"Sizden her kim hür mûmin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rıdası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir)" (Nisa 25)
"Onlara, hür kadınlara verilen cezanın yansı verilir" (Nisa 25) buyruğundaki "cezadan kasıt, celdedîr. "Hür kadınlar"dan kasıt ise, burada hür ve bakire olanlardır. Çünkü, evli ve hür kadının recmedilmesi gerekir. Recm ise bölünme kabul etmez. Bakireye, evli olmasa dahi muhsana denilmesinin sebebi, daha sonra muhsan olacağından dolayıdır. Nitekim kurbanlığa, kurban edilmeden önce, "udhiye" denilir. İneğe de, henüz daha toprağı altüst etmeden önce (toprağı altüst eden anlamında) "musîra" denilir.
Buradaki Hel-Muhsanât"ın evli kadınlar anlamına geldiği de söylenmiştir. Çünkü hadis-i şerifte, muhsan kadınlar hakkında sopa vurmak ve recm cezasının olduğu belirtilmiştir. Recm ise, bölünme kabul etmediğinden dolayı, geriye onlar (zina eden cariyeler.) hakkında dövmenin yarısı ceza olarak kalmaktadır.
Cariyelerin hadlerinin eksilmesindeki faydaya gelince: Cariyelerin hür kadınlardan daha zayıf oluşudur. Şöyle de denilmektedir:
Cariyeler hür kadınların vardıkları gibi muradlarına varamazlar. Yine şöyle denilmiştir: Ceza da nimete göredir. Nitekim yüce Allah'ın, Peygamber (s.a.v.)'ın hanımlarına hitaben şöyle dediği görülmüyor mu: "Ey Peygamber hanımları, sizden kim apaçık bir hayasızlık işlerse, onun için azabı iki kat arttırılır..,'' (Ahzab, 30)
Çünkü, Peygamber hanımlarının nimeti daha fazla olduğundan, onların cezaları da daha ağır olarak tesbit edilmiştir. Cariyelerin de sahib oldukları nimetler daha az olduğundan, cezaları da daha azdır,
Âyet-i kerimede özel olarak cariyelerin haddi zikredilmiş, fakat kölelerin haddi zikredilmemiştir. Çünkü, kölelerin de, cariyelerin de haddi eşittir: Zina da elli celdedir. Zina iftirası ve içki içmekte, kırk celdedir. Çünkü cariyenin haddi, köleliğin eksikliği dolayısıyla eksilmiştir. O bakımdan mülkiyet altında olmak gerekçesiyle, erkek köleler de bunun kapsamına girmiştir.
Nitekim Peygamber (a.s.)'in: "Her kim bir köledeki ortaklık hissesini azad edecek olursa..." (Buhârî, Şerike 5, 14, ilk 5; Muslim, itk 1, Eymân 47, 48, 51; Ebû Dâvûd, Irk 6; Tirmizi, Ahkam 14; Nesaî, Buyu' 105,106; İbn Mâce, Itk 7; Musned, I, 56, II, 15, 112.) buyruğunun kapsamına cariyeler de girmiştir.
İşte bu, ilim adamlarının asıl anlamında kıyas adını verdikleri şeydir. Yüce Allah'ın: "Muhsan kadınlara iftira atanlar..." (Nûr, 4) buyruğu da bu kabildendir.
Rasulullah (s.a.v.), bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Sizden birinizin cariyesi zina eder de onun zinası açığa çıkacak olursa ona sopa vursun. Onu kınamasın." (Bu ifadeyi "Onu sadece kınamakla kalmasın. Allah tealanın beyan ettiği cezayı uygulanış" şeklindeki izah edenler de vardır) Tekrar zina edecek olursa ona yine sopa vursun ve onu kınamasın. Üçüncü defa zina edecek olursa onu, kıldan bir ip karşılığında dahi olsa satın."
(Buhari, K. el-Hudud, bab: 36 / Muslim, K. el-Hudud, bab: 30-32 Hadis No: 1703 Ebu Davud, K. el-Hudud, bab: 32-33, Hadis No: 4469-70-71; Tirmizî, Hudûd 13; Musned, II, 249, 494)
Rasulullah (s.a.v.) başka bir hadisinde ise "Malik olduğunuz kölelere hadleri uygulayın." buyurmuştur. Rasulullah (s.a.v.), bu hadisleriyle, evli bekâr ayırmaksızın, kölelere ceza uygulanmasını emretmiştir. O halde bunlara ceza vermek hem Allah tealanın kitabı hem de Rasulullahın sünnetiyle sabittir. Âyette zikredilen kelimesi, hem evlenme hem de müslüman olma mânâsına geldiği gibi, hadis-i şeriflerde zikredilenlerin de bu iki mânâya da geldikleri muhtemeldir. Bu itibarla, hadislerin bazı rivayetlerindeki kelimesini yalnızca "Evlenmiş olma" mânâsına veya "Müslüman olma" mânâsına alma isabetli de*ğildir. O halde zina eden her köle ve cariyeye zina cezasının uygulanması vâcibdir.
Taberi'nin izahına göre bir cariye evli dahi olsa, zina etmesi halinde ona, bekâr olarak zina eden hür kadınlara verilen cezanın yansı verilir. Yani onlara, elli sopa vurulur. Bunların sürgün edilmeleri ve recmedilmeleri söz konusu değildir.
Şer’î hükümlerin birinci kaynağı Kur’an ise ikinci kaynağı da sünnettir. Bu husus İslam alimlerinin cumhuruna aittir. Dolayısıyla, Kur’an’da olmayan fakat sünnette olan bazı şer’î hükümlerin olduğunu kabul etmek gerekir. Namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerin önemli detayları sünnetle sabit olduğu gibi, miras hukuku, evlenme konusu ve benzeri bazı konularda Kur’an’da olmadığı halde sünnetle sabit olub da ummetçe yürürlüğe konan hükümlerin varlığı bilinmektedir.
Bunun gibi, Kur’an’da zina suçu için yalnız kırbaç cezası olduğu halde, tarih boyunca recim cezası da uygulanmış ve bütün İslam hukukçuları tarafından benimsenmiştir.
Peygamberin, dört raşid halifenin ve daha sonra gelenlerin recim cezasını uyguladıkları sahih haberlerle sabittir. Bu gerçeğin zorunlu bir sonucu olarak İslam alimleri genellikle, Kur’an ve sünnetteki cezaları kategorize etmek durumunda kalmışlardır. Buna göre, zina cezası olarak Kur’an’da yer alan kırbaç cezası bekâr olan suçlular için, mütevatir olarak bize kadar gelen sünnette yer alan recim cezası ise evli olan suçlular için kabul edilmiştir. (Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 6/38-40).