Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İstanbul Fetih Olundu mu Olunacak mı?

M Çevrimdışı

Molla_efendi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
bekleyelim bakalım Abu ibrahim hoca nasıl bir cevap verecek kardeşimiz hadis ilimin guzel biliyor inşallah bizi aydınlatır
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ebu ibraheem hanefileri, maturidileri ve sufileri tekfir ediyormusun? Eğer hepsini tekfir etmiyor bir veya birkaçını tekfir ediyorsan hangileridir yazınız? Fatih sultan Mehmed ve diğer padişahlardan kafir olanları hangileridir? Kafir olduklarına delillerin nelerdir?
İstanbulu ilk defa 22 yaşında fetihde gören Edirne doğumlu Fatih Sultan Mehmed, nasıl istanbullu oluyor? onu da anlayamadık ya


Suud hükümeti - devletinin İslama göre hükmü nedir? Sen Tağut suud Kralları hakkında ne diyorsun? Türkiyedeki Suudcu Telefiler hakkında neler düşünüyorsun?


Halifenin Kurayştan olması emir kipi ile mi gelmiştir yoksa istek , tavsiye kipi ile mi gelmiştir delillendiriniz.
Şu hadisi şerh edermisiniz?

“Ey insanlar!Allah’tan korkun, içinizde Allah’ın kitabını ayakta tuttukça burnu kesik habeşli bir kölede başınıza emir olsa, dinleyin ve itaat edin.”
(Hadis sahihtir Muslim kitabül imare de tahric etti Ebu Davud Menasik’te tahriç etti,Tirmizi Camiin’de: 1706 rakamıyla tahric etti ve dedi ki:
Hadis hasen sahihtir, Nesai Bey’a ve Menasik’te, ibni Mace Cihad kitabında tahriç etti)


İstanbul Feth olunmuştur. Mehdi zamanında bir daha feth olunacaktır. Eğer fatih sultan Mehmede Kafir diyorsanız, Ve Fethedilmiş istanbılda yuzyıllarca idare eden padişahları da tekfir ediyor ve hilafeti gecerli kabul edenleri de tekfir ediyor fakat siz Osmanlıyı tanımıyor kabul etmiyorsanız Sizin için istanbul feth edilmemiştir.

Biz rasulullah s.a.v. in hadiste buyurduğu "İstanbul mutlaka feth olunacaktır " hadisinin ilk defa feth için söylemiş olabileceğine inanıyoruz. İkinci defa fet edilecek bir yer için, hiç feth edilmemişken "mutlaka feth olunacaktır" demez "mutlaka iki kez istanbul feth olunacaktır derdi. Bundan dolayı o hadise fatih sultan Mehmed uymaktadır.
Mehdi (a.s.) ise İkinci kere İstanbulu Feth edecektir. Üstelik İstanbul değil Dünyayı da feth edecektir. Bu hadisler birbirlerinden farklı zamanlardaki farklı şekildeki fetihlerle alakalıdır. Muvahhid olmak için; illa geçmişine her halukarda sövmek gerekmez.
Bu konuyu kapatıyorum




ŞERİAT, HALİFE OLMAK İÇİN BELLİ BİR KİŞİYİ TAYİN ETMEK

Abu İbrahim kardeş fakat hadiste Halife demiyor komutan diyor :

"Istanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.�
sapık fırkaları tekfir ettiğimizi nereden çıkardınız? Hanefi, maturidi ve sufi sapık birer fırkadır. bazılarında bu üç sapıklık bir arada bulunur. Osmanlı halifeliğinin geçersiz olduğunu osmanlının alimleri de biliyordu. hanefi mezhebinde cuma namazının geçerli olması şart olduğu için ve osmanlıları geçerli halife görmedikleri için zuhr-u ahir namazını uydurdular.
"...ne güzel komutandır" hadisi zayıftır. zayıf hadis sahih hadisle cem edilmeye kalkışılmaz. Buhari ve Muslim'in rivayetlerinde Mehdi'nin adının geçmemiş olması, diğer bazı hadis kitaplarında bu ismin zikredilmesine çelişik değil, ziyade bir bilgi sözkonusudur.
yukarıda hilafetle ilgili yazı geçmiş. daha önce halifenin kureyşten olması hakkında soruya geniş cevap vermiştim. oraya bakınız. bu yorumlar muasır mutezile Hizbut tahririn tahriflerine benziyor.
Hadiste sultan dememesi, komutan demesi de fark etmez. zira o sırada sultan mehmedin halife olmadığını söylemekteki kastımız, onun ve ordularının islamı temsil etmiyor oluşlarıdır.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Zayıf dediğin hadisin, zayıf olma sebeblerini delillendiriniz.
Bu hadise ilk defa zayıftır diyen kimdir?!

Ayrıca alıntıladığın yazımdaki sorularımın tamamına cevab ver :

İstanbul'u ilk defa 22 yaşında fetihde gören Edirne doğumlu Fatih Sultan Mehmed, nasıl istanbullu oluyor? onu da anlayamadık ya

Suud hükümeti - devletinin İslama göre hükmü nedir? Sen Tağut suud Kralları hakkında ne diyorsun? Türkiyedeki Suudcu Telefiler hakkında neler düşünüyorsun?

Halifenin Kurayştan olması emir kipi ile mi gelmiştir yoksa istek , tavsiye kipi ile mi gelmiştir delillendiriniz.
Şu hadisi şerh edermisiniz?

Ey insanlar! Allah’dan korkun, içinizde Allah’ın kitabını ayakta tuttukça burnu kesik habeşli bir kölede başınıza emir olsa, dinleyin ve itaat edin.”

(Hadis sahihtir Muslim kitabu'l imare de tahric etti Ebu Davud Menasik’te tahriç etti,Tirmizi Camiin’de: 1706 rakamıyla tahric etti ve dedi ki:
Hadis hasen sahihtir, Nesai Bey’a ve Menasik’te, ibni Mace Cihad kitabında tahriç etti)
Demiş olduğun:


Abu_ibrahim;189801' Alıntı:
sapık fırkaları tekfir ettiğimizi nereden çıkardınız? Hanefi, maturidi ve sufi sapık birer fırkadır. bazılarında bu üç sapıklık bir arada bulunur. Osmanlı halifeliğinin geçersiz olduğunu osmanlının alimleri de biliyordu. hanefi mezhebinde cuma namazının geçerli olması şart olduğu için ve Osmanlı'ları geçerli halife görmedikleri için zuhr-u ahir namazını uydurdular.
Hadiste sultan dememesi, komutan demesi de fark etmez. zira o sırada sultan mehmedin halife olmadığını söylemekteki kastımız, onun ve ordularının islamı temsil etmiyor oluşlarıdır.

Osmanlı alimlerinden, Osmanlının Sapık ve Hilafetin geçersiz olduğunu bildiğini iddia ettiğiniz alimler kimlerdir? İsimlerini sayınız ki İftiracı denmeyesiniz. Ve bu alimlerin "Osmanlı hilafeti geçersiz ve sapık itikatte oldukları için zuhri ahir namazını uyduruyoruz" dediklerini hangi kitablarında okudu iseniz buraya belgeleyiniz!

Fatihin ve ordularının İslamı temsil etmediğinizi yazmışsınız. Bu iddianız aşağıdaki soruma cevab vermenizi gerektirmektedir.
İstanbul'un Fetih edildiği yılda İslamı temsil eden komutan ve ordular kimlerdir?
Fatih sultan Mehmed ve orduları Kafirleri mi t
emsil ediyorlardı?
Yazıların bana ; imam-ı azam ebu Hanifeyi (cehennemlik) murcie diyen, murcie'ye davet eden davetçi diyebilen seyfullah erdoğmuşu hatırlatıyor. (http://ebumuaz.blogspot.com/2007/04/baz-nemli-konularda-zayf-ve-aslsz.html)
--------
Not : Her soruma tek tek cevab verin, atlamadan , geçiştirmeden, yorumla değil delille.

imamı Azam Ebu Hanife ve İmam Maturidi'ye sapık demeni yukarıdaki soruma hemen cevab verdikten sonra konuşacağım.
 
M Çevrimdışı

Molla_efendi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Halifenin Kurayştan olması emir kipi ile mi gelmiştir yoksa istek , tavsiye kipi ile mi gelmiştir delillendiriniz.
haricilerle mutezile dışında bütün müslümanlar, müminlerinin emirinin ancak kureyşten olabileceği, başka olamayacağı hususunda ittifak etmişlerdir.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Konuyu ibretle takip ediyorum.

Osmanlının islam olmaması,
ebu hanife ve maturidinin sapık olması.

Dehşetle izliyorum... Susuyorum Allah için. (Bir zamana kadar.)

Not: Ek olarak komutanla alakalı kısım müsned dışında bir yerde geçiyorsa arkadaşlar özelden ya da burdan yazarsa sevinirim. (buhari-müslim,ebu davud,tirmizi,ibn mace,darimi gibi yerleri kastediyorum)
 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
....nitekim osmanlı zamanında Allahın indirdikleri değil, hanefi-maturidi-sufi akidesi hakim olmuştur....
Abu Ibrahim ,
bunu neye dayanarak soylediginizi aciklarsaniz sevinirim ilk okudugumda bu cumlenizi farketmemisim konuyu tekrar gozden gecirirken farkettim...
 
e-mir Çevrimdışı

e-mir

Üye
İslam-TR Üyesi
Konuyu ibretle takip ediyorum.

Osmanlının islam olmaması,
ebu hanife ve maturidinin sapık olması.

kardeş siz qaliba konuyu doğru anlamadınız hanafecilik matrudulik sufilik abu ibrahim kardeşim bu fırkanın bidat bir fırka olduğun anlatmaya calışıyor ben öyle zann ediyorum zaten adam kendisi selefi akidesinden olan birisi alime dil uzatmiyor zaten dini firka firka bölmek kuran ayetinde haram olduğunu bildiriyor
 
e-mir Çevrimdışı

e-mir

Üye
İslam-TR Üyesi
haricilerle mutezile dışında bütün müslümanlar, müminlerinin emirinin ancak kureyşten olabileceği, başka olamayacağı hususunda ittifak etmişlerdir.
Zaten bu hakta deliler var
“Hilâfet Kureyşte’dir.” (Müsned, 4/185; Heysemi, Mecmau’z-zevâid, 1/336, 4/192)

“Emirler Kureyşten’dir.” (Hâkim, Mustederek, 4/501)

“İmamlar Kureyştendir” (Müsned, 3/129, 4/421)
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
kardeş siz qaliba konuyu doğru anlamadınız hanafecilik matrudulik sufilik abu ibrahim kardeşim bu fırkanın bidat bir fırka olduğun anlatmaya calışıyor ben öyle zann ediyorum zaten adam kendisi selefi akidesinden olan birisi alime dil uzatmiyor zaten dini firka firka bölmek kuran ayetinde haram olduğunu bildiriyor


umarım yanlış anlayan benim.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
e-mir
Osmanlı devletini reddetmek için İmamı azam, İmam Maturidinin kendisini veya bu muctehid alimleri alim bilip görüşlerini, ictihadlarını benimseyib, kabul edenleri sapık gören kendisi sapıktır.
Bu alimleri veya İmam Malik, İmam Şafi İmam Ahmed B. Hanbeli görüşlerini delillerini benimseyenleri sapık görmek , ehi sunnet görmemek de sapıklıktır.
Bir kişi bunlara katılmayabilir ama kendi gibi düşünmeyenleri sapık görmek sapıklıktır. Şahsen ben zaman zaman ehli sunnetin mezheb imamlarının da imamların görüşlerini , delillerini araştırıb , faydalandığım da olmaktadır. Mezheb alimlerini ve benimseyenleri (Sayısını Allah bilir) basit bahanelerle sapıklıkla suçlayıp Ehli sünnetlikten kaldırıp atmak akıl sahibinin işi değildir.


Bununla birlikte facir ve zalim bir kimse olsa dahi yöneticiye itaatın vücubunu ortaya koyan hadis-i şerifler de vardır. Buhari Abdullah'dan şunu rivayet eder:
Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:"Benden sonra başkalarının size tercih edildiği, hoşlanmadığınız birtakım işler göreceksiniz.”
Orada bulunanlar:Bize ne emredersin ey Allah'ın Rasulu? deyine Allah'ın Rasulu: Onların hakkını onlara veriniz. Kendi hakkınızı da Allah'tan isteyiniz. (Buhari, 6529 )
Ebu Reca İbni Abbas'tan şu hadisi rivayet eder: Allah'ın Rasulu (s.a.v) şöyle dedi: "Kim emirinden hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin. Zira kim cemaattan bir karış kadar bile olsa ayrılırsa cahiliyye ölümü ile ölmüş olur" (Buhari, 6531; Muslim, 3438 )


Hilafet kurayştandır gibi hadisler sahihtir. Fakat Arab diline hakim alimlerin dediği gibi tavsiye kipiyle söylenmiştir. Yani Halife olma vasfına haiz Kurayştan biri var iken başka bir kavimden olan Halife olamaz. Fakat Kurayştan bu vasıflara sahib alim yok iken ummet emirsiz kalsın denemez.

Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan Ebu Hurayra'yi şöyle derken dinlediğini rivayet etmektedir: "Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi: "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah'a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim emire itaat eden bana da itaat etmiş olur, tayin ettiğim emire isyan eden bana da isyan etmiş olur. (Buhari, 6604; Muslim, 3418; İbni Mace, 4122; Ahmed b. Hanbel, 7335, 10226 )

Bir başka rivayette ise: "... kim emire itaat ederse bana da itaat etmiş olur..." denilmektedir.

Diğer bir başka hadiste :
Enes b. Mâlik'den gelen rivayette şöyle denilmektedir:

Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: "Başınıza başı kuru üzüm tanesini andıran Habeşli bir köle yönetici olarak tayin edilse dahi, dinleyip itaat ediniz.” (Buhari, 652, 6609; İbni Mace, 2851; Ahmed b. Hanbel, 11683 )
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
sapık fırkaları tekfir ettiğimizi nereden çıkardınız? Hanefi, maturidi ve sufi sapık birer fırkadır. bazılarında bu üç sapıklık bir arada bulunur. Osmanlı halifeliğinin geçersiz olduğunu osmanlının alimleri de biliyordu. hanefi mezhebinde cuma namazının geçerli olması şart olduğu için ve osmanlıları geçerli halife görmedikleri için zuhr-u ahir namazını uydurdular.
"...ne güzel komutandır" hadisi zayıftır. zayıf hadis sahih hadisle cem edilmeye kalkışılmaz. Buhari ve Muslim'in rivayetlerinde Mehdi'nin adının geçmemiş olması, diğer bazı hadis kitaplarında bu ismin zikredilmesine çelişik değil, ziyade bir bilgi sözkonusudur.
yukarıda hilafetle ilgili yazı geçmiş. daha önce halifenin kureyşten olması hakkında soruya geniş cevap vermiştim. oraya bakınız. bu yorumlar muasır mutezile Hizbut tahririn tahriflerine benziyor.
Hadiste sultan dememesi, komutan demesi de fark etmez. zira o sırada sultan mehmedin halife olmadığını söylemekteki kastımız, onun ve ordularının islamı temsil etmiyor oluşlarıdır.

sana bir tavsiyem ister kardeş nasihatı de ister abi sizler gibi düşünüp ömrünü geçirenlerden bir çoğu son nefesinde malesef çok kötü durumlara düşmüşlerdir en az 4 örneğe şahidim ve bunlardan ikisi kendi pisliklerini kendi elleri ile karştıra karıştıra can verdiler bu adamlar ın hepsi abdest namaz ne ararsan vardı ibadet olarak ama sadece kendilerini üstün görüp karşı tarafı sapık lık fenalık ile vururlardı DİKKAT ET AYNI ŞEYLER SENİNDE BAŞINA GELMESİN........
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Zayıf dediğin hadisin, zayıf olma sebeblerini delillendiriniz.
Bu hadise ilk defa zayıftır diyen kimdir?!
" لتفتحن القسطنطينية ، و لنعم الأمير أميرها ، و لنعم الجيش ذلك الجيش " .
“Kustantiniyye elbet fethedilecektir. O fethin komutanı ne güzel komutan ve askeri de ne güzel ordudur.” Elbani Silsiletul Ahadisiz-Zaife (2/268 no 878)’de şöylece tahric eder: Ahmed ve Zevaidi’nde oğlu Abdullah: Müsned (4/335) İbn Ebi Hayseme Tarih (2/10/101-Rabat’ta el yazma) Buhari Tarihus-Sagir (s.139) Taberani (1/119) İbn Kani Mu’cem (v.15/2) Hakim (4/422) Hatib Telhis (v.91/1) İbn Asakir (16/223/2) Zeyd b. Habbab – el-Velid b. Mugira – Abdullah b. Bişr el-Ganevî – babası isnadıyla merfuan rivayet ettiler. Hakim: isnadı sahih dedi, Zehebi de muvafakat etti. Hatib dedi ki: “Zeyd b. Habbab bu rivayette tek kaldı.”
Elbani dedi ki: “Zeyd b. Habbab güvenilir bir ravi olmakla birlikte Sevrî’den rivayetinde zayıflık vardır. Buradaki rivayeti ise böyle değildir. Et-Takrib’de onun hakkında şöyle denilir: “Saduktur. Sevri’den rivayetinde hata eder.” Abdullah b. Bişr el-Ganevî’nin hal tercemesinden bahseden bulamadım. Sadece onun ismi “Abdullah b. Bişr el-Has’amî şeklinde zikredilmektedir. İbn Hibban es-Sikat’ta (2/150) onu etbaut-tabiinden olarak zikretmiş ve şöyle demiştir: “Kufe’lidir. Ebu Zür’a b. Amr b. Cerirden rivayette bulunmuştur. Kendisinden de Şube ve es-Sevri rivayet etmiştir.” Tirmizi ve Nesai onun hadislerini tahric ettiler. Bu Abdullah, el-Ganevî’den daha sonra yaşamış olan başka bir Abdullah’tır. Şaşırtıcıdır ki İmam Ahmed bu hadisi, Bişr el-Ganevî’den geldiğine işaret ederek “Beşir b. Suhaym Müsnedi“ bölümünde rivayet etmiştir. Fakat bu hususta ona muvafakat edeni bulamadım. En iyi bilen Allahtır. Yine aynı şekilde, “Abdullah b. Bişr el-Has’amî” rivayeti, sonrakilerin rivayetinde “el-Ganevi” şekline dönmüştür. Sonra Hafız İbn Hacer’in Ta’cilu’l-Menfea adlı eserine müracaat ettiğimde onun hal tercemesini “Abdullah b. Bişr el-Ganevi” şeklinde, nisbesi ve ismi hakkındaki ihtilaftan uzunca bahsedilmiş olarak gördüm. Orada Muhaddislerin bu husustaki sözlerini de nakletmiştir. Sonra onun Tirmizi ve Nesai’nin kendisinden rivayette bulunduğu ve güvenilir bir ravi olan el-Has’amî’den başkası olduğu ağır bastı. El-Ganevî’yi sadece İbn Hibban tevsik etmiştir. Allah en iyi bilendir.” Hulasa: İbn Hibban’ın el-Ganevî hakkındaki tevsikine güven olmadığından hadis bana göre sahih değildir. El-Askalanî’nin meylettiği görüş de bu ravinin el-Has’amî olmadığı şeklindedir. Allah en iyi bilendir.” Elbani’nin sözü burada bitti. Derim ki: Allah Hafız Elbani’ye rahmet etsin, onun sözlerini Zehebi’nin Tarihu’l-İslam (2/231)de bu hadisi naklettikten sonra: “İbnul Medini: “Meçhul ravisi vardır” dedi.” Şeklindeki nakli de desteklemektedir. Ayrıca Hakim’in Müstedrek’te (8300), Buhari’nin Tarihu Sagir (1/341) ve Tarihul Kebir (2/81)de, İbn Asakir Tarihu Dımeşk (58/34) İbnul Esir Usdul Gabe (1/118)de, Ebu Nuaym’ın Marifetus’Sahabe’de Ebu Kureyb tarikinde (1101) Zehebi’nin Tarihul İslam (2/390)’da hadis rivayet edilirken nisbet: “el-Ganevî” şeklinde zikredilmiştir. Suyuti, Husnul Muhadara (1/62)’de Bişr b. Rebia el-Has’amî’nin hal tercemesini veriken “Ona el-Ganevi de denildi. İbnus-Seken onu Şam halkından saydmıştır” der ve hadisi naklederken ravisini: “Ubeydullah b. Beşir b. Rebia el-Ganevi” şeklinde nakleder. Hafız İbn Kesir de, Camiul Mesanid’de (2/269): “Bu hadisi Bezzar ve Taberani: Zeyd b. Habbab tarikiyle, her ikisi de el-Ganevi şeklinde naklettiler” der. Neticede Elbani’nin hadisin isnadına zayıf hükmü vermekte isabet etmiş olduğu görülüyor. Zira el-Has’amî Kufeli ve güvenilirdir. El-Ganevi ise Şam’lı ve meçhuldür. Ayrıca isnadda ıddırap vardır.

İstanbulu ilk defa 22 yaşında fetihde gören Edirne doğumlu Fatih Sultan Mehmed, nasıl istanbullu oluyor? onu da anlayamadık ya
sultan mehmed'in istanbullu olduğunu söylemedim. bu soru neden onu da anlamadım.
İstanbul sultan mehmed tarafından alındığında halifelik yanlış hatırlamıyorsam memluklerde idi.


Halifenin Kurayştan olması emir kipi ile mi gelmiştir yoksa istek , tavsiye kipi ile mi gelmiştir delillendiriniz.
Şu hadisi şerh edermisiniz?

“Ey insanlar!Allah’tan korkun, içinizde Allah’ın kitabını ayakta tuttukça burnu kesik habeşli bir kölede başınıza emir olsa, dinleyin ve itaat edin.”
(Hadis sahihtir Muslim kitabül imare de tahric etti Ebu Davud Menasik’te tahriç etti,Tirmizi Camiin’de: 1706 rakamıyla tahric etti ve dedi ki:
Hadis hasen sahihtir, Nesai Bey’a ve Menasik’te, ibni Mace Cihad kitabında tahriç etti)

halifelikte kureyşli olma şartı hakkında ehli sünnet ile bütün sapık fırkalar dahi ittifak etmişlerdir. sadece harici ve mutezile fırkalar buna muhalefet etmişlerdir. detaylı bilgi için ed-Demici'nin İslamda Hükümet kitabını tavsiye ederim.
Soruna gelince,halifenin kureyşli olması şartı üzerinde Ehli sünnetin icmaı hasıl olmuştur. bu konuda gelen hadisler haber sigasında emirdir. bazı hadislerde de bunun emredildiği açıkça belirtilmiştir. mesela "Kureyşi öne geçirin, Kureyşin önüne geçmeyin" (Beyhaki, Taberani ve İbn Ebi Asım rivayet etmişler, Elbani el-İrva'da (no 519) sahih demiştir.evet o eser ravza yayınlarından çıkan kitap. adı geçen eserde halifenin kureyşten olma şartıyla ilgili deliller, bunlara yapılan itirazlar ve cevapları ele alınmıştır.
habeşli bir köle dahi başınıza emir olsa... hadisi imametul uzma dediğimiz halifelikle ilgili değil, küçük emirlik, komutanlık, valilik, başkanlık gibi makamlarla ilgilidir. yahut bazı alimler, yönetimi kuvvet kullanarak - devrim ve inkılap gibi - ele geçiren, karşı konulmaz güç sahibi olan, karşı çıkıldığında daha büyük fitnelerin husule gelebileceği yöneticiler - günümüzdekiler gibi - hakkında yorumlamışlardır. Allah en doğrusunu bilendir.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
imamların halifelerin kurayş tan çıkmasının şart koşulması IRKÇILIĞIN DANİSKASIDIR.......

Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir. FATIR 16


BU AYETİ KERİME HİÇ BİR IRKIN HİÇ BİR IRKA KAVME ÜSTÜN OLAMAYACAĞININ KANITIDIR.... ANLAYANA

Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. HUCURÂT suresi 13




AL BİR TANE DAHA
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Habibullah abi yamacıma gel az : )) Dinleniver.

Abu ibrahim kardeş,

Komutanla alakalı kısmın metninin sahih olmadığı konusunda hem fikirim ancak buraya aktarılan delilleride araştırmaktayım.

Konuya daha sonra ayrıca katılacağım.

Benim sormak istediğim,

İmam ebu hanife ve imam maturidiye sapık, osmanlıya da islam değildi diye atfetmenize binaen bunları delillendirmenizi bekliyorum. Neye göre sapıklar ve osmanlı neye göre islam değildi.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebu İbrahim , sorularıma cevap ver, kendi kendine yazı yazma.
Sana yukarıda şunları sormamış mıyım ?

İstanbulun fethedileceği hadisi hakkında :

"Zayıf dediğin hadisin, zayıf olma sebeblerini delillendiriniz."
Bu soruma Elbaninin açıklamasını yazmışsın.

Bu hadise ilk defa zayıftır diyen kimdir?!
Bu sorumun cevabını yazın.


Suud hükümeti - devletinin İslama göre hükmü nedir? Sen Tağut suud Kralları hakkında ne diyorsun? Türkiyedeki Suudcu Telefiler hakkında neler düşünüyorsun?


Osmanlı alimlerinden, Osmanlının Sapık ve Hilafetin geçersiz olduğunu bildiğini iddia ettiğiniz alimler kimlerdir? İsimlerini sayınız ki İftiracı denmeyesiniz. Ve bu alimlerin "osmanlı hilafeti geçerdiz ve sapık itikatte oldukları için zuhri ahir namazınu uyduruyoruz" dediklerini hangi kitaplarında okudu iseniz buraya belgeleyiniz!

Fatihin ve ordularınun İslamı temsil etmediğinizi yazmışsınız. Bu iddianız aşağıdaki soruma cevab vermenizi gerektirmektedir.
İstanbulun Fetih edildiği yılda İslamı temsil eden komutan ve ordular kimlerdir?

Fatih sultan Mehmed ve orduları Kafirleri mi temsil ediyorlardı?

imamı Azam Ebu Hanife ve İmam Maturidiye veya o onların içtihadına yada ictihadleriyle amel edenlere sapık demeni de açıkla ve delillendir ve bunların Hükümlerini de söyleyiver bari

Yazıların HALA bana ; imam-ı azam ebu hanifeyi (cehennemlik) murcie diyen seyfullah erdoğmuşu hatırlatıyor

--------
Not : Her soruma tek tek cevap verin , atlamadan , geçiştirmeden, yorumla değil delille.

Burada fitneye sebeb olacak yazıları yazıp hemen siteden kaybolma.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abu_ibrahim;189936' Alıntı:
"
Soruna gelince,halifenin kureyşli olması şartı üzerinde Ehli sünnetin icmaı hasıl olmuştur. bu konuda gelen hadisler haber sigasında emirdir. bazı hadislerde de bunun emredildiği açıkça belirtilmiştir.
Hilafet kurayştandır gibi hadisler sahihtir. Fakat Arab diline hakim alimlerin dediği gibi tavsiye kipiyle söylenmiştir. Yani Halife olma vasfına haiz Kurayştan biri var iken başka bir kavimden olan Halife olamaz. Fakat Kurayştan bu vasıflara sahib alim yok iken ummet emirsiz kalsın denemez.

Pek çok meselede kendisine katılmadığım Takiyyuddin en Nebhani bu konuda açıklamasında şunları söylemektedir. Bunu senin için (ebu ibrahim) koymadım . Sadece benim görüşümün delillerinin bazılarının bulunduğu bir yazı olması dolayısıyla bilinmesi için genel üyelere yazdım.

İslâm Şahsiyyeti
Halifenin Kureyş’ten olması da şart değildir. Muaviye yoluyla rivayet edilen hadise gelince; Muaviye dedi ki: “Rasulullah (SAV)’in şunun dediğini işittim:
“Bu emir Kureyş’tedir. Onlar dini uyguladıkça bu işte onlara kim düşmanlık yaparsa, Allah onu yüzüstü sürçtürür.” (Buhari)
Yine İbni Ömer’den rivayetle Rasulullah (SAV) şöyle buyurmuştur:
“Kureyş’ten iki kişi kaldıkça, bu emir onlarda devam eder.” (Buhari)
Bu diğer hadisler, Rasulullah (SAV)’e isnaden rivayet olunarak işlerin idaresinin Kureyşlilere ait olduğunu haber sigasıyla bildiriyor. Fakat bu ve benzeri hadisler emir sigasıyla geçmemiştir. Haber sigası her ne kadar talep ifadesi olsa da onu pekiştirecek bir karine ile birleşmedikçe kesin talep sayılmaz. Bu konuda talebi kesin kılmaya delâlet eden hiç bir karineyle geçen herhangi bir sahih rivayet yoktur. Bu hadisler vacib delâletini taşımaz, ancak mendup işaretini taşır. Buna göre halifenin Kureyş’ten olması farz veya vacib değil menduptur. O zaman halifenin Kureyşli olması şartı yoktur. Fakat talep mendup olduğu için tercih şartlarından sayılır, in’ikat şartlarından sayılmaz.
Yukarıdaki hadiste “Onlara kim düşmanlık yaparsa, onu yüzüstü sürçtürür.” ifadesinin manası; Rasulullah (SAV), Kureyşlilere düşmanlık yapmayı nehyediyor. Onun için bu pekiştirme karinesi sayılmaz. Bu hadis iki husustan oluşur. “Bu emir Kureyş’tedir” ve “Kureyş’e düşmanlık yapmayı nehyetmektedir”. Üstelik “Kureyş” sözcüğü sıfat değil isimdir. İlmil usul ıstılahında buna “lakab” denilir. İsim veya lakab için bir mefhum yoktur. Bu nedenle onunla amel edilmez. (Sıfatın mefhumu var ve mefhumu muhalefeti de vardır. Fakat isim mefhumu olmayıp ona câmit denilir.) Buna göre “Bu iş Kureyş’tedir” denilince, diğerlerinde olmaz anlamını taşımaz. “Bu emir Kureyş’tedir” ve “Bu emir Kureyş’te devam eder” demekteki mana; Kureyş dışındaki olanlarda olmaz ve bu iş onlardan hiç zail olmaz, çünkü diğerlerinde sahih olmaz, demek değildir. Bilâkis hilâfet onlarda olabileceği gibi diğerlerinde de olur. Bu nass, diğerlerin halife olmasına mani değildir. Böylece halifenin Kureyş’ten olması, in’ikat şartlarından değildir, ancak efdaliyet (tercih) şartlarından olur.
Bununla birlikte Rasulullah (SAV), Abdullah b. Revaha’yı, Zeyd b. Harise’yi ve Usame b. Zeyd’i emir yapmıştır. Bunlar ise Kureyşli değillerdir. “Bu emir” sözcüğünün manası, velayetul emirdir. Yani yönetimdir. Velayetul emir, yalnız halife olmak değildir. Rasulullah (SAV)’in Kureyşli olmayan kimseleri emir olarak tayin etmesine göre “emir” yalnız Kureyş’te sınırlı olmadığına ve diğerlerin ondan mahrum olduklarına hiç delâlet etmez.
Ancak hadisler Kureyşlilerin hilafet makamına ehil veya uygun olduklarını gösterir. Yani onlardan olursa daha iyidir. Fakat onlara mahsus değildir, diğerleri de halife olabilir.
Bütün bu açıklamalardan sonra, şeriatın halife olmak için belli bir kişiyi tayin etmediği görülür. Halife, yönetim ve otoritede ve şeriat hükümlerini yürürlüğe koyma işinde ümmetin naibidir
. Şöyle ki: İslâm, yönetimi ve sultayı ümmete vermiştir. Ümmet de, yönetimi vekâleten yürütecek kişiyi belirler. Zira Allah, şeriatın hükümlerinin tümünü uygulama işini ümmete farz kılmıştır. Halife, ancak müslümanlar tarafından nasb edildiği için yönetim ve şeriatın hükümlerini uygulama işinde ümmetin vekili olur. Bu nedenle bir kişiye ümmet tarafından biat edilirse halife olur ve bu halife ümmetin naibi olur. Böylece ümmet biatla hilâfeti ona teslim edince, kendisine ait olan otoriteyi ona vermiş olur. Bu durumda ümmetin ona itaat etmesi farz olur.
Buna binaen bir kişi şerî bir biatla ümmet tarafından biat edilmezse, ümmetin işlerini yürütecek halifesi olamaz
. Bu biat ümmetin seçmesiyle ve rızasıyla gerçekleşir. Biat edilecek kişi ise halife olmak için in’ikat şartlarına sahip olacaktır. Halife olduktan sonra hemen şeriatın bütün ahkâmını yürürlüğe koymaya başlar.


Bir kişinin halife olabilmesinin şartları yedidir.
Bunlara in’ikat (akit yapma) şartları denilir.
Bu şartlardan biri eksik olursa halife olamaz. Bu şartlar şunlardır:


1. Müslüman olması;
Hilâfet’in bir kâfire verilmesi kesinlikle caiz olmaz. Ona itaat etmek de vacib olmaz. Çünkü Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
“Allah, kesinlikle kâfirler için mü’minler üzerine bir yol kılmaz.” (Nisa: 141)
Nitekim yönetim veya otorite, yönetici için yönetilenler üzerinde en kuvvetli yoldur. Ayette (‰Ê) sözcüğü, ebedîlik ve kesinlik ifade eder. Buna göre ister hilâfet olsun isterse ondan aşağı yönetim işlerinde olsun yöneticilikle ilgili her hususta kâfirlerin müslümanlar üzerine hakim olmaları kesinlikle veya ebediyyen kabul edilmez. Allah bunu kesinlik ifadesiyle nehyetmektedir. Madem ki Allahu Tealâ kâfirler için müslümanlar üzerinde bir yolun olmasını haram kılmıştır. Öyleyse kendileri üzerinde kâfirleri yönetici yapmalarını kendilerine haram kılmış olur.
Ayrıca halife “Veliyyül-emir”dir. Bunun manası, yönetim sahibidir. Oysa Allahu Tealâ, müslümanların yönetiminin sahibinin müslüman olmasını şart koşmuştur. Şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasul’e ve sizden ulul-emre itaat edin.” (Nisa: 59) (Ulul-emir, veliyyül-emrin çoğuludur.)
“Onlar kendilerine emniyetle veya korkuyla ilgili haber gelince hemen onu yayarlar. Keşke onu Rasul’e ve kendilerinden olan ulul-emre götürselerdi...” (Nisa: 83)
Kur’an’da “ulul-emir” sözcüğü geçtikçe, onların müslümanlardan olmasını gösteren zamirlerle geçer. Bu ise veliyyül-emir veya ulul-emir hakkında müslüman olması şartının koşulduğuna delâlet eder. Madem ki halife ve tayin ettiği yardımcılar, valiler ve amillerin tümü ulul-emir, o halde halifenin müslüman olması şarttır.

2. Erkek olması:
Halifenin kadın olması caiz değildir. Yalnız erkek olması gerekir. Bunun delili Rasulullah (SAV)’in şu hadisidir:
Ebu Bekre adlı sahabenin rivayetinde şöyle demiştir: “Allahu Tealâ, Rasulullah (SAV)’den işittiğim bir sözle beni cemal vakıasına katılmaya vazgeçmemden faydalandırdı. Bu sözü işitmemiş olsaydım, cemal savaşına katılanlar arasında olurdum. Rasulullah kendisine Pers halkının kendilerine Kisra’nın kızını kraliçe olarak tayin ettiklerine dair haberi ulaşınca şöyle dedi: “Bir kavim kendileri için ulul-emir olarak bir kadın tayin ederse felah bulmayacaktır.” (Buhari)
Rasulullah (SAV), işlerini yönetme konusunu bir kadına teslim edenlerin felah bulmayacağına dair sözü, kadının yönetici olmasını nehyeden bir ifadedir. Onun sözü bir haber olup talebi nehiy sigalarındandır. Çünkü emirlerini bir kadının eline teslim edenlerin felaha kavuşmayacaklarını bildirmektedir. Bu bir zemm (kötüleme) ifadesidir. Hem de kesin nehiy içeren bir karine olur. Buradaki kadını yönetici kılmaya dair nehiy, terkin talebinin kesin bir talep olduğuna delâlet eden bir karine ile beraber gelmiş olur. Böylece kadının ulul-emir olarak tayin edilmesi haram olmaktadır.
Kadın ulul-emir olmaktan nehyedilince, halife ondan daha aşağı her yöneticilikte olmasını yasaklamış olur. Zira bu hadisin konusu, Kisra’nın kızının bir kraliçe olarak ulul-emirlik işinde tayin edilmesidir. Buna göre hadisin üzerinde cereyan ettiği olay, yönetim ile ilgili hastır. Yalnız Kisra’nın kızının ulul emir olması konusuyla ilgili değil, her kadın hakkında açıklanmış genel bir hükümdür. Yönetim konusu dışındaki konuları kapsamaz.

3. Baliğ olması:
Halife olacak kimsenin çocuk olmasını nehyeden delil, Ali b. Ebu Talib rivayetiyle Rasulullah (SAV) şu dediğidir: “Uyuyuncaya kadar uyuyan, büluğa erişinceye kadar çocuk ve aklı başına gelinceye kadar aklını kaybetmiş olan üzerinden kalem kaldırılmıştır.”
Bir kimse üzerinden kalem kaldırılmışsa tasarruf ve idare işinden men edilmiş olur. Böylece çocuk şeriata göre mükellef olmaz. O halde halife olması ve diğer yönetim işlerinde bulunması caiz olmaz. Nitekim o, tasarrufta bulunma yetkisine sahip değildir.
Yine çocuğun halife olmanın caiz olmadığına dair başka delil de şudur: Rasulullah (SAV), çocuğun kendisine biat etmesini kabul etmedi. Nitekim Abdullah b. Hişam’ın biatını red etti. Bunun illeti, onun çocuk olmasıdır. Onun annesine Rasulullah (SAV) “O çocuktur” deyip başını okşadı ve onun için dua etti.
Çocuktan biat alınması sahih olmayınca başkalarının onun halife olması itibariyle ona biat vermeleri caiz değildir. Böylece “evlâ babından” kaidesine göre çocuğun halife olması caiz olmaz.

4. Akil olması:
Halifenin deli olması, Rasulullah (SAV)’in şu sözüyle yasaklanmıştır: “Kelâm şu kişi üzerinden kaldırılmıştır: Mecnun iyileşinceye kadar...”
Kalemin kendisinden kalkmasından dolayı deli, mükellef olmaz. Çünkü akıl, bir kişinin mükellef olması tasarrufların doğruluğu için bir şarttır. Halifenin yönetim işlerini ve mükellef olmanın sorumluluklarını gösterdiğine göre mecnun olması hiç doğru olmaz. “Evlâ babından” kaidesi açısından delinin, insanların işlerini tasarrufta bulunması caiz değildir.

5.Udul olması:
Halife olacak kişinin fasık olması doğru değildir. Udul olmak hilâfet sözleşmesi ve onun devamı için kaçınılmaz şarttır. Çünkü Allahu Tealâ şahit hakkında onun udul olması vasfına sahip olmasını şart koşmuştur. Şöyle buyurmuştur:
“Sizden udul olan kimseleri şahit tutun.” (Talak: 2)
(Udul olmak, fasık olmamaktadır. Yani güvenilir kişi olmalıdır. Yalan söylemeyip farzları yerine getiren ve günahlardan kaçınan kimsedir.)
Hilâfet’in şahitlikten daha büyük bir husus olduğundan dolayı “Evlâ babından” kaidesi açısından halifenin udul olması gereklidir. Zira udul olmak şahit için şart koşulunca halife olmak için şart koşulması evlâdır.

6. Hür olması:
Köle, efendisinin mülküdür. Kendi zatında ve işlerinde tasarruf ve idare etme hakkında sahip değildir. “Evlâ babından” köle, başkasıyla ilgili tasarruf ve idare etme işinde bulunmasına hiç sahip olmamalıdır. Özellikle insanların işlerin yürütme veya onların ulul-emri olması hakkına hiç sahip olmaz.
7. Kâdir olması:
Halife olacak kimse, hilâfet yükünü kaldırmaya kadir olmalıdır. Çünkü kadir olmak şartı biatın gereğidir. Zira aciz olan kişi, tebanın işlerini üzerine biat edildiği Kitap ve Sünnet ile yürütmeye gücü yetmez.
İşte müslüman, erkek, akil, baliğ, udul, hür ve kadir olursa halife olabilir. Mücahit olması veya cesaretli olması ve buna benzer hususlar in’ikat şartlarından değildir. Efdaliyat veya tercih şartlarındandır.
Halife ölürse veya bu şartlardan birisinden yoksun olup Mezalim mahkemesinin kararıyla hilâfet makamından azledilince veya İslâm’a aykırı bir hüküm uygularsa veya açık küfür gösterirse neticede hilâfetten indirilirse, ümmet meclisi o yedi şartlara sahip olanlardan adayları tesbit eder. Kim bu şartlara sahip olursa adaylığını sunar. Ümmet meclisinin adaylığını kabul ettiği kimseler ümmete sunulur ve ümmetin bunlardan birisini seçmesini ister. Ümmet, bu ehil olan adaylarda tercih şartlarına göre istediğini tercih eder. En çok oy alan kimsenin halifeliği ilân edilir. Ümmet meclisi de ona in’ikat biatı verir. Ondan sonra ümmetin bireyleri itaat biatı verirler. Bundan sonra biat gereğince Kur’an ve Sünnet’ten çıkartılan ahkâmı yürürlüğe koyar ve dünyaya davayı yüklenmeye başlar. Ta ki bütün dünyada İslâm hâkimiyeti gerçekleşinceye kadar.


Buraya kadar saydığımız yedi şart "Hilâfet sözleşmesinin" geçerli olabilmesi için Halife adayında aranan şartlardı. Bu yedi şart dışında sözleşmenin geçerliliği için herhangi bir şart yoktur. Kitap ve Sünnetce belirlenmiş diğer şartlar ise ancak efdaliyet şartlarıdır. Herhangi bir şartın Halife’de mutlaka bulunması gereken bir şart olabilmesi için kesin talep ifade eden bir karine taşıması gerekir. Eğer delil kesin bir talep ifade etmiyorsa in’ikad şartı değil, ancak efdaliyet şartı olabilir.
Bu yedi şart dışında açık ve kesin bir talep içeren bir delile rastlanmamıştır. Ancak kesin talep içermeyen dolayısı ile efdaliyet şartı olan sahih deliller de vardır.
Mesela; muctehid olması şart koşulmaz. Zira bu hususta bir nâs yoktur. Görevi Şer’i hükümleri uygulamak olan Halife’nin içtihad etmesi gerekmez. Bir meselenin hükmünü bir başka müctehide sorabilir. Bir muctehidi taklid edebilir. Ve bu taklide dayanarak hükümleri benimseyebilir. Bu nedenle Halife’nin muctehid olması şart değildir. Bununla birlikte muctehid olması elbette ki daha iyidir. Muctehid olmasa bile Hilâfet akdi sahihtir.
Halife’nin, yiğit ve cesur olması ya da siyasi olaylar ve uygulamalar noktasında fikir ve tedbir sahibi olması hakkında sahih bir hadis bulunmadığından dolayı Halifelik sözleşmesinin yapılması için şart değildir. Ancak Halife tüm bu sayılan özellikleri taşırsa tabi ki tercihe şayan olacaktır.
Halife’nin Kureyş’ten olması meselesi de in’ikad şartlarından değildir. Muaviye’den rivayet edilen hadise gelince dedi ki: Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem'den şunu söylerken işittim:

إِنَّ هَذَا الأمْرَ فِي قُرَيْشٍ لا يُعَادِيهِمْ أَحَدٌ إِلا كَبَّهُ اللَّهُ عَلَى وَجْهِهِ مَا أَقَامُوا الدِّينَ
"Bu iş (devlet başkanlığı) Kureyş'de olacaktır. Onlar İslâm’ı dosdoğru uyguladıkça bu konuda onlara kim düşmanlık ederse Allah onu yüz üstü süründürür.” (Buhari, 3239; Daremi, 2409)

İbn Ömer'den gelen bir diğer rivayette Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır:
لا يَزَالُ هَذَا الأمْرُ فِي قُرَيْشٍ مَا بَقِيَ مِنْهُمُ اثْنَانِ
"Onlardan iki kişi kaldığı sürece bu iş onlar arasındadır.” (Buhari, 3240, 6607)
Yönetim işini Kureyş'lilere veren ve Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem'e isnadı sahih olan bu ve benzeri


hadisler işlerin yönetiminin Kureyş'e ait olduğunu haber sigası ile bildiriyorlar.
Bu hadislerden hiç biri emir kipi ile gelmemiştir. Haber kipi her ne kadar talep ifade etse de onu pekiştirecek bir karine ile birleşmedikçe o delile kesin ve bağlayıcı bir talep olarak itibar edilmez. İmamların Kureyş'ten olması konusunda da talebi kesinleştiren hiç bir karine herhangi bir sahih rivayette geçmemiştir. O halde bu tür hadisler farza değil, menduba delalet ederler. Dolayısı ile Kureyş'ten olma şartı da in'ikad şartı değil efdaliyet şartıdır.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem'den Muaviye kanalı ile rivayet edilen hadiste geçen;

لا يُعَادِيهِمْ أَحَدٌ إِلا كَبَّهُ اللَّهُ
"Kim onlara düşmanlık ederse Allah onu yüzüstü süründürür." ibaresinin anlamı ise; imama düşmanlık etmeyi yasaklamaktadır. Yoksa إِنَّ هَذَا الأمْرَ فِي قُرَيْشٍ"Bu iş Kureyşliler arasındadır." ifadesini destekleyen bir anlamın karinesi değildir. Bu hadis yönetim işinin onlar arasında olacağını açıklayan ve onlara düşmanlık yapmayı nehyeden bir hadistir. Hadisteki “Kureyş” kelimesi bir sıfat değil isimdir. Usul ilmindeki terminolojide bu tür kullanımlar "lakap" olarak adlandırılır. İsimin yani "lakabın" mefhumu ile asla amel edilmez. Çünkü ismin yani lakabın belli bir mefhumu yoktur. Bu sebeple “Kureyş” ifadesinin nâs ile belirtilmesi bu işin Kureyş’ten başkasına verilmeyeceği anlamına gelmez. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem'in

إِنَّ هَذَا الأمْرَ فِي قُرَيْشٍ"Bu iş Kureyş’tedir.", لا يَزَالُ هَذَا الأمْرُ فِي قُرَيْشٍ"Bu iş Kureyş’te devam eder." gibi sözleri yöneticiliğin Kureyş’in dışında olamayacağı ya da olması doğru olmaz anlamlarına gelmez.

Netice itibarı ile bu tür ibareler yönetimin Kureyş'in dışında olmasına engel değildir. Aksine bu işin başkalarında da olması sahihtir anlamını ifade eder. O halde bu şart, inikad şartı değil efdaliyet şartıdır.
Diğer taraftan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem Abdullah b. Revaha, Zeyd b. Harise ve Usame


b. Zeyd'i emir olarak tayin etmiştir. Bunların hiçbiri Kureyşli değildir. Öyleyse Rasulullah

SallAllah’u Aleyhi Vesellem Kureyş'li olmayanları da emir olarak görevlendirmiştir.

Hadiste geçen هَذَا الأمْر "Bu iş...” kelimesi; ولاية الأمر “vilayet-ul emr” yani yönetim yetkisi anlamına gelir. Yoksa bu kelime yalnızca Halifelik anlamında kullanılan bir nâs değildir. Ayrıca Rasulullah SallAllah’u

Aleyhi Vesellem'in Kureyşli olmayanları yönetimin başına getirmesi bu işin Kureyşlilere münhasır ve

Kureyşlilerin dışındakilerinin Halifeliğini yasaklayıcı olmadığının delilidir.
Ayrıca Buhari Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:


اسمعوا و اطيعوا وإن استعملوا عليكم عبد حبشي كأن رأسه زبيبة Başı kuru üzüm tanesi gibi olan bir Habeşli köle dahi üzerinize yönetici tayin edilse dinleyin ve itaat edin.(Buhari)
Muslim de Ebu Zer’den şöyle dediğini rivayet etti: أوصاني خليلي صلى الله عليه و سلم أن اسمع و اطيع وإن عبدا مجدع الأطرافDostum SallAllah’u Aleyhi Vesellem bana şöyle tavsiye etti:
Karşılığında ne verildiğine bakılmaksızın satılan bir köle de olsa dinle ve itaat et.” (muslim)
Başka bir rivayette ise;
إن أمر عليكم عبد مجدع أسود يقودكم بكتاب الله فاسمعوا له واطيعوا “Herhangi bir siyah köle de olsa, üzerinize yönetici olup sizi Allah’ın kitabı ile yönetirse onu dinleyin ve itaat edin.”
Bu hadisler, Müslümanların yönetim işini bir siyah kölenin üstlenmesinin caiz olduğu hususunda gayet açıktırlar. Bu ise, Hilafetin ya da yönetimin Kureyş’ten hatta Araplardan başka insanlar tarafından üstlenilmesinin caiz olduğunu açıkca göstermektedir.
Buna göre hadis-i Şer’ifler; Kureyşlilerden bir kısmının Halifeliğe ehil olduklarını belirtmekle, Halifeliğin yalnızca onlara ait olduğunu ve onların dışında olanlarla Hilâfet sözleşmesinin yapılamayacağını belirtmek maksadıyla değil daha faziletli olduklarını vurgulamak için söylenmiştir.
Aynı şekilde Halife'nin Haşimoğullarından yahut Alioğullarından olması da Halifelik şartlarından değildir. Zira bu aileler dışındaki kişileri de Nebî SallAllah’u Aleyhi Vesellem yönetici olarak tayin etmiştir.


Tebuk'e giderken Muhammed b. Mesleme'yi Medine'ye vali olarak tayin etmiştir. Muhammed b. Mesleme ise ne Haşimi'dir ne de Ali oğullarındandır. Yemen'e Muaz b. Cebel'i ve Amr b. As'ı vali yaptı. Bunların her ikisi de Haşim oğullarından veya Ali oğullarından değildi.
Müslümanların ve Ali RadıyAllah’u Anh'un Haşimoğullarından olmayan Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a


biatları da kesin delillerle sabittir.
Tüm sahabe bu biatlar karşısında sukût ettiği gibi, içlerinden biri dahi çıkıp Haşim ya da Alioğullarından olmadıklarından dolayı bu biatlara itiraz etmemiş, bize de böyle bir rivayet ulaşmamıştır. Bu sukût; içlerinde Ali, İbn Abbas ve diğer Haşimoğullarının bulunduğu sahabeler tarafından Haşimoğulları ve Alioğulları dışında olanların da Halife olabileceğine dair sahabelerin bir icmasıdır.
Ancak Ali Efendimiz RadıyAllah’u Anh ve Ehli Beytin faziletini beyan eden hadisler ise onların faziletine


delalet etmektedirler. Halifelik akdi için Halife’nin onlardan olmasının şart olduğuna delalet etmemektedirler.

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz.

Yukarıda işaret edilen yedi şartın dışında Halife’nin belirlenmesinde etken olacak herhangi başka bir şartın bulunduğuna dair bir delile rastlanmamıştır. Şer'an Müslümanlardan istenen Halife adayının Halife olabilmek için bu yedi şartı taşımasıdır. Bu aşamadan sonra Halife adaylarından en efdal olanın seçilmesi istenir. Seçilen kişinin Halifeliği ise ancak kendisinde in'ikad (sözleşme) şartları var ise kesinleşir. Seçilen kişide sözleşme şartları dışında efdaliyet şartlarının da bulunması tercih sebebidir. Ancak efdaliyet şartlarının eksikliği Halifeliği düşürmez.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebubekir (r.anh) Halife seçilmesi:

Rasulullahin (s.a.v.) vafatından sonra: .....

Ensar ve Muhacirinin Seçkin sahabeler Benî Saide’de bir araya gelerek bu hususu müzakere ettiler. Kısa süreli tartışmalar ve aday belirlemeler oldu. İçlerinde Ebu Bekir (r.anh) yoktu. O cenaze işleriyle meşguldü.

Rasûlullah'ın vefatından hemen sonra Ensâr, Saideoğulları Sakifesi denilen yerde toplanmış ve Sa'd b. Ubâde'yi halife seçmek istemişlerdi. Ancak bu konuda onlar arasında da görüş ayrılığı bulunuyordu.
Bu konuda tartışmaların devam ettiği sırada Ömer ve Ebu Ubeyde ile berâber gelmiş olan Ebu Bekir söz alarak, Kur'ân'da Ensâr kadar muhâcirûn'dan da övgüyle söz edildiğini ifade etti.
Ancak bu işte Arapların kureyşten başkalarına itaat etmeyeceklerini anlattı ve bu nedenle Ebu Ubeyde ile Ömer'den birisine bey'at edilmesini istediyse de, ikisi de bu teklifi reddettiler ve bu işe Ebu Bekir'in seçilmesi gerektiğini bildirdiler. Başta Beşir b. Sa'd, Ebu Ubeyde ve Ömer (r.anh) olmak üzere hazır bulunanların tümü ona bey'at ettiler. O anda bey'at etmeyen Sa'd b. Ubade ve hazır bulunmayan . Ali ile diğer bazı Hâşimîler sonraları teker teker bey'at ettiler. Böylece Ebu Bekir aralıklarla üç defa minbere çıkıp her gün bu görevi kabul etmediğini bildirdi ve yerine başka birisini seçmelerini müslümanlardan istediyse de, onlar kendisinin halifeliğinde ısrar ettiler. Böylelikle Ebu Bekir (r.anh)'in halifeliği kesinleşmiş oldu. (Ibn Sa'd Tabakat, III, 178 vd.; Ibnu'l-Esîr, el-Kamil, Beyrut,1400/1980; 220 vd; Ibn Kutaybe a.g.e I, 7-20; Kandehlevi, a.g.e II, 606, 616; Hamidullah, Islâm Peygamberi, çev. s. Tuğ, Istanbul 1969; II, 315-319; Ashab-ı Kiram, I, 177-184; Şibli, Asr-ı Saadet, IV, 33-40 vd.).

------
Rasulullahın (s.a.v.) vefatından sonra ilk halife seçiminde ensar sahabelerin Sa'd ibni Ubade'nin Halife olmasını istemesi de ; Kurayştan Halifeliğe aday var iken Diğer kavimden Halife olmaması gerektiğinin delillerindendir.
 
I Çevrimdışı

ibn teymiyye

Üye
İslam-TR Üyesi
Nebhani'nin yedi şartı sayması neye göredir? Hilafet yetkisi, ümmeti bağladığı için ona taalluk eden şeyler de edlille-i şer'iyye'den en az icma' ile irtibatlandırılır. Son paragrafta demiş ki:
Yukarıda işaret edilen yedi şartın dışında Halife’nin belirlenmesinde etken olacak herhangi başka bir şartın bulunduğuna dair bir delile rastlanmamıştır. Şer'an Müslümanlardan istenen Halife adayının Halife olabilmek için bu yedi şartı taşımasıdır. Bu aşamadan sonra Halife adaylarından en efdal olanın seçilmesi istenir. Seçilen kişinin Halifeliği ise ancak kendisinde in'ikad (sözleşme) şartları var ise kesinleşir. Seçilen kişide sözleşme şartları dışında efdaliyet şartlarının da bulunması tercih sebebidir. Ancak efdaliyet şartlarının eksikliği Halifeliği düşürmez.

Altı çizili yeri, Halifeleriniz çok olacak ve ilkine tabi olun, diğerlerini öldürün..(..) hadisi, yukarıda altı çizili yer ile benzeşmiyor. Altı çizili yerde halife adaylığına teşvik veya sorunsuz bir durum imajı verir iken, Allah rasulu s.a.v'in hadisi ise ihtilafı kesip atmaktadır. O da : ilkine tabi olun, diğerlerinin boynunu vurun..
eğer islam şahsiyeti adlı kitapta, halife olacak kişi için şart olan yedi (7) maddenin kaynağı var ise alabilir miyiz? yok eğer nebhaninin kendi sözü ise, bize de düşen şudur: alimlerin sözleri delil değil, delillendirilmeye muhtaçtır...
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hadis ,cerh ve tadil ilmine karşı bir cinayet ancak bu kadar olur ve anca sen yapabilirsin Ebu ibrahim ,nasıl da yine yalnız kalan Albani'yi haklı çıkardın o gereksiz fuzili uzatmalar yaptığın yazında hayret .

Senet ortadadır ve zincir muttasıldır.Raviler sikadır Albani!nin yanında cüce kalacağı dev muhaddislerin şahadetiyle...Artık gerisi hadise zarar vermez....

O kadar iktibas yapmanda anlamsız olmuş konunun aslına talluk eden bir tarafı yok....

Hayret ebu ibrahime hayret ona hadisten anlıyor diyen Molla'ya.......

Bana hadisten anlıyormuş gibi davranan Ehli Hadis nickli arkadaşı hatırlattı...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İbn Teymiyye;189968' Alıntı:
Altı çizili yeri, Halifeleriniz çok olacak ve ilkine tabi olun, diğerlerini öldürün..(..) hadisi, yukarıda altı çizili yer ile benzeşmiyor. Altı çizili yerde halife adaylığına teşvik veya sorunsuz bir durum imajı verir iken, Allah rasulu s.a.v'in hadisi ise ihtilafı kesip atmaktadır. O da : ilkine tabi olun, diğerlerinin boynunu vurun..
eğer islam şahsiyeti adlı kitapta, halife olacak kişi için şart olan yedi (7) maddenin kaynağı var ise alabilir miyiz? yok eğer nebhaninin kendi sözü ise, bize de düşen şudur: alimlerin sözleri delil değil, delillendirilmeye muhtaçtır...
Halifenin birden fazla olması, halife varken başka halifenin çıkmasıyla ilgili değildir. Zaten onun (2.nin) öldürülmesi hakkında sahih hadis vardır. Bahsi geçen halifeler adaylardır. Bu mesela Osman (r.anh) seçilmesindeki adaylar gibi.

Halifenin Kurayş Kabilesinden Olması:
Bu hususta şu hadis-i şerifler delil gösterilmektedir: Ömer (r.anh)'ın oğlu Abdullah der ki Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"İnsanlardan iki kişi kaldığı sürece bu iş (Buradaki "Bu iş"den maksat hilafettir) Kurayşdedir.” (Buhûrî, Kit. Ahkam, bab 7; Musned İmam Ahmed c. II, sh. 29, 93, 128)
Amr bin As der ki, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kurayş hayırda da serde de kıyamete kadar insanların idarecileridir.” (Tirmizi, Kit, Fiten, bab 49, hn. 2227)

Ebu Hurayra (r.anh) Rasulullah (sav)İn şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Bu hususta (Yani hilafeti) insanlar, Kureyş'e tâbidirler. Müslümanları müslümanlarına, kafirleri kafirlerine tâbidirler. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyet döneminde seçkin olanları islâm'da da seçkindirler. Eğer Hakk'ı idrak ederlerse! İnsanların en hayırlı olanlarının bu işi (hilafeti) en çok kerih görenler olduklarıı görürsün. Ta ki içine düşünceye kadar.” (Buharı, Kit. Menakıb, bab 1; Muslim Kit. İmare, bab 1, 3; Musned, İmanı Ahmed, c. I, sh. 5, 101)

Muaviye b. Sufyan diyor ki, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Şubhesiz bu iş Kurayştedir. Onlar dini ayakta tuttukları müddetçe, kim onlara düşmanlık ederse, Allak onu yüzüstü süründürür.” (Buhârî, Kit. Ahkam, bab 2, Kit. Menakıb, bab 2; Dârimi Kit. Siyer, bab, 77)


Bazı alimler, halifeye itaat konusunda bir kısım hadisleri (ileride gelecek olan) delil göstererek, halifenin Kurayş'ten olmasının şart olmadığını, yukarıda zikredilen hadislerin gelecekteki olayları haber verme mahiyetinde olduklarını, Kurayş kabilesinden olmayanların da diğer şartlan haiz olmaları şartıyla halife olabileceklerini söylemişlerdir.
.........


Bahsi geçen hadisler :

Bu konu ile ilgili olarak Peygamber efendimiz (s.a.v.)den şu hadis-i şerifler rivayet edilmektedir:
Ali (r.anh)den rivayet ediliyor ki, Peygamber efendimiz (s.a.v.), bir yere bir mufreze gönderdi. Müfrezenin başına Ensar'dan birini emir tayin etti. Mufrezeye bunu dinleyip itaat etmelerini emretti. Ne var ki bunlar bir şeyden dolayı emirlerini kızdırdılar. Emir onlara:
- "Haydi bana odun toplayın" dedi. Onlar da odun topladılar. Sonra emir onlara:
- "Ateş yakın" dedi. Onlar da yaktılar. Sonra emir onlara
- "Rasulullah size beni dinleyip itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi. Onlar da
- "Evet" dediler. Emir onlara:
- "Haydi girin bu ateşe" dedi. Bunun üzerine onlar birbirlerine baktılar ve şöyle dediler:
- "Biz ateşten kaçarak Rasulullaha sığındık". Onlar bu halde İken emirîn öfkesi yatıştı ve ateş de söndü. Rasulullah'a dönünce hadiseyi ona naklettiler. Peygamber efendimiz de şu cevabı verdi: "Eğer o ateşe girecek olsalardı ondan bir daha çıkamazlardı. İtaat ancak iyiliklerdedir. (Buharı, Kit. Ahkam, bab: 4, Kit. Megazi, bab 59; Muslim, Kit. İnıare, bab: 40, hn. 1840)

Diğer bir rivayette;
"... Bazıları o ateşe girmek istediler. Diğer bazıları ise şöyle dedi: "Biz iman ederek bu ateşten kaçtık." Sonra hadise Rasulullah'a intikal etti. O da ateşe girmek isteyenler için şunu söyledi: "Şayet ona girecek olsaydınız, kıyamete kadar orada kalırdınız." (Buhârî, Kit. Ahkam, bab: 1; Muslim, Kit. İmare, bab: 39, hn. 1840; Ebû Dâvûd, Kit. Cihad, bab: 87, hn. 2625; Nesei, Kit. Bey'a, bab: 34; hn. 4210; İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2863)

Ömer (r.anh)'ın oğlu Abdullah'dan, Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
"Müslüman kişi, günah işlemesi emredilmedikçe, emirini dinleyip ve ona itaat etmekle mukelleftir. Şayet günah işlemesi emredilirse, ne dinlenilir ne de itaat edilir.” (Buhârî, Kit. Ahkam, bab: 4; Muslim, Kit. İmare, bab: 38, hn. 1839, 1840;İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2864; Tirmizi, Kit. Cihad, bab: 29, hn. 1707; Nesei, Kit, bey'a, bab: 34f hn. 4210; Ebû Dâvûd, Kit. Cihad, bab: 87, hn. 2626; Musned İmam Ahmed, c. I, sh. 82, 94, 124.)

Tirmizi sahibi Ebu İsa, bu manada Ali, İmran bin Huseyn ve Hakem'den hadisler rivayet edildiğini ve bu hadisin sahih ve hasen olduğunu söylemektedir.
Abdullah bin Mes'uddan Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir.
"Benden sonra işlerinizi sevk ve idare etmeyi, Sünneti söndüren, bidatle amel eden ve namazı vaktinden geciktiren adamlar üzerlerine alacaklardır." Abdullah bin Mes'ud der ki, dedim ki: Ey Allah'ın Rasulu, şayet bunlara erişirsem nasıl davranayım? Rasulullah şöyle buyurdu:
"Ey abdın annesinin oğlu! Nasıl davranacağını bana mı soruyorsun? Allah'a isyan edene itaat yoktur.” (İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2865; Musned İmam Ahmed, c. I, sh. 400, c. V, sh. 325, 329)

(Hasan karakaya; Fıkıh usulu )

----------------------------------------------------------------------------

a) Kureyş Kabilesinden Olmak:

Ehl-i sünnet âlimleri, halifenin Kurayş kabilesinden olmasını şart koşmuşlardır. Bunun sebebi, Kurayş'in üstünlüğü hakkında ve halifenin onlardan olacağına işaret eden birçok delilin bulunmasıdır. Bu delillerden biri de Rasulullah (s.a.v.)'den rivayet edilen şu hadistir,:
«İnsanlardan iki kişi kaldığı sürece bu iş Kurayş'te devam eder"
(Buhari, Kitabul Ahkâm bab, 2; Musned, İmam Ahmed b. Hanbel C. 2, Sh. 29, 93, 128)

Yine iki sahih hadis kitabında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
«İnsanlar bu hususta Kurayş kabilesine tabidirler. Müslümanlar, Kurayş'in müslümanlarına, kâfirler de Kurayş'in kâfirlerine tâbidir(Buhari Kitabu'l Menalab bab, l; Muslim Kitabu'l İmare bab; 1, 3; Musned-i İmam Ahmed C. 1, Sb. 5, 101)

Diğer bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
«însanlar, hayırda da serde de Kurayş'e tabidirler.» buyurmuşlardır. Keza, Buharı Muaviye'den şu hadisi rivayet eder:
«Rasulullah (s.a.v.)'in şunları söylediğini duydum»:
«Şüphesiz ki bu iş Kurayş'tedir, Onlar, dini ayakta tuttukları müddetçe kim onlara düşmanlık ederse Allah onu yüzüstü düşürür(Buhari, Kitabul Ahkâm bab; 2-Kitabul Menakıb bab, 2; Darimî, Kitabu's siyer bab; 77)

Şubhesiz ki bu metinler, Kurayş'in üstün olduğunu gösterir. Zaten Rasulullah'm, Kurayş'ten oluşu, fazilet olarak Kurayş'e yeter. Ancak bu deliller, hilafetin sadece Kurayş'e ait olduğunu, başkalarının halife olamıyacağını, halifeye boyun eğmek için, onun mutlaka Kurayş'ten olmasını gerektirir mi?

Şu bir gerçektir ki, tatbikatta halifeler Kurayş'ten olmuştur. Beni Saide sakifesindeki toplantıda müminler bir araya gelmişler ve Ebubekir (r.anh)'in konuşmasından sonra Kurayşli muhacirlerden halife seçmek istemişlerdi, Ebubekir bu konuşmasında, halifenin Kurayş'ten olması gerektiği hususunda herhangi bir hadis metnini delil göstermemiş, şu iki hususu ileri sürmüştür.

aa) Muhacirler, ensardan daha üstündür. Kur'an-ı Kerim, önce muhacirleri zikretmiştir. İslâmin ilk zamanlarında güçlük ve saldırılara onlar göğüs germişlerdir.

bb) İslâm gelmeden evvel de daha sonra da insanlar arasında Kureyş'in itibarı büyüktür.

îşte bu hususlara işaret ederek Ebubekir (r.anh) konuşmasının sonunda şöyle demiştir; «Arablar ancak Kurayş'e boyun eğerler.»

Şubhesiz ki bu sözler Kureyş'in üstünlük sebebini açıklamaktadır. Kurayş'in üstünlüğü hakkında rivayet edilen hadisler de bu mânâyı ifade etmektedir. Ancak Muaviye (r.anh)'nin rivayet ettiği hadis, başka bir mânâ ifade etmektedir. O da, halifelerin Kureyş'ten olacağı, Kurayş'ten olmayan herhangi bir kimsenin halifelik iddia etmesi halinde onu Allah'ın yüzüstü düşüreceği mânâsıdır.
Fakat bu hadis, meydana gelecek bir hadiseyi haber verme mahiyetinde midir? Yoksa gelecekte böyle yapılmasını emredici mahiyette midir?
Şurası bir gerçektir ki Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'de görülen gerçek halifelik, Kurayş'liler tarafından ifa edilmiştir. Evet, hidayet rehberi bu imamlar, Kurayş kabilesindendi. Diğer yandan zikredilen bu hadis-i şerif, dini ayakta tuttukları müddetçe hilafetin Kurayş'te olacağını, dini ayakta tutmadıkları takdirde hilafetin onlardan alınıp dini ayakta tutana verileceğini, dolaylı yolla ifade etmektedir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, zikredilen hadis ve haberler, halifeliğin mutlaka Kureyş'e ait olduğunu, Kurayş'ten olmayanların halifeliğinin, Peygamberlik halifeliği olmayacağını kesin olarak ifade etmez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, halifenin Kurayş'ten olmasını istediğini ortaya koydukları farzedilse bile bu deliller, bağlayıcı emir mahiyetinde olmayıp, bilâkis, halifenin Kurayş'ten olmasının daha iyi olduğunu ifade etmektedir. Çünkü iki sahih hadis kitabında Ebu Zerr'den şu hadis rivayet edilmektedir.
Ebu Zerr şöyle diyor:
«Dostum Muhammed bana: «Başınıza burnu kesik habeşli bir köle dahi getirilse, onu dinlememi ve ona itaat etmem! emretti(Muslim, Kitabul Mesacid bab, 240/lbn-i Mâce, Kitab el-Cihad bab, 39)

Yine Buharî, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Başınıza, kafası kuru üzüm gibi olan habeşli bir köle dahi getirilse onu dinleyin ve itaat edin(Buharî Kitab el-Ahkâm bab, 4/İbn-i Mâce Kitab el-Cihad bab, 39/Musned-i İmam Ahmed C. 3, Sh. 114)

Sahih-i Muslim'de Ummu Huseyin'in Rasulullah'dan şunları duyduğu rivayet edilir:
«Başınıza, burnu kesik siyah bir köle dahi getirilse, sizi Allah'ın Kitabının hükümlerine göre idare ettikçe onu dinleyin ve ona itaat edin(Muslim Kitab, el-Hacc bab, 311/Tirmizî Kitab el-Cihad bab, 28/îbn-i Mâce, Kitap el-Cihad; bab, 39/Musned-i Ahmed b. Hanbel C. 4, Sh. 70)

Bütün bu nasslar, «Bu iş Kurayş'tedir...» hadisiyle karşılaştırıldığı vakit nasslann çoğu, halifeliğin Kurayş'e tahsis edilmesini ve Kureyş'ten olmayanın hilafetinin doğru olmayacağını ifade etmemektedir. Bilakis, Kureyş'ten olmayanların da halife olabilecekleri muhakkaktır.Bu iş Kureyş'tedir...» hadis-i şerifi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in ya gelecekten haber veren mucizelerinden biridir. — Nitekim diğer bir hadis-i şerifte : «Benden sonra hilafet otuz senedir. Ondan sonra saltanat başlayacaktır( Tirmizî Kitab el-Fiten bab : 48) buyurmuştur.— Yahut da, bu hadis-i şerif, halifeliğin Kurayş'ten olmasının daha iyi olduğunu beyan etmektedir. Yoksa Kureyş'ten başkasının halife olamayacağı hükmünü getirmemektedir.,

Ebubekir (r.anh) ve onun gibi düşünen diğer sahabîlerin görüşüne gelince, bunların, halifenin Kureyş'ten olmasını istemeleri, o zaman Kurayş'in daha takva sahibi ve daha güçlü olmasındandır. Şayet bu sıfatlar Kurayş'te bulunmayıpta başkalarında bulunursa, diğer sahabîlerin de ortak olduğu Ebubekir (r.anh)'in düşüncesine göre hilafetin, Kureyş'ten olmayana verilmesinde bir sakınca yoktur. Zira, madem ki asıl tercih sebebi güçlülük ve takva sahibi olmaktır, o halde bu sıfatlar kimde bulunursa onun.halife olması caizdir.
Halifenin Kurayş'ten olması prensibine, bu hususta rivayet edilen sahih nasslara ve ifade ettikleri mânâlara ve Ebubekir (r.anh) halife seçilirken üzerinde ittifak edilen prensibe, araştırıcı bir nazarla bakıldığı zaman, yukarıda anlatılan bu sonuca varılır
.

(Prof. Muhammed Ebu Zehra - İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî , Hisar Yayınevi: 1/95-98)


---------------------------------
 
Üst Ana Sayfa Alt