Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kâfirlere Yer Kiralamak

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Kâfirlere Yer Kiralamak


Şunu hemen belirtmel iyiz ki, kiralamanın mekruh olup olmayacağı hususunda ki bu görüş farklılığı ve tereddüt, açıkça haram işler yapılacağı belirtilm eden yapılacak kira sözleşmeleri için söz konusudur . Yoksa eğer bir müslüman gayri menkulünü orada içki satılmak veya kilise olarak kullanılmak üzere bir kâfire kiralarsa bu sözleşme imamların görüş birliği ile caiz değildir.

İmam-ı Şafiî de öbür imamlar da böyle düşünüyor. Bu durum bir müslümanın cariye veya kölesini günah işlemek üzere bir kâfire Ödünç vermesini n caiz olmamasına benzer.

Fakat İmam Ebu Hanife böyle bir kiraya verme işlemini geçerli (caiz) görür. Ebu Bekir-i Razî'nin bildirdiğine göre Ebu Hanife, böyle bir kiralama sözleşmesinde kiralık dükkânda içki satılmamasının şart koşulması ile koşulması arasında fark görmez, ona göre her iki durumda da kira sözleşmesi geçerlidir.

Ebu Hanife'nin bu konudaki gerekçesi şudur: Çünkü ona göre böyle bir yeri bir müslümandan kiralayac ak olan bir gayri müslim, sözleşmeye orada içki satabilme yi şart olarak koydursa bile böyle bir şey yapması serbest olmaz. Çünkü sözleşmedeki şartlar ne yolda olursa olsun kiracı orada içki satmamaya ve orayı kilise olarak kullanmam aya mecburdur ve eğer gayri menkul kendisine zamanında teslim edilmiş ise kirasını vermek zorundadır. Kiracı söz konusu İslama aykırı şeyleri gayri menkulde zaten yapamayac ağına göre bunları sözleşmede belirtmek veya belirtmem ek farksızdır. Tıpkı içinde uyumak veya oturmak üzere bir ev kiralayan kimse gibi. Bu kimse o evde istedikle rini yapsa da yapmasa da kira bedelini ödemek zorundadır.

Ebu Hanife'ye göre eğer bir gayri müslim, domuz, murdar hayvan eti veya alkollü içki taşıtmak üzere bir hamal tutsa, aralarında yapacakla rı sözleşme geçerlidir. Çünkü sözleşmeye kondu diye meselâ içki taşınacağı belirlenm iş sayılmaz. Bu yüzden hamal, adama içki yerine meyva suyu taşısa kararlaştırılan ücreti hak eder. Çünkü Ebu Hanife'ye göre, sözleşmedeki bu belirleme ve kayda bağlama geçersiz olduğu için yapılan sözleşme genel ifadeli ve belirsiz bir sözleşme gibidir. Ona göre kiracının sözleşmeyi çiğneyeceği mal sahibi tarafından kuvvetle muhtemel görülse bile genel ifadeli ve belirsiz sözleşmeler geçerli ve bağlayıcıdır. Tıpkı bunun gibi, ona göre, alkollü içki yapımında kullanaca k olan birine meyva suyu satmak da caizdir.

Yalnız Ebu Hanife, kargaşalık ortamında silah satmayı mekruh saymıştır. Çünkü silah sadece savaşta kullanılır, başka bir işe yaramaz.

Fıkıh bilginler inin çoğunluğu Ebu Hanife'nin yukardaki görüşünün ilk kısmına karşı çıkarak şöyle dediler:

“Şartları belirlenm iş kira sözleşmesi hiç bir zaman genel ifadeli ve kayıtsız sözleşme gibi değildir. Tersine sözleşmede belirtile n yararlanm a biçimi kiracının hakkı ve kira ücretinin karşılığı olur. O yarar da elimizdek i meselede haram bir yarardır. Gerçi kiracı bu yararlanm a biçimini başka bir yararlanm a biçimi ile değiştirebilir.”

Aralarında bizim arkadaşlarımızın da bulunduğu çok sayıda fıkıh alimi de Ebu Hanife'nin bu görüşünün ikinci kısmına şöyle karşı çıktılar:

“Eğer mal sahibi kiraya vereceği gayri menkulün kiracı tarafından haram yolunda kullanılacağını kuvvetle tahmin ediyorsa o yeri kiraya vermesi haram olur. Çünkü Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) alkollü içki ile ilgili bir hadisinde içki yapımında kullanılacak olan üzüm suyunu sıkanı da sıktıranı da lanetliyo r. Evet, üzüm suyunu sıkan sadece üzümden meyva suyu yapıyor, ama eğer hazırladığı şıranın, üzümü sıktıran tarafından alkollü içki yapmak için kullanıldığını biliyorsa ona üzüm suyunu sıkması lanete müstahak olmasına yol açar.”

Bu temel prensip kitabımızın başka bir yerinde detaylı biçimde incelenmiştir. Fakat burada şu noktayı belirtmel iyiz ki, örneğimizdeki gayri müslimin işleyeceği günahlar iki kısma ayrılır.

1 - İslâm devleti ile arasındaki zimmilik (azınlık) anlaşmasının kendisine yapma serbestis i tanıdığı günahlar.

2 - Bu anlaşmanın yapamayac ağını belirttiği veya açıkça yapmasına izin vermediği günahlar.

Hiç şüphesiz, yukarıdaki temel prensibim ize bağlı olarak içinde ikinci kategoriy e giren günahları işleyeceği kuvvetle tahmin edilen bir gayri müslime, gayri menkul kiralamak veya satmak caiz değildir. Bir müslüman kiracı için de söz konusu olan bu sınırlama, bir gayri müslim kiracı için öncelikle gözetilmelidir.

İbn-i Musa'ya göre birinci kısma giren günahlar konusunda (yani azınlık anlaşması ile serbestli k tanınan günahlarda) gayri müslimlere kolaylık sağlamak mekruhtur, ama haram değildir. Çünkü biz onlara bu günahları işleme özgürlüğü tanıdık. Buna göre bir gayri müslime içinde oturacağı bir ev konusunda yardımcı olmak, tıpkı bir müslümana ev edinmesi konusunda yardımcı olmak gibidir. Eğer bu yardım ve destek haram olsaydı, onlara cizye karşılığında özgürlük tanımak caiz olmazdı. Bu yardımın caiz olmakla birlikte mekruh olması, kamu yararı taşımadığından dolayıdır. Sebebine gelince, onlara satılacak olan gayri menkul müslümanlara da satılabilir. Fakat cizyeye bağlama konusu böyle değildir. O taşıdığı kamu yararı yüzünden caiz olmuştur.

Fakat Kadı Ebu Bekir'in görüşüne göre gayri müslimlere böyle bir destek sağlamak caiz değildir. Çünkü böyle bir destek günah işleme yolunda kullanılacak bir kolaylıktır ve bu zararı karşılayacak bir kamu yararı da sağlayıcı değildir. O halde caiz değildir. Fakat onların İslam ülkesinde yerleşmelerini sağlamak böyle değildir. Çünkü bunda cizye karşılığında verilen serbesti konusunda beliren unsurlar vardır.

Buna benzer bir başka konu da müslümanların gayri müslimlere Öşür'e (ondalık vergisine) tabi bir arazi satıp satamayac akları konusudur . Ahmed İbn Hanbelî'den bu konuda iki zıt görüş nakledili yor. Bu görüşlerden birine göre, böyle bir satışı yasaklaya rak şöyle diyor:

“Çünkü gayri müslime zekât düşmediği için böyle bir satış öşür vergisini ortadan kaldırır. Bu da müslümanların zararınadır. Aynı gerekçe ile gayri müslimler Öşür'e tabi bir araziyi kiralayam azlar da.” (Bkz. El-Muğnî ve El-Şerh El-Kebir, c. 2, s. 592. )

Başka bir rivayete göre de onun:

“Bir gayri müslimin bir müslümandan öşür vergisine tabi bir arazi almasında hiç bir sakınca yoktur” dediği nakledilm iştir.

“Böyle bir satış caiz görüldüğü takdirde gayri müslim, arazinin ürününden öşür vermek zorunda mıdır, yoksa değil midir?” konusunda Ahmed İbn Hanbelî'den bu zıt görüşlere paralel olarak yine iki zıt görüş nakledili yor.

Görüşlerden birine göre cizye dışında ne öşür ve ne de başka bir vergi vermek zorunda değildir.

Yine ona dayandırılan ve tam bunun zıddı olan bir başka görüşe göre ise böyle bir araziyi satın alan gayri müslim elde ettiği ürünün beşte birini, yani müslümanın vereceğinin iki katını vermek zorundadır. Bazı dostlarımızın naklettik leri bir rivayete göre öncelikle gayri müslimlerin böyle bir araziyi satın almaları önlenir, fakat eğer satın almışlarsa iki kat (yüzde yirmi) öşür ödemek zorunda tutulurla r.

Gerçi Ahmed İbn Hanbelî'nin bu satışın caiz olup olmaması konusunda ki iki zıt görüşünün Öşür vergisini n ortadan kalkmış olması endişesine dayandığı ileri sürülüyor ama buna rağmen onun görüşü bizim dostlarımızın bildirdik leri rivayeti doğrulayacak şekilde yorumlana bilir. Çünkü bir müslümanın mülkiyetinde olan ve dolayısıyle içinde Allah'a ibadet ve itaat edilen bir evde, gayri müslimlerin işleyecekleri günahlardan doğacak olan zarar, hiç şüphesiz böyle bir satışın ortadan kaldırabileceği öşür kaybının yol açacağı zarardan çok daha büyüktür.

Bu yüzden bu konuda tereddüde düşüldü. Acaba bu zarar gayri müslimlerin söz konusu araziyi mülk edinmeler ini kesinlikl e önlemek yolu ile mi, yoksa böyle bir satışı caiz görmek yolu ile mi önlenebilir?

Buna bağlı olarak müslümanların hakkı olan öşür kayba mı uğrasın, yoksa kâfirlerden zekât mı alsın?

Bu şıkların her ikisi de kabul edilemeye ceğine göre en uygun yol böyle bir arazinin gayri müslimlerin mülkiyetlerine geçmesini önlemektir.

Nitekim biz onların müslüman köle ve mushaf edinmeler ini de önlüyoruz. Çünkü aksi halde Allah'ın düşmanları, Allah'ın dostlarını ve Allah'ın kelâmını denetim altına almış olurlar.

Yine biz mezhebimi zin geçerli görüşüne göre ve Hz. Ömer'in bu yoldaki uygulamasını örnek edinerek gayri müslimlerin, müslümanların pay sahibi oldukları bir savaş esirini satın almalarını yasak görüyoruz.

Söz konusu zararı önlemenin diğer bir yolu, o arazi üzerindeki hakkı (yani öşür vergisini) gayri müslime devretmek tir. Tıpkı müslümanların arazisi üzerinde ticaret yapan gayri müslimlerden iki kat zekât alınması gibi. Fakat eğer bu yol seçilecek olursa varılacak olan sonuç gayri müslimlerden sadece bir kat (yüzde on) Öşür alınabileceği şeklindedir.

Bu tartışma Öşre tabi olan, haraç konusu olmayan araziler ile ilgilidir . Eğer arazi haraca tabi ise bu konuda fıkıh bilginler imiz şöyle diyor:

“Müslümanların silâh zoru ile fethettik leri hiç bir araziyi gayri müslimler satın alamaz. Böyle bir yerin satışını caiz gördüğümüz takdirde, burayı bir gayri müslimin satın alması, hüküm bakımından, tıpkı sadece öşür konusu bir araziyi satın alması gibidir. Çünkü bizim ve cumhurun görüşüne göre bütün araziler, ürünlerinin Öşre tabi olması anlamında Öşür arazileri dir.”

Ekilip dikilmeye n ve haraca da tabi olmayan ölü İslâm toprağı konusunda aynı şekilde tartışmalıdır. Acaba böyle bir arazi gayri müslim tarafından mülk edinilebi lir mi?

Bir kısım alimlere göre böyle bir yeri gayri müslim mülk edinemez. Bu görüş İmam-ı Şafıî ile Ebu Hamid Gazalî'nin görüşüdür. (Bkz. İmam Şafiî, El-Ümm, c. 4, s. 14-15. ) (Bu zat bazı yazma nüshalarda Ebî Hamit olarak geçerken basılı nüshalarda Ebî Hamit El-Gazâli olarak geçiyor. Yeğlenen görüş, Onun Hanbelî Ekolünün Ünlü alimlerin den olan İbn Hamit olduğudur. Bu zatın fıkhî konularla ilgili bir çok ünlü görüşleri vardır. Ayrıca bir çok eserleri de vardır. Bundan ötürü onun görüşleri İmam Ahmed ve Şafiî gibi ünlü alimlerin görüşleri paralelin de zikredilm esi uygun görülüyor. )

İbn Hamid, Hasan b. Hamit b. Ali b. Mervan Ebu Abdullah El-Bağdadi, zamanının Hanbelî imamlarındandır. Şerh El-Harkî, El-Camî fîl mezheb, Şerh Usul, El-Din ve başkaca bir çok eserleri vardır. Hic. 403 yılında öldü. Bkz. T. El-Hanabile, c. 2, s. 170-177)

Bu görüşe İmam-ı Ahmed'e mal edilen iki zıt görüşten birine Kıyas (karşılaştırma) yapılarak varılmıştır. Çünkü gayri müslim satın alma yolu ile arazi sahibi olamadığına göre Ölü toprağı verimli hale getirmek (ihya-yı emvat) suretiyle haydi haydi sahip olamaz. Fakat bu ikisi arasında fark görülebilir. Çünkü satın alınacak arazi ekilip dikilebil ir verimli bir arazidir. O yüzden böyle bir yeri kâfirlere satmak kesinlikl e zararlı, öşür kaybına yol açıcıdır. Oysa ekime-dikime elverişli olmayan ölü arazi böyle değildir. Böyle bir yer Öşür getirmez.

İmam-ı Ahmed'den bu konuda nakledile n görüş -ki arkadaşlarının çoğunluğu da bu görüştedir- böyle bir araziyi ekilebili r hale getirecek olan bir gayri müslimin orayı mülk edinebile ceği şeklindedir. İmam-ı Ebu Hanife de bu görüştedir. İmam-ı Malik ise bu görüşe karşıdır.

Bu meselenin arkasından şu soruya sıra gelir. Acaba böyle bir araziden öşür vergisi alınır mı? Bu konuda da İmam-ı Ahmed'e maledilen iki rivayet vardır:

Bu rivayetle rden birini nakleden İbn-i Ebu Musa:

“Eğer bir gayri müslim, ölü bir araziyi ekine elverişli hale getirirse burası onun olur ve bu araziden ne zekât ve ne de öşür vermek zorunda tutulmaz” diyor.

Yine ona dayandırılan bir başka görüşe göre ise, gayri müslimler böyle bir yerle ilgili olarak haraç vermek zorunda tutulamaz lar, onlardan bu arazinin ürünü üzerinde öşür alınır, yalnız bu öşür müslümanlardan alınması gereken miktarın iki katı (yüzde yirmi) olur. İlk görüş daha doğrudur.

Şunu da belirteli m ki, İbn-i Musa'dan nakledile n ve gayri müslimlerin ekine elverişli hale getirmele ri yolu ile edindikle ri araziden iki kat öşür alınması gerektiğini belirleye n hüküm, onların satın alma yolu ile mülk edinmeler i halinde iki kat öşür vermeleri gerektiğine ilişkin fetvaya Kıyas edilerek elde edilmiştir.

Fakat Muhammed b. Harb, Hanbelî'nin ölü bir araziyi ekilebili r hale getiren bir kişi ile ilgili olarak, bu yerin öşür vergisine tabi olduğunu söylediğini nakletmiştir.

(Muhammed b. Naki b. Ebu Harb El-Cercerâî, Ahmed b. Hanbel ile yazışmış ve fıkhî konularda ki görüşlerini sormuş ve ondan yeni yeni meseleler rivayet etmiş bir alimdir. Bkz. Tabakat El-Hanabile, c. 1, s. 331, biy. No: 472)

Kadı Ebu Bekir ile Hanbelî'nin diğer taraftarl arı bu sözleri, müslümandan alınacak normal Öşür anlamında yorumlamışlardır. Böylece bu araziden normal Öşür alınması gerektiğini Hanbelî'ye maleden iki rivayet ortaya çıkmış oluyor. Daha önce belirttiğimiz gibi onun böyle bir arazi ve iki katlı öşür yüklediğini ileri süren iki rivayetde İbn-i Ebu Musa tarafından nakledili yor. Kadı Ebu Bekir'in rivayetin i esas alacak olursak gayri müslimlerin satın aldıkları araziden de normal öşür vermeleri gerekir.

Fakat İbn-i Ebu Musa'nın naklettiği rivayet daha doğrudur. Çünkü Kirmanî'nin, Muhammed b. Harb'in, İbrahim b. Hanî'nin ve Yakub b. Buhtan'ın bildirdiğine göre bu konuda Ahmed b. Hanbel'e soru soruldu. Hatta Muhammed b. Harb, bu soruyu soranın kendisi olduğunu belirtere k sorusunun şöyle olduğunu anlatıyor:

“Eğer bir gayri müslim ölü bir araziyi ekilebili r hale getirirse ne vermek zorundadır?”

Hanbelî bu soruya şöyle cevap verdi:

“Bana göre hiç bir şey vermek zorunda değildir. Fakat Medineli bilginler in bu konuda güzel bir görüşleri var. Onlara göre bir gayri müslimin Öşre tabi bir araziyi satın almasına izin verilmez. Yine bu konuda Basralı bilginler in de acayip bir görüşü var. Onlara göre de böyle bir gayri müslimden iki kat öşür alınır.” (Bkz. El-Muğnî ve El-Şerh, El-Kebir, c. 2 s. 593)

Yine Muhammed b. Harb'in belirttiğine göre başka bir defasında Hanbelî'ye aynı soruyu sormuş ve kendisind en:

“Böyle bir yer öşür vergisine bağlanır” cevabını almıştır. Bir başka seferinde de Hanbelî bu soruyu:

“Adamın hiç bir şey vermesi gerekmez” şeklinde cevaplandırmıştı.

Harb b. Kirmanî'nin bildirdiğine göre bir defasında Ubeydulla h b. Hasan Enbari'ye(22) şöyle bir soru soruldu:

“Zimmîlerin (anlaşmalı gayri müslimlerin) elinde bulunan arap yöresi arazilerd en beşte bir oranında (Humus) vergi almanız dinî bir belgeye mi dayanıyor, yoksa bu konuda elinizde belge yok mu?”

Ubeydulla h bu soruyu şöyle cevaplandırdı:

“Hayır, bu konuda elimizde hiç bir belge yok. Fakat bu sonuca Hz. Ömer'in (Allah ondan razı olsun) onların ticaret konusu mallarından öşür alınması gerektiğini belirten emrine kıyas yaparak vardık.”

(Ubeydulla h b. El-Hasen, b. El-Hüseyin b. Ebt El-Harr El-Anberi, Yedinci kuşak güvenilir Basra fıkıhçılarından ve Basra kadılarındandır. Müslim bir konuda ondan hadis kaydetmiştir. H. 168'de vefa etti. Bkz. Takrib El-Tehzib, c. 1, s. 531, Biy. No: 1434)

Görüldüğü gibi Ahmed İbn Hanbelî'ye ölü bir arazîyi ekilebili r hale getiren bir gayri müslimin durumu sorulunca:

“O hiç bir vergi vermek zorunda tutulmaz” karşılığını verdikten sonra, böyle bir kimsenin satın alma yolu ile arazi sahibi olması durumunda, mülk edinmesin in engelleni p engellenm eyeceği veya kendisind en iki katlı öşür alınıp alınamayacağı konusunda alimler arasındaki farklı görüşleri anlatıyor.

Bu da gösteriyor ki; ona göre bu iki mesele özleri bakımından tek bir meseledir . O da ister satın alma, ister ölü bir araziyi ekilebili r duruma getirme yolu ile olsun, gayri müslimlerin Öşür vergisine tabi yerleri mülk edinip edinemeye cekleri meselesid ir.

Bu arada Basra kadısı Ubeydulla h Anberi'de gayri müslimlerin elinde, bulunan öşür vergisine tabi topraklar dan bu vergiyi aldıklarını, bunun için mülkiyetin intikal yolu ile mi, yoksa ilk elden mi oluştuğuna bağlamadıklarını belirtmek tedir.

Bundan şu sonucu çıkarıyoruz; Eğer Ahmed İbn Hanbelî gayri müslimlerin öşür vergisine tabi arazi almalarını yasaklıyorsa, ölü bir araziyi ekilebili r hale getirerek sahiplenm esini de yasak sayıyor. Bunun yanında böyle bir kimsenin satın aldığı arazinin ürününden iki katlı öşür (Humus) vermesi gerektiğini söylüyorsa, ekilebili r hale getirdiği ölü arazinin ürünü için de aynı görüşü savunuyor . Durum böyle olunca gayri müslimlerin ekilebili r hale getirdikl eri ölü topraklar dan öşür verecekle rini, buna karşılık satın alarak sahip oldukları topraklar dan öşür vermeleri nin kabul edilemeye ceğini ileri süren ve Hanbelî'ye dayandırılan rivayet doğru değildir. Bu görüşün ona mal edilmesin in sebebi aynı konu ile ilgili Kirmanî tarafından nakledile n başka bir rivayette “Orası öşür arazisidi r” demiş olmasıdır. Oysa bu söz açıklanması gereken genel karakterl i bir ifadedir. Nitekim, Ebu Abdullah başka bir yerde bu sözü açıklamış ve dayanağını da belirtmiştir. Zaten her hangi bir fıkıhçının görüşünü naklederk en onun dayandığı gerekçeyi bilmemek çoğu kere yanılgıya yol açar.

Bu görüşün uzman savunucul arı, onun tarımın ticarete kıyas edilme ilkesine dayandığını belirtiyo rlar. Bilindiği gibi bir gayri müslim, kendi malı olmayan bir yerde ticaret yaptığı takdirde kendisind en aynı işi yapan müslümanlardan alınacak verginin iki katı alınır. Aslında kendisini n olmayan yeni bir yer edindiği zamanki durum da böyledir. Çünkü adam her iki durumda da aslında kendisini n olmayan bir araziden kazanç sağlamaktadır. Çiftçilik ile ticaretin vergileri birbirine eştir.

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyuruyor:

“Ey insanlar, kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığımız nimetleri n iyilerind en Allah için sadaka veriniz.” (Bakara: 26)

Zaten Meymunî'nin bildirdiğine göre bu konuda Hanbeli şöyle diyor:

“Anlaşmalı gayri müslimler ticaretle uğraştıkları takdirde ticarî mallarına değer biçilir ve bu mallardan iki kat zekât alınır. Çünkü Hz. Ömer;

“Ondan iki kat zekât alınız” demiştir.”

Bazı alimler tarımı da bununla kıyasladılar. Nitekim Meymunî yukarıdaki sözlerine devam ederek şöyle diyor:

“Hanbeli'nin bir kaç kere dile getirdiği ve kesinliğinden şüphem olmayan görüşüne göre, barış zamanında gayri müslimlerin elde ettikleri arazilerd en haraç vergisi alınmaz. Bu arazileri n verdiği ürüne bakılarak kendileri nden iki katlı zekât alınır.

Bir defasında Hanbelî'ye:

“öşür vergisine bağlı bir arazî satın alan bir gayri müslim ne gibi bir vergi vermek zorundadır?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

“Bu konuda her alim değişik bir görüş ileri sürüyor. Kimine göre böyle bir kimse söz konusu arazi üzerinden hiç bir vergi ödemez. Böyle diyenler söz konusu araziyi gayri müslimin zekâta tabi olmayan diğer mallarına ve binek hayvanına benzetiyo rlar. Kimi alimler de bu arazinin vergisini n kamu hakkı olduğunu ve bir gayri müslim böyle bir araziyi satın aldı diye bu kamu hakkının ortadan kalkamaya cağını ileri sürüyorlar. Hasan-ı Basrî'ye göre de gayri müslim bir kimse böyle bir araziyi satın almış ise ondan iki katlı öşür vergisi alınır.” Kendisine:

“Nasıl olurda ondan iki katlı öşür alınır?” diye sordum. Bana:

“Çünkü adam öşür vermekle yükümlüdür. Bu yüzden ondan bunun iki katı olan Humus (beşte bir) alınır” dedi. Yine kendisine:

“Sen de adamdan zekâtın ikiye katlanara k Humus (beşte bir) olarak alınması görüşünde misin?” diye sordum. Bana doğru dönerek:

“Evet, ondan iki katlı zekât alınır” diye cevap verdi. Bu arada Hanbelî'ye İmam-ı Malik'in gayrı müslimlerden öşür alınamayacağı görüşünde olduğunu ve böyle bir arazinin onlar tarafından satın alınmasına karşı olduğunu hatırlattık.”

Meymunî tarafından rivayet edilen bu görüş, Ebu Bekir Hilâl'ın benimsediği görüştür. Bu mesele büyük bir meseledir ve ayrıntılı şekilde tartışılacağı yer burası değildir.

Diğer fıkıh bilginler i de İmam-ı Ahmed'in anlattığı gibi bu meselede farklı görüşlere sahiptirl er. Bu meselede iki katlı öşür alınması gerektiğini düşünenlerin başlıcaları Ömer b. Abdülâziz, Hasan-ı Basrî ve diğer Basralı fıkıhçılardır. Bazıları Hz. Ömer'in de bu görüşü benimsediğini nakletmişlerdir ki, bunu söyleyenlerden biri Ebu Yusuf'dur.

Bazı fıkıhçılara göre de bu meselede daha önceki normal öşür alınır. Bizim bazı arkadaşlarımız bu görüştedirler. Ayrıca Sevrî ile Muhammed b. Hasan'ın da bu görüşü savundukl arı rivayet ediliyor.

Ayrıca Sevrî'nin:

“Bu durumda hiç bir şey alınmaz” dediği de söyleniyor. Tıpkı İmam-ı Ahmed'e mâl edilen ikinci görüş gibi. Yine rivayete göre İmam-ı Malik de bu görüştedir.

Ayrıca İmam-ı Malik'in:

“Bu durumdaki gayri müslime satın aldığı yeri tekrar satması emredilir” dediği nakledilm iştir. Hasan b. Salih ile Şerik'in böyle düşündükleri anlatılıyor, İmam-ı Şafiî de bu görüştedir.

Ebu Sevr ise:

“Bu durumdaki gayri müslimin satın aldığı araziyi satmaya zorlanması gerektiğini” söylemiştir.

Açıkça meydana çıkıyor ki, gerek Ahmed İbn Hanbelî'ye mal edilen iki zıt görüşten birine göre ve gerekse fikıh bilginler inin bir kesimine göre, üzerinde tüm müslümanların ortak hakkı bulunan ev ve tarla gibi gelir sağlayıcı bir İslâm toprağının gayri müslimlerin mülkiyetine geçmesini önlememiz gerekir. Tıpkı bunun gibi onların İslâm diyarında yeni kilise ve manastırlar yapmalarına da izin vermemeli yiz. Çünkü onlarla aramızdaki zımmilik (azınlık) sözleşmesi onların anlaşma öncesi durumlarında kalmalarını onaylamamızı ve buna göre onların üzerinde müslümanların ortak hakkı bulunan hiç bir şeye el atmaya kalkışmamalarını gerektiri r.

Çünkü İslâma davet etmenin amacı Allah'ın sözünün (hükmünün) egemen olmasıdır. Gayri müslimlerin cizye ödemek karşılığında, oldukları gibi bırakılmaları geçici bir zorunlulu ktan doğuyor. Zorunlulu k durumu ise ancak kendi ölçüleri oranında onaylanır olduğundan fazlasına taşırılamaz. Bu yüzden bir kişi dışında hiç bir ilk dönem müslüman bilgini (selef) gayri müslimlere müslümanlara karşı Şuf'a hakkı (satmalma önceliği) tanımamıştır.

Gerek Ahmed İbn Hanbelî ve gerekse diğer fıkıh bilginler i de bu görüşü benimsemişlerdir. Çünkü eğer müslümanların arazî ve esasları üzerinde gayri müslimlere Şuf'a hakkı tanıyacak olursak, müslümana ait arazinin mülkiyetinin zorunlu olarak gayrı müslimlere geçmesine yol açmış oluruz. Bu da temel ilkelere aykırı olur. Bundan dolayı Ahmed İbn Hanbelî eğer bir müslüman bir arazî satılığa çıkarır da gayri müslim bir ortağı bulunursa bu gayri müslimin satılacak arazi üzerinde Şuf'a hakkı olamayacağını belirtmiştir. Çünkü Şuf'a (satın alma önceliği) hakkı, sadece müslümanlar arasında geçerli olan, davete icabet etmek ve hastayı ziyaret etmek gibi, sadece müslümanlar arasında söz konusu olan bir haktır.



 
Üst Ana Sayfa Alt