"İskat", üzerindeki borcu düşürmek; "Devir" ise, döndürmek, çevirmek" anlamına gelmektedir.
"İskât-ı salât" ise, sadece Hanefi mezhebince sonradan (oruc fidyesine) kıyasla ortaya çıkartılmış (fasid bir bid'at), ölen kişinin, kazâya kalmış farz namazlarıyla vitir namazları borçlarını düşürmek ve afvettirmek ümidiyle kıl(a)madığı namazların paraya çevrilerek ödenmesidir!
Böyle bir uygulama ne Peygamber efendimiz, ne sahabilerimizin hayatında (uygulamasında) rastlanmamıştır. Bilhassa Türkiye'nin doğu ve iç anadolusunda âdet haline gelmiştir. Cenâze sahibleri, yakınlarının kaybetmenin verdiği üzüntü ile son bir hizmette bulunarak vijdanlarını yatıştırıp dindirmek kastıyla son masraftan kaçınmamaya gayret gösterdikleri için böyle (iskat, devir, mevlid, 7, 40, 52. günler vs.) bid'atler hâla sürüp gitmektedir
Ölünün ıskât-ı salât için yaptığı vasiyet, geride bıraktığı malının üçte birinden karşılanır. Malın diğer üçte ikisi mirasçılarındır.
Ölünün iskât için vasiyet ettiği mal, veya geride bıraktığı malın üçte biri; üzerinde olan namaz veya oruç borçlarını ödemeye kâfi gelmiyorsa, bu takdirde Devir usûlune başvurulur.
Devrin uygulanışı:
İskat için ayrılan paranın ölünün ne miktar borçlarına kâfi geldiği tesbit edilir. Ölünün bütün borçlarının iskâtı için daha kaç tane o miktarda para fidye olarak verilmesi gerektiği hesaplanır. Daha sonra, iskât için ayrılan para bir fakire tasadduk edilir.
Parayı alan fakir de gönül rızasıyla, iskatı yapan şahsa hibe ederek(!) geri verir.
Hibe yoluyla alınan para, tekrar o şahsa veya bir başka şahsa tasadduk edilir. Parayı alan şahıs, yine parayı hibe yoluyla geri verir. Bu (komedi) işlem, (sözde) tasadduk adedi ölünün borçlarının tamamını iskât edecek miktara ulaşıncaya kadar devam eder. tatbik edilen bu tasadduk ve hibe işleminden her birine, bir devir tabir edilir. Devir sayısı, iskât için tahsis edilen paranın miktarına göre değişir.
Ölünün, geride bıraktığı malı hakkında bir vasiyeti bulunmadığı takdirde, varisleri ıskat yapıp fidye vermeye mecbur değillerdir. Hele varisler fakir olurlarsa, bunları, âdet telâkkisiyle fidye vermeye zorlamak câiz değildir. Üstte de zikrettiğimiz gibi aslen bu uygulama şer'i de değildir.