“Ölüye Rabıta”Soru : "İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz" Sözünün aslı nedir?
TARİKAT-I ALİYYE’DE RABITA-I CELİYYE - Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Ahmed)
Tarîkatçılara göre yalnızca sağ olan murşidden değil, aynı zamanda ölüden (kabirden) de yardım beklenir. Yani şeyhin ruhâniyetinden yardım dilemek için onun, sağ ya da ölü olması fark etmez. Bu inanış hemen hemen bütün tarîkatlarda vardır ve «himmet dilemek», «bereket talep etmek», «feyiz almak» «istifâzada bulunmak» ya da «ruhânîyetten istimdâd etmek» gibi çeşitli deyimlerle ifade edilir.
Mehmed Zâhid Kotku bu konuda aynen şunları kaydetmektedir:
«Bu tarikde şeyh, kemâl-i marifet ile mutehakkık olursa, ifâzada (yardım etme konusunda) ölü ile diri musavi olurlar»
Aslında musavi olmaktan da öte, (yine tarîkat rûhânîlerine göre) velî, öldükten sonra bir «tîğ-i uryân» gibi, yani kınından çıkmış olan bir kılıç gibi çok daha keskin olur ve onu çağıran insanın imdadına çok daha çabuk yetişir.
(Mehmed Zâhid Kotku (H. 1313/M. 1897-H. 1401/M. 1980) Tasavvufî Ahlâk: 2/272)
Ölüye râbıta yapma konusuna, özellikle son dönem Nakşî şeyhleri tarafından çok önem verilmiştir.
Bu cümleden olarak Abdulhakîm Arvâsî'nin, «Mezarlara Râbıta Keyfiyeti» başlığı altında aşağıya alınan sözleri ilginçtir. Arvâsî şu öğütleri vermektedir:
«Mezar ziyaretçisi murîd, nefsini her türlü dış alâkadan boşaltır. İçini dünya kayıtlarından uzaklaştırır. Kalbini ilimler ve nakışlardan ve hadiselere bağlı duygulardan çekip çıkarır. Ziyaret ettiği mevtânın rûhâniyetini hissî keyfiyetlerden mücerret bir nur farz eder. O kabir sahibinin Feyizlerinden bir Feyiz ve hallerinden bir hal zuhur edinceye kadar o nuru kalbinde tutar. (...)»
«Feyiz istekçisi ziyaretçi, Feyiz vericinin kabrine yaklaşıp selâm verir. Mezarın ayak ucuna yakın sol tarafına durur. Ona karşı hayattaki tavrını muhafaza eder. Bir fatiha ve on bir ihlas okur. Sevabının mislini mevtâya hediye eder. Sonra çöker oturur. Feyiz almak için kabirdeki mevtânın rûhâniyetine teveccuh eder....»
(Abdulhakîm Arvâsî, Râbıta-i Şerîfe Risâlesi s. 23 Sadeleştiren N. F. Kısakürek)
Bu, mevdu/ uydurma bir hadistir.
Şeyhulislam İbn Teymiyye şunları söyledi:
“Hadis ilmine vakıf insanların icmaına göre bu hadis Peygamber (s.a.v.)'e iftira yoluyla uydurulmuş yalan bir hadistir. Alimlerden hiç kimse böyle bir şey rivayet etmemiştir, güvenilir hadis kitaplarında da böyle bir şey yoktur" (Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye, Kâidetun celiletun fi't-tevessuli ve'l-Vesîle, s. 267)
(Kitabın tahkikçisi Rabî b. Hâdî el-Medhalî dedi ki: “Ben bunu araştırdım ve sadece Acluni'nin Keşful-Hafa isimli eseri, c. I, s. 85'te şu lafızlarla buldum: "Ne yapacağınızı bilemez şaşkın bir duruma düştüğünüz zaman kabir ashabından (ölülerden) yardım isteyin" Aclûnî bunu, h. 940 yılında vefat eden İbn Kemal Paşa’ya nisbet etti. İbn Kemal Paşa’nın biyoğrafisi için Mucemu'l-Muellifin, c.I, s.238'e ba İbn Kemal Paşa Osmanlı alimlerindindendir, fakat hadis uzmanı değildir.!”)
İbn Teyymiyye başka bir yerde de şunları söyledi:
"Onlar -yani bid'atçılar- hadis ilminin uzmanlarınca yalan kabul edilen bir hadisi rivayet ediyorlar. O da şudur: İşleriniz sarpa sardığı zaman kabir ehline muracaat ediniz. Bu hadis olsa olsa ancak şirke kapı açmak için uydurulmuştur" (Mecmuu,l-Fetava c. II, s. 293)
Allah rahmet eylesin İbnu'l-Kayyim, kabirlere ibadet edenleri bu fitneye düşüren sebepleri sayarken şöyle dedi.
Bu sebeplerden birisi de uydurulmuş yalan hadislerdir. Bu hadisleri Peygamber (s.a.v.)'in üzerinden uyduranlar putperestlere benzeyen kabir perestlerdir. Bunlar Peygamber'in dinine de onun getirdiği şeylere de aykırıdır. Şunlar bunun örneğidirler:
"İşleriniz sarpa sardığı zaman kabir ehline müracaat edin/ ölülere sarılın."
"Biriniz bir taşa hüsnüzan beslerse o taşın ona faydası dokunur"
(Büyük alim es-Sehavi, el-Mekasıdu'l-Hasene isimli eserinde s. 542, no: 883'te dedi ki: “İbn Teymiye bunun yalan olduğunu söyledi. Benzeri bir sözü bizim hocamız -İbn Hacer- söyledi ve bu hadisin aslı yoktur, dedi.
el-Hindî, Tezkiratu'l-Mevuduat, s. 286, s. 286; el-Kinanî, Tenzihu'ş-Şeria, c: II, s. 316; Molla Aliyyu’l-Kârî, el-Esraru'l-Merfua, s.282, no: 376.)
İslam dinine aykırı olan bunlara benzer hadisleri murikler uydurmuşlardır ve onlara benzeyen cahiller ve sapıklar arasında da çok yaygındır/ revaçtadır. Allah Teala, Peygamberini taşlara husnuzan besleyenlerle savaşması için gönderdi ve onun ummetini her türlü yolla kabirler fitnesinden sakındırdı (İğasetü,l-Lehfan min mesayidi, ş-Şeytan, c. 1, s. 243)
Günümüzdeki sofiyye ise şu uydurma sözü hadis diye kabul ederler:
“İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz.”
(Mahmut Ustaosmanoğlu başkanlığında bir heyet, Ruhu'l-Furkan Tefsiri, İstanbul 1992, c. II, 82.)
Bu sözü delil olarak ta Aclûnî'ni Keşf'ul-Hafâ adlı kitabında olduğu için kabul etmektedirler.
Halbuki Aclûnî bu eserini, halk arasında hadis diye bilinen sözlerin doğrusu ile asılsız olanını ortaya koymak için yazmıştır. Bu sebeple o kitapta çok sayıda uydurma hadis vardır. Aclûnî, kitabının başında Hafız ibn-i Hacer'in şu sözünü naklediyor:
"Aslı olmayan hadisi kim nakletmişse Buhârî'nin Sülasiyyat'ında rivayet ettiği, Muhammed sallALLAHu aleyhi ve sellemin şu sözünün kapsamına girer : "Kim benden söylemediğim bir şeyi naklederse Cehennem'de oturacağı yere hazırlansın. "
(İsmail b.Muhammed el-Aclûnî, Keşf'ul-hafâ, Beyrut 1988/1408, c.I,s 8)
Sonra alfabetik olarak hazırladığı kitabında hadislerin kaynaklarını veriyor. Ama bu sözle ilgili olarak sadece "İbn-i Kemal Paşa'nın el-Erbaîn'inde böyle geçmiştir." ifadesini kullanıyor. İbn-i Kemal Paşa'nın bu eserine baktığımızda da hadis diye söylediği o söz için hiçbir kaynak göstermediğini görüyoruz .
(İbn-i Kemal, Paşa,el-Erbeûn, v. 360. Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi,1694).
(İbn-i Kemal, Yavuz Sultan Selim'in meşhur Şeyhulislamı'dır. 1469'da Tokat'ta doğmuş,1534'te İstanbul'da ölmüştür. Peygamberimizle arasında 900 seneden fazla bir fark varken hiç bir kaynak göstermeden ve anlamı da Kur'an'a taban tabana zıt olan bir sözü hadis olarak önümüze sürmesi kabul edilemez. İbn-i Kemal bu eserinde , kaynak gösterme yerine, bu sözün hadis olduğunu ispat için hiçbir dini dayanağı olmayan felsefi izahlara girmiştir.)
“ALLAH ölüm esnasında ruhları alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekileri belli bir vakte kadar salıverir.” (Zumer 42)
Bu âyete göre ALLAH, ölülerin ruhunu, belli bir yerde, berzah aleminde tutmaktadır.
Kabirdekilerle ilgili olarak ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor: “Dirilerle ölüler bir olmaz. Şubhesiz ALLAH dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin.” (Fatır 22)
İsa aleyhisselamın ahirette yapacağı konuşmayı veren şu âyet üzerinde düşünmek gerekir.
“ -Ve ALLAH demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsâ, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, ALLAH'tan başka iki ilah edinin' dedin?".
"Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!".
- "Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbiniz olan ALLAH'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum sürece onlara şahiddim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi görüp gözetirsin.” (Mâide 116-117)
Büyük Peygamber İsa (a.s.), öldükten sonra ummetinden habersiz oluyorsa, ölen bir velinin ruhunun kınından çıkmış kılınç gibi olması nasıl kabul edilebilir?
Günümüzdeki en büyük İslam alimleri, sözünü ettiğimiz anlamdaki rabıtaya bidat olarak baktıklarını da burada zikretmeliyiz.
Mesela Ramazan el-Bûtî şöyle söyler: “Şubhesiz tarikat şeyhlerinin sonradan icad ettikleri rabıta bidattir, çünkü bunun dinde hiç bir dayanağı bulunmamaktadır”.
Rabıta Belgeseli
Rabıta Belgeseli - 2
Rabıta Şirki
Rabıta ve Tarihi Seyri
Rabıta Belgesli Full İzle :
7112