Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Kafirlere Vela Göstermemek Ve Onları Tekfir Etmek

Tihame Çevrimdışı

Tihame

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hiç şüphe yok ki ister diri olsun, ister ölü olsun bütün kâfirlerden uzak kalmakla ancak "Lâ ilâhe illallah" kelimesi insana fayda verir ve onunla Müslüman olur.

Kâfirlerden uzak kalmaktan kasıt ise; onlardan hoşlanmamak, onlara buğzetmek, onlara sevgi beslememektir.

Bir insan Lâ ilâhe illallah’ı söylese, Allah-u Teâlâ'nın dininden gelen namaz, oruç, zekât, hac, cihad, iyiliği emir, kötülükten nehiy ve bunlar gibi dinin emirlerini sürekli olarak yapsa; fakat en yakın akrabası olsa bile bir kâfire buğzetmese, ona sevgi beslese kâfir olur.

Müşriklerle bir arada bulunan ve onlarla birlikte oturan kimseye ta ki onlardan uzak kaldığını, hayatını onlardan tam bir şekilde ayırdığını ve üzerinde bulundukları küfür ve sapıklıklarından razı olmadığını söyleyinceye kadar zahiren İslam’la hükmedilmez.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Muhakkak ki İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar (şirk koşan) kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan beriyiz. Sizi (hak din üzere olduğunuzu kabul etmeyip) reddettik. Sizler, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır.” (Mumtahine: 4)

Allah-u Teâlâ bu ayette bize İbrahim Aley-hisselam ve beraberindeki Müslümanları örnek edinmemizi emrediyor.

Öyle ki onlar bir olan Allah-u Teâlâ'ya iman ettiler, tağutları ve tağutlara ibadet edenleri reddettiler, onların hepsinin ta ki bir olan Allah-u Teâlâ'ya iman etmelerine kadar kâfir olduklarını; bu sebeple onlara düşmanlık yapılması, buğzedilmesi, onlardan uzak olunması gerektiğini ilan ettiler. Yine onlar tağutları tekfir ettiler, onlara buğzettiler. Bununla birlikte tağutlara ibadet edenleri de tekfir ettiler, onlara buğzettiler ve onlara düşmanlık gösterdiler.

İşte Lâ ilâhe illallah’ın manası budur.

Her kim bu kelimeyi bu şekilde manasını bilerek söyler, onun gerekleriyle amel eder, onu bozacak şeylerden uzak durursa işte o kimse Allah-u Teâlâ katında gerçek Müslü-mandır.

Allah-u Teâlâ mü’minlerin sıfatlarını bir başka ayette şöyle açıklıyor:

“Allah’a ve ahiret gününe gerçek manada inanan bir milletin; babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da aşiretleri olsa bile, Allah’a ve rasulüne karşı gelenlere sevgi gösterdiklerini asla göremezsin (bilakis, onlara bütün güçlerini kullanarak karşı gelirler). Allah imanı işte, ancak bunların kalplerine yazmış ve onları katından bir nur ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere, ebedi kalmak üzere yerleştirecektir. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte Allah’ın gerçek hizbi (taraftarları) bunlardır. Kurtuluşa erecek olanlar da ancak Allah’ın hizbi olanlardır.” (Mücadele: 22)


Allah-u Teâlâ bu ayeti kerimede bize, en yakın akrabası olsa bile kâfirleri seven ve onlara dostluk gösteren (destekleyen, mazeret-siz onlarla haşir neşir olan) bir kimsenin, iman ve İslam iddiasında bulunsa bile, bu fiiliyle bâtıl bir iddia ortaya koyduğunu çok açık bir şekilde belirtiyor.

Her kim de Allah-u Teâlâ ve rasûlü ile alay eden bir kimseyle oturursa, bu şekilde yapılmasına rızasının olmadığını iddia etse bile o kimse de onun gibi kâfir olur.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki (Allah) size kitapta: “Allah’ın (kitabı Kur’an) ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, (inkar edenler ve alay edenler) bundan başka bir söze geçinceye kadar onlarla oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye bir hüküm indirmiştir. Muhakkak ki Allah, münafıkları ve kafirleri cehennemde biraraya toplayacaktır." (Nisa:140)

İbni Mes’ud Radıyallahu Anh’dan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Mü’minlerden başkasını dost edinme. Allah’tan korkanlardan başkasına da yemeğini yedirme." (([1]))

Bir başka hadiste Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

"Kişi kimi severse onunla beraber haşr olunur." (([2]))

Aişe Radıyallahu Anhâ’dan şöyle dediği rivayet olunmuştur:

"Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir." (([3]))


İbni Abbas Radıyallahu Anh şöyle diyor:

"Sevdiğini Allah için seven, darıldığına Allah için darılan; dostuna Allah için dost olan, düşmanına Allah için düşman olan kimse, işte ancak bu tutumuyladır ki Allah’ın sevgisine ve himayesine erişir.

Kişi böyle yapmadıkça namazı ve orucu çok olsa bile imanın tadına varamaz.

İnsanların dostlukları genellikle dünya ile ilgili konulara dayanır oldu. Bu da onlara bir şey kazandırmayacaktır." (İbni Cerir-Taberi)


Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

"Müşriklerle oturmayın ve onların topluluklarına girmeyin! Her kim onlarla otu-rur veya onların topluluklarına girerse işte o kimse de onlar gibidir." (Ebu Davud, Tirmizi)

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

"Allah-u Teâlâ müşrik bir kimsenin, Müslüman olmasından sonra müşriklerden ayrılıp Müslümanlara katılıncaya kadar hiçbir amelini kabul etmez." (İbni Mace)

Şer’i geçerli bir mazeret olmaksızın kâfirleri açık bir şekilde tekfir etmemek, onlardan uzak olduğunu göstermemekle birlikte kâfirlerin topluluklarına katılmak, onlarla birlikte oturmak, onların karartılarını çoğaltmak küfürdür.

Günümüz toplumlarından küfürle hükmedilen, değişik şekil ve çok sayıda renklerde küfürler ve şirkler işleyen bir toplumda oturan bir kimse, bu kâfir toplumdan beri olduğunu göstermez, bilakis onlara dostluk gösterir ve onlardan razı olursa o kimsenin zahiren onlardan olduğuna hükmedilir. Zira biz bu şekilde hükmetmekle yükümlüyüz. Onun kalbi durumu ve gizli hali ise Allah-u Teâlâ'ya aittir.

İslam düşmanlarına, onların gruplarından bir gruba ve onların yardımcılarına karşı Müslüman'ın tavrı işte böyledir.

Tabi ki burada İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmayan, savaşan kâfirlerin saflarında Müslümanlara karşı yer almayan, İslam’a ve ehline karşı apaçık bir şekilde düşmanlık ilan etmeyen kimselere iyi muamele yapılmaması kastedilmiyor.

Böyle kimselere, örneğin; babalar, oğullar, kardeşler gibi akrabalara, onları İslam’a teşvik etmek ve kendilerini İslam’a ısındırmak için harcama yapmak, onları ziyaret etmek, onlara ikram etmek, onlara hediye vermek gibi güzel muamele ve iyilikte bulunmak yasaklanmamıştır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Eğer (anne ve baban) bilmediğin (senin bildiklerine zıt olan) bir konuda, (şirk ortamına uyarak) bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, sakın onlara itaat etme! Dünyevi konularda onlara iyi davran! Bana (itaat edip) tabi olanların yoluna tabi ol! Sonra dönüşünüz banadır. Yapmış olduklarınızı size haber vereceğim (ve ona göre hesap soracağım)." (Lokman: 15)

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"(Ey iman edenler!) Allah; dininizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kâfirlere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı size yasaklamamıştır. Muhakkak ki Allah, adil olanları sever." (Mumtahine: 8)

Hişam b. Urve Radıyallahu Anh’den şöyle rivayet olunmuştur:

"Babam bana şöyle haber verdi:

"Esma binti Ebi Bekr Radıyallahu Anhâ bana şunu haber vermişti:

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in zamanında müşrik olan annem ziyaret etmek için bana geldi. "Anneme iyi davranabilir miyim?" diye Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e sordum.

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem :

"Evet" dedi.

Bunun üzerine Allah-u Teâlâ:

"(Ey iman edenler!) Allah; dininizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kafirlere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı size yasaklamamıştır. Muhakkak ki Allah, adil olanları sever."(Mumtahine: 8) ayetini indirdi." (Buhari)

Şöyle rivayet edilmiştir:

Ömer b. Hattab Radıyallahu Anh mescidin yanında çok güzel bir ipek elbise gördü.

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e şöyle dedi:

"Bu elbiseyi cuma günü ve heyetleri karşılamak üzere giymek için alsaydın."

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer’e şöyle dedi:

"Bu elbiseyi ancak kıyamet gününde hüsrana uğrayacak kişiler giyer."

Sonra Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'e bu elbiselerden ganimet olarak geldi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir tanesini Ömer Radıyallahu Anh’a verince Ömer Radıyallahu Anh şöyle dedi:

"Daha önce bu elbiseyi giyenler hakkında iyi şeyler söylemediğin halde bana niçin veriyorsun?"

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer Radıyallahu Anh’a:

"Ben sana giymen için vermedim" buyurdu.

Ömer sonra bunu Mekke’de bulunan müşrik kardeşine hediye etti. (([4]))

Son olarak şöyle diyorum:

Kur’an ve sünnetten delillerle bir insanın nasıl Müslüman olacağını çok açık bir şekilde açıkladım. Söylediğim ve naklettiğim bütün bu şeylerde hakkı hedefledim ve gerçekleri açık bir şekilde sunmaya çalıştım.

Bu anlatılanlar hususunda ehlisünnet âlimleri arasında da hiçbir ihtilaf yoktur.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Helak olan (küfrü seçen) apaçık delili gördükten sonra helak olsun (küfrü seçsin), yaşayan (iman eden) ise apaçık delili gördükten sonra yaşasın (iman etsin)." (Enfal: 42)

Öyleyse her insan bu anlatılanların nere-sinde olduğuna bir baksın!

Zira her kimin İslam’ı açıkladığımız gibi değilse, gerçek İslam’a iman etmesi için henüz tevbeye zaman varken acele etsin. Her kim böyle yapmayacak olursa işte o kimse ancak kendi nefsini kınasın.

Son duamız:

"Âlemlerin Rabbi olan Allah-u Teâlâ'ya hamd olsun."



([1]) (Tirmizi-Ahmed-Hakim, İbni Hibban sahih senetle (Ebu Davud Hadis No:4832) (Cem'ul-Fevaid: C.4. Adab bah. (Tac: C.5 Sevgi bah.)

([2]) (Buhari Edep bah.) (Müslim bir bah.) Ebu Davud-S. Tirmizi, Taberani sahih senedle (Tac: C.5 Dinin temeli Allah ve Rasûlünü sevmekten ibarettir bah.)

([3]) (Ahmed-Hakim (Ebu bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebu Şeybe (vh.235), El-İman, 45) Tabarani bu hadisi ibn. Mesud'dan merfu olarak el-Kadir'inde zikretmiştir. Hasen bir hadistir.)


([4]) (Cem'ul-Fevaid: C.3 S.114 Elbise ve zinet bah.) (Muvatta: Libas bah. C.18 S.917-8) (Buhari: Cuma bah. 7.1.214. ideyn I-II. 2 buyu III 16 hibe bah.) (Müslim Libas bah. No 6-9 S: 1688-40) (Ebu Davud: Hadis No: 4041-1) (Nesei: Zinet bah. 84-86-97 VIII 196-8)
 
Tihame Çevrimdışı

Tihame

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
VELA VE BERA

Bu iki kavram İslam inanç sisteminde son derece önemli bir yere sahiptir. Her müslüman bu iki kavramı, bu kavramların bizden neler istediğini ve buna bağlı olarak bizlere ne gibi sorumluluklar yüklediğini çok iyi bilmek durumundadır.

İslam ile İslam dışı sistemlerin birbirine karıştığı şu dönemde yaşayan insanlar bu iki kavramı ve içeriğini hakkıyla bilmemesi sonucunda kimlerin sevilip kimlerin sevilmeyeceğini, kimlerin desteklenip kimlerin desteklenmeyeceğini ve kimlere velayet verilip kimlere velayet verilmeyeceğini birbirine karıştırmış durumdadırlar.

Allah Subhanehu ve Teala Kur-an’da ayrıntılı bir şekilde mü’minlerin kimleri dost edinmesi kimleri de düşman edinmesi gerektiğini belirtmiştir. İslam’ın ilk geldiği yıllarda insanların dostluk ve düşmanlık bağları kabile, akraba, ırk vb. bağlar üzerine kuruluydu. İslam bunların hepsini reddetti ve bunları cahiliye diye isimlendirdi. Bunların yerine kendi nizamını getirdi. İslam’da dostluğun tek bağı iman, düşmanlığın tek bağı ise küfürdür. Bu noktada akrabalık ve ırk bağlarının hiçbir değeri yoktur.

Vela ve bera kavramı Kur-an’ın üzerinde durduğu en önemli konuların başında gelmekte ve Kur-an’da zikri en çok geçen meseleler arasında yerini almaktadır.

Şeyh Hamid b. Atik (rahimehulah) şöyle demiştir: “Tevhid inancının zaruriliği ve gerekliliği ve bunun karşıtının yani zıddının haramlığı konusundan sonra Allah’ın kitabında tevhid konusundan sonra en çok deliller bu mevzu ile ilgili olarak yer almaktadır. Evet tevhid konusu ile tevhidin zıddı olan şeyin haramlığı konusu dışında hakkında en çok delil bulunan konu vela ve bera konusudur.” [1]

Vela kelimesi lügatte, sevmek, dostluk göstermek, yardım etmek, iki şey arasında tercihte bulunmak, azalarla destek vermek, müttefik olmak ve arkadaşlık yapmak manalarına gelmektedir.

Bera kelimesi lügatte, beri olmak, uzaklaşmak, mesafeli durmak gibi manalara gelmektedir. Vela kelimesinin tam zıddıdır. Yani sevmemek, dostluk göstermemek, yardım etmemek, azalarla destek vermemek, müttefik olmamak ve arkadaşlık yapmamak gibi anlamları ihtiva eder.

Şer’i ıstılaha göre vela ve beranın anlamı; Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, her müslümanı sevip yardım etmek, İslam ve İslam memleketini savunmak için canını ve kanını seve seve vermek, kâfirlere düşmanlık ve buğzetmek, onlardan biri gibi olup onlara benzememek ve fikri, kültürel, askeri alanlarda onlarla savaşmaktır. Bundan dolayı müslümanlığını iddia edip de müslümanların acılarını paylaşmayan, sevdiklerini sevmeyen, buğzettiklerine buğzetmeyenin dininde şüphe, akidesinde ise karışıklık vardır.

Vela ve bera konusu yani kimleri seveceğiz, kimlere dostluk gösterip, velayetlerini kabulleneceğiz, kimlerden de uzak durup, onlara bu manada bir yetki vermeyeceğiz konusu gerçek anlamıyla La ilahe illallah kelimesinin ayrılmaz bir şartı ve vasfıdır. Aynı zamanda bu, La ilahe illallah kelimesinin manasının gerçek anlamda tahkikidir.

İbn Teymiyye (rahimehullah) şöyle demiştir: “Allah’tan başka bir ilah olmadığına dair şehadetin ve tanıklığın tahkiki ya da gerçekleşmesi için, şu noktanın iyi bilinmesi gerekir. Kişi sevdiğini sadece Allah için sevecektir. Buğzettiğine de Allah için buğzedecektir. Dost ve veli edindiği kimseyi de Allah rızası için dost edinecek, velayetini bu manada tanıyacaktır. Aynı zamanda düşman kabul ettiklerini de, Allah’a karşı oldukları için düşman tanıyacaktır. Müslüman Allah’ın sevdiklerini sevecek, Allah’ın buğzettiklerine de buğzedecektir.” [2]

Mü’minlerin Birbirlerini Veli Edinmeleri

Allah Subhanehu ve Teala Kur-an’ı Kerim’in bir çok yerinde mü’minlerin birbirlerini veli edinmelerini farz kılmıştır. Bir kimse ben mü’minim dediği andan itibaren artık velayetini kendisi gibi inanan kimselerden başkasına veremez. Bu onun imanının bir gereği ve akidesinin bir zorunluluğudur. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

“Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler.” (Tevbe, 9/71)

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi(bile) veli (dost, yardımcı, önder) edinmeyin. İçinizden kim onları veli edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe, 9/23)

Seyyid Kutub (rahimehullah) şöyle demiştir: “İşte bu ayetle kalp ve akide bağı koptuğu zaman, kan ve nesep bağına da son veriliyor. Allah için yakınlık ve dostluğun son bulması ile ailedeki yakınlık ve dostluğa da nihayet veriliyor. Dostluk, sadece Allah için olmalıdır. Bütün beşeriyet, Allah için dostlukta kaynaşmalıdır. Eğer bu keyfiyet ortadan kalkarsa, dostluk da ortadan kalkar. Bağlar koparılır, ipler kesilir. Buradaki ‘zalimler’ sözü ile, hiç şüphe yok ki müşrikler kastedilmektedir. Böyle bir kavmi -eğer onlar, küfrü imana tercih ediyorlarsa- dost edinmek şirktir.” [3]

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

“Sizin veliniz (dost, yardımcı ve destekçiniz) ancak Allah, O’nun Rasulü, rukü ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.” (Mâide, 5/55)

İmam Muhammed b. Abdulvahhab (rahimehullah) şöyle demiştir: “İnsan, Allah’ı bir olarak tanısa ve şirki de terk etse fakat müşriklere karşı dostluk sürdürse o kimse yine de müslüman olamaz. Nitekim Rabbim şöyle buyurmaktadır: Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir toplumun ; babaları, oğulları, kardeşleri veya yakınları dahi olsa, Allah’a ve Rasulüne muhalefet eden kimseler için bir sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir.’(Mucâdele, 58/22)” [4]

Bu ayetlerden açıkça anlaşıldığı üzere iman eden birisi ancak kendisi gibi iman eden kimseleri dost, yardımcı, destekçi, sırdaş, önder ve lider edinebilir. Böylesi kimselerin haricindeki kimseleri veli edinmesi iman ilkesi ile bağdaşmayan bir tutumdur.

Velanın Gerektirdikleri

– Meşru bir gerekçe olmadığı sürece küfür diyarlarından müslümanların diyarına hicret etmek,
– Müslümanların cemaatine katılmak, onlardan ayrılmamak,
– Kendisi için istediği iyilikleri müslümanlara da istemek,
– Onların kusur ve yanlışlıklarını araştırmamak,
– Düşmanları karşısında müslümanlara destek vermek,
– Onlardan hasta olanları ziyaret etmek,
– Onların mukaddesatına ilişmemek.

Mü’minlerin Kafirleri Veli Edinmeleri

Mü’minlerin kendileri dışında kalan kimseleri ister ehli kitap olsun, ister kafirler olsun isterse de münafıklar olsun farketmez veli edinmeleri kesinlikle yasaklanmıştır. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz.” (Mumtehine, 60/1)

“Ey iman edenler, yahudileri de hristiyanları da veliler edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları veli edinirse, muhakkak o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Mâide, 5/51)

İmam Taberi (rahimehullah) şöyle demiştir: “Her kim mü’minleri bırakıp yahudi ve hristiyanları dost edinirse o kimse onlardan olur. Mü’minlere karşı hristiyan ve yahudilere yardımcı ve dost olursa bu kişi artık yahudi ve hristiyanların dinlerine ve milletlerine tabi olmuştur. Çünkü bir kişinin bir kişiye dost olması ve ona yardım etmesi ; ona, dinine ve içinde bulunduğu duruma razı olduğunu gösterir ki böylece ona muhalif olan dine düşman olmuştur. Bu kimsenin hükmü bundan böyle dost olduğu kişinin hükmü gibidir.” [5]
Şeyh Süleyman bin Abdullah (rahimehullah) ise şöyle demiştir: “Allah Teala, yahudi ve hristiyanları dost edinmelerini mü’minlere yasaklamış ve mü’minlerden onları dost edinen kimsenin onlardan sayılacağını bildirmiştir. Bu ise; Mecusileri, putperetsleri ve diğer kâfirleri dost edinen bir kimsenin hükmünün, dost edindiği kâfirlerin hükmü gibi olduğunu ve o kimsenin onlardan sayıldığını göstermektedir.” [6]

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

“Onlardan çoğunun kafirlere velayet verdiklerini görürsün. Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah onlara gazablandı ve onlar azabda ebedi kalacaklardır. Eğer Allah’a, peygambere ve ona indirilene iman etselerdi, onlara velayetlerini vermezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık kimselerdir.” (Mâide, 5/80-81)

İbn Teymiyye (rahimehullah) bu ayeti zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Allah Teala bu ayette şart cümlesi kullanmıştır. Koşulan şart gerçekleşecek olursa meşrut da gerçekleşir. Eğer şart gerçekleşmeyecek olursa meşrut da gerçekleşmez. Zira Allah-u Teala şöyle buyuruyor; ‘Eğer onlar Allah’a, Nebiye ve ona indirilene inanıyor olsalardı, onları veli edinmezlerdi.’Bu ayet, zikredilen imanın, kâfirleri veli edinmeye zıt olduğunu apaçık bir şekilde göstermektedir. Çünkü bir kalpte gerçek iman ile kâfirleri veli edinme bir arada bulunamaz.” [7]

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa onun artık Allah ile bir ilişiği kalmaz.” (Âli İmrân, 3/28)

İmam Şevkani (rahimehullah) şöyle demiştir:“‘Kim böyle yaparsa onun artık Allah ile bir ilişiği kalmaz’ Yani Allah’ın velayet/dostluğu ile bir ilişiği kalmaz, böyle birisi bundan tamamen sıyrılıp çıkmıştır.” [8]

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak)Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz ?” (Nisâ, 4/144)

İbn Kesir (rahimehullah) şöyle demiştir: “Allah Teala mü’min kullarını; iman edenleri bırakıp da kâfirleri dost tutmaktan, yani onlarla arkadaşlık etmekten, onlara sır verip can ciğer olmaktan, mü’minlerin gizli hallerini onlara açmaktan men ediyor.” [9]

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

“Kâfir olanlar da birbirinin velileridir.” (Enfâl, 8/73)

İmam Kurtubi (rahimehullah) şöyle demiştir: “Yüce Allah bu buyruğu ile kâfirlerle mü’minler arasındaki dostluk (velayet) bağını kopararak mü’minleri birbirlerinin velileri, kâfirleri de birbirlerinin velileri olarak tesbit etmiştir. Bunlar dinleri gereği birbirlerine yardımcı olurlar ve akidelerine uygun olarak ilişkilere girerler.” [10]

Beranın Gerektirdikleri

– Şirkten, küfürden, kafir ve müşriklerden nefret etmek,
– Küfre girmiş insanları dost, yardımcı, önder, lider, yönetici edinmemek,
– Dini yayma ve İslam’ı tebliğ etme gibi şer’i bir maslahat söz konusu olmadığı sürece küfrün hakim olduğu diyarları terk etmek,
– Yeme, içme, giyim, kuşam gibi dünyevi işlerde onlara benzememek,
– Kâfirlere yardım etmemek,
– Kâfirlerin bayram ve törenlerine katılmamak,
– Onların hakemliğine müracaat etmemek.

Vela ve bera Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ifadesiyle İslam’ın en sağlam kulpudur. Kişi velayetini kimlere verip vermeyeceğini iyi tayin ettiği ve berasını kimlere göstereceğinin sınırlarını iyi çizdiği zaman İslam’ın en sağlam kulpuna tutunmuş olur. Bu kulpun kopması mümkün değildir. Kim bu kulpta tutunursa şirk ve küfür bataklığına düşmekten kurtulur, kimde bu kulpa tutunamazsa şirk ve küfür bataklığına düşmekten kendisini koruyamaz.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İman kulplarının en sağlamı Allah uğrunda dostluk kurmak, Allah uğrunda düşmanlık etmek, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.” [11]

“Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir ve Allah için engel olursa imanını kemale erdirmiş olur.” [12]

İbn Cerir ve Muhammed b. Nasr el-Mervezi, İbn Abbas’tan rivayet ettiklerine göre, demiştir ki: “Kim Allah için sever, kim Allah için buğz eder ve kim Allah için dostluk ve velayet yetkisini kullanır, kim de Allah için düşmanlık beslerse, o kimse bu yaptıkları sayesinde gerçekten Allah’ın dostluğuna erişir (Allah’ın dostluğunu kazanmış olur). Bir kimse de, bu saydığımız nitelikleri taşımadığı sürece, ne kadar çok namaz kılıp oruç tutsa da, imanın hazzına ve tadına erişememiştir. Çünkü böyle insanlarla olan kardeşliğini (münasebetini) sırf dünya ilişkilerine bağlamıştır, böyle bir hal ise kişiye asla hiçbir şey kazandıramaz.” [13]

İbn Abbas’ın yukarıdaki ifadesini açıklarken Şeyh Süleyman b. Abdullah ise şunları söylemektedir: “-Kim Allah için dostlukta bulunursa- demek, sevgi için gerekli olan ve sevginin ayrılmaz bir parçası olan hali açıklamış bulunmaktadır. Bu da gerçek manadaki bir dostluğu ve karşılıklı sevgi ve saygıyı içerir. Burada şu hususa da dikkat çekilmiş olmaktadır. Kişinin mücerred olarak ‘seviyorum’ demesi yeterli değildir. Mutlak surette bunun ayrılmaz bir vasfı olan sevginin yanında dostluğun da beraber sürdürülmüş olmasıdır. Bu nitelikler de şunlardır. Allah için yardım, ikram, saygı, gerek iç görünüş gerekse dış görünüş yönüyle olsun kişinin sevdiğiyle beraber olmasıdır. O’ndan ayrı olmamasıdır.

Yine : -Kim Allah için düşmanlık sürdürürse- ifadesi de şu hususları içermektedir. Allah için buğuza bulunmanın ayrılmaz bir vasfı, Allah için düşmanlığını sürdürmektir. Bu da Allah’a düşman olanlara karşı, aynı şekilde müslümanın düşmanlığını açık ve net bir şekilde ortaya koymasıdır. Kısaca düşmanlığını fiilen ortaya koyacaktır. Mesela Allah düşmanlarına karşı cihad etmek, onlardan tüm ilişkilerini kesip uzak durmak, hem gizli manada ve hem açık anlamda zahiri ve batini anlamda ilgiyi kesmek. Demek oluyor ki, kişi ben buğz ediyorum diye kuru bir iddia ile bunu kanıtlayamaz. Mutlaka buğzun gerekleri ne ise onları da beraberinde yapması gerekir.” [14]

Sonuç olarak, vela bera konusunda muvahhidlerin tavrı özetle şudur; şer’i açıdan küfrü ve şirki gerektiren söz ve fiilleri terk eden mü’mini sevmek, ona dostlukta bulunmak, velayetini kabullenmek ve onun yardımına koşmak gerekir. Ancak kim de bunun aksine bir davranış ve tutumun içinde ise, Allah’a yaklaşmak için böyle bir kimseye karşı kin gütmek, buğzetmek ve ona düşmanlık göstermek gerekir.

Ve alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.



DİPNOTLAR

[1] (En-Necât ve’l-Fikâk: 14)

[2] (el-İhticac, bil kader: 62)

[3] (Fî Zilâl-il Kur-ân: 7/213)

[4] (Mecmau’t-Tevhid: 19)

[5] (Câmiu’l-Beyân: 10/400)

[6] (Ed-Dureru’s-Seniyye: 8/127)

[7] (Mecmûu’l Fetâvâ: 7/17)

[8] (Fethu’l Kadir: 1/452)

[9] (Tefsîr’ul Kur-ân’il Azîm: 3/137)

[10] (El Câmiu li Ahkâmi’l Kur-ân: 8/110)

[11] (el-Camiu’s-Sağir: 2778)

[12] (Ebu Davud: 4681)

[13] (Hilyetu’l-Evliyâ: 1/312 ; Camiu’l-Ulûm ve’l-Hikem: 30)

[14] (Tefsîru’l-Azîzi’l-Hamîd: 422)
 
Abou Ibrahim Çevrimdışı

Abou Ibrahim

العلم قبل القول والعمل
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum. Yaziyi nereden aldiniz bilmiyorum ama tekfirde asiriya kacanlarin yazilarina benziyor cunku onlar kufur olan dostluk (buyuk dostluk) ile haram olan kucuk dostlugu ayirt edemiyorlar.

Dogal olan sevgi : Ailemize olan sevgi gibi bunda hic bir beis yoktur ama sirklerinden ve kufurlerinden oturu bugz ettigimiz muddetce.

Haram olan sevgi ve dostluk : Ailemizden olmayan musrikler, onlarin sirklerinden oturu bugz etsekde mesela durustlugu icin sevmek ve onunla beraber olmak/dost olmak. Bu kucuk dostluktur ve alimler bunu buyuk gunahlardan saymislardir.

Kufur olan sevgi ve dostluk : Onlari sirklerinden oturu bugz etmemek, onlarin gittikleri yollarin sapiklik olduguna inanmamak, onlari muslumanlara karsi yardim etmek.

Kafirlerle beraber oturan veya onlarla hasir nesir olan kisinin zahiren kufrunu gerektirmez eger zahiri buyuk kufrunu gostermiyorsa.

Tekfiri ve kafirlerden beri oldugumuzu apacik izhar etmek dinin aslindan degildir fakat vaciptir bunun hakkinda necid alimlerden nakil getirebilirim inşaAllah.

Kaldiki tekfir براءbera'nin aslina girmiyor, lazimina giriyor, yani bir muayyen musrikten beri olabilmek icin tekfir beri olmanin sarti degil fakat bera'nin geregi. Bazi durumlarda kafirleri tekfir etmeyen kisi kafir olur, bazen huccet ikame gerektirir bazen ise ne kafir ne fasik nede bidatci olur eger ihtilafli bir konuda tekfir etmiyorsa.

Buyuk dostluk kucuk dostluk ve haram olmayan dostlugu iyi ayirt edebilmemiz lazim yoksa bazi sapiklar gibi "Facebook ta kafiri ekledi onunla dost oldu kafir oldu" diyen kisilerin tuzagina dusebiliriz. Allah muhafaza.

و الله أعلم
 
Üst Ana Sayfa Alt