Âleykum selam we rahmetullâhi we berakâtuh;
Kâbe'nin kuzeybatı duvarı(Rukn-i Irakî ile Rukn-i Şâmî arası)nın karşısındaki zeminden 1 m. kadar yüksek ve 1,5 m. kalınlığındaki yarım daire şeklindeki duvara "Hatîm" denir. Bu duvar ile Beytullah arasındaki boşluğa "Hicr-i Kâbe, Hicr-i İsmail veya Hatîra" adı verilir. İbrahim (a.s.)'ın yaptığı Kâbe binasına bu kısım da dahildi.
Muhammed (a.s.)'in peygamber olarak gönderilmesinden beş yıl kadar önce Kurayş kabilesi tarafından Kâbe tamir edilirken malzeme yetmediği için bu kısım dışarıda bırakılmıştır. Kâbe'ye dâhil olduğu için tavafın bu duvarın dışından yapılması vâcib görülmüştür. Hacer'le, oğlu İsmail (a.s.)'ın "Hicr" mevkiine defnedildiği rivayet edilir (Ebu’l-Feyz Muhammed el-Murtazâ b. Muhammed b. Muhammed b. Abdirrazzâk ez-Zebîdî, Tecrid-i Sarih, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 17-20)
Hicr-i İsmail, Kâbe-i Muazzama'nın kuzey cephesinde bulunan bir sahanın ismidir. İbrahim (a.s.)'in oğlu İsmail (a.s.) burada yetiştirilip himaye edildiği için de bu isim verilmiştir. Hicr-i İsmail, 131 cm. yüksekliğinde ve yarım daire biçiminde bir duvarla çevrilidir. Bu duvarla Kâbe-i Muazzama arasında kalan sahaya Hicr-i İsmail denilir.
Hicr-i İsmail'in en az üç metresinin Kâbe'den olduğu kesinlik kazandığına ve bu kısım Kâbe duvarının bitişiği olduğuna göre, bu kısımda namaz kılan kimse Kâbe'nin içinde namaz kılmış gibi olur.
Nitekim Ebû Davud, Tirmizi ve Nesâi'nin rivayet ettikleri bir hadiste;
Aişe (r.anha): "Ben Kâbe'nin içine girip orada namaz kılmayı çok arzuluyordum.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) elimden tutup beni Hicr-i İsmail'e koydu ve:" "Kâbe'ye girmek istediğin zaman Hicr-i İsmail'de namaz kıl. Çünkü Hicr-i İsmail, Kâbe'den bir parçadır. Senin kavmin Kâbe'yi (tekrar) bina ettikleri zaman daraltıp Hicr'i ondan çıkardılar." buyurdu."
(Ebu Davud, Hac, Bab 93, 2028; İbn-i Mâce, Menasık, Bab 31, Hadis no: 2955; 8/169-170; Tirmizî, Hac 98; Nesâî, menâsik 129)
Âişe (r.anha)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerif de şu anlamdadır:
Ben, Rasûl-u Ekram'a: Hıcr Beyt'ten midir? diye sordum da:
"Evet," diye cevab verdi.
Ben de: O halde onu niçin Beyt'în içine almamışlar? dedim.
"Senin kavminin inşaat malzemelerinin yetişmediğini biliyor musun?" buyurdu.
Ben de: Onun kapısı niçin böyle yüksektir? dedim.
"Senin kavmin, istedikleri kişiyi oraya sokmak, girmesini istemedikleri kişinin de girmesini engellemek için böyle yaptılar. Eğer senin bu kavmin, câhiliyye çağından yeni kurtulmuş olmasalardı, kalplerinin itiraz etmeyeceğini bilseydim, Hıcr'ı Kâbe'nin içerisine alırdım. Kapısını da yer seviyesine indirirdim" cevabını verdi.
(Buhari, Hac , 42)
Râfiî'nin beyanına göre Hıcr'ın tümü, Beyt'ten değildir. Sadece Beyt'e bitişik olan altı arşın uzunluğundaki bir alan Kâbe'dendir. Bunun dışındaki Hıcr içinde kalan saha, Beyt-i Şeriften değildir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Eğer kavmin (câhiliyye devrinden yahut) şirkden yeni kurtulmuş olmasaydı, ben Kabe'yi yıkar da yere yapışık (alçak)- yapardım. Ona biri doğuda biri de batıda olmak üzere iki kapı açardım. Hıcr tarafından da ona altı zirâ yer katardım. Çünkü Kurayş, Kabe'yi bina ederken onu küçültmüşler." (Muslim, Hac, 401)
Altı zirâ, aşağı yukarı üç metreye eşittir. Binaenaleyh Hıcr'in bir kısmının Kabe'den olup diğer bir kısmının da Kabe'den olmadığı kabul edilince, Hıcr'in bir kısmına yönelerek namaz kılan bir kimsenin namazı sahih olmaz. Çünkü namaz kılan kimsenin namazının sahih olabilmesi için kesinlikle Kabe'ye yöneldiğinden emin olması gerekir. Hanefî ulemâsıyla îmam Mâlik bu görüştedirler. Şafiî ulemasından imam Nevevî ile Râfî'de bu görüşü benimsemişlerdir.
Tavafın sahih olması için de Hıcr'in ve Şâzervân'ın dışından dolaşmak şarttır. (Şazervân veya şazirvân Kabe'nin temelinin içeriye doğru inceldiği kısımdan itibaren dışarıda kalan 2/3 arşın yükseklikteki Kâbe'nin etrafını çeviren bir nevi kaldırım. (Tafsilât için el-Ezrâkî, Kabe ve mekke Tarihi, çeviren: Y.V. Yavuz, s. 290.) Çünkü İbn Abbas (r.anhuma); "Beyt(-i Şerif)i tavaf etmek isteyen kimse Hıcr'in dışından dolaşsın" (Teysiru'l-Vusûl, 1, 267-268) buyurmuştur.
Beyt'i tavaf edecek olan kimse Şâzervân'ın üzerine çıkarak Beyt'i tavaf etmeye başlasa bir adım sonra oradan inerek tavafım tamamlamış olsa bu kimsenin tavafı sahih değildir. Çünkü bu kimse Beyt'in etrafını değil içini tavaf etmiş olur.
Hanefi ulemâsına göre Kabe'yi tavaf ederken Hıcr'ın dışarısından dolaşmak vâcibdir, Terkinden dolayı kurban kesmek gerekir. Çünkü Hıcr'in Kabe'den sayılan kısmı sadece altı zira (arşın)dır.
Şafiî ulemâsından Nevevî'ye göre ise, Kâbe'yi tavaf ederken Hıcr'in içinden geçen bir kimsenin bu esnada Kabe ile kendisi arasında altı zirâdan daha fazla bir uzaklık bulunursa, bu kimsenin tavafı hakkında Şâfiîlerce iki görüş vardır:
a) Bu konudaki hadislerin zahirine göre bu kimsenin tavafı şahindir. Horasan ulemâsının bir kısmı da bu görüşü benimsemişlerdir.
b) Bu kimsenin tavafı sahih değildir. İmam Şafiî'nin sahih olan görüşü de budur. İmam Ebû Hanife'nin dışında bütün ulemâ da bu görüştedirler.
İmam Ebû Hanife'ye göre ise, Kabe'yi Hıcr'in içihden geçerek tavaf eden bir kimse, Mekke'de bulunduğu süre içerisinde tavafını iade eder. Şayet iade etmeden memleketine dönmüşse, kurban keser. Cumhurun delili Rasûl-u Ekram'ın tatbikatıdır. Çünkü Peygamber, Kabe'yi tavaf ederken Hıcr'in dışından dolaşmış ve; "Hac ibâdetinizi nasıl yapacağınızı benden öğrenin" buyurmuştur. (Nevevî, Şerhu Muslim, IX, 91)
Ehl-i sunnete göre Kâbe'nin içinde namaz kılınıp kılınmayacağı konusunda farklı görüşler (ihtilaf) benimsemişlerdir.
Hanefî'lere ve Şafiî'lere göre: Kaâbe'nin içinde hem farz hem de nafile namaz kılmakta hiçbir sakınca yoktur.
Hanbeli'lere göre: Ne içinde ne de bacasında farz namaz kılınmaz, ancak nafile kılınabilir.
Maâliki'lere göre: Kâbe'nin içinde farz namaz kılmak caiz, fakat mekruhtur. (el-Fıkh alâ'l-Mezâhib el-Erba'a: 1/204)
Hicr-i İsmail de Kâbe'den sayıldığından, aynı hükümler burası için de geçerlidir.