Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale İslâmî Şuurun ve Akidenin Müslümanların Kalbinde Zayıflamasının Etkilerinden Bazıları

أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
Böyle bir akîdenin insanlar arasında netîcelerine gelecek olursak; bu konuda, gayrimüslim milletlerin ve [İslâm-dışı] medeniyetlerin tarihî seyrini ve bunların zulüm, köleleştirme, baskı ve işkence namına -kayserlerin, imparatorların, firavunların ve benzerlerinin yönetimi altında olan- sâir milletlere ve halklara yaptığı şeyleri okuyabilirsiniz. Aynı şekilde o milletlerin, eski ve yeni tarihleri boyunca toplumlarının tefessühe uğraması, zinâ, fuhuş, fısk-u fücûr, içki, faiz, buhrân ve yitmişlik gibi rezâil ile tavan yapmasını yine o milletlerin tarihçilerinin kitâbları üzerinden okuyabilirsiniz. Bir câhil onların geçmiş tarihlerinin nâdânı olsa bile hiç kuşkusuz aklı olan bir kimse onların şu günkü ahvâline yabancı kalmaz ve gözü, bu hakîkati görmek konusunda onu asla yanıltmaz.

Bunun için çeşitli suçlarla, toplumsal hastalıklarla, boşanma ve intihâr oranlarıyla, stres ve bunalımla, haksızlık, zulüm ve savaşlarla ilgili istatistiklerin kulvarında şöyle bir dolaşmak ve o kâfir medeniyetlerin, hem kendi hem de bütün dünya halklarının başına hem geçmiş hem çağdaş dönemlerde getirdiği felâketlere şöyle bir bakmak yeterli olacaktır.

Hattâ bizzât Arablar, İslâm ve o akîde ile insânlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı Ümmet olan bu millet, acaba bunların İslâm'dan önceki hâlleri ne minvâl üzereydi? Bir zamanlar kendisini izzetin ve şerefin zirvelerine çıkaran bu Dîn'i bir kenara attığı gün nasıl bir hâle geldi?! Acaba Arablar [İslâm'dan önce], birbirleriyle didişip duran, güçlü olanlarının zayıf olanlarını yediği, içki mübtelâsı, türlü rezîlliklere ve zinâya batmış, taşlara ve heykellere secde eden, kızları diri diri toprağa gömen, yol kesen, sıla-i rahmi koparan az ve azınlık kesimler olmaktan gayrı neydi... Ne bir ehemmiyyetleri vardı ne de [sâir] milletler arasında bir ağırlıkları.. yitmişlik /yolunu şaşırmışlık konusunda aynen diğer kâfir milletler gibiydiler. Şu var ki onların, o milletlerin sâhib olduğu gibi bir medeniyetleri, şanları, otoriteleri ve güçleri yoktu.

Ve ayrıca tarihi ya yanlış anlayanlar, ya da bu konuda cehâletle kuşatılmış olanlar, Arab ve İslâm Ümmetinin hâlihazır gerçekliğine, Allah'ın dîninden uzaklaşmış olma hâllerine, bu hâlin -bir zamanlar doğuda veya batıda olsun kendisiyle izzet, şeref ve medeniyetin doruklarına ulaştıktan, onunla izzet bulup yüceldikten, o izzet ve şeref ile hüküm sürdükten sonra onlar için doğurduğu netîcelere şöyle bir baksınlar. Acaba günümüzde milletlerin en zayıfı ve en fazla geri kalmış olanları biz değil miyiz? Zâlim kâfir fâcir ve hâinlere birer numûne olanlar bizim yöneticilerimiz değil mi? Allah'ın âyetlerini az bir baha karşılığında satmış olan ekseriyyet âlimlerimiz, insânların mâllarını bâtıl/haksız yollarla yiyen, Allah'ın indirdiği apaçık beyyineleri ve hidâyeti [bile bile] gizleyen ahbâr ile ruhbân'ın/hahamlarla papazların birer örneği değil mi?

Acaba -Allah'ın koruduğu nâdirin de nâdiri bir kısım hâriç olmak üzere büyük başlar[ımız] ve zenginler[imiz], fesâd/ile rüşvetin, rezâlet ile tefessühün birer örneği değil mi? Bu ümmetin içinde, Batı'nın ardısıra seğirtmeye başladığı günden beri fısk u fücûr illetleri ve toplumsal hastalıklar yüz göstermiş, kendisini içten içe kemirmiş ve onu Batı'nın tutulduğu illetler sebebiyle ve aynen onlar gibi nice illetlere, hattâ daha fazlasına dûçâr etmiş değil mi? Daha önce yer verdiğimiz [örnek], akîdenin diri olduğu bir hayâtın örneğiydi. Şu yaşadığımız hâlihazır ise o akîdenin yitip gitmesinin bir örneğidir ki bu, [konuyla ilgili] örneklere, tafsîlata ve uzun uzadıya açıklamalara bir işâret olarak kâfidir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, "Cihâd, İslâm'ın zirve noktasıdır" meâlindeki kavli pek çok mücâhid tarafından yanlış anlaşılmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in buyruğu içre yer alan bu kutlu cümle [gerçekte ne anlam ifâde ediyor onu anlamak] için mutlaka hadîsin bütününe dönmemiz gerekir:

(Muâz radıyallahu anhu'dan, demiştir ki: "Ya Rasûlullah! Beni cennete sokacak, cehennemdense uzaklaştıracak bir ameli bana haber ver[seniz]" dedim. Buyurdu ki: «Muhakkak ki çok büyük bir şey(den) suâl ettin. Bununla birlikte o, Allah Teâlâ'nın kendisi hakkında müyesser kıldığı kimse için kolaydır. [Nitekim] Allah'a -hiçbir şeyi Ona ortak koşmaksızın- ibâdet edersin. Namazı kılar, zekâtı verir, Ramazân orucunu tutar, Beytullah'ı haccedersin.» Sonra buyurdu ki: «Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç [bir siper ve] kalkandır. Sadaka, günahı -su ateşi söndürür gibi- söndürür. Gece ortasında adamın namaz kılması da [böyledir].» Sonra: «Tetecâfâ cunûbuhum ‘ani-lmedâci’i ..» âyetini «...ya‘melûn»a[Secde 16-17] ulaşıncaya kadar okudu. Ondan sonra: «İşin (Dîn'in) başı, direği ve en yüce tarafı/zirve noktası nedir sana haber vereyim mi?» dedi. "Evet ya Rasûlullah!" dedim. «İşin başı İslâm'dır. Direği namazdır. En yüce tarafı/zirve noktası ise cihâddır» buyurdu. Sonra: «Bu dediklerimin hepsini [bir kıvâmda] tutan/ onun sebeb-i bekâ ve kemâli olan nedir sana söyleyeyim mi?» dedi. [Ben:] "Evet ya Rasûlullah!" deyince [mübârek] dilini eliyle tutup: «İşte şunu [gereğince] tut!» buyurdu. Dedim ki: "Ya Nebiyyullah! Biz konuştuğumuz şeylerle de mi muâhaze olunacağız!"«Hay anan senden mahrûm kal[may]a..! İnsânları yüzleri üzere ateş[-i cehennem]e düşüren dillerinin hasâdından gayrı nedir (ki)...» buyurdu." Bu hadîs-i şerîfi Tirmizî rivâyet edip «Hasen Sahîhdir» demiştir. (Tirmizî, Îmân,8; İbn Mâce, Fiten, 12)

Hadîs tefsîre hâcet gerektirmeyecek derecede açıktır. Nitekim işin (Dîn'in) asl'ı/esâsı/başı İslâm'dır.. erkân-ı İslâm ve erkân-ı Îmân ile birlikte İslâm'ın tamâmı... Direği ise "namaz"dır.. bütün bir ikâmeti ve ufuklarıyla.. [namazın çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyduğu ise malûm]... Sonra sadaka/ zekât; ondan sonra nâfileler ve gece namazı.. en nihâyet onun en yüce tarafı/zirve noktası [olarak devenin hörgücünün üst/zirve noktasına teşbîh ile dile getirilen] Allah yolunda cihâd... devenin üst/zirve noktası ise onun gövdesinin, direği ve taşıdığının üstünde olur. Sonra bütün bunların kıvâmı ve özü olan "Hıfz-ı lisân" ki bu da güzel ahlâka bir işâretdir. Çünkü "dil" ya hayra ya da şerre açılan bir kapıdır.

[Hadîsde üst noktayı veya en yüce tarafı ifâde makâmında devenin hörgücünün üst noktasına teşbîhen geçen] "Zirvetu [veya Zurvetu] Senâmihi", [açıktır ki] cesedi bir deveye teşbîh etmiştir. Acaba bir yolcu, binek olarak sadece bir hörgüç üzerinde, hattâ onun tepesine çıksa bile yol alabilir mi..?! Hörgüç, kâmil bir cesedin üzerinde düz bir şekilde durmadıkça ve sağlam direkler üzerine kurulu olmadıkça sade bir et parçası üzerinde nasıl yol alınabilir ki! Mesele gâyet açıktır.. Allah Teâlâ'nın emrettiği şekilde bir cihâd, Kıtâlî Cihâdî Akîde olmaksızın mümkün değildir. Sahîh ve selîm bir Kıtâlî Cihâdî Akîde ise kâmil ve şâmil İslâm Akîdesi'nin temelleri üzerine, doğru, bütünlüklü ve kapsamlı bir eğitim yoluyla kurulmadıkça mümkün olmayacaktır!

Cihâdî Akım'ın teşkilatsal yapılarının pek çoğuna, özellikle de son dönemlerinde kapalı kalan gerçek işte budur. Şimdilerde ve cihâdîlerin birinci neslinden olan erlerin çoğunun göçüp gittiği şu demlerde ise bizler, cihâdî binâyı -gelecek aşama/lar için sağlam temeller üzerinde yeniden inşâ etmeye ziyâdesiyle muhtâcız ki o da [bütün bir] şümûlü ve kemâliyle İslâm Akîdesi'ni yüreklerde inşâ etmek ve onu [olabildiğince] köklü, güçlü kılmaktır. Aynı şekilde ondan bir kol olarak ve yine onun üzerine kurulmak üzere Kıtâlî Cihâdî Akîde'yi inşâdır. Bunun aksi ise -eğer Allah'ın rahmeti imdâdımıza yetişmezse- yemîn olsun ki ancak ve ancak bir felâketler zincîri olacaktır.

Kıtâlî Cihâdî Akîde'nin Ümmetin içinden çekilmesi veya yokluğu, onu yerli yerine çakılı, sönük ve selin üzerindeki çer-çöp misâli kılacak, aç kurtların ve kuduz köpeklerin şuradan-buradan çekiştirip durduğu bir av hâline getirecektir. Milletlerin çağrışıp onun çanağına üşüşmesinden sonra tabîî ki..! Çünkü yöneticileri ve yönetilenleriyle, âlimleri ve câhilleriyle onun sevâd-ı azamı artık selin üzerindeki çer-çöp misâli olmuş ve artık onları "vehen", "dünya sevgisi ve ölümden nefret" vurmuş olacaktır. Bu Ümmetin dirilişi ise ancak ve ancak âlimlerin, davetçilerin, yazarların, edebiyatçıların ve Müslüman mütefekkirlerle aydınların taşıyacağı bir Kıtâlî Cihâdî Akîde'nin varlığıyla, ayağa kalkma şevki taşıyan şu Ümmet içinde bu akîdeyi ekmeleriyle mümkün olacaktır.

Ta ki o seçkin zümre, ilim ve basîret üzere; güzel bir örneklik eşliğinde gençlerin seyrine öncülük edebilsin. Şurası muhakkak ki bir direnişin ve cihâdî eylemlerin, daha doğrusu askerî savaşçı bir kültürün, kezâ birtakım duyguların ve Ümmet'in gençlerinin sâhib olduğu hamâset, asâlet, şeref ve haysiyyet netîcesinde gösterilen bazı karşı tepkilerin varlığı... Cihâdî kıtâlî birtakım ilkelerin ve böyle bir kültürün varlığı, bunlar, [İslâmî] akîdenin şümûliyyeti ve Dîn'in bütünlüğü çerçevesi içinde, ayrıca [şu] işgâl ve baskı koşullarının gölgesinde, doğru temeller üzerine inşâ edilmedikçe bazen cihâddan geri durmanın sebeb olduğu felâketlerden daha şiddetli bir felâketin habercisi olabilir.

Hiç şüphesiz silâhın, düşmanı vuran ama seyirleri boyunca -akîde konusundaki cehâletleri ve mütekâmil eğitimin eksikliği netîcesinde- en korkunç felâketlere bizzât yol açan birtakım savaşçıların elinde olması ve/ya böyle bir hâlin varlığı, belki de Ümmet'e, Cihâd'a, Direniş'e ve hedefledikleri her şeye karşı bir zarar olarak dönebilir. Ve belki de işler, bir karmaşa ve fitne ortamına, saplasamanın birbirine karıştığı bir durağa doğru yol alabilir. Kim bilir belki de birtakım hıyânetlere, sapmalara, kezâlik şuûrsuz ve bir beyyine de taşımayan darbelere, saldırılara kapı aralayabilir. Oysaki Allah Teâlâ'nın bize emri şudur: «Ey îmân edenler! Allah yolunda [cihâd için] sefere çıktığınız zaman gerekli araştırmayı yapın...» [4/en-Nisâ, 94]

Koşullar, hiç şüphesiz zor ve çetindir. Düşman uyanık, İslâmî saf paramparça ve düşmanın uşakları dört bir taraftadır; yöneticilerden âlimlere, aydınlardan sayısız çıkar sâhiplerine ve kendilerine işâret olunamayacak bir kesrete varıncaya kadar her kesimin içindedir. Kaos ve karmaşanın ayak sesleri bir kez duyuldu mu artık dem öçlerin demi olur ve karşı tepkiler varlık göstermeye başlar. İnsânlar bir taassuba kapılır ve her çığırtkanın arkasından koşar bir hâle gelirler. Bu gibi bir ahvâl içinde ise ne bir direniş ve ne de cihâd istikâmet bulur. Binâenaleyh şümûllü İslâm Akîdesi çerçevesi dâhilinde sağlam temeller üzerine kurulu, yakîne bir sebât ve yargılara bir tutarlılık kazandıran, kezâ ahlâkı, yani savaş ahlâkını, onun ahkâm ve âdâbını, dost - düşman karşısındaki kânûnlarını muhâfaza altına alan doğru bir Cihâdî Akîde olmaksızın kıtâl olmaz.

Şüphesiz ki bu Dîn, kâmil bir Dîn'dir. Dolayısıyla cihâd ya bu Dîn'in temelleri üzerinde bir cihâd olmalıdır ya da görülecek olan -Allah bizleri muhâfaza buyursun- bir kaos-karmaşa savaşı, fitne ve kargaşa ortamı olacaktır. İşte âlimlerin ve İslâmî Uyanış öncülerinin mesûliyyeti de tam bu noktada başlamaktadır. Allah'tan niyâzım, ilmiyle âmil âlimler ve sâdık davetçilerden Ümmet karşısında beyân sorumluluğunu omuzlamaya ve onlar arasında akîdenin ve Dîn'in esâslarını inşâya yetecek kalem erbâbı kimseler çıkarmasıdır. Ta ki biz de Allah'ın düşmanlarına karşı savaşa adanalım.. Ta ki onlar - Allah'ın izniyle- bizden ve Allah yolunda mücâhidlerden, sakınageldikleri şeyleri görsünler. Muvaffakiyyet Allah'tan.

~Şeyh Ebu Mus'âb es-Surî (rahimehullah)
 
Son düzenleme:
أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
"Suriye cihadı farz-ı ayn mı?" isimli konuda yakın bir zaman önce bir izahat yapmıştım. Yeterince şeffaf olmaya çalışmama rağmen eğer anlatmak istediğim şeyi tam anlatamamışsam diye bu yazıyı da paylaşmayı uygun ve faydalı buldum. Şeyh gerçekten güzel çıkarımlar yaparak, ince meselelere güzel değinmiş. Benim o konuda değinmek istediğim ince meseleler hakkında da tahliller yapmış. Allah ona rahmet etsin.
 
Üst Ana Sayfa Alt