Başlıkta ki fetva, Oxford Üniversitesi Öğretim Üyesi, Dr. Muhammed Ekrem Nedvi'ye ait. Fetvanın sonunu da 'Kadın yemek pişirme işini erkeğine lütfettiği için yapar.' diye bağlıyor.
Muhammed Nedvi, geçenlerde Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları'nın davetlisi olarak Türkiye'ye gelmişti.
Çağıranlar kadın olunca, fakih zat da konuları baştan sona onlara ayırmış. Ayırmış ama ne ayırma!
Mecliste kadınlar için çıkartılması düşünülen 'pozitif ayrımcılık yasası' Oxford'lu âlimin söylediklerinin yanında 'güdük' kalır.
Bütün samimiyetimle, bu 'pozitif ayrımcılığı' her duyduğumda 'acaba kadınların başına ne çorap örüyorlar' diye işkilleniyorum.
Yasa halen siyasetçilerimizin gündeminde olduğu için, Sayın Nedvi tam zamanında Türkiye'ye geldi. Bakarsın söylediklerinden siyaset adamlarımızda bir şeyler kapar; çıkacak yasada sebeplenir bundan.
Nisa taifesi için paha biçilmez bir fırsat.
'Eziliyoruz, haklarımız yeniyor.' diye sağda solda konuşup dururlar kendimi bildim bileli.
'Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz' buna denir herhalde.
Kadın milleti, böyle verimli bir adamı da değerlendiremezse, bundan sonra onlara kimseden hayır gelmez.
'İslam Hukukuna göre kadın yemek pişirmek zorunda değildir. Erkekte kadın gibi yemek pişirmeli.' diyor ya Sayın Nedvi..
Erkekler açısından hep yürürlükte olan 'pozitif ayrımcı' gözle baktığımda, 'adam fakih değil, sala okuyucusu sanki' diye söylenmeden edemiyorum.
Bizim derdimiz bize yetmezmiş gibi verdiği duble sıkıntıya bak.
Şu saat itibarıyla memleketin yiğitleri tedirginlik yaşıyor. 'Bu adamın dedikleri bizim hatunun kulağına gider mi?'
Gittiğini farz edersek, olacakları tahmin etmek zor değil.
Meclisin aldığı her karardan sonra Anayasa Mahkemesine koşan, oda olmazsa orduyu göreve çağıran CHP bile bu kadar sıkıntı olmamıştı..
Cumhuriyet tarihinin en büyük konsensüsüyle yapılan anayasa değişikliğini iptal eden Anayasa Mahkemesi de..
Katsayı belirleme işine ‘bir karışmam, bir karışırım’ deyip gençleri ve ailelerini perişan eden Danıştay' da..
Hakeza HSYK' da..
Bu azim sıkıntıyı, bu kafa karışıklığını Oxford Alimi yaptı.
'Boru değil, Oxford!' diye mırıldandığınızı tahmin ediyorum.
..
Ha, yeni bir şey mi söylediği?
Hayır.
Ama şamatası bol bir zamanda, kimsenin bunu hatırlayacağı yoktu.
Unutulup gitmiş bir mevzu gibi duruyordu.
'Herkes memnun' hallerinde yaşayıp gidiyorduk yani!
El Nedvi, burada durmayıp devam ediyor:
'Kadının işi yemek pişirmek değildir. O da erkek gibi okuyacak, ilim öğrenecek!'
Zaten Nedvi'den öğrendiğimize göre, Peygamberimizin zamanından itibaren daha yüz yıl işler bu minval üzere yürümüş.
Kadın hadisçiler, fıkıhçılar erkeklerden geri kalmamış. Hem nicelik, hem de nitelik bakımından nisa taifesi erkeklerle kafa kafaya gitmiş.
Birçok büyük âlim, kadın hocaların rahle-i tedrisinden geçmiş.
İşi battal eden, Yunan felsefesinin İslam dünyasına sızması olmuş.
O felsefede her şeyden biraz vardır ama kadına değer vermek yoktur.
Yunan antikitesinde kadın, 'akılsız, kendini bilmez, kötülüğün yoldaşı bir varlık' gibi geçiştirilir hep.
Yine Nedvi'den öğrendiğimize göre, bu akılların felsefe yoluyla içimize sızıp, zihinlerimizi bulandırmasında, aracılık vazifesini gönüllü olarak kelamcılarla, Mutezile yapmıştır.
Neyse; söyleşiyi baştan sona buraya aktaracak değilim.
Benim zihnim, binlerce erkeği derinden sarsan saptamayla meşgul.
Derdin bini bir para iken sen tut, 'Kadınlar evde yemek pişirmek zorunda değil.' diye konuşma yap.
Büyük insan Nedvi'nin söylediklerini, 'fakih' olmadığım için, fıkıh ölçüleri içerisinde tartışacak değilim.
Ama şurası kesin ki, bu adamın aklına uyan kadınların sonunu parlak görmüyorum.
Gazetelerin üçüncü sayfalarının şanı ortada. Durum, bundan bundan ibaretken, çıkıp ta ahalinin kadınlarını fişteklemenin alemi ne?
İdare-i maslahat nerede kaldı?
Zamana ve zemine göre; ne bileyim sosyal ve ekonomik durumlara göre kıyaslarda bulunsa olmaz mıydı?
Hile-i şeriye yapamaz mıydı?
Öyle 'devrim ötesi' bir takım hükümleri, fikirleri, insanın kafasına taşla vurur gibi hatırlatmanın zamanı mı?
Dünya, bu fetvalara ilk duyduğunda nasıl şaştıysa, şimdi de şaşıyor.
Bak işte kendisi de söylüyor. Ahali, Peygamberden sonra yüz, bilemedin yüz elli yıl sabredebilmiş kadınların ‘ilim öğreneceğiz’ diye cami cami, medrese medrese gezmelerine.
Sonrası malum; 'kızlar camiye, erkekler minareye.'
Burada ki 'camiden' kasıt, kızları ikinci plana itme dürtüsüdür.
Çocuk aklımızla birlikte, ataerkil bir yapıda büyümenin gereği olarak, her fırsatta zılgıt çeker gibi yüzlerine bağırdığımız 'yerinizi bilin' aforizmasıydı bu.
Salı günü kaldığımız yerden devam ederiz inşallah.
kasım tiryaki
Muhammed Nedvi, geçenlerde Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları'nın davetlisi olarak Türkiye'ye gelmişti.
Çağıranlar kadın olunca, fakih zat da konuları baştan sona onlara ayırmış. Ayırmış ama ne ayırma!
Mecliste kadınlar için çıkartılması düşünülen 'pozitif ayrımcılık yasası' Oxford'lu âlimin söylediklerinin yanında 'güdük' kalır.
Bütün samimiyetimle, bu 'pozitif ayrımcılığı' her duyduğumda 'acaba kadınların başına ne çorap örüyorlar' diye işkilleniyorum.
Yasa halen siyasetçilerimizin gündeminde olduğu için, Sayın Nedvi tam zamanında Türkiye'ye geldi. Bakarsın söylediklerinden siyaset adamlarımızda bir şeyler kapar; çıkacak yasada sebeplenir bundan.
Nisa taifesi için paha biçilmez bir fırsat.
'Eziliyoruz, haklarımız yeniyor.' diye sağda solda konuşup dururlar kendimi bildim bileli.
'Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz' buna denir herhalde.
Kadın milleti, böyle verimli bir adamı da değerlendiremezse, bundan sonra onlara kimseden hayır gelmez.
'İslam Hukukuna göre kadın yemek pişirmek zorunda değildir. Erkekte kadın gibi yemek pişirmeli.' diyor ya Sayın Nedvi..
Erkekler açısından hep yürürlükte olan 'pozitif ayrımcı' gözle baktığımda, 'adam fakih değil, sala okuyucusu sanki' diye söylenmeden edemiyorum.
Bizim derdimiz bize yetmezmiş gibi verdiği duble sıkıntıya bak.
Şu saat itibarıyla memleketin yiğitleri tedirginlik yaşıyor. 'Bu adamın dedikleri bizim hatunun kulağına gider mi?'
Gittiğini farz edersek, olacakları tahmin etmek zor değil.
Meclisin aldığı her karardan sonra Anayasa Mahkemesine koşan, oda olmazsa orduyu göreve çağıran CHP bile bu kadar sıkıntı olmamıştı..
Cumhuriyet tarihinin en büyük konsensüsüyle yapılan anayasa değişikliğini iptal eden Anayasa Mahkemesi de..
Katsayı belirleme işine ‘bir karışmam, bir karışırım’ deyip gençleri ve ailelerini perişan eden Danıştay' da..
Hakeza HSYK' da..
Bu azim sıkıntıyı, bu kafa karışıklığını Oxford Alimi yaptı.
'Boru değil, Oxford!' diye mırıldandığınızı tahmin ediyorum.
..
Ha, yeni bir şey mi söylediği?
Hayır.
Ama şamatası bol bir zamanda, kimsenin bunu hatırlayacağı yoktu.
Unutulup gitmiş bir mevzu gibi duruyordu.
'Herkes memnun' hallerinde yaşayıp gidiyorduk yani!
El Nedvi, burada durmayıp devam ediyor:
'Kadının işi yemek pişirmek değildir. O da erkek gibi okuyacak, ilim öğrenecek!'
Zaten Nedvi'den öğrendiğimize göre, Peygamberimizin zamanından itibaren daha yüz yıl işler bu minval üzere yürümüş.
Kadın hadisçiler, fıkıhçılar erkeklerden geri kalmamış. Hem nicelik, hem de nitelik bakımından nisa taifesi erkeklerle kafa kafaya gitmiş.
Birçok büyük âlim, kadın hocaların rahle-i tedrisinden geçmiş.
İşi battal eden, Yunan felsefesinin İslam dünyasına sızması olmuş.
O felsefede her şeyden biraz vardır ama kadına değer vermek yoktur.
Yunan antikitesinde kadın, 'akılsız, kendini bilmez, kötülüğün yoldaşı bir varlık' gibi geçiştirilir hep.
Yine Nedvi'den öğrendiğimize göre, bu akılların felsefe yoluyla içimize sızıp, zihinlerimizi bulandırmasında, aracılık vazifesini gönüllü olarak kelamcılarla, Mutezile yapmıştır.
Neyse; söyleşiyi baştan sona buraya aktaracak değilim.
Benim zihnim, binlerce erkeği derinden sarsan saptamayla meşgul.
Derdin bini bir para iken sen tut, 'Kadınlar evde yemek pişirmek zorunda değil.' diye konuşma yap.
Büyük insan Nedvi'nin söylediklerini, 'fakih' olmadığım için, fıkıh ölçüleri içerisinde tartışacak değilim.
Ama şurası kesin ki, bu adamın aklına uyan kadınların sonunu parlak görmüyorum.
Gazetelerin üçüncü sayfalarının şanı ortada. Durum, bundan bundan ibaretken, çıkıp ta ahalinin kadınlarını fişteklemenin alemi ne?
İdare-i maslahat nerede kaldı?
Zamana ve zemine göre; ne bileyim sosyal ve ekonomik durumlara göre kıyaslarda bulunsa olmaz mıydı?
Hile-i şeriye yapamaz mıydı?
Öyle 'devrim ötesi' bir takım hükümleri, fikirleri, insanın kafasına taşla vurur gibi hatırlatmanın zamanı mı?
Dünya, bu fetvalara ilk duyduğunda nasıl şaştıysa, şimdi de şaşıyor.
Bak işte kendisi de söylüyor. Ahali, Peygamberden sonra yüz, bilemedin yüz elli yıl sabredebilmiş kadınların ‘ilim öğreneceğiz’ diye cami cami, medrese medrese gezmelerine.
Sonrası malum; 'kızlar camiye, erkekler minareye.'
Burada ki 'camiden' kasıt, kızları ikinci plana itme dürtüsüdür.
Çocuk aklımızla birlikte, ataerkil bir yapıda büyümenin gereği olarak, her fırsatta zılgıt çeker gibi yüzlerine bağırdığımız 'yerinizi bilin' aforizmasıydı bu.
Salı günü kaldığımız yerden devam ederiz inşallah.
kasım tiryaki