بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
İslam Dininin Birinci Mertebesi; İslam'dır
"İslam" lügat bakımından; "teslimiyet" ten türemiş bir kelimedir.
Bir kimse hakkında "teslim olmuş" dendiğinde bundan "emre itaat etmiş, boyun eğmiş" anlaşılır.
İslam'ın şer'i manası; özel ve genel olmak üzere iki manadadır.
- İslam eğer imanla beraber zikredilirse özel manası kastedilmiştir. Bu mana şudur:
"Tevhid, namaz gibi zahiri ameller işleyerek Allah-u teala' nın emirlerine boyun eğip teslim olmak."
- Eğer İslam tek başına zikredilirse genel manası kastedilmiştir. O da;
"Gerek inanç bakımından, gerek amel bakımından mutlak bir şekilde Allah-u teala'nın şeriatine teslim olup boyun eğmektir."
İslam Dininin İkinci Mertebesi; İmandır
İmanın şubeleri yetmişten fazladır. En yükseği "Lâ ilâhe illallah" sözü, en aşağısı ise yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Utanmak (haya) imanın şubelerindendir.
"İman", lügat bakımından; doğrulamak, tastik etmek demektir.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Biz doğru söyleyenlerden olsak bile sen inanmayacaksın." (Yusuf: 17)
İmanın şer'i bakımından iki manası vardır. Genel ve has (özel) olan mana.
İman İslam'dan ayrı zikredildiğinde genel olan manası kastedilmiştir.
İmanın genel manası ise şöyledir: Dille söylemek, azalarla amel etmek ve kalple inanmaktır. Yani; ister amel olarak, ister inanç olarak İslam dininin tamamına boyun eğip, bütün emirlerini yerine getirmektir.
Selefi salihin imanı tarif ederken en az iki kelime, en çok altı kelime kullanırlar.
- İki kelime kullandıklarında "iman söz ve ameldir" derler.
- Altı kelime kullandıklarında ise; "iman; söz, amel, inanç, niyet, tâbi olma ve ihlastır" derler..
İman İslam'la beraber zikredildiği zaman has manası kastedilmiştir.
Has manası ise; İslam şeriatinin getirdiği her şeyi tasdik edip inanmaktır.
İman İslam'la birlikte zikredildiğinde imandan batini ameller kastedilmektedir. İslam'dan ise zahiri ameller, kastedilmektedir.
İslam Dininin Üçüncü Mertebesi; İhsan'dır
İhsanın şer-i manası; zahiri ve batini olarak en güzel şekilde Allah-u teala'ya yönelmektir. Yani; İslam'ı ve İman'ı en iyi bir şekilde yerine getirmektir. Bu, İslam dinin en yüksek mertebesidir.
İnsan İslam'ı ve İman'ı en güzel bir şekilde yerine getirirse muhsinlerden olur.
İhsanın bir rüknü vardır o da Allah-u teala'yı görüyormuş gibi ona ibadet etmektir. Allah-u teala'ya güzel bir şekilde ibadet etmek demektir.
Allah'a ibadet etmek demek; yani; zahiri ve batıni amellerle tam teslimiyetle itaat etmek demektir.
Bu ruknun iki mertebesi vardır:
a - Istihdar mertebesi:
Allah-u teala'yı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Yani; ibadetin Allah-u teala'nın huzurunda yapıldığını hissetmektir.
b - Ittıla' mertebesi:
Allah-u teala tarafından görüldüğünü düşünerek O'na ibadet etmektir. Zira Allah-u teala görülmemesine rağmen, O herkesi görmektedir. Yani; ibadet esnasında Allah-u teala'nın görülmemesine rağmen, ibadet yapan kimseyi gördüğünü, gözetliyor olduğunu hissetmektir. Bu ise, ibadet yapan kimseyi, daha güzel ibadet yapmaya sevkeder.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Allah şüphesiz muttakiler ve ihsan edenlerle beraberdir." (NahI: 128)
Ayetteki "muttakiler" Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmayıp iman eden ve haramlardan kaçınanlardır.
"İhsan edenler" ise; Allah'a itaat olan işleri en güzel şekilde yapanlardır. İşte Allah bunları koruyacak, onlara yardım edecek, onları destekleyecek, düşmanlarına ve muhaliflerine karşı onları zafere erdirecektir. Allah'ın onlarla beraber olması bu şekildedir.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammed! Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O, İşitir ve bilir." (Şuara: 217-219)
Ayetteki; "senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören" lafzı; seni gözeten, manasındadır.
Bu his insanı hem İslam'da, hem imanda ihsan mertebesini elde etmeye sevkeder.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammed! Ne iş yaparsan yap ve ona dair Kur'an'dan ne okursan oku; ey insanlar! Ne yaparsanız yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka biz sizi görürüz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü şüphesiz apaçık bir kitaptadır." (Yunus: 61)
Ömer b. Hattab meşhur hadisinde şöyle rivayet eder:
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında otururken bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk alametleri olmayan, içimizden kimsenin tanımadığı bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldi ve oturdu. Sonra dizlerini onun dizlerine yaklaştırdı. Avuçlarını da onun bacaklarının üzerine koyduktan sonra şöyle dedi:
"Ey Muhammed! İslam nedir?"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah'tan başka hakkıyla ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselam'ın onun elçisi olduğuna şahitlik etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazanda oruç tutman, gücün yeterse hacca gitmendir."
Adam: "Doğru söyledin" dedi.
Biz ona şaştık. Hem soruyor hem de doğruluyordu.
Sonra: "İman nedir?" dedi.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, nebi ve rasullerine, ahiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman etmektir" dedi.
Adam: "İhsan nedir?" diye sordu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O, seni görür." dedi.
Adam: "Kıyametin vakti ne zaman"' diye sordu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Sorulan bu konuda sorandan daha bilgili değildir." dedi.
Adam: "Kıyametin alametleri nedir?" diye sordu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Kadının hanımefendisini doğurması (yani annesine hizmetçi muamelesi yapan çocukların bulunması), yalınayak ve çıplak çobanların binaları yükseltmesidir."
Ömer radiyallahu anh diyor ki:
Adam gitti. Bir süre sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:
"Ey Ömer! Soranın kim olduğunu biliyor musunuz?"
Biz de: "Allah ve rasulü daha iyi bilir" dedik.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Bu Cibril'dir. Size dininizi öğretmek için geldi" dedi. (Buhari, Müslim)
Ziyaeddin el-Kudsi’nin
İşte Tevhid isimli eserinden
Alınmıştır.
İslam Dininin Birinci Mertebesi; İslam'dır
"İslam" lügat bakımından; "teslimiyet" ten türemiş bir kelimedir.
Bir kimse hakkında "teslim olmuş" dendiğinde bundan "emre itaat etmiş, boyun eğmiş" anlaşılır.
İslam'ın şer'i manası; özel ve genel olmak üzere iki manadadır.
- İslam eğer imanla beraber zikredilirse özel manası kastedilmiştir. Bu mana şudur:
"Tevhid, namaz gibi zahiri ameller işleyerek Allah-u teala' nın emirlerine boyun eğip teslim olmak."
- Eğer İslam tek başına zikredilirse genel manası kastedilmiştir. O da;
"Gerek inanç bakımından, gerek amel bakımından mutlak bir şekilde Allah-u teala'nın şeriatine teslim olup boyun eğmektir."
İslam Dininin İkinci Mertebesi; İmandır
İmanın şubeleri yetmişten fazladır. En yükseği "Lâ ilâhe illallah" sözü, en aşağısı ise yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Utanmak (haya) imanın şubelerindendir.
"İman", lügat bakımından; doğrulamak, tastik etmek demektir.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Biz doğru söyleyenlerden olsak bile sen inanmayacaksın." (Yusuf: 17)
İmanın şer'i bakımından iki manası vardır. Genel ve has (özel) olan mana.
İman İslam'dan ayrı zikredildiğinde genel olan manası kastedilmiştir.
İmanın genel manası ise şöyledir: Dille söylemek, azalarla amel etmek ve kalple inanmaktır. Yani; ister amel olarak, ister inanç olarak İslam dininin tamamına boyun eğip, bütün emirlerini yerine getirmektir.
Selefi salihin imanı tarif ederken en az iki kelime, en çok altı kelime kullanırlar.
- İki kelime kullandıklarında "iman söz ve ameldir" derler.
- Altı kelime kullandıklarında ise; "iman; söz, amel, inanç, niyet, tâbi olma ve ihlastır" derler..
İman İslam'la beraber zikredildiği zaman has manası kastedilmiştir.
Has manası ise; İslam şeriatinin getirdiği her şeyi tasdik edip inanmaktır.
İman İslam'la birlikte zikredildiğinde imandan batini ameller kastedilmektedir. İslam'dan ise zahiri ameller, kastedilmektedir.
İslam Dininin Üçüncü Mertebesi; İhsan'dır
İhsanın şer-i manası; zahiri ve batini olarak en güzel şekilde Allah-u teala'ya yönelmektir. Yani; İslam'ı ve İman'ı en iyi bir şekilde yerine getirmektir. Bu, İslam dinin en yüksek mertebesidir.
İnsan İslam'ı ve İman'ı en güzel bir şekilde yerine getirirse muhsinlerden olur.
İhsanın bir rüknü vardır o da Allah-u teala'yı görüyormuş gibi ona ibadet etmektir. Allah-u teala'ya güzel bir şekilde ibadet etmek demektir.
Allah'a ibadet etmek demek; yani; zahiri ve batıni amellerle tam teslimiyetle itaat etmek demektir.
Bu ruknun iki mertebesi vardır:
a - Istihdar mertebesi:
Allah-u teala'yı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Yani; ibadetin Allah-u teala'nın huzurunda yapıldığını hissetmektir.
b - Ittıla' mertebesi:
Allah-u teala tarafından görüldüğünü düşünerek O'na ibadet etmektir. Zira Allah-u teala görülmemesine rağmen, O herkesi görmektedir. Yani; ibadet esnasında Allah-u teala'nın görülmemesine rağmen, ibadet yapan kimseyi gördüğünü, gözetliyor olduğunu hissetmektir. Bu ise, ibadet yapan kimseyi, daha güzel ibadet yapmaya sevkeder.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Allah şüphesiz muttakiler ve ihsan edenlerle beraberdir." (NahI: 128)
Ayetteki "muttakiler" Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmayıp iman eden ve haramlardan kaçınanlardır.
"İhsan edenler" ise; Allah'a itaat olan işleri en güzel şekilde yapanlardır. İşte Allah bunları koruyacak, onlara yardım edecek, onları destekleyecek, düşmanlarına ve muhaliflerine karşı onları zafere erdirecektir. Allah'ın onlarla beraber olması bu şekildedir.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammed! Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O, İşitir ve bilir." (Şuara: 217-219)
Ayetteki; "senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören" lafzı; seni gözeten, manasındadır.
Bu his insanı hem İslam'da, hem imanda ihsan mertebesini elde etmeye sevkeder.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammed! Ne iş yaparsan yap ve ona dair Kur'an'dan ne okursan oku; ey insanlar! Ne yaparsanız yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka biz sizi görürüz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü şüphesiz apaçık bir kitaptadır." (Yunus: 61)
Ömer b. Hattab meşhur hadisinde şöyle rivayet eder:
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında otururken bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk alametleri olmayan, içimizden kimsenin tanımadığı bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldi ve oturdu. Sonra dizlerini onun dizlerine yaklaştırdı. Avuçlarını da onun bacaklarının üzerine koyduktan sonra şöyle dedi:
"Ey Muhammed! İslam nedir?"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah'tan başka hakkıyla ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselam'ın onun elçisi olduğuna şahitlik etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazanda oruç tutman, gücün yeterse hacca gitmendir."
Adam: "Doğru söyledin" dedi.
Biz ona şaştık. Hem soruyor hem de doğruluyordu.
Sonra: "İman nedir?" dedi.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, nebi ve rasullerine, ahiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman etmektir" dedi.
Adam: "İhsan nedir?" diye sordu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O, seni görür." dedi.
Adam: "Kıyametin vakti ne zaman"' diye sordu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Sorulan bu konuda sorandan daha bilgili değildir." dedi.
Adam: "Kıyametin alametleri nedir?" diye sordu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Kadının hanımefendisini doğurması (yani annesine hizmetçi muamelesi yapan çocukların bulunması), yalınayak ve çıplak çobanların binaları yükseltmesidir."
Ömer radiyallahu anh diyor ki:
Adam gitti. Bir süre sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:
"Ey Ömer! Soranın kim olduğunu biliyor musunuz?"
Biz de: "Allah ve rasulü daha iyi bilir" dedik.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Bu Cibril'dir. Size dininizi öğretmek için geldi" dedi. (Buhari, Müslim)
Ziyaeddin el-Kudsi’nin
İşte Tevhid isimli eserinden
Alınmıştır.