddia ettiğin zaferin nerede? Amerika’ya sunduğun yeni Ortadoğu haritası nerede? Unuttun mu yoksa unutmuş gibi mi yapıyorsun? Yoksa haritayı çizen bizler miyiz ve bu senin yıkılmanın ve yok olmanın yakınlığı mıdır?
Birleştirilmiş Irak özgürlüğü nerede? Demokrasi nerede? Kendini, halkını ve dünyayı mı kandırıyorsun yoksa İslam Devleti’ni itiraf mı ediyorsun?
Güvenlik, imar etme ve kalkındırma vaadleri nerede? Yalan mı söylüyorsun Amerika. Yoksa vaadleri gerçekleştirmekten mi acizsin? Ey Amerika! bize karşı olan bu savaşınla dünyayı daha güvenli hale mi getirdin? Yoksa korku ve yıkım mı dünyayı sardı? Kanada, Fransa, Tunus, Türkiye ve Belçika buna (korku ve yıkıma) şahittir.
Terörizmi yok edip cihadın ateşini söndürdün mü? Yoksa daha mı çok büyüdü, sıçradı ve tüm dünyaya yayıldı? Mücahidlere karşı zafer mi kazandın? Yoksa biz mi hilafeti ilan edip Allah’ın lütfuyla temkin nimetiyle nimetleniyoruz.
Yavaş ol Amerika! Savaş henüz bitmedi ve zafer kazanmadın. Bekle, Allah’ın izniyle yenileceksin. Bekle, kılıçlarımız henüz körelmedi ve kollarımız yorulmadı. Azmimiz tükenmedi, bıkmadık ve zayıflamış da değiliz. Bilakis Amerika! Bizler, Allah’ın lütfuyla seninle olan savaşımızın başlangıcında var olan gücümüzden kat be kat daha güçlüyüz. Her geçen gün güçleniyoruz ve sen zayıflıyorsun. Bizler köklü ve açık bir metodla yürüyoruz. Ancak sizler başarısız Obama’nın planlarıyla afallamaktasınız.
Ey Müslümanlar! Ey Muhammed’in (s.a.v) ümmeti! Bu rezilliği ortaya çıkaran Şam’dır. Hakikat size açık oldu. Ta ki gökyüzündeki güneş gibi belirdi.
Herkim ölüyorsa açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın. İşte bütün dünya kâfirleri İslam Devleti’ne karşı savaşmak için toplandılar, birleştiler ve onun üzerine üşüştüler. Ve birinci öncelikleri İslam Devleti’yle savaşmak, onu yenmek ve yok etmek oldu.
O halde bahaneleri nedir, kâfirlerin hedefi nedir, hakikat nedir ve şiarları nelerdir? Onlarca küfür devleti neden İslam Devleti’yle savaşmak için toplandı? Amerika ve müttefikleri bize karşı neden 20 bin küsur hava saldırısı düzenledi? Evet, 20 bin küsur hava saldırısı. Niçin bize karşı olan savaşlarında milyarlarca para harcıyorlar. Niçin orduları, grupları ve milisleri eğitiyor ve silahlandırıyorlar? Niçin evlatlarını denizlerin ardından umursamadan gönderiyorlar? Niçin sadece araştırdıklarını eğitiyor, silahlandırıyor ve destekliyorlar? Eğer cevaplarlarsa onlara sorun veya eğer aklediyorsanız siz cevaplayın.
Bütün dünyanın bizimle savaşmak için toplanmasının sebebi; bizlerin tek ve ortağı olmayan Allah’a ibadeti emrediyor, buna teşvik ediyor, bunun için dostluk ediyor, terk edeni tekfir ediyor, Allah’a ibadette şirkten uyarıyor, bu konuda sert davranıyor, bunun için düşmanlık yapıyor, bunu yapanı tekfir ediyor oluşumuzdur. Bu bizim davetimiz ve bu bizim dinimizdir. Sadece bunun için dünyayla savaşıyoruz ve onlar da bunun için bizimle savaşıyorlar.
Amerika’nın bizimle, mazlumlara yardım etmek veya mustazafları kurtarmak veya halkların ve vatandaşların hürriyetini korumak için savaştığını iddia etmesi maskaralık değildir. Asıl maskaralık, kendisini İslam’a ve dine nispet eden hayvanların, Şam’da Müslümanlara yapılan şeyleri gördüğü halde onu doğrulamasıdır. Amerika’nın bizimle savaşmasının sebebinin aşırıcıların tahriflerinden veya iptal edicilerin yalanlarından veya cahillerin tevilinden dolayı İslam’ı savunduğunu ve koruduğunu iddia etmesi alay veya maskaralık değildir. Asıl alay, maskaralık ve felaket; mücahidlere iftira atarak bu araştırılan (Amerika tarafından araştırılıp desteklenen) mürtedlerin Allah yolunda dinden çıkmış haricilerle savaşan mücahidler olduğuna dair ilim eşeklerinin fetva vermeleridir. Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.
Ey Müslümanlar! Muhakkak ki, mücahidler muzafferdirler. Kılıçla, mızrakla, hüccetle ve delille muzafferdirler. İşte bu az topluluk, dünya ülkeleri ve ordularıyla çarpışmakta ve uzun senelerce dimdik durmaktadırlar. Girdikleri hiçbir beldede tağutlar onları yok edemediler ve bitiremediler. Onunla savaşan her orduyu tüketirler, zayıflatırlar, kanlarını dökerler ve ağlatırlar.
Tüm belamlar, mücahidlerle mücadele etmek için seferber olup tüm kanalları kullanmalarına rağmen, mücahidler bütün şüpheleri çürüttüler. Şam savaşından sonra artık hiçbir kimse için özür yoktur. Artık hak hem mücahidlere hem halka açık oldu. Bu savaş, iki tarafın, iki ordunun, küfür ve imanın, vela ve bera’nın savaşıdır. Kâfirler savaşlarında her ne kadar sloganlar atsa ve her ne kadar bazı hedefler iddia etseler de her savaşlarının altında bir yalan yatmaktadır.
Kâfir batının halkı koruma, insan haklarını savunma ve hürriyet iddiaları nerede? Sahtekâr, yalancı ve alçaklık maskeleri düştü. Nusayrilerin ölüm varilleri, yıkımları ve attıkları zehirli gazları altında yatan kötü yüzleri ortaya çıktı.
Amerika ve müttefikleri sadece, mücahidler ilerlediğinde ve zafer kazandığında acı duymaktadırlar. Dünya, Rusların ve Nusayrilerin her gün Müslümanlara yaptığı katliamlara ağlamıyor. Avrupa’nın, Amerika’nın ve küfür milletlerinin duyguları harekete geçmiyor ve milyonlarca kişinin evinden olmasını umursamıyorlar.
Muhasarada olan binlerce mustazafın, yaşlının, kadınların ve çocukların ölmeleri, çile çekmeleri, hastalanmaları ve aç kalmaları onları rahatsız etmiyor. Amerika ve müttefikleri Guta, Zabadani, Madaya ve Madamiya’dakileri görmüyorlar. Hayr şehri muhasarasında olanların dışında hiç kimseyi görmediler. Onları kurtarmak için hızlı davrandılar ve her gün Nusayrilere gıda maddeleri attılar.
Rusya, hastaneleri ve yerleşim yerlerini imha ettiğinde Avrupa’nın ve küfür milletlerinin tüyleri ürpermedi. Fakat İslam Devleti, bazı kâfirlerin başlarını kestiğinde uykuları kaçtı ve delirdiler. Ürperdiler, gürlediler, köpürdüler, bombaladılar ve seferber oldular. Ancak haçlıların, Hinduların ve ateistlerin Müslümanlara Burma’da, Türkistan’da, Endonezya’da, Keşmir’de, Filipinler’de, Filistin’de, Bosna’da, Orta Afrika’da, Çeçenistan’da, İran’da ve her yerdeki katliamlarına, cürümlerine ve kötülüklerine kulaklarını tıkadılar ve gözlerini kapattılar. Eğer eylemi yapan kişi Müslüman değilse o kimse için herhangi bir saldırganlık, suç ve terörizm suçlaması yoktur. Eğer hedef herhangi bir Müslümansa yine bunu yapan kimse için bir saldırganlık, suç ve terörizm suçlaması yoktur.
Evet, ey Müslümanlar! Ölen de açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın.
Belamlara, dinar ve dolar şeyhlerine ve davetçilerine, büyücü komitelerine, münafıklara ve büyük uşaklara gelince; kustuğunuz fetvaların yalanı ortaya çıktı. Yaymaya çalıştığınız şüpheleriniz ortaya çıktı ve bozuldu. Bundan sonra Allah’ın izniyle efendileriniz size asla fayda sağlamayacak ve her ne kadar ciddileşip üzerlerinden tembelliği atsalar da hayal kırıklığına uğrayacaklar.
Herkes onların hakikatini öğrendi. Ne zaman ki, efendileri insanları ellerinde tuttuğunda; kendilerine itaatin vacip olduğuna, emirlerine muhalefetin ve cihadın haram olduğuna dair fetva verirlerdi. Her ne kadar küfretseler, hadlerini aşsalar, azgınlaşsalar ve fesadı yaysalar bile…
Mücahidler bir şehirde temkin sağladığında ve Allah’ın indirdiğiyle hükmettiğinde kanları coştu, öfkelerinden çatladılar ve kusmalarına geri döndüler. Ve ne olursa olsun Müslümanların kanlarının akmasına ve evlerinin ve yaşam alanlarının yok olmasına neden olsa da mücahidlere itaat etmeme, onlarla savaşmanın vacip olduğuna, bulundukları yerden çıkarılmasına ve köklerinin kazılması hakkında fetva vermekle beraber bu hususta kâfirlerle yardımlaşmanın uygunluğu ve caizliğine dair açıklamalarda bulundular.
Her ne kadar kâfirler Müslümanlara katliamlar yapsalar, işkenceler etseler, evlerini ve barklarını yıksalar ve yurtlarından etseler de; bunlara karşı kör, sağır ve dilsiz olurlar. Ne fetva verirler, ne inkâr ederler, ne de kınarlar.
Ne zaman ki, mücahidler dünyanın bir ucunda bir kâfiri öldürse veya herhangi bir şekilde karşılık verse, ilim eşekleri haykırır ve utanmaksızın ve sıkılmaksızın seferber olurlar. Ve yapılan saldırıdan beri olduklarını, saldırıyı kabul etmediklerini, kınadıklarını, kibirlendiklerini, şamar attıklarını ilan eder ve ciyaklarlar.
Müslümanların işgal edilmiş ülkelerindeki tağut yöneticilerin, İslam’ı bozan unsurlardan bulaşmadıkları bir unsur kalmadı. Belamlar da bu tağutları savunmak için tahrif etmedikleri, boyamadıkları ve seferber etmedikleri delil bırakmadılar.
Mücahidler ne zaman bir şiarı yüceltir, bir sünneti ihya eder, bir hükmü veya bir haddi uygularlarsa saray âlimleri hemen onları suçlar, kötüler, yaptıklarını inkâr eder ve insanları Allah yolundan alıkoymak için şüpheler yayınlarlar.
Kıyamet gününde size eyvahlar olsun ey belamlar. Sırların açığa çıktığı gün sizin için hiçbir mazeret yoktur. Eyvahlar olsun size! Kur’an’ı tahrif ettiniz ve değiştirdiniz.
İslam’ın hoşgörüsünü kâfirlere, tağutlara ve müşriklere dost olmak yaptınız. Saldırgan düşmanın askeri üssünü hem Müslümanların, hem zimmet ehlinin, hem de güven içinde olanların beldesinin tam ortasına yaptınız.
Küfür ve şirk olan demokrasiyi şer’i şura yaptınız. Hak konusunda susmayı ve batılı inkar etmek yerine onu ikrar etmeyi övülen bir sabır kıldınız.
Mürted yöneticilere dostluğun ve zalimlere meyletmenin, bir hikmet, yumuşaklık ve doğru bir görüş olduğunu belirttiniz. Zalim ve kâfir kralın yanında hakkı söylemeyi, emir sahiplerine muhalefet ve onlara karşı çıkma olarak lanse ettiniz.
Allah’ın indirdiklerini gizlediniz, cihadı yasakladınız, cihada teşvikin fitne ve cihad etmenin de en büyük fesad olduğunu söylediniz.
Düşman kâfirlere saldırmayı, masum kanı dökmek olarak lanse ettiniz. Hakkı ikame eden mücahidleri dinden çıkmış hariciler kıldınız. Mürtedleri, laikleri, ulusalcıları, demokratları, Amerikan uşaklarını ve köpeklerini mücahid ilan ettiniz.
Tağuta küfretmeyi büyük bir fitne saydınız. Vela ve berayı da suç saydınız. Kâfir ve mürted olan tağut yöneticilerin doğru yöneticiler, adil sultanlar ve Müslüman yöneticiler olduğunu söylediniz.
Allah’ın kitabını arkanıza attınız, Allah’ın ayetlerini az bir paraya sattınız ve Allah’ın ayetlerinden ve dininden sıyrıldınız.
Ey mürtedler! Örneğiniz köpek ve yük taşıyan eşeğin örneği gibidir. Hidayet yerine dalaleti ve mağfiret yerine azabı satın aldınız. Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti üzerinize olsun.
Kıyamet gününde Deyyan’a gideceğiz
Hasımlar Allah katında toplanacaktır
Hesapta karşılaştığımızda öğreneceksin
Yarın Allah katında kimin suçlu olduğunu
Ey Müslümanlar! bizler herhangi bir toprak parçasını elde etmek, özgürleştirmek ya da kontrol altına almak için cihad etmiyoruz. Otorite sahibi olmak, işe yaramaz geçici makamlar elde etmek veya fani ve değersiz dünyanın yıkıntıları için de savaşmıyoruz. Eğer amacımız bu yığıntıları ve yıkıntıları elde etmek olsaydı, dünyanın tüm milletleri, toplumları ve kavimleri ile savaşmazdık. Eğer her hangi bir savaşçıyı kendimizden uzak tutabilseydik bunu yapardık ve kendimizden meşakkati defederdik. Ancak Kur’an’ımız bizlere istisnasız bütün dünyayla savaşmamızı emrediyor. Rabbimizin şeriatını uygulama hususunda hiçbir fazlalık getirmedik. Eğer bu hususta seçme hakkımız olsaydı seçici olurduk ve değiştirirdik. Eğer uğrunda savaştığımız ve tabi olduğumuz şey bir görüş olsaydı o görüşten dönerdik. Heva ve heves olsaydı değiştirirdik. Anayasa olsaydı düzeltirdik. Bir pay olsaydı bunda pazarlık ederdik. Kısmetimiz olsaydı razı olurduk. Ancak o Kur’an’dır ve Nebimiz Adnan’ın (s.a.v) metodudur. “Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan kimseler gibi midir?” [Muhammed, 14]
Bizleri buna iten Rabbimizden gelenlerdir.
“Savaş size farz kılındı.” [Bakara, 216]
“Gerek hafif olarak, gerekse de ağır olarak sefere çıkın.” [Tevbe, 41]
“Allah ve Resulü, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, onların çağrısına uyun.” [Enfal, 24]
“Size ne oluyor da, Allah yolunda savaşmıyorsunuz” [Nisa, 75]
“Eğer Allah yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır” [Tevbe, 39]
“sakın onlara arkanızı dönmeyin (savaştan kaçmayın)” [Enfal, 15]
“Allah’a ortak koşanlarla topyekün savaşın.” [Tevbe, 36]
“Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer gerçek mü’minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha layıktır.” [Tevbe, 13]
“Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin.” [Tevbe, 14]
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.” [Tevbe, 29]
“(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun.” [Muhammed, 4]
“Fitne (şirk) kalmayıncaya din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Enfal, 39].
Din tamamen Allah’ın oluncaya kadar savaşacağız. Savaşacağız, savaşacağız…
Allah’ın dinini kabul etmek ve şeriatla hükmetmek için insanlara ricada bulunmayız. Kim bundan hoşnutsa işte Allah’ın şeriati budur. Kimde bundan hoşnut değil, istemiyor ve başkaldırıyorsa burnunu yerde sürteriz. Allah’ın dini budur. Mürtedleri tekfir edecek ve onlardan beri olacağız. Kâfirlere ve müşriklere düşmanlık edip onlara kin besleyeceğiz. “İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi.” [Mumtehine, 4].
İslamî olarak isimlendirilen mürted grupların, kafir ve mürtedlerden oluşan ulusal askeri konseyleri ya da demokrat ve laik grupları dost edindiği gibi, bizler onları dost edinemeyiz, onlarla koalisyonlar kurup onlara destek olamayız. Allah (azze ve celle) şöyle buyurdu: “Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır” [Maide, 51]. “Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır” [Nisa, 140].
Şam El Kaidesi’nin hüsrana uğramış riddet cephesinin yaptığı gibi, bizler onlara yağcılık yapamayız. Kucak açıp koşamayız. Şirklerini tekfir etmeme, kinimizi ve düşmanlığımızı ilan etmeme gibi bir şey yapamayız. Ve onlara kardeşlik, sevgi ve dostluk gösteremeyiz. Eğer kâfirlere düşmanlık ve kini izhar etmezsek dostluk ve düşmanlık ortadan kalkar. Din yok olur ve mü’minler kâfirlerle karışır.
Dini, çöllerde ve sahralarda lebbeyk demek,
Namaz kılmak, savaş sahalarında koşmak
ve bu dini terk edenlerin içine karışıp onları selamette bırakmak olduğunu mu zannettiniz?
Oysaki din; sevgi, kin, dostluktur.
Aynı zamanda bütün günahkâr ve azgınlara düşmanlıktır.
“İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur.” [Enfal, 73]
Eğer Salih selefimiz, kan akmasını önlemek, binaların yıkımdan korunmasını ve selametini sağlamak veya iddia edilen herhangi bir maslahat için kâfirlere bir karış teslim ettiğini bilmiş olsaydık, ümmetin ahmağı El Kaide’nin yaptığı gibi biz de bunu yapardık. Ancak bu, aziz ve yüce olan Kur’an’dır. O, tertemiz bir sünnet, sağlam bir menhec ve bozulmayı ve ödün vermeyi kabul etmeyen hanif bir dindir. Kanlar aksa da, canlar yok olsa da, ırzlara halel gelse de, evler yıkılsa ve ekinler telef olsa da ölene kadar savaşacağız. Ya dinimizin izzetiyle soylu efendiler olarak yaşarız ya da bu din üzere şerefliler olarak ölürüz.
Ey İslam Devleti askerleri!
Haçlı Amerika’nın, yandaşlarının, arkasındaki tüm küfür ümmetlerinin ve önlerindeki sizin soyunuzdan olan mürtedlerin, size karşı birleştikleri, toplandıkları ve sizleri tehdit ettikleri size gizli değildir. Ve her gün, İslam Devleti’ni yok etmenin yakın olduğunu ve bu saldırının kesinlikle bitirici saldırı olduğunu iddia etmektedirler. Sizleri tehdit edip korkutmaktalar; oysaki Rabbiniz (azze ve celle) şöyle buyurmaktadır: “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?” [Zümer, 36-37]
Evet, Allah kullarına yeterlidir ve mutlak güç sahibi ve intikam sahibidir. Eğer Allah’a (azze ve celle) iman etmiş ve onun için amel ediyorsanız Allah’tan başka ne olursa olsun sizleri korkutamayacaktır. Allah dışında her şey bir hiçtir. Allah dışındaki şeyler zayıf, güçsüz ve cılız bir güçtür. İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan ettiğimiz andan itibaren mürtedler, haçlılar ve ateistler bu devleti birkaç gün içerisinde yok edeceklerine dair kendilerini teselli ettiler. Saldırı üzerine saldırı yapmaktadırlar. Bir seferberliğe diğer bir seferberliği tabi kıldılar ve vurup kaçtılar. Ancak her seferinde kaybetmekte ve yenilgiye uğramakta ve her defasında da Allah onları rezil etmektedir. Bu tehditleri yeni değildir. Rezil olmaları da uzak değildir. Günler değişimli ve savaş karşılıklıdır.
Bizlerin otorite ve her hangi bir toprak parçası için savaştığımızı ya da zaferin bunlarla olduğunu zannedenler sapkınlıkta ne kadarda ileriye gitmişlerdir. Bizler Allah’a (azze ve celle) itaat etmek ve ona yakınlaşmak için savaşıyoruz. Bizim için zafer, dinimizin izzetiyle yaşamak ya da bu din için ölmektir. İster Allah bizlere temkin nasip etsin, isterse de çöllerde, ovalarda kovulmuş, evsiz ve barksız kalmış olalım. İster bizden birisi hapishaneye esir olarak girsin isterse de bölüğünde mutlu ve sevinçli bir şekilde kalsın. İster selamette olalım, ganimet alalım isterse de yaralanalım ve öldürülelim. Bizim katımızda zafer, muvahhid olarak yaşamamız, tağuta küfretmemiz, dostluğu ve düşmanlığı gerçekleştirip dini ikame etmemizdir. Bunlar bulunduğu sürece bizler muzafferleriz. Her hâlükârda bizler muzafferleriz. Vallahi bunlar duygu ve his değildir, ortada olan bir gerçektir. İslam Devleti’nin komutan ve askerleri bu gerçeği kanlarıyla yazmışlardır. Bizim safımızda olup da bu saydıklarımız üzere olmayan bizden değildir. Bir vakit sonrada olsa aramızdan kovulması ve çıkartılması gerekmektedir. “O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” [Nisa, 74]
Abdullah bin Amr bin As ’tan rivayet edilen bir hadiste Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Gaza ederek ganimet alıp selâmette kalan hiç bir ordu veya seriyye yoktur ki; ecirlerinin üçte ikisini peşin almış olmasınlar. Ve gaza edip başarısız olan ve isabet alan hiç bir ordu veya seriyye yoktur ki, ecirleri tam verilmesin.” [Müslim]
Ey İslam Devleti askerleri!
Niyetinizi yenileyin ve gözden geçirin. Kişiliğinizi ve içinizi düzeltin. Ve müjdelenin ki; Vallahi sizler muzaffer olunanlarsınız. Bizler hak üzereyiz kandırılmadık. Vallahi kandırılmadık. Allah’ın izniyle, yakında Ali Selülü kendisini bekleyen kötülüklerle müjdeleyin. Allah’ın izniyle onlar, ilk yenilgiye uğrayanlardan olacaklardır.
İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste Nafi bin Utbe r.a şöyle dedi: Allah Resulü’nün şöyle buyurduğunu işittim: “Arap yarımadasında gaza edeceksiniz. Allah onu size fethedecektir. Sonra İran’a gaza edeceksiniz. Allah onu size fethedecektir. Sonra Romalılarla gaza edeceksiniz. Allah orasını da size fethedecektir. Sonra Deccalla gaza edeceksiniz. Allah onu da fethedecektir”.
Geçmişte fakihler Arap yarımadasının fethinde ihtilafa düşseler de ancak bu durum günümüzde açık ve belirgindir. Nebimiz doğru söylemiştir, yalan söylememiştir. O halde canlanın ve kendinize gelin. Ümmet için ümmetlerle vuruşuyorsunuz.
Eğer dik durursanız kazanırsınız ancak korkarsanız kaybeder ve yenilgiye uğrarsınız. Önünüzde savaş ve vuruşmanın dışında kaynağı olmayan iradeler, korkağın ve kaybedenin gerçekleştiremeyeceği örnekler vardır. Sizler bunun içinsiniz Allah’ın izniyle. İşte fetihlerin, gazvelerin ve cihadın olduğu ay olan Ramazan ayı sizlere geldi. Hazırlanın ve seferber olun. Sizden her biriniz bu ayı Allah yolunda savaşçı olarak geçirmek için çaba sarf etsin. Bu ayı, her yerdeki kâfirlere şiddet ve felaket ayı yapmak için Allah’tan umutla isteyin. Özellikle de Amerika ve Avrupa’daki hilafetin askerleri ve yardımcılarına sesleniyoruz.
Ey Allah’ın kulları! Ey muvahhidler! Eğer tağutlar hicret kapısını sizin yüzünüze kapatıyorlarsa, sizler de onlara karşı cihad kapılarını açın ve yapmakta oldukları bu amellerinin kendilerine pişmanlık olarak dönmesini sağlayın. Onların beldelerinde yapacağınız küçük bir amel, bizim katımızda burada yapılan en büyük amelden daha üstün ve sevimlidir.
Bizim için daha etkilidir ve düşmanı ise daha çok kahreder. Eğer sizden birisi İslam Devleti’ne ulaşmak için çaba gösteriyor ve arzuluyorsa, bizden birisi de sizin yerinizde olmayı ve gece gündüz uyumadan haçlıları kahretmeyi, dehşete düşürmeyi ve korkutmayı umuyordur. Ta ki komşu komşusundan korksun. Eğer sizden birisi hicret etmekten aciz ise, her hangi bir haçlıya kendi ülkesinde bir taş atmayı küçük görmesin. Ve bu yapacağı amelini küçümsemesin. Öyle ki bunun etkisi mücahidler için büyüktür ve kâfirler için de çok vahimdir. Bazılarınızın askeri hedeflere ulaşamama ve medeniler olarak isimlendirilen sivil halkı hedef almanın caizliği ve meşruluğu konusunda sıkıntı duyduğu ve bu nedenle bunlardan yüz çevirdiği bilgisi bizlere ulaştı. Şunu bilin ki; savaşçı haçlıların kendi ülkelerinde kanın bir değeri yok ve masumlar adında da bir şey yoktur. Konumumuz bu konuyu açıklamaya ve delillerini genişçe sunmaya el vermemektedir. Öyle ki, bu konu çok uzundur. Ancak en azından yapılan muameleye karşılık verme yönünden bu ameller yapılmalıdır. Çünkü onların uçakları savaşçı ve eli silah tutmayanı, kadın ve erkeği ayırmamaktadır. Bilin ki; medeniler olarak isimlendirilen sivil halkı hedef almanız, bizim için daha sevimli ve daha etkileyicidir. Aynı zamanda onları daha çok kahreden, acı veren ve caydırıcı olandır. Ey muvahhidler her yerde ayaklanın. Umulur ki; ya büyük ecire nail olursunuz ya da Ramazan ayında şehadete kavuşursunuz.
Takva ve geri dönüşü olan amel
Ve Allah yolundaki cihada sabretmek hariç
Azıksız Allah’a koşmak
Bütün azıklar yok olmaya mahkûmdur
Takva, iyilik ve doğru yol hariç.
Allah’ım bizleri Ramazan’a ulaştır. Sana itaatte bizlere yardım et ve ayaklarımızı sabit kıl. Allah’ım senden başkasından korkmuyoruz. Ve senden başkasından af ve rıza dilemiyoruz. Ey Allah’ım dünya bütünüyle bize yöneldi ve üzerimize üşüştü. Rabbimiz Allah dediğimiz için bizden intikam almak istiyorlar. Sen bizleri onlardan koru ey Cebbar. Sadece sana sığınıyoruz. Bizlere yardım et ey Hay ey Kayyum. Sadece senden yardım diliyoruz. Allah’ım Amerika ve Yahudiler, haçlılar, Rafıziler, ateistler, cemaatler, cepheler ve mürted gruplardan oluşan yandaşlarına karşı bizlere yardım et. Nusayrilere, yandaşlarına ve bütün düşmanlarına karşı bizlere yardım et. Senden başka hak ilah (mabud) yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Biz gerçekten nefislerimize zulmedenlerden olduk.
Salat ve Selam Allah Resulü’ne, ehline ve bütün sahabesine olsun.
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a olsun.
Kaynak: ıslah haber.