İslâm tarihinin ilk yüzyıllarında gerçekleştirilen fetihler ve bunların sonuçları, o dönemdeki Müslümanların siyâsî, askerî, dinî, sosyal ve iktisâdî durumları açısından büyük önem taşımaktadır. Bu fetihlerden birisi olan İspanya’nın fethi ve sonrasında gelişen olaylar, İslâm tarihinin önemli siyâsî olaylarından birisidir. Kuzey Afrika ve Mağrib bölgesinde yürütülen fetih hareketleri çok kısa bir süre içinde sürmemiş, bu bölgenin fethi Hulefâ-i Râşidîn döneminden başlayıp Emevî halifesi Velîd b. Abdülmelik halifeliği H.86-96/705-715 dönemine kadar devam etmiştir.[1] Emevî halifesi Velîd b. Abdülmelik döneminde, 705 yılında Mûsâ b. Nusayr kuzey Afrika’da İfrikıyye ve Mağrib bölge valiliğine tayin edildi. [2] Musa b.Nusayr vali olduktan sonra Mağrib ve Akdeniz'deki adalara, Sicilya’ya askerî seferler ve fetihler düzenlemiştir. Musa b. Nusayr'ın gerçekleştirdiği seferler ile 711 tarihine kadar kuzey Afrika'yı tamamen İslâm hakimiyetine almıştır. [3] Musa b. Nusayr'ın valiliği zamanında Akdeniz'deki adalara deniz seferleri düzenlenmiştir. Hassan b. en-Nu'mân'ın Tunus'ta kurduğu tersaneyi geliştirmiş burada gemiler inşa ettirmiştir. [4]
Buradan haraketle (705) yılında İtalya'nın güneyi Sicilya, (706) Sardunya, (708)’de İberyarımadasına komşu adalar olan Mallorca "Mayorka" ve Minorca" Minorka adalarına seferler düzenlemiştir.Bu sefere Musa ile beraber Arapların önde gelenlerinden pek çok kişi katıldığı için "Gazvetü'l-Eşrâf" ismi de verilmektedir.[5]
Müslüman askerlerinin Kuzey Afrika’nın tamamının fethedip karadan Atlas okyanusu kıyılarına kadar ulaşmaları büyük bir başarı ve İslâm fetih siyaseti açısından da önemli bir gelişmedir. İslam hakimiyetinin ilerleyişi artık Avrupa kapılarına dayanıyordu. Ekonomi ve iklim faktörü göz önüne alındığında Kuzey Afrika’nın tamamının fethedilmesinden sonra Müslümanlar ya sıcak çöl iklimine, sahra ve kurak toprakların hâkim olduğu güneydeki Afrika içlerine, ya da tabiî zenginlikleri bakımından cazip olan kuzeydeki İspanya’ya yönelmeleri gerekiyordu.[6] Müslümanlar son olarak İspanya’nın fethini hedefliyorlardı. Musa b. Nusayr, berberi azatlı kölesi Târık b. Ziyâdı 711 yılında Kuzey Afrikada bulunan Tanca'ya vali olarak atamıştı. Bu gelişmelerden sonra belli bir müddet sonra Târık b.Ziyad, Musa b. Nusayr'a bir mektup yazarak İspanya’nın fethine çıkmak için izin istemiştir. Fetih için altı gemi ile hazır beklediğini de Musa'ya bildirmiştir. [7]
Musa ibn-i Nusayr, İspanya’nın ekonomik, sosyal ve siyasi durumu ile ilgili olarak kendisine verilen raporları değerlendirerek, fethin Avrupa’ya doğru genişlemesine karar verdi. Bu doğrultuda fethe başlayabilmek için, İspanya’nın fethiyle ilgili görüşünü, Şam’da bulunan Emevi Halifesi Velid b. Abdülmelik’e bildirdi. Halife, askerlerin can güvenliğinin sağlanması koşuluyla bu fetih hareketine izin verdi.[8] Fetih öncesi İspanya’nın iç durumundaki siyâsî, dinî ve sosyal problemler fethin önemli sebeplerinden birisidir. Eski Vizigot kralı Witiza’nın oğulları ve taraftarlarıyla işbaşındaki kral Rodrigo arasındaki taht mücadelesi, halka zulüm derecesine varan haksız uygulamalar, sosyal tabakalar arasında büyük dengesizlikler söz konusuydu.[9] İspanya halkının güçsüz oluşu, Vizigot monarşisinin zayıflığı, ekonomik bunalımlar, haksız uygulamalar krallığı bir sona yaklaştırıyordu.[10]
“Claude Cahen’e göre fetih öncesi İspanya, Bizans kıyılarından gelen saldırılar, kendi iç kavgaları ve kötü davrandıkları Yahudilerin ayaklanmalarıyla sarsıntılar içindeydi.”[11] Çağdaş Endülüs tarihi araştırmacılarından S. Muhammed Imâmuddin’e göre yoksullaştırılmış vatandaşlar, mahvolmuş köleler, sefalet içindeki halk ve zulme uğramış Yahudilerin hepsi bir kurtarıcı bekliyorlardı. [12 ]Musa ibn-i Nusayr fethe başlamadan önce keşif ve hazırlık yapmak amacıyla ilk olarak 400 yaya ve 100 süvariden oluşan 500 kişilik bir birliği, Tarif b. Malik komutasında yarımadaya gönderdi.[13]
Tarif b.Malik orduları ilk harekette başarılı olmuştu. Tarık b.Ziyad’da İspanya’nın fethi için hazırlıklara başlamış,Sebte “Ceuta” valisi Julianus ile irtibat kurmuş ve Endülüs'ün fethi için gerekli lojistik desteği ve istihbaratı almıştı.[14] Bu harekatın başarılı olmasının ardından Musa ibn-i Nusayr, 28 Nisan 711 yılında, çoğunluğu Berberilerden oluşan 7000 kişilik bir ordu hazırlayarak Tarık bin Ziyad komutasında İspanya’ya gönderdi. Gemilerle İspanya’ya çıkan İslam Ordusu, o zaman Calpe adını taşıyan, fetih sonrasında ise Cebel-i Tarık adını alan yerde karargah kurdu. Cebil-i Tarık’ı karargah edinen İslam Ordusu, buradan batı yönünde harekete geçerek Ceziretülhadra’ya (Algeciras) kadar olan sahil şeridini ele geçirdi.[15] Bu esnada Vizigot Kralı Roderick "Rodrigo", kuzeyde meydana gelen bir iç ayaklanmayı bastırmakla meşguldü. Durumdan haberdar olur olmaz hemen başkente döndü. Târık b. Ziyâd, İspanya’nın güney bölgelerine ulaşan ordusunu düzene sokup, askerlerine hitap ettikten sonra kuzeye doğru Kurtuba üzerine harekete geçti. İspanya içlerine doğru ilerleyen İslâm ordusunun haberini alan Rodrigo “Roderick”, büyük bir ordu topladı. Rodrigo’nun ordusunun sayısı İbn Hal-dûn [16]’a göre 40.000 kişi, bazı kaynaklar göre 70.000 kişi, Nüveyrî [17] ve Makkarî [18] ’ye göre ise 100.000 kişi idi.
Vizigot ordusunun en az 40.0000 askerden oluştuğunu haber alan Târık acele bir şekilde Mûsâ b. Nusayr’a bir mektup yazdı, düşman ordusunun sayısını haber vererek yardım istedi. Kuvvetli bir ordu hazırlayarak Tarık kumandasındaki İslam Ordusu’nun üzerine yürüdü. Tarık’ın durumdan haberdar etmesi üzerine Musa ibn-i Nusayr, İslam Ordusu’na takviye 5000 kişilik bir kuvvet daha gönderdi. Böylece Müslümanların sayısı 12.000’e ulaştı.[20]
Bu iki ordu, 20 Temmuz 711 (H.27 Ramazan 92) yılında Sidonia “Şezûne “ şehri yakınlarında bulunan Lekke’de “Guadalate” vadisinde karşı karşıya geldiler. Savaş sekiz gün devam etti. Vizigot Ordusu’nun sağ ve sol kanatlarını komuta eden, daha önceki Kral Witiza’nın çocukları savaş alanını terk ettiler. Merkezdeki Roderick "Rodrigo" komutasındaki birlikler bir süre daha dayandı fakat sonunda dağıldılar ve bozguna uğradılar. Kral Roderick "Rodrigo"’da bu savaşta ölenler arasındaydı.[21]
Vizigot ordusu ile Endülüs’lü Müslümanların Savaştıkları Guadalete Vadisi, Frontera- CADİZ
Tarık savaşın sonucunu Musa ibn-i Nusayr’a rapor etti ve fethe devam etmek istediğini bildirdi. Musa, Tarık’a fethe devam etmemesini ve harekete geçmek için kendisinin gelmesini beklemesini söyledi. Fakat Tarık, Vizigotların toplanmasına fırsat vermemek için kaçanların toplandığı Ecija "İştece" şehrine doğru harekete geçti. Burada kuvvetli bir direniş olmakla birlikte İslam Ordusu’nun saldırısı karşısında dayanamayarak şehri teslim ettiler. “Ali Abdurrahman el-Haccî, Târık b. Ziyâd’ın Endülüs’te takip ettiği güzergâhı şu şekilde sıralamıştır. Septe, Cebel-i Târık, Cezîretü’l-Hadrâ, Barbat (Lekke) vadisi, Şezûne, Mevrûr, Karmûne, İşbiliyye, İstece, Kurtuba, Malaka, Gırnata, Elbîre, Tüdmir, Cebbân, Tuleytula, Medînetü’l-Mâide. Bu güzergâh içinde bulunan Şezûne, İşbiliyye, Karmûne vb. şehirler daha sonra Mûsâ b. Nusayr tarafından fethedilecektir.[22]
Tarık burada ordusunu dört gruba ayırarak İspanya’nın fethiyle görevlendirdi. Müslüman orduları İspanya’nın içlerine doğru hareket ettiler. Gruplardan biri, Kurtuba “Cordoba”, bir diğeri Gırnata “Granada” ve Elbire “Elvira”, üçüncüsü de Malaka “Malaga” şehirlerini fethetti. Tarık’ın başında bulunduğu asıl grup ise Vizigotların başkenti olan Tuleytula (Toledo) şehri üzerine yürüyerek orayı fethetti.[23] Böylece Tarık b. Ziyad, 711 yılının sonuna gelindiğinde, İspanya’nın yaklaşık yarısını fethetmiş oldu. Târık bu başarılarının ardından Musa b. Nusayr'a bir mektub yazarak gerçekleştirdiği fetihleri müjdelemiştir. Musa da Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik'e bir mektup yazıp Endülüs'ün fethini müjdelemiş ve mektubunda Târık'ın bu başarısını sahiplenmiştir. Sonra da Târık b. Ziyâd'a bir mektup yazarak Kurtuba'dan daha ileriye gitmemesini, kendisinin hemen yola çıkacağını ve Kurtuba'da beklemesini emretmiştir.[24]
Musa ibn-i Nusayr ise Haziran 712 yılında, çoğunluğu Araplardan oluşan 18.000 kişilik bir orduyla İspanya’ya girdi. Tarık b. Ziyad’ın izlediği yoldan farklı bir yol izleyerek, kuzeybatı doğrultusunda fetih hareketine başladı. Sidonia, Karmuna “Carmonia”, İşbiliye “Sevilla”, Niebla “Huelva” ve Beja şehirlerini fethetti. Merida şehrini kuşatan Musa, burada kuvvetli bir direnişle karşılaştı. Fakat bir yıllık bir kuşatma sonunda hicri 94. yılının Ramazan ayında, miladi 30 Haziran 713’te şehri teslim alarak Tarık b. Ziyad ile buluşmak üzere Tuleytula’ “Toledo”ya gitti.[25]Târık b. Ziyâd, Mûsâ b. Nusayr ve oğlu Abdülazîz b. Mûsâ ve diğer komutanlar Endülüs’ün farklı bölgelerinde fetihlere devam etmişlerdir. Mûsâ b. Nusayr, bir yandan fetihlere devam ederken, diğer yandan da İspanya’nın kuzey noktalarındaki uç bölgelerine kadar ulaşan islâm ordusunun dönüş yollarının Vizigotlar tarafından kesilmesi endişesini taşıyor ve bunun için tedbirler alıyordu. Henüz fethedilmemiş olan güney ve güneydoğu Endülüs’teki şehirlerin fethedilmesi ve bu bölgedeki Vizigot mukavemetinin kırılması gerekiyordu. Bu husus İspanya’nın tamamının fethedilmesi ve fethin başarıya ulaşması açısından önemliydi. Musa b.Nusayr ve Tarık’ın Tuleytula Toledo’da birleşen islam orduları İspanya’nın kuzeyine doğru Aragon üzerine yürüdü. Sarakusta “Zaragoza”, Barcelona, Asturias, Legio ve Cantabriya’nın başkenti Amaya’yı ele geçirdi. Arkasından kuzeyde bulunan bir çok şehir fethedildi. İki yıldan daha az bir süre içerisinde, Pireneler’e kadar hemen hemen tüm İspanya Müslümanların eline geçti.[26] M. Dit Hattab’a göre, Mûsâ b. Nusayr ve Târık b. Ziyâd Endülüs’ün kuzeyinde fetihlere devam ederken, aynı zamanda Musa b.Nusyar'ın oğlu Abdülazîz b. Mûsâ da Portekiz bölgesinin fethine uğraşıyordu. Babası Mûsâ b. Nusayr onu fethedilen bölgelerin genel komutanlığına tayin etmişti. Abdülazîz b. Mûsâ, Portekiz bölgesindeki Evora, Sanlarn, Santarem, Lizbon ve Coimbra’yı fethetmiş ve islâm ordusunu Astorga bölgesine kadar uzanmıştı.[27]
Abdülazîz’in gerçekleştirdiği bu fetihler babası Mûsâ’nın Endülüs’ten şam’a geri dönmesinden az önce yapılmıştır. Çünkü M. Dit Hattab, “er-Risâletü’F-Derîfiyye” adlı eserde Mûsâ b. Nusayr’ın Endülüs’ten ayrılmasından önce Müslümanların Endülüs’te kılıçlarıyla girmedikleri hiçbir yer kalmadığının belirtildiğini zikretmektedir. Aynı durum Katolik Ansiklopedisindede geçmektedir. Portekiz’in müslümanlar tarafından fethedilmesinde savaş unsuru oluşturan bir maddeden bahsedilmemektedir.
S. Abdülazîz Sâlim, Abdülazîz b. Mûsâ’nın 95/714 yılında İspanya’nın batısındaki Portekiz bölgesinde bulunan Evora, Santarem ve Coimbra’yı sulh yoluyla fethettiğine dâir görüşler olduğunu ifade etmekte ve İspanyol tarihçi Saavedra’nın da aynı görüşü paylaştığını söylemektedir.[28]
Musa b. Nusayr ve Tarık b. Ziyad fetih hareketlerine devam etmekteydiler. Musa b. Nusayr, İspanya’nın kuzeybatısında kalan kısımların tamamının fethini beklemeden Pireneler’i aşarak ve Fransa’ya girdi. Languedoc, Narbonne, Avignon (Avennis) ve Lyon şehirlerini ele geçirdi. Araplar tarafından Karlah diye anılan, Carolingian Hanedanı’nın kurucusu Heristallı Pepin, Avignon ve Lyon’u geri aldı fakat Narbonne’yi almayı başaramadı. Böylece Rhone nehri, Müslümanlar ve Franklar arasında sınır oldu.[29] Fakat bu sırada Musa, Halife Velid’den geri dönmelerini isteyen bir mektup aldı. Mektup, Musa’ya Cillıkiye “Galicia” bölgesinde bulunan Lugo şehrinde ulaşmıştı. Kendisinden fethi tamamlamadan dönmesi isteniyordu. Musa b. Nusayr, yerine oğlu Abdulaziz’i vali tayin ederek,Eylül 714’te (Zilhicce 95), beraberinde Tarık b. Ziyad ile birlikte, İspanya’yı terk etti ve Şam’a döndü. Böylece 756 yılına kadar devam edecek olan, Emevilere bağlı valilik dönemi başlamış oldu.[30]
Mûsâ, oğlu Abdülazîz b. Mûsâ’yı Endülüs valiliğine tayin etti. Endülüs’e başkent olarak Romalılar döneminde de ülkenin başkenti olan işbiliyye (Sevilla) şehrini seçti. Burası herhangi bir tehlike anında Müslümanların gemileriyle ulaşabilecekleri bir nehirdi. Mûsâ b. Nusayr, işbiliyye şehrinin Müslümanlara Endülüs’ün giriş kapısı olmasını arzu etti.[31] Endülüs Tarihçisi İbn Haldûn, Mûsâ b. Nusayr’ın oğlu Abdülazîz’i vali tayin ettikten sonra Kurtuba şehrini başkent yaptığını öne sürer.[32] Endülüs fatihleri Musa b. Nusayr ve Tarık b. Ziyad, 714 senesinde Şam'a dönerken Endülüs'de fethedilmemiş topraklar olarak sadece doğudaki Tudmir ile Kuzeydeki dağlık Asturias bölgeleri kalmıştı. Musa'nın yerine Endülüs'ün idaresini üstlenen' oğlu Abdulaziz'in ilk işi, Tudmir'i zaptetınek oldu (714-5). Bilahere Anbese b. Süheym el-Kelbi'nin valiliği sırasında (102"107/721-725) Asturias bölgesinin fethi için teşebbüste bulunulmuş" ancak bölgenin çok kayalık olması ve fazla bir nüfus barındırmaması gibi sebeplerle bu teşebbüse son verilmiştir. Bir rivayete göre, müslümanlar burasını kuşatma altına aldıklarında üç yüz hristiyan bulunuyordu. Bilakis bunların sayısı otuzu erkek ve onu kadın olmak üzere kırk kişiye düştü. Bunun üzerine müslümanlar: "Hepisi otuz erkek, Artık bunlar bize zarar veremezler" diyerek kuşatmayı kaldırmışlardır. [33] Daha sonra görüleceği üzere, Endülüs'ü sonunu hazırlayan "Reconquista" Yeniden Fetih sürecini başlatan, bugünün İspanya krallığının temellerini atan işte bu otuz kişi olmuştur.
Tarık, fethettiği yerlerdeki halkı dinle*rinde serbest bırakıp mal ve can emniyetini sağladı. Hristiyanlara karşı gösterdiği bu güzel muamele, hemen tesirini göstererek, kısa zamandan sonra hristiyan muhacirler*den başka Avrupa’nın bilhassa Fransa’nın muhtelif yerlerinde oturan ve yaşayışların*dan memnun olmayan bir hayli ahalinin se*vine sevine Endülüse gelmesine sebeb oldu. Artık İspanya yeni bir doğuşa teşkil edecekti.
İslâmiyet Berberîler ve İspanyollar üzerinde bir sorumluluk duygusu oluşturmuş ve bu dine giren herkes kendini bir davetçi olarak görmüştür.Müslümanlar davetçi bir İslam anlayışı ve ümmet bilinci ile birliği sağlamaya yönelmiştir.[34]
Endülüs’ün fethinde asıl amacın İslâmiyet’in yayılması olduğunu gösteren bilgiler vardır. Örneğin vali Ukbe b. Haccâc, Endülüs’te Hıristiyanlarla yaptığı savaşlarda ele geçirdiği esirlere her şeyden önce İslâm dinini anlatmış, bu sayede 2.000 esirin Müslüman olmasına vesile olmuştur.[35]
Diğer taraftan Endülüs’te, Doğu’da olduğu gibi yeni Müslümanlardan cizye alınmaya devam edilmesi şeklinde İslâmlaşmayı yavaşlatacak bir uygulamaya rastlamak mümkün değildir.[36]
Endülüs’lü müslümanlar bir tarihin kapılarını aralamışlar. Dünyaya ilham kaynağı olacak sekiz asır sürecek bir medeniyetin tohumlarını İspanyada atmışlardı. Müslümanlar feth ettiği bu topraklara barış ve huzur getirmişlerdir. Müslümanlar gayrimüslimlere saygı ve hoşgörü içinde yaklaşmışlardır. Yapılan savaşlar sonunda bölgeye iyice hakim olan Müslümanlar, o dönemde İberya Yarımadası'nda yaşayan halkın da sevgisini ve güvenini kazanmıştır. Çünkü halk daha önce ülkenin yönetimi elinde bulunan Vizigot Krallığı döneminde toplumsal ve dini çatışmalara sahne olmuş ve adaletsiz bir şekilde yönetilmiştir. Müslümanların hakimiyetiyle ise ülkeye refah, barış ve zenginlik gelmiştir.
Vizigot İspanyası’nın zalimce işleyen kanunlarının yerini müslümanların hoşgörüsü almış ve sekizyüz yıl sürecek olan medeniyetin tohumlarını bu hoşgörü oluşturmuştur. Endülüs’te fethedilen bölgelerde yumuşak ve hoşgörülü davranışlar sergileyen Müslüman idareciler, hükümlerin tatbikinde ve çeşitli vergilerin toplanmasında da âdil olmaya gayret ettiler.[34] İspanyol halkı zamanla islamı benimsemiş ve bir çoğu hiçbir baskı ve etki altında kalmadan Müslüman olmuşlardı. Şahsi hürriyetler, seyahat ve yerleşme hürriyeti, konut dokunulmazlığı, manevi hürriyetler, dinî müsamaha, mabetlerin korunması, ibadet hürriyeti ve dini sembollerin kullanılması, kutsal günlerinin tanınması, düşünce açıklama hürriyeti, eğitim-öğretim hürriyeti, dinî liderlerini seçme hürriyeti, kamu irtifak hakkı ve hazine yardımı, iktisadi ve sosyal haklar ve yasal haklarını kullanma hakkı. [35] Kısacası hristiyan halka her türlü sosyal hak tanınmıştır. Bu saygı ve vefa dolayısıyladır ki, Endülüs'te sekiz asırlık İslam hâkimiyeti döneminde Yahudi ve Hıristiyan varlığı hep devam etmiştir. Şüphesiz Endülüs Müslümanları'nın tarihe örnek teşkil eden bu davranışları, Kuran ahlakının insan hayatına sunduğu bir güzellik ve çözümdür. Allah Kuran-ı Kerim'in pek çok ayetinde insanlara karşı şefkatli ve adaletli olmayı emreder. Dolayısıyla Endülüs Müslümanları'nın bu şahsiyetli karakterleri kendilerine Kuran'ı rehber edinmelerinden kaynaklanmaktadır. Allah Müslümanlarda görülen bu üstün ahlak özelliğini bir ayette şöyle bildirir:
"Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar.Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. Hac Suresi- 41
Buradan haraketle (705) yılında İtalya'nın güneyi Sicilya, (706) Sardunya, (708)’de İberyarımadasına komşu adalar olan Mallorca "Mayorka" ve Minorca" Minorka adalarına seferler düzenlemiştir.Bu sefere Musa ile beraber Arapların önde gelenlerinden pek çok kişi katıldığı için "Gazvetü'l-Eşrâf" ismi de verilmektedir.[5]
Müslüman askerlerinin Kuzey Afrika’nın tamamının fethedip karadan Atlas okyanusu kıyılarına kadar ulaşmaları büyük bir başarı ve İslâm fetih siyaseti açısından da önemli bir gelişmedir. İslam hakimiyetinin ilerleyişi artık Avrupa kapılarına dayanıyordu. Ekonomi ve iklim faktörü göz önüne alındığında Kuzey Afrika’nın tamamının fethedilmesinden sonra Müslümanlar ya sıcak çöl iklimine, sahra ve kurak toprakların hâkim olduğu güneydeki Afrika içlerine, ya da tabiî zenginlikleri bakımından cazip olan kuzeydeki İspanya’ya yönelmeleri gerekiyordu.[6] Müslümanlar son olarak İspanya’nın fethini hedefliyorlardı. Musa b. Nusayr, berberi azatlı kölesi Târık b. Ziyâdı 711 yılında Kuzey Afrikada bulunan Tanca'ya vali olarak atamıştı. Bu gelişmelerden sonra belli bir müddet sonra Târık b.Ziyad, Musa b. Nusayr'a bir mektup yazarak İspanya’nın fethine çıkmak için izin istemiştir. Fetih için altı gemi ile hazır beklediğini de Musa'ya bildirmiştir. [7]
Musa ibn-i Nusayr, İspanya’nın ekonomik, sosyal ve siyasi durumu ile ilgili olarak kendisine verilen raporları değerlendirerek, fethin Avrupa’ya doğru genişlemesine karar verdi. Bu doğrultuda fethe başlayabilmek için, İspanya’nın fethiyle ilgili görüşünü, Şam’da bulunan Emevi Halifesi Velid b. Abdülmelik’e bildirdi. Halife, askerlerin can güvenliğinin sağlanması koşuluyla bu fetih hareketine izin verdi.[8] Fetih öncesi İspanya’nın iç durumundaki siyâsî, dinî ve sosyal problemler fethin önemli sebeplerinden birisidir. Eski Vizigot kralı Witiza’nın oğulları ve taraftarlarıyla işbaşındaki kral Rodrigo arasındaki taht mücadelesi, halka zulüm derecesine varan haksız uygulamalar, sosyal tabakalar arasında büyük dengesizlikler söz konusuydu.[9] İspanya halkının güçsüz oluşu, Vizigot monarşisinin zayıflığı, ekonomik bunalımlar, haksız uygulamalar krallığı bir sona yaklaştırıyordu.[10]
“Claude Cahen’e göre fetih öncesi İspanya, Bizans kıyılarından gelen saldırılar, kendi iç kavgaları ve kötü davrandıkları Yahudilerin ayaklanmalarıyla sarsıntılar içindeydi.”[11] Çağdaş Endülüs tarihi araştırmacılarından S. Muhammed Imâmuddin’e göre yoksullaştırılmış vatandaşlar, mahvolmuş köleler, sefalet içindeki halk ve zulme uğramış Yahudilerin hepsi bir kurtarıcı bekliyorlardı. [12 ]Musa ibn-i Nusayr fethe başlamadan önce keşif ve hazırlık yapmak amacıyla ilk olarak 400 yaya ve 100 süvariden oluşan 500 kişilik bir birliği, Tarif b. Malik komutasında yarımadaya gönderdi.[13]
Tarif b.Malik orduları ilk harekette başarılı olmuştu. Tarık b.Ziyad’da İspanya’nın fethi için hazırlıklara başlamış,Sebte “Ceuta” valisi Julianus ile irtibat kurmuş ve Endülüs'ün fethi için gerekli lojistik desteği ve istihbaratı almıştı.[14] Bu harekatın başarılı olmasının ardından Musa ibn-i Nusayr, 28 Nisan 711 yılında, çoğunluğu Berberilerden oluşan 7000 kişilik bir ordu hazırlayarak Tarık bin Ziyad komutasında İspanya’ya gönderdi. Gemilerle İspanya’ya çıkan İslam Ordusu, o zaman Calpe adını taşıyan, fetih sonrasında ise Cebel-i Tarık adını alan yerde karargah kurdu. Cebil-i Tarık’ı karargah edinen İslam Ordusu, buradan batı yönünde harekete geçerek Ceziretülhadra’ya (Algeciras) kadar olan sahil şeridini ele geçirdi.[15] Bu esnada Vizigot Kralı Roderick "Rodrigo", kuzeyde meydana gelen bir iç ayaklanmayı bastırmakla meşguldü. Durumdan haberdar olur olmaz hemen başkente döndü. Târık b. Ziyâd, İspanya’nın güney bölgelerine ulaşan ordusunu düzene sokup, askerlerine hitap ettikten sonra kuzeye doğru Kurtuba üzerine harekete geçti. İspanya içlerine doğru ilerleyen İslâm ordusunun haberini alan Rodrigo “Roderick”, büyük bir ordu topladı. Rodrigo’nun ordusunun sayısı İbn Hal-dûn [16]’a göre 40.000 kişi, bazı kaynaklar göre 70.000 kişi, Nüveyrî [17] ve Makkarî [18] ’ye göre ise 100.000 kişi idi.
Vizigot ordusunun en az 40.0000 askerden oluştuğunu haber alan Târık acele bir şekilde Mûsâ b. Nusayr’a bir mektup yazdı, düşman ordusunun sayısını haber vererek yardım istedi. Kuvvetli bir ordu hazırlayarak Tarık kumandasındaki İslam Ordusu’nun üzerine yürüdü. Tarık’ın durumdan haberdar etmesi üzerine Musa ibn-i Nusayr, İslam Ordusu’na takviye 5000 kişilik bir kuvvet daha gönderdi. Böylece Müslümanların sayısı 12.000’e ulaştı.[20]
Bu iki ordu, 20 Temmuz 711 (H.27 Ramazan 92) yılında Sidonia “Şezûne “ şehri yakınlarında bulunan Lekke’de “Guadalate” vadisinde karşı karşıya geldiler. Savaş sekiz gün devam etti. Vizigot Ordusu’nun sağ ve sol kanatlarını komuta eden, daha önceki Kral Witiza’nın çocukları savaş alanını terk ettiler. Merkezdeki Roderick "Rodrigo" komutasındaki birlikler bir süre daha dayandı fakat sonunda dağıldılar ve bozguna uğradılar. Kral Roderick "Rodrigo"’da bu savaşta ölenler arasındaydı.[21]
Vizigot ordusu ile Endülüs’lü Müslümanların Savaştıkları Guadalete Vadisi, Frontera- CADİZ
Tarık savaşın sonucunu Musa ibn-i Nusayr’a rapor etti ve fethe devam etmek istediğini bildirdi. Musa, Tarık’a fethe devam etmemesini ve harekete geçmek için kendisinin gelmesini beklemesini söyledi. Fakat Tarık, Vizigotların toplanmasına fırsat vermemek için kaçanların toplandığı Ecija "İştece" şehrine doğru harekete geçti. Burada kuvvetli bir direniş olmakla birlikte İslam Ordusu’nun saldırısı karşısında dayanamayarak şehri teslim ettiler. “Ali Abdurrahman el-Haccî, Târık b. Ziyâd’ın Endülüs’te takip ettiği güzergâhı şu şekilde sıralamıştır. Septe, Cebel-i Târık, Cezîretü’l-Hadrâ, Barbat (Lekke) vadisi, Şezûne, Mevrûr, Karmûne, İşbiliyye, İstece, Kurtuba, Malaka, Gırnata, Elbîre, Tüdmir, Cebbân, Tuleytula, Medînetü’l-Mâide. Bu güzergâh içinde bulunan Şezûne, İşbiliyye, Karmûne vb. şehirler daha sonra Mûsâ b. Nusayr tarafından fethedilecektir.[22]
Tarık burada ordusunu dört gruba ayırarak İspanya’nın fethiyle görevlendirdi. Müslüman orduları İspanya’nın içlerine doğru hareket ettiler. Gruplardan biri, Kurtuba “Cordoba”, bir diğeri Gırnata “Granada” ve Elbire “Elvira”, üçüncüsü de Malaka “Malaga” şehirlerini fethetti. Tarık’ın başında bulunduğu asıl grup ise Vizigotların başkenti olan Tuleytula (Toledo) şehri üzerine yürüyerek orayı fethetti.[23] Böylece Tarık b. Ziyad, 711 yılının sonuna gelindiğinde, İspanya’nın yaklaşık yarısını fethetmiş oldu. Târık bu başarılarının ardından Musa b. Nusayr'a bir mektub yazarak gerçekleştirdiği fetihleri müjdelemiştir. Musa da Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik'e bir mektup yazıp Endülüs'ün fethini müjdelemiş ve mektubunda Târık'ın bu başarısını sahiplenmiştir. Sonra da Târık b. Ziyâd'a bir mektup yazarak Kurtuba'dan daha ileriye gitmemesini, kendisinin hemen yola çıkacağını ve Kurtuba'da beklemesini emretmiştir.[24]
Musa ibn-i Nusayr ise Haziran 712 yılında, çoğunluğu Araplardan oluşan 18.000 kişilik bir orduyla İspanya’ya girdi. Tarık b. Ziyad’ın izlediği yoldan farklı bir yol izleyerek, kuzeybatı doğrultusunda fetih hareketine başladı. Sidonia, Karmuna “Carmonia”, İşbiliye “Sevilla”, Niebla “Huelva” ve Beja şehirlerini fethetti. Merida şehrini kuşatan Musa, burada kuvvetli bir direnişle karşılaştı. Fakat bir yıllık bir kuşatma sonunda hicri 94. yılının Ramazan ayında, miladi 30 Haziran 713’te şehri teslim alarak Tarık b. Ziyad ile buluşmak üzere Tuleytula’ “Toledo”ya gitti.[25]Târık b. Ziyâd, Mûsâ b. Nusayr ve oğlu Abdülazîz b. Mûsâ ve diğer komutanlar Endülüs’ün farklı bölgelerinde fetihlere devam etmişlerdir. Mûsâ b. Nusayr, bir yandan fetihlere devam ederken, diğer yandan da İspanya’nın kuzey noktalarındaki uç bölgelerine kadar ulaşan islâm ordusunun dönüş yollarının Vizigotlar tarafından kesilmesi endişesini taşıyor ve bunun için tedbirler alıyordu. Henüz fethedilmemiş olan güney ve güneydoğu Endülüs’teki şehirlerin fethedilmesi ve bu bölgedeki Vizigot mukavemetinin kırılması gerekiyordu. Bu husus İspanya’nın tamamının fethedilmesi ve fethin başarıya ulaşması açısından önemliydi. Musa b.Nusayr ve Tarık’ın Tuleytula Toledo’da birleşen islam orduları İspanya’nın kuzeyine doğru Aragon üzerine yürüdü. Sarakusta “Zaragoza”, Barcelona, Asturias, Legio ve Cantabriya’nın başkenti Amaya’yı ele geçirdi. Arkasından kuzeyde bulunan bir çok şehir fethedildi. İki yıldan daha az bir süre içerisinde, Pireneler’e kadar hemen hemen tüm İspanya Müslümanların eline geçti.[26] M. Dit Hattab’a göre, Mûsâ b. Nusayr ve Târık b. Ziyâd Endülüs’ün kuzeyinde fetihlere devam ederken, aynı zamanda Musa b.Nusyar'ın oğlu Abdülazîz b. Mûsâ da Portekiz bölgesinin fethine uğraşıyordu. Babası Mûsâ b. Nusayr onu fethedilen bölgelerin genel komutanlığına tayin etmişti. Abdülazîz b. Mûsâ, Portekiz bölgesindeki Evora, Sanlarn, Santarem, Lizbon ve Coimbra’yı fethetmiş ve islâm ordusunu Astorga bölgesine kadar uzanmıştı.[27]
Abdülazîz’in gerçekleştirdiği bu fetihler babası Mûsâ’nın Endülüs’ten şam’a geri dönmesinden az önce yapılmıştır. Çünkü M. Dit Hattab, “er-Risâletü’F-Derîfiyye” adlı eserde Mûsâ b. Nusayr’ın Endülüs’ten ayrılmasından önce Müslümanların Endülüs’te kılıçlarıyla girmedikleri hiçbir yer kalmadığının belirtildiğini zikretmektedir. Aynı durum Katolik Ansiklopedisindede geçmektedir. Portekiz’in müslümanlar tarafından fethedilmesinde savaş unsuru oluşturan bir maddeden bahsedilmemektedir.
S. Abdülazîz Sâlim, Abdülazîz b. Mûsâ’nın 95/714 yılında İspanya’nın batısındaki Portekiz bölgesinde bulunan Evora, Santarem ve Coimbra’yı sulh yoluyla fethettiğine dâir görüşler olduğunu ifade etmekte ve İspanyol tarihçi Saavedra’nın da aynı görüşü paylaştığını söylemektedir.[28]
Musa b. Nusayr ve Tarık b. Ziyad fetih hareketlerine devam etmekteydiler. Musa b. Nusayr, İspanya’nın kuzeybatısında kalan kısımların tamamının fethini beklemeden Pireneler’i aşarak ve Fransa’ya girdi. Languedoc, Narbonne, Avignon (Avennis) ve Lyon şehirlerini ele geçirdi. Araplar tarafından Karlah diye anılan, Carolingian Hanedanı’nın kurucusu Heristallı Pepin, Avignon ve Lyon’u geri aldı fakat Narbonne’yi almayı başaramadı. Böylece Rhone nehri, Müslümanlar ve Franklar arasında sınır oldu.[29] Fakat bu sırada Musa, Halife Velid’den geri dönmelerini isteyen bir mektup aldı. Mektup, Musa’ya Cillıkiye “Galicia” bölgesinde bulunan Lugo şehrinde ulaşmıştı. Kendisinden fethi tamamlamadan dönmesi isteniyordu. Musa b. Nusayr, yerine oğlu Abdulaziz’i vali tayin ederek,Eylül 714’te (Zilhicce 95), beraberinde Tarık b. Ziyad ile birlikte, İspanya’yı terk etti ve Şam’a döndü. Böylece 756 yılına kadar devam edecek olan, Emevilere bağlı valilik dönemi başlamış oldu.[30]
Mûsâ, oğlu Abdülazîz b. Mûsâ’yı Endülüs valiliğine tayin etti. Endülüs’e başkent olarak Romalılar döneminde de ülkenin başkenti olan işbiliyye (Sevilla) şehrini seçti. Burası herhangi bir tehlike anında Müslümanların gemileriyle ulaşabilecekleri bir nehirdi. Mûsâ b. Nusayr, işbiliyye şehrinin Müslümanlara Endülüs’ün giriş kapısı olmasını arzu etti.[31] Endülüs Tarihçisi İbn Haldûn, Mûsâ b. Nusayr’ın oğlu Abdülazîz’i vali tayin ettikten sonra Kurtuba şehrini başkent yaptığını öne sürer.[32] Endülüs fatihleri Musa b. Nusayr ve Tarık b. Ziyad, 714 senesinde Şam'a dönerken Endülüs'de fethedilmemiş topraklar olarak sadece doğudaki Tudmir ile Kuzeydeki dağlık Asturias bölgeleri kalmıştı. Musa'nın yerine Endülüs'ün idaresini üstlenen' oğlu Abdulaziz'in ilk işi, Tudmir'i zaptetınek oldu (714-5). Bilahere Anbese b. Süheym el-Kelbi'nin valiliği sırasında (102"107/721-725) Asturias bölgesinin fethi için teşebbüste bulunulmuş" ancak bölgenin çok kayalık olması ve fazla bir nüfus barındırmaması gibi sebeplerle bu teşebbüse son verilmiştir. Bir rivayete göre, müslümanlar burasını kuşatma altına aldıklarında üç yüz hristiyan bulunuyordu. Bilakis bunların sayısı otuzu erkek ve onu kadın olmak üzere kırk kişiye düştü. Bunun üzerine müslümanlar: "Hepisi otuz erkek, Artık bunlar bize zarar veremezler" diyerek kuşatmayı kaldırmışlardır. [33] Daha sonra görüleceği üzere, Endülüs'ü sonunu hazırlayan "Reconquista" Yeniden Fetih sürecini başlatan, bugünün İspanya krallığının temellerini atan işte bu otuz kişi olmuştur.
Tarık, fethettiği yerlerdeki halkı dinle*rinde serbest bırakıp mal ve can emniyetini sağladı. Hristiyanlara karşı gösterdiği bu güzel muamele, hemen tesirini göstererek, kısa zamandan sonra hristiyan muhacirler*den başka Avrupa’nın bilhassa Fransa’nın muhtelif yerlerinde oturan ve yaşayışların*dan memnun olmayan bir hayli ahalinin se*vine sevine Endülüse gelmesine sebeb oldu. Artık İspanya yeni bir doğuşa teşkil edecekti.
İslâmiyet Berberîler ve İspanyollar üzerinde bir sorumluluk duygusu oluşturmuş ve bu dine giren herkes kendini bir davetçi olarak görmüştür.Müslümanlar davetçi bir İslam anlayışı ve ümmet bilinci ile birliği sağlamaya yönelmiştir.[34]
Endülüs’ün fethinde asıl amacın İslâmiyet’in yayılması olduğunu gösteren bilgiler vardır. Örneğin vali Ukbe b. Haccâc, Endülüs’te Hıristiyanlarla yaptığı savaşlarda ele geçirdiği esirlere her şeyden önce İslâm dinini anlatmış, bu sayede 2.000 esirin Müslüman olmasına vesile olmuştur.[35]
Diğer taraftan Endülüs’te, Doğu’da olduğu gibi yeni Müslümanlardan cizye alınmaya devam edilmesi şeklinde İslâmlaşmayı yavaşlatacak bir uygulamaya rastlamak mümkün değildir.[36]
Endülüs’lü müslümanlar bir tarihin kapılarını aralamışlar. Dünyaya ilham kaynağı olacak sekiz asır sürecek bir medeniyetin tohumlarını İspanyada atmışlardı. Müslümanlar feth ettiği bu topraklara barış ve huzur getirmişlerdir. Müslümanlar gayrimüslimlere saygı ve hoşgörü içinde yaklaşmışlardır. Yapılan savaşlar sonunda bölgeye iyice hakim olan Müslümanlar, o dönemde İberya Yarımadası'nda yaşayan halkın da sevgisini ve güvenini kazanmıştır. Çünkü halk daha önce ülkenin yönetimi elinde bulunan Vizigot Krallığı döneminde toplumsal ve dini çatışmalara sahne olmuş ve adaletsiz bir şekilde yönetilmiştir. Müslümanların hakimiyetiyle ise ülkeye refah, barış ve zenginlik gelmiştir.
Vizigot İspanyası’nın zalimce işleyen kanunlarının yerini müslümanların hoşgörüsü almış ve sekizyüz yıl sürecek olan medeniyetin tohumlarını bu hoşgörü oluşturmuştur. Endülüs’te fethedilen bölgelerde yumuşak ve hoşgörülü davranışlar sergileyen Müslüman idareciler, hükümlerin tatbikinde ve çeşitli vergilerin toplanmasında da âdil olmaya gayret ettiler.[34] İspanyol halkı zamanla islamı benimsemiş ve bir çoğu hiçbir baskı ve etki altında kalmadan Müslüman olmuşlardı. Şahsi hürriyetler, seyahat ve yerleşme hürriyeti, konut dokunulmazlığı, manevi hürriyetler, dinî müsamaha, mabetlerin korunması, ibadet hürriyeti ve dini sembollerin kullanılması, kutsal günlerinin tanınması, düşünce açıklama hürriyeti, eğitim-öğretim hürriyeti, dinî liderlerini seçme hürriyeti, kamu irtifak hakkı ve hazine yardımı, iktisadi ve sosyal haklar ve yasal haklarını kullanma hakkı. [35] Kısacası hristiyan halka her türlü sosyal hak tanınmıştır. Bu saygı ve vefa dolayısıyladır ki, Endülüs'te sekiz asırlık İslam hâkimiyeti döneminde Yahudi ve Hıristiyan varlığı hep devam etmiştir. Şüphesiz Endülüs Müslümanları'nın tarihe örnek teşkil eden bu davranışları, Kuran ahlakının insan hayatına sunduğu bir güzellik ve çözümdür. Allah Kuran-ı Kerim'in pek çok ayetinde insanlara karşı şefkatli ve adaletli olmayı emreder. Dolayısıyla Endülüs Müslümanları'nın bu şahsiyetli karakterleri kendilerine Kuran'ı rehber edinmelerinden kaynaklanmaktadır. Allah Müslümanlarda görülen bu üstün ahlak özelliğini bir ayette şöyle bildirir:
"Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar.Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. Hac Suresi- 41