Tevhidi davet çalışmalarından dolayı hapiste bulunan Ürdün’deki değerli âlim Dr. İyad Kunaybi’nin 30 bölümlük “Şeriata Destek” vaaz serisinde günümüzdeki İslami hareketlerin, özellikle de demokrasi yolunu benimseyenlerin şüphelerini ele alıp çürütüyor ve hak menheci delilleri ile takrir êdiyor.
Selamün Aleyküm,
Bu vaaz serisiniñ bir kısmınıñ yayınlandığı ümmetislam sitesine ulaşılamadığı için bu seriyi foruma taşımanıñ gerekli olduğuna karar vêrdim. Seriniñ daha düzenli ve ulaşılabilir olması için her bölümü ayrı bir mesaj'da paylaşacağım. Sizden ricam bu konuya seri tamamlanıncaya kadar (toplam 30 vaaz) cevap yazmamañız.
Bu vaaz serisiniñ bir kısmınıñ yayınlandığı ümmetislam sitesine ulaşılamadığı için bu seriyi foruma taşımanıñ gerekli olduğuna karar vêrdim. Seriniñ daha düzenli ve ulaşılabilir olması için her bölümü ayrı bir mesaj'da paylaşacağım. Sizden ricam bu konuya seri tamamlanıncaya kadar (toplam 30 vaaz) cevap yazmamañız.
İyad Kunaybi’den 30 Bölümlük “Şeriata Destek” Vaaz Serisi
Birinci Oturum:
“Şeriatın tatbikinden önce toplumun problemleri çözülmesi gerekir, diyenlere…”
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu. Sevgili kardeşlerim merhabalar. Allah’ın izni ile yeni bir sohbet silsilesine başlamış bulunmaktayız.
Bu yazı dizisi, bazı beldelerdeki rejimlerin çöküşü sebebi ile kendilerine belde ve halklarını yönetme fırsatı doğmuş İslam için çabalayan kardeşlerime bir sesleniş mahiyetindedir.
Ey İslam için çalışanlar, kaymalardan ve tavizlerden sakının!
Ey halklar! Bu aynı zamanda size de bir çağrıdır.
Bugün henüz İslam fiili olarak kavgaya dâhil olmamıştır. Bu yüzden birçok alanda İslami diye adlandırılan metod ve oluşumların hiçbirisinin İslam’la ilgisi yoktur.
Dolayısıyla sizi kurtarmak için yapılan çaba ve çalışmalar sonucunda İslamcılar başarısız olunca “Biz İslam’ı denedik ve bu yolla başarılı olamadık.” demeyin.
Çünkü bugün İslam adına çıkmış birçok oluşum İslam’ın sahih bir temsilcisi değildir. O halde onların başarısızlığı da İslam’ın başarısızlığı olamaz.
Bu konuya başlamama iten sebep, İslam için çalışan bir takım insanların “Eğer yönetime gelirlerse İslam’ı bir defada değil de aşama aşama uygulayacaklarını” ifade eden sözlerini duymam oldu.
Bu zan, bırakın İslam için mücadele edenlerin, sıradan bir Müslümandan bile duymasına razı olamayacağımız “Kişinin İslam’ı aşamalı olarak tatbik etmesinin mümkün olabileceği” hatasına götürüyor. Bu yüzden bu yazacaklarım tüm kardeşlerime bir nasihat niteliğinde olacaktır. Allah’tan bizi hakka iletmesini niyaz ederim.
Konunun derin olması itibari ile ben her oturumda sadece bir noktayı ele alacağım. Bu yüzden silsile uzun olabilir ama faydalı olacaktır inşallah. Okuyucular konuları tamamlanmış eksiksiz bulamadıkları için birçok soru akıllarına gelebilir. Fakat her bir sorunun cevabını akabindeki bir sonraki oturumda bulabilecektir.
Birinci noktadan başlıyorum. Şeriatın tatbikinde tedriciliği dillendirenlerin delillerinden biri; önce yoksulluk, işsizlik, fesad ve güvenlik boşluğuna son vermenin gerekli olduğudur. Diyorlar ki; insanların karınlarını doyur, güvenliği sağla, sonra şeriatı tatbik et!
Oysa bu söz kendi içerisinde tenakuzlarla doludur.
Birincisi: Biz Müslümanlar olarak şuna iman ederiz ki, ne kadar fakirlik, işsizlik ve fesad varsa tümü şeriatın bir yokluğunun neticesidir.
“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Allah onlara, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır umulur ki dönerler.” (Rum Suresi 41)
Müfessirlerin zikrettikleri gibi ayetteki fesadın anlamlarının içinde bereketin azlığı, yaşam koşullarının zorluğu ve ticaretin kesadı vardır. O halde bu fesadın kalkması için bizden istenen nedir? “Umulur ki döner.” Neye dönerler peki? Hem akide, hem uygulama ve hem de metod olarak şeriata tabiki.
“Allah, şöyle bir kenti misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı.” (Nahl Suresi 112)
Allah Teâlâ’nın şeriatını yürürlükten kaldırmak, onun nimetlerine karşı yapılmış bir nankörlüktür. Kul, Allah Teâlâ’nın nimetleri içinde yaşayacak sonra onun emirlerine boyun eğmeyecek! Sonra gidip onun şeriatının dışındaki kanunları tatbik edecek! İşte korkunun ve açlığın temel sebebi budur.
Nebi (sav) de İbn Mace, Hâkim, Bezzar, Munziri ve diğerlerinin tahric ettikleri sahih bir hadiste şöyle der:
“Ne zaman bir toplumda fahşa ortaya çıkıp, bunu açıktan işleseler orada hemen geçmiş toplumlarda olmayan taun hastalığı ve kıtlıklar baş gösterir.
Ne zaman tartıyı ve teraziyi sağlam yapmasalar orda hemen rızık sıkıntısı ve sultanların o topluma zulümleri baş gösterir. Ne zaman zekâtı vermeyi terk etseler hemen yağmur damlacıklarından mahrum kalırlar. Eğer oralarda hayvanlar olmasaydı yağmur asla yağmazdı. Her ne zaman Allah ve Resulünün ahdini bozmuşlarsa Allah onlara düşmanı musallat ederek ellerindekilerin bir kısmını alıverir. Yöneticileri Allah’ın kitabı ile aralarında hükmetmedikleri ve hakkı, Allah’ın indirdiğinde aramadıkları sürece de Allah onları birbirlerine düşürür.”
Bu hadiste vasfedilen duruma bakınız. Tüm bu olumsuzluklar şeriatın rafa kaldırılma sebebi iledir. Fahşa, zina haddinin kaldırılması ve kişisel özgürlükler diye isimlendirilen uygulamalar sonucu çıkmıştır. Zekâtın terki ise devletlerin İslami olmayışları sebebi ile farz kılmamaları sonucu kalkmıştır. Allah ve Resülünün ahdini bozma şekilleri ise günümüzde genel olarak şeriatı bütünüyle tatbik etmemenin neticesidir. Hadisin sonunda ise Allah Resulü özellikle üzerine basarak “Yöneticileri Allah’ın kitabı ile aralarında hükmetmedikleri sürece” dedi.
Hadiste sunulan tüm bu durumlar şeriatın rafa kaldırılarak uygulanmamasının sonuçlarındandır. Sonuç: Hastalıklar, yöneticilerin zulmü, ülkelerin işgali ve servetlerinin zayi olmasıdır. Sonra aralarındaki huzursuzluk, anarşi, korku, savaşlar ve yol kesicilikler. Kısacası güvensizlik ortamı.
Bugün insanlık sıkıntı ve buhran namına ne çekiyorsa bilin ki tümünün sebebi, şeriatın ikame edilmemesidir.
Bunlar ise diyorlar ki: “Hastalık, zulüm ve fakirlikten kurtulana kadar bir müddet şeriatı tatbik etmeyelim!”
Aslında bunların yaptığı, hastalığı hastalığa sebep olan şeylerle tedavi etmeye çalışmaktan başka bir şey değildir.
Bir diğer hadiste “İyne ile alışveriş yaptığınız zaman Allah size öyle bir zillet musallat eder ki, siz dininize dönünceye kadar asla sizden onu kaldırmaz.” buyuruluyor.
Demek ki çözüm neymiş? “Dinimize dönmemizdir” kardeşler. Yani şeriatımıza dönmemizdir. Aksi halde aynı yerde dönüp dolaşırız.
Toplumumuzun sorunlarını sorunların artmasını sağlayan şeylerle tedavi edeceğiz öyle mi? Sıcaktan kurtulmak için ateşten yardım almak gibi bir şeydir bu.
Çözüm nerededir çözüm? Tek çözüm; Allah Teâlâ’nın şeriatını ikame etmektedir elbette.
Allah Teâlâ şöyle der:
“Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketlerin kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.” (Araf Suresi 96)
Yine bir başka yerde:
“Eğer kitap ehli iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, muhakkak onların kötülüklerini örterdik ve onları Naim cennetlerine koyardık.”
“Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür!” (Maide Suresi 66)
O halde eğer fakirlik, işsizlik, korku ve anarşiyi bitirmek istiyorsak Allah’ın şeriatından başka bir çözümümüz yoktur. Aksi halde sonu gelmeyen bir serabın peşinden koşmak olur.
SONUÇ: Toplumun problemleri şeriatın tatbikinden önce asla çözülmez.
Bir sonraki oturumda görüşünceye dek Allah’a emanet olun.
Selamun aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.
Tercüman: @ebusalep
Altyazı: Mavera Haber
Küresel Analiz / Özel Haber