Seçimlerde sandık başına gidip oy vermek, demokratik dine mensup olmanın bir gereğidir bu dinin olmazsa olmaz bir esasıdır. Oy kullanmak demokratik rejim için hayatiyet ifade eder. İnsan için kan ne kadar önemliyse ve insanın hayatını sürdürmesine neden oluyorsa, oy kullanmakta demokratik rejim için o kadar önemli ve rejimin hayatiyetini devam ettirebilmesi için gereklidir.
Seçmenler, demokratik dinlerinin hayatiyetini biraz daha sürdürebilmesi ve demokratik dine tabi olduklarının malum çevrelerce bilinebilmesi için sandık başına gidilerek ya da götürülerek oylarını kullanırlar. Oy kullanmak bir ülkede bulunmanın ve orada yaşamanın bir gereği değil, demokratik dine iman (inanmanın) etmenin ve ona kulluk yapabilmenin gereği ve kaçınılmaz bir sonucudur. Nasıl ki bir Müslüman, yüce Allah’a iman ettiğini yaptığı ibadetlerle gösterip kulluğunu ve bağlılığını yüce Allah’a takdim ediyorsa, aynı şekilde bir demokratta oy kullanarak demokratik dine kulluğunu ve bağlılığını takdim ediyor demektir.
Oy vermek laikliğe ve demokrasiye evet demektir. Çünkü seçilen bütün parti başkanları ve milletvekilleri laikliğe, demokrasiye ve atrün il ve inlarına bağlı kalacaklarına dair televizyonda halkın karşısında teker teker yemin ederler, and içerler. Oy verenler ise böyle bir yönetimi ve böyle yemin eden yöneticiyi desteklediklerinden Allah katında mesul olurlar. Çünkü İslam’da iyi bir işe yardım eden sevap alır, kötü bir işe yardım eden ise günah alır. Bunu Allahu Teala Kur'an’da şöyle bildirmiştir:
“Kim iyi bir işe aracılık ve yardım ederse, onunda o işten nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ve yardım ederse onunda ondan bir payı olur. Allah herşeyin karşılığını vericidir.” (Nisa: 85)
Kur’anî esaslara iman eden ve bu esasları en üstün kabul edip onlara teslim olan müslümanların demokratik din için oy kullanması mümkün değildir. Bilakis böyle bir davranış şirk olarak isimlendirilecek sahibini ise mü’minlerin safından çıkarıp müşrik ve kafirlerin saflarına katacaktır. Çünkü oy kullanmak rububiyeti, insanları idare etme yetkisini demokratik sisteme vermektedir ki, işte bu Müslümanlar için şirktir; yani iki dine birden tabi olmaya kalkışmaktır. Müşrikler asla iflah olmazlar.
Bilindiği gibi “harama rıza haramdır, küfre rıza küfürdür.” Oy vermek ise rızanın ötesinde desteklemektir. Bu sebeble kişinin imanı gider kafir olur. Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır.
“Sizden her kim bir münkeri görürse onu eliyle değiştirsin, eğer eliyle değiştirmeye güç yetiremezse diliyle değiştirsin. Şayet buna da güç yetiremezse kalbiyle buğz etsin. İşte bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim)
Hadisi şeriften anlaşıldığı üzere imanın en zayıf derecesinde kalabilmek için o şeye buğzetmek, kızmak gerekir.
Belki Allah-u Teala'nın istediği yönetim şeklini kurmaya gücümüz yetmeyebilir ama, Allah'ın istemediği bir yönetim şeklini desteklememeye gücümüz yeter.
Unutmayalım bir partiye oy vermek laik ve demokrasi yönetimine evet demektir. Çünkü hangi parti başa gelirse gelsin laik ve demokrat şekilde idare edecektir.
Sistemin parti, dernek, vakıf gibi kurumlarını kabul eden, bunlardan birine üye olanların oy kullanmaları demokratik dinlerin gereğidir. Bunların namaz kılmaları, oruç tutmaları ve Müslüman olduklarını iddia etmeleri onları Müslüman yapmaz. O halde demokratlar gitsinler sandık başlarında dinlerinin (sistemlerinin) gereğini icra etsinler, dinlerini yaşatmaya çalışsınlar. Bu noktada da Müslüman bir bireye düşen ise kendi dininin gereklerine yapışması, demokratik dinin gereklerine asla iltimas etmemesidir.
Alemlerin Rabbine mahsus olan teşri; helal ve haram belirleme hakkını kendinde gören kimseler dilleriyle söylemeseler bile kendilerini ilahlaştırmışlardır.
Her kim sadece Allah'a mahsus olan helal ve haram belirleme hakkını oy vererek veya başka bir şekilde herhangi bir kişi ya da partiye verirse o kişi veya partiyi ilahlaştırmış ona ibadet etmiştir.
Allah (c.c) kitabında şirkin bu türüne bulaşanlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Onlar Allah’ı bırakıp din adamlarını, rahipleri ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Halbuki tek olan Allah’a kulluk etmekten başka birşeyle emrolunmamışlardı. Ondan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. O, onların koştukları ortaklardan münezzehtir.” (Tevbe: 31)
Adiy b. Hatem (r.a) dedi ki:
“Boynumda altından bir haç takılı olduğu halde Rasulullah (s.a.v)’in huzuruna girdim. Rasulullah (s.a.v) beni görünce dedi ki:
“Ey Adiy! Boynunda takılı olan şu putu at!” Ben hemen onu attım ve sonra yanına geldim. O:
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler...” (Tevbe: 31) ayetini okuyordu. Bu ayeti okumayı bitirince ona şöyle dedim:
“Ey Allah'ın Rasulü! Biz onlara ibadet etmedik” dedim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Hayır, dediğin gibi değil. Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kıldıklarında siz de bunlara itaat etmiyor muydunuz?” Ben:
“Evet” dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:
“İşte bu, onlara ibadet etmektir.” (Yani işte onlara ibadet böyledir demiştir Allah'ın Rasulü (s.a.v)(Ahmed Müsnedinde, - Begavi Tefsiri c: 3 s: 285, - Tirmizi Tefsir: 3094, - İbni Cerir et-Taberi: 14/210, - Suyuti ed-Dürrü'l-Mensur: 3/230 - İbni Kesir Tevbe 31 ayetin tefsiri bknz.)
İnsanların itaat ettikleri kişileri Allah'tan başka Rabler edinmeleri; Allah (c.c)’ın haramını helal, helalini haram yaptıklarında onlara itaat etmeleriyle olmaktadır.
İşte bu ayet ve hadisten apaçık anlaşılacağı üzere, hükümde Allah'a şirk koşmakta insanı Allah'tan başkasını rab ilah edinmiş durumuna getirir. İnsanları bu şekilde ilahlaştırmak demokratik ve laik rejimlerin değişmez illeridir.
Bu ayete göre her kim Allah (c.c)’ın izin vermediği bir meselede insanlar için bir hüküm verirse, kendisini Allah (c.c)’a eş koşmuş ve Allah (c.c)’tan başka rab ilan etmiş demektir. Her kim de bu kimseye itaat eder ve ona tabi olursa, onu Allah (c.c)’a şirk koşmuş ve itaat ettiği kişiyi rab edinmiş olur.
Her kim demokrasi ve laiklik dinine girerse artık onun İslam’la bir alakası yoktur.
Bu rejimler kendilerini ilahlaştırmakla beraber küfürde ileri giderek Allah'ın indirdikleri ile hüküm vermeyi gerekli görmezler ve Allah'ın diniyle alay eden basın yayınını da serbest bırakırlar. Bu rejimleri ancak onlar gibi kafir olan Allah'ın dininin ayaklar altına alınmasından memnun olan kimseler destekler. Bu rejimlerde Allah'ın hükümleriyle hükmedilmez. Hangi parti iktidara gelirse gelsin sonuç değişmez yine Allah'ın kanunları değil insanların heva ve hevesleriyle uydurdukları kanunlar uygulanır. İçki, fuhuş, faiz vb. haramlar serbesttir. Allah'ın helalleri haram, haramları helaldir. Halbuki Allah kitabı insanlar arasında hükmedilsin diye indirmiştir.
Allah (c.) şöyle buyuruyor:
“Hiç şüphesiz biz Kitab'ı sana, insanlar arasında Allah'ın gösterdiği şekilde hükmetmen için hak ile gönderdik. Sakın hainleri müdafaa eden olma.” (Nisa: 105)
“Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hüküm ver. onların arzularına uyma ve Allah'ın indirdiği hükümlerin bir kısmından seni şaşırtırlar diye de kendilerinden sakın. Eğer onlar (senin vereceğin hükümden) yüz çevirirlerse, bilesin ki Allah bir takım günahları sebebiyle onları cezalandırmak istemektedir. Zaten insanların çoğu fasıktır. (Yoksa) onlar cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen bilen bir kavim için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır?” (Maide: 49-50)
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)
Şu bir hakikatır ki, bir müslümanın İslami hareket adına bu şartlarda particilik yapması küfür olduğu gibi, onları oylarıyla destekleyen halk da aynı hükmü alır. Küfre rıza göstermenin küfür olduğu meşhur bir hakikattir. Harama rıza göstermenin ve yol vermenin haram olduğu da meşhur bir hakikattir. Nasıl ki bir müslümanın meyhaneye gidip şarap içmesi için ona yardım etmemiz haram ise “bende müslümanlardanım” diyen bir kimsenin tağuthanelere gidip orada küfür işler yapmasına destek veya oy vermekte aynı suretle küfürdür.