TEMAYÜL YAZARININ YAHUDİLEŞME TEMAYÜLÜ
Hiç şüphesiz sözün en hayırlısı Allah’ın kitabıdır. En hayırlı yol ise Muhammed (s.a.v.)’in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılan bid’atlardır. Her bid’at sapıklıktır.[1]
İnsanların ayıplarını araştırmak dinimizde yasaktır. Fakat mesele din ve ilim olunca durum değişir. Özellikle muhaddislerin cerh ve tadil konularında hadis rivayet eden kişilerin tüm hallerini araştırdıkları ve haklarında adildir veya değildir hükmünü verdikleri erbabınca malumdur.
Muhaddislerin hadisi kabul etmelerinde aradıkları sıhhat şartlarından birisi de hadisi rivayet eden güvenilir bir ravinin kendisi gibi güvenilir ravilere muhalefet etmemesidir. Şayet muhalefet ederse bu güvenilir şahsın rivayetine şaz denir ve böyle bir rivayet zayıf kabul edilir.[2] Haliyle böyle bir kişinin, güvenilir olmakla beraber, din adına vermiş olduğu haber muteber kabul edilmemektedir.
Hadis kriterlerine göre güvenilir olabilmek, gerçekten herkesin ulaşamayacağı çok büyük bir değerdir. Bu kriterlere göre güvenilirlik şartını elde edebilmiş kişinin şaz rivayeti kabul edilmiyorsa, bu kriterlere ulaşıp ulaşmadığı belli olmayan kişilerin din adına ortaya koydukları şaz görüşlerine nasıl bakmamız gerektiği sanırım daha iyi anlaşılmış olmaktadır. Esasen günümüzde din adına ahkam kesen ve bir çok garip görüşler orya atan kişilere, işte bu usulü hadis ilkesine göre bakmak, dinimiz adına çok daha güvenilir olacaktır.
Şurası bir gerçek ki biz kullar asla mükemmel olamayız; haliyle yaptıklarımız da mükemmel olamaz. Bu noktada İmam Malik (r.h.)’in şu tespiti gerçekten çok önemlidir: “Allah Rasûlü (s.a.v)’den başka herkesin sözü alınır da, terk de edilir. Ancak Peygamber (s.a.v) bunun dışındadır.”[3]
İslamoğlu’nun “Yahudileşme Temayülü” kitabındaki maksadı aşan ifadeleri ve bir takım yanlışlıkları reddederken genel anlamda kitabın konusuna ve yazarının dile getirdiği bir kısım doğrulara -başta sahabe ve alimlerimiz olmak üzere geçmiş Müslümanlara- şöyle dua ederek katılıyorum:
“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”[4]
Bu duamdan da anlaşılacağı gibi, geçmişi masum olarak görmüyorum. Ancak geçmiş alimlerimize Peygamber (s.a.v)’in şu sözünü esas alarak bakıyorum:
“Hakim ictihat ederek hükmeder de doğruya isabet ederse onun için iki ecir vardır. İçtihat ederek hükmeder de yanılırsa ona da bir ecir vardır.”[5]
İçtihatlarında yanılan alimlerimize Peygamber’imiz (s.a.v) sevap vaat ederken, bizlerin hakaret etmesinin nebevi ahlak ile ne kadar örtüştüğünün takdirini sizlere bırakıyorum.
Aşağıda sıralayacağımız başlıkların yanı sıra yazarın en belirgin hatalarından birisi ve en önemlisi kaynakları anlamada ve olduğu gibi yansıtmada sorunlu olmasıdır.
Bu kısa makalede yazarın bütün yanlışları değil; sadece belirgin olanları ele alınmaya çalışılmıştır. Bu nedenle ele alınmayan konuların tamamına katıldığımız anlaşılmamalıdır. Özellikle de, eleştirdiğimiz bu kitapta ehli kitap ile ilgili verilen kaynakların incelenmesinden sarfı nazar edilmiştir.
Yazarın adı geçen kitabındaki çelişkilerini ve tuhaf görüşlerini, dergi sayfalarının müsaade ettiği kadarıyla, ana başlıklar halinde ele almaya çalışalım:
Hiç şüphesiz sözün en hayırlısı Allah’ın kitabıdır. En hayırlı yol ise Muhammed (s.a.v.)’in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılan bid’atlardır. Her bid’at sapıklıktır.[1]
İnsanların ayıplarını araştırmak dinimizde yasaktır. Fakat mesele din ve ilim olunca durum değişir. Özellikle muhaddislerin cerh ve tadil konularında hadis rivayet eden kişilerin tüm hallerini araştırdıkları ve haklarında adildir veya değildir hükmünü verdikleri erbabınca malumdur.
Muhaddislerin hadisi kabul etmelerinde aradıkları sıhhat şartlarından birisi de hadisi rivayet eden güvenilir bir ravinin kendisi gibi güvenilir ravilere muhalefet etmemesidir. Şayet muhalefet ederse bu güvenilir şahsın rivayetine şaz denir ve böyle bir rivayet zayıf kabul edilir.[2] Haliyle böyle bir kişinin, güvenilir olmakla beraber, din adına vermiş olduğu haber muteber kabul edilmemektedir.
Hadis kriterlerine göre güvenilir olabilmek, gerçekten herkesin ulaşamayacağı çok büyük bir değerdir. Bu kriterlere göre güvenilirlik şartını elde edebilmiş kişinin şaz rivayeti kabul edilmiyorsa, bu kriterlere ulaşıp ulaşmadığı belli olmayan kişilerin din adına ortaya koydukları şaz görüşlerine nasıl bakmamız gerektiği sanırım daha iyi anlaşılmış olmaktadır. Esasen günümüzde din adına ahkam kesen ve bir çok garip görüşler orya atan kişilere, işte bu usulü hadis ilkesine göre bakmak, dinimiz adına çok daha güvenilir olacaktır.
Şurası bir gerçek ki biz kullar asla mükemmel olamayız; haliyle yaptıklarımız da mükemmel olamaz. Bu noktada İmam Malik (r.h.)’in şu tespiti gerçekten çok önemlidir: “Allah Rasûlü (s.a.v)’den başka herkesin sözü alınır da, terk de edilir. Ancak Peygamber (s.a.v) bunun dışındadır.”[3]
İslamoğlu’nun “Yahudileşme Temayülü” kitabındaki maksadı aşan ifadeleri ve bir takım yanlışlıkları reddederken genel anlamda kitabın konusuna ve yazarının dile getirdiği bir kısım doğrulara -başta sahabe ve alimlerimiz olmak üzere geçmiş Müslümanlara- şöyle dua ederek katılıyorum:
“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”[4]
Bu duamdan da anlaşılacağı gibi, geçmişi masum olarak görmüyorum. Ancak geçmiş alimlerimize Peygamber (s.a.v)’in şu sözünü esas alarak bakıyorum:
“Hakim ictihat ederek hükmeder de doğruya isabet ederse onun için iki ecir vardır. İçtihat ederek hükmeder de yanılırsa ona da bir ecir vardır.”[5]
İçtihatlarında yanılan alimlerimize Peygamber’imiz (s.a.v) sevap vaat ederken, bizlerin hakaret etmesinin nebevi ahlak ile ne kadar örtüştüğünün takdirini sizlere bırakıyorum.
Aşağıda sıralayacağımız başlıkların yanı sıra yazarın en belirgin hatalarından birisi ve en önemlisi kaynakları anlamada ve olduğu gibi yansıtmada sorunlu olmasıdır.
Bu kısa makalede yazarın bütün yanlışları değil; sadece belirgin olanları ele alınmaya çalışılmıştır. Bu nedenle ele alınmayan konuların tamamına katıldığımız anlaşılmamalıdır. Özellikle de, eleştirdiğimiz bu kitapta ehli kitap ile ilgili verilen kaynakların incelenmesinden sarfı nazar edilmiştir.
Yazarın adı geçen kitabındaki çelişkilerini ve tuhaf görüşlerini, dergi sayfalarının müsaade ettiği kadarıyla, ana başlıklar halinde ele almaya çalışalım: