Hiç şüphe yok ki ister diri olsun, ister ölü olsun bütün kâfirlerden uzak kalmakla ancak "Lâ ilâhe illallah" kelimesi insana fayda verir ve onunla Müslüman olur.
Kâfirlerden uzak kalmaktan kasıt ise; onlardan hoşlanmamak, onlara buğzetmek, onlara sevgi beslememektir.
Bir insan Lâ ilâhe illallah’ı söylese, Allah-u Teâlâ'nın dininden gelen namaz, oruç, zekât, hac, cihad, iyiliği emir, kötülükten nehiy ve bunlar gibi dinin emirlerini sürekli olarak yapsa; fakat en yakın akrabası olsa bile bir kâfire buğzetmese, ona sevgi beslese kâfir olur.
Müşriklerle bir arada bulunan ve onlarla birlikte oturan kimseye ta ki onlardan uzak kaldığını, hayatını onlardan tam bir şekilde ayırdığını ve üzerinde bulundukları küfür ve sapıklıklarından razı olmadığını söyleyinceye kadar zahiren İslam’la hükmedilmez.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Muhakkak ki İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar (şirk koşan) kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan beriyiz. Sizi (hak din üzere olduğunuzu kabul etmeyip) reddettik. Sizler, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır.” (Mumtahine: 4)
Allah-u Teâlâ bu ayette bize İbrahim Aley-hisselam ve beraberindeki Müslümanları örnek edinmemizi emrediyor.
Öyle ki onlar bir olan Allah-u Teâlâ'ya iman ettiler, tağutları ve tağutlara ibadet edenleri reddettiler, onların hepsinin ta ki bir olan Allah-u Teâlâ'ya iman etmelerine kadar kâfir olduklarını; bu sebeple onlara düşmanlık yapılması, buğzedilmesi, onlardan uzak olunması gerektiğini ilan ettiler. Yine onlar tağutları tekfir ettiler, onlara buğzettiler. Bununla birlikte tağutlara ibadet edenleri de tekfir ettiler, onlara buğzettiler ve onlara düşmanlık gösterdiler.
İşte Lâ ilâhe illallah’ın manası budur.
Her kim bu kelimeyi bu şekilde manasını bilerek söyler, onun gerekleriyle amel eder, onu bozacak şeylerden uzak durursa işte o kimse Allah-u Teâlâ katında gerçek Müslü-mandır.
Allah-u Teâlâ mü’minlerin sıfatlarını bir başka ayette şöyle açıklıyor:
“Allah’a ve ahiret gününe gerçek manada inanan bir milletin; babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da aşiretleri olsa bile, Allah’a ve rasulüne karşı gelenlere sevgi gösterdiklerini asla göremezsin (bilakis, onlara bütün güçlerini kullanarak karşı gelirler). Allah imanı işte, ancak bunların kalplerine yazmış ve onları katından bir nur ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere, ebedi kalmak üzere yerleştirecektir. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte Allah’ın gerçek hizbi (taraftarları) bunlardır. Kurtuluşa erecek olanlar da ancak Allah’ın hizbi olanlardır.” (Mücadele: 22)
Allah-u Teâlâ bu ayeti kerimede bize, en yakın akrabası olsa bile kâfirleri seven ve onlara dostluk gösteren (destekleyen, mazeret-siz onlarla haşir neşir olan) bir kimsenin, iman ve İslam iddiasında bulunsa bile, bu fiiliyle bâtıl bir iddia ortaya koyduğunu çok açık bir şekilde belirtiyor.
Her kim de Allah-u Teâlâ ve rasûlü ile alay eden bir kimseyle oturursa, bu şekilde yapılmasına rızasının olmadığını iddia etse bile o kimse de onun gibi kâfir olur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki (Allah) size kitapta: “Allah’ın (kitabı Kur’an) ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, (inkar edenler ve alay edenler) bundan başka bir söze geçinceye kadar onlarla oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye bir hüküm indirmiştir. Muhakkak ki Allah, münafıkları ve kafirleri cehennemde biraraya toplayacaktır." (Nisa:140)
İbni Mes’ud Radıyallahu Anh’dan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Mü’minlerden başkasını dost edinme. Allah’tan korkanlardan başkasına da yemeğini yedirme." (([1]))
Bir başka hadiste Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
"Kişi kimi severse onunla beraber haşr olunur." (([2]))
Aişe Radıyallahu Anhâ’dan şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir." (([3]))
İbni Abbas Radıyallahu Anh şöyle diyor:
"Sevdiğini Allah için seven, darıldığına Allah için darılan; dostuna Allah için dost olan, düşmanına Allah için düşman olan kimse, işte ancak bu tutumuyladır ki Allah’ın sevgisine ve himayesine erişir.
Kişi böyle yapmadıkça namazı ve orucu çok olsa bile imanın tadına varamaz.
İnsanların dostlukları genellikle dünya ile ilgili konulara dayanır oldu. Bu da onlara bir şey kazandırmayacaktır." (İbni Cerir-Taberi)
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
"Müşriklerle oturmayın ve onların topluluklarına girmeyin! Her kim onlarla otu-rur veya onların topluluklarına girerse işte o kimse de onlar gibidir." (Ebu Davud, Tirmizi)
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
"Allah-u Teâlâ müşrik bir kimsenin, Müslüman olmasından sonra müşriklerden ayrılıp Müslümanlara katılıncaya kadar hiçbir amelini kabul etmez." (İbni Mace)
Şer’i geçerli bir mazeret olmaksızın kâfirleri açık bir şekilde tekfir etmemek, onlardan uzak olduğunu göstermemekle birlikte kâfirlerin topluluklarına katılmak, onlarla birlikte oturmak, onların karartılarını çoğaltmak küfürdür.
Günümüz toplumlarından küfürle hükmedilen, değişik şekil ve çok sayıda renklerde küfürler ve şirkler işleyen bir toplumda oturan bir kimse, bu kâfir toplumdan beri olduğunu göstermez, bilakis onlara dostluk gösterir ve onlardan razı olursa o kimsenin zahiren onlardan olduğuna hükmedilir. Zira biz bu şekilde hükmetmekle yükümlüyüz. Onun kalbi durumu ve gizli hali ise Allah-u Teâlâ'ya aittir.
İslam düşmanlarına, onların gruplarından bir gruba ve onların yardımcılarına karşı Müslüman'ın tavrı işte böyledir.
Tabi ki burada İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmayan, savaşan kâfirlerin saflarında Müslümanlara karşı yer almayan, İslam’a ve ehline karşı apaçık bir şekilde düşmanlık ilan etmeyen kimselere iyi muamele yapılmaması kastedilmiyor.
Böyle kimselere, örneğin; babalar, oğullar, kardeşler gibi akrabalara, onları İslam’a teşvik etmek ve kendilerini İslam’a ısındırmak için harcama yapmak, onları ziyaret etmek, onlara ikram etmek, onlara hediye vermek gibi güzel muamele ve iyilikte bulunmak yasaklanmamıştır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Eğer (anne ve baban) bilmediğin (senin bildiklerine zıt olan) bir konuda, (şirk ortamına uyarak) bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, sakın onlara itaat etme! Dünyevi konularda onlara iyi davran! Bana (itaat edip) tabi olanların yoluna tabi ol! Sonra dönüşünüz banadır. Yapmış olduklarınızı size haber vereceğim (ve ona göre hesap soracağım)." (Lokman: 15)
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"(Ey iman edenler!) Allah; dininizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kâfirlere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı size yasaklamamıştır. Muhakkak ki Allah, adil olanları sever." (Mumtahine: 8)
Hişam b. Urve Radıyallahu Anh’den şöyle rivayet olunmuştur:
"Babam bana şöyle haber verdi:
"Esma binti Ebi Bekr Radıyallahu Anhâ bana şunu haber vermişti:
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in zamanında müşrik olan annem ziyaret etmek için bana geldi. "Anneme iyi davranabilir miyim?" diye Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e sordum.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem :
"Evet" dedi.
Bunun üzerine Allah-u Teâlâ:
"(Ey iman edenler!) Allah; dininizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kafirlere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı size yasaklamamıştır. Muhakkak ki Allah, adil olanları sever."(Mumtahine: 8) ayetini indirdi." (Buhari)
Şöyle rivayet edilmiştir:
Ömer b. Hattab Radıyallahu Anh mescidin yanında çok güzel bir ipek elbise gördü.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e şöyle dedi:
"Bu elbiseyi cuma günü ve heyetleri karşılamak üzere giymek için alsaydın."
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer’e şöyle dedi:
"Bu elbiseyi ancak kıyamet gününde hüsrana uğrayacak kişiler giyer."
Sonra Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e bu elbiselerden ganimet olarak geldi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir tanesini Ömer Radıyallahu Anh’a verince Ömer Radıyallahu Anh şöyle dedi:
"Daha önce bu elbiseyi giyenler hakkında iyi şeyler söylemediğin halde bana niçin veriyorsun?"
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer Radıyallahu Anh’a:
"Ben sana giymen için vermedim" buyurdu.
Ömer sonra bunu Mekke’de bulunan müşrik kardeşine hediye etti. (([4]))
Son olarak şöyle diyorum:
Kur’an ve sünnetten delillerle bir insanın nasıl Müslüman olacağını çok açık bir şekilde açıkladım. Söylediğim ve naklettiğim bütün bu şeylerde hakkı hedefledim ve gerçekleri açık bir şekilde sunmaya çalıştım.
Bu anlatılanlar hususunda ehlisünnet âlimleri arasında da hiçbir ihtilaf yoktur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Helak olan (küfrü seçen) apaçık delili gördükten sonra helak olsun (küfrü seçsin), yaşayan (iman eden) ise apaçık delili gördükten sonra yaşasın (iman etsin)." (Enfal: 42)
Öyleyse her insan bu anlatılanların nere-sinde olduğuna bir baksın!
Zira her kimin İslam’ı açıkladığımız gibi değilse, gerçek İslam’a iman etmesi için henüz tevbeye zaman varken acele etsin. Her kim böyle yapmayacak olursa işte o kimse ancak kendi nefsini kınasın.
Son duamız:
"Âlemlerin Rabbi olan Allah-u Teâlâ'ya hamd olsun."
([1]) (Tirmizi-Ahmed-Hakim, İbni Hibban sahih senetle (Ebu Davud Hadis No:4832) (Cem'ul-Fevaid: C.4. Adab bah. (Tac: C.5 Sevgi bah.)
([2]) (Buhari Edep bah.) (Müslim bir bah.) Ebu Davud-S. Tirmizi, Taberani sahih senedle (Tac: C.5 Dinin temeli Allah ve Rasûlünü sevmekten ibarettir bah.)
([3]) (Ahmed-Hakim (Ebu bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebu Şeybe (vh.235), El-İman, 45) Tabarani bu hadisi ibn. Mesud'dan merfu olarak el-Kadir'inde zikretmiştir. Hasen bir hadistir.)
([4]) (Cem'ul-Fevaid: C.3 S.114 Elbise ve zinet bah.) (Muvatta: Libas bah. C.18 S.917-8) (Buhari: Cuma bah. 7.1.214. ideyn I-II. 2 buyu III 16 hibe bah.) (Müslim Libas bah. No 6-9 S: 1688-40) (Ebu Davud: Hadis No: 4041-1) (Nesei: Zinet bah. 84-86-97 VIII 196-8)
Kâfirlerden uzak kalmaktan kasıt ise; onlardan hoşlanmamak, onlara buğzetmek, onlara sevgi beslememektir.
Bir insan Lâ ilâhe illallah’ı söylese, Allah-u Teâlâ'nın dininden gelen namaz, oruç, zekât, hac, cihad, iyiliği emir, kötülükten nehiy ve bunlar gibi dinin emirlerini sürekli olarak yapsa; fakat en yakın akrabası olsa bile bir kâfire buğzetmese, ona sevgi beslese kâfir olur.
Müşriklerle bir arada bulunan ve onlarla birlikte oturan kimseye ta ki onlardan uzak kaldığını, hayatını onlardan tam bir şekilde ayırdığını ve üzerinde bulundukları küfür ve sapıklıklarından razı olmadığını söyleyinceye kadar zahiren İslam’la hükmedilmez.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Muhakkak ki İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar (şirk koşan) kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan beriyiz. Sizi (hak din üzere olduğunuzu kabul etmeyip) reddettik. Sizler, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır.” (Mumtahine: 4)
Allah-u Teâlâ bu ayette bize İbrahim Aley-hisselam ve beraberindeki Müslümanları örnek edinmemizi emrediyor.
Öyle ki onlar bir olan Allah-u Teâlâ'ya iman ettiler, tağutları ve tağutlara ibadet edenleri reddettiler, onların hepsinin ta ki bir olan Allah-u Teâlâ'ya iman etmelerine kadar kâfir olduklarını; bu sebeple onlara düşmanlık yapılması, buğzedilmesi, onlardan uzak olunması gerektiğini ilan ettiler. Yine onlar tağutları tekfir ettiler, onlara buğzettiler. Bununla birlikte tağutlara ibadet edenleri de tekfir ettiler, onlara buğzettiler ve onlara düşmanlık gösterdiler.
İşte Lâ ilâhe illallah’ın manası budur.
Her kim bu kelimeyi bu şekilde manasını bilerek söyler, onun gerekleriyle amel eder, onu bozacak şeylerden uzak durursa işte o kimse Allah-u Teâlâ katında gerçek Müslü-mandır.
Allah-u Teâlâ mü’minlerin sıfatlarını bir başka ayette şöyle açıklıyor:
“Allah’a ve ahiret gününe gerçek manada inanan bir milletin; babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da aşiretleri olsa bile, Allah’a ve rasulüne karşı gelenlere sevgi gösterdiklerini asla göremezsin (bilakis, onlara bütün güçlerini kullanarak karşı gelirler). Allah imanı işte, ancak bunların kalplerine yazmış ve onları katından bir nur ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere, ebedi kalmak üzere yerleştirecektir. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte Allah’ın gerçek hizbi (taraftarları) bunlardır. Kurtuluşa erecek olanlar da ancak Allah’ın hizbi olanlardır.” (Mücadele: 22)
Allah-u Teâlâ bu ayeti kerimede bize, en yakın akrabası olsa bile kâfirleri seven ve onlara dostluk gösteren (destekleyen, mazeret-siz onlarla haşir neşir olan) bir kimsenin, iman ve İslam iddiasında bulunsa bile, bu fiiliyle bâtıl bir iddia ortaya koyduğunu çok açık bir şekilde belirtiyor.
Her kim de Allah-u Teâlâ ve rasûlü ile alay eden bir kimseyle oturursa, bu şekilde yapılmasına rızasının olmadığını iddia etse bile o kimse de onun gibi kâfir olur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki (Allah) size kitapta: “Allah’ın (kitabı Kur’an) ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, (inkar edenler ve alay edenler) bundan başka bir söze geçinceye kadar onlarla oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye bir hüküm indirmiştir. Muhakkak ki Allah, münafıkları ve kafirleri cehennemde biraraya toplayacaktır." (Nisa:140)
İbni Mes’ud Radıyallahu Anh’dan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Mü’minlerden başkasını dost edinme. Allah’tan korkanlardan başkasına da yemeğini yedirme." (([1]))
Bir başka hadiste Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
"Kişi kimi severse onunla beraber haşr olunur." (([2]))
Aişe Radıyallahu Anhâ’dan şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir." (([3]))
İbni Abbas Radıyallahu Anh şöyle diyor:
"Sevdiğini Allah için seven, darıldığına Allah için darılan; dostuna Allah için dost olan, düşmanına Allah için düşman olan kimse, işte ancak bu tutumuyladır ki Allah’ın sevgisine ve himayesine erişir.
Kişi böyle yapmadıkça namazı ve orucu çok olsa bile imanın tadına varamaz.
İnsanların dostlukları genellikle dünya ile ilgili konulara dayanır oldu. Bu da onlara bir şey kazandırmayacaktır." (İbni Cerir-Taberi)
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
"Müşriklerle oturmayın ve onların topluluklarına girmeyin! Her kim onlarla otu-rur veya onların topluluklarına girerse işte o kimse de onlar gibidir." (Ebu Davud, Tirmizi)
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
"Allah-u Teâlâ müşrik bir kimsenin, Müslüman olmasından sonra müşriklerden ayrılıp Müslümanlara katılıncaya kadar hiçbir amelini kabul etmez." (İbni Mace)
Şer’i geçerli bir mazeret olmaksızın kâfirleri açık bir şekilde tekfir etmemek, onlardan uzak olduğunu göstermemekle birlikte kâfirlerin topluluklarına katılmak, onlarla birlikte oturmak, onların karartılarını çoğaltmak küfürdür.
Günümüz toplumlarından küfürle hükmedilen, değişik şekil ve çok sayıda renklerde küfürler ve şirkler işleyen bir toplumda oturan bir kimse, bu kâfir toplumdan beri olduğunu göstermez, bilakis onlara dostluk gösterir ve onlardan razı olursa o kimsenin zahiren onlardan olduğuna hükmedilir. Zira biz bu şekilde hükmetmekle yükümlüyüz. Onun kalbi durumu ve gizli hali ise Allah-u Teâlâ'ya aittir.
İslam düşmanlarına, onların gruplarından bir gruba ve onların yardımcılarına karşı Müslüman'ın tavrı işte böyledir.
Tabi ki burada İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmayan, savaşan kâfirlerin saflarında Müslümanlara karşı yer almayan, İslam’a ve ehline karşı apaçık bir şekilde düşmanlık ilan etmeyen kimselere iyi muamele yapılmaması kastedilmiyor.
Böyle kimselere, örneğin; babalar, oğullar, kardeşler gibi akrabalara, onları İslam’a teşvik etmek ve kendilerini İslam’a ısındırmak için harcama yapmak, onları ziyaret etmek, onlara ikram etmek, onlara hediye vermek gibi güzel muamele ve iyilikte bulunmak yasaklanmamıştır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Eğer (anne ve baban) bilmediğin (senin bildiklerine zıt olan) bir konuda, (şirk ortamına uyarak) bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, sakın onlara itaat etme! Dünyevi konularda onlara iyi davran! Bana (itaat edip) tabi olanların yoluna tabi ol! Sonra dönüşünüz banadır. Yapmış olduklarınızı size haber vereceğim (ve ona göre hesap soracağım)." (Lokman: 15)
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"(Ey iman edenler!) Allah; dininizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kâfirlere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı size yasaklamamıştır. Muhakkak ki Allah, adil olanları sever." (Mumtahine: 8)
Hişam b. Urve Radıyallahu Anh’den şöyle rivayet olunmuştur:
"Babam bana şöyle haber verdi:
"Esma binti Ebi Bekr Radıyallahu Anhâ bana şunu haber vermişti:
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in zamanında müşrik olan annem ziyaret etmek için bana geldi. "Anneme iyi davranabilir miyim?" diye Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e sordum.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem :
"Evet" dedi.
Bunun üzerine Allah-u Teâlâ:
"(Ey iman edenler!) Allah; dininizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kafirlere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı size yasaklamamıştır. Muhakkak ki Allah, adil olanları sever."(Mumtahine: 8) ayetini indirdi." (Buhari)
Şöyle rivayet edilmiştir:
Ömer b. Hattab Radıyallahu Anh mescidin yanında çok güzel bir ipek elbise gördü.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e şöyle dedi:
"Bu elbiseyi cuma günü ve heyetleri karşılamak üzere giymek için alsaydın."
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer’e şöyle dedi:
"Bu elbiseyi ancak kıyamet gününde hüsrana uğrayacak kişiler giyer."
Sonra Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e bu elbiselerden ganimet olarak geldi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir tanesini Ömer Radıyallahu Anh’a verince Ömer Radıyallahu Anh şöyle dedi:
"Daha önce bu elbiseyi giyenler hakkında iyi şeyler söylemediğin halde bana niçin veriyorsun?"
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer Radıyallahu Anh’a:
"Ben sana giymen için vermedim" buyurdu.
Ömer sonra bunu Mekke’de bulunan müşrik kardeşine hediye etti. (([4]))
Son olarak şöyle diyorum:
Kur’an ve sünnetten delillerle bir insanın nasıl Müslüman olacağını çok açık bir şekilde açıkladım. Söylediğim ve naklettiğim bütün bu şeylerde hakkı hedefledim ve gerçekleri açık bir şekilde sunmaya çalıştım.
Bu anlatılanlar hususunda ehlisünnet âlimleri arasında da hiçbir ihtilaf yoktur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Helak olan (küfrü seçen) apaçık delili gördükten sonra helak olsun (küfrü seçsin), yaşayan (iman eden) ise apaçık delili gördükten sonra yaşasın (iman etsin)." (Enfal: 42)
Öyleyse her insan bu anlatılanların nere-sinde olduğuna bir baksın!
Zira her kimin İslam’ı açıkladığımız gibi değilse, gerçek İslam’a iman etmesi için henüz tevbeye zaman varken acele etsin. Her kim böyle yapmayacak olursa işte o kimse ancak kendi nefsini kınasın.
Son duamız:
"Âlemlerin Rabbi olan Allah-u Teâlâ'ya hamd olsun."
([1]) (Tirmizi-Ahmed-Hakim, İbni Hibban sahih senetle (Ebu Davud Hadis No:4832) (Cem'ul-Fevaid: C.4. Adab bah. (Tac: C.5 Sevgi bah.)
([2]) (Buhari Edep bah.) (Müslim bir bah.) Ebu Davud-S. Tirmizi, Taberani sahih senedle (Tac: C.5 Dinin temeli Allah ve Rasûlünü sevmekten ibarettir bah.)
([3]) (Ahmed-Hakim (Ebu bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebu Şeybe (vh.235), El-İman, 45) Tabarani bu hadisi ibn. Mesud'dan merfu olarak el-Kadir'inde zikretmiştir. Hasen bir hadistir.)
([4]) (Cem'ul-Fevaid: C.3 S.114 Elbise ve zinet bah.) (Muvatta: Libas bah. C.18 S.917-8) (Buhari: Cuma bah. 7.1.214. ideyn I-II. 2 buyu III 16 hibe bah.) (Müslim Libas bah. No 6-9 S: 1688-40) (Ebu Davud: Hadis No: 4041-1) (Nesei: Zinet bah. 84-86-97 VIII 196-8)