Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kadınlarda Sesli Zikir Câiz midir?

K Çevrimdışı

kabi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
benim merak ettiğim kadınların zikir çekerken sesli şekilde çekmeleri ve bağırarak hareket etmeleri doğrumudur. teşekkür ederim cevap için.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
benim merak ettiğim kadınların zikir çekerken sesli şekilde çekmeleri ve bağırarak hareket etmeleri doğrumudur. teşekkür ederim cevap için.



Sesli ve Toplu Zikrin Bid’at Oluşu


Selamün Aleyküm ve Rahmetullah...

Hamd Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidayet ederse, onu kimse saptıramaz, kimi de saptırırsa, ona da kimse hidayet edemez. Ben şehadet ederim ki, tek olan Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemde O'nun kulu ve Resulü'dür.

Rabbimiz olan Allah Nisa 59 ayetinde: 'eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz onu bana ve resulüme götürün' diyor. Bizde Rabbimizin bu buyruğunu yerine getirip ilk önce bu konuyu Allah'a sonra Resulü’ne ve sonrada Resulü’nün o güzide olan ashabına götürelim...

Bu konu ile alakalı Kur'an'ı Kerim'de bulunan bazı ayetlerden;

Allah bize en güzel örnekliğin Allah Resulünde olduğunu,
"Andolsun ki, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulünde güzel örnekler vardır." (Ahzab / 21)

Allah' sevenlerin mutlak peygambere uyması gerektiğini,
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır." (Al-i İmran / 31)

Anlaşmazlığa düşülen bir konuda Allah ve Resulüne müracat edileceğini,
"...Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir". (Nisa / 59)

Peygamberin dediğine tabii olmadıkça gerçekten iman edilmiş olmayacağını,
"Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar." (Nisa / 65)

Resule itaat edenin Allah'a itaat etmiş olacağını, bizzat Allah kendisi söylüyor.
"Kim o peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. (Nisa / 80)

Allah Resulünün sahih sünnetinden bazı kesitler;

Âişe radıyallahu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez, reddedilir.” (Buhârî, Sulh 5; Müslim, Akdiye 17; Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 2)

Müslim’in başka bir rivayeti şöyledir:
“Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir”. (Müslim, Akdiye 18)


Câbir radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“…Sözün en hayırlısı Allah’ın kitabıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılmış olan bid’atlardır. Her bid’at dalâlettir, sapıklıktır….” (Müslim, Cum’a 43; Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 7)

Ebû Necih İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“…Benden sonra sağ kalıp uzunca bir hayat sürenler pek çok ihtilaflar görecekler. O zaman sizin üzerinize gerekli olan, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâyi Râşidîn’in sünnetine sarılmanızdır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Sünnet 5; Tirmizi, İlim 16; Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 6)

Yukarıdaki üç hadisten anladığımıza göre kitap ve sünnete dayanmayan hiç bir şey dinden sayılmaz ve kabul edilmez. Bid'atlar ya dini bozup tahrip etmek için yada daha dindar olabilmek için ortaya çıkarılmış şeylerdir. Zaten bid'at: Allah'ın bildirmediği, Allah Resulünün göstermediği, Sahabe'nin de yapmadığı bir şeyle Allah'a yaklaşmaktır. İşte, Kur'an ve sünnete dayanmayan ama tek dertleri Allah'a yaklaşmak olan insanların yapmış oldukları her şey bid’attır ve Allah Resulünün dediği gibi kabul edilmez, reddedilir.
Bizim için yıldızlar olan hayat yolumuzda bizlere yol gösteren Allah Resulünün o güzide Ashabından:
Bize Ya'lâ haber verip (dedi ki) bize el-A'meş, Habîb'den, (o da) Ebû Abdirrahman'dan (naklen) rivayet etti (ki Ebû Abdirrahman) şöyle dedi: Abdullah dedi ki; "(Sünnete)uyunuz, bid'at işlemeyiniz. Zira (uyulması gereken şeylerin tesbiti sizin yerinize yapılmıştır." (Süneni Darimi, 211)
Allah Maide Suresinde şöyle diyor:
"...Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim..." (Maide / 3)

Allah dinimizi tamamladığını söylüyor, şimdi biz Allah'ın bildirmediği bir şey varmış gibi dinde yeni şeyler ortaya çıkarırsak, Allah’ın dininde bir eksiklik olmadığına göre:
1-) Allah’a iftira atmış oluruz. Çünkü Allah dini tamamladığını söylüyor,
2-) Allah dinimizi tamamladığına göre bu zaten dinde olmayan bir şeydir, sonradan çıkmıştır. Peygamberimiz (s.a.v)’in de dediği gibi kabul olunmaz, reddolunur.

Toplu zikirle alakalı olarak:

Abdulllah İbn Abbas'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde insanlar farz namazların ardından yüksek sesle Allah'ı zikrederlerdi." (Buhari, Ezan 841)

(Aynı senedle) İbn Abbas şöyle demiştir:
"Ben ashab-ı kiramın namazı bitirdiklerini bu şekilde seslerini yükseltmelerinden anlardım." (Buhari, Ezan 841; Müslim, 583)


İbn Abbas Şöyle demiştir:
"Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin namazının bittiğini (selamdan sonra) getirilen tekbirlerden anlardım." (Buhari, Ezan 842; Ebu davud, Salat 191; Müslim, 583, Mesacid 23)

Bu hadislerle alakalı Buhari'nin muhtasarı olan Fethü'l-Bari’de Hafız İbn Hacer el-Askalani şöyle diyor:
İmam Nevevi şöyle demiştir: "İmam Şafii bu hadisi ashab-ı kiramın çok kısa bir süre sesli olarak zikrettikleri şeklinde yorumlamıştır. Maksatları ise zikrin nasıl yapılacağını göstermek ve bunu cemaate öğretmektir. Yoksa her zaman zikre bu şekilde sesli olarak devam ettiklerini söyleyemeyiz. Dolayısıyla tercih edilen görüş imamın ve cemaatin zikri gizli olarak yapmalarıdır. Fakat zikri insanlara öğretmek maksadı taşınıyorsa sesli zikir yapılabilir." (Fethü'l-Bari, sf. 514)

Bu hadis toplu (sesli) zikrin Allah Resulünün yaptığı gibi bazı hallerde yapılabileceğine delil olabilir. Ama bu işi sürekli, sohbetlerden önce yapmak, veya oturup toplu olarak yapmak bid'attır. Çünkü daha sonraları yapıldığına dair bir delil yoktur.

Ebu Hureyre şöyle demiştir:
"Ashab-ı kiramın fakirleri Resulüllah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek: 'Ey Allah'ın Resulü, çok mala sahip olan zengin kardeşlerimiz yüksek dereceleri ve ebedi nimet yurdunu kazandılar gitti! Onlar bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyorlar. Fakat malları çok olduğu için bizim yapamayacağımız amelleri de işliyorlar. Hacca gidiyorlar, umre yapıyorlar, cihada rahatlıkla katılıyorlar ve üstelik sadaka da veriyorlar. Biz ise bunları hiçbirini yapamıyoruz' dediler.
Resullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:

"Ben size öyle bir şey söyleyeceğim ki, bunları sağlam bir şekilde yaptığınız taktirde sizi geçen bu kişilerin derecesine ve sevabına yetişirsiniz. Hatta sizden başka hiç kimse daha sonra size yetişemez ve içinde bulunduğunuz cemaatin en hayırlıları olursunuz. Fakat bunun aynısını yaparlar olursa anlar da size yetişip sizin gibi hayırlı insanlar zümresine dahil olurlar. Bu görev şudur: Her namazın ardından otuz üçer defa Allah'ı tesbih edersiniz, O'na hamd edersiniz ve tekbir getirirsiniz."
(Buhârî, Ezân 155, Daavât 18; Müslim, Mesâcid 142; Ebû Dâvûd, Vitir 24)

Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır:
Birkaç gün sonra fakir muhâcirler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tekrar gelerek:
– Zengin kardeşlerimiz bizim yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da yapıyorlar, dediler.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Ne yapalım! Artık bu Allah'ın bir lutfudur, Allah lutfunu dilediğine verir." (Müslim, Mesâcid 142)

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her namazdan sonra kim otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz üç defa Allâhü ekber der, yüze tamamlamak için de lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr: Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter” derse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir.” (Müslim, Mesâcid 146; Nesâî, Sehv 96)
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem gerek namazdan sonraki zikirler olsun gerekse de gün içerisinde yapılan zikirleri, sahabe döneminde kimisi biliyor, kimisi de bilmiyor. Allah Reslulü’nün yanına üç, beş Sahabe gelmiş soruyorlar Resulde onlara cevap veriyor. Allah Resulünün bu söylediğini daha o an şu üç, beş Sahabeden başka bilen yok. Yani Allah Resulü arkadaşlarını toplayıp:"Haydi arkadaşlar gelin toplu halde zikir yapalım, rabbimizi analım. Ben size şu kadar şundan, şu kadar bundan diyeceğiz, diyecem sizde söyleyeceksiniz" dediğine rastlanmıyor...


"Bize el-Hakem İbnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki) bize Amr b. Yahya haber verip dedi ki; babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum: (Babam) dedi ki sabah namazından Önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik. Neyse (bir gün) Ebû Musa el-Eş'arî yanımıza geldi ve; "Ebû Abdirrahman (yani Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi. "Hayır" dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet (Abdullah) çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık. Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi: "Ebû Abdirrahman! Biraz önce mescidde yadırgadığım bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim. (Abdullah) "Nedir o?" diye sordu. O da; "Yaşarsan birazdan göreceksin" dedi (ve) şöyle devam etti: "Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm.

Her halkada (İdareci) bir adam, (halkadakilerin) ellerinde de çakıl taşları var. (idareci): "Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa Lâ İlahe İllallah, deyin diyor, onlar da yüz defa Lâ ilahe İllallah diyorlar. Yüz defa Sübhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa Sübhanallah diyorlar." (Abdullah b. Mes'ûd); "Peki onlara ne dedin?" dedi. "Senin görüşünü bekleyerek -veya "senin emrini bekleyerek" -onlara bir şey söylemedim." dedi. Dedi ki; "onlara kötülüklerini sayıp (hesab etmelerini) emretseydin ve, (bununla) iyiliklerinden hiçbir şeyin zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi. Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi: "Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?" Dediler ki; "Ebû Abdirrahman! (Bunlar) çakıl taşları. Onlarla Ellahu Ekber, Lâ ilahe İllallah ve Sübhanallah deyişleri sayıyoruz." (Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd) dedi ki; "artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ümmet-i Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamberinizin -salallahu aleyhi ve sellem- şu sahabesi (içinizde hâlâ) bolca bulunmakta. İşte onun elbiseleri, (henüz) eskimemiş; kabları, (henüz) kırılmamış.

Canım elinde olan (Allah'a) yemin olsun ki, sizler kesinlikle (ya) Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (ki bu imkânsızdır.) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız." Onlar; "Vallahi, Ebû Abdirrahman, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) istedik" dediler. (O da) şöyle karşılık verdi; "Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir. Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem bize haber vermişdi ki; Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun (bu okuyuşları sadece dilde kalacak), onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir." Sonra (Abdullah) onlardan yüz çevirdi.(Amr b. Yahya'nın dedesi) Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi: Bu halkalardaki (insanların) tamamını, en-Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük." (Süneni Darimi, 210)





Ebu'l-Bahteri anlatıyor:
"Bir adam İbn Mesud'a:
-"Bir kaç kişi akşam namazından sonra camide oturup içlerinden bir onlara "şu kadar Allahuekber" şu kadar "Subhanallah" şu kadar "elhamdülillah" deyiniz, diyor dedi. İbn Mesud:
-Öyle mi? dedi. Adam: Evet, dedi. İbn Mesud (r.a):
-"Toplanıp bu işe başladıkları zaman gel bana bildir, dedi. Adam haber verince kalkıp mescide gitti. Üzerinde bir aba vardı. İbn Mesud (r.a) sert mizaçlı birisiydi. Adamların zikrini işitir işitmez:
-'Ben Abdullah b. Mesud'um. Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, bid'at bir iş ortaya atmışsınız. Buna hakkınız yoktur. Siz Resulullah'ın ashabından daha mı iyi biliyorsunuz?' dedi. İçlerinden Mud'ad adında birisi:
-'Vallahi biz bid'at işlememişiz ve ashabından daha iyi biliriz diye de bir iddiamz yoktur', dedi. Amr b. Utbe'de:
-'Ey Ebu Abdurrahman, Allah'tan af dileriz', dedi. İbn Mesud:
-'Sünnete sarılın, ondan ayrılmayın, Allah'a yemin ederim ki, sünnetten ayrılmazsanız ileriye doğru yol alırsınız. Eğer sağa sola saparsanız apaçık bir sapıklığa düşmüş olursunuz.' (Muhtasar Hayatü's Sahabe, Kandehlevi, sf. 498; Hilyetü'l-Evliya, IV, sf. 381)

Amr b. Seleme anlatıyor.
"Abdullah b. Mesud'un kapısı önünde oturuyorduk, vakit akşam ile yatsı arasıydı. Bu arada Ebu Musa göründü. Abdullah b. Mesud (r.a):
-"Ey Ebu Musa, hayırdır inşallah, bu saatte gelişinin sebebi nedir?' dedi. Ebu Musa:
-'İnşallah kötü bir şey yoktur. Gördüğüm şeylerden çok korktum. Mescidde bir kaç kişi oturmuşlar, biri onlara: "şu kadar tesbih çekin, şu kadar hamd edin" diyor', dedi. Bunun üzerine ikisi birlikte mescide gittiler.
Abdullah b. Mesud (r.a) onlara :
-'Ne çabuk sapıttınız? Ashab daha hayatta, Resulullah'ın elbisesi, ev eşyası daha olduğu gibi duruyor. Bunu yapacağınıza oturup günahlarınızı saysaydınız. İyiliklerinizin ise Allah tarafından sayılacağına ben garanti veririm' dedi. (Muhtasar Hayatü's Sahabe, Kandehlevi, sf. 498; Mecmau'z-Zevaid, I, sf. 181)

Gördüğümüz gibi Ashab zamanında da bugünkü gibi uygulamalara benzer şeyler (toplu şekilde zikirler) yapılmış ama Sahabe Resul’den böyle bir şey görmediği için o uygulamayı durdurmuştur. Zaten Yapması gerekende buydu... Çünkü Allah Resulü şöyle buyuruyordu:

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim dedi:
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin (onu hoş görmeyip kabullenmesin) ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78; Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)

Konunun başında da dediğimiz gibi, eğer bir iş Kur'an'da ve Resulün sahih sünnetinde yoksa, ve insanlar bunu yaparken sevap kazanmak veya Allah'a yaklaşmak için yapıyorlarsa o yapılan iş bid'atleşir. İnsanların çoğu bid'atleri yaparken iyi niyetle yapıyor (ya sevap elde etmek yada Allah'a yaklaşmak için) ama iyi niyet bid'at işlemesine mani olmuyor ve bu insanlar kendilerinin güzel iş yaptıklarını sanıyor.
Yukarıda Sahabe hayatından aktardığımız bölümde İbn Mesud: 'Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, bid'at bir iş ortaya atmışsınız.' deyince onlar: 'Vallahi biz bid'at işlememişiz', demişlerdi. Çünkü o insanlar kendilerine göre Allah'ı zikrediyorlardı yani çok güzel iş yapıyorlardı ama unuttukları bir şey vardı. Acaba Allah Resulü bu işi yapmış mı? sorusuydu. İşte onlar Allah'ın bildirmediği ve de Resulü'nün göstermediği şekilde Allah'a yaklaşmak istediklerinden yaptıkları iş malasef bid'at oluyordu.

Yine toplu bir şekilde Allah'ı zikredip cezbeye tutulmakta Resulde ve Ashabında olmayan bir şeydir, yani bid'attir.
Amir b. Abdullah b. Zübeyir anlatıyor:
"Bir gün eve geç geldim. Babam:
-'Neredeydin?' diye sordu.
-'Birkaç kişiyi gördüm. Onlardan daha iyi müslüman görmedim. Oturmuş Allah'ı zikrediyorlardı. İçlerinden kimisi titriyor ve o kadar cezbeye tutuluyordu ki, Allah kokusundan bayılıyordu. Onların bu halini görünce yanlarında oturdum,' dedim. Babam:
-'Bir daha yanlarına gitme, dedi ve onun bu sözünü yadırgamış olduğumu zannetmiş olacak ki, sözlerine şöyle devam etti.
-'Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer'i Kur'an okurken gördüm. Hiç biri cezbeye tutulup bayılmıyordu, senin gördüğün bu adamlar Hz.Ebubekir ile Ensar'dan daha mı çok Allah'tan korkuyorlar?' Amir diyor ki:"Babamın doğru söylediğini düşündüm ve bir daha da onların yanında oturmadım." (Muhtasar Hayatü's Sahabe, Kandehlevi, sf. 499; Mecmau'z-Zevaid, I, sf. 189)

Kardeşler biz zikre karşı değiliz, sadece zikrin Allah Resulü'nün gösterdiği şekilde yapılması, O'nun (resulün) göstermediği şekilde yapılmaması taraftarıyız. Hem Allah (c.c) bize:

Kendisini zikretmenin yani sürekli O'nu hatırlar bir şekilde yaşamanın en büyük bir iş olduğunu,
"...Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir..." (Ankebut / 45)

Allah'ı bütün zamanlarımızda anıp (hatırlayıp), gündemimizden hiç çıkartmazsak kendisinin de bizi anacağını,
"...Öyleyse siz, beni anın ki; bende sizi anayım..." (Bakara / 152)

Rabbinizi alçak gönüllülükle, korku ve duyarlılık içinde sabah-akşam zikredeceğimizi,
"Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gafillerden olma." (Araf / 205)

Allah'ı çok zikredersek kurtuluşa ereceğimizi,
"...Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz." (Cuma / 10)

Allah'ı çokça anan (zikreden) kimselerden olursak Rabbimizin bize büyük mükafatlar hazırladığını,
"Gerçek şu ki...Allah'ı çokça anan erkekler ve kadınlar var ya, işte Allah onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab / 35)

Bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren Rabbimizin bir emri olduğunu, bu ayetler apaçık gösteriyor.
"Ey iman edenler! Allah'ı çokça anın." (Ahzab / 41)
Yine, aramızdaki ihtilaflarda Allah'tan sonra sözü Allah'ın Resulüne bırakalım:

Önder ve rehberimiz olan Allah'ı zikredenle zikretmeyenin ölüyle diri gibi olduğunu,
Ebû Mûsâ el–Eş‘arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı (durumu), diriyle ölünün farkı gibidir.” (Buhari, Deavat 66)

Müslim’in diğer bir rivayeti şöyledir:
“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.” (Müslim, Müsâfirîn 211)


Rabbimizi nasıl anarsak O'da bizi o şekilde anacağını,
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.” (Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58)


Allah'ı çokça hatırlayanların öne geçeceklerini,
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Müferridler öne geçti” buyurdu. Bunun üzerine sahâbîler:
– Müferridler ne demektir, yâ Resûlallah? diye sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “Allah’ı çok anan erkeklerle kadınlardır” buyurdu. (Müslim, Zikir 4; Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128)


Allah'ı her zaman ve mekanda hatırlar bir şekilde hayat yaşamanın amellerin en faziletlisi olduğunu, bize bu hadislerde bildiriyor.
Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına:
– “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da:
– Evet, söyle dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 6; Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53)


Bir de Allah Kur'an'da zikirle alakalı hiçbir konuda demediği bir şeyi diyor. Kur'an'a bakalım Allah hiç bir konuda çokça namaz kılın, çokça zekat verin, çokça sadaka verin, çokça cihad edin, çokça şunu yapın demiyor. Sadece zikir hariç, çünkü Allah'ı zikretmenin bir sınırı olmaz olamaz. Nerede olursak olalım, namazda, zekatta, tebliğde, cihad da her yer ve zamanda Allah'ı zikredeceğiz.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bir hadislerinde:
"Allah'ı sevmenin alâmeti, Allah'ı zikretmeyi sevmektir." buyurmuşlardır. (Suyuti, II, 52)


İnsanlar neyi seviyorsa, neden hoşlanıyorlarsa sürekli onu konuşur, ondan bahseder. Futbol seven birisi hayatının gündemine futbolu oturtmuştur. Her yerde ondan bahseder, onu anar. Bizler Allah’ı sevdiğimizi iddia ediyoruz. Aziz olan Rabbimiz de şöyle buyuruyor:

"Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin." (Bakara / 111)

Bizlerde diyoruz ki: Evet, her iddia bir delil gerektirir, bunun ispatlanması gerekir. Bizim delilimiz Seni (Allah’ı), her yer ve mekanda Resulü’nün göstermiş olduğu şekilde zikretmemizdir, anlatmamızdır, hatırla(t)mamızdır, Seni, gündemimizden hiç düşürmemektir.

Kardeşler; sevenler, sevdiklerini hiçbir zaman unutmazlar, dillerinden ve kalplerinden hiç düşürmezler.

Son söz olarak...


Süfyan-ı Servi ve daha başka İslam büyükleri (imamlar) şöyle demişlerdir:
“Bid’at İblis’e, masiyetten (günahtan) daha sevimlidir. Çünkü bid’atın tevbesi olmaz, masiyetin ise tevbesi olur.”
Bid’atın tevbesi olmaz sözünün manası şudur: Allah azze ve celle ile Resulün vazetmedikleri bir din edinen bid’at ehline kötü ameli süslü gösterilir, onu güzel olarak görmeye başlar. Kötü olan ameli böyle güzel görmeye devam ettiği müddetçe de tevbe etmiş olmaz. (Takva Yolu, İbn Teymiyye, sf. 14)


Allah Resulü şöyle diyor:
"Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." (Buhari, Nikah 1; Müslim, Nikah 5)


"Dinin kaybolması, sünneti terketmekle başlar. Halat, nasıl ki lif lif parçalanırsa din de sünnetin birer birer terk edilerek ortadan kalkar." (Süneni Darimi, Mukaddime 16)

"Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir." (Muvatta, Kader 3)

Yukarıdaki hadislerden, Resulün sünnetinden yüz çevirenin Resulünden kendilerinden yüz çevireceğini: dinin kaybolmasının sünneti bırakıp her birinin yerine bir bid'at yerleştirilmesi nedeniyle ortadan kalkacağını: ama eğer Resulün bıraktığı o iki şeye (Kur'an ve sünnete) sarıldığımız müddetçe sırat-ı mustakimden sapmayacağımız Resulümüz, önderimiz, rehberimiz ve komutanız olan bizlere söylüyor.

"Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum." (Furkan / 57)

Çalışma, gayret ve samimiyet bizden, başarı ise Allah'tandır.

"Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi bu gerçekten bir daha saptırma..." (Al-i İmran / 8)

"Onların dualarının sonu: Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamddir." (Yunus / 10)


Ebu’l-Alkame
Web Adresimiz:


www.islam-tr.org
www.gulyarasi.com


Dualarınızda bizlere de yer verin!


Orijini:
https://www.islam-tr.org/konu/sesli-cehri-ve-toplu-zikrin-bidat-olusu.5381/
 
Üst Ana Sayfa Alt