ALLAH senin iyiliğini versin ASKALANİ kardeşim çok güzel bir delil getirmişsin KİM DİN KARDEŞİNE EY KAFİR DERSE diyor orada iyide onlar islam dairesinden çıkmıştır zaten hatırlayacağın üzere tatarlar kendilerinin müslüman olduğunu söylemesine ragmen sırf yasak kitabını hukum verme yasama idare etme gibi şeyler yüzünden Alimlerimiz onların kafir olduğunu söylerler namaz kılmalarına ragmen hatta yanlız devletin başındaki insanlar değil onları seven insanları dahiki tekfir etmiştir.Hatta ALLAHUalem şeyhulislam ibn teymiyye başımda beni kuranla dahi görseniz onların içinde olduğum sürece benimle savaşılır demiştir.yada ben öyle hatırlıyorum. size bu hususta sabrederek okumanızı istediğim bir yazı var kalbinizin mutmain olacağına inanıyorum.
1.Tevhid Şehadeti İki Asıl Rükundan Oluşur
Bunlardan Biri Olmadan Diğeri Tek Başına Fayda Sağlamaz.
Şehadetin kabulü ve sıhhati için bu iki rükun gereklidir. Bu rükunlardan ilki nefydir. Yani “La İlahe” lafzı. İkinci rükun ise isbattır ki bu ise “İllallah” lafzının manasıdır. Allah’ın Subhanehu ve Teala bize bildirdiği gibi: “Tağutu inkar ve Allah’a iman”. Allahu Teala şöyle buyurur:
“O halde kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.” (2 Bakara/256)
Kim bu ruknü birleştirmez ve ikisini birden yerine getirmez ise kopmayan sağlam bir kulpa yapışmamış demektir. Kim de kopmayan sağlam bir kulpa yapışmamışsa helak olanlar ile birlikte helak olacaktır. Çünkü bu ruknü birleştirmemesi durumunda kişi muvahhidlerden değil bilakis müşrik veya kafirlerden sayılır.
Allah’a hüküm koymada ortak koşan bu hakimlerin, Allah’a iman ettiklerini doğrulasak bile; bu, onların Tevhid dairesine girmelerine yetmez. Çünkü onlarda Allah’ın Subhanehu ve Teala, ehemmiyetine binaen iman ruknünden daha önce zikrettiği tağutu inkar ruknü bulunmamaktadır.
Tağutları inkar etmeden Allah’a iman etmeleri, Kureyş’in kendi tağutlarını inkar etmeden Allah’a iman etmeleri gibidir. Bilindiği gibi bu iman Kureyş’e fayda etmemiş, kanlarını ve mallarını korumamıştır. Ta ki tağutlarından uzaklaşıp onları inkar edinceye kadar. Onların apaçık şirk ile içiçe olan imanları onlara ne dünyada ne de ahirette fayda sağlamamıştır. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurur:
“Onların çoğu ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.” (12 Yusuf/106)
Şirk; imanı bozan hallerdendir ve amelleri de boşa çıkarır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Andolsun ki (bilfarz) Allah’a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun.” (39 Zümer/65)
Bilindiği üzere günümüz hakimleri (yöneticileri) doğu ve batı tağutlarını inkar etmiyor ve onlardan uzaklaşmıyorlar. Bilakis bunlar, o tağutlara iman ediyorlar. Husûmet ve kargaşa gibi sorunlarını Birleşmiş Milletler heyetiyle ve onların küfür kanunlarından razı olarak neticelendiriyor ve işlerini bu minvalde yürütüyorlar.
Aynı şekilde Arap tağutlarının oluşturdukları paktlar ve diğer kafir devletlerle, Birleşmiş Milletler çatısı altında yaptıkları işbirliği anlaşmaları; onların bu kafirlerin dostları ve köleleri olmalarındandır. Onlardan sakınmadıkları gibi onlara karşı hiçbir yardımı da esirgemezler. Dolayısıyla onlar içine düşmüş oldukları şirkten uzaklaşmamışlardır ki müslüman olarak kabul edilsinler.
Arap tağutlarının durumları, gözlerinde (bulanık görmelerine sebep olan) kül olanlar için şüpheli olsa da, batı ve doğunun Hristiyan, Budist, Komünist, Hindu ve benzeri tağutlarının durumları ancak tamamen kör olanlar için kapalı olabilir. Bununla beraber Arap tağutları diğer tağutların kardeşleri ve sevgilileridir. Onları inkar etmedikleri gibi bilakis aralarında kardeşlik ve sevgi olup Birleşmiş Milletler adı altında birbirleriyle bağlar kurarlar. Herhangi bir anlaşamamazlık durumunda Lahey’deki küfür mahkemesine hükmolunmak için başvururlar.
Dolayısıyla bu tağutlar için, Tevhid’in ikinci ruknü olan Allah’a imanı yerine getirdiklerini, zorlama ile kabul etsek de Müslüman olmaları için gereken; Tevhid’in birinci ruknü olan tağutu inkarı yerine getirmemektedirler. Bunlara ilave olarak şunu da söylememiz gerekir ki aslen bunlar, bizzat kendileri tağutturlar. Çünkü Allah’tan başka kendilerine ibadet edilmek, Allah kendilerine izin vermediği halde insanlar için kanunlar ortaya koymakta ve insanları, ortaya koydukları bu kanunlara uymaya gerek zorlama gerekse başka yöntemler ile davet etmektedirler.
2-Allah’ın Dini ve Şeriatı İle İstihza (Alay) Etmeleri
Bunlar Allah’ın dini ile alay eden her türlü gazete, radyo, televizyon ve diğer basın yayın organlarına ruhsat verirler. Ayrıca bu basın yayın organlarını, kanun ve askerleri ile de koruma altına alırlar.
Allahu Teala şöyle buyurur: “De ki; Allah ile, O’nun ayetleri ile ve O’nun peygamberleri ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin. Çünkü siz iman ettikten sonra, tekrar kafir oldunuz.”(9 Tevbe/65-66)
Bu ayetler; Müslüman olan, namaz kılan, oruç tutan, zekat veren ve Müslümanlarla beraber en önemli gazvelere çıkan kişiler hakkında nazil oldu. Bununla beraber Allah Azze ve Celle onları ağızlarından çıkan ve Kur’an-ı Kerim hafızları hakkında söyledikleri bu alaycı sözleri nedeni ile tekfir etti.
Bu tağutlar ise öyle rezil insanlardır ki Allah’ın dinine yüceliği ve izzeti yakıştıramadıkları gibi, bu dini alçaklara oyun ve alay konusu yapıp, hiç kıymet vermemektedirler.
Ve bütün bunlardan daha önemlisi; dini, kendi alçak kanunları ve yasalarının seviyesine indirip, ona itiraz edip, emir ve yasaklarının yürürlükte kalıp kalmaması ile alakalı olarak, Laikler, Hristiyanlar ve inkarcılarla istişare edip işbirliği yapıyorlar. Bundan daha büyük bir istihza ve hafife alma olabilir mi?
3-Doğu ve Batı Müşrikleri İle Olan Dostlukları ve Muvahhidlere Karşı Onları Desteklemeleri Yönüyle Küfre Girmeleri.
Bu tağutlar, kendi aralarında çeşitli güvenlik anlaşmaları yaparak, radikal ve terörist olarak nitelendirdikleri muvahhidler hakkında istihbarat bilgi alışverişi yaparlar. Ve hatta bazı durumlarda bu muvahhid ve mücahidleri, talep eden diğer tağuti hükümetlere teslim ederler. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar (birbirlerinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar; onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğuna yol göstermez.” (5 Maide/51)
Bu nedenle Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab, İslam’ı bozan hallerden sekizincisi hakkın şöyle der: “Sekizinci Madde: Muvahhidlere karşı, müşriklere destek ve yardımcı olmak küfürdür.”
Şeyh Süleyman bin Abdullah, “Hükm Muvalat Ehli’l-İşrak” isimli risalesinde; “Münafıkların kitap ehlinden inkar eden dostlarına: ‘Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz’ dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şahitlik eder”( 59 Haşr/11) ayeti hakkında şöyle söyler: “Bu ayetler, İslam’ını açıklayan ve bu açıklamalarının kendilerinden kabul edildiği ve kendilerine Müslüman muamelesi yapılan insanlar hakkında nazil olmuştur. Çünkü Müslümanlar zahire göre hükmetmek ile emrolunmuşlardır. Ancak bu insanlar, muvahhidlere karşı kendilerine yardım edeceklerine dair Yahudilerle ittifak ettiklerinde, Allahu Teala bu ittifaklarından dolayı onları birbirlerinin kardeşi ilan etti ve tekfir etti. Bu ittifak; onların ehl-i kitap ile yaptıkları kardeşlik ittifakı idi. Bununla beraber Allahu Teala bu münafıkların, Yahudiler ile yaptıkları ve Yahudilere vaadettikleri yardım konusunda da yalancı olduklarını bildirmektedir..”
Bütün bunlardan sonra, doğu ve batı kanunlarının ibadet edicileri olan müşrikler ile yardımlaşma ittifakı yapan ve muvahhidlere karşı savaşıp onları ülkelerinin hükümetlerine teslim edenlerin durumu ne olur? Şüphe yok ki günümüz tağutları tekfir konusunda ayette bahsi geçen münafıklardan daha evladırlar.
4- Allah’ın Dinine Bedel Olarak, Demokrasiyi Din Olarak İstemeleri Sebebi İle Küfre Girmeleri.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Allah nezdinde hak din İslam’dır.” (3 Al-i İmran/19)
İslam; Allahu Teala’nın, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile gönderdiği hak dindir. Demokrasi ise Yunanlıların belirlediği ve ortaya koydukları bir dindir.
Dolayısıyla demokrasi; şüphesiz ki Allah’ın dininden olmayan bir batıldır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Artık Haktan ayrıldıktan sonra, sapıklıktan başka ne kalır.” (10 Yunus/32)
Bu topluluk (tağut yöneticiler), demokrasiyi açıkça, ısrarla ve kötü görmeksizin bilakis övünçle ve mutluluk ile kabul ediyorlar. Onlar için, tercih ettikleri tek şey İslam değil; demokrasidir.
Demokrasi ve İslam birlikte olmaz. Çünkü Allah Subhanehu ve Teala halis İslam’dan başkasını kullarından kabul etmeyecektir. İslam, yasa ve hükümleri yalnızca Allahu Teala tarafından belirlenen dindir. Demokrasi ise şirk ve küfür dinidir ki kanun ve hükümlerini Allahu Teala değil insanlar (halklar) belirler. Allah Subhanehu ve Teala kişinin İslam ve küfrü veya şirk ve Tevhid’i birbiri ile birleştirmesinden razı olmadığını ve bunu kişiden kabul etmeyeceğini belirtmiştir.
Bilakis bütün dinler reddedilip onlardan uzaklaşılmadıkça, kişinin Tevhid’i ve İslam’ı sahih olmaz, kendisinden kabul olunmaz.
Allah Subhanehu ve Teala Yusuf Aleyhisselam için şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz ben Allah’a iman etmeyen bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkar edenlerin ta kendileridir. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir şey ortak koşmak bize yaraşmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (12 Yusuf/37-38)
Müslim’in rivayet ettiği sahih bir hadiste Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Kim ‘La İlahe İllallah’ der ve Allah’tan başka ibadet edilen her şeyi inkar ederse malı ve canı haramdır. Hesabı ise Allah’a aittir” Yine Müslim’deki başka bir rivayette ise şöyle geçer: “Kim Allah’ı bir tanır...”
Dinler sadece Hristiyanlık ve Yahudilikten ibaret değildir. Bilakis, Komünizm ve Demokrasi gibi kafir topraklarından çıkan tüm inanç ve mezhepler de birer dindir. Allah’ın, kişinin İslam’ını kabul etmesi için bu kişinin tüm bu batıl din ve inanışlardan uzaklaşması gerekir.
Allah’ın hükümlerinde, bir kişinin hem Müslüman hem de Hristiyan veya Yahudi olması caiz değildir. Aynı şekilde kişinin hem Müslüman ve hem de Demokrat olması Allah’ın razı olmadığı ve kabul etmediği bir şeydir. Çünkü İslam; Allah’ın dini, demokrasi ise küfür dinidir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (3 Al-i İmran/85)
İslam ile birlikte demokrasi dini kabul edildiğinde durum bu ise bir de İslam dinine ve İslam dininin tüm hükümlerine karşı yüz çevirip, demokrasi dinine geçen ve demokrasi dininin tüm hükümlerini kabul edenlerin hali nedir?
5-Kendi Nefislerini ve Allah’ın Dışında Rabler Edindikleri Şeyleri, Allah’a Eş Tutmaları Açısından Küfre Girmeleri.
Bu tağutlar için, Allah’ın dini dışında edindikleri kendi batıl dinleri, Allah’ın dininden daha önemlidir. Allah’ın hükümleri, kendi batıl dinleri yanında geçersizdir ve bu hükümleri hakir görürler. Ayrıca kim Allah’ın hükümlerini hakir görür, yüz çevirir, muhalefet eder veya alay ederse bu kişiyi kendilerinin dostları olarak kabul ederler. Bu kişileri, “İnanç hürriyeti ve insan hakları” adı altında, kanunları ile korurlar. Oysa ki bu kişinin Allah’ın dinindeki hükmü mürteddir.
Ancak kim bu tağutların kanunlarına muhalefet eder, düsturlarına karşı çıkar veya Allahu Teala dışında edindikleri rablerinden yüz çevirirse, eziyet edilir, hapse atılır ve bir çok zulümler ile karşı karşıya bırakılır. Bunun örnekleri çoktur. Allah’a, dine ve peygambere sövüldüğünde bu hükümetlerin yerel mahkemeleri, Allah’a, dine ve peygambere söven bu kişiyi yargılar. Böyle bir kişiye bu mahkemelerin vereceği ceza iki veya üç ayı geçmez. Oysa biri, yöneticilerden veya bakanlardan olan, değişik ilah ve rablerinden birine sövse direk olarak mesele devlet güvenlik mahkemelerine intikal eder ve bu kişi için en az üç seneye kadar hapis cezası verilir. (Bu ceza Ürdün Devleti içindir.)
Onlar kendi nefislerini ve Allah’tan başka edindikleri rableri Allahu Teala ile bir tutmuyorlar. Bilakis haddi aşıyorlar ve Allah’tan daha fazla bu ilah ve rablerini yüceltiyorlar. Önceki müşriklerin şirki; kendi ilahlarını Allahu Teala kadar sevmeleri, yasa, hüküm ve ibadet konularında onları Allah’a Subhanehu ve Teala denk görmeleri şeklindeydi. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurur:
“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk ilahlar edinirler. Onları Allah’ı sever gibi severler..”( 2 Bakara/165)
Yine Allahu Teala müşriklerin şöyle diyeceklerini belirtmektedir:
“Vallahi biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü biz sizi alemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.” (26 Şuara/97-98)
Günümüzün müşrikleri ise aşırılığa ve isyana kaçarak, kendi ilahlarını ve rablerini, Allahu Teala’dan daha fazla yüceltmektedirler. Allahu Teala ise onların bu yaptıklarından münezzehtir.
Burada bahsettiklerimiz hakkında, bu tağutların kanunlarını ve olan biteni bilen hiçbir insan bize muhalefet etmez. Özellikle aşağıdaki sebepler de incelendikten sonra, günümüz hakimleri ve kanun koyucularının bizzat kendilerinin tağut ve Allah’tan başka kendilerine ibadet edilen birer ilah olduğu anlaşılacaktır inşaallah.
6-Allah Azze ve Celle İle Beraber Yasa Koymaları Yönünden Küfürleri.
Bu, asrımızda en yaygın ve revaçta olan bir şirktir. Bu tağutlar, diğer insanları da bu yasalarını ve kanunlarını sevmeye ve bu kanunlar ile muhakeme olunmaya davet ve teşvik etmektedirler. Allah’ın dinine ve birliğine zıt yasa ve kanunlar çıkarmakta ve her türlü konu üzerinde kendilerine yasa koyma hakkı tanımaktadırlar.
Ürdün Anayasası’nın 26. maddesinde şöyle geçer:
a) Kanun çıkarma yetkisi kral ve millet meclisine aittir.
b) Çıkarılan her yeni kanunun, anayasanın temel esaslarına uygun olması gerekir.
Allahu Teala müşrikleri reddederek şöyle buyurur: “Yoksa onların Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var?” (42 Şura/21)
“Ey zindan arkadaşlarım, çeşitli ilahlar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulmaz olan bir tek ilah mı?” (12 Yusuf/39)
Allahu Teala tek bir meselede de olsa şeriatına itaat edilmesi konusunda şöyle buyurur:
“Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah’a ortak koşanlardan olursunuz.”( 6 En’am/121)
Allahu Teala bu ayette, kanun koyma konusunda müşriklere itaat etmelerinden dolayı, onların Allahu Teala’ya karşı açık ve büyük bir şirk koştuklarını açıklamaktadır. Buna göre günümüzde kanun koyma yetkisini tamamen kendilerinde gören bu tağutların durumu nedir?
Onların anayasasında şöyle geçmektedir: “İslam kanunları (şeriatı), çıkacak olan yeni yasalar için temel belirleyici konumunda olan kaynaklardandır.” Bundan şu anlaşılmaktadır ki, bu tağutlar yasama konusunda Allahu Teala’yı tek merci olarak kabul etmemektedirler. Bilakis yasama konusunda ana ve yan olmak üzere çeşitli meşru kaynakları vardır. Onlar için, İslam şeriatı bu kaynaklardan sadece birisidir. Daha açık bir ifade ile; onların ilah ve rableri ana ve yan olmak üzere çok sayıda ve çeşittedir. Onların katında Allahu Teala, bu ilahlardan sadece bir tanesidir. Allah Subhanehu ve Teala onların bu iftira ve söylediklerinden münezzehtir.
Onların kanunları hakkında bilgisi ve deneyimi olan herkes bilir ki bu hükümetlerde çıkacak olan kanunlar, emir veya devlet başkanı ünvanındaki baş tağut konumunda olan kişinin imzası olmadan kanun niteliğini almaz. Tek olan Allah’ın şeriatı ile bazı durumlarda amel etseler de; bu, onların kanunlarına tezat teşkil etmeme, kanunlarının vasfını (niteliğini) değiştirmeme şeklinde ve ancak yeryüzündeki rableri konumundaki tağutlarının rızası, kararı ve onayıyla olabilir. Onların bu küfrü; ilah ve rablerini çoğaltan ve Allah’a ibadette onları ortak koşan Kureyş kafirlerinin şirkinden daha iğrenç ve büyüktür. Çünkü Kureyş’in o dönemde Allahu Teala dışındaki ilahlara yaptığı ibadet secde ve rükudan ibaretti. Bunların ibadetleri ise kanunlarına her türlü konuda itaat etmek şeklindedir. Dolayısıyla da bunların şirkleri daha büyüktür. Kureyş müşrikleri Allah’ı en büyük ilah olarak kabul ediyor, onu yüceltiyor ve övüyorlardı. İbadet ettikleri diğer ilahlarının ise kendilerini semadaki en büyük ilaha yaklaştıracağını iddia ediyorlardı. Hatta hac esnasında onlar şu telbiyeyi söylüyorlardı:
“Lebbeyk Allahumme Lebbeyk!
Lebbeyk, senin ortağın yoktur.
Ancak yine senin olan ortakların dışında.
Sen onun ve onun sahip olduklarının sahibisin...”
Günümüz anayasa müşriklerine Allah’ın rezzak olduğunu, ölüyü dirilttiğini, gökten yağmur indirip onunla insanları ve hayvanları rızıklandırdığını ve şifa verdiğini, dilediğine kız dilediğine erkek ve yine dilediğine de her ikisini de bahşettiğini, dilediğini ise kısır kıldığını söylediğinizde; onlar, bütün bu işlerin Allah’a mahsus olduğunu kabul ederler. Bu işlerin melikleri veya emirlerine ait olmadığına da inanırlar. Ancak kanun koyma, itaat etme ve hüküm belirleme yetkisi ise (onlara göre) hakikatte meliklerine, tağutlarına veya yeryüzündeki ilahlarına aittir.
Bunlar şirk hususunda tıpkı Kureyş kafirleri gibidirler. Ancak onlar bütün bu küfürlerine ilave olarak, yeryüzündeki çeşitli ilah ve rablerinin hüküm ve yasalarını, Allah’ın hüküm ve yasalarından daha fazla yüceltmektedirler. Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in şirkinden daha şiddetli bir şirk içerisinde olan kafirleri Allah kahretsin. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Allah’tan başka bir ilah mı var? Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz.” (27 Neml/63)
Bu yöneticilerin şirke bulaştığı yönler ve açık küfürleri çeşitli ve çoktur. Şayet bu insanların küfürlerinin sebeplerini saymaya ve ayrı ayrı incelemeye başlarsak sayfalarca bunların üzerinde durmamız gerekir. Küfür sebebi olarak aktaracağımız hiçbir şey yoktur ki, bu tağutlar bu sebepleri işlememiş olsunlar. Ancak burada zikredilecek olanlar, hidayeti isteyenler için yeterli olan sebeplerdir. Allah’ın kalbini mühürlediği kişi için ise; dağlar bu kişinin elinde dağılsa bile, o bundan kendisi için bir şey çıkarmaz ve doğru yolu da bulmaz.
Burada muvahhidin anlamasını istediğimiz şey, bir çok sebebe dayanması nedeni ile bu topluluğun küfürlerinin bir tek şüphe veya söz ile temize çıkarılacak türden olmadığıdır. Bu gün bu topluluk topuklarından boğazlarına kadar küfre ve şirke bulaşmışlardır. Burada önemli olarak üzerinde durulması ve anlaşılması gereken şudur ki günümüz tağutlarının küfürlerine sebep olan kanun koyma fiili, Allah’ın indirdiklerinden bir hükmü heva veya kişinin nefsine uyarak belli bir konuda terk etmesi değildir. Dolayısıyla İbn-i Abbas’ın Radıyallahu Anhüma Haricilere karşı söylediği “Küfrün dûne Küfr (kişiyi dinden çıkarmayan küfür)” ibaresini, günümüz tağutları için kullanmak geçersizdir.
ŞEYH EBU MUHAMMED EL MAKTİSİ