Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İtikaf

E Çevrimdışı

Ehlitakwa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İtikaf lügatte: Bir şeyden ayrılmamak (ister hayır olsun, isterse şer olsun) bir şey üzerinde devam etmek demektir. (1)


Allahu Teala’nın “Putlarından ayrılmazlar”, “sizin bu ayrılmadığınız heykeller nedir?”, “Sizler mescitlerde itikaf ederken kadınlarınıza yanaşmayın” ayetleri bu manadadır.


Şer’an: Cemaatle namaz kılınan bir mescitte oruçlu olarak ve itikafa niyet ederek beklemektir. (2)


İtikafın meşru oluşunun delilleri: Bunlar kitap, sünnet, icmadır.


Kitaptan: “Sizler mescitlerde itikafta iken hanımlarınıza yaklaşmayın” (3)


Sünnetten: İbn Ömer ile Enes ve Aişe’nin rivayet ettikleri şu hadisi şerif: “Hz. Peygamber (as) Medine’ye geldikten sonra vefatına kadar Ramazanın son on gününde itikafa girerdi.” (4)


Zühri şöyle demiştir: “İnsanların itikafı nasıl terk ettiklerine şaşıyorum. Oysa Rasulullah (as) bazı şeyleri bazen yapar bazen de ter ederdi. Fakat vefat edinceye kadar itikafı terk etmemiştir.”

İcmadan: Alimler itikafın meşru olduğu hususunda icma etmişledir.

İtikafın Hükmü

Vacip: Adanan itikaf mesela “Allah için bir gün veya daha fazla itikafa girmek borcum olsun” demek gibi.

Müekket Sünnet: Ramazanın son on gününde itikafa girmek.

Müstehap itikaf: Ramazanın son on günü dışında herhangi bir vakitte yapılan ve adanmamış olan itikaftır.

İtikafın Adabı: İtikafa giren kimse gücü yettiği kadar gece ve gündüz namaz kılmak, Kur’an okumak ve Allah’ı zikir ile meşgul olması müstehaptır. Allah’ı zikretmeye örnek “La ilahe illallah” demek yahut istiğfarda bulunmak göklerin ve yerin yaratılışı hikmet ve inceliklerini kalpten düşünmek, Hz. Peygamber (sav)’e salavat getirmek. Maliki ve Hanbeliler itikafa giren kimsenin şer’i de olsa ilim ile meşgul olmasını mekruh olarak görmüşlerdir. Çünkü itikaftan maksat Rabbi murakabe ve tefekkür suretiyle kalbi temizlemektir. Bu da genellikle zikir suretiyle gerçekleşir.

İtikafın maksadı çok sevap kazanmak değil iki dünya saadetini sağlayacak kalp aynasını berraklaştırmak temizlemektir.

Sahabenin Ramazanda itikaf yapışları kalbin düzeltilmesi ve Allah’a giden yol üzerinde istikamet bulabilmesi Allah’a muvafakat edip Allah’a bütünüyle yönelerek dağınıklığı toplamasına bağlıdır. Çünkü gönül perişanlığını, Allah’a yönelmekten başka bir şey derleyip toparlayamaz. Fuzuli yemek, içmek lüzumsuz boş sözler, aşırı uyku gönül perişanlığını arttırıp onun her bir parçasını bir vadiye atar. Onun Allah’a gidişine engel olur, onu zayıflatır yolunu geciktirir yolunu durdurur.

Muhammed ümmetine ahirette faydası olmayan her sözden dili alıkoymak şeriat gereği olmuştur.

Bu ümmet gece namazından meşru edilen uykusuz kalmanın en üstün sonucu en güzeli olmuştur. Bu uykusuzluk orta dereceli kalbe ve vücuda faydalı, kula yararlı işlerden alıkoymayan bir uykusuzluktur. İşte tasavvuf ehlinden riyazata çekilip seyri suluk edenlerin riyazatları hep bu dört temel esas etrafında toplanır. Şüphesiz bunların en bahtiyarı Muhammed (sav)’in nübüvvet yolu üzerinde seyri suluk edenlerdir. Onda yürüyen aşırı gidenler gibi yoldan çıkma, ibadetin hakkını veremeyen (tefrit ehli)ler gibi eksik de yapmaz.

Bugün İtikafın Önemi

İslamın sosyal hayata dair prensiplerini yaşayarak dünya huzurunu ve bununla da ebedi ahiret huzurunu kazanma niyetinde olan Müslümanlar olarak bu pratikler neticesinde asıl amaç olan Allah’ın rızasını kazanacağımızı biliyoruz.

Ulul Azm peygamberlerin ve onların yolunda giden ulema, arif ve şehitlerin hayatına baktığımızda hayatımızın onların ki ile alakası olmadığını görüyoruz. Onların Allah’ın ve Resulünün emir ve tavsiyelerini yaşamadaki çalışkanlığı fedakarlığı ve cesaretleri hep dikkatimizi çeke gelmiştir. Bunun da ancak onların Rableriyle yakınlarının yüksekliği ve kalplerinin berraklığı ile ilgili olduğu görüyoruz.

Bugün Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmede, Resulünün sünnetlerini ihya etmede, ashabının yolunu sürdürmede tembel, hayatını ortaya koymakta korkak inandığını savunmada cesaretsiz olan biz bin yüzyılın Müslümanları, nefse rahat hayatın olumlu yönlerini aklından çıkarmayan, korkaklığından içine giremediği mücahit hayatın nefsine göre olumsuz yönlerini gözünde dağ gibi büyüten, tembelliğinden zahit ve ağabeylerin hayatını islami bir kılıfla itip yaşamaya üşenen biz Müslümanların tefekküre, tezkiyeye halvete itikafa bundan önceki ümmetlerin ihtiyacından daha çok ihtiyacı var.

Devlet ve toplum olarak İslamı yaşamayıp yavaş yavaş terk eden bu ümmet şeytanın tuzağına dolayısıyla da kafirlerin tuzağına düşüp İslam devletini kaybetmiştir. Kendisini sosyal hayat olarak küfri bir hayatın içinde bulan bu ümmet yavaş yavaş kararan kalpleri, kör olan basiretleri, ürkütülmüş cesaretleriyle küfri bir hayatı benimser hale getirilmiştir. İşte bu durumda kafirlerin kendi yaşam tarzını tembellik ederek, korkak davranarak realite zannıyla islami hayatı ütopya olarak görme bedbahtsızlığına düşmüştür.

İşte imanımız zayıf kalplerimiz kararmış olduğundan farzları yapmakta düzensiz sünnetli yapmakta tembel Allah için can ortaya koymakta korkağız. Her zaman canı ortaya koyup elde edeceğimiz ecir, Rıza’ı Bari’yi ahireti, Müslümanların kazanacağı cesareti, imtihanı, aklımıza getirmekten ziyade düzenin bozulacağından korktuğumuz hayat kaybedeceğimiz ebedi zannettiğimiz şeyler hep gözümüzün önüne gelmektedir.

Bununla beraber hanımını ve çocuğunu Rabbinin emriyle çölün ortasında bırakan, sevgisine rağmen çocuğunu Rabbine kurban eden ateşe atılacağı zaman meleklerin tüm yadımlarını reddedip Allah’ın yardımını isteyerek ateşe atılan İbrahim (as), risalet görevini Rabbinin emri diye canını ortaya koyup işkenceye göğüs gerip dayak yiyen, kovulan, aç kalan, savaşan, yaralanan, yurdunu yuvasını ter eden Hz. Muhammed (sav) ve bunlar gibi nice fedakar, cefakar cesaretli sahabe tabiin etbai tabiin ve bu yüzyılda yaşayan mücahid Müslümanlar.

İşte bu iki kesim arasındaki en önemli fark cesaretlerinin fedakarlıklarının kaynağı Rablerine ve ahirete olan yakın derecesindeki imandan kaynaklanıyordu. Onlar bu uğurda feda ettikleri hayatlarının düzenine metaına kayıp yerine tasadduk, verdikleri canlara zayiat yerine şahadet rahmet olarak bakıyorlardı.

İşte arkalarında ayak izlerine basıp takip etmeye çalıştığımız bu Müslümanların peygamberlerin, sahabe, şehitlerin seviyesine yaklaşmanın en önemli yolu da halvetle, fikirle, tefekkürle, uzletle bilhassa da yok olarak unutulmuş terkedilmiş olan itikafla bu yakiniyeti elde etmek.

Evet itikaf her yıl Rasulullah (sav) kaçırmadığı müekket sünnettir. İtikaf nefsin isteklerine gem vurulduğu, şeytanın zincirlendiği Ramazan ayında biraz daha nefsi gemleyip oruçlu olarak mescitte kalbini beynini gönlünü Rabbine yönlendirmek bereketlenmek haz almak imanı kuvvetlendirmek ve bununla ruhunu daha ulvi derecelere ulaştırma saadetine ermektir.

Geçen itikaftan bu yana yaşadığın aylık amel bilançolarını elden geçirip ruhunu ve gönlünün neler kaybedip neler kazandığını tespit etmek, bulunduğun manevi basamağın bir üst basamağına ulaşmanın ve yaklaşmanın çabasını verip maşuk için adı çile olan hazzı yaşamak zamanın maddiyatın hayatın faniyetini bir kez daha acıyla hissedip uzun soluklu yola iyi bir nefes almaktır.

Netice itibariyle cennete gidebilmek, Allah’ın rızasını kazanabilmek için amellerin yerli yerinde olması gerekir. İyi bir ameli ancak kalbi Rabbiyle bağlantılı Müslümanlar yerine getirebilir. Bundan dolayı hedefe yetişmek için bu yıl bu ayda itikafa en azından 2-3 günde olsa girerek bu manevi yolculuğa iyi bir ivme kazandırma ümidiyle Allah’a emanet olun.

Kaynakça

1- İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, Risale yay, c. 3, sh. 217.

2- Fethu’l Kadir, II, 106.

3- Bakara, 187

4- Buhari, Müslim
 
Üst Ana Sayfa Alt