Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İstanbul Feth Olundu mu Olunacak mı?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İbn Teymiyye;189968' Alıntı:
Altı çizili yeri, Halifeleriniz çok olacak ve ilkine tabi olun, diğerlerini öldürün..(..) hadisi, yukarıda altı çizili yer ile benzeşmiyor. Altı çizili yerde halife adaylığına teşvik veya sorunsuz bir durum imajı verir iken, Allah rasulu s.a.v'in hadisi ise ihtilafı kesip atmaktadır. O da : ilkine tabi olun, diğerlerinin boynunu vurun..
eğer islam şahsiyeti adlı kitapta, halife olacak kişi için şart olan yedi (7) maddenin kaynağı var ise alabilir miyiz? yok eğer nebhaninin kendi sözü ise, bize de düşen şudur: alimlerin sözleri delil değil, delillendirilmeye muhtaçtır...
Halifenin birden fazla olması, halife varken başka halifenin çıkmasıyla ilgili değildir. Zaten onun (2.nin) öldürülmesi hakkında sahih hadis vardır. Bahsi geçen halifeler adaylardır. Bu mesela hz. Osman (r.anh) seçilmesindeki adaylar gibi.




Halifenin Kureyş Kabilesinden Olması:
Bu hususta şu hadis-i şerifler delil gösterilmektedir: Ömer (r.anh)'in oğlu Abdullah (r.anh) der ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"İnsanlardan iki kişi kaldığı sürece bu iş (Buradaki "Bu iş"den maksat hilafettir) Kurayşdedir.” (Buhûrî, Kit. Ahkam, bab 7; Musned İmam Ahmed c. II, sh. 29, 93, 128)
Amr bin As der ki, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kurayş hayırda da serde de kıyamete kadar insanların idarecileridir.” (Tirmizi, Kit, Fiten, bab 49, hn. 2227) Ebu Hurayra (r.anh), Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Bu hususta (Yani hilafeti) insanlar, Kurayş'e tabidirler. Müslümanları müslümanlarına, kafirleri kafirlerine tabidirler. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyet döneminde seçkin olanları islâm'da da seçkindirler. Eğer Hakk'ı idrak ederlerse! İnsanların en hayırlı olanlarının bu işi (hilafeti) en çok kerih görenler olduklarıı görürsün. Tâ ki içine düşünceye kadar.” (Buharı, Kit. Menakıb, bab 1; Muslim Kit. İmare, bab 1, 3; Musned, İmanı Ahmed, c. I, sh. 5, 101)
Muaviye b. Sufyan diyor ki, Resulullah'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Şubhesiz bu iş Kurayştedir. Onlar dini ayakta tuttukları müddetçe, kim onlara düşmanlık ederse, Allak onu yüzüstü süründürür.” (Buhârî, Kit. Ahkam, bab 2, Kit. Menakıb, bab 2; Dârimi Kit. Siyer, bab, 77)


Bazı alimler, halifeye itaat konusunda bir kısım hadisleri (ileride gelecek olan) delil göstererek, halifenin Kurayş'ten olmasının şart olmadığını, yukarıda zikredilen hadislerin gelecekteki olayları haber verme mahiyetinde olduklarını, Kurayş kabilesinden olmayanların da diğer şartlan haiz olmaları şartıyla halife olabileceklerini söylemişlerdir.
.........


Bahsi geçen hadisler :

Bu konu ile ilgili olarak Peygamber efendimiz (s.a.v.)'den şu hadis-i şerifler rivayet edilmektedir:
Ali (r.anh)'den rivayet ediliyor ki, Peygamber efendimiz (s.a.v.), bir yere bir müfreze gönderdi. Müfrezenin başına Ensar'dan birini emir tayin etti. Mufrezeye bunu dinleyip İtaat etmelerini emretti. Ne var ki bunlar bir şeyden dolayı emirlerini kızdırdılar. Emir onlara:
- "Haydi bana odun toplayın" dedi. Onlar da odun topladılar. Sonra emir onlara:
- "Ateş yakın" dedi. Onlar da yaktılar. Sonra emir onlara
- "Rasulullah size beni dinleyip itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi. Onlar da
- "Evet" dediler. Emir onlara:
- "Haydi girin bu ateşe" dedi. Bunun üzerine onlar birbirlerine baktılar ve şöyle dediler:
- "Biz ateşten kaçarak Rasulullaha sığındık". Onlar bu halde iken emirîn öfkesi yatıştı ve ateş de söndü. Rasulullah'a dönünce hadiseyi ona naklettiler. Peygamber efendimiz de şu cevabı verdi: "Eğer o ateşe girecek olsalardı ondan bir daha çıkamazlardı. İtaat ancak iyiliklerdedir.(Buharı, Kit. Ahkam, bab: 4, Kit. Megazi, bab 59; Muslim, Kit. İnıare, bab: 40, hn. 1840)

Diğer bir rivayette;
"... Bazıları o ateşe girmek istediler. Diğer bazıları ise şöyle dedi: "Biz iman ederek bu ateşten kaçtık." Sonra hadise Rasulullah'a intikal etti. O da ateşe girmek isteyenler için şunu söyledi: "Şayet ona girecek olsaydınız, kıyamete kadar orada kalırdınız." (Buhârî, Kit. Ahkam, bab: 1; Muslim, Kit. İmare, bab: 39, hn. 1840; Ebû Dâvûd, Kit. Cihad, bab: 87, hn. 2625; Nesei, Kit. Bey'a, bab: 34; hn. 4210; İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2863)

Ömer'in oğlu Abdullah'dan Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir. "Müslüman kişi, günah işlemesi emredilmedikçe, emirini dinleyip ve ona itaat etmekle mukelleftir. Şayet günah işlemesi emredilirse, ne dinlenilir ne de itaat edilir.” (Buhârî, Kit. Ahkam, bab: 4; Muslim, Kit. İmare, bab: 38, hn. 1839, 1840;İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2864; Tirmizi, Kit. Cihad, bab: 29, hn. 1707; Nesei, Kit, bey'a, bab: 34f hn. 4210; Ebû Dâvûd, Kit. Cihad, bab: 87, hn. 2626; Musned İmam Ahmed, c. I, sh. 82, 94, 124.)

Tirmizi sahibi Ebu İsa, bu manada Ali (r.anh), İmran bin Huseyn ve Hakem'den hadisler rivayet edildiğini ve bu hadisin sahih ve hasen olduğunu söylemektedir.
Abdullah bin Mes'ud (r.anh)'dan Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir.
"Benden sonra işlerinizi sevk ve idare etmeyi, Sünneti söndüren, bid'atle amel eden ve namazı vaktinden geciktiren adamlar üzerlerine alacaklardır." Abdullah bin Mes'ud der ki, dedim ki: Ey Allah'ın Rasulu, şayet bunlara erişirsem nasıl davranayım?
Rasulullah şöyle buyurdu:
"Ey abdın annesinin oğlu! Nasıl davranacağını bana mı soruyorsun? Allah'a isyan edene itaat yoktur.” (İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2865; Musned İmam Ahmed, c. I, sh. 400, c. V, sh. 325, 329)

(Hasan Karakaya; Fıkıh usulu )

----------------------------------------------------------------------------


a) Kurayş Kabilesinden Olmak:

Ehl-i sünnet âlimleri, halifenin Kurayş kabilesinden olmasını şart koşmuşlardır. Bunun sebebi, Kurayş'in üstünlüğü hakkında ve halifenin onlardan olacağına işaret eden birçok delilin bulunmasıdır. Bu delillerden biri de Rasulullah (s.a
.v.)'den rivayet edilen şu hadistir,:
«İnsanlardan iki kişi kaldığı sürece bu iş Kurayş'te devam eder"
(Buhari, Kitabul Ahkâm bab, 2/Musned, İmam Ahmed b. Hanbel C. 2, Sh. 29, 93, 128)

Yine iki sahih hadis kitabında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
«İnsanlar bu hususta Kurayş kabilesine tabidirler. Müslümanlar, Kurayş'in müslümanlarma, kâfirler de Kureyş'in kâfirlerine tâbidir(Buhari Kitabul Menalab bab, l; Muslim Kitabul İmare bab; 1, 3; Musned-i İmam Ahmed C. 1, Sb. 5, 101)

Diğer bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
«însanlar, hayırda da serde de Kurayş'e tabidirler.» buyurmuşlardır. Keza, Buharı Muaviye (r.anh)'den şu hadisi rivayet eder:
«Rasulullah (s.a.v.)'in şunları söylediğini duydum»:
«Şubhesiz ki bu iş Kurayş'tedir, Onlar, dini ayakta tuttukları müddetçe kim onlara düşmanlık ederse Allah onu yüzüstü düşürür(Buhari, Kitabul Ahkâm bab; 2-Kitabul Menakıb bab, 2; Darimî, Kitabu's siyer bab; 77)

Şüphesiz ki bu metinler, Kurayş'in üstün olduğunu gösterir. Zaten Rasulullah'm, Kurayş'ten oluşu, fazilet olarak Kurayş'e yeter. Ancak bu deliller, hilafetin sadece Kurayş'e ait olduğunu, başkalarının halife olamıyacağmı, halifeye boyun eğmek için, onun mutlaka Kurayş'ten olmasını gerektirir mi?

Şu bir gerçektir ki, tatbikatta halifeler Kureyş'ten olmuştur. Beni Saide sakifesindeki toplantıda müminler bir araya gelmişler ve Ebubekir (r.anh)'in konuşmasından sonra Kureyşli muhacirlerden halife seçmek istemişlerdi, Ebubekir (r.anh) bu konuşmasında, halifenin Kurayş'ten olması gerektiği hususunda herhangi bir hadis metnini delil göstermemiş, şu iki hususu ileri sürmüştür.

aa) Muhacirler ensardan daha üstündür. Kur'an-ı Kerim, önce muhacirleri zikretmiştir. İslâmin ilk zamanlarında güçlük ve saldırılara onlar göğüs germişlerdir.

bb) İslâm gelmeden evvel de daha sonra da insanlar arasında Kurayş'in itibarı büyüktür.

îşte bu hususlara işaret ederek Ebubekir (r.anh) konuşmasının sonunda şöyle demiştir; «Arablar ancak Kurayş'e boyun eğerler.»

Şubhesiz ki bu sözler Kureyş'in üstünlük sebebini açıklamaktadır. Kurayş'in üstünlüğü hakkında rivayet edilen hadisler de bu mânâyı ifade etmektedir. Ancak Muaviye (r.anh)'nin rivayet ettiği hadis, başka bir mânâ ifade etmektedir. O da, halifelerin Kurayş'ten olacağı, Kurayş'ten olmayan herhangi bir kimsenin halifelik iddia etmesi halinde onu Allah'ın yüzüstü düşüreceği mânâsıdır.
Fakat bu hadis, meydana gelecek bir hadiseyi haber verme mahiyetinde midir? Yoksa gelecekte böyle yapılmasını emredici mahiyette midir?
Şurası bir gerçektir ki Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'de görülen gerçek halifelik, Kurayş'liler tarafından ifa edilmiştir. Evet, hidayet rehberi bu imamlar, Kurayş kabilesindendi. Diğer yandan zikredilen bu hadis-i şerif, dini ayakta tuttukları müddetçe hilafetin Kurayş'te olacağını, dini ayakta tutmadıkları takdirde hilafetin onlardan alınıb dini ayakta tutana verileceğini, dolaylı yolla ifade etmektedir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, zikredilen hadis ve haberler, halifeliğin mutlaka Kurayş'e ait olduğunu, Kurayş'ten olmayanların halifeliğinin, Peygamberlik halifeliği olmayacağını kesin olarak ifade etmez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, halifenin Kureyş'ten olmasını istediğini ortaya koydukları farzedilse bile bu deliller, bağlayıcı emir mahiyetinde olmayıp, bilâkis, halifenin Kureyşten olmasının daha iyi olduğunu ifade etmektedir. Çünkü iki sahih hadis kitabında Ebu Zer (r.anh)'den şu hadis rivayet edilmektedir.
Ebu Zer şöyle diyor:
«Dostum Muhammed bana: «Başınıza burnu kesik habeşli bir köle dahi getirilse, onu dinlememi ve ona itaat etmem! emretti(Muslim, Kitabul Mesacid bab, 240/lbn-i Mâce, Kitab el-Cihad bab, 39)

Yine Buharî, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Başınıza, kafası kuru üzüm gibi olan habeşli bir köle dahi getirilse onu dinleyin ve itaat edin(Buharî Kitab el-Ahkâm bab, 4; İbn-i Mâce Kitab el-Cihad bab, 39; Musned-i İmam Ahmed C. 3, Sh. 114)

Sahih-i Muslim'de Ummu Huseyin'in Rasulullah'dan şunları duyduğu rivayet edilir:
«Başınıza, burnu kesik siyah bir köle dahi getirilse, sizi Allah'ın Kitabının hükümlerine göre idare ettikçe onu dinleyin ve ona itaat edin(Muslim Kitab, el-Hacc bab, 311/Tirmizî Kitab el-Cihad bab, 28/îbn-i Mâce, Kitap el-Cihad; bab, 39/Musned-i Ahmed b. Hanbel C. 4, Sh. 70)

Bütün bu nasslar, «Bu iş Kurayş'tedir...» hadisiyle karşılaştırıldığı vakit nasslann çoğu, halifeliğin Kureyş'e tahsis edilmesini ve Kurayş'ten olmayanın hilafetinin doğru olmayacağını ifade etmemektedir. Bilakis, Kurayş'ten olmayanların da halife olabilecekleri muhakkaktır.Bu iş Kurayş'tedir...» hadis-i şerifi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in ya gelecekten haber veren mucizelerinden biridir. — Nitekim diğer bir hadis-i şerifte : «Benden sonra hilafet otuz senedir. Ondan sonra saltanat başlayacaktır( Tirmizî Kitab el-Fiten bab : 48) buyurmuştur.— Yahut da, bu hadis-i şerif, halifeliğin Kurayş'ten olmasının daha iyi olduğunu beyan etmektedir. Yoksa Kurayş'ten başkasının halife olamayacağı hükmünü getirmemektedir.,

Ebubekir (r.anh) ve onun gibi düşünen diğer sahabîlerin görüşüne gelince, bunların, halifenin Kurayş'ten olmasını istemeleri, o zaman Kurayş'in daha takva sahibi ve daha güçlü olmasındandır. Şayet bu sıfatlar Kurayş'te bulunmayıpta başkalarında bulunursa, diğer sahabîlerin de ortak olduğu Ebubekir (r.anh)'in düşüncesine göre hilafetin, Kurayş'ten olmayana verilmesinde bir sakınca yoktur. Zira, madem ki asıl tercih sebebi güçlülük ve takva sahibi olmaktır, o halde bu sıfatlar kimde bulunursa onun halife olması caizdir.
Halifenin Kureyş'ten olması prensibine, bu hususta rivayet edilen sahih nasslara ve ifade ettikleri mânâlara ve Ebubekir (r.anh) halife seçilirken üzerinde ittifak edilen prensibe, araştırıcı bir nazarla bakıldığı zaman, yukarıda anlatılan bu sonuca varılır
.

(Prof. Muhammed Ebu Zehra - İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî , Hisar Yayınevi: 1/95-98)


---------------------------------
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bu konuyu burada kapatıyorum. Başta sorunun ilk sahibi ve diğer kardeşler konu hakkında iki tarafında delillerini ve suçlamalarını görüp değerlendirsinler.
Ben inandığım ve kabul ettiğimi (benimsediğimi) açıkladım. Halifenin kurayştan olma meselesindeki şart mıdır tavsiyemidir mevzuunda ihtilaf edilmiştir. Bu konuda şart görenleri hatalı görmekle beraber kabul (sesimi çıkartmam) edebilirim , fakat daha önceki mesajlarda geçtiği gibi, Halife Kurayştandır hadisini Geçmişine sövmek için kullanılmasını kabul edemem. Hele ki imamı azam, imam maturidi (kendilerini veya mezheblerini veya ehli sunnetin diger muctehidlerini veya benimseyenlerini) sapık denmesini hiç kabul etmem.
Konunun bundan sonrası gereksiz ve olumsuz sonuçlara sebeb olacağı açıkça belli olduğu için, aynı zamanda munakaşa konusunda Rasulullah (s.a.v.)in bildirdiği bir hadis-i şeriften dolayı tartışmaktan çekiliyorum. Rabbim c.c. beni ve ebu ibrahim kardeşi avf eylesin. Amin
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
FERDİOSMAN'A CEVAP:


Şu sahih hadisler özel değilse bizde görebilirmiyiz? Hani İstanbulun mehdi tarafından fethedilecek diyen...

Kıyamet Alameti Olan Savaşlar
A.Nablusi'nin Kıyamet Alametleri Kitabından...
Türklerle[1] Savaş:
Müslim Ebu Hureyre (ra)’dan Rasulullah (sav)’in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Müslümanlar Tüklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Onlar, yüzleri deri üstüne deri kaplanmış kalkan gibi olan bir kavimdir. Kıl elbise giyerler ve kıl ayakkabılar içinde yürürler.”[2]
Buhari ise Ebu Hureyre (ra)’den Rasulullah (sav)’in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Sizler ayakkabıları tüyden olan gözleri küçük, burunları basık ve yüzleri kırmızı sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi kalın etli olan Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz.”[3]
Amr b. Sa’lebe ise şöyle diyor: Rasulullah (sav)’i işittim şöyle diyordu: “Geniş yüzlü sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi kalın etli olan bir kavimle sizin savaşmanız kıyamet alametlerindendir.”[4]
Müslümanlar daha Sa’lebe hayatta iken Emevi halifesi olan Muaviye (ra) zamanında Türklerle savaşmışlardır.
Ebu Ya’lâ, Muaviye b. Hudeyc’in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Ben Muaviye b. Ebî Süfyan’ın yanında bulunuyordum kendisine komutanlarından bir yazı geldi. O yazıda Türklerle karşılaştıkları, onların çoğunu öldürdükleri ve çok ganimet aldıkları yazıyordu. Muaviye buna çok kızdı ve şöyle yazılmasını emretti: “Bana yazdığın yazıda kimleri öldürdüğünü ve ne kadar çok ganimet aldığını okudum bundan ne çıkar sağladığını bilmiyorum. Bir daha benim emrim gelmeden onları öldürme!” Ben: “Ey mü’minlerin emiri neden?” dedim Muaviye: “Ben Rasulullah (sav)’in şöyle dediğini duydum: “Arapların karşısına Türkler çıkacak. Şiyh[5] otlağı ve Kaysum’a[6] kadar onları takip edecekler. Bu yüzden onlarla karşılaşmak hoşuma gitmiyor.”[7]
Abdullah b. Bureyde (ra) babasının şöyle dediğini rivayet ediyor: “Rasulullah (sav)’in yanında oturmuş O’nu dinliyorduk. Şöyle diyordu: “Geniş yüzlü, küçük gözlü, kalkan gibi suratları olan bir kavim ümmetimi önüne katıp tâ arap yarımadasına kadar sürer. Birincisinde kim onlardan kaçarsa kurtulur. İkincisinde bazıları ölür, bazıları kurtulur. Üçüncüsünde ise geriye kalanların kökünü keserler.” “Yâ Rasulullah, Onlar kimdir?” dedik. Rasulullah (sav): “Onlar Türklerdir” dedikten sonra şöyle devam etti: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki, onlar atlarını Müslümanların camilerine bağlarlar.”
Babam Bureyde Rasulullah (sav)’den Türkler hakkında duyduğu bu bela ve musibetten sonra, onlar çıkarsa çabuk kaçarım diye develerini, su mataralarını ve yolculuk eşyalarını birbirine bağlamazdı.”[8]
Yine sahabe zamanında Türkler hakkında meşhur olan bir hadis de şudur: “Türkler size karışmayıp terk ettiği sürece siz de onları terk edin”.[9]
İbn Hacer şöyle diyor: “Önceleri Türkler ile Müslümanların arası uzak idi. Daha sonra yavaş yavaş birbirlerine yaklaştılar. Türklerden alınan esirler çoğalmaya başladı. Onların kuvvetli ve çetin birileri oldukları görülünce, sultanlar onlara önem verdiler. Öyle ki Abbasi halifesi Mu’tasım’ın ordusunun çoğu Türklerden oluşmakta idi. Sonra Türkler idareyi ele geçirmeye başladılar. Önce Mutevekkil’den başlayarak tek tek Mu’tasım’ın çocuklarını öldürdüler. Sonra Deylem diyarına karıştılar. Samanoğulları da Türklerdendir. İran’ı ele geçirdiler. Daha sonra bu yerlere önce Sebt Tekin oğulları sonra Selçuklular hakim oldu. Sınırlarını Irak, Suriye ve Anadolu’ya kadar genişlettiler. Selçuklulardan sonra Suriye’de Zengiler ve onlara uyan Eyyubiler hakim oldu ve buralarda Türkler çoğaldı. Oradan sonra Mısır ve Hicaz’a hakim oldular.
Selçuklulara karşı 150 savaş yapıldı. Birçok ülke harap oldu, çok kan döküldü.
Sonra Tatarların gelmesiyle sanki kıyamet koptu. Hükümdarları Cengiz Han’ın çıkışı m. 600’lü yıllardan sonraydı. Çocukları doğuda, kendisi batıda dünyayı ateşe verdiler. Onların zarar vermediği tek ülke kalmadı. Bağdat’ı harap ettiler ve son halife Musta’sım’ı 656’da öldürdüler. Son hükümdarları Aksak Timur’a kadar her yeri yakıp yıkmaya devam ettiler. Timur Suriye tarafına yöneldi. Orada yaşadı. Şam’ı taş üstüne taş kalmayacak şekilde yaktı. Sonra Anadolu ve Hindistan arasında dolaştı. Allah onu öldürene kadar burada yaşadı. Çocukları bu ülkelere yerleşti
Rasulullah (sav)’in şu hadisi buraya kadar anlattıklarımızın hepsini doğrulamaktadır: “Ümmetimin mal ve mülkünü alacak ilk kavim Beni Kantura’dır”… Sanki O, “ümmetim” sözüyle İslam’ı sonradan kabul edenleri değilde, kendi soyundan olanları yani: Arapları kastetmektedir. Doğrusunu Allah bilir.”[10]
Anlaşıldığına göre hicri yedinci asırda görülen Tatarlar,Türklerin ta kendileridir. Çünkü hadislerde geçen Türklerin özellikleri Tatarlarda (Moğol) görülmektedir. “Onların ortaya çıktıkları dönem İmam Nevevî’nin zamanında olmuştu. Nevevi onlar hakkında şöyle diyor: “Türklerle yapılan savaşlarda onların hadislerde geçen küçün gözlü, kırmızı suratlı, basık burunlu, geniş yüzlü sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi kalın etli, tüyden ayakkabı giyme özelliklerini taşıyanlar oldukları görülmüştür. Müslümanlar onlarla defalarca savaştılar ve hâlen de savaşmaktadırlar.”[11]
Türkler daha sonra Müslüman olmuş İslam’a ve müslümanlara faydaları dokunmuştur. Osmanlı Devleti gibi büyük bir devlet kurmuşlar, bir çok yerleri fethetmişlerdir. Bu fetihlerden en önemlisi Bizans’ın başkenti olan İstanbul’un fethidir. Bu fetih kıyamete yakın Deccal çıkmadan önce olacak olan İstanbul’un ikinci fethine hazırlıktır. Bunun açıklaması ileri sayfalarda geçecek. İstanbul’un fethi ile İslamiyet Avrupa ve daha sonra doğuda ve batıda dünyanın birçok yerinde yayılmıştır.
Türklerle savaştan bahseden Rasulullah (sav)’in o hadisinden sonra, Ebu Hureyre’den gelen şu hadis onların İslam’a girip hizmet etmelerini çok iyi açıklamaktadır:
“Hoşunuza gitmeyen bu durumdan sonra onları insanların en hayırlıları olarak bulacaksınız. İnsanlar madenler gibi farklı farklıdır. Cahiliyede en azılıları, İslam’da en hayırlıları olur.”[12]
[1] Türk: Türklerin soyu konusunda alimlerin çok çeşitli sözleri vardır:
a) Nuh’un oğlu Yafes’in soyundandırlar. Aynı soydan gelen Yecüc ve Me’cüc’ün amca oğullarıdır.
b) İbrahim (as.)’in, cariyesi olan Kantura’dan çocukları olmuş onların soyundan Türkler ve Çinliler türemiştir.
c) Türkler, Tubba’ın soyundandır.
d) Türkler, Efridon b. Sâm b. Nuh’un soyundandır.
Türklerin ülkesi Türkistan’dır. Sınırları Horasan’ın doğusu ile Çin’in batısı ve Hindistan’ın kuzeyidir. Bak: “Nihaye fî Garibi’l-Hadis” (4/113), “Konusu’l-Muhit” (3/700), “Mealimü’s-Sünen” (6/68), “Mu’cemu’l-Buldan” (2/23), “Nihâye” (1/153), “Fethu’l-Bârî” (6/104,608), “el-İşâat” (s.35), “el-İzâat” (s.82)
[2] Müslim, Fiten (18/37-Nevevi Şerhi)
[3] Buhari, Menakıb (6/604-Fethu’l Bârî)
[4] Müsned (5/70. Kenzu’l-Ummal dipnotlu)
[5] “Şiyh”: Güzel kokulu pelin cinsi bir bitki. Yemame ve Irak tarafında bir yer. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (3/379)
[6] “Kaysum”: Çölde yetişen güzel kokulu bir bitki. Şiyh’in karşı tarafındaki su. Aralarında, Mekke ve Küfe arasında bulunan ve hacıların geçtiği dağyolu olan Fayd vardır. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (4/282,422)
[7] “Fethu’l-Bârî” (6/609). Heysemi “Mecmau’z-Zevaid’te (7/312) şöyle diyor: “Bu hadisi Ebu Ya’lâ rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler vardır.”
[8] Müsned (5/348,349 -Kenzu’l-Ummal dipnotlu) Ebu’l Hattab Ömer b. Dihye şöyle demiştir: “Senedi Sahihtir”. “Tezkire” (s:593). Heysemi “Mecmau’z –Zevâid”te (7/311) şöyle diyor: “Ebu Davud ve Bezzar kısaltarak, Ahmed ise tam olarak rivayet etmiştir. Ravileri, sahih hadis ravileridir.” Fakat Ebu Davud’un rivayeti, Ahmed’in rivayetinden farklıdır. Şöyle ki, o rivayetten anlaşılan Müslümanların Türkleri önlerine katıp üç kere Arap yarımadasına kadar sürecekleri vardır. Hadisteki: “Gözleri küçük bir kavim sizinle savaşacak” Yani Türklerdir. “…Siz onları önlerinize katıp üç kere Arap Yarımadası’na kadar süreceksiniz”. Bak: “Sunen-i Ebi Davud, Melâhim-Türklerle savaş babı. (II/412,413- Avnu’l-Ma’bud)
Avnu’l Ma’bud yazarı şöyle diyor: “Bana göre Ahmed’in rivayeti daha doğrudur. Anlaşılan Ebu Davud’un rivayetinde bazı raviler yanılmıştır. Nitekim Bureyde’nin Rasulullah (sav)’den Türkler hakkında duyduğu bela ve musibetlerden sonra develerini, su mataralarını ve yolculuk malzemelerini birbirine bağlamaması, Ahmed’in rivayetini doğrular. Yine Ebu Davud’un rivayetinde bazı ravilerin hadisin sonunda: “…Veya buna yakın dedi” sözleri bunu doğrulamaktadır. Bak: (4/414)
Sonra Kurtubî’den, Arapların Türklerle üç kere karşılaştıklarını son karşılaşmada Bağdat’ı yerle bir ettiklerini, Halifeyi, vezirleri ve alimleri öldürdüklerini nakletmekte, ülkenin iç kısımlarına kadar girdiklerini, tâ Şam’a kadar ilerlediklerini, Mısır’a kadar korku saldıklarını, en sonunda Ayn Calut savaşında Katz adlı sultanın onları bozguna uğrattığını ve böylelikle Allah’ın Müslümanları onların şerrinden koruduğunu nakletmektedir. Bak: “Tezkire” (s:592-595), “Avnu’l-Ma’bud” (II/415-416)
[9] Ebu Davud, Melâhim (11/409-Avnu’l-Ma’bud). İbn Hacer şöyle diyor: “”Bu hadisi Taberâni, Muaviye hadisinden rivayet etmiştir”. Bak: “Fethu’l-Bârî” (6/609). Aclûnî şöyle diyor: “Zurkâni bu hadis için: “hasen” demiştir. Asl’da şöyle diyor: “Bu hadisi Ebu Davud sahabeden, onlar da Rasulullah (sav)’den rivayet etmiştir… ve Nesâi rivayet etmiştir… Ayrıca Taberani “Kebir” de ve “Evsat” da İbn Mesud’tan merfu olarak: “Türkler sizi terk ettiği sürece siz de onları terk edin” dediğini rivayet etmiştir. Taberanî Muaviye b. Ebi Süfyan’dan birbirini destekleyen yollarla merfu olarak şöyle rivayet etmiştir: “Ümmetimin mal ve mülkünü alacak ilk kavim ve onları köle edinecek olanlar Beni Kantura’dır” Bak: “Keşfu’l-Hafa” (1/38). Albani bu hadis hakkında “uydurma” demektedir. Bak: “Camiu’s-Sağir’in Zayıfları” (1/81. Hadis no:105)
Sahâvi bu hadisi rivayet edenleri saydıktan sonra şöyle diyor: “Bu hadise uydurma hükmünü vermek kolay kabul edilecek bir şey değildir. Biz, Hafız Ziyaeddin el-Makdisî’nin Türklerin çıkışıyla ilgili hadisleri topladığı bir kitabı olduğunu duyduk”. Bak: “Makasidu’l-Hasene” (s: 16-17)
Heysemi “Mecmau’z-Zevaid’de (7/312) şöyle diyor: “Hadisi Teberânî “Kebir” ve “Evset” ta rivayet etmiştir. Senedinde kim kim olduğunu bilmediğim Osman b. Yahya el-Karkasânî vardır. Diğer ravileri sahih hadis ravileridir”.
Bütün bunlardan sonra hadis dereceleri için en azından “hasen” dir denilir. Özellikle İbn Hacer bu hadisin sahabe zamanında meşhur olduğunu söylemekte ve hadisin herhangi bir eksik tarafını belirtmemektedir. Bu da hadisin onun katında geçerli olduğunu gösterir.
Albâni bu hadisi destekleyen. “Habeşliler sizi bıraktığı gibi siz de onları bırakın. Türkler sizi terk ettiği sürece siz de onları terk edin” hadisini alarak senedi hakkında şöyle diyor: “Diğer hadisi destekleme yönünden bu hadisin senedinde bir sakınca yoktur. Ebu Sekine dışında ravilerin hepsi sikadır. İbn Hacer Takrib’de şöyle diyor: “Ebu Sekine’nin adı Mahlem’dir. Sahabe olduğu konusunda farklı görüşler vardır”. Ben (Albanî) derim ki: Eğer o sahabeden değilse, o zaman tabiinden olur. Ondan üç kişi rivayet etmiştir. Öyleyse bu hadis hasendir”. Bak: “Sahih hadisler” (2/416 Hadis no: 772)
Belki de Şeyh Albâni “uydurma” sözüyle hadisin sonunda bulunan: “Ümmetimin mal ve mülkünü alacak ilk kavim ve onları köle edinecek olanlar Beni Kantura’dır” lafzını kastediyor olabilir. Fakat ileride geleceği gibi İbn Hacer’e göre bu lafzı destekleyen başka bir rivayet vardır. En doğrusunu Allah bilir.
[10] “Fethu’l-Bârî” (6/609-610)
[11] “Müslim Nevevî Şerhi” (18/37-38)
[12] Buhari, Menakıb. (6/604-Fethu’l-Bârî)
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
FERDİOSMAN'A CEVAP:

Kıyamet Alameti Olan Savaşlar 2
Acemlilerle[1] savaş:
Ebu Hureyre (ra)’dan gelen hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Siz, Acemlilerden Hûz[2] ve Kirman’la[3] savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Onlar kırmızı yüzlü, basık burunlu, küçük gözlüdür. Yüzleri deri üstüne deri kaplanmış gibi kalın etli ve ayakkabıları tüydendir.”[4]
Daha önce geçen Türklerle savaş bölümünde onların özelliklerini ve yapılan savaşlarla ilgili hadisler anlatılmıştı. Buradaki hadiste ise Hûz ve Kirman ile yapılan savaş anlatılmaktadır. Bu ikisi ise Türklerden değil Acem ülkesindendir ve onlarında sıfatları Türklerin sıfatları gibi anlatılmıştır.
İbn Hacer şöyle diyor: “Bu hadis, Türklerle savaşı anlatan hadisten farklıdır. Her iki hadiste de onlarla olacak olan şeylere karşı uyarı vardır”.[5]
Bana kalırsa Semure (ra)’dan gelen Rasulullah (sav)’in şu hadisi bu hadisi desteklemektedir: “Allah Azze ve Celle sizin elinize Acemlileri dolduracakken onlar kaçmayan birer aslan olurlar. Askerlerinizi öldürürler ve ganimetlerinizi yerler”.[6]
Ebu Hureyre (ra)’dan gelen hadiste ise Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Neredeyse sizin içinizde kaçmayan Acemli aslanlar çoğalır. Askerlerinizi öldürürler, ganimetlerinizi yerler”[7]Demek ki, Acemlilerle savaş kıyamet alâmetlerindendir.
[1] “Acem: Arap olmayanlardır.
[2] “Hüz”: Yani Huzistan, İran’da bulunan Ahvaz’da bir yerdir. Acem boylarından bir boy olduğu da söylenmiştir. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (2/404), “Fethu’l Bârî” (6/607)
[3] “Kirman”: Birçok köy ve kasabası olan geniş bir arazidir. Batısında İran, kuzeyinde Horosan, güneyinde ise İran denizi vardır. Yalcut şöyle diyor: “Halkı hayır sever ve ehli sünnettendir”. Bak: “Mu’cemû’l-Buldan” (4/454)
[4] Buhari, Menâkıb. (6/604-Fethu’l-Bârî)
[5] “Fethu’l-Bârî” (6/607)
[6] Müsned (5/11). Heysemi “Mecmau’z-Zevâid”te (7/310) şöyle diyor: “Ahmed, Bezzâr ve Taberâni rivayet etmiştir. Ahmed’in ravileri sahih hadis ravileridir”.
[7] Tarebâni rivayet etmiştir. Ravileri sahih hadis ravileridir. Bak: “Mecmau’z-Zevâid” (7/311)
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
FERDİOSMAN'A CEVAP:


Kıyamet Alameti Olan Savaşlar 3
Rumların çoğalması ve müslümanlarla savaşmaları:
Müstevrid el-Kureyşî, Amr b. As(ra)’ın yanında şöyle dedi: “Ben Rasulullah(sav)’i şöyle derken işittim: “Kıyamet, Rumlar insanların en çoğu olduğu zaman kopar.” Amr o’na: “Ne söylemekte olduğuna iyi bak” dedi. Müstevrid: “Ben Rasulullah(sav)’dan işittiğim şeyi söylüyorum”dedi.[1]
Avf b. Malik el-Eşcaî(ra)’dan gelen hadiste Rasulullah(sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyametten önce altı şey olur......(onlardan biri: )Sizinle Rumlar arasında barış imzalanır ama düşmanlarınız anlaşmayı bozarak, her birlikte on iki bin asker olan seksen birlikle (yani bir milyon asker) üzerinize saldırırlar.”[2]
Cabir b. Semura, Nâfi b. Utbe’nin şöyle dediğini söylemiştir: “Biz Rasulullah(sav) ile birlikte idik.....Orada Rasulullah(sav)’den dört kelime ezberledim ve onları elimde dâima hazır tutuyorum. Dedi ki: “Siz arap yarımadasını fethetmek için savaş yaparsınız Allah orayı sizlere verir. Sonra İran’ı fethetmek için savaş yaparsınız Allah orayı sizlere verir. Sonra Rumlarla savaş yaparsınız Allah orayı da sizlere verir. Sonra Deccal ile savaşacaksınız Allah sizi galip çıkaracak.”
Nâfi: “Ya Cabir! Biz Rum diyarı feth oluncaya kadar Deccal’in çıkacağını zannetmiyoruz” dedi”[3]
Rumlarla müslümanlar arasındaki savaşın nasıl olacağına dair hadis gelmiştir. Yuseyr b. Cabir dedi ki: Kûfe’de kırmızı bir rüzgâr esmişti. Derken: Yâ Abdullah bin Mesud! Kıyamet saati geldi! Demekten başka bir konuşma ve hali olmayan bir adam çıka geldi. Abdullah b. Mesud dayanmakta iken bu söz üzerine hemen oturdu ve: “Miras taksim olunmadıkça ve ganimetle sevinilmedikçe kıyamet kopmaz” dedi. Sonra elini Şam tarafına kaldırarak işaret etti ve: “Pek çok düşman müslüman halk ile savaşmak için ordu ve silah toplarlar, müslümanlar da onlarla savaşmak için ordu ve silah toplarlar” dedi. Ravi: Ben Abdullah’a bu sözünle Rumlarımı kastediyorsun? diye sordum. Abdullah: “Evet” dedi. İşte bu savaş sırasında büyük bir saldırma ve ona karşı koyma olur. Şöyle ki: Müslümanlar, ölüm kalım savaşı yapacak ve ancak galip olarak dönecek olan bir fedâiler birliği gece oluncaya kadar düşmanla savaşırlar. Neticede düşman ordusu da, İslam ordusu da geri dönerler. İki ordudan hiç biri galip değildir. Halbuki iki tarafın öncü fedaileri yok olup gitmişlerdir. Sonra müslümanlar yine en önde ölüm kalım savaşı yapacak ve ancak galip olarak geri dönecek olan öncü fedâiler birliğini çıkarırlar. Gece oluncaya kadar hepsi savaşırlar. Gece olunca düşman ordusu da, İslâm ordusu da geri çekilirler. Her iki tarafın fedâi birlikleri yok olduğu halde iki ordudan hiç biri galip değildir. Sonra müslümanlar yine ölüm kalım savaşı yapacak ve ancak galip olarak geri dönebilecek olan bir öncü fedâiler birliği çıkarırlar. Ordular akşam oluncaya kadar savaşırlar. Akşam olunca düşman ordusu da müslüman ordusu da geri çekilir. Fedâiler birliği yok olduğu halde onlardan hiç biri galip değildir. Artık dördüncü gün olduğu zaman müslümanların tamamı onların üzerine hücuma geçer. Bunun sonucunda Allah düşmanı yenilgiye uğratır. Öyle büyük bir savaş olur ki ya böyle bir savaş olmamıştır veya olmaz denilir. Hatta bir kuş o çarpışan ordu fertlerinin yanlarından uçarda bir türlü onları geride bırakamaz, nihayet ölü olarak yere düşer. Öyle ki bir baba yüz tane olan oğullarının hepsini savaşa yollarda sonunda onlardan bir tek adamdan başka kimsenin kalmadığını görür. Artık sonunda hangi ganimetle sevinilir? Veya hangi miras aralarında bölüşülüp taksim edilir? Onlar bu hal üzere bulundukları bir sırada birden bire bir tellal onların yanına gelir ve: Deccal’in, onların aileleri ve vatanlarında kendilerinin yerine geçtiğini ilan eder. Bunun üzerine İslam orduları önlerindekileri olduğu gibi terk ederler ve kendi vatanlarına doğru yönelirler. On tane süvâriyi öncü olarak ordunun önünde yola çıkarırlar. Rasulullah(sav): “Ben öncü süvârilerin isimlerini, babalarının isimlerini ve atlarının renklerini de kesin olarak bilmekteyim. Onlar o zamandaki yeryüzü üzerinde bulunan süvârilerin en hayırlılarıdır – veya: O zamandaki yer üzerinde bulunan en hayırlı süvârilerdir.”buyurmuştur.”[4]
Hadislerde geçtiğine göre, bu savaş ahir zamanda Deccal çıkmadan önce Suriye’de olacak ve müslümanlar Rumları yenip İstanbul’un fethine hazırlanacaklardır.
Nitekim Ebu Hureyre(ra)’den gelen hadiste Rasulullah(sav) şöyle buyurmuştur: “Rumlar, A’mâk ya da Dâbık[5] gölgesine ininceye kadar kıyamet kopmaz. O vakit gelince Medine’den yeryüzü halkının en hayırlılarından olan bir ordu Rumlara karşı çıkar. Müslüman ordusu Rumlara karşı savaş şeklinde saf oldukları zaman Rumlar müslümanlara: “Bizimle, bizden esir olanlar arasını boşaltın da biz onlarla savaş edelim”derler. Bu teklif karşısında müslümanlar: “Hayır Vallahi biz, sizlerle o kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz” derler ve Rumlarla savaşırlar. Savaşta müslümanların üçte biri yenilerek kaçar ki Allah onların tevbelerini asla kabul etmez. Müslüman ordusunun üçte biri öldürülür. Onlar, Allah katında şehitlerin en üstünleridir. Müslüman ordusunun üçte biri de savaşa devam eder. Bunlar asla kendi aralarında bir fitne ve ihtilafa düşmezler. İşte bunlar İstanbul’u fethederler. Fetihten sonra kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış oldukları halde aralarında ganimetleri taksim ederlerken, Şeytan onların içinde: “Deccal sizin ailelerinizi ele geçirmiştir” diye bağırır. Bu söz yalan ve batıl olduğu halde müslüman askerler yola çıkarlar. Şam’a geldikleri zaman savaş için hazırlık yapıp saflarını ayarlarken namaza ikâmet getirilir ve Meryem oğlu İsa(as) iner.”[6]
Ebu’d-Derda(ra)’dan Rasulullah(sav) şöyle demiştir: “Kıyametten önce olacak büyük savaşta müslümanlar Gota bölgesindeki Şam şehrinde toplanırlar. O Suriye’nin en iyi şehridir.”[7]
İbn Munîr[8] diyor ki: “Rum olayına gelince, şimdiye kadar böyle bir toplanma olmadı. Karada bu sayıda bir savaşın da olduğunu duymadık. Bu şimdiye kadar gerçekleşmeyen olaylardandır ve bunda müjde ve uyarılar vardır. Bu da onların askerlerinin çok olmasına rağmen müslümanların galip geleceğini gösterir. Yine o zaman ki müslüman ordusunun şimdikinin kat kat üstünde olacağını müjdeler.”[9]
[1] Müslim, Fiten (18/22-Nevevî Şerhi)
[2] Buharî, Cizye (6/277-Fethu’l-Bâri)
[3] Müslim, Fiten (18/26-Nevevî Şerhi)
[4] Müslim, Fiten (18/24-25-Nevevî Şerhi)
[5] A’mâk ve Dâbık: Antakya ile Haleb arasında iki yer ismi.
[6] Müslim, Fiten (18/21,22- Nevevî Şerhi)
[7] Ebu Davud, Melâhim (11/406-Avnu’l-Ma’bud) Hadis sahihtir. Bak: “Camiu’s-Sağir’in Sahihleri” (2/218 Hadis no: 2112)
[8] Zeynuddin Abdullatif b. Takıyuddin Muhammed b. Mûnir el-Halebî. Mısır’a yerleşmiştir. 804 h. yılında vefat etmiştir. Bak: “Şuzuratu’z-Zeheb” (7/44)
[9] “Fethu’l-Bâri” (6/278)
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
FERDİOSMAN'A CEVAP:


Kıyamet Alameti Olan Savaşlar 4
İstanbul’un fethi:
Alametlerden birisi Deccal çıkmadan önce İstanbul’un müslümanlar tarafından fethedilmesidir. Hadislerden öğrendiğimize göre bu fetih, kıyamet kopmadan önce olacak olan büyük savaşta müslümanlarla Rumlar savaş yapacak ve müslümanlar Rumları yendikten hemen sonra İstanbul’a doğru yöneldiklerinde olacaktır. Müslümanlar orayı Allah’ın izniyle savaş yapmadan dua ve tekbirlerle fethedecekler.
Nitekim Ebu Hureyre(ra)’dan gelen hadiste Rasulullah(sav) şöyle buyurmaktadır: “Sizler bir yakası karada, bir yakası denizde olan bir şehir işittiniz mi?” Sahabe: “Evet işittik yâ Rasulullah” dediler. Resulullah(sav): “İshak oğullarından yetmişbin kişi o beldeyle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu ordu o beldeye gelip konakladıkları zaman silah ile savaş yapmazlar, ok da atmazlar. Lailahe illallahu vallahu ekber: Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür derler. Bunun üzerine o şehrin iki yakasından biri düşer.
Ravi Sevr şöyle demiştir: “Onun ancak şöyle dediğini biliyorum: Deniz tarafındaki kısmı düşer” Sonra ikinci defa Lailahe illallahu vallahu ekber diyecekler ve şehrin diğer yakası da düşecektir. Sonra üçüncü defa Lailahe illallahu vallahu ekber dediklerinde kendileri için gedik açılacak ve buradan şehre girerek ganimetleri elde edeceklerdir. Ordu ganimetleri taksim etmekle meşgul oldukları sırada bir bağıran: “Muhakkak Deccal çıkmıştır” der. Bunun üzerine ordu her şeyi terk ederek geri döner.”[1]
Hadiste geçen “İshak oğullarından yetmişbin kişi o beldeyle savaşmadıkça” sözü biraz çelişkilidir. Çünkü Rumlar zaten İshak oğullarındandır. Onların soyu Iys b. İshak b. İbrahim(as)’dan gelmektedir. Peki öyleyse zaten İshak oğullarından olan Rumlar orayı nasıl fethetsin?
Kadı İyâd şöyle diyor: “Sahih-i Müslim’in bütün nüshalarında “İshak oğulları” şeklinde geçmektedir. Bazıları: “Esas olan “İsmail oğulları” şeklindedir ve hadisin anlamı ve akışı da bunu gösterir. Zira Rasulullah(sav) onlarla arapları kastetmiştir” demişlerdir.[2]
İbn Kesir şöyle diyor: “Bu hadis ahir zamanda Rumların müslüman olacaklarını gösterir. Belki de İstanbul onlardan bir grup tarafından fethedilecektir. Aynı buradaki hadiste olduğu gibi: İshak oğullarından yetmiş bin kişi o beldeyle savaşır.”
Müstevrid el-Kureyşî hadisinde geçen onların öğülmeleri bunu desteklemektedir: Müstevrid, Amr b.As(ra)’ın yanında şöyle dedi: “Ben Rasulullah(sav)’i şöyle derken işittim: “Kıyamet, Rumlar insanların en çoğu olduğu zaman kopar.” Amr ona: “Ne söylemekte olduğuna iyi bak” dedi. Müstevrid: “Ben Rasulullah (sav)’dan işittiğim şeyi söylüyorum” dedi. Amr: “Eğer sen bunu söylediysen, muhakkak onlarda şu dört haslet vardır: Onlar fitne anında insanların en akıllı ve usluları, musibetten sonra en hızlı sıhhat ve iyiliğe dönenleri, kaçtıktan sonra tekrar hucuma geçmeleri en yakın olanları, miskin, yetim ve güçsüzler için insanların en hayırlılarıdır. Beşincisi de çok güzel bir sıfattır: Kralların zulmüne en çok engel olanlardır.”[3]
Bana göre, bir önceki Rumların çoğalması ve müslümanlarla savaşmaları bölümünde geçen Ebu Hureyre hadisi de bunu desteklemektedir. O hadiste Rumlar müslümanlara: “Bizimle, bizden esir olanlar arasını boşaltın da biz onlarla savaş edelim” demekte, bu teklif karşısında müslümanlar: “Hayır. Vallahi biz, sizlerle o kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz” demektedirler. Burada Rumlar, müslümanlardan kendilerinden esir alınanları öldürmek istemektedirler. Çünkü onlar müslüman olmuşlardır. Müslümanlar ise bunu kabul etmekle birlikte onlardan müslüman olanların artık kendi kardeşleri olduklarını ve hiç birini onlara veremeyeceklerini bildirmektedirler. Böylece müslüman orduların çoğu da arap değil, kafirlerden esir alınanlar olacak.
Nevevî şöyle diyor: “Bu olay zamanımızda olmaktadır. Bugün Şam ve Mısır’da bulunan İslam ordularının çoğu devşirmelerden oluşmaktadır ve Allah’a şükür onlarda savaşlarda kafirleri esir almaktadırlar. Müslümanlar onları birkaç kerede aldı. Ama onlar bir savaşta binlerce kafiri esir almaktadırlar. Bu yüzden İslam’ın yayılması ve yüceliği için Allah’a hamdolsun”[4]
Yine İstanbul’u fetheden ordunun İshak oğullarından olması, Rum ordusunun yaklaşık bir milyon kadar olacağını gösterir. Onlardan kimi savaşacak kimi de müslüman olacaktır. Müslüman olanlar İstanbul’u fetheden ordunun içine katılacaktır. En doğrusunu Allah bilir.
Savaş yapılmadan olacak olan İstanbul’un fethi şu ana kadar gerçekleşmemiştir. Çünkü, Tirmizî Enes b. Malik’ten şunu rivayet etmektedir: “İstanbul’un fethi kıyamete yakın olacaktır.”
Tirmizî daha sonra şöyle diyor: “Hocamız Mahmud b. Ğaylan şöyle demiştir: Bu hadis gariptir. İstanbul Rumların şehridir ve Deccal çıktığında fetholunacaktır. Oysa orası sahabe zamanında fethedilmiştir.”[5]
Doğrusu İstanbul sahabe zamanında fethedilmemiştir. Ancak Muaviye(ra) içlerinde Ebu Eyyub el-Ensârî’nin de bulunduğu bir orduyu oğlu Yezid komutasında orayı fethetmek için göndermiş ama fethedemeden geri dönmüşlerdir. Sonra Mesleme b. Abdulmelik İstanbul’u kuşatmış ama feth edememiştir. Fakat İstanbul’un içinde bir mescid yapılması konusunda Rumlarla anlaşma yapmıştır.[6]
Türklerin İstanbul’u fethetmeleri ise silah kullanılarak olmuştur. Sonra şu an orası kafirlerin elinde sayılır. Rasulullah (sav)’ın haber verdiği gibi son olarak tekrar fethedilecektir. Ahmed Şakir diyor ki: “Hadiste müjdesi geçen İstanbul’un fethi yakın gelecekte veya uzak zamanda olacak, bunu Allah bilir. Oranın gerçek fethi, müslümanların şu an uzaklaştıkları dinlerine tekrar döndüklerinde olacaktır. Bir önceki çağda Türklerin orayı fethetmiş olmasına gelince, bu ileride olacak olan büyük fethe öncülük etmektedir. Sonra orası şu an müslümanların elinden çıkmıştır. Nedeni Türkler orada yeni devlet kurup onun İslami bir devlet değilde lâik bir devlet olduğunu açıklamışlar, İslam düşmanı kafir devletlerle sözleşmeler imzalamışlar ve kendi çıkardıkları küfür kanunlarıyla hükmetmişlerdir. İnşallah, Rasulullah(sav)’ın müjdelediği islami fetih orada gerçekleşecektir.”[7]
[1] Müslim, Fiten (18/43,44-Nevevî Şerhi)
[2] Müslim Nevevî Şerhi (18/43,44)
[3] Müslim, Fiten (18/22-Nevevî Şerhi)
[4] “Müslim Nevevî Şerhi” (18/21)
[5] Sünen-i Tirmizî, Fiten (6/498)
[6] “el-Fiten ve’l-Melâhim” (1/62)
[7] “Umdetu’t-Tefsir” Ahmed Şakir’in ihtisar ettiği İbn Kesir Tefsiri (2/256)
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
FERDİOSMAN'A CEVAP:


Kıyamet Alameti Olan Savaşlar 5
Yahudilerle savaş:
Alametlerden birisi müslümanların ahir zamanda yahudilerle savaş yapmasıdır. O vakit Yahudiler Deccal’in askerleri olacak, Müslümanlarda İsa (as)’ın askerleri olacaktır. Öyleki taş ve ağaçlar şöyle diyecek: “Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! Arkamda bir yahudi var gel onu öldür.”
Müslümanlar Rasulullah (sav) zamanında yahudilerle savaşmış, onları yenerek Arap Yarımadası’ndan sürmüşler ve Rasulullah(sav)’in şu hadisini örnek alarak orada sadece müslümanları bırakmışlardı: “Arap Yarımadası’nda sadece müslümanlar kalacak şekilde Yahudi ve Hristiyanları oradan çıkaracağım.”[1]
Fakat bu bölümde sözü edilen kıyametten önce olacak savaş o savaş değildir. Bununla ilgili sahih hadisler vardır. Rasulullah(sav)’in söylediğine göre Deccal çıktığı zaman Müslümanlar Yahudilerle savaşacak ve o anda İsa(as) yeryüzüne inecek
İmam Ahmed, Semure b. Cundeb (ra)’dan rivayet ettiğine göre Rasulullah(sav) güneş tutulduğu gün uzun bir hutbe vermiş o hutbede Deccal’den bahsetmiş ve şöyle demiştir: “O, Kudüs’te müslümanları kuşatma altına alır. Müslümanlar bu durumda çok sarsıntı geçirirler. Sonra Allah ve Ordusu O’nu yok ederler hatta duvardaki taş veya ağacın gövdesi çağırarak şöyle der: “Ey Mü’min! Ey Müslüman! Burada kafir bir Yahudi var gel de onu öldür.”
Dedi ki: “O zaman ki durum böyle olmaz. Öyle ki o hal sizde dayanılmaz bir duruma gelir ve aranızda şöyle sorarsınız: Peygamberiniz size böyle bir durumun olacağını anlatmış mıydı?”[2]
Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre(ra)’dan Rasulullah(sav)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Müslümanlarla Yahudiler arasında savaş olmadıkça kıyamet kopmaz. Müslümanlar Yahudileri öldürür hatta bir Yahudi taş ve ağaç arkasına saklanır. O taş ve ağaç: “Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! Şu arkamdaki kişi bir yahudidir, gel ve onu öldür” der. Sadece Ğarkad ağacı bunu söylemez. Çünkü o bir Yahudi ağacıdır.”[3] Bu hadis Müslim’deki rivayettedir.
Bu hadislerin akışından anlaşıldığına göre taş ve ağaçların konuşması gerçek anlamdadır. Çünkü Yahudilerle savaş dışında cansız varlıkların konuşması olayı diğer hadislerde de vardır ve bu olay kıyamet alametlerinden olduğu için bununla ilgili ayrı bölüm daha önce geçmişti.
Eğer ahir zamanda cansız varlıklar konuşacaksa, öyleyse bu hadisteki taş ve ağaçların konuşmasının da mecaz anlamda olduğunu iddia edemeyiz. Fakat bazı alimler bunu iddia etmektedirler. Ayrıca hadisteki olayı mecaz anlamda anlamaya dair bir delilde yoktur. Oysa cansız varlıkların konuşması Kur’an’daki âyetlerde dahi vardır: “Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlarda: “Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu...derler.”(Fussilet: 21). “..O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlayamazsınız.”(İsrâ: 44)
Ebu Ümâme el-Bahilî (ra) şöyle demiştir: “Rasulullah(sav) bize bir hutbe verdi. Hutbesinde en çok Deccal’den bahsetti ve bizi ona karşı uyardı. Onun çıkışını ve İsa(as)’ın inerek onu öldürmesini şöyle anlattı: “İsa(as): “Kapıyı açın” der ve kapı açılır. Arkasında, ellerinde kılıçlar elbiselere bürünmüş yetmiş bin yahudi ile birlikte Deccal’i bulur. Deccal İsa(as)’ı görünce, tuzun suda eridiği gibi erimeye başlar ve kaçarak gider. İsa(as): “ Benim sana bir vuruşum olacak, ondan önce benden kaçamazsın” der. Bu olay, Babu’l-Ludd’da olur ve İsa(as) Deccal’i orada öldürür, Allah da yahudileri yenilgiye uğratır. Allah u Teâla’nın yaratıp da arkasında yahudi saklanan taş, ağaç, duvar ve hayvan gibi her şey onu haber verir. Sadece Ğarkad ağacı haber vermez, çünkü o yahudi ağacıdır.”[4]
Bu hadiste cansız varlıkların konuştuğu vardır. Yine bu hadiste Ğarkad ağacının yahudilerden olması ve arkasındaki yahudiyi haber vermemesi ve bunun ayrı tutulması, cansızların konuşmasının gerçek anlamda olduğunu gösterir. Eğer bu konuşma mecazi anlamda olsaydı Ğarkad ağacı bundan ayrı tutulmazdı.Eğer cansız varlıkların konuşmasını mecâzî anlamda kabul edersek, ahir zamanda yahudilerle savaşta harkulâde olaylar olmaz ve müslümanların onları öldürmeleri, diğer kafirleri öldürmeleri gibi olur. Oysa diğer savaşlarda cansız varlıkların konuşması yoktur. Gördüğümüz gibi hadiste garip bir olay var, bu da ahir zamanda olacak kıyamet alametidir. Yine bu konuşmanın, mecâzî anlamda değil de gerçek anlamda olduğunu gösteren bir şey, yahudilerin müslümanlar önünde kendilerini saklayamayacakları, her nerede olursalar ortaya çıkacaklarıdır. Doğrusunu Allah bilir.
[1] Müslim, Cihad (12/92-Nevevî Şerhi)
[2] Müsned (5/16) İbn Hacer “İsnadı hasen” demiştir. Bak: “Fethu’l-Bâri” (6/610)
[3] Buharî, Cihad (6/103-Fethu’ul-Bâri).Müslim, Fiten (18/44,45-Nevevî Şerhi)
[4] Sünen-i İbn Mâce (2/1359-1363 Hadis no: 4077) İbn Hacer şöyle diyor: “İbn Mâce uzun olarak rivayet etmiştir. Aslı Ebu Davud’dadır. Semure hadisinin benzeri ise Ahmed’te sahih bir senedle vardır. İbn Mende ise Kitabu’l-Îmân’da Huzeyfe’den sahih bir senedle rivayet etmiştir.” Bak: “Fethu’l-Bâri” (6/610).
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:"Benden sonra başkalarının size tercih edildiği, hoşlanmadığınız birtakım işler göreceksiniz.”
Orada bulunanlar:“Bize ne emredersin ey Allah'ın Rasulu?” deyine Allah'ın Rasulu: “Onların hakkını onlara veriniz. Kendi hakkınızı da Allah'tan isteyiniz.” (Buhari, 6529 )
Ebu Reca İbni Abbas'tan şu hadisi rivayet eder: Allah'ın Rasulu (s.a.v) şöyle dedi: "Kim emirinden hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin. Zira kim cemaattan bir karış kadar bile olsa ayrılırsa cahiliyye ölümü ile ölmüş olur" (Buhari, 6531; Muslim, 3438 )

Hilafet kurayştandır gibi hadisler sahihtir. Fakat Arab diline hakim alimlerin dediği gibi tavsiye kipiyle söylenmiştir. Yani Halife olma vasfına haiz Kurayştan biri var iken başka bir kavimden olan Halife olamaz. Fakat Kurayştan bu vasıflara sahib alim yok iken ummet emirsiz kalsın denemez.

Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinlediğini rivayet etmektedir: "Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi: "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah'a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim emire itaat eden bana da itaat etmiş olur, tayin ettiğim emire isyan eden bana da isyan etmiş olur.” (Buhari, 6604; Muslim, 3418; İbni Mace, 4122; Ahmed b. Hanbel, 7335, 10226 )
Bir başka rivayette ise: "... kim emire itaat ederse bana da itaat etmiş olur..." denilmektedir.
Diğer bir başka hadiste :
Enes b. Mâlik'den gelen rivayette şöyle denilmektedir:
Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: "Başınıza başı kuru üzüm tanesini andıran Habeşli bir köle yönetici olarak tayin edilse dahi, dinleyip itaat ediniz.” (Buhari, 652, 6609; İbni Mace, 2851; Ahmed b. Hanbel, 11683 )

Abdulmuizz Fida
tavsiye kipiyle söylenmiştir diye naklettiğiniz kısım emir kipiyle söylenmiştir şeklindedir. Kureyşten kimse yoksa o zaman başkalarının emirliğinden söz edilir. Ehli sünnet ile bütün bidat fırkaları da bu konuda ittifak etmişlerdir. yalnızca mutezile ile hariciler buna muhalefet ederler ve kureyşten olmayan birinin de halife olabileceğini söylerler. bu görüş hadise açıkça muhalefettir. Allah rasulüne halifelik ayrı birşey, emirlik ayrı bir şeydir. Allah'ın müslümanların başına yönetici olarak nasip ettiği kimseye, kureyşli olmasa dahi meşru konularda itaat etmek gerekir. lakin kureyşten olmayan bir yönetici halife değildir. yani yeryüzündeki bütün müslümanların bağlı kalmak zorunda olduğu yönetici değildir. ancak kendi ülkesinin yöneticisidir.
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Abu ibrahim kardeş,

Komutanla alakalı kısmın metninin sahih olmadığı konusunda hem fikirim ancak buraya aktarılan delilleride araştırmaktayım.

Konuya daha sonra ayrıca katılacağım.

Benim sormak istediğim,

İmam ebu hanife ve imam maturidiye sapık, osmanlıya da islam değildi diye atfetmenize binaen bunları delillendirmenizi bekliyorumi.
hanefilik, maturidilik ve sufilik sapık birer fırkadır. Ebu Hanife de kendi zamanının ehli sünnet alimleri tarafından reddedilmiş biridir lakin, günümüzdeki hanefilerin sapıklıkları Ebu Hanife'den de ileri boyuttadır. zira Ebu Hanife'nin ehli sünnete muhalif olduğu birkaç mesele varken, hanefiler sünnete muhalefet ettikleri konuları fazlalaştırmışlar, Ebu Hanifeye nispet etmekle de imama iftira etmişlerdir.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
hanefilik, maturidilik ve sufilik sapık birer fırkadır. Ebu Hanife de kendi zamanının ehli sünnet alimleri tarafından reddedilmiş biridir lakin, günümüzdeki hanefilerin sapıklıkları Ebu Hanife'den de ileri boyuttadır. zira Ebu Hanife'nin ehli sünnete muhalif olduğu birkaç mesele varken, hanefiler sünnete muhalefet ettikleri konuları fazlalaştırmışlar, Ebu Hanifeye nispet etmekle de imama iftira etmişlerdir.

İlim ehli bilirki kendi dönem alimlerinin birbirleri hakkındaki eleştirileri dikkate alınmaz öyle olsa idi eleştirilmemiş 1 tane alim dünya da bulunmazdı. Kendi dönem alimleri arasındaki eleştirileri o yüzden dikkate almıyorum. Varsa eleştirilecek durum bunu delilleri ile aktarırsın hatalı ya da sapkın bir görüş varsa ve bu görüşünden dönmediğine dair delillerini aktarıp beklersin. Ancak böyle zan altında bırakarak yazmak fitnedir.

Şuanki hanefi mezhebinin hatalarını bizde biliyoruz ancak bunu ebu hanife r.a ile nasıl bağdaştırıyorsunuz ebu hanife r.a'ın varsa açık sapıklığı buyur yaz. Günümüz insanlarından yola çıkıp alimlere laf atacak olsam emin ol en başta günümüz tutucu vahabilerden yola çıkarak ortada alim bırakmazdım.

Ayrıca osmanlıya islam demedin, bu sözünü açman gerek. Osmanlı islam değilse nedir? Osmanlı yı tekfir ediyor musun?

Ve şunu da merak ediyorum madem osmanlı islam değil acaba hangi usulle bunu diyorsun aynı usulunle günümüz suud devletini islam görüyor musun görmüyor musun?
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Ayrıca üstte yapıştırma yaptığın konularda kimse muhalif değil ki kime yazıyorsun. Biz kiyamet savaşlarını inkar mı ettik de bunu yazıyorsun.


1-Suud hükümeti - devletinin İslama göre hükmü nedir?
2-Tağut suud Kralları hakkında ne diyorsun?
3-Türkiyedeki Suudcu Telefiler hakkında neler düşünüyorsun?
4- İmam Ebu hanife Allah imaman razı olsun, imamı sapık görüyorsun merak ediyorum tağut suud kralını nasıl göruyorsun.
5- Diğer mezhep müctehid alimlerinin de imam ebu hanife r.a gibi hatalı görüşleri yok mu? Tek hata işleyen tek sapık ebu hanife r.a mıdır?
6- Ebu hanife r.a'a sapık diyen alimlerin isimlerini ve hangi kitaplarında geçtiğini kaynak vererek yazar mısın?
7- İstanbulun fethedileceği hadisi hakkında olan görüşte. Bu hadise ilk defa zayıftır diyen kimdir?
8- Demişsinki,Kureyşten kimse yoksa o zaman başkalarının emirliğinden söz edilir. Pekli Osmanlı yavuz selim 1517 de halife seçilirken , o sene kureyşten halife olabilecek aday kim idi ?
9-Osmanlı alimlerinden, Osmanlının Sapık ve Hilafetin geçersiz olduğunu bildiğini iddia ettiğiniz alimler kimlerdir? İsimlerini sayınız ki İftiracı denmeyesiniz. Ve bu alimlerin "osmanlı hilafeti geçerdiz ve sapık itikatte oldukları için zuhri ahir namazını uyduruyoruz" dediklerini hangi kitaplarında okudu iseniz buraya belgeleyiniz!
10-Fatihin ve ordularının İslamı temsil etmediğinizi yazmışsınız. Bu iddianız aşağıdaki soruma cevab vermenizi gerektirmektedir.
11-İstanbulun Fetih edildiği yılda İslamı temsil eden komutan ve ordular kimlerdir?
12-Fatih sultan Mehmed ve orduları Kafirleri mi temsil ediyorlardı?


Tüm sorulara madde madde yanıt bekliyorum. Madde madde soruyu alıp altına yanıt yaz. Hepimiz görelim.
 
salah-ad-din Çevrimdışı

salah-ad-din

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
diğer tartışmalar bir yana, imam ebu hanife(r.a)'ye yönelik bazı ithamlardan ötürü bu mesajı aktarma ihtiyacı hissettim.


ebu hanife'nin içtihadlarına nasslar dahilinde karşı çıkabilirsiniz, fakat onu 'sapık' diye nitelemek için elinizde çok çok büyük delillerinizin olması gerekir; o kadar büyük ki imam malik, imam şafii ve imam ahmed bin hanbel -cenab-ı Allah hepsinden razı olsun- in gözünden kaçan şeyler... ya da bu alimlerden daha yüksek bir içtihad seviyesine çıkmış olmnız gerekir. çünkü biz biliyoruz ki bu alimerin hiçbiri imam ebu hanife(r.a)'ye böyle bir ithamda bulunmamışlar; bilakis onun öğrencilerinden ders almışlar, onu hayırla yâd etmişlerdir. tabii ki içtihadlarına karşı çıktıkları da olmuştur. buna da itiraz eden yok zaten.


acaba imam ebu hanife bu ithamlara bire bir maruz kalsaydı nasıl bir cevap verirdi? kendi ağzından dinleyelim:

Bir defa kendisi ile münakaşa ederi birisi ona; ey zındık, ey bid'atçı, diye hitab etmişti. İmam A'zam, Allah'ın rızasından başka bir şey istemeyen bir İlim adamının vakar ve sükûneti içerisinde ona şu cevabı vermiştir: «Benim bu sıfatlara asla sahip olmadığımı bilen Allah, seni affeylesin. Ben, Allah'ı tanıyan, O'na hiç bir surette şirk koşmadım. Sadece O'nun affını diler ve yalnız O'nun ikâbından korkarım.» Ebu Hanîfe, bu «ikâb» sözünden sonra ağlamaya başlamıştır. Bunun üzerineo adam; «Bana hakkım helâl et, ey İmam» demiş; o büyük îmam da, «câhillerden bize kötü söz söyleyenlerin hepsine hakkımız helâl olsun; ancak, bize dil uzatan İlim sahiplerinin durumu müşkildir, çünkü âlimlerin gıybet etmesi kendilerinden sonra bir şey bırakır», demiştir.



Allah(cc) hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İlim ehli bilirki kendi dönem alimlerinin birbirleri hakkındaki eleştirileri dikkate alınmaz öyle olsa idi eleştirilmemiş 1 tane alim dünya da bulunmazdı. Kendi dönem alimleri arasındaki eleştirileri o yüzden dikkate almıyorum. Varsa eleştirilecek durum bunu delilleri ile aktarırsın hatalı ya da sapkın bir görüş varsa ve bu görüşünden dönmediğine dair delillerini aktarıp beklersin. Ancak böyle zan altında bırakarak yazmak fitnedir.

Şuanki hanefi mezhebinin hatalarını bizde biliyoruz ancak bunu ebu hanife r.a ile nasıl bağdaştırıyorsunuz ebu hanife r.a'ın varsa açık sapıklığı buyur yaz. Günümüz insanlarından yola çıkıp alimlere laf atacak olsam emin ol en başta günümüz tutucu vahabilerden yola çıkarak ortada alim bırakmazdım.

ebu hanifenin durumu buraya yazmakla bitmez. onunla muasır olup da onu reddetmeyen bir ehli sünnet alimi neredeyse yoktur. muasır ilim ehlinin birbirleri hakkındaki cerhinin her zaman için geçerli olmadığını ben de biliyorum elbette. lakin bütün muhaddislere göre ebu hanife mecruhtur. sadece hanefilerin galebesi sebebiyle hakkı söylemekten çekinenler ebu hanife hakkında alimlerin söylediklerini kırparak nakletmişler, o alimlerin ebu hanifeyi övdüğü gibi anlaşılmasına sebep olmuşlardır. yahut da ebu hanifeyi övme konusunda zayıf rivayetlere dayanmışlardır. Şeyh Mukbil rahimehullah Neşru's-Sahife adlı eserinde hakkı delilleriyle tek tek açıklamıştı. lakin o da fitne çıkarmakla(!) itham edildi.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ummetin alimlerine delilsiz Sapık diyen,
Defalarca sorduğumuz 10'dan fazla soruya cevap veremeyip alakasız yazılar yazan.
İddia ettiği ithamların delillerini istememize rağmen, cevap veremeyip alakasız konulara değinen
Hadisleri; suud tağutunu meşrulaştıran zihniyetle paralellik arzeden şekilde çarpıtarak yorumlayan.
Daha pek çok telefi görüşlere sahip olarak dillendirip delillendiremeyen.
Formumuzun bu kişiyle ilişiği sonlandırılmıştır.
Rabbim ayaklarımızı sabit kılsın, ehli sunnetten ayırmasın, inancımıza sapık görüşlerin fikirlerini bulaştırmasın. (Amin)
Konu vereceği faydaları vermiş, anlaşılmak istenen anlaşılmıştır. Görüşler ve deliller ortadadır.
Konunun son bölümleri munazaradan çıktığı için konu bitirilmiştir. Site sakinleri haklarını helal etsinler.

Tagut Yoneticiler ve İktidarlar
7566


Kuveyt'li Profosör Abdullah Nefisi : Arab Rejimleri Şeytanın Dostu
7565
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
taklitden bahsedip ,delilden bahsedip kendi hevalarına göre yanıt cevab yada adına nederseniz bunları kafasına göre yazan kişilerin düştükleri durm ibret vericidir bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ederim gerçekler bir kere daha açığa çıkmıştır insanların hatası olabilir tezi ile eleştirmek ayrı şeydir sapık deyip laf caiz ise şaçmalamak zırvalamak ayrı şeydir heinizden ALLAH celle celaluhu razı olsun yeniden...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
OSMANLI'YA SAPIK DİYEN ORİJİNAL SAPIKLARA ŞEYH ZEVAHİRİ'DEN TOKAT


Şeyh Eymen Ez Zevahiri'nin Türk Halkına hitaben yaptığı açıklamasını türkçe olarak sunuyoruz

Mesaj Yazının tamamından alıntı

Türk halkı, hükümetlerini Filistin topraklarına tecavüz edenleri tanımaya devam etmekten ve Afganistan’daki Müslümanların öldürülmesinde yer almaya ısrar etmekten alıkoyma sorumluluğunu taşımalıdır. Türk halkı, genelde tüm İslam beldelerini özelde ise Filistini savunma noktasında Osmanlı Devleti tarafından oynanan şanlı rolü yeniden ortaya koymalıdır.

Osmanlılar beş yüz yıl boyunca Müslümanları ve topraklarını Haçlıların açgözlülüğüne karşı savundular. Onların evlatlarının rolü nasıl birkaç yardım gemisiyle sınırlandırılabilir? Müslüman beldelerden en ufak bir yer dahi tehdit edildiğinde orayı savunmak için Osmanlı Devleti, dev ordular ve bütün denizlere açılan filolar gönderiyordu. Onların evlatlarının rolü, kurtlar denizinde bir koyun gibi seyreden bir ya da birkaç gemiye nasıl düşebilir? Müslüman Türk Halkı, Müslümanların tarihindeki ve kültüründeki gerçek rollerini öğrenmelidir. Osmanlının rolü, İslamı savunmaktı. Müslüman Türk Halkının tarihi budur. Bu, onların yeniden kuşanmaları gereken sorumluluk ve yeniden almaları gereken şanlarıdır. Osmanlı Türkleri, açgözlü saldırganlara karşı Mücahid idiler, onlar sadece birkaç ton yardım sunmadılar. İki rol ne kadar da farklı! Türkiye’deki Müslüman kardeşlerim! Hükümetiniz ve ordunuz tarafından İslama ve Müslümanlara karşı düşmanca sergilenen tehlikeli rolü anlamalısınız. Hükümetiniz ve ordunuz, Global Haçlıların elinde mevcut kampanyalarında maşa edilmiştir.

Bu Hilafet bizi bir araya getirdi. Ümmeti beş yüz yıl boyunca Haçlıların hırs ve istilalarından korudu. Beytil Makdisi korudu ve Filistinin mahvolmuş cesedinin üzerine İsrailin kurulmasını önledi. Hilafet düşünce Haçlı kurtların bize karşı saldırıları her taraftan yoğunlaştı. Beldelerimizin daha önce yağmalamadıkları kısımlarını mahvettiler ve İsrail, esir ettiği Beytil Makdisi kuşatan bir devlet olarak kuruldu. Haçın ordusu, açık laiklikleri ve gizli Haçlı ideolojileriyle geldiler ve İslam bedenini dilimlere ayırmaya başladılar.

Hilafet Türkiyesi bütün hastalıklarına rağmen bizi savundu. Şimdi ise Türkiye laik oldu ve bize saldırıyor. Hilafet Türkiyesi bütün zayıflığına rağmen bizi elinden gelen en iyi şekilde her bir açgözlüye karşı savundu. Şimdi ise Türkiye laik oldu ve açgözlü bütün Haçlılara yardım ediyor ve bizden ganimet olarak alınanları onlarla paylaşıyor. Hilafet Türkiyesi bütün kusurlarına rağmen mukaddesatımızı korudu. Bugün laik Türkiye kanlarımızı, mallarımızı ve mukaddesatımızı almak için geliyor. Hilafet Türkiye’si bizi koruyup barındırdı. Bugün laik Türkiye, bizi Kuranı aşağılayan, Peygamberimizle (s.a.v) alay eden İslam düşmanlarına teslim ediyor. Türkiye bütün kusur ve hastalıklarına rağmen şanımızın, saygınlığımızın, egemenlik ve vahdetimizin bir sembolüydü.


Türkiye’deki Müslüman kardeşlerim! Durumu anlamak için tarihi okumamız gerekir. Fatih Osmanlı ordusu Viyana kapılarına dayandığında Safaviler, Hilafeti sırtından vurmak için Haçlılarla beraber komplo kuruyordu. Bugün de Safaviler (Şiiler) Afganistan ve Irakta aynı rolü oynuyorlar.

Birinci Dünya Savaşında Haçlı İngilizler, Hilafeti iki Arap hançeriyle sırtından vurdular, ikisi de İngiliz bayrağının haçı altında olduğu ve onların altınlarıyla, teçhizat ve istihbaratlarıyla desteklendiği halde İslami bir davete sahip olduklarını iddia ediyordu. İlk hançer, Neciddeki Abdulaziz El Suudun hançeriydi, o ki savaşın başlarında İngilizlerle, İngilizlerin kendisiyle bütün bağlılıklarını elde ettiği el-Katif anlaşmasını imzalayan kişiydi. Bunun karşılığında, İngilizler, (Arap) Yarımada(sın)daki Osmanlı varlığıyla savaşmaları için onlara para ve silah desteğinde bulundular. Bu mutabakat, 1915 yılında Abdulaziz el Suud ile El Raşid arasında geçen Cirab savaşında öldürülen İngiliz istihbarat subayı Yüzbaşı Shakespearein koordinasyonuyla bitirildi. Abdulaziz el Suud, şirk ve bidatle savaştığını iddia ediyorken Hilafet Devletini İngiliz hançeriyle vurdu.İkinci hançerin sahibine gelince o, şerif Hüseyin bin Alidir. O ki Birinci Dünya Savaşının başında Arap devleti kurma iddiasıyla Osmanlı devletine karşı ayaklandı. Arap devletine hükmetme hakkının Haşimilere ait olduğu iddiasındaydı.Casus Shakespera, Abdulaziz el Suuda eşlik ediyorduysa, casus “Arap Lawrence” de Şerif Hüseyin’e ve oğlu Faysal’a eşlik ediyordu. Abdulaziz el Suud ve Şerif Hüseyin bin Ali’nin oğulları ve torunları yollarına devam ediyor. Dedelerinin Birinci Dünya Savaşındaki Haçlı İngilizlerle olan ittifakını sürdürdüler. Bugün de Haçlı Amerikalıların İslam’la olan savaşında ittifak ediyorlar. Maalesef, bu sefer Türk ordusundan ve hükümetinden de yardım görüyorlar. Eğer kötülük âlimleri dün Hilafeti düşürmeyi destekleyen fetvalar verdilerse torunları da bugün Müslümanlarla savaşında Müslümanları öldürmek için Amerikan ordusunda savaşmaya cevaz veriyor. İsrail’in izniyle ve razı olduğu fetvaları veriyorlar ve Irak’ta Amerikalılarla savaşmaya karşı fetva veriyorlar. Bir de (Irak) ordusuna, polisine, Ulusal Güvenliğe ve Uyanış Konseyi’ne katılmaya cevaz veren fetvalar veriyorlar. Irak’ta cihada çıkmaya karşı fetva veriyorlar ve dinlerin birliğine, İsrail’deki mücrimlerin en büyüklerine gülümsemeye ve el sallamaya çağırıyorlar.

Türkiye’deki Müslüman kardeşlerim!
Hükümetiniz ve ordunuz, Afganistanda Müslümanlarla savaşıyor,
temiz evlatlarınız ise canları ve mallarıyla oradaki kardeşlerini korumak için kalktılar, İslami Emirliğe yardım ettiler ve Fatih Sultan Mehmedin şanını tekrar dirilttiler. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
İşte sizin temiz evlatlarınız, Cihad cephelerine, Şehadet meydanlarına ve yakın bir fethin şanına doğru koşuyorlar inşallah; izzet ve saygınlığın Afganistanına, İslamın ve Cihadın Afganistanına, Hicretin ve Nusretin Afganistanına, adaletin ve Şeriatın Afganistanına. O halde tertemiz Mücahid evlatlarınızı destekleyin, onlara yardım edin ve onların örnekliğini takip edin.


*******

Bu müthiş yazıyı buraya delillendirdik ama, Şehid Şeyh Usame Bin Ladin'e bile sapık deyip ondan beri olan sapıklar, Şehy Eymen ez Zevahiriye aynısı dememeleri mümkün değildir!
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İLÂHİ SIFATLAR KONUSUNDA SELEF AKAİDİ

Selçukluların Hizmetleri

Selçuklu Devleti'nin ilk dönemlerinde Râfızîler ve Karmatîler - âlimleri ve idârecileriyle - gün yüzüne çıkıp güçlenmişler, hattâ Şam ve Irak'ta egemen olmuşlardı. Halife Kâim'i, Bağdat'tan, Tekrît'e çıkarmışlar, meşhur Besâsîrî olayında halifeyi orada hapsetmişlerdi.
Bunun akabinde Selçuklular gelip bu Râfızîleri hezimete uğrattılar, Şam ve Irak'ı fethettiler; Horasan'da onlara galebe çaldılar; Mısır'da onlara engel oldular.
Selçuklular döneminde Nizâmü'l-Mulk gibi vezirler, Ebû'i-Meâlî el-Cüveynî gibi âlimler vardı.
İşte bu Selçuklular, Sünnet'i uygulayıp ihya ettikleri ve Râfızîler, Karmatîler ve benzerlerinin bid'atlarını reddedip engelledikleri ölçüde ümmet nazarında bir değer ve mevki kazandılar.
İmam Mâlik'in ashabından olup onun yolundan giden Ebû'l-Velîd el-Bâcî, Kadı Ebûbekr b. el-Arabî ve benzerleri gibi müteahhir âlimlerin durumu da aynıdır. Bunlar da ancak Sünnet ve hadîse bağlılıklarından dolayı ta'zîm olunurlar.
İbn Habîb ve İbn Sahnûn gibi ileri gelen şahsiyetler ise ayrı bir konumda bulunmaktadırlar.


Şeyhulislam İbn Teymiyye ; mecmuu'l Fetava Cilt : 4
 
S Çevrimdışı

Sebuhi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Abdulmuizz Fida kardesh Osmanliya sapik diyenlere neye esasen sapik diyorlar?.ben bildiyime gore selefiler cogu onlara shirke ve bidate bulashdiklarina gore sapik diyorlar .yoksa bu Osmanlinin yalniz son donemine aitdit?
Shu Abdulaziz el Suud Muhammed bin AbdulWahabla birlikde savasan diyilmi.? AbdulVhab ona biat etmemishdimi.?biraz kafam karishti.tam anlayamadim shimdi Muhamed Abdulvahabdami muslumanlari katledip?
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
esselamou aleykoum akhiler insanlarin hakkinda konusmak istemiyordum ama dayanamiyorum cunku bu rabbi el madhali gibi taghutun sultanin kapisinda kopeklik yapan alim denilen kisi gelipte imam ibni hacere imam suyutiye imam neveviye ve imam ebu hanifeye ehli bidaat sapik diyorsa onu takib edenlerde ayni olur tabii suyuti sultanlara yaklasan alimler hakinda guzel yazilari var rabi el madhali kopeginin isine gelmedi cunku kendisi sultanin kopekligini yapiyorya ondan isine gelmedi tabi tekfir edemeyiz bunlari ama kendilerin verdigi fetvalar ve yaptiklari isler bu buyuk imamlardan yuz bin kat daha beter size hep demisimdir akhiler gitin sehid sultan el uteybiyi dinleyin bu insanlarin uzerine nasil desifre etti bu sultanin alimlerini kendisi talebelerinden birydi ama ondan sonra onlardan ayrildi mutlaka dinlemeniz lazim akhiler

tekfir edilecek biri olsaydi iste bu kendini selefi sanan suud krali abdultagutun kopekleri edilirdi yaptiklari islerle

ALLAH hepimizi affetsin amin akhiler kusura bakmayin biraz kufurlu konustum hakkinizi helal edin arapaca turkce guzel bir sozluk biliyormusunuz diye soracaktimki bu kralabdulseytanin kopeklerinin fetvalarini dinleyenelri gordum umrarim hepiniz iyisinzdir inshaALLAH
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
ben alim goruyorum.Benim demek istediyim odur ki ben bi kishiye Muhammed bin Abdulvahab Buyuk alimdir, olabilir hatali olub ,ama o shirkin ve bidatin yayilmamasi icin cok shey yapib diyende , bana muxalif olan kishi benden soruyor sen Osmalya nasil bakiyorsun? ben diyorum ki iyi, ama onlarinda cok bidatleri olub ,son devirde shirke bulashanlarida olub.Amaa bu o demek deyil ki biz tum Osmanliyi tekfir edib ,muslumanlarin kanini helal gormliyiz.O da bana cebabinda diyorki -ama AbdulVahabla AbdulAziz Suud İngilislerle yardimlashib Shirkle savashiyoruz diyerek Muslumanlari katletdi.Shimdi soruyorum Abdulmuizz Fida kardesh sana boyle sorsalar ve AbdulVahabla AbdulAziz Suudu bir kefeye koysalar ne cevab verirsin?Ben bilmiyorum onun icin soruyorum.Ben shimdiyenedek AbdulAziz Suudun AbdulVahabla birlikte savashtiklarini biliyordum ve al-Suudu iyi olarak taniyordum.Ama zevahiri onun hakkinda oyle konushmuyor?
AbdulVahabla AbdulAziz suudun farkini bana diye bilirmisin?onlar ayni safdami oluplar?AbdulVahab ona biat edipmi?
shimdi ne demek istediyimi anladiniz inshallah.

Osmanlı hatalarıyla sevabıyla musluman bir devlettir. Osmanlıyla savaşanlar, eğer İslami hassasiyetiyle haklı olarak savaşmışsa, delillendirir sebebini haklı ise bu konuda vebali yoktur. Fakat ben Osmanlı devletinin, kendisiyle savaşılacak bir devlet olduğuna inanmıyorum. Eğer öyle ise savaşmayanların hükmünü, bu savaşı destekleyenlerin vermesi gerekir.
Osmanlı devletinin sınırları dahilinde yanlışlıklar olduğu malumdur fakat , bu durum İngiliz kafirlerle işbirliği yaparak savaşmaya gerektirmez. Bunun bir sebebi de " küçük krallıklar olsun ama benim olsun" mantığının da bulunduğunu düşünüyorum. Arab yarımadasında 500 bin nufuzlu Kralların kosala kosala atın üzerinde kuruldujlarını görürken ülkesinde Amerika tağutlarının etkisi ve hakimiyetini görmemek mümkün değil,

Muhammed bin Abdulvehab , şirke bidata çok hassas olmuştur , tevhidi çok iyi kavrayan alimlerdendir. Fakat zaman zaman sola yatan arabayı , sağa kırarak yatırdığı olmuştur. Çok haklı tekfirleri olduğu halde, tekfiri gerektirmeyecek , kurtarabilecek durumlarda da bazen sert girdiği olmuştur. Bu konuda vasat bir tutum izleyen Ustad İbn Teymiyyeyede yanında yumuşak kalmıştır.
Abdulvahhab 1691-1787 tarihleri arasında yaşamıştır.

Muhammed b. Suud 1765 yılında vefat edince, görevini oğlu Abdulaziz bin Muhammed devraldı ve bu dönemde Suud ailesinin nüfuzu tüm yarımadaya yayıldı. Muhammed ibn Abdulvehhab da bu dönemde 1787 (veya 1791) yılında vefat etti.

Abdulaziz bin Suud 1876-1953 tarihleri arasında yaşamıştır, Arada 100 sene fark vardır.

Osmanlı ile savaşanların , Musluman bir devletle (halifeyle) savaşmadaki haklılık sebebini delillendirmek zorundadır.
Buna rağmen iki tarafın musluman olduğu savaşlar da olmuştur.

Şeyhul İslam İbn Teymiyye'ye ; Hz. Ali ve Hz. Muaviyye arasında hangisinin haklı olduğu hakkında soru sorulması üzerine şu ayeti okumuştu :

تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz .(Bakara 134)

Eğer muminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. (Hucurat 9)

İbni Suud Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Franklin Roosevelt ile birlikte
1694364343184.png
1694364409481.png
 
Üst Ana Sayfa Alt